nazım mirkelam / Cinnetin Çehresi / Nazım MİRKELAM - Kitap - 72.50 TL + KDV

Nazım Mirkelam

nazım mirkelam

Mirkelam kimdir, Türk ses sanatçısı, söz yazarı ve besteci. 1995 yılında kendi adıyla çıkardığı ilk albümüyle, “bir gecede şöhret olmak” kavramının canlı örneği olan ve ilginç klibi sayesinde yıllarca “koşan adam” lakabıyla anılan Mirkelam, alaturka müziği pop ve rouck sound’larıyla harmanlayarak, 90’lı yılların Türkçe pop müziğine farklı ve yeni bir soluk getirmiştir.

Fergan Mirkelam, avukat Nazım Mirkelam‘ın ilk eşinden, 20 Mayıs1966 tarihinde İstanbul‘da dünyaya geldi. İlköğrenimi için gittiği Fındıkzade Çapa İlk Okulu’nun ardından, orta okulu Özel Kalamış Lisesi’nde okudu. Babası Nazım Bey, hukuk kariyerinin yanı sıra, ud ve piyano çalıyor, tiyatro oyunculuğu yapıyor, roman ve şiir yazıyordu. Hatta sanatçının doğduğu yıl üç saatlik bir de polisiye film çekmişti. Ancak bir süre sonra eşiyle boşandığı için, sanatla içiçe olan bu yaşantısının, Mirkelam’ın sanatçı kişiliğinin gelişimi üzerinde yönlendirici bir etkisi olmadı. Yine de, 12 yaşındayken, babasının kendi olanaklarıyla çektiği filmlerde oynayan, 6 dakikalık bir kısa film deneyimi olan ve babasının alaturka müzik tutkusundan oldukça fazla etkilenen Mirkelam, “İzmirlim” ve “Cezve” adlı şarkıların bestecisi olan amcası Necip Mirkelam‘ın da müzik anlayışından beslenerek büyüdü.

1983 yılında, Fenerbahçe Lisesi’nde tamamladığı lise eğitiminin ardından, 1984 yılında Yıldız Üniversitesi, Kocaeli Mühendislik Fakültesi’nin Jeofizik Mühendisliği bölümünde üniversite eğitimine başladı. Henüz ortaokul çağlarında başlayan müzik serüveni, özellikle üniversite yıllarında yoğunlaştı. Şarkı sözleri yazan Mirkelam, bir yandan bunlara besteler yapıyor, diğer yandan da yorum yeteneğini geliştirmeye çalışıyordu.

Çeşitliliği ve verimliliği arttırdığı düşüncesiyle grup müziğini tercih ederek, ilk amatör çalışmalarına Saint Joseph Lisesi’nin orkestrasında başladı. Grubun solistliğini yapan Mirkelam’ın müzik kariyerindeki ilk önemli gelişme, 1986 yılının EurovisionTürkiye elemelerine Kayahan Acar ile birlikte katılması oldu. Şarkı, elemeleri geçemese de, genç sanatçının müzik çevrelerinde tanınmaya başlamasında etkili oldu.

1987 yılına gelindiğinde, Emel (Müftüoğlu)-Erdal ikilisinin ikinci albümlerine, sözü ve müziği kendisine ait olan, aynı zamanda albüme ismini veren “Alaturka Benim Canım” adlı parçasıyla destek verdi. 1990 yılında üniversiteden mezun oldu. Aynı yıl, KuşadasıAltın Güvercin Şarkı Yarışması‘na, “Karşılıksız Çek” adlı parçasıyla katılarak ikincilik elde etti. 1995 yılında ilk albümünü çıkarana dek, özellikle söz yazarı ve besteci kimliğiyle ön plana çıkan Mirkelam, Burak Kut‘un 1994‘de iyi bir çıkış yakalamasını sağlayan ilk albümünde, “Gel Bana“, “Fidanım” ve “Aman” şarkılarıyla yer alarak albümün başarısına ortak oldu.

Aynı yıl, özel radyo yayıncılığının atağa geçmesiyle birlikte Best FM için program yapmaya başladı. Ardından, İstanbul FM‘e geçti. DJ olarak çalıştığı son özel radyo ise, kuruluşunda emeğinin de geçtiği Balins FM oldu. Bu süreçte Nazan Öncel gibi birkaç isme back vokal yapan Mirkelam, aynı zamanda ilk albümünün hazırlık çalışmalarına da başladı.

Ünlü müzik prodüktörü İskender Paydaş‘ın imzasını taşıyan ve 1995 yılında “Mirkelam” adıyla İstanbul Plak‘tan piyasaya sürülen ilk albüm adeta patlama yaptı. Özellikle “Her Gece” adlı parçaya çekilen klibin ekranlarda dönmeye başladığı 20 Mayıs 1995 gecesi, Mirkelam adı milyonlar tarafından telaffuz edilir hale geldi. Neden ve nereye koştuğu, isminden dolayı uyruğı oldu; hatta Ali Kırca, Can Dündar gibi Türk medyasının önemli isimleri bile hakkında yorumlar yaptı; yazılar yazdı. Olay yaratan klip ve Mirkelam için yazılıp çizilenler bununla da sınırlı kalmadı. Hey dergisinin o dönem yayın yönetmenliğini yürüten Hulusi Tunca, basında bu konuda yer alan haberleri, yorumları biraraya getirdi; bunları şarkının sözleri ve klibiyle örtüşen bir de hikaye ile harmanlayarak, Mirkelam’ın hızlı ve çarpıcı şöhretini “Mirkelam Nereye Koşuyor” adında bir kitap haline getirdi. Kitap, albümün çıkışından sadece iki ay sonra, Ağustos 1995’te basıldı. “Bir gece”de şöhreti yakalayan ve “koşan adam” benzetmesiyle anılmaya başlayan sanatçı için, başarı grafiği beklenmedik biçimde zirve yapmıştı. Bunu doğrulayan en önemli gösterge, rock, pop ve alaturka müziğin altyapılarının birarada kullanıldığı albümün elde ettiği inanılmaz satış rakamlarıydı.

1998 yılında, yine İskender Paydaş’ın yapımcılığını üstlendiği ve yine kendi adını taşıyan ikinci albümü müzik marketlerde yerini aldı. Elbette gelecek her çalışmanın, ilkinin yarattığı atmosferin içinde sönük kalacağı bilinen ve tahmin edilen bir gerçekti; nitekim öyle de oldu. Ancak Mirkelam’ın şarkı sözlerinde kullandığı argoya kaçan ve tekerlemeyi andıran halk dili, abartısız tavırları, onu zaten dinleyicilerin gözünde ayrı bir yere koymuştu. Bu ikinci albüm, “Her Gece”nin gölgesinde kalsa da, başarısız olmadı. Çünkü, 90’ların Türkçe pop müziğine farklı ve yeni bir soluk getirmiş olan Mirkelam’ın alaturka-pop karışımı tarzını açıkça ortaya koyan, dillere dolanan birçok şarkıyı içinde barındırıyor; özellikle “Ah Bir Joker” gibi bazı şarkılar müzik listelerinde ilk sıralara oturuyordu.

2001 yılına gelindiğinde, önceki albümlerin promosyon çalışmalarındaki aksaklıklardan dolayı İstanbul Plak’la yollarını ayıran Mirkelam’ın, Doğan Music Company (DMC) etiketiyle çıkan üçüncü albümü “Unutulmaz“, gerçekten de dinleyicilere unutulmaz şarkılar hediye etti. İskender Paydaş’la olan müzikal birlikteliğini bu albümde de sürdüren Mirkelam, bu çalışmasında alaturkadan biraz uzaklaşarak, 80’li yılların elektronik müziğinin altyapılarına yöneldi. Bu albümde kullandığı, alışılmış kalıpların çok dışında kalan, ironik bir sokak konuşması havası içeren ve ilginç uyaklarla birbirine bağlanan sözleriyle, şarkı sözü yazarlığında da farklı bir yerde olduğunu gösterdi. Özellikle, Avrupa Birliği‘ne giriş sürecinde yasaklanacağı söylenen, ulusal yemek kültürümüzün önemli bir parçası olan “kokoreç” üzerine yaptığı şarkının eğlenceli sözleriyle, değerlerimizi sahiplenme gereğinin altını çiziyordu. Bunun yanı sıra, “Terle“, “Kıvır” ve albümün isim parçası “Unutulmaz” ile de önemli liste başarıları elde eden Mirkelam, ara vermeksizin sonraki albümün çalışmalarına başladı. 2002 yılının son aylarında ise, üniversitede başlayan birlikteliklerini evliliğe taşıdığı Arzu Mirkelam ile boşandı.

2004‘de, aynı müzik şirketinden çıkan “Kalbimde İzin Var” albümü, Mirkelam’ın alaturkaya geri döndüğü bir çalışma oldu. Sözlerin yanı sıra, şarkı içinde fıkra okuduğu “Mirkelam’ın Önerisi” adlı parça, henüz albüm müzik marketlerde satışa çıkmadan önce liste başı oldu. “Aşkımsın” ve daha önce Özlem Tekin‘e verdiği “Laubali” adlı şarkısını da kendisinin seslendirdiği bu albüm, diğerlerine nispeten biraz sönük kaldı.

Mirkelam, 2006 yılında, Mazhar Alanson‘un “Peki peki anladık. Sen neymişsin be abi” şeklinde sözleri olan ünlü şarkısını ithafen yazdığı, perküsyon üstadı Ayhan Sicimoğlu‘nun “Friends&Family” adlı albümünde vokal yaptı.

Müzik hayatında 12 yılı geride bırakan Mirkelam, 2006 yılının Aralık ayında, DMC ve Pasaj Müzik‘in ortak yapımı olan beşinci ve son albümü “Mutlu Olmak İstiyorum“la bir kez daha dinleyicilerin huzuruna çıktı. Sözü ve müziği kendisine ait 12 şarkıdan oluşan bu albümün prodüksiyonunu bu defa İskender Paydaş değil, Volga Tamöz üstlendi. Richard Bach‘ın “Martı” adlı romanından etkilenen sanatçı, albümün konsepti ve kapak resmi için kendisiyle özdeşleştirdiği martıları ve romandan bir alıntıyı kullandı. Çıkış şarkısı “Asuman Pansuman“ın sözleri ve klibi büyük ilgi gördü. Bir yanda duygusal, sakin, romantik ve acılı şarkılar; diğer yanda da argo, ironi ve mizah öğeleri içeren eğlenceli şarkılar içeren albümün promosyon çalışmaları devam ediyor. Mirkelam şu günlerde, Show TV kanalında yayınlanan “Şarkı Söylemek Lazım” adlı müzik eğlence programında, partneri Didem Uzel‘le birlikte yarışıyor.

Önce, sadece duydum, Pangaltı’da -şimdiler de kapanmış olan- Dormen Tiyatro’sunun bulunduğu pasajda, dört kişinin oturması halinde gelenin ayakta kalacağı bir büfede (Garbis’in Büfesi) her hafta toplanan bir grupun ortak noktalarının sinema olduğunu. Sonraları ben de aralarına katıldım, uzun bir süredir toplanıyorlarmış, dergi ve gazetelere haber olmuşlar, aralarından ayrılanlar olmuş, yaşamını yitirenler olmuş… Hepsi eski sinema seyircileri idi, o günlerde birbirlerine kaset alıp veriyorlardı (video), sonra cd.ler çıktı. Müzikal tutkunları vardı, westernciler, tarihi film meraklıları… Gruptan bir kişiden söz ediyorlar, Randolph Scott hayranı, lisan bilmemesine rağmen, Scott hakkında bir kitap çıktığını öğrenince, izini sürüp kitabı ABD’den getirtiyor, bir diğeri aynı hayranlığı Alan Ladd’a duyuyor, mekânın sahibi Garbis, Tyrone Power tutkunu. Hepsinin yoğun ilgi duydukları sinema alt yapıları var. İçlerinden biri Nazım Bey ise Nouvelle Vague (Yeni Dalga) öncesi Fransız Sineması meraklısı idi ve “o dönemi” gerçekten iyi bilirdi. İyi bir gözlemci idi, örneğin bir filmde kral oynayan bir oyuncunun, bir başka sahne de bir kayıkçıyı oynaması -hiç- kaçırmazdı. (Böyle bir örneği, film ve oyuncu, oynadığı rolleri de belirterek vermişti bir toplanmamızda, ben hatırımda kaldığı kadar, örnekleyebildim.)

Nazım Bey’in sinema anlayışı, “karanlık sokaklar, koşuşan ayaklar, yeraltı dehlizleri ve patlayan tabancalardır” şeklinde özetleniyor (*). Kişisel olarak bu görüşe –pek- katılmadığımı belirteyim ama unutmamak gerekir ki, her seyircinin sinema anlayışı farklılık gösterebilir. Bu anlayış ile filmleri izlerken, bu biçimde olsun olmasın yaptığı eleştiriler ile “her filmi eleştiriyorsun -kolaysa- sende bir tane yapsana” şeklinde bir eleştiri kendine yöneltilince, oturup bir senaryo yazarak, yönetip çekimini de gerçekleştirir. Kamerayı da -dikkat 8 mm-kendisi kullanır ve mutlaka oynamam gerekir diyerek, seçtiği bir rolü de kendisi oynar, (bu sırada kamerayı güvendiği bir mesai arkadaşına bırakır), seslendirmesini yaparlar.

8 mm ile çekildiği düşünülecek olursa, böyle amatör işler her zaman yapılıyor diyebilirsiniz ama sıkı durun, bu film tam 200 (iki yüz) dakika, başka bir deyişle 3 saat 20 dakika. Beş bölümden oluşan, her bölümün farklı bir adı olan filmin adı Kara Çanta. Bölümler ise şöyle sıralanıyor: Tehlikeli Arkadaşlar (30’), Ölüm Mahzeni (45’), Dr. Korbon’un Esrarı (38’), Amansız Tuzak (32’), Şerefsiz Darbe (55’). İkinci bölüm 1970’de Hisar (Kısa) Film Yarışması’nda “teknik mükemmelliğinden ötürü” Seçici Kurul Özel Ödülü’ne lâyık görülmüş. Dördüncü bölüm “hareketlilik” bakımından diğerlerinden öne çıkıyor. 1969 yılında bitirdiği filmi 1970’de seslendiren Nazım Bey, o zamanlar 40 – 45 yaşlarında ve 20 yıldır avukatlık yapan birisi olarak, filmini -mevcut hali ile- pazarlama girişiminde bulunamıyor, yeni filmler içinde, sona ermeye başlayan Yeşilçam düzenine giremiyor. Sinema dışında edebiyat ile uğraşıyor, kaçınılmaz şekilde polisiye roman tutkunu, 12 adet polisiye roman yazıyor, yayınlanıyor bunlar. Çekilme olanağı bulamadığı senaryo yazımları ile başlayan, yazım uğraşı, senaryolar filmleşemeyince, romana yöneliyor. (**)

Şimdi bu bilinmeyen -gün ışığına çıkmayan demek daha doğru olur- sinemacıdan neden söz ettim. Yukarıda da söyledim, Pangaltı’da, Garbis’in yerinde yaptığımız söyleşiler ile bir dostluğumuz oldu, sonra Nazım Bey Bakırköy’e taşınınca, -sağlığı da el vermediği için- toplantılara katılamıyordu. O’nun ayrılmasından sonra da çözülme başladı, geçende bir gün gazetede bir yazıda öldüğünden söz edildiğini görünce araştırdım, 2007’nin son ayında vefat etmiş. Sinemamızda 8 mm olarak çekilmiş 200 dakikalık bir başka film var mı? Ben bilmiyorum. İşte böyle bir filmi, düşünüp çekimini her aşaması ile gerçekleştiren Nazım Mirkelâm’dan sözetmeden edemezdim. (Haa bir de meraklısın için not: Nazım Bey, şarkıcı Fergan Mirkelâm’ın babası olur.)

(*) Antrakt Dergisi, Sayı: 49 (Ekim – 1995), Sayfa: 53 – 55 (Söyleşi: Tarkan Kaynar)
(**) Bilgiler Tarkan Kaynar’ın söyleşisinden.

(05 Haziran 2007)

Orhan Ünser

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır