boyunda kist ameliyatı riskleri / Boyun kitle ameliyatları sonrası hasta ne yaşar? | monash.pw Yusufhan Süoğlu

Boyunda Kist Ameliyatı Riskleri

boyunda kist ameliyatı riskleri

BOYUN KiTLELERi TANI VE TEDAViSi

Boyunda şişlik yaratan kitleler arasında doğumsal boyun kitleleri, metastazlar, akut veya müzmin enfeksiyonlar, lenfoma (lenf bezi kanseri) ve diğer kitleler yer alır. Genç kişilerdeki boyun kitlelerinin çoğu iyi huylu iltahabi şişliklerdir. Doğumsal boyun kitleleri arasında brankial yarık kistleri, tiroglossal duktus kisti, timus kistleri, dermoid ve teratoid kistler, damar kistleri ve kistik lenfanjiom gibi kitleler vardır.

Boyunda enfeksiyon ile şişmiş ve kızarmış lenf düğümleri.

Lenf düğümlerinini abseleşmesine ait Bilgisayarlı Tomografi görüntüsü.

Brankial kist: tipik olarak boynun yan kısmında ağrısız, düzgün yüzeyli ve yuvarlak bir kitle olarak ortaya çıkar. Brankial yarık kistleri genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonu sırasında şişerek büyür ve enfeksiyon geçince tekrar eski boyutlarına dönerler. Bazen iltihaplı bir brankial yarık kisti abseleşebilir veya cilde açılarak içinden irin gelen bir yara haline gelebilir.

 

Brankial kist Bilgisayarlı Tomografi görüntüleri.

Brankial kist ameliyat görüntüsü.

Tiroglossal kist: boyun orta hattında en sık görülen kitledir. Sıklıkla iltahaplanır, iltahaplı kist büyür ve bazen de abseleşir; cilde açılarak içinden irin gelen bir yara haline gelebilir. Brankial yarık kistleri, tiroglossal kist ve diğer doğumsal boyun kitlelerinin tedavisi için cerrahi ile tam olarak çıkartılmaları gereklidir.

Tiroglossal kist BT görüntüsü.

Glomus tümörü: Baş boyun bölgesindeki damarların duvarında kanda oksijen, karbondioksit seviyeleri ve kan PH’ sını algılayan mikroskobik organlardan kaynaklanan ve genellikle iyi huylu olan tümörlerdir. Yavaş büyüyen bu tümörler baş boyun bölgesinde yerleşen tümörlerin % 1 inden azını oluştururlar. Bu tümörlerin çok nadiren kötü huylu olup başka bölgelere ve organlara metastaz yapabilir. Bu tümörler boyun bölgesinde ‘Carotid Arter’ (Şah damarı, Karotis) ya da ‘Vagus Siniri’ (doğrudan beyinden çıkıp ses tellerine, mide ve barsak sistemine dallar veren ve şah damarına çok yakın seyreden sinir) etrafındaki organcıklardan kaynaklandığında, köken aldığı bölgenin adıyla ‘Glomus Caroticum’, ‘Glomus Vagale’ olarak adlandırılır. Aynı tümör kulak kemiği içinde, orta kulak duvarına yerleşen mikroskobik organcıklardan köken alırsa Glomus Tympanicum’, kulak kemiğinin alt kısmına yerleşen ‘Juguler Ven’ duvarındaki organcıklardan kaynaklanırsa da ‘Glomus Jugulare’ olarak adlandırılır. Glomus Tümörü’ daha nadir olarak gırtlak, göz yuvası ve burunda da gelişebilir. Bu tümörler nadiren ailevi (kalıtsal) bir geçiş de izleyebilmektedir.

İki taraflı glomus karotikum.

Ameliyat görünümü.

Glomus karotikum anjiografi.

