cezaevine mektup güzel sözler / Mahkum Sözleri, Kader Mahkumu Sözleri ve Cezaevi Sözleri - seafoodplus.info

Cezaevine Mektup Güzel Sözler

cezaevine mektup güzel sözler

Cezaevi Sözleri

Sayfa İçeriği: Cezaevi Sözleri, En Güzel Cezaevi Sözleri, Hapishane Sözleri, Cezaevi Lafları, Hapishane Lafları, Cezaevi  Mahkum Sözleri, Hapishane Mahkum Mesajları

Hapishane, cezaevine düşen mahkum sözlerini dilerseniz sosyal medya üzerinden de paylaşabilmeniz için bu sayfamız altında topladık. 

Cezaevi Sözleri

Editör Seçimi: Kolay anlatılıyor acılar, kolay yazılıyor. Kolay yaşanmıyor oysa..


Kralina yol vermisim Ecel olsa ne farkeder…


Senın kollarına benım yüregıme kellepçe taktılar


”Fotoğraflara bakmak hasret giderseydi, cezaevindekiler tahliye beklemezdi.”


Cezayı aslana, sevdayı çekene sor!


Biz kaybedeceğimiz herşeyi kaybettik.
Şimdi kaybedeceği olanlar düşünsün…


Karanlıklar bilir ;
Kimin kral , kimin çakal oldugunu ..!


Nihayet anladım ki darağacının dallarına bahar uğramazmış. Müebbet yemiş mahkuma bir aşka vuslat sorulmazmış.


Adaleti olmayan bir semtin zifiri karanlığında kayboldu gitti gençliğimiz.


Seni üzen kralda olsa sileceksin. Sileceksin ki, alayına ibret olsun.!


Direniş Bir Militanın Hayat İsyanıdır . Susarsa ÇATIŞMA , Konuşursa SAVAŞ , Severse DEVRİM Olur . .


Çocukken ; Herşeyin sahibi olmak için büyümek isterdik . büyüdük ; şimdi herşeyden uzak olmak için ,


Çıkarları Yüzünden Dostluk Kuranlar ,
Çıkmaz Sokaklarda Kimsesiz Kalacaklar . . .


”Ne yazık ki insan kendi hapishanesinin anahtarını bulamıyor, hatta çoğu zaman asıl mahpusun kendisi olduğunu bile anlayamıyor.” (Kürşat Başar)


”Zindanlar her ne kadar kör ve karanlık olursa olsun, onu aydınlatacak kadar gücümüz vardır.”


”Ne karaymış alnımdaki yazılar. Ah dedikçe ciğerlerim sızılar. Arkamdan ağlıyor körpe kuzular. Mapushane gurbet ele benzemez.”


Benim en kötü hikayemi
-En güvendiğim insanlar yazdı . . !


Güneşin sözü var bize de doğacak
annem elbet birgün


Gece ve gündüzün bir önemi yok; sensizliğin rengi hep aynı!


Bunu da yaz hakim bey; umutsuz olan bedendir, hayaller değil.


Gardiyan süre bitti dediğinde, anlarsın o zaman vedasızca gidişleri.


Biz rengarenk hayatların renkli çocukları değil, karanlık bir hayatın kader mahkumlarıyız. 


Fotoğraflara bakmak hasret giderseydi, cezaevindekiler tahliye beklemezdi. 


Cezaevinden aneme: Pencereme ay düşmüyor artık, kirpklerime yağmur yağmıyor. Güneşi özledim anne, yıldızlar kaymıyor. Çocuklarım çocukluğumdur gençliğim sürekli koşan bir at, kanadımı kırdılar anne hayallerim şimdi hayal oldu.


Gece ve gündüzün bir önemi yok; sensizliğin rengi hep aynı.


Başın öne eğilmesin, aldırma gönül, aldırma. Ağladığın duyulmasın, aldırma gönül, aldırma.


Çıkarları yüzünden dostluk kuranlar ,
Çıkmaz sokaklarda kimsesiz kalacaklar . . .


Bu dünyada öyle insanlar var ki..
Eskiciye satsan, karşılığında mandal bile alamazsın.


Hayat . . .Kimine göre koca bi dünya, Kimine göre dört duvar bi oda . .


Ne güzel şey hatırlamak seni: Ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken…


Gönlüme, hapis oldum çıkamıyorum İçimdeki parmaklığı aşamıyorum Avluya çıkıp, hücreme dönüyorum özgür uçan kuşların ardından bakıyorum. Ne zaman af çıkar… Yüreğim inan bilmiyorum.


"Koğuşları katlı katlı, idarelerinde mahkum saklı anam, babam beni ister bırak gidem mapushane.”


”Gönlüme, hapis oldum çıkamıyorum İçimdeki parmaklığı aşamıyorum Avluya çıkıp, hücreme dönüyorum özgür uçan kuşların ardından bakıyorum. Ne zaman af çıkar… Yüreğim inan bilmiyorum.”


”Gece ve gündüzün bir önemi yok; sensizliğin rengi hep aynı!”


Menfaat Caddesinde BaşLayan ” DostLuk ” 
– ÇiLee Yokuşunda SON BULUR . . !


Mahkumun attığı her voltada çekilen göz yaşı ile büyük bir özlem vardır.


Fotoğraflara bakmak hasret giderseydi, cezaevindekiler tahliye beklemezdi.


Bir dost ve kardeş eliyle işlenmiş boncuktan bir tesbih armağan geldi bana. Göz nuru dökülmüş, özenilmiş, içten bir selam gibi insandan insana. Değerini arttıran bu armağanın bir hapishaneden bir başka hapishaneye gelmesiydi. 


Bulutlardan haber saldım sen gelecektin. Yağmur yağdı gözlerime sen silecektin ama taş duvarlar sıkar beni gönlüm dağlarda. Resmin çizdim hasret kokan duvarlarıma, güller diktim penceremin ön tarafına.


Yar olmadı bana devir her günüm bir başka zehir hapishanelerde demir parmaklıklara sarıldım.


Fotoğraflara bakmak hasret giderseydi, cezaevindekiler tahliye beklemezdi.


Başımıza ne geliyorsa
“O ÖYLE BİRİ DEĞİL, O YAPMAZ ! “
dediklerimizden geliyor hep yeğen . .


Benim güven problemim yok .Sadece insanların güvenilecek bir yanı yok . . !


Bir bir yıkıldı herşey üstümüze ;
Önce geceler sonra hayaller.


Ulan Geceleri Sigaradan Başka Kimimiz Var ..!


Mahpushane düşünceleri : Hani bir dışarda olsam, hep yürürüm, durmam. benimle beraber yürür gökyüzü, toprak, hürriyet, benimle beraber. gökyüzü, toprak ve hürriyet, ne güzel şeyler. hani bir dışarda olsam,belki günlerce, uyumam. sabahları yok artık o kahpe uyanışım. duvarda kaldı gözlerim. dalmışım.


Parmaklıklar arasında verecek ne acım kaldı ne başka bir şey benim mutluluktan alacağım var..


Çıkmaz bir sokakta paket oldu bütün hayallerim, şimdi çıkmayan bir tahliyenin ardında gençliğim


"Bunu da yaz hakim bey; umutsuz olan bedendir, hayaller değil.”

”Duvar duvar duvar sana ne desem ki ah incitmeden gözlerini mahkumun her taşını kırmalı bir bir, gerisi laf-ü güzaf.” (Nevzat Çelik)


Henüz 18 yaşında takıldı kelepçeler -Aç kapıyı gardiyan annem beni bekler…!


Azer Bülbül Misali; Şu koskoca şehir sanki dört duvar ….!!!


Biz ağladığımızda bir nedeni oluyor da, bulutlar ağladığında bir nedeni oluyor mu?


İdam masasında asılsa da ümitlerimiz, Azrail’e bile inat on numara gülüşlerimiz var!


Mahkumluğun kelepçesini takmayan, özgürlüğün değerini, kıymetini nerden bilecek.


Cezaevine girdim yemyeşil ağaçlar içeriye girdim kesildi saçlar dediler mahkumluk burada başlar döküldü gözümden yaşlar. 


Mapusta attığım voltada çektiğim acıda, akıttığım gözyaşında yine sen vardın.


Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!


Adaleti olmayan bir semtin zifiri karanlığında kayboldu gitti gençliğimiz.


Umudumuz, acımızdan daha büyük olmalı…!


Çaresizlikten bir yudum ..
İçmediyseniz, umudun ne demek , olduğunu bilemezsiniz …!


Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok ! Ruhunuzu satmayın yeter


Ömrümü sadaka verdim şu dilenci hayata.


Gece bitmeden gündüzü bulamazsın ,yanlış yapmadan doğruyu bulamazsın ,- Acı çekmeden mutluluğu tadamazsın..!


Ranzalar belimi acıtıyor anne güneşimi kapatıyorlar Dayanamıyorum artık Nerde dost, Nerde akraba Gardiyan Işıkları kapatma…


”Bulutlardan haber saldım sen gelecektin. Yağmur yağdı gözlerime sen silecektin ama taş duvarlar sıkar beni gönlüm dağlarda. Resmin çizdim hasret kokan duvarlarıma, güller diktim penceremin ön tarafına.”


Gardiyan günün bitti dediğinde anlarsın, sessizce vedasız gidişleri..


Koğuşları katlı katlı, idarelerinde mahkum saklı anam, babam beni ister bırak gidem mapushane.


Her günüm senle hapise hapisin kapısını açar kaçarım.


Üzme kendini bu kadar sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var bak yeryüzü ne kadar geniş ne kadar dar.


Her kurdun bir uluyuşu her itin bir inleyişi vardır ! Kim demiş sustuk , kim demiş bittik ! Çakalları görmek için pusuya çekildik..!


Özgürlüğünü kaybettin,onurunu kaybetme. Rabbim tüm kader mahkumlarını kurtarsın


Sen de Yorum Yap veya Sözünü Yaz

Muhammet Erel

RANZALAR SOĞUK BELKİ, DUVARLAR YAŞ ÖZGÜR GÜNLERDE GÖRÜŞÜRÜZ ARKADAŞ..

Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları / Nâzım Hikmet


I

Senin adını
kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere âlâtı-katıa verilmez),
ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
gökyüzünü başımın üstünde görmek
bana yasak
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak
yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin,
o berbat, ayarsız sesim
öyle bir dokunuyor ki içime
yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
acıklı hikâyelerdeki
yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
mavi gözleri ıslak
kırmızı, küçücük burnunu çekerek
senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
onun bu an
böyle zayıf
böyle hodbin
böyle sadece insan
oluşu.
Belki bu hâlin
fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
Belki de sebep buna
bana aylardır
kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
bu demirli pencere
bu toprak testi
bu dört duvardır

Saat beş, karıcığım.
Dışarda susuzluğu
acayip fısıltısı
toprak damı
ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
bir sakat ve sıska atıyla,
yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

Bugün de apansız gece olacaktır.
Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
bu ümitsiz tabiatın
ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
yani bugün de mükellef bir daüssıla için
yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
Ben,
ben içerdeki adam
yine mutad hünerimi göstereceğim
ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
seni böyle uzak,
seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
kafamın içinde duymak

II

Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
dışarda bozkırın üstünde pırıltılar
Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
suyu donmayan testi
ve sabahları çimentonun üstünde güneş
Güneş,
artık o her gün öğle vaktine kadar,
bana yakın, benden uzak,
sönerek, ışıldayarak
yürür
Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
dışarda akşam olur,
bulutsuz bir bahar akşamı
İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.
Velhasıl
o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
hürriyet denen ifrit
Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
bittecrübe sabit

III

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım

Nâzım Hikmet
seafoodplus.info


Nâzım Hikmet'in 'Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları' şiiri
seafoodplus.info?num=
Vedat Kamer tarafından, 14/06/ tarihinde gönderildi.
Epigraf: Online Türkçe Edebiyat Arşivi

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.