Boyundaki kitlelerin yaklaşık yarıya yakını tiroid bezi ile ilişkili olabilmektedir (guatr). Her boyun kitlesinde tiroid bezi de dikkatlice incelenmeli, gerekli durumlarda ultrason, hormon düzeyleri, sintigrafi, iğne biyopsisi ve diğere tetkikler ile; mutlaka bir endokrinoloji ve metabolizma uzmanının da görüşü alınarak ameliyata (tiroidektomi) karar verilebilir. Tiroidektomi genel cerrahi ya da baş boyun cerrahisi uzmanlarınca yapılan bir ameliyattır. Tiroidektomi sonrasında en sık görülen istenmeyen durum (komplikasyon) ses telisinirinin felcidir (larengeal paralizi). İstenmeyen durumların önlenmesi için tiroidektomi sırasında ses teli sinirleri (superior ve inferior larengeal sinirler) ortaya konarak korunmalı, gerekl,i olgularda sinirin bütünlüğü ameliyat sırasında kontrol altında tutulmalıdır (sinir monitorizasyonu). Ses teli felcinin cerrahi tedavi ile düzeltilmesi için lütfen Ses Kısıklığı ve Gırtlak Hastalıkları sayfasına gidiniz.

Boyun lenf bezlerinde kanser: Tipik bulgu ağrısız bir boyun kitlesidir. Boyuna olan metastaz baş boyun bölgesindeki her hangi bir odaktan kaynaklanıp boyuna yayılmış olabilir; bu odaklar genellikle üst solunum ve sindirim yolundadır. Öte yandan, kaynaklandığı yer belli olmadan da boyuna metastaz varlığı ile karşılaşılabilinir; bu durumda kanserin yayıldığı odak ya çok küçük olup herhangi bir ön belirti vermemiştir ya da klinik muayene ile saptanamamaktadır.

Boyunda metastaz varlığından kuşkulanılan hastalar fleksibl fiberoptik nazofarengoskop ile muayene edilerek burun boşlukları, geniz, ağız boşluğu, dil kökü, yutak ve gırtlak dikkatle incelenmeli ve herhangi bir kuşkulu alan olup olmadığı değerlendirilmelidir. Kuşkulu lezyonlardan bir veya daha çok alanı içerecek biopsiler alınmalıdır.

Kontrastlı BT veya MRG tetkiki ile baş boyun bölgesinin incelenmesi; boyundaki metastatik lenf bezelerinin ve belirsiz kanser odaklarının araştırılmasında tercih edilmesi gereken inceleme yöntemleridir.

Metastatik boyun kitlesinin incelenmesi ve herhangi bir kanser odağı saptanmaması durumunda; genel anestezi altında panendoskopi adı verilen muayene uygulanmalı ve üst solunum ve sindirim yollarının tümü muayene edilerek yüksek riskli bölgelerden ve diğer kuşkulu alanlardan biopsi örnekleri alınmalıdır. Panendoskopi sonuçlarına göre ya saptanan tümör kaynağına yönelik uygun tedavi yapılır ya da boyun diseksiyonu ile metastatik lenf nodları çıkartılır. Cerrahi sonrasında tüm boyun bölgesi ile üst solunum ve sindirim yollarını kapsayacak şekilde radyoterapi (ışın tedavisi, şua tedavisi) uygulanması gereklidir.

Boyundaki kanserli lenf nodlarının çıkartılması (Boyun Diseksiyonu) ameliyatı

Boyunda Kist ve Kitleler

Boyunda Kist ve Kitleler

Baş ve boyun bölgesinde oluşan kitleler iyi huylu (benign-kanser olmayan) ve kötü huylu (malign-kanser) olarak ikiye ayrılır. Çocuklukta görülen baş ve boyun kitleleri genelde iyi huyludur. Enfeksiyonlar, ödem, lenf bezi büyümeleri, doğumsal doku kalıntıları veya kistler olarak görülürler.

Kötü huylu tümörler ise yayılma göstererek hayati organları etkilerler. Çocuklarda en çok görülen iyi huylu kitleler; geniz eti ve büyük bademciklerdir. Bu bölgelerde kötü huylu tümör görülme riski düşüktür.

Lenf nodlarının büyümesi de çocuklarda hemen her enfeksiyon sonrası sıklıkla görülür. İlerleyen zamanlarda lenf bezlerinin küçülmemesi, büyüyüp sayısının artması gibi durumlarda ise ivedilikle bir kulak burun boğaz uzmanına müracaat etmek gerekir.

Baş ve boyunlarda içerisinde sıvı birikimi olan kistler de görülebilir. Bu durum doğum öncesinde kaybolmayıp kistleşen brankial kleft kistleri ve tiroglossal kanal kistleri, dermoid kistler ve kistik higromadır. Enfeksiyon riski bulunması, rahatsızlık vermeleri ve kötü huylu kitlelere dönüşebilme riski bulunduğu için mutlaka cerrahi olarak çıkarılması gerekir. Kan damarlarında en çok görülen kitleler ise hemanjiomlar, lenfatik ve arteriovenöz malformasyonlardır. Tedavisi ise yerleşim yerleri ve şikâyetlere bağlı olarak değişir.

Tükürük Bezi Tümörleri

Tükürük bezleri, minör tükürük bezleri, majör tükürük bezleri ve kulak önü (parotis) tükürük bezleri olarak değerlendirilir. Cene altı ve dilaltı tükürük bezleri majör, ağız içindeki çok sayıda küçük tükürük bezi ise minör tükürük bezidir. Ağız içindeki minör tükürük bezlerinin kötü huylu olma riski daha fazladır. Ancak tükürük bezi kaynaklı bütün kitlelerin KBB uzmanı tarafından incelenmesi gerekir.

Tiroid Bezi Kitleleri

Tiroid bezi, boynun ön orta hattında yer alır. Çocuklarda tiroid bezi kaynaklı kitleler nadiren görülür ancak detaylı inleme gerektirebilir.

Burun ve Sinüs Kaynaklı Kitleler

Genelde burun tıkanıklığı ve kanama şikâyetiyle ortaya çıkar. Bunun için geçmeyen ve tekrarlayan burun tıkanıklığı durumlarında mutlaka bir KBB uzmanına görünülmelidir.

Erkek çocuklarda ergenlik öncesi ve ergenlik döneminde görülen iyi huylu geniz bölgesi anjiofibromu sıklıkla burun kanamalarına sebep olabilir. Büyüme potansiyeli nedeniyle çevresindeki yapılara bası yapıp yayılabilir. Uygun yöntemlerde tedavisi yapılmalıdır.

Burun polipleri erişkinlere nazaran çocuklarda daha az görülür. Çocuklarda yoğun polip varsa kistik fibrois hastalığı incelemesi yapılmalıdır. Bunun yanında alerjik mantar sinüzitleri ve alerjik nezle de polip oluşumunda etkilidir.

Bir başka polip ise beyin zarının burun tavanındaki doğumsal kemik açıklıklarından buruna doğru fıtıklaşmasıyla ortaya çıkan meningoseldir.

Bu durumda fıtıklaşan doku beyin zarı ile birlikte beyin dokusu da olabilir. Tedavisine uygun radyolojik değerlendirmeler sonucu karar verilmelidir.

NOT: Hastalıklar ve tedavi yöntemleriyle ilgili içeriklerimiz yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. Sağlığınızla ilgili tüm konularda doktorunuza veya bir sağlık kuruluşuna başvurunuz.

Çocuk Cerrahisi Birim Doktorları

Özel Adana Ortadoğu Hastanesi’nde görev yapan alanında uzman, deneyimli Çocuk Cerrahisi birim doktorlarını aşağıdan daha detaylı bir şekilde inceleyebilirsiniz.

Diğer Çocuk Cerrahisi Hastalıkları

Özel Adana Ortadoğu Hastanesi Çocuk Cerrahisi Birimi’nde hizmet verilen diğer hastalıklara aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Tiroglossal duktus anomalileri, tiroglossal duktusun kısmen veya tamamen obliterasyon eksikliğinden gelişir. Genellikle kist şeklinde görülen bu anomaliler boyun cildine açılırlarsa tiroglossal fistül adını alırlar 5. Her iki cinste eşit oranda görülen bu anomaliler yaşamın her dekadında görülebilmekle birlikte çocukluk çağında ve özellikle yaşamın ilk bes yılında dikkati çekmektedir 6. Yetiskin popülasyonun yaklaşık %7’sinde tiroglossal duktus kalıntıları rapor edilmiştir 1. Bizim serilerimizde 32 hastanın 20’si (%) bayan, 12’si (%) erkekti ve literatürle uyumlu olarak olguların 15’inde (%47) tiroglossal kist ve fistüller ilk dekadda ortaya çıkmıştı.

Tiroglossal duktus kistlerinin yaklaşık %50’si enfekte olur. Bu durum hastaların hekime başvurmalarının başlıca nedenidir 6-8. Bununla birlikte intralingual veya suprahyoid lokalizasyonda gelişen kistler boğulma hissine, disfajiye veya ses değişikliğine neden olabilirler 5. Bizim olgularımızın sadece 3’ünde (%) enfekte kist mevcuttu ve bu oran literatüre göre nisbeten düşüktü. Bu durum üçüncü basamak merkez olan hastanemize gelmeden önce olgularımızın çoğuna medikal tedavi verilmiş olmasına bağlı olabilir. Bizim olgularımızın en sık başvuru şikayeti boyun orta hattında aralıklı akıntı (%53) ve ağrısız şişlikti (%).

Embriyolojik kaynağı nedeniyle tiroglossal duktus kisti genellikle boyun orta hattında, çok yumuşak olmayan ve dilin dışarı doğru çekilmesiyle hareket eden bir kitle şeklindedir 9. Bu kistler dilin kaidesinden suprasternal çentiğe kadar herhangi bir yerde (dilin foramen çekumunda, hiyoidin üstünde veya altında, tiroid glandının yakınında veya jugulumda) bulunabilirler. Ancak olguların %75’inde boyunda hiyoid kemiğin altında saptanırlar 5. Tiroglossal duktus kistlerinin intralingual (%2), suprahiyoid (%25), tirohiyoid (%60) ve suprasternal (%13) olmak üzere genel olarak dört lokalizasyonu vardır. Olgularımızda da literatürle uyumlu olarak % tirohiyoid bölge lokalizasyonu saptanmıştır. Sadece bir vakamızda tiroglossal duktus kistinin intralingual yerleşimli olduğu görülmüştür.

Tiroglossal duktus kistlerinin dermoid kist, tiroid piramidal lobu, tiroid adenomu, tiroid karsinomu, aberran tiroid dokusu, brankial yarık kisti, lipom, lenfadenopati, hemanjiom, lenfanjiom, laringosel ve teratom ile ayırıcı tanısının yapılması gerekmektedir 10,11. Tiroglossal duktus kistlerinin tanı ve ayırıcı tanısında bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR), USG ve tiroid sintigrafisi kullanılabilir 12-16. USG maliyetinin az olması ve yeterli bilgi vermesi nedeniyle en sık kullanılan yöntemdir 13. Ektopik tiroid dokusunun varlığını ayırt etmek için tiroid sintigrafisi yapılabilir 17.

Tiroglossal duktus kistlerinin genel olarak kabul görmüş tedavisi cerrahidir 18. Olguların %50’sinde enfeksiyon gelişme riski olduğundan elektif şartlarda kist eksize edilmelidir 19. Nadirde olsa malign transformasyon riskinin olduğu unutulmamalıdır 20-24. Tiroglossal duktus kistlerinin cerrahi tedavisinde günümüzde en sık sistrunk ameliyatı uygulanmaktadır. Bu teknikte kist ve hyoid kemik gövdesi çıkarılmaktadır 7,25. Bizim olgularımızın tümüne sistrunk ameliyatı yapıldı. Bunların yalnızca birinde (%) dil kökünde olmak üzere rekürrens gelişti ve ikinci kez opere edildi.

Tiroglossal duktus kistinin başarısız cerrahi tedavisinin birçok sebebi vardır. Tek başına kistektomi gibi yanlış bir cerrahi prosedürün yüksek rekürrens oranı için primer bir neden olduğu açıkca ortaya konulmuştur 19. Sistrunk 25 hastanın genç olması, infeksiyon ve ameliyat esnasında kistin delinmesi gibi faktörlerin de nükse yardımcı olduğunu ileri sürmüştür. Ein ve arkadaşları 26 tiroglossal duktus kistleri nedeniyle cerrahi tedavi uygulanmış hastayı incelediklerinde infeksiyon ve kistin drene edilmesinin nüks oluşmasına yol açan en önemli faktörler olduklarını rapor etmişlerdir. Rogerio ve ark. 27 tiroglossal duktus kisti tanısının klinik olarak konabileceği ve kendi serilerinde düşük komplikasyon (%) ve rekürrens (%) oranlarıyla beraber Sistrunk operasyonunun iyi sonuçlar ortaya koyduğunu rapor etmiş ayrıca antibiyotik tedavisinden kaçınılabileceğini ve hastanede kalış süresinin kısa olduğunu belirtmişlerdir. Bizim olgularımızın hastanede ortalama kalış süresi gündü. Bu sürenin uzun olmasının nedeni hastanemizin geniş bir havzada kendi il merkezi ile beraber çevre illere de hizmet vermesi ve çevre illerden gelen hastalarımızın takip ve bakım amacıyla daha uzun süre kliniğimizde yatırılmasıdır.

Günümüzde tiroglossal duktus kistlerinin cerrahi dışı tedavi seçenekleri arasında etanol skleroz tedavisi tartışılmaktadır. Çalışmalar, etanol skleroz tedavisinin tiroglossal duktus kistinin tedavisi için alternatif bir yöntem olabileceğini ileri sürmektedir 28.

Bütün bu bilgiler ışığında boyunda şişlik veya kitle ile gelen hastaların ayırıcı tanısında tiroglossal duktus kistleri de akla gelmeli ve tedavisinde sistrunk ameliyatının altın standart olduğu unutulmamalıdır.

Vücutta Görülen Kistler Ve Tedavi Yöntemleri

0 Oy

Vücutta beyinden yumurtalıklara kadar hemen hemen tüm organlarda görebildiğimiz çok değişik boyutlarda olabilen içi sıvı dolu torbacıklara KİST diyoruz. Kistleri içleri su ile doldurulmuş balonlara benzetebiliriz. 

Kist Oluşumuna Neden Olan Durumlar Nelerdir?

Kist oluşumu vücuttaki herhangi bir rahatsızlığa işaret edebildiği gibi, sadece vücut tarafından atılamayıp biriktirilen kan (hematom), yağ erimesi ve irin artıklarından kaynaklı olarak da meydana gelebilmektedir. Böyle olmakla birlikte, kistlerin bazıları ya doku içerisinde meydana gelen boşalmalar sonucu (polikistik böbrek hastalığı, polikistik over gibi) oluşabilmekte, ya da Von Hippel Lindau hastalığı  gibi doğuştan  kalıtsal hastalık halinde ortaya çıkabilmektedir. Bazı kistlerin oluşumları ise, geçirilmiş operasyonlar, travmalar ya da söz konusu enfeksiyonlar sebebiyle meydana gelebilmektedir. Kist tanısı konulan durumların çoğunluğunda ise, kist oluşumunun belirli bir nedene bağlı olmadan meydana geldiği gözlemlenmektedir.

Bu doğrultuda;

Kist oluşumuna sebep olan durumları genel olarak şu şekilde sıralayabilmekteyiz;

  • Genetik faktörler ya da doğuştan sebepler
  • Vücuttaki salgı bezlerinin boşaltım kanallarının tıkanması
  • Vücuttaki hücrelerde yaşanan hücresel deformasyonlar ve hücre ölümü sonucu biriken   materyal
  • Tümör oluşumları
  • Enfeksiyon ya da daha önce geçirilmiş operasyonlara bağlı odacıkların (kompartmanların) oluşması ve içlerinde sıvı kalması (Bunlara daha çok yalancı kist  – psödokist- denilir)
  • Vücutta kronik hale gelen iltihapların yaptığı salgıların dokular arasında kalması
  • Embriyo gelişimi sırasında ortaya çıkabilecek anomali durumları
  • Vücuttaki parazitler
  • Yaralanma, zedelenme ya da travmalar
  • Vücudun herhangi bir yerindeki kanallarda oluşan tıkanıklıklar sonucu sıvı birikmesi

Kistin Belirtileri Nelerdir?

Kistler genellikle yavaş yavaş geliştikleri için çoğunlukla ağrı yapmazlar, ancak çok büyüyerek bası yaptıkları zaman belirti verirler. Çok nadiren  birtakım başka hastalıklarında belirtisi olarak karşımıza çıkabilmektedirler.Çoğu zaman başka bir sebeple yapılan tetkikler sırasında rastlantısal olarak ortaya çıkarılırlar. 

Kist Tanısı Nasıl Konulur?

Kist tanısını en iyi koyduran tanı yöntemi ultrasonografi (USG)dir. Ancak bazen buna bilgisayarlı tomografiyi ve EMAR’ı ilave etmek gerekebilir. Çünkü biz hekimler kistleri değerlendirirken;  bir kistin  içeriğine, birde kisti oluşturan torbacığın duvarına bakar ona göre değerlendiririz. Zira duvarı kalınlaşmış  ve içeriği koyu olan kistleri biraz daha ciddi bir şekilde irdelemek gerekir. Bu en çok tiroid kistlerinde görülür, içeriği yoğun olan veya görüntü olarak farklı içerik yapısı gösteren kistler de vakit kaybetmeden ultrason eşliğinde iğne biopsisine başvurmak gerekebilir.

İçeriği basit sıvı görünümünde olan ve ortaya çıktığı organa göre değişmek üzere belli bir büyüklüğün üstüne ulaşarak bası belirtisi gösteren  “Basit Kistler”  çoğu kez  ultrason eşliğinde iğne ile girilip aspire edilmek suretiyle boşaltılarak tedavi edilebilirler. Basit kist olarak tanımlanan kistler çoğunlukla memede, karaciğerde, sıklıkla böbreklerde ve yumurtalıklarda görülmektedir.

İnsan sağlığı açısından en önemli kistler; akciğer,karaciğer, dalak, pankreas ve yumurtalık kistleridir. Özellikle akciğer, karaciğer ve dalakta görülen; kedi ve köpekle temasta olan veya hayvancılıkla uğraşan kişilerde görülen ekinokok dediğimiz parazitin oluşturduğu kistler özellikle bulaşıcı olmaları, zamanla büyüme eğilimi göstererek çıktıkları organın diğer kısımlarına bası yaparak dumura uğratmaları nedeniyle oldukça önemlidirler ve çoğu kez ameliyatla tedavi edilmeleri gerekebilir.

Keza pankreas ve yumurtalık kistlerini de önemsemek gerekir, zira bunların büyük bir çoğunluğu malignite (kanser) kuşkusu taşıdığından veya kansere dönüşme riski taşıdığından daha da önemsenmeli ve sıkı takip edilmelidir. Bunlarda sadece ultrason ile yetinmemeli, gerekirse tomoğrafi ve emar çekilmeli, iğne biyopsisi yapılmalıdır. Çünkü en ufak bir kuşkuda zaman kaybetmeden ameliyata gidilmesi hayati önem arzedebilmektedir. Herşeye rağmen kanser kuşkusu olmayan durumlarda bile kitle ve bası belirtileri ortaya çıkmışsa yine ameliyata gitmek gerekebilir.

Kistlerin tedavileri:

Vücudun her hangibir bölgesinde görülen kistlerin tedavisi de sıklıkla  Genel Cerrahi’nin kapsama alanına girmektedir. Kistlere uygulanan değişik tedavi modalitelerinin  çoğu  genel cerrahinin ilgi alanı içerisindedir. 

Kistlere uygulanacak olan tedavi yöntemleri; hastanın genel sağlık durumu göz önüne alınarak saptanmalıdır. Bunun için kist şikayeti ile hekime başvuran hastalar önce ayrıntılı bir  şekilde tanı ve tetkik sürecine tabi tutulurlar, bu hekimin  hastanın genel sağlık durumuna göre hangi yöntemi seçeceğine karar vermesi için gereklidir. Tıp alanında ve teknolojide yaşanan gelişmeler sonucunda kistlerin tedavisinde de yeni ve farklı yöntemler ortaya çıkmakta, böylece hastanın daha konforlu ve hızlı iyileşmesi sağlanmaktadır. 

Yumurtalıklarda görülen kistler; çoğu kez basit  veya yumurtanın atılması sonucu geride kalan boşlukta oluşan “follikül kisti”  şeklinde karşımıza  çıkarlar, çoğu kez müdahale gerektirmezler ve kendiliklerinden kaybolurlar. Aynı zamanda endometriozis kistleri de ilaçla küçültülebilmektedir ancak komplike olanların genellikle ameliyat ile alınmaları gerekmektedir. Keza boyutları 5 santimetrenin üzerine çıkan basit kistlerin de; yumurtalığa zarar verme riski açısından cerrahi müdahale ile alınmaları gerekebilmektedir. Dermoid kistlerin   yumurtalıklarda kansere yol açan kitlelere benzemesi sebebi ile ameliyat ile çıkartılarak patolojik tanılarının konulması gerekmektedir. 

Kist Ameliyatı Öncesi

Kistler cerrahi müdahale ile alınmadan önce birtakım testlerin yapılmasına ihtiyaç vardır. Kist ameliyatı öncesinde hasta total sağlık taramasından geçirilmelidir. Kistin olduğu bölgede başka kistler olup olmadığının kontrolü için kist ameliyatı öncesinde mutlaka ultrason, tomografi ve/veya MR ve kan testi gibi tetkikler yapılmalı, ameliyat ile alınacak olan kistin iç yapısı, büyüklüğü ve yayılma gibi yapısal özellikleri iyice değerlendirilmelidir. Bu aynı zamanda kistin  oluşum nedenlerinin iyi bir şekilde saptanması ve kistin tekrarlama olasılığının minimum düzeye düşürülmesi içinde oldukça etkili olacaktır. Ve nihayetinde; yapılan tetkiklerin  sonuçlarının güncel değerler içerisinde olması durumunda hasta ameliyata alınmalıdır. Ayrıca  infeksiyon oluşumuna karşı hasta özel bir şekilde korunmalı, ameliyattan 1 saat kadar önce koruyucu olarak uygun bir antibiyotik uygulanmalıdır. Aynı zaman da hasta; ameliyatını yapacak olan doktorun önerilerine eksiksiz bir şekilde uymalı ve halihazırda kullandığı ilaçların listesini  ameliyat öncesinde anestezi doktoruna bildirmelidir. 

Kist Ameliyatları ve Çeşitleri

Kistlerin ilaç ile tedavisi edilememesi durumunda tedavi için cerrahi girişime baş vurulmaktadır. Kistlerin cerrahi yöntem ile dokudan çıkartılmalarını kist ameliyatı olarak adlandırmaktayız.

Kistler ameliyat ile alınmaya karar verildiğinde hastaya göre hangi yöntemin uygun olacağına karar verip ona göre uygulamaya geçilmelidir. Örneğin böbreklerde görülen kistler ultrason eşliğinde iğne ile boşaltılabildikleri gibi laparoskopik cerrahi ya da robot cerrahisi ile de tedavi edilebilmektedir. Buna kistin büyüklüğüne, yapısına, bulunduğu organa zarar verip vermemesine bakılarak karar verilmektedir. Akciğer kistleri ise açık ya da kapalı şekillerde uygulanabilen cerrahi yöntemler ile tedavi edilebilmektedir.

Son yıllarda en sık kullanılan yöntem; laparoskopik (kapalı) yöntemdir. İyileşme süresinin kısa olması, enfeksiyon riskinin daha az olması gibi avantajlarından dolayı açık ameliyata karşın laparoskopik yöntem; daha çok tercih edilmektedir. Ancak kişi çok kilolu ise ya da kist çok büyük ise açık ameliyat gerekebilmektedir.

Karaciğer ve dalakta görülen ekinokok denen parazitin oluşturduğu “Hidatik Kist” dediğimiz kistlerde dahil çoğu kist ameliyatları son yıllarda sıklıkla laparoskopik yöntemlerle gerçekleştirilebilmekte ve böylece hasta çok daha hızlı bir şekilde iyileşebilmektedir. Aynı zamanda enfeksiyon riskinin az olması açısından da birçok doktor laparoskopik cerrahi yöntemi tercih etmektedir. 

 Laparoskopik Kist Ameliyatı Nasıl Yapılır? 

Laparoskopi, ameliyat esnasında hastaların karın boşluğuna kamera ile girilerek organların karında geniş bir kesi yapılmadan görüntülenebilmesini sağlayan bir yöntemdir.

Kapalı ameliyat olarak da bilinen laparoskopik ameliyat özellikle karında geniş bir kesi açılmamasından ötürü daha az ağrı, hızlı bir iyileşme süreci ve kozmetik açıdan da olumlu bir sonuç gibi avantajlar sağlamaktadır.

Laparoskopik kist ameliyatı genel anestezi altında gerçekleştirilir ve işlem sırasında kullanılan aletlerin tümü teleskopiktir. Bu sayede özellikle basit olan yumurtalık kistleri kolayca alınabilmektedir. İyi huylu yumurtalık kistlerinde çoğunlukla laparoskopik cerrahi yöntem tercih edilmektedir. Hastada köytü huylu kist olması durumunda ise sadece kistin alınması yeterli olmayacağı için rahimin ve çevre dokularında alınması gerektiğinden  açık ameliyat uygulanmaktadır.

Laparoskopik operasyon için hastanın kistinin bulunduğu bölge, kistin durumu ve nasıl bir kist olduğu (basit/komplike) önem  arzetmektedır. Örneğin; yumurtalıkta görülen kistlerin çikolata kisti mi yoksa polikistik over durumundan kaynaklanan bir kist mi olduğu ayrımı önemlidir. Kistlerin birden fazla olması ve yumurtalıkların derinliklerinde olmaları durumunda çıkartılmaları daha zor olmaktadır. Bu tür kistlerde sağlam olan yumurtalık dokusuna zarar verilmemesi için laparoskopik cerrahi uygulanmaktadır. 

Laparoskopik kist ameliyatı, hastanın göbek deliğinin hemen altından yapılan 10 mm’lik bir kesiden  sokulan 10 mm çapında bir boru yardımı ile hastanın karın boşluğuna girilerek gerçekleştirilir. Cerrahın gerekli görmesi durumunda açılan başka küçük kesi veya kesiler ile diğer aletler de karın bölgesinden içeri ilerletilebilir. Ameliyat süresi kistin durumuna göre değişebilmektedir

Kist Ameliyatı Sonrası

Kist ameliyatının ardından hasta öncelikle uyanma odasında saat kadar bekletilir, değerleri normale döndüğünde ise hasta servis odasına alınır. Kist ameliyatından sonra hastanede kalış süresi bir ya da iki gün olmaktadır. Bu sürede her saat başı hastanın tansiyonu, nabzı ve ateşi ölçülerek kontrol edilmektedir. 

Kapalı yani laparoskopik cerrahi ile gerçekleştirilen kist ameliyatları hastanın iyileşme sürecini olumlu yönde etkilemektedir. Karında geniş bir kesi açılması yerine minimal kesilerle tamamlanan kapalı yöntemle yapılan ameliyat, hastanın iyileşme sürecini hem hızlandırmakta hem de ameliyat sonrası sürecin daha ağrısız geçmesini sağlamaktadır. 

Laparoskopik kist ameliyatı sonrasında hastaların dikkat etmesi gereken hususlar ise şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Ağrıların olduğu süreçte  doktorun önerdiği ağrı kesiciler basit görülerek bunların dışına çıkılmamalıdır.
  • Titreme, gaz çıkaramama, mide bulantısı gibi semptomların görünmesi halinde doktora bilgi verilmelidir.
  • Ameliyat sonrasında beslenme diyet uzmanının önerileri doğrultusunda olmalıdır.
  • Tam iyileşme sağlanana kadar cinsel ilişkiye girilmemelidir.

 

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır