gizli enerji terapileri pdf / (PDF) Kam İnancı Ve Sanatla Terapide Sağaltım Bağıntısı | Eda Öz Çelikbaş - monash.pw

Gizli Enerji Terapileri Pdf

gizli enerji terapileri pdf

1 BÖLÜM 10 EPİLEPSİ TEDAVİSİNDE ALTERNATİF TIP YÖNTEMLERİ

2 EPİLEPSİ TEDAVİSİNDE ALTERNATİF TIP YÖNTEMLERİ Yaşamınızda birikip âtıl halde bekleyen herşey bir yüktür, hesabı verilemeyecek bir sorumluluktur ve sembolik bir yoldan da olsa nöbet tetikleyicidir. BÖLÜM 10 Bu bölümde, Batı Tıbbının dışında kalan ve Kadim Bilgi yi esas alan, holistik yaklaşımlı tedavi yöntemlerini epilepsi açısından inceleyeceğiz. Epilepsi eterik bedenle ilişkili bir hastalık olduğundan, eterik bedene hitap eden yöntemleri öncelikle ele alacağız. Bu yöntemlerin bir bölümü, kişisel gelişim yollarıdır. Birincil amaçları tedavi değil, aydınlanmadır. Yoga, nefes teknikleri, meditasyon, sözel tedavi, grup paylaşımı ve enerji çalışmaları, bu gruba girer. YOGA Yoga, yaklaşık üçbin yıl önce Hindistan da ortaya çıkmış olan bir disiplindir. Kurucusunun Şiva olduğu kabul edilir. 1 Beden ile zihni uyumlaştırır, birleştirir ve dengeler. Yoganın amacı, bütünleşmiş, içsel barış ve huzura sahip, sağlıklı ve yüksek farkındalıklı bir insan yaratmaktır. 1 Şiva, tanrı olmadan önce, Şiva Sadaşiva isminde ulu bir kişi idi. 3

3 4 Spordan farklı olarak nefes eşliğinde yapılan yoga, insana içsel bir yolculuk yaptırır, insanı tüm bedenleriyle bir bütün olarak etkiler. Ancak bu etkinin görülebilmesi için, yogayı spor yapar gibi bir tutumla yapmaktan ve bir eğlence yahut boş zaman faaliyetiymiş gibi ele almaktan kaçınmak, yoga felsefesini öğrenmek ve yaşamak gerekir. Yogaya başlayan kişi birkaç ay içinde bedeninin esnediğini, kaslarının güçlendiğini, stres ve endişelerinin azaldığını, duygusal çalkantılarının sona erdiğini, iştahının dengelendiğini (fazlaysa azaldığını, azsa arttığını), eskisi kadar kolay hastalanmadığını, sıcaktan, soğuktan ve diğer dış faktörlerden eskisi kadar etkilenmediğini, eskisi kadar tepkisel olmadığını fark eder. Ancak bu etkilerin kalıcılaşması için yogaya kararlılıkla devam etmek gerekir. Yoga ile sezgiler de güçlenir. İnsan tüm boyutlarında arınır ve saflaşır. Yoganın birçok türü ve ekolü olmakla birlikte, başlıcaları sekiz tanedir: 1. Karma Yoga: Eylem yogasıdır. Hiçbir karşılık veya kazanç beklemeden iyi davranışlarda bulunmayı, hizmet etmeyi içerir. Bu yolda insan, eylemlerini Yüce Olan a adayarak arınır. 2. Bhakti Yoga: Sevgi, şefkat ve bağlılık yogasıdır. Dua ve ibadetle Yüce Olan a teslim olmayı ve onu öven şarkılar, ilahiler söylemeyi içerir. 3. Jnana Yoga: Bilgelik ve bilgi yogasıdır. En zor yoga yolu olarak kabul edilir. Akıl ve irade ile uygulanır. Bu yola girmeden önce diğer bütün yoga türlerinin uygulanmış olması gerekir. 4. Raja Yoga: Zihin yogasıdır. Olumsuz ve gereksiz düşünceleri durdurmayı, zihinde yalnızca olumlu ve gerekli düşünceleri bulundurmayı içerir. Raja kral demektir. Raja Yoga yapanların kendi kendinin kralı, efendisi olduğu kabul edilir. Epilepsiyi şifalandırmada en gerekli ve öncelikli yoga türü budur. 5. Hatha Yoga: Fiziksel duruşlar yoluyla zihni etkilemeyi ve arınma uygulamalarını içerir. Yogaya yeni başlayanlar için uygundur. Bedenin işlevleri üzerinde kontrol sağlar. 6. Kundalini Yoga: Kuyruksokumu bölgesinde (kök çakrada) uyuyan Kundalini enerjisini uyandırmayı ve harekete geçirmeyi amaçlar. Buna farkındalık yogası da denir. Kundalini Yoga çalışacak kişilerin önce bir süre Hatha Yoga uygulaması gerekir. 7. Tantrik Yoga: Bedenini mistik deneyimler yaşamak maksadıyla kullanmayı ve törenselliği içerir. Bu yogada cinsellik de mistik amaçlarla kullanılır. Beden, kutsallığın tapınağı olarak yaşanır. 8. Mantra Yoga: Mantra adı verilen yüksek titreşimli sözlerin tekrarlanmasını içerir. İslâmî adı zikir dir. Ses, evreni oluşturan bir güçtür. İnançla söylenen mantralar, gizlide bekleyen büyük güçleri ortaya çıkarır. Yoga çalışmaları, sakin, sessiz, havalandırılmış ve loş bir ortamda, mide boşken yapılır. Ağır bir yemekten sonra en az saat, hafif bir yemekten sonra ise en az 2 saat geçmiş olmalıdır. Çalışmanın öncesinde mümkünse duş alınır, mümkün değilse en azından el ve yüz yıkanır. Rahat, hafif, mümkünse açık renkli giysiler giyilir ve metal objeler (saat, takı, gözlük, vb) çıkarılır. Mum ve tütsü yakmak da havaya girmeye yardımcı olabilir. Sakinleştirici bir müzikten yararlanılabilir. Yoga ve nefes egzersizleri bittiğinde, ortaya çıkan yüksek enerjiyi doğru yönlendirmek amacıyla meditasyon yapılır. Egzersizlerle meditasyonun arasına konsantrasyonu bozucu hiçbir faaliyet girmemelidir. Çalışma, ancak meditasyon bittiğinde tamamlanmış olur. Çalışmanın bitiminde banyo yapılmaz. Yeyip içmek için de kısa bir süre beklemek gerekir. Yoga epilepside faydalıdır. Çünkü sinir sistemini rahatlatır, gevşemeyi sağlar ve insanı dengeleyici etki yapar. Bilinç yükseltici yönü ise bütün uygulayıcılar açısından âşikârdır. Ayrıca, yoga ile biofeedback yöntemi birleştirildiğinde, biofeedback in başarısı çok yükselir. 2 2 Dr. Andrew STANWAY, Alternatif Tıp El Kitabı, İnsan Yayınları, İstanbul, , s

4 6 MEDİTASYON İçimize dönmek, özümüzle bağlantı kurmak veya düşünceye dalmak olarak tanımlanabilecek bu faaliyete İslâmiyette tefekkür denmiştir. Aydınlanmak ve süptil boyutlarımızla, Yüksek Benliğimizle iletişime geçmek için yapılır. Meditasyonun pek çok tekniği vardır. Bunların bazılarını çalışma programlarına dahil ettik. Her dinî gelenekte meditasyon teknikleri bulunur. Her öğreti kendi meditasyon tekniğini tavsiye eder. Hepsi denenmiş ve işe yaradığı kanıtlanmıştır. Ancak her insanın ihtiyacı aynı değildir ve herkes kendisi için en uygun, en ilerletici olacak meditasyon tekniğini arayıp bulmalıdır. Öğreti ve teknik içinize sinmelidir. Meditasyon ya tam sessizlikte, ya da sakinleştirici, meditatif, dinî bir müzik eşliğinde yapılır. Bir mindere veya sandalyeye oturulabilir. Omurga dik olmalı, enerji düzgünce akabilmelidir. Eller ve ayaklar çaprazlanmamalı, metal objeler çıkarılmalıdır. Bazı meditasyon tekniklerinde gözler açık olur, bazılarında kapalı olur. Bazılarında belli bir nesneye konsantre olunur. Bazı tekniklerde bağdaş kurulur, bazılarında ise ayakların sağlamca yere basması istenir. Ellerin duruşu da öğretiye göre değişebilmektedir. Evinizde meditasyon için özel bir köşe oluşturmanız ve o köşeyi başka hiçbirşey için kullanmamanız gerekir. Midenin boş olması meditasyonu daha etkili kılar. Yemeğin üstüne veya çok uykunuz varken meditasyon yapılmaz. Sonuç alabilmek için, yogada olduğu gibi, meditasyonda da azim ve sebat gerekir. Çoğu öğretide meditasyonun sabah-akşam düzenli yapılması istenir. Çok kısa yapılsa bile, en önemlisi düzendir. Süresi zamanla, alıştıkça uzatılabilir. Meditasyonda, kendimize ve yaşamımıza bağımsız gözlemci gözüyle, dışarıdan bakmamız, bir beden değil, bir ruh varlığı olduğumuzu hatırlamamız tavsiye edilir. Her an hatırlamasak da, biz bir ışığız, ruhsal ve ilâhî bir varlığız, dünya denen bu sahneye kendi rolümüzü oynama amacıyla gelmiş bulunuyoruz, herkes sahnede kendi rolünü oynuyor ve hepimiz oyun arkadaşıyız. Bizden kendi rolümüzü en iyi şekilde oynamamız bekleniyor. Canımızı sıkan insanlar da kendi rollerinin gereğini yapıyorlar. Fakat onlar rolleri değiller. Biz de rolümüz değiliz. Orijinal kimliğimiz ile oynadığımız rolü çok iyi ayırt etmek gerekir. İşte meditasyon, bunları ve yaşamın diğer büyük gerçeklerini, yani oyunun dışını hatırlamaya ayrılan zamandır. Ayrıca meditasyonda istediğiniz herhangi bir konuyu işleyebilir ve bir soruya cevap arayabilirsiniz. Bütün cevapları bilen Yüksek Benliğiniz, onunla temas kurduğunuz takdirde, aradığınız cevabı fısıldayacaktır. Onun sesi fısıltı gibi hafiftir. Sözünü dinledikçe, bu sesin biraz güçlendiğini fark edersiniz. O, ancak sözü dinleniyorsa ve tavsiyeleri yerine getiriliyorsa konuşmaya devam eder. Yoksa varlığını belli etmez. Meditasyon, bilinç halini ve dolayısıyla beyin dalgalarını değiştirir. Kişiyi iç uzayına sokar. Tünele götürür. Fakat aynı zamanda da, bununla çelişir gibi görünse de, daha önce bahsettiğimiz G 3 -toleransını yükseltici bir etkiye sahiptir. Üç ay sabah akşam düzenli şekilde meditasyon yapan kişinin G-toleransı yükselir. Meditasyon, bütün süptil beden katmanlarını etkilediği için, çok değerli bir araçtır. Fayda sağlamadığı hiçbir hastalık ve hiçbir sorun yoktur. Etkisi, sizin için doğru olan bir tekniği seçip seçmediğinize, düzenli, yeterli, doğru ve nitelikli şekilde uygulayıp uygulamadığınıza göre değişir. Meditasyonda norepinefrin salgısının azaldığı, bunun CRH üretiminin de azalmasına neden olduğu tespit edilmiştir. 4 CRH veya CRF, kortikotropini serbest bırakan hormon (veya faktör) adıyla bilinen epilepsi hormonu dur. Birçok meditasyon tekniğinden fayda gören epilepsi hastalarıyla karşılaştık, ancak herkesin kendi yöntemini bulması gerektiğinden ve güçlü bir inanç her yöntemi etkili kılacağından, yönlendirme yapmayı uygun bulmuyoruz. Ayrıca yantra ve mandala çizmek, Allah ın adını yazmak, âyetler yazmak gibi faaliyetler de meditatif etki yapar. NEFES TEKNİKLERİ Diyafram nefesinden ve burun deliklerinin farklı işlevlerinden daha önce bahsetmiştik. Nefes sadece oksijen ve diğer bazı gazları değil, yaşam enerjisini 3 Kütle çekim kuvveti. 4 Andrew B. NEWBERG & J. IVERSEN, The Neural Basis of the Complex Mental Task of Meditation: Neurotransmitter and Neurochemical Considerations, Medical Hypotheses () 61(2), , s

5 8 de içermekte ve eterik bedeni beslemektedir. Nefes teknikleri eterik beden üzerinde etkili olduğu için epilepsiye faydalı gibi görünmektedir, ancak epilepside kullanımları ne yazık ki sınırlıdır. Çünkü hiperventilasyon, nöbeti tetikleyici etki yapmaktadır. Bu nedenle körük nefesi, ateş nefesi, nefesin uzun süre tutulması gibi alıştırmalar, epilepsisi olanlar için sakıncalıdır. Güvenle kullanılabilecek sadece iki teknik mevcuttur: Diyafram nefesi ile değişimli nefes. Bunlar çalışma programlarında yer almıştır. Güçlü nefes teknikleri, farklı bilinç hallerine geçmeye, frekans değiştirmeye hizmet eder. İstemsiz olarak farklı bilinç hallerine geçen epilepsi hastası için bu pek de gerekli değildir! Nefesi ve bilinç halini kontrol edebilir hale geldiğinde, nöbeti de kontrol edebilir hale gelir ve hasta olmaktan çıkar. ŞİFALI BİTKİLER Çiçek ve cevher özlerinin tedavi amacıyla kullanımı konusunda bilinmesi gereken başlıca şey, bu özlerin fiziksel özelliklerinden değil, eterik özelliklerinden faydalanıyor olduğumuzdur. Aynı ilke renk tedavileri ve homeopatik devalar için de geçerlidir. Bunların süptil etkileri, kan dolaşımı ve sinir sisteminden sonra meridyenler aracılığıyla eterik bedene ve çakralara girer. Bu geçiş yolları ve fiziksel beden ile eterik beden arasındaki arayüzler, Batı Tıbbı tarafından henüz yeterince tanınmamaktadır. Medyumik kaynaklı bilgilere göre, Paraguay dan Güney Brezilya ya kadar olan bölgede yetişen Yerba Mate ağacının beyaz çiçeğinden çıkartılan esans, nörolojik hastalıkların birçoğunda yararlıdır. Beyin hücrelerindeki doku yenilenmesini arttırmakta, hafıza, hayal ve dikkatte gelişme sağlamaktadır. 5 Orta ve Batı Çin de yetişen, yerli bir çiçek olan Macartney Gülünden çıkarılan esans, epilepsiyi iyileştirmekte, beyin yarıkürelerini dengelemekte, şizofreni ve otizmi hafifletmekte, telepati yeteneğini arttırmaktadır. Hücresel yapının elektriksel bir şarjı tutabilme yeteneğini arttıran bu esansın, epilepsi açısından en çok şey vaat eden çiçek esansı olduğu anlaşılmaktadır. 6 Aynı medyumik kaynak, pelinotu (mugwort) ve melekotunu (angelica) da nörolojik rahatsızlıklar için tavsiye 5 Dr. Richard GERBER, Gizli Enerji Terapileri, Dharma Yayınları, İstanbul, , s Dr. Richard GERBER, agy, s etmektedir. 7 Şifalı bitkilere ilişkin literatürü taradığımızda, epilepsi için en çok şu bitkilerin tavsiye edildiğini görüyoruz: Ökseotu, yapışkanotu, pelinotu, melekotu, çöreotu, büyük farfara (devetabanı), nergis tohumu (ayrıca, nergis çiçeğini koklamak da), kediotu, karabaş otu, üzerlik otu. Genelde, yatıştırıcı nitelikteki bitkiler tavsiye edilmekte, uyarıcı nitelikteki bitkilerden ise kaçınılması gerektiği belirtilmektedir. Örneğin adaçayı, epilepsi hastasının tüketmekten kaçınması gereken bir bitkidir. Kereviz için ise birbirine zıt hususlar ifade edilmektedir: Hem uyarıcı olduğu için kaçınılması gereken bir sebzedir, hem de antikonvülsan maddeler içerdiği için yararlıdır! Literatürde dikkat çeken bir tavsiye de, İsveç şurubunun dıştan kullanımıdır. Maria Treben, epilepsi hastalarının bu iksirle ıslatılmış pamuğu başlarının arkasına koymalarını ve aynı zamanda günde dört fincan ısırganotu çayı ve bu çayın içine katarak iki kaşık İsveç şurubu içmelerini tavsiye etmektedir. 8 Şifalı bitkiler, ilaçlar ile aynı etkiye sahiptir. İlaçlar gibi, hazırlanma 9 ve kullanma kuralları, dozları ve yan etkileri olmaktadır. Bu nedenle bilinçsiz kullanım tehlikelidir. Öncelikle doktora danışarak kullanmanız, ayrıca da dozları düşük tutmanız ve hiçbir şifalı bitki çayını iki haftadan uzun bir süre devamlı olarak içmemeniz tavsiye edilir. Şifalı bitki uzmanları tarafından hazırlanan formülleri kullanmak için de, önce formülün içeriğini doktorunuza gösteriniz. ŞİFALI SULAR Kaplıca tedavisine balneoterapi adı verilmektedir. Bu terapi sinir sistemi hastalıkları için de kullanılabilmektedir. Tuzlu, çamurlu ve radyoaktif sular sinir sistemine iyi gelmektedir. 10 Sinir sistemi hastalıkları için kaplıcalardan ilkbahar 7 Dr. Richard GERBER, agy, s Maria TREBEN, Tanrının Eczanesinden Sağlık, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, , s Hangi mevsimde toplanacakları, bitkinin hangi kısmının kullanılacağı, hangi şekilde hazırlanacağı gibi! Örneğin ökseotunun meyveleri zehirli, sap ve yaprakları ise şifalıdır. 10 Fevziye KOÇ, Türkiye Kaplıcaları, Ümit Ofset Matbaacılık, Ankara, , s

6 10 ve sonbahar aylarında yararlanılır. 11 Literatürde epilepsiye de içme olarak iyi geldiği ifade edilen bir kaplıca, Denizli nin Karahayıt kazasında bulunan kaplıcadır. 12 Nörolojik hastalıklar için tavsiye edilen diğer bazıları da, Kırşehir in Terme Kaplıcası, Konya nın Ilgın ilçesindeki kaplıca, Kütahya-Tavşanlı daki Göbel Kaplıcası, Malatya-Darende deki Balaban içmesi ve çamur banyosudur. 13 Ancak nöbet geçirme riskine karşı, suya girerken yanınızda birisinin bulunması gerekir. TAŞLARLA TEDAVİ Taşların eterik özelliklerinden faydalanmak için, seçilen taş ilgili çakraya konup bekletilebilmekte veya taş bir bardak suyun içinde güneşte bekletilerek, bu su içilebilmektedir. Üzerimizde taşıyacağımız taştan fayda sağlayabilmemiz için, taşın tenimize değmesi gerekir. Nilgün Sözer, beyin ve sinir sistemi rahatsızlıklarına karşı, elmas, firuze, kaplan gözü, kunzit ve safiri önermektedir. 14 Birçok kaynakta epilepsi için özellikle önerilen elmas, ayırt edici bir bilgeliği simgeler. 15 Helmut Werner in Ezoterik Sözlüğünde 16 epilepsiyi tedavi edebildiği belirtilen taşlar ise şunlardır: Akik, asfalt, ay taşı, beril, oltu taşı, malakit, zümrüt, topaz, hona taşı, lapis lazuli. Mineral âleminin alt grup ve sistemleri, insanın yedi çakrası ile benzerlik göstermektedir. Bu gruplandırmaya göre; elmas, kök çakraya denk gelen kübik sistemler içindedir. Zümrüt ve beril, ikinci çakranın karşılığı olan heksagonal sistemler içinde; topaz boğaz çakrasıyla ilişkili olan orthorhombik sistem içinde; yeşim, malakit ve ay taşı, alın çakrasıyla ilişkili olan monoklinik sistem içinde; firuze (türkuvaz) ve rodonit, taç çakrayla ilişkili triklinik sistem içinde yer almaktadır. 17 Değerli taşlar ateşle oluştuğundan, imitasyon taşlar aynı etkiyi yaratamazlar. 11 Fevziye KOÇ, agy, s Fevziye KOÇ, agy, s Yılmaz TEKİN, Türkiye Şifalı Sular Rehberi, Ümit Yayıncılık, Ankara, Nilgün SÖZER, Taşların Gizli Gücü, Sınırötesi Yayınları, İstanbul, Wes NISKER, Buda nın Doğası, Dharma Yayınları, İstanbul, Helmut WERNER, Ezoterik Sözlük, Omega Yayınları, İstanbul, Dr. Richard GERBER, agy, s RENKLERLE TEDAVİ Renklerin titreşimlerini tedavi amacıyla kullanmanın birkaç yolu vardır: 1. Renkli bir bardağın içine konan içme suyu güneş ışığında bekletildiğinde, o rengin frekansıyla yüklenir ve içilir. 2. Seçilen renkteki giysiler, yiyecekler ve eşyalar kullanılır. 3. Duvarlar seçilen renge boyanabilir. 4. Bir rengin frekansıyla yüklenmiş hava solunur. 5. Bir rengi hayalinizde canlandırarak solumak, daha aktif olmanız dolayısıyla, daha başarılı sonuç verir. 6. Bir renk üzerine meditasyon yapılabilir. (Çalışma programında yer almıştır.) 7. Bedeninizin o renkte bir sıvıyla dolu olduğunu veya belli bir beden bölgenizde o renkte bir sıvının aktığını/ o renkte bir iyileştirici ışığın bulunduğunu hayal edebilirsiniz. Epilepside kullanılabilecek renkler, öncelik sırasına göre; turuncu, sarı, mavi, mor ve beyazdır. Hemen hemen bütün çakralarla ilişkili bir hastalık oluşu, renk yelpazesini genişletmektedir. Topraklanmak ve dengelenmek için kırmızı ve yeşil de kullanılabilir. AKUPUNKTUR Epilepsi akupunktur ile tedavi edilebilen bir hastalıktır. (Ancak her epilepsi değil.) Bu tedavi ile nöbet süreleri kısalmakta ve organlar normal işlevlerine dönmektedirler. 18 Dr. Recai Yahyaoğlu 19 ve Dr. Ali Sezen 20, başarılı örnekleri anlatmışlardır. Akupunkturun türlerinden elektroakupunktur ve lazerpunktur, 18 Akupunktur, Bilim Araştırma Merkezi (grup çalışması), İstanbul, , s Dr. Recai YAHYAOĞLU, Tamamlayıcı Tıp Yöntemleriyle Mükemmel Sağlık, Mozaik Yayınları, İstanbul, , s Dr. Ali SEZEN, Alternatif Tıp (Akupunktur-Laser-Kozmetik-Aromaterapi), Sezen Akupunktur Culture Series, Başar Ofset, Ankara, t.y., s

7 epilepsi hastalarında kullanılmaz. 21 Ancak akupunkturun en ileri tekniği sayılabilecek lazerpunkturun başarıları da literatürde yer almaktadır: Başka bildiriler Rusların, epileptik konvülziyonların durdurulmasında, lazer ışınının, bir nöbetin ilk atağında üst-dudak akupunktur noktasına odaklandığında başarılı olduğunu gösterir. 22 Akupunkturun, manyetoakupunktur ve sonopunktur gibi türleri de mevcuttur. Bugüne kadar bulunmuş akupunktur noktalarının sayısı binin üzerindedir. Bu sayı sürekli olarak artmaktadır. Akupunktur noktalarının, onları çevreleyen deriden ayırt edilmesini sağlayan özel bazı elektriksel özellikleri vardır. Akupunktur noktalarındaki elektriksel deri rezistansındaki düşüş (artan iletkenliğin bir yansıması),.. bu noktaların yerinin elektriksel olarak saptanmasında kullanılabilir. Çeşitli Doğulu araştırmacılar tarafından yapılan çok sayıda deneysel çalışma, akupunktur noktalarının salt tedavide değil,. hastalık durumlarının tanısında da yararlı olabileceğini ortaya koymuştur. 23 Fiziksel beden ile eterik beden arasındaki bir arayüz olan meridyen sistemi ve onda yer alan akupunktur noktaları, henüz fiziksel boyuta kadar inmemiş hastalıkların tanısında yardımcı olur. Titreşim tıbbının son dönemde bulunan bazı cihazları, eterik boyutu algılayabilen cihazlardır. Bunların ilki, Japonya da Dr. Hiroshi Motoyama tarafından tasarlanan sistemdir. Motoyama tarafından, Apparatus for Measuring the Functions of the Meridians and Corresponding Internal Organ ın kısaltılmışı olan AMI Makinesi diye adlandırılan bu aygıt, bir insanda dakikalar içinde fizyolojik dengesizlikleri teşhis edebilen bilgisayarlı bir sistemdir. AMI Makinesi nin, özellikle meridyenlerin her birinin, el ve ayak parmaklarının uçlarında bulunan terminal noktalarına yerleştirilen 28 elektrotu vardır. Akupunktur noktalarına, elektriksel bilgi elde edebilmek amacıyla, akupunktur iğneleri veya klipsler tutturulur. Akupunktur noktalarından elde edilen elektriksel veri, daha sonra bu bilgiyi analiz edip yorumlayabilecek özel bir bilgisayara aktarılır. 24 Başka bir sistem de, Alman hekim Dr. Reinhard VOLL tarafından geliştirilmiştir. Dematron ve Voll Makinesi diye adlandırılmıştır. Bu teknik aynı zamanda EAV veya Electroacupunctur According to Voll: Voll a Göre Elektroakupunktur olarak bilinir. Meridyenleri salt uzak bilgisayar ölçümüyle izlemek yerine, AMI sisteminde olduğu gibi, Voll aygıtı vücuttaki herhangi bir akupunktur noktasındaki elektriksel parametrelerin ölçülebilmesini sağlar. Dermatron, hekimlerin, kişinin akupunktur noktaları üzerine bastırdıkları bir elde tutulan elektriksel probu gündeme getirmiştir. Hasta bir elinde, Voll makinesine bir kabloyla bağlı pirinç bir tüpü tutar. Bu tüpü tutarak, hasta metal uçlu probun akupunktur noktasına temas ettiği anda, tamamlanmış bir elektriksel devrenin oluşmasına izin verir. Bu prob, bir çeşit voltmetre okuması sergilendiğinde, akupunktur noktalarından Voll makinesine erişen mikrovoltaj elektriksel bilgiyi naklen aktarır. AMI sisteminden farklı bir biçimde, Voll Makinesi eşli meridyen akupunktur noktalarını elektriksel simetri açısından kıyaslamak yerine, tek tek akupunktur noktalarının parametrelerini incelemede kullanılır. 25 AMI Makinesince bir enerjisel dengesizlik hali içinde olduğu saptanan belirli organlar, EAV sistemince daha detaylı olarak analiz edilebilir. 26 Karmaşıklıkta Voll makinesinden öteye giden birkaç meridyen/akupunktur tabanlı elektronik sistem vardır. Mora cihazı olarak bilinen bir özel sistem, EAV ile aynı prensiple çalışır, fakat akupunktur noktası rezonans etkileri için test edilen maddelerle değişik bir enerjisel bağlantı kullanır. 27 Ayrıca Mora cihazı içinde bulunan özel bir devre aracılığıyla vücut meridyenlerine doğrudan özel bazı gizli enerji frekanslarını gerçekten de enjekte etmenin mümkün olduğunu söylemek yeterlidir. Mora cihazından daha öteye giden bir başka meridyen bazlı araç da Interro sistemidir. Interro devaların fiziksel varlığı gereksinimini tümüyle ortadan kaldırmıştır. 28 Bunun ötesi, elektrikten dahi yararlanmayan ve tamamıyla süptil boyutlarda çalışan radyonik sistemlerdir. Yirminci yüzyılın ortalarından bu yana geliştirilen monash.pw SEZEN, agy, s ve Dr. Richard GERBER, agy, s Dr. Richard GERBER, agy, s Dr. Richard GERBER, agy, s Dr. Richard GERBER, agy, s Dr. Richard GERBER, agy, s Dr. Richard GERBER, agy, s Dr. Richard GERBER, agy, s

8 ve titreşim tıbbında kullanılan radyonik sistemler, operatörün bilinç ve frekans seviyesine bağlı bir başarı performansı gösterir. Aslında radyonik sistemler, hiçbir cihaz olmadan, sadece zihinle de kullanılabilir. Bunun için yüksek bir radyestetik duyarlılığa ve yaklaşık olarak bir büyücü bilincine sahip olmak gerekir. Çünkü radyonik sistemler evrenin yasalarından biri olan Analoji Yasası ile işler. (Ayrıca, Holografik İlke ve Rezonans İlkesi ile de.) Bu yasa, büyücülükte de kullanılan yasadır. Bu sistemlerin geliştirilebilmiş olması, dünya insanının liyakat gösterdiğinin ve bilinç seviyesini hızla yükseltmekte olduğunun bir kanıtıdır. Yüksek bir bilinç ve yüksek bir frekans olmadan bu teknikler kullanılamaz veya ancak çok sınırlı şekilde kullanılabilir. Radyonik hakkıyla kullanılabildiğinde, yapılamayacak birşey hemen hemen yoktur. Bu bilgi ve teknikleri veren Kadim Bilgi gelenekleri, inisiyasyonu zorunlu kılar ve kötüye kullanma riskine karşı ağır yaptırımlar koyar. Dünya insanlığı toplu bir inisiyasyondan geçtiğinde, bu teknoloji herkes tarafından gündelik yaşamda kullanılacaktır. Bu inisiyasyon, halihazırda devam etmekte olan Kıyamet dönemini, yani uyanış ve ayıklanmayı ifade eder. HOMEOPATİ Analoji Yasasını işleterek uygulanan bir başka tedavi yöntemi de homeopatidir. Modern Batı Tıbbı hastalığı karşıtıyla tedavi etme eğilimindeyken, homeopati, hastalığı benzeriyle tedavi etme mantığı üzerine kuruludur. Homeopati, vücudun, ameliyat gerektiren mekanik hastalıkları hariç, kendi başına birçok rahatsızlığın üstesinden gelebileceği ve belirtilerin vücudun hastalıktan kurtulma gayretinin önemli bir parçası olduğu temel düşüncelerine dayanmaktadır. Sürekli olarak belirtileri yok etmeye yönelik tedavi usullerinin uygulanması, vücudun kendi kendini iyileştirebilme özelliğinin yok olmasına neden olur. Bunun sonucunda vücut dıştan yardım almadan hastalığın üstesinden gelememeye başlar. Bu yüzden hastalıkla benzer belirtiler uyandıran bir madde hastaya verildiğinde vücudun hastalıkla mücadele sistemini harekete geçirir ve iyileşmeyi sağlar. 29 (ilaçlar) suyla seyreltilir. Yüz kere seyreltildiğinde, artık suyun içinde o ilacın bir molekülü bile kalmaz, fakat deva yüz kat daha güçlü hale gelir. Çünkü devayı güçlendiren, etken maddenin molekülleri, yani fiziksel yapısı değil, süptil, enerjetik yapısıdır. Deva suyla seyreltildikçe bitkinin fiziksel özellikleri azalır; eterik, astral ve diğer boyutlara mahsus enerjetik özellikleri ise artar. Dolayısıyla homeopatik ilaçların bugün eczanelerden aldığımız ilaçlardan farkı, süptilleştirilmiş olmalarıdır. Şifayı sağlayan, maddenin moleküler özellikleri değil, titreşimsel yapısıdır. 30 Epilepsi, homeopati yoluyla da tedavi edilebilmektedir. Ancak sebebi karmik olan epilepsiler bu yöntemle kalıcı olarak tedavi edilemez. MANYETİK VE RUHSAL ŞİFA Biyoenerji, elle yapılan manyetik nitelikli şifalar ve Reiki nin birinci derecedeki uygulaması, eterik bedeni etkileyen, yaşam enerjisini yükselten manyetik şifa kapsamına girer. Bu yöntemler, eterik bedenden daha süptil katmanlardaki sorunları kalıcı olarak çözemez. Astral ve zihinsel katman için Reiki nin ikinci derecesinde uygulama gerekir. Ruhsal şifa ise, görünüşte manyetik şifaya benzemekle birlikte, farklıdır ve nedensel beden de dahil olmak üzere tüm süptil bedenleri şifalandırabilir. Silver Birch epilepsi için ruhsal şifayı tavsiye etmektedir. Reiki ve Deeksha gibi enerji çalışmaları da epilepside sonuç verebilir. Epilepsi için yapılan Reiki uygulamasında özellikle Tanden Chiryo adı verilen teknik tavsiye edilmektedir. Tanden, göbek deliğinin üç parmak kalınlığı kadar altındaki orta noktadır. Çin Tıbbında Alt Dantien ve Chi Denizi adlarıyla geçer. Yaşam enerjisinin bedendeki deposu sayılır. Bu nedenle epilepsi açısından da çok önemli bir noktadır. Tanden Chiryo uygulaması şöyle tarif edilmektedir: Doğru noktayı bulunca, bir elinizi hastanın göbeğine, diğerini ise tam Tanden in arkasına denk gelecek şekilde arkasına koyun. Elleriniz kendiliğinden kalkıncaya kadar orada tutun. 31 Homeopati, suyun enerjiyi saklama özelliğini kullanır. Homeopatik devalar 30 Dr. Richard GERBER, agy, s Dr. Andrew STANWAY, agy, s Walter LÜBECK, Frank Arjava PETTER, William Lee RAND, Tüm Yönleriyle Reiki, Ege Meta Yayınları, İzmir, , s

9 Reiki nin kurucusu Mikao Usui, epilepside, hastanın başı çok hassas olduğun- meniz, etkiyi daha da güçlendirir. Şarkının müziğini kendiniz uydurabilir veya dan, karın bölgesine enerji verilmesini tavsiye etmiştir: Solar Pleksus ve Tan- bilinen şarkıların melodilerini, reklam cıngıllarının melodilerini kendi olumla- den. 32 manıza uyarlayabilirsiniz. 36 Kullanacağınız olumlamalar, gerçekten sizin ihtiya- Böylece epilepside Reiki verilebilecek bölgeler şu şekilde sayılabilir: Alın, cınızı karşılayan cümleler olmalıdır. şakaklar, başın arkası, başın tepesi, mide ve bağırsaklar. Reiki, nefes teknikleri Sadece ilham vermek amacıyla bazı olumlama cümlelerini aşağıda sunuyo- ve imajinasyonla da birleştirilebilir. ruz. Çok daha fazlasını hem literatürde, hem de kendi zihninizde bulabilirsiniz. SÖZEL TERAPİ Mutlu olmayı hak ediyorum. Olumlamalar, şiirler, şarkılar, mantralar, zikirler bu kapsama girer. Sesin, sö- Kendimi olduğum gibi seviyor ve kabul ediyorum. zün ve harflerin önemi titreşimlere ilişkin bölümde anlatılmıştı. Mantralar, Ayurvedik Tıpta da tedavinin bir parçası olarak kullanılmaktadır. Her organın ses dalgalarının uygulanmasıyla değişebilecek bir titreme frekansı vardır. İşte sesle Yaşamdan keyf alıyorum. Bırak, gitsin. tedavi bu temel prensibi kullanır. 33 Sûfîler zikir konusunda şöyle söylemişlerdir: Başlangıçta zikir yapıyormuş gibi yaparsın, sonra zikir yaparsın, en sonunda da zikir seni yapar. Mantraların hepsi eşdeğer değildir. Öyle yüksek frekanslı mantra ve zikirler vardır ki, nedensel beden de dahil olmak üzere bütün süptil Kendi merkezimde dinleniyorum. Ondan neşe ve güç alıyorum. Evrende sonsuz olasılık var ve ben bunların hepsine açığım. Huzur benim gerçek doğamdır. boyutları etkiler ve yeniden düzenlerler, karmayı dahi değiştirebilirler. Ancak bu tür uygulamalarda, zorlayıcı deneyimlere ve büyük değişimlere de hazır olmak gerekir. Bir kısmı da, karmayı değiştirebilecek güçte değildir, ancak eterik Yaşamım ellerimin arasında. Herşeyin üstesinden gelebilirim. ve duygusal boyutlarda iyileşme yaratabilirler. Bazı özel mantralar, spiritüel yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlar. 34 Ancak insanı aptallaştıran mantralar da vardır. Tekrarlayacağınız mantra veya zikir kelimesinin anlamını, kökenini araştırmalısınız. Zikirlerin yanısıra Kur an-ı Kerim okumak, dua ve ilâhiler söylemek Sonsuz bereket ve bolluk hayatıma akıyor. Hayatı rahatça sindiriyor ve özümsüyorum. İlâhî düzene güveniyorum. de ses ve titreşim tedavisi yerine geçer. Kendimi beğeniyor ve onaylıyorum. Yüksek titreşimli özel ses ve kelimelerin dışında, kendi dilimizde söyleyeceğimiz olumlama cümleleri de etkilidir. Olumlamalarınızı kendiniz yaratın ve mümkün olduğu kadar kafiyeli olmasına çalışın. Çünkü kafiyeli sözler bilinçal- Herşey yolunda. Sevgi ve iyileşme için bir kanalım. tında daha güçlü bir etki bırakır. 35 Olumlamanızı şiir veya şarkı şeklinde söyle- Tüm ihtiyaçlarım karşılanır. 32 Frank Arjava PETTER, Dr. Mikao Usui nin Özgün Reiki El Kitabı (Reiki), Okyanus Yayınları, İstanbul, , s. Herşey olması gerektiği gibi oluyor. 33 Dr. Andrew STANWAY, agy, s Her geçen gün her bakımdan daha iyiye gidiyorum. 34 PATANJALİ, İçsel Özgürlüğün Yolu, Arıtan Yayınları, İstanbul, , s Douglas BLOCH, Dertlerinize Şifa Olacak Kelimeler, Ganj (OVVO) Yayınları, İstanbul, , s Serge KING, Hayal Mühendisliği, Ötesi Yayınları, İstanbul, , s

10 Olumlamalardan yararlanmanın bir yolu, cümleyi bir bardak suya bakarak, suyun duyabileceği bir sesle 40 kere söylemek, sonra da o suyu içmektir. Bu uygulama homeopatiye benzer, çünkü onun gibi, suyun süptil enerjileri tutma yeteneğinden yararlanır. Nitekim bazı duaların okunmasında da bu yöntem uygulanmaktadır. Bunu 40 gün üst üste yaparak sonucuna bakın. İstediğiniz, hedeflediğiniz herhangi birşey için bu uygulamayı yapabilirsiniz. Yalnızca cümlenizin içinde hiçbir olumsuz sözcük veya olumsuzluk ekinin bulunmamasına dikkat edin. Danny Glover, kendi kendini hipnotize ederek nöbetleri engellediğini anlatmıştır. 37 Telkin, en süptil bedenleri dahi etkileyebilen, çok önemli bir tekniktir. MÜZİKLE TEDAVİ Ritmi ve mimarisi ile yaptığı enerjetik etkiler bakımından, müzik türlerini üç gruba ayırabiliriz. Bu, satvik müziğin yarattığı katharsis ten farklıdır. Film müziklerinden bahsedilmemiştir, çünkü her gruba girebilmektedir. Enerjiyi tüketen müzikler grubuna yazılmış olan klasik müzik de aslında her grupta olabilmektedir. Satvik örneklerine aşağıda değinilecektir. Bütün bestecilerin bütün eserlerini tek tek incelemek bu çalışmanın sınırlarını aştığı için, onları gruplandıramadık. Ayrıca insan sesi de her grupta olabilmektedir. İnsan gücüyle çalışan enstrümanlar arasında en satvik olanları nefesli çal- 37 Yılmaz DİKBAŞ, Epilepsi ve Deha, Asya Şafak Yayınları, İstanbul, , s gılardır. Ondan sonra vurmalı çalgılar gelir. Yaylı çalgıların satvik sayılabilmesi 18 19

11 20 için solo olarak çalınmaları gerekir. Bir den fazla yaylının bir arada çalması ve orkestralar, duygusal yükü arttırdığından, enerjiyi tüketen müzik grubuna girer. Elektriğe ihtiyaç duyan enstrümanlar ruhsallık bakımından makbul değildir. İstisnaları bulunmakla birlikte, seçimlerinin garantili olarak saf olmasını isteyenler, enstrümanların çalınırken elektriğe ihtiyaç duyup duymamasından yola çıkarak, elektrogitar, org ve yapay davul sesi synthisizer gibi aletleri otomatikman elemelidirler. Ve sözlü müzik dinlemek istiyorlarsa, mutlaka bilmedikleri dillerde olanları tercih etmelidirler. Epilepsi hastalarının tamasik müzikten tamamıyla kaçınması, rajasik müzikleri az dinlemesi, satvik gruptaki müzikleri ise çok dinlemesi tavsiye edilir. Bu müziklerin indirilebileceği bir internet sitesi, sitesidir. Müziği tedavi amacıyla kullanabilmek için, tedavi edilecek kişinin fiziksel bedeninin ve süptil bedenlerinin ihtiyacının ne olduğu bilinmelidir. Hangi unsurları azalmış, hangi unsurları artmış, ritim ne yönde bozulmuştur? Müzik, bünyedeki enerjetik unsurları, Yin-Yang dengesini, ritmi, zaman algısını ve beyin dalgalarını değiştirebilmektedir. Bu nedenle Oliver Sacks da, Uyanışlar (Awakenings) adlı kitabında, müziğin en yoğun ilaç dışı tedavi olduğunu belirtmiştir. Müzikle tedavi için en uygun tıp alanları, nöroloji ve psikiyatridir. Türk müziğinin makamları, Farabi ve diğer âlimler tarafından doşalara göre gruplandırılmış ve hangi doşayı hangi makamların dengeleyebileceği belirtilmiştir. Makamların yanısıra, müzikte hangi enstrümanların kullanıldığı da önemlidir. Bazı enstrümanlar Yang-baskın karakterler, bazıları da Yin-baskın karakterler için daha uygundur. Telli çalgıların (lir, arp gibi) veya solo yaylıların kullanıldığı enstrümantal müzik, her iki grup için de dengeleyici olabilmektedir. Flavta 38 sesinin epilepside faydalı olduğu da ifade edilmektedir Bir çeşit flüt. 39 Ahmet Şahin AK, Avrupa ve Türk İslâm Medeniyetinde Müzikle Tedavi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, , s. Dr. Koenig in Yin unsuru baskın çocuklardan oluşan bir grup için uyguladığı tedavi şu şekilde anlatılmaktadır: Bunların çalışmaları, kırmızı ışıkla hafifçe aydınlatılmış bir odada, mümkün olduğu kadar sessizce başlar. Sonra çocuklar lirin ve üçgenin (üçgen biçiminde, vurularak çınlatılan küçük bir çalgı) eşliğinde yürürler. Ritim, çocuklar koşar adımlarla dönmeye başlayıncaya kadar giderek hızlanır. Sonra müzik durur ve çocuklar güçlü bir sosyal karakter taşıyan öritmik egzersizleri uygularlar. Daha sonra lirle, belli müzik aralıklarından oluşan bir ezgi çalınır. Kollektif çalışma böylece sona erer. 40 Melankolik, içe dönük, Yin i baskın kişiler için müzik ağır şekilde başlamalı, ritim zamanla hızlanmalıdır. Öfkeli kişiler için ise tersi uygulanmalıdır. 41 Caz müziğinin epileptik nöbetleri tetikleyebildiği tıbbî literatürde birçok kez geçmiştir ve bunun başlıca nedeni, cazın düzenli vuruşlarının ve düzgün bir ritminin bulunmaması olmalıdır. Caz doğrusallığı bozan ve kişiyi tünele yönlendiren bir etki yapmaktadır. Düzyazının karşısında şiir neyse, diğer müzik türlerinin karşısında caz odur. Yin-Yang dengesizliği yaşayan, özellikle de Yang unsuru çok baskın zihinler için katlanılmaz bir müzik türüdür. Bu müzik türünden hoşlansalar dahi, epilepsi hastalarının caz müziği dinlemesi tavsiye edilmez. Bu hastalığa sahip birinin ihtiyacı, düzgün ritimli müziklerdir: Başta Mozart, Bach ve dinî müzikler olmak üzere. Bitkilerin hangi müziğe nasıl tepki verdiğini inceleyen bir deney sonucunda, Rock müziğinin büyümeye engel olduğu, Bach ve Hint müziğinin ise bitkilerin hızla büyümesini sağladığı görülmüştür. 42 Bitkiler bizim süptil bedenlerimiz içinde sadece eterik bedene sahip olduğuna, büyüme de esas olarak eterik bedenin faaliyeti olduğuna göre, bu sonuçlar, eterik bedenle ilişkili bir hastalık olan epilepsi açısından önemli işaretlerdir. Eterik beden Rock tan kötü etkileniyor ise, hasta bu müzik türünden de, Caz gibi, uzak durmalıdır. Bach ve Hint müziği ise faydalı olacaktır. California Los Angeles Üniversitesi nden emekli monash.pw L. Tusler bir müzik terapistidir ve elli yıl boyunca sara hastalarıyla yoğun olarak çalış- 40 Ahmet Şahin AK, agy, s Ahmet Şahin AK, agy, s Don CAMPBELL, Mozart Etkisi, Kuraldışı Yayınları, İstanbul, , s

12 22 mıştır. Müzik: İyileşmede Bir Hızlandırıcı (Music: A Catalyst for Healing) adlı kitabında pek çok başarılı vakadan bahseder. Bunlardan biri de elli yaşlarında düşünceli ve arkadaş canlısı bir adam olup, sara krizleri geçirdiği bir araba kazası sonucu ortaya çıkan 43 ve kazada bir gözü kör olan M nin vakasıydı. Parlak bir matematikçi olan M karısı ve çocuklarından olduğu kadar çalıştığı uluslararası şirketten de destek görüyordu. Yine de sıklıkla günler boyunca kendisini aciz hissettiği oluyordu. Krizler çoğunlukla gece geldiği için Tusler M ye yatakta dinlenirken önceden hazırlanmış kasetleri dinlemesini tavsiye etti. Tusler aynı müzikleri trenle işe giderken ve iş toplantılarından ya da konferanslardan önce de dinlemesini söyledi. Bu kasetler sabit bir ritim, temposu kalp atışına yakın ve duygusal içerik olarak ani patlamaları olmayan Bach ın, Vivaldi nin, Telemann ın, Haendel in ve diğer Barok bestecilerin bestelerinden oluşuyordu. M nin müziğe olan ilgisi giderek artmıştı ve bir yılın sonunda grand mal krizlerinin sayısı üçte iki oranında azalmıştı. Krizler artık daha az şiddetliydi, M kendisini daha kolay toparlayabiliyordu ve daha az kriz geçirme korkusu yaşıyordu. Ertesi yıl müzik rejimine Chopin, Schumann, Scriabin, Debussy, Haydn ve Bach da eklendi. 44 Son aşamada Mozart, Brahms, Corelli ve Ravel den de eserler dinleyen hastanın tamamıyla iyileştiği anlatılmaktadır. Barok müziği, bir istikrar, düzen, tahmin edilebilirlik ve emniyet hissi yarattığından, 45 epilepside en iyi seçenektir. Diğer yandan, Mozart müziğine ilişkin çalışmalar yapılmış ve şu nörofizyolojik etkilerinin olduğu anlaşılmıştır: Beyin yarıküreleri arasındaki tutarlılığın artması, temporal ve sol frontal alanlardaki nörofizyolojik aktivitenin korelasyonlarının artması, özellikle sağ temporalde yüksek EEG tutarlılığı, okul öncesi çocuklarda zaman-mekân algılarının ve muhakemenin gelişmesi. 46 Mozart müziğinin dinlenmesiyle, özellikle frontal alanda yarıküreler arası 43 Muhtemelen, araba kazası sonucunda sara nöbetleri geçirmeye başlayan denmek istenmiş. 44 Don CAMPBELL, agy, s Don CAMPBELL, agy, s John R. HUGHES&John J. FINO, Mozart Etkisi, Sanat ve Nöroloji (ed: F. Clifford ROSE), Imperial College Press, CSA Global Publishing, İstanbul, , s bağlantının arttığı, epilepsi nöbet eşiğinin yükseldiği, nöbet sayısının anlamlı bir şekilde azaldığı görülmüştür. Deneyde Mozart ın İki Piyano İçin D Majör Sonat (K ) adlı eseri kullanılmıştır. Yirmidokuz durumun yirmiüçünde, status epileptikus halinde veya periyodik lateralize epileptiform deşarjlar (PLED ler) ile birlikte komada olan hastalarda bile epileptiform aktivitede anlamlı düşüşler olduğu kaydedilmiştir. Bu etki ânında çıkabilir veya kendini göstermesi sn alabilir. Komadaki bir hastadaki iktal aktivitenin miktarı müzikten önce %62 ve Mozart ın müziği sırasında %21 idi. Bu deşarjların genişlikleri de azalmıştır. Her iki temporal alan üzerindeki PLED örnekleri, etkinin sadece sol temporal alanda olduğunu göstermiştir, fakat diğer hastalarda etki, sadece sağ temporal alandadır. Müzik dinleme sırasındaki beyin haritaları, merkezî alanlardaki teta ve alfa aktivitesinin azaldığını, delta aktivitesinin ise frontal eksen alanlarında arttığını göstermişlerdir. 47 Diğer bir deneyde de, epilepsi odağı sağ temporal lobunda olan sekiz yaşında bir kıza her saat başında 10 dakika Mozart müziği dinletilmiştir. Müzik, kızın gittiği okulda da devam ettirilmiştir. Nöbet sayısı ve genelleşmiş deşarjların sayısı anlamlı bir şekilde azalmıştır. 48 Niçin Mozart diye sorulduğunda, Mozart müziğinin başlıca özelliğinin uzun dönem periyodisite sergilemesi, tekrarlanan notaların anlamlı şekilde daha fazla olması, tekrar sürelerinin yanısıra tekrarların aralarındaki sürenin de daha uzun olması olduğu bulgulanmıştır. Eterik bedenin yapımında temel ilke tekrarlama olduğundan 49, tekrarlama faaliyetinin epilepsi açısından önemi çok büyüktür. Tekrarlanan bütün deneyimler eterik bedeni işlerler. Neyin tekrarlanması ve neyin tekrarından kaçınılması gerektiğine büyük bir dikkatle karar verilmelidir. Maalesef, nöbetin tekrarlanması da epilepsiyi güçlendirmektedir. Mozart ın müziği diğer bazı bestecilerin müziği ile karşılaştırılarak, özellikleri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. En önemli bulgu, Mozart ın müziğinin göze çarpan diğer dört besteciden (monash.pw, Beethoven, Wagner ve Chopin) daha 47 John R. HUGHES&John J. FINO, agm, s John R. HUGHES&John J. FINO, agm, s Max HEINDEL, Gül-Haç Evren Kavramı, Hermes Yayınları, İstanbul, , s

13 24 fazla tekrarlayan bir melodik çizgiyi içermesidir. 50 Bu dehanın bir kısmı, dinleyiciyi meşgul etmek yerine, sıkıcı olmayan bir şekilde temaları tekrarlamaktır. Bu nedenle bir tema aynı notalardan ziyade, aynı aralıkla fakat farklı notalarla tekrarlanacaktır. 51 Mozart ın müziğinin ayırıcı özelliği, Kutsal Geometri yi daha fazla uygulayan ve canlandıran, titreşim ve oktav yasalarını daha fazla kullanan bir müzik olmasıdır. Altın oranlar içermesi de kuvvetle muhtemeldir. Bu etkiden faydalanmak için müzik dinlemek şart değildir. Tabii ki, müzik çok etkili ve kestirme bir yoldur, ancak titreşim, ritim ve oktav yasaları, yaşamın her alanına uygulanabilir ve belli aralıklarla, düzenli tekrarlanan ve birkaç farklı oktavda işlenen her faaliyet bu etkiyi yapabilir. Bunu insan tutum ve davranışlarına tercüme ettiğimizde, azim, inat, pes etmeme, sadakat, sabır, sebat, kararlılık, istikrar gibi kavramları çağrıştırmaktadır. Epilepsinin süptil ilaçları da muhtemelen bu tutumların özündedir. Deneylerde kullanılan, K sayılı eserde Mozart, sonlara doğru tekrarladığı tema ile Evet, nerede kalmıştık? Kaldığımız yerden devam ediyoruz! gibi bir mesaj vermekte, dağılanları tekrar toparlayıp hizaya sokmaktadır. Dinleyicileri Almanca da roter Faden (kırmızı hat) denilen ana çizgiye çekmektedir. Bunun için kullanılabilecek en uygun sözcük bizce istikrar dır ve Mü ritminin zekâ türünün istikrar zekâsı olması, bir kez daha anlam kazanmaktadır. GRUPLAR OLUŞTURMAK Ortak yönleri bulunan insanların ilerleme amacıyla küçük gruplar oluşturması, Birlik Bilincine giden yolda hızlandırıcı ve frekans yükseltici bir etki yapmaktadır. Grubun oluşmasına sebep olan ortak yön, paylaşılan bir ideal veya inanç olabileceği gibi, ortak bir deneyim de olabilir. Epilepsi hastalığı da bir deneyimdir. Türkiye nin üç büyük şehrinde bu tür gruplar oluşturulmaya ve dernekler kurulmaya başlanmıştır. Bu konudaki gelişmeleri com (Forum Facebook a aktarılmıştır) sitesinden takip edebilirsiniz. Şüphesiz, sesini duyurmak ve bazı haklara sahip olmak açısından, tüzel kişiliklerin oluşturulması yararlıdır. Ancak birincil amacınız tekâmül ise, tüzel kişilikler (dernek- 50 John R. HUGHES&John J. FINO, agm, s John R. HUGHES&John J. FINO, agm, s ler) değil, gayrıresmî gruplar daha avantajlıdır. Gönüllülük ve özgür iradenin etkisi gayrıresmî gruplarda daha büyük olacağı gibi, samimiyet düzeyi de yükselecektir. Bu gruplarda ne yapılacaktır? 1. Deneyimleri paylaşmak ve tartışmak, 2. İlerletici bir kitap veya metin okumak ve üzerinde tartışmak, 3. Birbirini desteklemek, empati kurmak, yargılamadan dinlemeyi öğrenmek, egoyu aşmak, sıkıntı çekenlere yardımcı olmak, 4. Herkesin kendi özellikleri ve kendi birikimi ile değer yaratabilmesi için fırsat oluşturmak. Mümkün olan en sade şekilde, organizasyonu minimum düzeyde tutarak evlerde toplanmak en iyisidir. İki haftada bir veya seçeceğiniz başka bir sıklıkta düzenli olarak toplanılabilir. Biraraya geldiğinizde, aynı frekansa gelme ve frekansınızı, anlayışınızı, bilgeliğinizi yükseltme amacıyla dakikalık bir ortak spiritüel faaliyet yapmalısınız. Bu bir dua olabilir, bir meditasyon, ruhsal içerikli bir şarkı veya benzeri başka birşey olabilir. Açılış ve kapanış her zaman bu faaliyet ile olmalıdır. Sofralarınızı pasta, börek, çörek, çay ve kahvelerle donatmak yerine sadece taze meyve bulundurmak, hem daha sağlıklı, hem de daha ekonomik olacaktır. Bir gruptaki üye sayısının yediyi aşmaması, etkinlik bakımından tavsiye edilir. Çünkü herkesin konuşma fırsatı olmalıdır. Daha çok kişi varsa birkaç grup kurulabilir ve bütün grupların biraraya geleceği günler de ayrıca düzenlenebilir. Her buluşmada farklı bir kişi tartışmayı yönlendirirse, hem herkes bu konuda deneyim kazanmış olur, hem de tartışmalar etkili ve verimli şekilde devam eder. Yönlendirecek kişi, buluşma öncesinde bir hafta bu konuya kafa yormalı, hazırlık yapmalı ve dua etmelidir. Tartışmayı yönlendirirken şu tür sorular sorabilir: Bu sonuca nasıl vardınız? Bu noktaya nereden geldik? Katılıyor musunuz? 25

14 Bu konuda bir deneyimi olan var mı? Veya şu tür yönlendirmeler yapabilir: Ben buradan şunu anlıyorum. Yanlış anlamışsam düzeltin. Bu konuda biraz daha ilerleyebilir miyiz? Deminki konuya dönebilir miyiz? Toparlayalım, diğer arkadaşlar da konuşsun. Zamanımız dolmak üzere. (Buluşmanın hem başlangıç, hem bitiş saati önceden belirlenmiş olmalı ve bu saatlere uyulmalıdır.) Her buluşmada tartışılacak konu önceden belirlenirse, insanların düşünme fırsatı olur ve tartışmanın kalitesi yükselir. Ancak bazen de önceden belirlenen konuyu unutup konuşmayı oluruna bırakmak gerekir. Çünkü insanlar önemli deneyimler yaşamış ve bunu anlatma ihtiyacıyla dolmuş olabilirler. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, bu gruplar dedikodu veya kahve sohbeti yapmak, memleketi kurtarmak için değildir. Söylenecek herşeyin amacı ilerlemek, ötekileri ilerletmek, frekansı yükseltmek ve pozitifliği arttırmak olmalıdır. YAŞAM TARZI TEDAVİSİ Yaşam tarzı tedavisinin bir anlam ifade edebilmesi için önce kişinin manevî bir arayışa geçmiş ve şu soruları kendine ciddiyetle sormuş olması gerekir: Ben kimim? Kendimi olduğum gibi seviyor muyum? Olmak istediğim kişi miyim? Benim için en önemli şeyler nelerdir? Yaşamın amacı nedir? Hangi özelliklere sahip olmak istiyorum? Şimdiye kadar neler başardım? Mutlu olmamı engelleyen ne gibi düşüncelerim var? Hangi yıkıcı düşünceleri başkalarından alıp benimsedim? Bu hastalığı niçin yaşıyorum? Ne tür tedaviler görüyorum? Ne kadar etkili oluyor? Yaşamın bana mesajları nelerdir? Ondan sonra sıra ideallerimiz ve değerlerimiz açısından gerekli olan şeyleri yaşamımıza dahil etmeye ve yine bunlar açısından gerekli olmayan (veya bunlarla çelişen) şeyleri yaşamımızdan çıkarmaya gelir. Yaşamımızda o kadar fazla gereksiz şey bulunuyor ki, gerçek ihtiyaçlarımıza yer kalmıyor. Özümüze dönmek, sadeleşmenin hem nedeni, hem de sonucudur. Gereksiz şeyleri bırakmayı bilmek, epilepside çok önemlidir. Kontrol edilemeyen deşarjlar, gereksiz yüklerin fazlaca birikmiş olmasıyla çok yakından ilişkilidir. Sindirim ve boşaltım sistemlerine bu kadar vurgu yapılmasının nedeni de budur. İçerisi ile dışarısı aynıdır. Dışarıda gereksiz şeyleri biriktirip tutuyorsak, zihnimizde de aynısını yaparız. Zihnimizde yapıyorsak, dışarıda da yaparız. Konforu ve teknolojiyi arttırdıkça yaşamımızı karmaşıklaştırırız. Gerçekte ihtiyacımız olmayan şeyler ihtiyaç haline gelir veya onları ihtiyaç zannederiz. Uygarlığımız, insanların ihtiyaç olmayan şeyleri ihtiyaç zannetmesi için mümkün olan herşeyi yapmaktadır. Biz de ana kültürün sunduğu düşünceleri kendi düşüncelerimiz zannederek benimseriz. Ayurveda ya göre, tamas ancak eylemle yenilebilir. Konforu temsil eden otomobil, yürüyen merdiven, asansör gibi araçları ve ağrıkesicileri kullanmayı bırakmak, yaşamımızdaki elektronik aletleri azaltmak, bu yönde bir adım olabilir. Daha büyük bir adım ise çalışmaktır. Ancak zihinsel değil, bedensel çalışma. Sara istirahat değil, bilakis hareket isteyen bir hastalıktır. Hastanın genel sağlık durumu normalin altında ise o zaman istirahat şarttır. Aksi halde saralının istirahati tehlikelidir bile. Saralıları günlük hayatlarından çekip almak, dünya işlerinden onları alıkoymak ve can sıkıntısı içinde kendi hallerine bırakmak hiç 26 27

15 doğru değildir. 52 Sadeleşebilmek için, ilk önce zihnin sadeleşmesine ihtiyaç vardır. Eyleme dökülmemiş düşünceler, uygulanmamış plan ve programlar, tutulamamış sözler, ödenmemiş borçlar, özür dilenmesi gerektiği halde özür dilenmemiş kişiler, affedilmemiş kişiler, geçmişe ve geleceğe ilişkin düşünceler, korku ve endişeler, şüpheler, zihinsel kalıplar, sabit fikirler, şöyle yapmak zorundayım tarzında takıntılı düşünceler, yüksek beklentiler, beklentilerinize uymayan insanlara ve şeylere ilişkin yargılar, vb zihni karmaşıklaştırır ve çöplüğe çevirir. Huzuru kaçırır ve ağır bir yük oluşturur. Zihni sadeleştirmenin yollarından biri, reklamlardan, propagandalardan, modadan ve buna benzer kampanyalardan etkilenmemeyi başarmaktır. İkinci bir yolu, sahip olduğumuz şeylerden vazgeçebilmeyi öğrenmektir. Vazgeçebilen bir insanı hiç kimse yenemez. Bu nedenle bu aynı zamanda büyük bir güçtür. Üçüncü bir yol da, bir anda sadece bir tek şeyle meşgul olmaktır. İhtiyacımız olmayan şeylere zaman, para ve enerji harcamamak, başkalarına da imkân ve fırsat vermek, daha az tüketmek, gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçları ayırt etmek, geçmişe ve geleceğe kafa yormayı azaltıp şu ânı yaşamak, önümüzdeki işe bakmak, sadeleşmeyi sağlar. Bunlar aynı zamanda zaman ve güç kazandırır, ekonomimize de katkı sağlar. Geçmişe ve geleceğe kafa yormaktan kurtuldukça şu andaki fırsatları görme yeteneğimiz artar. Geçmişle ilgili olarak aklımızda kalması gereken tek şey alınan derslerdir. Kendinize şu soruları sorarak cevaplayın: Yaşamımdan çıkarmam gereken insanlar var mı? Yaşamımdan çıkarmam gereken alışkanlıklar var mı? Yaşamımdan çıkarmam gereken yiyecek ve içecekler var mı? Yaşamımdan çıkarmam gereken eşyalar var mı? Yaşamımdan çıkarmam gereken düşünce ve hatıralar var mı? yecek bir sorumluluktur ve sembolik bir yoldan da olsa nöbet tetikleyicidir. ( Sembolik, gerçekdışı anlamına gelmez.) Kullanmadığınız herşeyi başkalarına dağıtmak, sizi rahatlatır ve yaşamınızda yeniye yer açar. Böylece gerçek ihtiyaçlarınızın size gelmesi için fırsat doğar. Sadeleştikçe, doğayla daha uyumlu yaşamaya ve özümüzdeki değerlere daha kolay ulaşabilmeye başlarız. Memnuniyetimiz, özgüvenimiz, özsaygımız, kendimize yeterliliğimiz ve huzurumuz artar. Egzoz dumanlarından, gürültüden, sigara dumanından, olumsuz enerjili ortamlardan ve elektromanyetik kirlilikten korunmak önemlidir. Büyük şehirlerde yaşayanlar için bu hiç de kolay bir şey değildir. Ancak şehirde de, bazı bakımlardan, köydeymişiz gibi yaşamaya başlamak durumundayız. Yaşam tarzı tedavisi demek, kendinize sağlıklı olabileceğiniz bir yaşam tarzı oluşturmak demektir. Ayurveda ve diğer holistik tıp sistemleri, insanı tüm yaşamıyla bir bütün olarak ele aldıkları için, yaşam tarzına ilişkin değişiklikleri de reçeteye dahil ederler. Hastadan çok fazla şey isterler, ancak en doğrusu da budur. Bu, zaten hastanın olan bir sorumluluğu ona geri vermekten başka birşey değildir. Düzenli bir yaşam sürdürmek, insanın yaradılışına uygun ve sağlıklı ritimlere göre yaşamak, olumlu duygu ve düşünceler geliştirmek, olumsuz olanlardan kurtulmak, bağışlanması gerekenleri bağışlamak, gereksiz herşeyi bırakmak, yiyecek ve içeceklerin etkileri hakkında bilgi sahibi olmak, dengeli beslenmek ve yeterli düzeyde egzersiz yapmak, hastanın kendi sorumluluğudur. Hasta doktora devretmiş olduğu sorumlulukları geri aldıkça, doktor da yavaş yavaş bir danışman veya rehber haline gelecektir. Önümüzdeki çağda ruhsal rehber rolünü de üstlenecektir. Bu bölümde sayılan yöntemler içinden uygun bulduklarınızı biraraya getirerek kendiniz için bir reçete oluşturabilirsiniz. Bu yöntemler birarada kullanıldıklarında daha etkili olurlar. Yaşamın değişik yönleri bir bütün oluşturduğu için, alternatif tıp yöntemleri de bir bütün oluşturur. Bu bütün, hastanın yeni yaşam tarzıdır. Yaşamınızda birikip âtıl halde bekleyen herşey bir yüktür, hesabı verileme Dr. Ulvi TÜRKMENOĞLU, Yeni Sağlıklı Yaşam, Derman Yayınları, Ankara, , s

16 30 FARKLI TIP SİSTEMLERİNDE EPİLEPSİ Babil tıbbında epilepsinin cinlerden veya uygunsuz spiritüel faaliyetlerden kaynaklandığı kabul edilmekteydi. Babil dilinde epilepsiyi ifade eden sibtu fiilinin bir anlamı nöbet geçirmek, diğer anlamı ise obsede olmaktır. Klonik evrenin bitiminde cinin bedeni terk ettiği, epilepsinin farklı türlerinden farklı cinlerin sorumlu olduğu belirtiliyor ve epilepsinin bütün çeşitleri, bütün belirtileriyle biliniyordu. Çin tıbbında epilepsiye dian ve xian isimleri verilmiştir. İlk kategorizasyonu yaptığı tahmin edilen Cao Yuan Fang, bu hastalığı beş tipe ayırmıştır: Yang Dian Yin Dian Feng 53 Dian Shih 54 Dian Lao 55 Dian İç organlarla ilişkili olduğu kabul edilen epilepsinin tedavisi, şifalı bitkileri, akupunkturu ve masajı içermekteydi. Bizans tıbbında beyin, sorunun yeri olarak tarif edilmiş, epilepsinin beyindeki balgam unsuru fazlalığından ileri geldiği belirtilmiştir. Organik bir hastalık mı, yoksa cin ve şeytanlarla mı ilişkili olduğu ise tartışmalı olarak kalmıştır. Hint tıbbında üç sistem mevcuttur: Siddha, Ayurveda ve Unani sistemleri. Bunların yaklaşımları birbirinden farklıdır. Siddha sistemi, epilepsiyi beş ana kategoriye ayırmaktadır: Kumarakandam Amarakandam 53 Rüzgâr 54 Islak 55 İş Bhramakandam Kakkai vali Muyal vali Kumarakandam türünde, bitmeyen bir mide ağrısı, onun öncesinde de görüş bozukluğu, dil ısırma ve alt damağın çarpılması söz konusudur. Omuz civarları ağrımakta, ense kaskatı olmaktadır. Belirtiler bütün doşalarla ilişkilidir. Üç ağrının hastalığı da denen bu çeşidin adı, boynuzsuz hayvanlardan gelmektedir. Amarakandam türünde, insanı yiyip bitiren bir ağrıdan ve kaşınma hissinden bahsedilmektedir. Giderek artan terleme ve hiperventilasyon görülür. Çok ciddi şekilleri vardır, kişi bir ceset gibi olur, hiçbirşey hissetmez. Bir adı da Kurangu vali olan Bhramakandam türünde, kollar ve bacaklar çok zayıftır, pelte gibidir. Hasta acı çekerek kollarını kasar, dişlerini sıkar, ışıktan korkar. Gözler bir yere dikilmiştir ve cansız bakar. Bu durumda nabız teşhisi yapılamaz. Bu tür, üç doşanın olumsuz etkileşiminden kaynaklanır. Kakkai vali ise rüzgârdan daha hızlı gelen bir nöbettir. Ölüm tanrısına benzetilir. Muyal Vali nin adı Muyalaka dan gelir ki, bu, Apasmara Purusha nın diğer bir adıdır. Ayurveda sistemine göre ise dört çeşit epilepsi (apasmara veya muyalaka/ mauyalka) vardır: Vataja Apasmara (Vata doşasından kaynaklanan epilepsi) Pittaja Apasmara (Pitta doşasından kaynaklanan epilepsi) Kaphaja Apasmara (Kapha doşasından kaynaklanan epilepsi) Sannipataja Apasmara (Diğer üçünün birleşimi) Vata tipi epilepside; tırnaklar, yüz, cilt ve gözler kızarır, renkleri koyulaşır. Ağız köpürür. Baş bir yana döner, eller ve ayaklar sıkılır. Bilinç sık sık gidip gelir. Aniden görünüp kaybolan ve kırmızı nesnelerin yer aldığı görsel auralar olur. Titreme ve ağlamalar görülür. Pitta tipi epilepside; tırnaklar, yüz, cilt ve gözler yeşerir veya sararır. Gürültülü şekilde nefes alınıp verilir. Yere düşülür. Vata tipine benzeyen sık nöbetler görülür. Korkutucu görsel auralar olur. (Kızgın yüzler, yanan nesneler gibi.) Kapha tipi epilepside; tırnaklar, yüz, cilt ve gözler bembe- 31

17 yaz veya solgun olur. Ağızdan salya sızar. Yere düşülür. Kasılma ve çırpınma pek görülmez. Bilinç yavaş yavaş kaybolur ve yavaş yavaş geri gelir. Görsel aurada beyaz saçlı, parlak, prüzsüz formlar bulunur. Sannipataja tipi epilepsi iyileşmez sayılmaktadır. Tedavide müshil, kusturma, masaj ve alına yağ damlatma yöntemleri kullanılmaktadır. Önleyici tedbirler olarak, morali iyi tutma ve zihinsel sakinlik tavsiye edilmektedir. Kaygı, korku, hırs, acı ve tutkular tetikleyici olarak değerlendirilmektedir. Unani sistemi, İslâmiyetin etkisi başladıktan sonra popüler hale gelen ve üç yerine dört doşa öngören bir sistemdir: Kan, balgam, sarı safra ve kara safra unsurları. Bu sisteme göre epilepsi, bu doşaların beyindeki sinirlerin köklerinde çok birikmesinden ve tıkanıklık yaratmasından kaynaklanmaktadır. Ayurveda da olduğu gibi, burada da epilepsiye bedeni arındırıcı yöntemlerle ve sıcak yağ masajları ile müdahale edilmektedir. Her ne kadar epilepsi doşalara göre tiplere ayrılsa da (yalnız epilepsi değil, bütün hastalıklar için geçerli), sinir sistemini Vata nın yönlendiriyor olması dolayısıyla Ayurveda, epilepsiyi esas olarak Vata ile ilişkilendirmektedir. Vata nın faaliyetleri, kurutma, soğutma, ışık, tahrik ve hareket etmektir. Gayret etmeyi, solunumu, dolaşımı, refleks hareketlerini, doku dengesini ve duyuların işbirliğini devam ettirir. Vücutta öncelikle bulunduğu yer, kalın bağırsaktır. Ayrıca kalçada, uyluklarda, kulaklarda ve kemiklerde de bulunur ve dokunma duyusu ile ilişkilidir. Eter ve hava etkilerinin bir karışımı olan Vata, içinde herşeyin hareket edebildiği boşluklar bulunan (yaşam kuvveti, düşünceler, sıvılar, sinir uyarıları) yerlerde bulunur ve tesirlidir. 56 Vata doşayı dengelemek için sıcak, nemli, yumuşak ve sakinleştirici renkler önerilir. Bunlar beyaz, mavi veya yeşilin açık tonları olan nemli ve sakinleştirici renklerle birlikte altın sarısı, kırmızı, turuncu ve sarı gibi sıcak renklerdir. 57 Vata doşa, her tür aşırılık yüzünden şiddetlenebilir: gereğinden çok yemek, oruç tutmak, konuşmak, hareketli olmak, güç sarfetmek, doğal dürtüleri baskı altına almak, uykusuzluk ve üzüntü. 58 Vata nın alt doşaları beş tanedir: 59 Prana (temel yaşamsal nefes) Udana (yukarı doğru hareket eden Vayu) Samana (eşit dağılan Vayu) Apana (aşağı doğru hareket eden Vayu) Vyana (yayılan, genel Vayu) Epilepsi bunlar arasında en çok Prana ve Vyana Vayu lar ile ilişkilendirilmektedir. Ayurveda ya göre Vata nın dengesini bozan durumlar ile Batı tıbbına göre epilepsi nöbetlerini tetikleyen faktörler, birbirine oldukça benzeyen iki listedir. Bu nedenle epilepsi tedavisinde Vata yı dengeleyici diyet ve yaşam tarzının yararlı olacağı düşünülebilir. Ancak hastanın kendi bünyesinin hakim doşası nedir, nelerin dengelenmesine ihtiyaç vardır, mevcut yaşam biçimi nasıldır, hastanın epilepsi dışında bir rahatsızlığı var mıdır, ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir. Ayurveda sisteminin Nöropsikiyatri disiplini, Marma dır. Tedavi ettiği hastalıklar arasında epilepsi de bulunmaktadır. Marma nın temel amaçları; enerji kanallarındaki blokajları çözmek, Vata doşayı, özellikle Vyana Vata yı normale döndürmek ve fiziksel, zihinsel, duygusal esneklik yaratmaktır. Çok yükselmiş Vata, katılaşmaya, dejenerasyona ve hareketi kısıtlayan hastalıklara neden olabilir. Marma uygulaması Vata yı azaltır ve esneklik kazandırır. Marma, akupunkturun kökeni sayılmaktadır. Akupunktur noktaları gibi, Marma noktaları denilen (bazı kaynaklara göre ) adet nokta bulunmaktadır. Bunlar, zihin ve sinir sistemi açısından en duyarlı ve özellikli noktalardır. En Roy Eugene DAVIS, Ayurveda Doğal Bütünsellik Rehberi, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, , s Roy Eugene DAVIS, agy, s Roy Eugene DAVIS, agy, s Dr. Ender SARAÇ, Ayurveda, Milliyet Yayınları, İstanbul, , s

18 önemli yedi Marma noktası da, yedi çakradır. Marma noktaları altı kategoriye ayrılır: 1. Maasa Marma (ciltte) 2. Asthi Marma (kemiklerde) ler. Tedavisinin kötü ruhlara karşı iyi ruhların kullanılmasıyla mümkün olabileceği görüşündedirler. 63 Ruhların meydana getirdikleri sar a hakkında; Bu tür sar anın tedavisi sağlam aklın, Peygamberin getirdiklerine imanla birleşmesi, cennet ve cehennemin göz önünde bulundurulması ve kalbin kıblesi olmasıyla mümkündür demektedir Snayu Marma (kaslarda) 4. Dhamani Marma (atardamarlarda) 5. Sandhi Marma (eklemlerde) 6. Shira Marma (sinirlerde ve toplardamarlarda) Marma noktaları masajla uyarıldığında, bilinç ile fizyoloji arasındaki ilişki canlandırılır. Bu noktalar, içsel zekânın akış yönünü gösterir. Duyarlılık ve bilincin en fazla olduğu noktalardır. 60 Marma bilimi, bilinçaltına ulaşmanın ve yazılım hatalarını düzeltmenin bilimidir. Beyindeki iyon kanallarından ortalama olarak saniyede iyon geçebilmektedir. 61 Bu rakamın bedendeki Marma noktalarının sayısıyla aynı olması çok anlamlıdır. Sûfî tıbbı da Hint tıbbına oldukça benzer. Dört doşa öngörür, Ayurveda ile aynı ilkeleri kullanır ve sağlık için tavsiye ettiği şeyler Ayurveda ile çok büyük oranda aynıdır. Ayurveda da mantraların tedavinin bir parçası olması gibi, Sûfî tıbbında da zikir, tedavinin bir parçasıdır. Başka hiçbir tedavi uygulamadan, sadece zikirle iyileşen pek çok insan bulunmaktadır. 62 İbn Kayyim el-cevziyye, epilepsiyi iki türe ayırmaktadır: Birincisi tahta kurduna benzeyen ve insanda tik yapan habîs ruhların meydana getirdiği sar a, ikincisi de bayağı salgıların meydana getirdikleri sar adır. Hekimlerin üzerinde konuştukları, sebep ve tedavisinden bahsettikleri, bu ikinci tür sar adır. Ruhların meydana getirdikleri sar ayı ileri gelen ve aklı başında olan hekimler kabul etmekle birlikte tedavi edemezler ve bunu kendileri de itiraf etmekten çekinmez Dr. Deepak CHOPRA, Mükemmel Sağlık, İnklâp Kitabevi, İstanbul, s monash.pw TARLACI, Bilinç, özel basım, , s Muînüddin ÇİŞTÎ, Sûfî Tıbbı, İnsan Yayınları, İstanbul, , s İbn Kayyim el-cevziyye, Tıbbı Nebevî, Hikmet Neşriyat, İstanbul, , s İbn Kayyim el-cevziyye, agy, s

19 UFKUMUZU GENİŞLETELİM Ayurveda, Dr. Vasant Lad, Okyanus Yayınları Dhanwantari, Harish Johari, Okyanus Yayınları Dertlerinize Şifa Olacak Kelimeler, Douglas Bloch, Ganj (OVVO) Yayınları EFT-Duygusal Özgürlük Tekniği, Mürüvvet Murat, Sistem Yayıncılık Tibet in Gençlik Pınarı (2 cilt), Peter Kelder, Dharma Yayınları Raja Yoga, Wallace Slater, Okyanus Yayınları Gerçek Şifa Sanatı, Dr. Israel Regardie, Hermes Yayınları Bilinçaltının Gücü, Joseph Murphy, Ötesi Yayıncılık Mozart Etkisi, Don Campbell, Kuraldışı Yayınları ÇOCUKLAR İÇİN SANAT VE BECERİ MENÜSÜ Müzik kitapları Resim ve boyama kitapları Origami (Kâğıt Katlama Sanatı) kitapları Satranç kitapları Deney kitapları 36 37

Daha göster

Richard+Gerber+-+Gizli+Enerji+Terapileri+%28Dharma+Yayınları%29(1).pdf

Citation preview

m

z

m

'�

Kaç tıp var? Ve kaç beden? Nedenselden eterik bedene, bütün bedenlerimiz titreşimsel bir alanın da önemli varlıkları. Tek bir beden görüntüsü içinde. titreşen bu bedenler, Newton' cu fizik anlayışından kaynaklanan modern tıbbın kuruluş temellerini sarsıyor. Alanının dünyadaki en ünlü uzmanı Dr. Richard Gerber, titreşimsel tıbbın öncüsü olan bu efsane kitabıyla, insanın gelecekteki kusursuz sağlık yaşamını bugüne taşımakla kalmıyor, beden enerjilerimizin en gizli yönlerini de ortaya çıkarıyor. " Yüzyıl'ın sağlık dünyası; zihinsel, bedensel, çevresel ve spritüel boyutları da kapsayan, Gizli Enerji Terapileri kitabında yetkin biçimde ortaya konulmuş ilkelere ve giri şimlere dayalı olacaktır."

DR. ABRAM MER "Dr. Richard Gerber, yeni bir 'Einstein' cı Tıbbın' gelişimi için zamanımızda ortaya çıkan önemli biyoenerjisel ilkelere açıklık getirmeye katkısı olan, insanın enerji sistemleriyle ilgili bilgileri geniş bir biçimde bu kitapta bir araya getirdi."

DOLO RES KRIEGER, New York Üniversitesi "Dr. Richard Gerber bu kitapta insanların erişebileceği ufukları düşünmede, bilincin ve bedenin birleştiği, zihinle maddenin bir arada eridiği o üst katmanlarda çok değerli bir adım atmıştır."

DR. LARRY DOSSEY

monash.pw "rahat alışveriş"

O> o o o



Gizli Enerji Terapileri Titreşimsel Tıbbın

1 Numaralı El Kitabı

Dr. Richard Gerber

Gizli Enerji Terapileri-Titreşimsel Tıbbın 1 Numaralı El Kitabı Dr. Richard Gerber © Dharma Yayınları, 1. Basım: Kasım





Yayıncı ve Genel Yayın Yönetmeni: Namık Kemal Atalay Yayına Hazırlayan: Güliz Gümüş Çeviren: Sibel Akyel Kapak Tasarımı: Dharma Creatif Sayfa Düzeni: Çiğdem Dilbaz Şefik Matbaası'nda basılmıştır. Turgut Özal Cad. No: İkitelli - İstanbul Tel: (O ) 62 62 Yayın hakları Akcalı Telif Hakları aracılığı ile Dharma Yayınları'na aittir. Yayıncının yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz. Kaynak göstermek koşuluyla alıntı yapılabilir. Kütüphane Bilgi Kartı (CiP): Dr. Richard Gerber Gizli Enerji Terapileri Sağlık, Alternatif T ıp İstanbul, Dharma Yayınları, , sayfa ISBN: Dharma

Satış ve Dağıtım: Mollafenari Sok. No: 17 Cağaloğlu/İstanbul Tel: (O ) 81 21 •Faks: (O ) 50 21 e-posta: dh[email&#;protected]. com. tr internet satış adresi: www. dharma. com. tr

Dr. Richard Gerber, Tıp ö�renimini Oetroit Wayne State University'de tamamladı. Yirmi beş yılı

aşan meslek yaşamı boyunca alternatif tedavi ve sa§lık metotlarına büyük önem verdi. Michig a n Livonia'da yaşayan Or. Gerber, oradaki merkezinde internal tıp uygulamaları gerçekleştiriyor.

Geleceğin tıbbı Zihin ve ruhun çalışma alanlarının ötesi Dr. Richard Gerber, yeni bir "Einstein'cı Tıbbın" gelişimi için zamanı­ mızda ortaya çıkan önemli biyoenerjisel ilkelere açıklık getirmeye katkısı olan, insanın enerji sistemleriyle ilgili bilgileri geniş bir biçimde toparlamış­ tır. Bu kitabı hem bir araştırma referansı olarak hem de eşit oranda bu ko­ nunun alaylısı, anlamlı olanın arayışı içindeki meraklılarına salık verebili­ rim. Dolores Krieger R. N. , Ph. O. Hemşirelik Profesörü, New York Üniversitesi, Terapisel Dokun uş un Yazan '

Tıptaki en son değişimlerin, gelişimlerin farkında olan herkes, modern hekimlerin, aynen kendilerinden önceki hekimler gibi, insan hastalığının hem tanısında, hem de tedavisinde enerjinin iyi ve dahi iyi formlarıyla ilgi­ lenmeye başladıklarını kavrayacaktır . . . Dr. Richard Gerber insanların erişe­ bileceği ufukları düşünmede -hani bilincin ve bedenin birleştiği, zihnin ve maddenin birarada eridiği o üst katmanları- çok değerli bir adım atmıştır. Dr. Richard Gerber bizi, zihnin ve ruhun çalışma alanının ötelerine götür­ mekte ve bu iki konunun geleceğin tıbbında nasıl önde gelen konular olabi­ leceğini göz önüne sermekte. Dr. Larry Dossey Uzay'ın yazarı, Zaman ve Tıp Yirmi birinci yüzyılı sağlık bakımı, zihinsel, bedensel, çevresel ve ruhsal boyutları da kapsayan, Titreşimsel Tıpta yetkin biçimde ortaya konulmuş il­ keler ve girişimlere dayalı olacaktır. Açık ve net bir biçimde ortaya koymak gerekirse, bu kitap esaslı bir tarihsel ve klinik önemde çarpıcı, tartışmalı ve parlak bir güç gösterisi niteliği taşıyan dönüm noktasıdır. Kenneth R. Pelletier, Ph. O. UCSF Tıp Okulu Bir Şifacı olarak Zihin, Bir Katil olarak Zihin'in Yazarı Dr. Gerber'in bu çok iyi bir araştırmaya dayanan bu metni, binlerce ze­ hirsiz tedaviyi yeğleyen tıbbi tedaviye yardımcı alternatif yöntemlere artan ilgiye olumlu bir katkıdır . . . . Dr. Gerber'in kitabı çarpıcı kanıtlarıyla, bütün­ selci harekete olağanüstü güvenilirlikte bilgiler katmaktadır. Dr. Abram Mer Arizona Homeopatik Tıp Yönetim Kurulu

5

Dr. Gerber geniş bir yelpazedeki şifa sanatları ve ilimleri hakkında yaz­ dıklarında çok cesur davranmış; aynı şekilde tartışmaya açmış olduğu ezo­ terik derinlikte de son derece cüretkar. . . Bravo! Dr. Gerber şifa mesleklerin­ de bir şekilde yer alan herkes tarafından mutlaka okunmalı. Dr. Robert Leichtman Geri Dönüş Serisi Yazarı Ne kadar harikulade bir başyapıt! llk kez enerji şifası hakkında, tüm ko­ nuyu güçlü biçimde ele almış, bilimsel bir incelemeye kavuştuk . . . Tüm araştırmacıların ve öğretmenlerin standart bir başvuru kaynağı olacağını öngörüyorum. Richard, önünde şapkamı çıkarıyorum . . . Dael Walker Direktör, Kristal Farkındalık Enstitüsü Otuz yıl öncesinden günümüze dek yerleşik şifa verme düşüncesinde, bi­ limsel tıbbın tek adamlığından tamamlayıcı tıp kavramına ve hatta günü­ müzde zaman zaman enerji tıbbı da denilen kavrama doğru yavaş bir evril­ me oldu. Dr. C. Narman Sheally Kurucu başkan, Amerikan Bütünselci Tıp Kurumu İnsan bedeni, her atomu ve parçasıyla, her organı ve organizmasıyla o belirli organizmanın dışarıdan beslenmesi ve içeriden de dengelenmesi için gerekli titreşimsel birimi taşıyan elektronik titreşimlerden oluşur. Bundan başka her birim, ister bir hücre ister kendi içinde bir yaşam birimi olsun, ye­ niden üretme bölümü diye bilinen ilk yasa yardımıyla kendini yeniden üretme yeterliliğine sahiptir. Bedenin kendini yenilemesi ve fiziksel varolu­ şunu sürdürebilmesine yönelik gereken o dengeyi yeniden üretme yeterlili­ ğine sahip herhangi bir organındaki veya parçasındaki güçte zayıflama ol­ duğunda, o bölümün elektronik enerjisinde de zayıflama olur. Bu, dış güç­ lerce edinilmiş yara veya hastalıktan; bedenin gereksinimlerini karşılamak için sistem tarafından veya başka etkinliklerce üretilen savunma mekaniz­ malarından yoksun olan içsel güçlerden ileri gelir. Edgar Cayce ( 1 ) Thomas Sugrue'nun Orada bir Nehir Var'ından . . .

6

Okuyucuya Özel

u kitabın, bir hekim tarafından yazılmış ve şifa yöntemleriyle ilgili bir­ çok yöntemi inceleyen bir kitap olmasına karşın, belirli hastalıkların te­ davisine tavsiye veya nasihat verir nitelikte değildir. Bu kitap geleneksel tıb­ bi yaklaşımlara, çok çeşitli ve umut içeren, ilave alternatif tedavilerin işle­ yişleriyle ilgili bir inceleme niteliğindedir. Kitabın amacı iyi tıbbi tanı ve te­ davi'nin yerini almak da değildir. Bu nedenle okuyucunun bu kitapta sözü edilen herhangi bir terapiyi uygulamaya kalkmadan önce, belirli terapi yön­ temlerinin seçimindeki tanı, tedavi ve yönlendirmeler için iyi bir dokturun veya eğitimli bir sağlıkçının uzmanlığına başvurması önerilir. Bunun yanı sıra sıradan okuyucu ve özellikle de sağlık uzmanlığı eğitimi olmayan okuyucular için, öncelikle her bölümün sonunda yer alan " Unu­ tulmaması Gereken Püf Noktaları"nın okunması, ardından da tüm bölü­ mün baştan sona okunması önerilir. Çünkü bu yöntemin hem bazı belirli karmaşık bilgilerin hem de ileriki bölümlerin anlaşılmasında gerekli anah­ tar düşüncelerin temelinin kavranmasında çokça işe yaradığı anlaşılmıştır.

B

Dr. Richard Gerber (Tıp Doktoru)

7

İçindekiler

.. . Teşekkürler William A . Tiller' ı n Önsözü



.



.



Giriş: Dr. Gabriel Cousens . .

Onsöz

.

. .

. ..



Yeni Baskıya Onsöz

.



15 17

23 27

33

Titreşimsel Tıp: Gizli-Enerji Tedavileri El Kitabı

1. Hologramlar, Enerji ve Titreşimsel Tıp:

Canlı Sistemlere Einstein'cı Bir Bakış



Lazer Işığının Mucizeleri: Gerçeğin Yeni Bir Modeli Olarak Holografı "Yukarıdaki Aşağıdaki" : Doğadaki Holografık tlke

50 53



Bilimsel Kanıtlama: Eterik Bedeni Arayış





Hayalet Yaprağa Dair İpuçları: Bir Hologram Olarak Eterik Beden Parça Fiziği Dünyasından Haberler: Donmuş Işık Olarak Madde Ve Tıptaki Uygulamaları

56 59

.

"Yukarıdaki Aşağıdaki" Bir Kozmik Hologram Olarak Evren .. . Bölüm Özeti: Yeni bir Çağın Yeni Enerji İlkeleri

.



. 6 1 .. .

.

.

..



.

. 64 69



il. Einsteincı Tıp: Şifacılık Bilimi ve Sanatının Tarihçesi 74

. Bitkisel Tıp: Haç Tedavisinin tık Başlangıcı Homeopatik Tıp: Bitkilerin Ötesinde Radikal Bir Adım Suyun Harikaları: Her Şeyin Kaynağı Homeopatiyle İyileştirmede Gizli Bir Enerji Modeli .





.

75 76 .. 79 82 .















9

J.

Medikal Enerji Yaklaşımlarının Başlangıcı: Titreşimsel Tıbbın Doğuşu . . . . . . . . . . . .. .

.

.



.



..

.



92

Rontgen' in Keşfi ve Gelişimi: Tanı ve Tedavi' de Enerjiyi Kullanan En Eski Tıbbi Modeller. . . . . . 92 Elektroterapi: Ağrıyı Baskılamadan Kırıkların Tedavisine . . . . . 93 Tekrarlanan Rontgenler: CAT Görüntülemenin Gelişimi . . . 1 0 1 CAT Tarayıcısından Öte: MRI'a Göre Vücut . . . . .. . .





.

. ..

. .

Daha Öte Bir Adım-EMR Tarayıcısı ve Elektrografı: Eteriğin Eşiğinde



4.

Frekans Alanları ve Gizli Madde Düzlemleri: İnsanın Çok Boyutlu Anatomisine Giriş . . . . . . Fiziksel-Et erik Yüzeyler . .



Çakralar ve Nadi'ler



.

.



. .

..

..

.



. . . 1 17 . . . 1 18 . . . .. .

. . . . . ..

. . .. .. . .

.

.

..



.

1 06

.

. .

. . . . 1 24

. . . .

.

Astral Beden: Duygularımızın Merkezi ve Bedensiz Bilincin İşleyişi . . . Frekans Alanlarıyla tlgili Bir Bilimsel Model: Tiller-Einstein Pozitif-Negatif Uzam/Zaman Modeli . . . . . . . . . . Zihinsel Beden, Nedensel Beden ve Yüksek Tinsel Bedenlerimiz Genişletilmiş Gizli Enerjisel Anatomimizle tlgili frekans modeli:



Çok Boyutlu İnsanı Anlamada Bir Çerçeve Reenkarnasyon ve İnsan Transformasyonu: Bilincin Evrimi Üzerine Çok Boyutlu Bir Model . . .





5.

.

.





. . . 1 54 .

Gizli Enerji Sistemleri ve Şifaya Dair Çok Eski Yaklaşımlarla Bağlantıları



..

. . . .

. . . ..

.

.



Akupunktur ve Çin Şifa Felsefesi: Çok Eski Bir Tanı ve Tedaviye Modern Yaklaşımlar Yin/Yang ve Beş Element: Doğaya Çin Bakışı. . .

.

1 64

. 1 64 1 66

..

.

Kronobiyoloji ve Akupunktur Meridyen Sistemleri



Tanrısal Bir Ara Yüzey Olarak Akupunktur Meridyen Sistemi Meridyen-Nöroglial Ağ: İnsanın Sinir Sistemiyle Bir Ara Yüzey . . . Terapisel Bir Ara Yüzey Olarak Akupunktur: .

.

. .

Meridyen Sistemi Enerjiyle Şifa kavramına Geri Dönüş 6.

.. .. .

.

1 72

. . . 1 79 .

.. . .





Görünmez Bir Dünyada Yeni Pencereler: Gizli Enerjisel Teknolojilerin Gelişimi



Meridyen Tabanlı Tanı Sistemleri: Yeni Çağ Teknolojileriyle Güncellenen Hahnemann 10



.





EAV Çevre Hastalıkları: Klinik Çevrebilime Yeni Bir Bakış FAV'den Radyoniklere: Tanı ve Tedavi' de Saf Bir Frekans Modeli . . Radyoniklerde ve Radyestezide Çalışma Mekanizması: Çakra-Sinir Sistemi Bağlantısına Detaylı Bir Bakış





.



7.

Titreşimsel Tıbbın Evrimi: Doğanın Bilgeliğiyle Şifayı Öğrenmek . . . . . . ..



. .

.





2 12



Çiçek Devalarıyla Şifayı Öğrenmek: Dr. Bach Doğanın Gizli Armağanlarını Keşfediyor Çiçek Özleriyle Şifada Bir Devrim: Titreşi msel Tıbbın Sentezine Yönelik Gurudas Katkısı Karma, Bilinçlilik ve Kristalize Şebeke: Epifız Bezinin Sağ Serebral Hemisferle Bağlantısı . ..

Miyasma Sorunu: Hastalığa Yönelik Enerjisel Eğilimlerimiz . . Yeni Çiçek Özlerinden Bazılarına Yakın Bir Bakış: Fiziksel ve Ruhani Düzeylerde Şifada Devrimci Metodlar . . .. Cevher İksirleri ve Kromoterapi: Titreşimsel Tıp 'ta Beri Araştırmalar Güneş Işığı & Suyun Şifa Gücü: Doğa'nın Titreşimsel Yeteneklerini Anlamada Yeni Bulgular. .

. .

8.

Psişik Şifa Fenomeni: Keşfedilmemiş İnsan Potansiyeli İçin Bir Kanıt Arayışı



. .





İnsan Potansiyelinin Bir Yönü Olarak Psişik Şifa: Çağlar Boyu Psişik Şifa'nın Evrimine Tarihsel Bir Bakış . . Psişik Şifa' da Modern Araştırmalar: Bilim Adamları Şifacıların Biyolojik Etkilerini İnceliyor . . . . . Şifacılar ve Manyetik Alanları Arasındaki Enerjisel Benzerlikler: Bilimin Hayvan Manyetizmasına Daha Yakından Bakışı

.. . .. . . .



Şifa Enerjileri ve Negatif Entropi: Düzeni Arttırmaya ve Hücresel Organizasyona Doğru Gidiş .



Dr. Krieger Şifacılar ve Hemoglobini İnceliyor: Terapisel Dokunuşun Evrimi



.



Tinsel Şifaya Manyetik Geçişler: Şifa Enerjilerinde Çok Boyutlu Bir Model . . .

..

.

.

.

.

11

9.

Kristaller ve İnsanın Gizli Enerji Sistemleri:

Eski Bir Şifa Sanatının Yeniden keşfi :\ 1 Kristalize Teknolojilerin Ezoterik Tarihi: Silikon Vadisi'nin Kayıp Atlantis Kıtası' ndaki Kökleri .

.



Kuartz Kristalleriyle Şifa: Hastalığın Dönüştürülmesinde Eski Araçların Yeniden Keşfi . . . . . .. . . . . .. ..

. .







..

.

Mineral Dünyasında Yeni Perspektifler: Doğanın Enerjileri ve Yedi Kristal Sistemi . .

..

..

.

.

.

'

.



.



. . .

Yeryüzünün İçinde Saklı Gizli Hünerler: ' Cevher ve Taşların İçindeki Tinsel ve İyileştirici Nitelikler . Ortak Yaşam Ağı: Çakralarla Olan İlişkimiz .. ..

.

.

.

.

.



Hastalık ve Sağlıkta Yeni Bir Model: Çakra Bozukluğunun Bir Dışavurumu Olarak Hastalık . . . . .. . ..



Çakra Dinamikleri ve Kişisel Evrim lçin Tinsel Dersler

..



.



Kundalini Enerjileri ve Aydınlanma Arayışı: Çakraların Yüksek Benliğin Gelişmesinde Nasıl Bir İşlevi Var? Meditasyon, Reenkarnasyon İnsan Hastalıkları: Karınik Enerji Depoları Olarak Çakralar



. .

.







.



Meditasyon ve Aydınlanmanın Fizyolojik Kavramları: Bentov'un Kalp-Beyin Rezonansı Modeli ve Fizyo- Kundalini Sendromu





1 1. Bütünselci Tıp ve Paradigma Değişimleri

Yeni Çağ Tıbbının Ortaya Çıkışı . . . . . .

.

..

.

.

.

. . .. . .. ..

Titreşimsel Şifa ve Bütünselci Tıp: İndirgemecilikten Bütünselciliğe Aşamalı Değişim

.

.

..



.

..

.

.

. .

Stres, Hastalık, İyilik: Sağlık ve Bütünlüğün Yeni Tanımlarını Yaratmak .

. . .



. .

. .. .. ..



Kişisel ve Gezegen Evrimi: Titreşimsel Şifa ve Bunun

Evrimleşen Bir İnsanlık İçin Anlamları

.

. ;

..

Kişisel Sorumluluk ve Tinsel Gelişim: Doğuştan Var Olana Öz Şifa Potansiyalimiz ..

. ..

..

.

.



..



.

Yenilenmenin Kozmik Döngüsü ve Yeniden Doğuş: Yeni Bir Çağ İçin Eski Felsefeler. . . . .. .. .

.

.

.

..

.

..

. .. .

.

. ..

.. . . .



. . . ..

Geleceğin Tinsel Bilimi Olarak Titreşimsel Tıp: Kişisel ve Gezegensel Dönüşümde Bir Sonraki Gelişim Evresi



.

.



12

Titreşimsel Tıp'ta Yeni Gelişmeler

Homeopati'nin geri dönüşü . .. . ..

.



.. .

. ..

Çiçek Esansları ve Titreşimsel İksirler



.. .

.

.



Elektromanyetik Şifa Araçları ve Kanser Tedavisi: Bir Güncelleştirme ve Geçmişi Yeniden Ziyaret Sesle Titreşimsel Şifa

.



..

. . .



Şifacılar, İnsan Kalbi ve Yeryüzünün Etki Alanı Hipotezi: Bir Şifa Bağlantısı . .

. 48 1

Ek: Pozitif-Negatif Uzam/Zaman'ın Tiller-Einstein Modeli .



. .



Notlar

.

.



Sözlük

. .

.

Okuma Önerileri Kaynak Rehberi Şekiller Listesi Dizin

..

.

.

.

.



. . . . . . . .



. .

. .

.

.

49 1

. . 5 14

. . . . ..

.







53 1

13

Teşekkürler

u kitap yirmi yılı aşkın bir okuma, çalışma, araştırma ve iç arayışın so­ nucudur. Bu kitapta sözü edilmiş çok sayıda bilim adamı, fizikçi ve bil­ ginin varlığına rağmen, benim düşüncemi gerçekten derinden etkileyen sa­ yısı son derece azdır. Bu çok değerli kişilerin, kendi yaratıcı düşünceme ve örnek anlayışına cesaret vermiş olan yazılarından çokça ilham aldım ve ya­ rarlandım. Bunlar düşüncemi öylesine esnetmişlerdir ki, kendimi algılayışı­ mı, bir bütün olarak insanlığı ve evreni görüşümü, geri dönüşsüz bir biçim­ de değiştirmiştir. Bu çok geniş fiziksel alem aslında, bizim insan olarak üze­ rinde görünenden daha fazla bitimsiz bir denetim sahibi olduğumuz çok daha büyük ve çok boyutlu olağanüstü bir gerçeğin küçük bir parçasıdır. Kendimi ve başka insanları, insan potansiyelinin limitsiz üst sınırlarını tak­ dir edebilmesine yardımcı olarak (şifa alemiyle ilgili olarak) bu değerli, çok özel insanlar, önümü, utkumu açtılar. Bu öncü çalışmaları ve bana esin veren sözleri nedeniyle aşağıdaki kişi­ lere teşekkür borçluyum: Marilyn Ferguson, Robert Monroe, Carl Simon­ ton, Anne ve Herbert Puryear, Judith, Skutch*Whitson ve William Whitson, Abram Ber, Robert Leichtman, Dolores Krieger, Brugh Joy, Bernard Grad, Alice Bailey, Jane Roberts ve Seth, Hilarion, ltzhak Bentov, Russell Targ ve Harold Puthoff, Stanley Krippner, Shafica Karagulla, Viola Petit Neal, Ken Pelletier, M eredith Lady Young, Albert Einstein, William Tiller, Nikola Tes­ la, Edgar Cayce, Edward Bach, Kevin Ryerson, Gurudas, Gabriel Cousens, Geofrey Hodson, Charles Leadbeater, Rudolph Steiner, Thelma Oldfield, Emler ve Alyce Gren, Marcel Vogel, James Hurtak, Semyon ve Valen tine Kir­ lian, lan Dumitrescu, Victo Inyushin, Lou Golden ve John Fetzer. Yazıları, eylemleri ve yaratıcı yardımlarıyla bu kişilerin de bu kitabın yazılmasında kısmen payı vardır. Bu kitabın yazılması ve üretimi, mecazi anlamda, tıpkı bir doğum gibiydi. Yayıncılarım B ear and Company, Barbara ve Gerry Clow ve genel yayın yönetmenim Gail Vivino ve tasarımcı Angela Werneke- bu doğum sürecin-

B

15

de çocuğu uzun hamilelik döneminde doğuma hazırlayan tinsel ebeler gi­ biydiler. Onlara bu yardımlarından, yaratıcı içgüdülerinden ve benim bu ki­ tabın nasıl olması gerektiği yolundaki iç bakışımla birlikte çalışma arzuları nedeniyle çok teşekkür etmek isterim. Bu kitabın birçok bölümünün oku­ yup ve düzelten, eşim Lyn 'in yardımları ve sabrı olmasa bu denli rahat oku­ nabilir ve akıcı bir anlatıma sahip olması mümkün olmazdı;özellikle ona çok teşekkür etmek isterim. Dr. William Tiller ve Dr. Gabriel Cousens'a, son derece yoğun iş prog­ ramlarından zaman ayırarak, kitabımın önsöz ve giriş bölümlerini yazdıkla­ rı için ayrıca teşekkür etmek isterim. Onların katkılarının özellikle kitabın son bölümlerinin yazılmasında çok yardımcı olduğunu belirtmek isterim: Ayrıca, Steven P. Jobs ve Apple Computer, Inc. 'deki Mac gelişim ekibine, Macintosh bilgisayardaki yaratıcı çalışmalarına çok teşekkür ederim. Ma­ cintosh 'um (tüm kitabımın içinde oluşturulduğu) ve onun düşünce, resim ve grafikleri, sezgisel olarak ve kolaylıkla sentezleyebilme yeteneği olmasay­ dı, sanırım tüm çalışmaları bu çap ve genişlikte bir yazıya asla dökemezdim.



16

William A. Tiller'ın Önsözü

B

ugüne değin, bilim ve geleneksel Batı tıbbı, canlı organizmaları aşağı­ daki tepkime dizisi içerisinde işlediğini varsayar:

İŞLEM

YAPI

KİMYA

Denklem 1 Bir organizma düzenli bir biçimde işlevini yerine getirmiyorsa, bunun nedeninin, sistem içindeki kimyasal dengesizliklerden kaynaklanan yapısal bozukluklar olduğu düşünülür. Kimyasal düzey dengesinin organizma için­ de daha derin bir düzeydeki enerjinin yapısıyla bağlantılı olduğu düşünü­ lür. Ancak bu bağlantının net bir ayrımı yapılamamıştır. Son zamanlarda, kimyasal durumlar ve elektromanyetik alanlar arasın­ daki karşılıklı etkileşimlerle ilgili ciddi bir ilgi artışı söz konusudur. Nöro-psi­ kiyatrideki çalışmalar beynin belirli noktaları arasındaki küçük elektrik akımlarının, belirli, spesifik beyin uyarıcı kimyasallar kaynaklı davranışsa! değişikliklere yol açmaktadır. Lökositlere deneysel olarak uygulanan küçük doğru akım (D.A.) elektrik akımının ( 1 anıp. /mm2den 1 anıp. /mm2ye), bir yandan daha geniş akım hacimlerinde hücre dejenerasyonuna, bir yandan da Hücre yenilenmesine yol açtığı gözlenmiştir. Bu tür çalışma­ lar, hayvanlarda ve insanlarda oluşan kırıklarda iyileşme sürecini hızlandır­ mak amacıyla daha da geliştirilmiştir. Böylece, elektrik ve manyetik alanlar­ dan oluşan çift alan aracılığıyla hücre metabolizmasına giden yolları henüz detaylı olarak çözümleyememiş olmamıza rağmen Denklem l 'in şu denk­ lemle değiştirilmesi gerekmektedir.

..

17

Denklem 2 İŞLEM ____.- YAPI KİMYA

____.- ELEKTROMANYETİK ETKİ ALANLARI

Geniş bir zaman diliminde eğer bir kemik düzensiz bir baskıya maruz kalırsa o kemikte tam o noktada, bu yeni bası dağılımına karşı desteğe ge­ reksinim oluşur. Her ikisi de piezoelektrik özellikte olan, lifler ve kolajenler de gerilim ortaya çıkar ve böylece spesifik bir yöneliş ve kutuplaşmayla bir­ likte elektrostatik bir alan üretilir. Bu elektrostatik alan, mikrodalgalarıyla birlikte, bazı bölgelerdeki vücut sıvılarından, toplanma ve katılaşmanın başladığı spesifik bazı başka bölgelere doğru yeniden bir iyon ve koloit da­ ğılımına yol açar. Bu yeni yarı katı yapılar yaşlanır ve kireçlenir; yavaş yavaş bağ dokusu üreten mikro yapıları oluşturur. Duygusal ve zihinsel doğanın kurguladığı hareket dizisindeki bir önceki halkayı ve daha karmaşık gerilim­ leri daha kolaylıkla tasavvur edilebilmesi mümkün olabilecektir. Denklem 2 'nin zihinsel etkileri göz ardı etmek gibi bariz bir olumsuzlu­ ğu vardır. Hipnoz altında, insan vücudu, bilinçsiz bir akıl/yapısal bağ'ı ka­ nıtlayıcı güç ve dayanıklılık gibi gerçekten çarpıcı maharetler sergiler. Aiki­ do, Zen ve Yoga disiplinlerinde, akılla hem yapı hem de fonksiyon arasında bilinçli bir bağ görürüz. Biyolojik geri besleme teknikleri ile ilgili alanlarda­ ki son çalışmalar, yönlendirilmiş aklın, deri ısısı ve acı gibi özerk vücut fonk­ siyonlarını kontrol edebilmekle kalmaz, vücudu da onarır. Sonuç olarak, bir başka cephede, modern fizyoterapi, belirli kimyasal tedavilerin zihinsel du­ rumları etkilediği ve belirli zihinsel tedaviler kimyasal durumları etkilediği­ ni ortaya koymuştur. Önemli olan nokta, Zihinsel Alanların Denklem 2 'de verilen reaksiyon halkasının sağ tarafına yerleştirilmesi gereken ilave katkı­ lar olduğudur. Yeterince iyi ayrıştırılmamış diğer alanların da, bu reaksiyon halkasında rolü olduğu görülecektir. Tüm bunları "gizli enerji alanları" baş­ lığı altında toplayalım ve Denklem 2'yi yeniden yazalım: Denklem 3 FONKSİYON

GİZLİ ENERJİ ALANLARI

18

YAPI

KİMYA



ELEKTROMANYETİK ENERJİ ALANLARI

:.

Denklem 3 bir canlı organizma, hücre veya zarın (membran) mantıklı ifadesidir. Tepkime zincirindeki her birim sağ tarafından aldıkları doğrudan bir desteğin yardımıyla dengede durumlarını korurlar. Zincirdeki belirli bir birimde ciddi bir dengesizliğin gelişimi, zamanla bu birimin solundaki den­ gede açık bir bozulmaya yol açar. Böylece, bir biyolojik sistemin kimyasal dengesiyle ilgili erken bir uyarı sistemi geliştirebilmek için, bu biyolojik sis­ temin elektriksel doğasını izleyebilecek bir aygıt geliştirilmesi zorunludur. Biyoelektrik sistemin gelecekteki olası bozulmaları hakkında bilgi edinebil­ mek için, biyolojik varoluşun tümündeki gizli enerji alanlarının gözlenmesi gereklidir. Şu anda, bu gizli enerji alanlarının doğası ve karakteri hakkında çok az bilgi mevcuttur; öyleyse elektrik sisteminin gözlemlenmesi, erken uyarı için temel teşkil etmelidir. Bu oldukça olumlu bir ortamdır, çünkü son yılda, bu alandaki teknik yetkinliğimiz, gözle görülür bir şekilde art­ mıştır. Vücudun sağlıklı hali ve bu durumda iken karşılaşılan dengesizliklerin hızlı tanısı ve tedavisinde, hali hazırda sayısız elektrikli aygıt mevcuttur. Bir­ çok bütünselci sağlık uzmanı, bu aygıtlardan yararlanmaya, başlamışlardır ve bunların elektriksel düzeyde nasıl işlediği ve insan vücudunda gerçekte neyi ölçtüklerini anlayabilmek önem kazanmaktadır. Derideki makro ve mikroskobik (akupunktur noktaları) alanların elektriksel özellikleri ve yanıt­ sa! davranışı hakkındaki temel bilgiyi kullanarak, pazardaki üç en önemli ta­ nısal enstrümanın anahtar özelliklerini sıralayabiliriz. Bu enstrümanlardan birisi bir hastanın homeopatik çarelerini belirlemede yararlanılabilecek bir aygıt olan, Voli Dermatron'dur. Bu aygıt, elektromanyetik enerji ve gizli enerji alanları arasındaki kanyonu birleştiren, denklem 3 'te gösterildiği gibi dar bir köprü oluşturur. Bu köprüyü güçlendirmek ve sonuçta ona nicel bir destek sağlamak için, homeopati'nin temel doğasını ve geleneksel Batı Tıb­ bıyla nasıl etkileştiğini daha net bir biçimde anlayabilmek gereklidir. Allopatik (zıt tedavi usülü) ve homeopatik (hastalığı benzeri ile tedavi eden usül) uygulamaları birbirinden ayıran temel vurgunun sağlıktan daha öncelikli olarak hastalığa olduğu söylenebilir. Fiziksel vücut, hastalığın açık bir cisimleşmesini dışa vurur ama sağlığa dair daha gizli bazı bölümleri ko­ laylıkla saptanamaz. Geleneksel allopatik (zıt tedavi usülü) tıp, doğrudan vücudun kimyasal ve yapısal bileşenlerinden söz eder ve gerçekten de, sa­ dece dört boyutlu, uzam/ zaman düzeyinde doğayla nesnel bir tıp olarak ni­ telenebilir; bu nedenledir ki fızyokimyasal hipotezlerini destekleyici çok sa­ yıda direkt laboratuvar tanıtı geliştirebilmiştir. Hem insanların hem de bu konudaki cihazların güvenilir duyum yetisinin tam bu düzeyde gerçekleşti­ ği görülür. Diğer yandan, homeopatinin direkt olarak, fizik bedenin kimyası ve ya­ pısıyla, bir sonraki daha karmaşık bir düzeyde ise öz madde ve enerjilerle 19

ise direkt ilgilenir. Bu aşamada şu nedenlerle bu tıp öznel bir tıp olarak ni­ telenebilir: Bireylerin zihinsel ve duygusal aktiviteleriyle güçlü bir biçimde altüst edilebilen bir enerjiyle ilgilidir, homeopati hekimin hipotezini des­ tekleyici herhangi bir tanısal teçhizat mevcut değildir. Gizli enerjileri incelerken hem teorik yapı hem de deneysel laboratuvar, homeopati için doğru bir bilimsel temelin oluşturulmasında önemli unsur­ lardır. Bir öncekiyle ilgili bir önerme daha sonraki aracılığıyla test edilebil­ mesine olanak sağlar; böylece bizi arzulanan bir hedefe doğru yavaş yavaş yönlendirecek olan bir öz yükleme sürecine başvurulabilir. Denklem 4 POZİTİF UZAM/ ZAMAN "' YAPISI





FİZİKSEL "' -. ELEKTROMANYETİK KİMYA ENERJİ ALANLARI



GİZLİ ENERJİ A

FONKSİYON

tr



NEGATİF UZAM/ ZAMAN "' -. ETERİK "' YAPISI KİMYASI



MANYETO ELEKTRİK ENERJİ ALANLARI

Allopatik tıp, gizli enerji alanlarıyla insanın fonksiyonel durumu arasın ­ daki bağlantıyı kurar v e yukarıdaki yolu izlerken, homeopatik tıp ise b u iki alan arasında aşağıdaki yolu izler. Esasen Denklem 3 'teki gizli enerjileri bir­ birinden ayırt edebilmemiz bizi, Denklem 4'teki, iki farklı uzam/ zaman çer­ çevelerinde işleyen iki farklı kimya ve enerji düzeyinin var olduğu paralel devre serilerine taşır. Dr. Richard Gerber'ın bu kitabı, günümüz allopatik tıbbıyla geleceğin gizli enerji tıbbı arasında kavramsal bir köprü oluşturmaya yönelik bir ça­ badır. Bu kitap, geniş bir sahada açıklayıcı ve biraz da spekülatif bir pers­ pektif oluşturmaya çalışan bir kitaptır. Kitabın tümü, genelindeki sentezini algılayabilmek için verilen tüm detayları onaylıyor olması gerekmemekte­ dir. İşte Dr. Gerber'ın okuyucusundan, bu kitaptan kendileri için almaları­ nı, beraberlerinde götürmelerini istediği, bu genel bilgi sentezi ve bu muaz­ zam büyük perspektiftir. Ben bu kitabı çok sevdim; okurken keyif aldım ve bunun çok zamanında yapılmış, yerinde bir katkı olduğunu düşündüm; tümüyle hemfikir olduğu­ mu söyleyemem, ama özünde, birazdan belirteceğim kişisel görüşlerimle örtüşmektedir: 20

Bizler tümümüz, yok edilemez ve ölümsüz ve çok katmanlı bir ilahiyat içinde var olan bir ruhun öğeleriyiz. Çok eşsiz, özel bir algı mekanizması olan akla sahibiz. Benim teorik modelimde akıl, içgüdüsel, entelektüel ve tinsel olmak üzere 3 düzeyden oluşur ve aklın altı boyutlu bir uzay kafesin­ de çalıştığı varsayılır. Bu akıl, deneyim (bir evren, bir dünya ve bir vücut) için bir araç oluşturur ve tinsel birer varlık ve artı olarak da algılama mekanizmaları olarak her in­ san, sürekli programlanmış bir yöne doğru akışını, sürdüren bu araca yatı­ rım yapar. Söz konusu varlık, bu araca duygusal bir devre aracılığıyla bağlı­ dır. Bu aracın inşasında kullanılan madde ya da simulatör ikiz ya da tam bir çift gibi doğayla birleşiktir. Bunun bir kısmı, doğada elektriksel olarak bulu­ nur ve elektromanyetik bir ışığın hızından daha düşük hızlarda seyahat eden bir pozitif bir enerji ve pozitif bir kütleden oluşur. Diğer kısmı ise, doğada manyetik olarak bulunur ve elektromanyetik ışığın hızından daha büyük hızlarda seyahat eden bir negatif bir kütle ve negatif bir enerjiden oluşur. Bu kısım simülatörün eterik kısmını oluşturur. Bu her iki enerjinin genel topla­ mı, onların entropilerinin toplamı (termodinamik sistemde elde edilemeyen enerji miktarı) olarak sıfırdır. Böylece, "boş uzay" dediğimiz şeyden, aklın uzayından, düzensiz değişim gösteren bir çeşit sürecin aracılığıyla, genel bir simulatör veya araç oluşturulmuş olur. Bu araç dünya (simülatör) tam bir 'görünümler ve şekiller dünyası', akıllarımızda şekillendirdiğimiz göreceli gerçeğin dünyasıdır. Bunun dışında kalan ise 'mutlak' olandır. 'Göreceli ola­ nın kusurlarına nüfus edebilmeyi öğrenebilmek, 'mutlak' olanı takdir ede­ bilmekten daha önemlidir. Ne var ki, bu kitabı okuyan herkes hali hazırda bu simulatörün içindedir ve bütünselci sağlık ve yeni bir tıptan söz ederken, bu simulatörün malzemesidirler. Bu simülatör malzemesinin (fiziksel) bir yönü hakkında çok şey bilmek­ teyiz, ama onun birleşik diğer kısmı (diğer çifti) (eterik, esir) hakkında çok az şey bile bilmekteyiz. İşte şimdi esir madde (eterik) hakkında ciddi araştır­ malara başlayıp, mevcut fiziksel, maddi bilimimizi dengeleyebilecek bir eterik madde bilimini geliştirme zamanı gelmiştir artık. Bu kitap böylesi bir amacı destekleyebilmek için gerekli olan bilinci oluşturmada çok önemli bir katkıdır. Professor William A. Tiller, Ph. D. Malzeme Bilimleri ve Mühendislik Bölümü Stanford Üniversitesi H aziran 1

21

Giriş Dr. Gabriel Cousens

L

..

t.

ir zamanlar, Sir Arthur Edington, "gerçekten de, bir bilim adamının bir kapıdan geçirilebilmesi, bir devenin iğne deliğinden geçirilebilmesinden daha zordur" demişti. Bu kapı ister bir ahır ister bir kilise kapısı olsun, sıra­ dan bir insan olmayı yeğlemesi ve öyle içeri girmesi gerektiğini, gerçek bir bi­ limsel girişe karar vermeyle ilgili tüm zorlukları aşıncaya kadar beklemek­ tense, yürümeyi yeğlemesini söylemek daha bilgece bir yaklaşım olacaktır. "Gizli Enerji Terapileri- Titreşimsel Tıp" ta, Dr. Richard Gerber salt titre­ şimsel tıbbın kabul edilmesi ve anlaşılmasını sağlayacak bir kapıdan içeri girmemize yardımcı olmakla kalmamış, bu kapıdan içeri girişteki yolu da incelemiştir. Bu kitap titreşimsel tıbbın ansiklopedik ve kapsamlı bir irdele­ mesidir. Yazar, fizikselden eteriğe doğru insan organizmasının net bir mo­ delini ortaya koymuş, daha sonra da, tinsel düzlemlerin gizli enerjisel

B

ahenklerini de aktarmaya devam etmiştir. Bu kitapla bizler, insan organiz­ masını birbirleriyle karşılıklı etkileşen bir dizi çok boyutlu enerji alanı ola­ rak anlamaya başladık. Bu modeli bilimsel terimler bazında geliştirmeye başlanıp ve güncel bazı klinik ve laboratuvar araştırmalarla da desteklendi­ ğinde, bu kitap, okuyucuyu, günümüz bütünselci sağlığının geliştirdiği be­ den / akıl/ ruh dilini daha iyi anlamasını sağlayacaktır. Ancak, okur, bu mo­ dellerin gerçekte var olmadıklarını, ama fonksiyonel bir anlayışa katkı sağ­ layıcı kavramsal araçlar olduğunu aklında tutmak zorundadır. Enerji dü­ şüncesi dahi bir kavramdır. Tıp biliminin ortak bilincine hakim olanlar Newtoncu mekanikçi yaklaşımın iki yüzyıllık kavramlar üzerine kurulu ol­ duğunu anımsayabilselerdi, Einsteincı kuantum modeline geçiş, çok daha az dirençle gerçekleşebilirdi. Tıpta egemen olan görüş, maalesef son elli yıl­ dır kusurlu bir model olduğu kanıtlanmış Newtoncu kavramların gerçekli­ ğine inanıyormuş gibi görünür. Dr. Gerber çalışan bir fıziksel-eterik ara yüz modelini oluşturarak harika

..

23

bir iş başarmıştır. Dr. Gerber, Dr. Motoyama'nın AMI cihazıyla keşfedilen Akupunktur meridyenleri arasındaki ilişkiyi çok güzel aydınlatmış ve elekt­ riksel bazlı madde ve fiziksel beden hücreleriyle iletişim halinde olan, ete­ rik bedenin nasıl bir holografik manyetik ızgara (bataryada kullanılan delik­ li kurşun levha) şekli oluşturduğunu göstermek amacıyla sofistike Kirlian Fotoğraf Tanısı'nı kullanmıştır. Bu meridyen sistemi, eterik ve fiziksel ara yüzey sisteminin anahtarıdır. Ara yüzeyin hastalık durumlarının fiziksel düzlemde dışa vurumun dan daha önce eterik düzeyde ortaya çıkartılması tanısal önemi çok iyi bir şekilde vurgulanmıştır. Bunu, hastalıkların bu ete­ rik düzeyde saptanabilmesi halinde, önlenebileceği tezi izlemiştir. Çünkü Dr. Gerber, fiziksel-eterik ara yüzeyde tanı için geliştirilen ve kullanılan bi­ limsel enstrümantasyonu detaylı bir şekilde anlatır ve bu da en şüphecile­ rin dahi göz ardı edemeyeceği fiziksel-eterik ara yüzeye güvenilirlik kazan­ dırır. Kitapta özetlenen, negatif uzam/zaman, ışıktan hızlı manyeto elektriksel enerjiler gibi eterik enerjileri tanımlayan Tiller-Einstein modeli, fiziksel-ete­ rik ara yüzeye artı bir derinlik ve yeni bir kavrayış katmıştır. Bu model bize, standart elektro manyetik pozitif uzam/zaman enstrümantasyonuyla sapta­ namayan bu eterik-manyeto elektrik enerjilerin ölçülebilmesindeki zorluk­ ları anlamamızda da yardımcı olur. Enzim fonksiyonları, suyun üzerindeki billurlaşma etkileri ve suyun hidrojen-oksijen bağ açılarındaki değişimler gi­ bi mevcut biyolojik sistemlerle ölçülen eterik-manyeto elektrik enerjilerin yer aldığı bu alanlardaki son araştırmaları okuyabilmek çok keyifli. Kitap mükemmel, çok net bir biçimde ve yormaksızın okuyucunun zih­ nini, insan organizmaları olarak bizlerin, bir dizi çok boyutlu, kendi içlerin­ de karşılıklı etkileşen, gizli enerji sistemleri olduğumuza ve eğer bu enerji sistemlerinin dengeleri bozulursa, fiziksel / duygusal/ zihinsel / tinsel düz­ lemlerde patolojik semptomların ortaya çıkabileceği sonucuna taşır. Bu ki­ tap ayrıca, titreşimsel tıbbın doğru frekansıyla gizli enerji kalıplarını yeni­ den dengeleyerek, bu dengesizliklerin nasıl tedavi edilebileceğini anlatır ve titreşimsel tıbbın temel özü budur. Dr. Gerber çok doğru bir biçimde insan organizması zayıfladığında ya da dengede olmadığında, değişik ya da daha az ahenkli bir frekansta titrediğini vurgulamaktadır. Bu anormal frekans, hücresel enerji dengesinin genel durumunu yansıtır. Eğer bir insan enerji durumunu normal bir frekansa yükseltip tekrar dengeleyemiyorsa, o za­ man genel ya da spesifik bir düzende frekans girdisine gereksinimi vardır. İşte titreşimsel tıbbın oynadığı rol budur. Bu kitap, değişik titreşimsel tıp yaklaşımları hakkında harika bir özet sunmaktadır. Dr. Gerber'ın bunu genel modeline uyarlayış biçimi de kitabı oldukça keyifli kılmıştır. Kitap, hem meslekten olmayan insanlar hem de 24

:.

..

titreşimsel tıpla ilgili profesyoneller tarafından çok iyi anlaşılabilecek titre­ şimsel tıp hakkında oldukça yararlı bir özettir. Maddeci, mekanikçi, Newtoncu dünya görüşünden Einsteincı dünya görüşüne doğru değişirken, kuantum mekaniği bütünselciliği, tıp ve bunu uygulayan tüm insanlarda değişime uğramıştır. Aslında binlerce yıldır bi­ zimle olan bu bütünselci bakışı yeni yeni kucaklıyoruz. Bu, salt şifacının sağlığı, tüm evrenle ilişkili bir bütünselci perspektifin parçası olarak gör­ mekle kalmayıp, ayrıca şifacının böyle bir bütünle uyumlu bir örnek gibi ya­ şadığı bir anlayıştır. Ben bunun Hindistan' da bazı Ayurvedik hekimlerce ak­ tif bir şekilde uygulandığını gördüm; ayrıca Taocu şifacılar, Amerikalı Hint­ li bazı tıp adamları ve kadınlarından ve Hunza şifacılarından duydum. Bi­ zim Batı kültürümüzde, iki yüz yıldan fazla bir zamandır, bu tıbbi anlayış Vaftizci Yahya ve şüphesiz İsa gibi bazı Essenyah tarafından da uygulanmış­ tır. Bu gelenek, 'lerde, Monte Cassino Manastırı' ndaki Essenya metin­ lerini okuyup, İ talya'da Salerno Tıbbiye'sinde öğreten Afrikalı Konstantin tarafından tekrar ortaya atılmıştır. Bugün de, her zaman olduğu gibi, Dr. Gerber'ın hayal ve umut ettiği, bu uyumlu bütünselci gelenekleri yaşama geçirmeyi sürdüren çok yetkin bazı şifacılar mevcuttur. Bunların, sevgi ve sağlığa dair söylemlerinin, politik gücü olan tıp sistemince önü kesilemeye­ cektir. Kitap, bu şifacılara daha büyük desteklerin de yolunu açacaktır. Bu şifacıların paylaştıkları şeylerin onların iç uyum ve sevgilerinden kay­ naklanan bir çeşit terapi olduğunu anlamak çok önemlidir. Bu, en son ileri tanısal araçlar üzerine kurulu bir bütünsellik ya da bir, iki geliştirici iyileşti­ rici yaklaşımdan ibaret bir şey değil, şifanın her yönünü kapsayan bir pers­ pektif üzerine kurulu bir öğretidir. Bu hastaya danışarak gerçekleştirilen bö­ lük pörçük alternatif bir tedavi dizisi olmaktan daha çok basit ve çok kat­ manlı bütün bir insan enerjisi yaklaşımıdır . Bu kitap, Dr. Gerber'ın da dediği gibi, "ruhun varlığını inkar eden ya da yadsıyan bir tıp sistemi insan varlığının en temel özelliklerinden birisini dışladığı için eksik kalacaktır" diyen yeni ve gelişen bir tıbbi konsensüsün bir parçasıdır. Dr. Gerber, "Tinsel Beslenme ve Gökkuşağı Diyeti" adlı kita­ bımda da çok iyi açıklanan bir şeyi vurguluyor: fiziksel formumuzu oluştu­ ran dokular salt oksijen, glikoz ve kimyasal gıdalardan değil, ayrıca fiziksel formu bir hayat ve yaratıcı bir ifadeyle donatan, daha yüksek düzeydeki tit­ reşimsel enerjilerden de beslenir. Sağlık bizim fiziksel aracımızın güçlerin­ den ve Tabiat Ana'nın güçlerinden oluşan gizli enerjisel sistemlerinin top­ lam bir dengesidir. Çok şifacı, bizlerin, kitapta da sözü edildiği gibi mega vi­ taminlerin kullanımının dahi, sistemi düzensiz bir duruma getirerek uyarı­ -cılara dönüşebileceğini, bizlerin enerjinin birçok düzeyini salt uyum durumunda kabul ettiğini hissedebilirler. 25

Titreşimsel tıbbın dünyanın gelecekteki tıbbına bir lütuf olmasına kar­ şın, sağlık nihai olarak titreşimsel tıbba ya da hekimlere bağlı bir süreç de­ ğil, insanların hayatlarını her yönüyle, bir bütün olarak uyum içinde ve sev­ gi dolu yaşamalarına bağlıdır. Bizler, sevgi ve ahengin benliğimizin tüm kat­ manlarıyla birlikte yaratıcı çalışma, aile, toplum ve gezegenin ekolojisiyle dengede olduğu tam ve bütünsel hayatlar yaşayabildiğimiz zaman, ancak sabit bir yeniden dengeleme, iyileşme ve kendimizi yenileyebilmemiz söz konusu olabilecektir. Dr. Gerber'ın bunu mizahi bir biçimde " Sahibinin Bi­ lincini Kullanma Kılavuzu"nda belirttiği gibi öğrenmiş olacağız. Bu kitabın en önemli yönlerinden birisi, şifacıların ve eğitimli insanların sağlık hakkın­ da binlerce yıldır konu hakkında bildiklerini çok güçlü bir biçimde destek­ leyen yeni bir bilimsel paradigma sunuyor oluşudur. Kitap, bilimsel bir tarzda, atomistik parçalara ayırıcı Newtoncu sağlık anlayışından, katı ve bü­ tünselci Einsteincı kuantum mekanikçi dünya görüşüne yumuşak bir geçiş yapabilmemize olanak sağlayan bir yaklaşımı dile getirir. Titreşimsel tıpla ilgilenen ve bu alana girebilmek için bir kapı arayışı içinde olan herkes için bu kitap mutlak bir zorunluluk arz eder. Hepimiz, varlığımızın her aşama­ sında sağlık, aşk ve uyumu iyi bilmeliyiz. Dr. Gabriel Cousens Ekim 1 Dr. Cousens bütünselci bir hekim ve "Tinsel Beslenme ve Gökkuşağı" diyeti kitabı yazarı' dır.

26

Önsöz

u kitap şifanın değişik mekanizmaları hakkında yapılmış bir araştırma­ dır. Bu çalışma, sağlık ve hastalık hakkında genel anlamda yeni bir dü­ şünce sistemine bir giriştir. Bu düşünce sistemi, çok kısımlı ve birbirleriyle etkileşim halindeki enerji sistemleri perspektifinde işler haldeki insanı ince­ ler. Kitap, ayrıca düşünce ve duygularımızın neden fizyolojimizi etkilediği­ ni daha derin bir düzeyde anlamayı ve bitkiler, çiçekler ve su gibi basit te­ davilerin nasıl güçlü iyileştiriciler olarak kullanılabildiğini anlamak için, hastalıkla ilgili mevcut tıbbi paradigmaların ötesine gidebilmeyi hedefleyen bir girişimdir. Titreşimsel Tıp olarak bilinen bu alanı kavramaya yönelik olan bu yakla­ şımım ise kökünü, tıp eğitimi aldığım yıllar ve bir dahiliyeci olduğum döne­ me ait uygulamalarını ve benim alternatif şifa metotları hakkında yapmış olduğum on bir yıllık kişisel araştırmalarımdan alır. Bilimle metafizik ara­ sındaki boşluğu doldurmak için, tezimi, kabul edilen tıbbi bilgi temelleri üzerine kurmayı hedefledim. Tıp fakültesindeki ilk yıllarımda, hastalığın tedavisinde, toksik yan etki­ leri olan etkili ilaçları salık vermekten ve ameliyat uygulaması, beraberinde getirdiği risklerden daha çok daha basit, daha az riskli yöntemler olduğunu sezinledim. Kabul edildiği üzere, ilaçlar ve cerrahi gereksinim içindeki bin­ lerce insana yardım ve şifa sunmuş, ayrıca sayısız bulaşıcı hastalığın yok edilmesinde başarılı olmuştur. Dahiliye'de benim uygulamam hala bu te­ davi usullerine dayalıdır. Cerrahi ve tıbbi araçlar olmaksızın çalışabilmeyi çok arzu ederdim ama bunlar hala çok önemli olmaya devam etmektedir. Uzun yıllar boyunca, daha az riskli, daha az maliyetli, daha az toksik ve has­ talara daha çok şifa olanağı sunabilecek tanısal yöntemler ve tedavisel alet­ ler keşfetmenin yollarını araştırdım durdum. Araştırmamın arkasındaki, al­ tı çizilmesi gereken nedenlerden birisi şifanın gerçek doğasını anlayabil­ mekti. Elde ettiğim sonuç, titreşimsel şifa sistemlerinin, mevcut tıbbi bilgi­ mizi, insan hastalıklarının daha gelişmiş bir anlayış, tanı ve tedaviye doğru ilerlemesinin anahtarını elinde tuttuğu olgusudur. Tıp bilimleri, hastalığın arkasındaki mekanizmaları araştırmada çok şey

B

..

27

yapmıştır, fakat insanların sağlıklı kalabilme nedenlerini henüz çok yeni araştırmaya başlamıştır. Bilim adamları hastalığın ortaya çıkışının arkasın­ daki mikroskobik/ mikro moleküler mekanizmalar üzerinde odaklanmaya çalışmışlar, fakat, daha büyük resmin içerdiği asıl görüntüyü görememişler­ dir. Yine, tıptaki ana görüş, insanların, sofistike biyolojik makineleri gibi, Newtoncu dünya görüşü üzerinde sabit odaklanmalarından kaynaklanan aşırı bir bağnazlıktan mustariptir. Titreşimsel Tıp felsefeleri, insanoğlunun et, kan, protein, yağlar ve nükleik asitlerden daha öte varlıklar olduğuna da­ ir bilgileri içeren eşsiz bir perspektife haizdir. Beden, moleküler plUadilleri­ mizi, yaşayan, soluk alan ve düşünen bireylere dönüştüren ve organize eden canlandırıcı yaşam gücü olmasaydı sadece düzensiz bir kimyasal de­ metten ibaret olurdu. Bu yaşam gücü tüm canlı yaratıkları canlandıran ruhun bir bölümüdür. Buna "makinenin içindeki cin" de denir. Bu, yüzyılın bilim adamlarınca henüz kavranmayı bekleyen gizli enerjinin eşsiz bir formudur. Bu tinsel bo­ yut, tıp fakültelerinde öğretilmeyen ya da birçok hekimce iyi anlaşılmayan insan doğasının bir yönüdür. Ancak, eğer sağlık, hastalık ve kişisel büyüme­ nin temel doğasını gerçekten anlayacaksak, tinsel unsuru insan varoluşu­ mın bir parçası olarak göz önüne alınmalıdır. Hekimlerin alternatif şifa yöntemlerinin geçerliliğini kabul etmeden çok zorlanmalarındaki temel nedenlerden birisi, fiziksel bedeni insan varoluşu­ nun tek boyutu olarak görüyor olmalarıdır. Birilerinin bir şekilde fizik­ sel/hücresel sistemleri, ilaç veya ameliyat gibi büyük moleküler metotlarla etkilemeye çalışması girişimi, homeopatide kullanılanlara benzer. Madde­ lerin zayıf bir biçimde sulandırılmasının tedavisel etkinliği olarak ortaya çı­ kan bu merak konusu, ortodoks medikal yapı tarafından yanlış anlaşılmak­ ta ve itimat edilmemektedir. Homeopati, henüz birçok tıp düşünürü tara­ fından tam anlaşılamamışsa da, enerjisel düzeyde işleve sahiptir. Bilim adamlarının aklın, vücudu düzenleyen biyomoleküler mekaniz­ maları etkileyebileceği olgusunu kabul edişleri henüz çok yenidir. Yıllardır doktorlar, bilincin, safra kesesi tarafından üretilen safra gibi, beynin üretti­ ği bir şey olduğunu düşündüler. Bilincin sadece merkezi sinir sistemi düze­ neğinin bir yan ürünü olduğu kabul edilirdi. Nörofizyologlar, bir serbest ira­ de ve karar verme merkezi olarak beyin sahasını uzun süredir araştırmakta­ dırlar. Yönetsel komutlarla ilgili süreçlerde yer alan gri maddeli bölgeleri teşhis edebilmelerine karşın, araştırmacıların beyindeki bilincin gerçek ye­ rini keşfetmeleri uzun ve zorlu bir çaba olarak görünmektedir. Beyin, her ne kadar, kompleks bir biyobilgisayarsa da, sinir sistemine görevini nasıl ifa edeceğini, hangi işleri yapacağını öğreten bir programcıya gereksinimi vardır. Beynin ve vücudun biyomekanizmasını kullanan bu bi28

linç varlığı, insan ruhu veya canıdır. Tinsel alan diye sözünü ettiğimiz şey, beyin ve beden diye adlandırdığımız bilgisayar aksamını doğrudan besle­ yen, bir dizi daha yüksek boyutlu enerji sistemlerinin parçasıdırlar. İşte, giz­ li enerjisel anatomi diye adlandırdığımız bu yüksek boyutlu sistemleri bilim henüz kabul etmemiştir. İyileştirmenin alternatif sistemleri genelde etkili­ dirler. Bu sistemler, hücresel fizyoloji ve ifade edilen davranış modellerini kontrol eden daha yüksek boyuttaki sistemlerin işleyişindeki anormal mo­ dellerin düzelmesine yol açabilir. Akupunktur meridyenleri, çakralar ve nadiler, eterik beden ve daha yük­ sek sistemler, dünya üzerindeki çok eski bazı şifa okullarınca tanımlanmış çok boyutlu insan anatomisinin parçasıdırlar. Batı bilimi uzunca bir süre­ dir, varlıklarının anatomik detaylı tetkikinin asla belgelere dökülememesi nedeniyle, fizyolojinin eterik bileşenlerinin tanımlarını göz ardı etmektedir. Buna rağmen, meridyen olarak adlandırılan şeyi kim mikroskop altında görmüştür? Batı teknolojisi, gizli enerji sistemlerinin var olduğunu ve bun­ ların hücresel sistemlerin fizyolojik davran ışını etkilediklerine dair en eski çağlara ait onaylara erişebilmeye ancak şimdi başlamıştır. Araştırma yıllarım boyunca, kapsamlı gizli enerjileri olan insan anatomi­ sinin varlığını bilimsel gerçekliğe eklemlemeye çalıştım. Ancak bu çok bo­ yutlu çalışma çerçevesi kabul edildiğinde, bilim adamları insan fizyolojisi­ nin gerçek doğasını ve hem hastalığın hem de sıhhatli olabilmenin gerçek nedenlerini kavramaya başlayabileceklerdir. Topladığım kanıtlar birçok di­ siplin ve araştırmanın karışımından ortaya çıkmıştır. Bir araya getirdiğim birçok çalışma, parapsikoloji ve bütünselci tıbbi çevrelerce bilinen çalışma­ lardır, ama ben mevcut bu çalışmalara yeni bazı anlayışları da kattım. Birçok alternatif tıp çalışmaları, son derece ateşli bir biçimde ruhsal iyi­ leştirme uygulamalarının etkinliğini kanıtlayabilecek iyi bir delil olmadığını iddia eden, ana görüşe haiz tıp uygulayıcılarına yabancı gelmektedir. Birçok doktorun alternatif iyileştirme çalışmaları hakkında tıp dergilerinde yer alan



şeyleri hiçbir şekilde okumalarının nedenlerinden birisi de titreşimsel iyileş­ tirme araştırmasıyla ilintili Catch adlı derginin varlığıdır. Bu Catch dergisi, bir başka tanınmış derginin referansı olmaksızın tartışmalı bir doğa­ sı olan herhangi bir konuyu asla yayımlamayan tanınmış bir dergidir. Bu münakaşalı alanda ortodoks medikal dergilere hiç kimse adımını dahi ata­ mayacağı içindir ki, bu alanda elbette tanınan güvenilir kaynaklardan her­ hangi bir alıntı söz konusu olamadığı açıktır. Bu nedenledir ki, tıp dergileri bilimsel dogmatizmin fildişinden kulelerinde güvendedirler. Bu kitabın amacı, insanın gizli enerji anatomisi elemanlarını etkileyen iyileştirici kanal sistemlerinin mevcut tıp biliminin sınırlarını genişlettiğini kanıtlamaktır. Newtoncu fizik paradigması, Einsteincı bakış açısıyla gelişti29

rilmiştir. Aynı şekilde, bu kitap, insanoğlunu birbirinin içine nüfuz eden, birbiriyle etkileşim içindeki enerji alanları perspektifinden kavramaya çalı­ şan, benim Einsteincı tıp diye adlandırdığım tıbbın ilkelerinin nasıl sınırlı Newtoncu saat makinesi evreninin ötesine gidebildiğini gösterecektir. Ge­ nişletilmiş gizli anatomimize kanıt olarak bir araya getirdiğim çalışmalar, farklı inter disipliner araştırmaların bir toplamıdır. Başka laboratuvarlarda başka araştırmacılarca kopyalanırken, bazıları henüz kopyalanamamıştır. Kendi içlerinden bakıldığında, bu çalışmalar, benim varlığını kanıtlamaya çalıştığım fenomen ve enerji sistemleri için zayıf kanıtlar olarak görülebilir. Fakat topluca değerlendirildiğinde, birçok küçük renkli tuğlalar birleştiril­ diğinde daha geniş bir mozaiği oluşturacak ve böylece daha büyük bir resim görülebilecektir. Bu daha büyük resim, insanların aslında çok boyutlu ener­ jiler olduğu şeklindeki genişletilmiş bakış açışıdır. Kuantum fiziği ve yük­ sek-enerji parçacık fiziği alanındaki deneyler bize göstermiştir ki, parçacık düzeyinde, tüm maddeler gerçekten de enerjidirler. Einsteincı tıp, biyoma­ kinelerin Newtoncu resmini, dinamik ve birbirleriyle etkileşim içindeki enerji sistemleri perspektifine sokmaya çalışan bir bakış açısıdır. Eğer bizler enerjiden oluşan varlıklarsak, o zaman bu enerjiden etkilene­ bileceğimiz anlamına da gelir. Ortodoks tıp bile tedavide enerji metotları­ nın geliştirilmesine yönelik bir evrimsel gelişimi başlatmıştır. Kanser teda­ visindeki tedavisel radyasyon, ağrıyı durdurmak için elektrik ve kırıklarda iyileşmeyi sağlamak, tıp dünyasındaki yeni yeni başgösteren ilk gelişmele­ rin sadece bir kısmıdır. Titreşimsel iyileştirme metotlarına başvuranlarca kullanılan enerjiler, aynı zamanda hastalara ölçülebilir miktarda enerji su­ nabilir. Ancak, bu tedavilerle verilebilen enerjiler, basmakalıp ölçüm aksa­ mının saptayamayacağı daha ötelerdeki bazı frekanslarda bulunurlar. İnanılmaz gibi görünüyorsa da, bu daha yüksek boyuttaki enerji, Einste­ in 'ın meşhur denklemi E=mc2'de öngörülmüştür. Bu kitap, yine, benim son on bir yıl süre zarfında yaptığım araştırmam­ dan çıkarttığım bazı algılamalarımı da başkalarıyla paylaşmak amacıyla ya­ zılmıştır. Yeni bir bilim olarak iyileştirmeyi ve insan hastalıkları anlayışını üzerine inşa edebileceğimiz bir çeşit teorik bir temele fazlasıyla gereksinimi olan bir alanda yeni bir sentez oluşturmayı başardığımı hissediyorum. Ki­ tap belki de insan sağlığı ve hastalıkları hakkında yeni düşünüşleri ve daha ileri bir düşünceyi tetikleyecektir. Ben bunun daha çok bilimsel çabanın ye­ ni ortaya çıkmış bir bölgesini anlatan bir çeşit kaşifin el kitabı gibi bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kamuoyunun yanı sıra, değişik tıp çevrelerinden tüm insanların açık gö­ rüşlülükle bu kitabı okumalarını büyük bir içtenlikle diliyorum. Bu kitap her okuyucunun zihnince kabul görmeyebilecek çok sayıda radikal görüş içer30

mektedir. Her kitapta olduğu gibi, okuyucunun kitabımı açık görüşlü, ama eleştirel bir tutumla ve kendisine doğru gelen bilgi ve öğretileri kabul ede­ rek okumasını umuyorum. Tüm yanıtları içeren bir kitap zaten söz konusu olamaz. Bu model şüphesiz, sadece genişletilmeyi, değiştirilmeyi ve yeni el­ de edilecek deneysel kanıtlarla yeniden şekillendirilmeyi bekleyen bir ara geçiş modelidir. Buradaki anahtar sorun deneysel geçerliliktir. Gerçekten gereksinim du­ yulan yegane şeyse, bu kitap kapsamında ayrıntılı bir biçimde incelediğim modelin unsurları üzerinde çalışmalar yapabilecek birçok bilimsel faaliyet alanından oluşan bir iyileştirme araştırma merkezidir. Akademik bir araştırma ortamında yer alacak iyileştirme fenomeni üze­ rinde çalışacak bir çeşit Mayo İyileştirme Kliniği'ni uzunca bir süredir hayal ediyorum. Böylesi bir merkezde tüm çalışma alanlarından çalışanlar istih­ dam edilmelidir; örneğin doktorlar, hemşireler ve tıbbi araştırmacılar, ama aynı zamanda akupunkturcular, şifacılar, şifalı bitki uzmanları, tanı koyu­ cular, mühendisler, kimyacılar, fizikçiler ve diğerlerine hizmet veren bir de mihmandar gibi görevliler olmalıdır. Bu merkezde insan fonksiyonlarının gizli enerjilerini ölçümleyebilecek deneyler planlayabilecek ve şifanın fark­ lı yöntemlerinden nasıl etkilendiklerini gözlemleyebilecek birkaç disiplin­ den oluşan bir ekip olmalıdır. Merkez bünyesinde, beyin dalgaları haritala­ masından manyetik rezonans görüntülemeye değin tüm mevcut tanı tek­ nolojileri çeşitlerinden, elektro akupunktur izlemeye değin geleneksel ol­ mayan tekniklere değin tüm teknikler mevcut olmalıdır. Şifanın temel do­ ğasını ve hem bu kitapta ve gelişmekte olan bu alanla ilgili herhangi başka bir yerde sunulan yöntemlerin potansiyel etkililiğini anlamaya çalışma yo­ lunda geniş bir çeşitlilikte kaynak seferber edilmelidir. Farklı altyapı ve disiplinlerden gelen hekim ve şifacıların, salt deneyler planlamada değil, fakat aynı zamanda çeşitli iyileştirme yetilerini birbirle­ rine öğretebilecekleri bir yer olmalıdır. Burası şifacıların kendilerinin de hem öğrenebilecekleri hem de şifa bulacakları bir yer olmalıdır. Sınırlı sa­ yıdaki bazı çalışmaların çeşitli şifa yöntemlerinin etkililiğini ortaya koymuş olması, bu konudaki klinik denemeler, çeşitli kliniksel tedavi şube merkez­ leri aracılığıyla daha geniş bir hizmet erişim ağı bağlamında başlatılmalı­ dır. Tüm araştırmalar, organizasyon içi iletişim ağını kolaylaştıracak bir bilgisayar ağı aracılığıyla karşılaştırılmalı ve organize edilmelidir. Şube merkezleri içinse, bilgisayar bağlantısı aracılığıyla, şifa çalışmalarına sü­ rekli bir araştırma dosya girişi temin edilmelidir. Böylesine bir merkez, bü­ yük bir olasılıkla alıntı yapılabilir bir kaynak olmayı başarabilen nitelikte, kendi dergisini de basabilecek ve böylece Catch şifa araştırmasını dışla­ yabilecektir. 31

İlginçtir ki, bu kitapta tartışılan birçok şifa usulü, geleneksel tıbbi ve cer­ rahi yöntemlerden daha ucuz ve belirgin bir biçimde daha az risklidir. Eğer doktorlar günlük bazda uyguladıkları tedavilere alternatif tedavileri dahil etmeye başlarlarsa, tıbbın maliyetlerindeki kaçakları azaltmada büyük bir potansiyel söz konusu olabilecektir. Ben tüm ilaç tedavileri ve cerrahiden uzaklaşmak gerekliliğini savunmuyorum. Ancak, mevcut tıp teknolojileri­ nin etkinliği, ilave alternatif tedavilerle daha da arttırılabilecektir. Titreşim­ sel iyileştirme metotları, ilaçların ve cerrahinin sağlayamadığı, defalarca ve tutarlı tedavi seçenekleri sunabildiği ve sonrasında standart uygulama me­ totlarının önemli değişimler kaydettiği bir noktaya doğru gelişim kaydet­ miştir. Gelecekte homeopatik çareler ve çiçek özleri çeşitli kronik rahatsız­ lıkları tedavide yararlı olacaktır fakat ben halfı aortik anevrizmaların tedavi­ lerinde iyi bir kalp-damar cerrahına güveniyorum. Burada önemli olan şey, bize bizim evrimleşen ruhsal varlıklar olduğu­ muz gerçeğini ve bunun yanı sıra, ortodoks tıbbın çok az şey yapabildiği ba­ zı rahatsızlıkların .tedavilerini de öğreten alternatif şifa metotlarını keşfet­ meye başlamalıyız. Bu kitabın içeriğinin eleştirel olduğu kadar açık bir gö­ rüşlülükle incelenmesini insanların sınırsız bir iyileştirme ve gelişme po­ tansiyeline haiz çok boyutlu varlıklar olarak kendilerini daha iyi anlamala­ rına yol açmasını umut ediyorum. Dr. Richard GERBER 7 Temmuz 1

32

Yeni Baskıya Önsöz

Vi tabımızın ilk basımının yayınlanışının üzerinden yıllar geçti. O zaman­

L'dan bu yana, orijinal basımda tanıtılan görüşlerin önemli bir kısmı, tıb­ bi düşüncedeki ana görüşe dahil olmaya başladılar. tık kitabımda tüm baş­ lıkları değil, ama bir kısmına hitap ettiğim hakim görüş kitlesini daha çok düşünerek ikinci bir kitabı, bu nedenle basma kararı almıştım. Ancak eliniz­ de tuttuğunuz bu kitap, orijinalinin güncellenmiş bir yeni basımıdır. Orijinal kitabımın güncellenmiş bu baskısı, size eterik enerjilerin ardın­ daki gerçek ezoterik bilimini, bir başka deyişle, Tiller-Einstein Pozitif-Nega­ tif Uzam/Zaman Enerjileri modelini keşfedebilme olanağını sunacaktır. Bu model, homeopati, tedavisel dokunma, kristal şifası ve hatta akupunktur bağlantılı tedavileri de içeren titreşimsel şifa usullerinin arkasında yatan mekanizmaya benzer, ışıktan hızlı bir enerji kategorisine dahil olan, yaşam gücü enerjisiyle ilgilidir. Bazılarının ışıktan-hızlı-enerji modeliyle ilintili ba­ zı zorlukları olabileceğini düşünürken, çok boyutlu evrenin doğasını, insan­ ların şifa potansiyellerini ve genel olarak titreşimsel tıbbı gerçek anlamda anlayabilmede, manyetik- elektriksel enerjinin tartışılmasının çözüme ya­ kın olacağına inandım. Daha çok ana görüşümü yansıtan kitabımdan fark­ lı bir biçimde, bu kitap yaradılışın ezoterik tarihinin tam bir keşfini içer­ mektedir. Ancak, burada sunduğum iyileştirme modelinin, sabit bir model değil, gerçekte evrimleşen, sürekli gelişen bir model olduğunu vurgulamam gerekir. Daha öte bir deneyim yeni datayı oluştururken, enerji tıbbına ait herhangi mevcut bir modeli iyi bir şekilde düzenlememiz gerekecektir. Be­ nim pozisyonum enerji tıbbında daha ileri araştırmalara destek vermeye devam etmenin yanı sıra, salt kişisel şifa usullerini onların etkinliğiyle bağ­ lantılı bir biçimde onaylamakla kalmayıp, fakat aynı zamanda, 2 1 . yüzyılda iç içe geçen, geleneksel ve alternatif tıbbın birlikte işleyen niteliklerini de keşfetmek olacaktır. Bu kitap her bölümün sonunda hatırlanması gereken anahtar noktalar­ la tamamlanmış bir ders kitabını andırır bir biçimde düzenlenmiştir. 1Iave "anahtar noktalar" bölümlerinden (benim sıklıkla metin için "Cliff Notes" gibi atıfta � ulunduğum) ötürü Dr. Delores Krieger'e teşekkür etmek zorun33

dayım. Özet bölümlerini, okuyucunun her kavramı takip edebilmesi ve da­ ha sonraki bölümleri anlayabilmeleri için gerekli yapı taşlarıyla buluşabil­ mesini sağlayabilmiş olmaktan emin olabilmek için ilave ettim. Bu özelliği­ nin Gizli Enerji Terapileri- Titreşimsel Tıp'ı, büyüleyici, ama bazen şaşırtıcı enerjiyle şifa alanına giriş kitabına dönüştürdüğüne inanıyorum. İçeriğin tam anlamıyla ve en iyi şekilde kavranabilmesi, bölümlerin sırası dahilinde okunmasıyla mümkün olacaktır. Benim tam olarak orijinal kitabımı yazma noktasına erişmem oldukça büyüleyici bir öyküdür. Ben l ' lerin ortalarında, bir tıp öğrencisi olduğum yıllardan bu yana alternatif ve enerjisel yaklaşımların değişik yönlerini araştırmaktaydım. Akupunktur, bitkisel tıp ve o yıllarda paranormal şifa yöntemi olarak anılan manuel tedavilere oldum olası hayrandım ve bu konulara olan ilgim 1 'da Wayne Devlet Tıp Okulu' na girişimle birlikte daha da yoğunlaştı. O tarihte, "Mucizeler Üzerine Bir Ders" adlı bir makalenin nüshalarının ABD çapında sessizce dolaştırıldığını duymuştum. ( Önemli bir not olarak belirtmek isterim ki " Mucizeler Üzerine Bir Ders" adlı kitap sonunda kitap formunda bir 14 Şubat'ta, Sevgililer Günü'nde basılmıştır. Geçmiş bu döne­ me bakışta, bu dersin Sevgililer Günü'nde basılmasının sembolik bir anla­ mı vardır; bu olay mecazi bağlamda, tinsel aydınlanma ve aşk'ı arayan bin­ lerce insana "yürekten bir armağan" olarak görünmektedir. Daha sonra da göreceğiniz üzere, Sevgililer Günü'nün bu önemi tekrarlanan bir biçimde ve benim için kişisel ve derin bir anlam taşıdığı görülecektir) . İçeriksel olarak, " Mucizeler Üzerine Bir Ders" bir ders kitabı, günlük eg­ zersiz alıştırma kitabı ve öğretmenler için bir kılavuzdan oluşmaktadır. Ders iki temel önermeye tinsel somutlaştırmayla bakabilmeyi sağlayabile­ cek yeni bir yol sunar. Birinci önerme mucizelerin doğal olduğu ve ortaya çıktığı zamanlarda yanlış giden bir şeyler olmadığıyla ilgilidir. İkinci öner­ me ise korku kavramıyla ve bu korkunun bertaraf edilebilmesinin ancak sevgiyle mümkün olabileceğini kapsar. Egzersiz kitabında sunulan bu önermeye eşlik eden deneysel egzersizler, bir insanın dünyayı gerçekten farklı görebilmesi için onun bilincini yeniden eğitmesine yardımcı olur. Kendimi bu dersle bütünleştirmiş, tıp okulu çalışmalarımla birlikte ve da­ ha sonra da Detroit bölgesinde bu derse benzer ilgiyi benimle paylaşanlar profesyonellerden oluşan bir çalışma grubuyla bir araya gelmeye başladım. Bunlar, çeşitli dini ve ruhsal altyapılardan gelen, aralarında avukatlar, hemşireler ve işadamlarmın da bulunduğu bir gruptu. Mucizeler Dersi ça­ lışma grubumuz aylarca, her hafta bir gece olmak üzere buluşmaya devam etti. Toplantılarımızda, bu dersle ilgili kişisel deneyimlerimizi paylaşıyor ve bunun yaşamlarımızı nasıl etkilediğini tartışıyorduk. Ders benim için ma34

neviyat konusunda çok önemli bir yeniden öğretim gibiydi ve bana dünya­ yı tümüyle değişik bir ışıkla görebilmeyi öğretiyordu. Buna ilave olarak, derse girişlerim ilerledikçe, içimde belli psişik yeteneklerin içimde uyan­ maya başladığını hissettim. Hadi, " Mucizeler Üzerine Bir Ders"in bana, çok "yüksek bir tinsel kay­ nak" olduğu söylenen bir güç tarafından, psişik ve telepatik araçlar kullanı­ larak dikte ettirilmiş olduğunu da söyleyeyim. Bana ayrıca bu dersin içeri­ ğinde yer alan tinsel yaklaşımlı materyali de, "yazar"ın çok farklı bir bakış açısıyla geliştirdiği de söylenmişti. Bununla beraber, "bir kanal aracılığıyla dışa vurulmuş" bu metindeki bilgi, benim için öylesine büyüleyici ve sezgi­ sel olarak doğruydu ki, metnin içerdiği materyalin değeri ve anlayışla kıyas­ la, bu bilgeliğin " kaynak"ı daha az önemli bir konuya dönüşmüştü. Ben ar­ tık, bu ders eşliğinde çalışmamın bir sonucu olarak bilincimde meydana ge­ len değişimin, nihai olarak beni, orijinal "Titreşimsel Tıp "ı yazma aşaması­ na taşıdığına inanıyorum. Son yedi yıldır, (önce bir tıp öğrencisi olarak, sonra da bir dahiliye ihti­ sasım döneminde) , bir yandan resmi tıp eğitimimi kendi " alternatif tıp eği­ tim programım" doğrultusunda tamamlarken, bir yandan da bu ders ışığın­ da çalışmaya devam ettim. " Mucizeler Üzerine Bir Ders"le ilgili olarak yap­ tığım ilk araştırmamda, Judith Skutch-Whitson (bu dersin yayıncısı ve İçsel Barış Vakfı 'nın Başkanı) Detroit bölgesinde " PSI Association" (Uluslararası Parapsikoloji Derneği) de yaptığı bir konuşmada sunduğunu öğrendim. Da­ ha sonra, bu çok az bilinen bu gruba katıldım ve bundan kısa bir süre son­ ra da, başkan tarafından PSI 'ın yönetim kuruluna katılmam önerildi. PSI ' ın (Uluslararası Parapsikoloji Derneği) belli başlı amaçlarından birisi de, ESP, telepati, psikokinesis, parapsikoloji ve şifa üzerinde uzmanlığı olan önemli konuşmacıların yer aldığı aylık toplantılar düzenlemekti. Benim PSI yöne­ tim kurulundaki pozisyonum nedeniyle, çok sayıda önemli araştırmacı ve şifacıyı PSI Derneği'nin aylık toplantılarında konuşmak üzere çağırabiliyor­ dum. Konuklarım, Olga Worrall ve Mathew Manning gibi ünlü bazı şifacıla­ rın yanı sıra Stanley Krippner, Charles Tart, Douglas Dean ve Lawrence Le Shan gibi parapsikoloji araştırmacılarıydı. Her toplantı öncesinde, yönetim kurulu bu çok önemli konuk konuşmacılarla özel bir yemekte bir araya ge­ lirdi. Bu önemli şifacılarla yaptığım birçok konuşmada, onların şifa yetenek­ lerinin çeşitli bilimsel çalışmalar aracılığıyla iyi belgelenmiş olmasına kar­ şın bu şifacıların çok az bir kısmının şifa ile ilgili sürecin tam olarak nasıl iş­

lediğini anlayabilmiş olduklarını gördüm. Bunların bir çoğu kendilerini da­ ha yüksek bir gücün kanalları olarak görüyorlar ve yaptıkları işin, ağrı ve

;.

'•

acıyla savaşan insanlara yararlı olduklarını görerek kendilerini mutlu hisse35

diyordu. Dr. Robert Becker gibi bazı şifa araştırmacıları, şifanın belirli yön­ lerini açıklamaya yönelik bazı teoriler geliştirmişlerdi; fakat, benim görüşü­ me göre bu teorilerin hiçbirisi, bizzat yaşadığım ve okuduğum şifa fenome­ ninin tümünü izah edebilmeden oldukça uzaktırlar. Şifa sürecini daha iyi anlayabilme arzum beni, hem böylesi bir fenomenin varlığını ortaya koyan hem de şifanın nasıl işlediğini açıklayan daha ileri düzeyde bir açıklamayı içeren bilimsel bir model araştırmaya yöneltti. Benim titreşimsel ve paranormal şeylere olan ilgim henüz oluşmadan önce, ben son derece sol-beyinli, analitik düşünüşlü, bilimdeki hakim görüş modellerine uymayan birçok şeyi yadsıyan birisiydim. Ancak, anormal şifa olaylarının varlığını açıklamak için cesurca savaş veren güvenilir bilimsel araştırmacıları bulduktan sonra, daha açık görüşlü bir tutum içine girdim. Aynı zamanda, bilimde ve şifa uzmanlığında herhangi bir değişim olacaksa, fizik ve metafizikle arasında bir köprü niteliğinde bilimsel bir geçiş modeli­ ne gereksinim olduğunu fark ettim. Benim bu konudaki düşüncemi oluşturmama yol açan ilk olaylardan bi­ risi de Toronto Üniversitesi'nde 1 yılında katıldığım " Parapsikoloji ve Paranormal Tıp" adlı büyüleyici bir konferanstı. Bu konferans, o zamanlar " kenar bilimi" olarak adlandırılan bu alanda çalışan bilim adamlarını şekil­ lendirmiştir. Bu toplantıda konuşan birçok konuşmacı arasında Dr. Robert Leicht­ man adlı bir hekim vardı. Dr. Leichtman'ın konuşması, onun basit bir bi­ çimde "gece okulu" adını verdiği bir fenomenin etkileyici bir tartışmayı da içeriyordu. Dr. Leichtman, geleneksel gece okulu sınıflarına benzemeyen bir tarzdaki bu gece okulu sınıflarının katılımcılarının astral düzlemde, zi­ hinleri uyanık ama fizik bedenleri derin uykuda katılımcıları olduğundan söz etmişti. Leichtman kendisinin de bu astral sınıflarda, onun mükemmel bir " sezgisel tanı uzmanı" olmasına yol açan ve daha önce edindiği gelenek­ sel eğitimini geliştirir nitelikte bir tıp eğitimi gördüğünü anlatmıştı. Leicht­ man, birdenbire, daha hastalarının geniş ve detaylı tıbbi öykülerini alma­ dan ya da henüz hastayı incelemeden, kendisini, son derece karmaşık tıbbi sorunları olan hastaları üzerinde kesin ve doğru sezgisel tanıları koyabildi­ ğini görmüştü. Bu gece okulu iddialarını desteklemek amacıyla, yine aynı şekilde astral düzlemde eğitim gören sınıfları inceleyen, bir neropsikiyatrist olan Dr. Sha­ fica Karagulla'nın kitabına atıfta bulunmuştu Karagulla, ara sıra " uyuyan kahin" adıyla da anılan ünlü medy'um Edgar Cayce'ın öyküsünü anlatan Gi­ na Cerminara'nın " Birçok malikane" adlı kitabı'nı okuyarak esinlenmişti. Dr. Karagulla'nın kafasında bu konuya ciddi bir merak uyanmış, bunun üzerine genel nüfusun ve iş çevrelerindeki insanların psişik yetenekleri 36

araştırmaya başlamış (bir çok özel tartışma ışığında) birçok başarılı iş ada­ mının güçlü psişik ve önceden idrak yeteneklerine haiz olduklarını keşfet­ miştir. Bu bireylerin çok az bir kısmının (büyük firmaların CEO' lan dahil) Dr. Leichtman'ın tarif ettiği sınıflara benzer " gece okulları" na katıldıklarına dair anıları vardı. Gerçekten de, bir vaka da bunlardan birisi az bir zaman önce katıldığı bu gece okullarından birisinde bir arkadaşını gördüğünü bil­ dirmişti. Bu olayı doğrulama amacıyla çağrılan bu arkadaş ta, söz konusu gece böyle bir sınıfta bulunduğuna dair benzer bir rüya gördüğü şeklinde bir yanıt vermişti. Dr. Karagulla'nın araştırmasında, " gece okulu" sınıflarını tamı tamına anımsayan Dr. Viola Pettit Neal adında bir matematik profesö­ rüne rastlamıştı. Neal, bu astral hocalar tarafından kullanılan karmaşık dü­ şünce formundaki öğretim araçlarını tarif edebiliyor ve bunların yanı sıra astral sınıflarda işlenen konular hakkında dahi detaylı bilgi verebiliyordu. Karagulla'nın ikinci kitabı " Perdenin İçinden ", Petit Neal ' in katıldığı birçok astral sınıfta yer almış, bilim, daha yüksek psişik algılama, şifa ve eterik enerjilerin doğası hakkında yapılmış gerçek konuşmalardan alınmış notları içerir ( " Perdenin İçinden" den oldukça geniş alıntı bir pasajı benim bu kita­ bıında kristaller üzerine yazdığım bölümde bulunabilir). Benim " M ucizeler Hakkında bir Ders" adlı kitap ve " Perdenin İçinden" gibi kitaplarla ilgili deneyimlerim sayesinde, iki önemli kavramı giderek da­ ha çok farkında olmaya başladım. Bu kavramların birincisi, insanların fizik­ sel bedenlerinden daha öte varlıklar olduğu idi; bizler, fiziksel beden öldük­ ten sonra dahi daha yüksek düzlemlerde yaşamaya devam eden çok boyut­ lu, tinsel varlıklardık. İkincisi ise, fiziksel vücut bulmuş ve insanlarla iletişim kurma çabası içinde olan bazı " ruhların" var olduğuydu. Bu iletişimin doğa­ sı iki yönlüydü. Bu ruhlar bir yandan bize fiziksel formun ölümünden öte bir bilincin sürekliliğini bildirmek, diğer bir yandan ise, özellikle şifa, ruhsal evrim ve kişisel tinsel evrim ile ilintili bir biçimde çok boyutlu evreni anla­ yabilmemize yardımcı olma çabası içindedirler. Öğrendiğim şeyler merakımı daha da arttırmıştı ve giderek artan bir oranda, " teknik kanallandırılmış bilgi" , hastalıklar ve tinsel anlama haiz şi­ fa hakkında çok boyutlu bakış açılarıyla ilgilenmeye başladım. Bir araştırma aracı olarak, deneysel olarak ta test edilebilir bilimsel bilgi ("kanal aracılı­ ğıyla bilgi aktaran kaynaklardan gelen) daha özel ilgi alanlarımdan birisiy­ di. Kanal aracılığıyla aktarılan bilimsel ve teknik bilgi, daha önceki düşünü­ lenden daha yaygındır. Örneğin önemli meslek grupları, sağlık araştırmacı­ ları ve dünya hükümetleri geleceğin ekonomik eğilimlerini, deprem oluşum ve tespit mekanizmalarını ve hatta hakkında az şey bilinen belirli bazı insan hastalıklarının patojenlerini anlaşılmasında kanallı okumayı kullanmışlar­ dır. San Francisco, California'daki Uygulamalı Sezgi Merkezi (daha önce de 37

Stanford Araştırma Enstitüsü'nü yöneten Dr. William Kautz tarafından yö­ netiliyordu) değişik konularda kanallı bilgiyi toplamak amacıyla uzman sezgileri kullanan birçok meslek grubu ve özel şahıslara danışmanlık işi yapmıştır. Kanal kullanılarak gerçekleştirilen şifa araştırmasıyla ilgili tüm zamanların en büyük teknik psişik kanallarından birisi, fiziksel olarak hiç karşılaşmadığı binlerce insan hakkında tam ve doğru sağlık bilgilerine ka­ nallık etme yeteneğiyle çok iyi tanınan, Edgar Cayce'dır. Virginia'daki Virgi­ nia Sahili' ndeki A. R. E. (Association for Research and Enlightment- Araştır­ ma ve Aydınlanma Derneği) Cayce'ın kanallı okumalarından miras kalan geniş kayıtlar üzerinde çalışmaktadır. Arizona Phoenix' teki A. R. E. Kliniği, son birkaç on yıllık Cayce kanallı okumalardan toplanan şifa ilmi üzerinde çalışmakta ve uygulamaktadır. Cayce' ın materyalini ben de büyük ilgiyle okudum. Cayce'ın enerji tıbbı şifa usullerine ve hatta kundalini fenomeni­ ne ve vücudun çakra sistemine yaptığı birçok atıfı keşfetmiş olmaktan ve çok etkilenmiştim. Cayce'ın materyalini incelediğim dönem, benim aynı zamanda tıp oku­ lu'ndaki üçüncü yılımdı ve aktüel tıp uygulamasından öğrendiklerime bu bilgileri nasıl dahil edebilirim diye düşünmeye başlamıştım. Bu nedenledir ki, 1 'te, Arizona' daki A.R.E.'de Bütünselci Tıp 'ta tıp öğrencileri öğret­ menlik programını anlatan bir mektubu büyük ilgiyle okumuştum. Haya­ tımdaki birçok tarihsel önem taşıyan olay gibi, bu mektubun gelişiyle ilinti­ li bir eşzamanlılık söz konusudur. A.R.E.'deki klinikten gelen bu mektubu posta kutumda bulduğum za­ man, ihtisas yapan dördüncü yıl tıp öğrencileriyle birlikte " uzaktan seçme­ li dersler" konusunu tartışıyorduk. Ben, uzak coğrafyalardaki yerleşim yer­ lerine seyahat ederek radyoloji, cerrahi, ortopedi ve diğer bazı tıp uzmanlık­ larında rotasyon yapmak üzere seyahat eden dördüncü yıl tıp öğrencilerin­ den oluşan bu seçmeli sınıfa yabancıydım. Sınıf arkadaşlarım beni, tıp oku­ lunda daha önceki katılımcıların tarafından teslim edilen, uzak seçmeli sı­ nıf öğrencilerinin değerlendirmelerini içeren sayfaları çıkarılıp tekrar takı­ labilir bir cildin varlığı hakkında bilgilendirdiler. O öğleden sonra tıp okulu­ na gittim ve bir önceki dördüncü sınıf öğrencilerinin değerlendirmelerinin yer aldığı koleksiyon üzerinde çalışmaya başladım. Sırf seçenek sayısından dahi bunalmıştım; bunların hiçbirisi bende yan­ kı bulmamıştı. Bir yandan okuduğum dersleri zihnimde tartarak eve dön­ düm. Apartmanıma gelip, posta kutumu açtığımda ise, A.R.E. Kliniği'nden gelen ve bana, uzak öğrenciler için, alternatif tıbbı günlük medikal uygula­ maya dahil eden, üzerinde çalışılması gereken mükemmel bir seçmeli ders olanağı sunan bir mektup vardı. Bu mektubun bu denli uygun bir zamanda gelişine hayret etmiş ve A. R.E. 'nin benim isim ve adresimi nasıl elde etmiş 38



olabileceğini de bir türlü anlayamamıştım. Hiç bir zaman A.R.E. ' ni n her­ hangi bir adres listesinde yer almamış ve böylesi bir seçme ders içinde asla herhangi bir ricada bulunmamıştım. Benim tıp okulundaki dördüncü senemde, A.R.E. Kliniğiyle, " B irinci Ba­ samak Sağlık Hizmeti'nde kıyaslamalar" başlıklı seçmeli ders esnasında bir­ likte çalışma imkanım olmuştu (bunun yanı sıra, o dönem Amerikan Bü­ tünselci Tıp Derneği'nin başkanı olan Dr. Norman Shealy'le birlikte çalıştı­ ğım bir ay geçirdim) . Dersin bir gereği olarak, A.R.E. Kliniği ve Dr. She­ aly'nin kliniğinde uygulanan tıbba bütünselci bir yaklaşımı, geleneksel bir dahiliyecinin ofisindeki yaklaşımı kıyaslamıştım. A.R.E. Kliniği'nin yegane özelliklerinden birisi, bir araştırma programı­ nın parçacı olarak eğitimli bir medyum ve kanal tarafından yapılan psişik okumalar olanağı sunuyor oluşudur. Büyük bir ilgiyle, yerli medyumları An­ ne Puryear'la çalışma için zaman ayırdım. Bu psişik okumadan elde ettiğim bilgilerin çoğu, bu bilgilerin geçerliliği üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra tam olarak anlaşılmış olmasına karşın, oldukça doğruydu. Psişik bilgileri açık b ırakmaya çalışırken, ilk okuyuşumda, Anne' ın bana sunduğu bilgile­

rin hala, herhangi bir bilimsel geçerlilik formunu bulmayı araştıran, şüphe­ ci bir bilim adamıydım. Çünkü Anne gaip habercisiydi ve salt amaları görmek konusunda değil, aynı zamanda aurik alandaki resim ve sembolleri de görebilmede mahirdi ve işe aura okumakla başlamıştı. Anne'ın psişik algılamasının kısmi bir doğ­ rulaması olarak, karım (ki o da aynı zamanda bir gaip habercisidir) birkaç yıl sonra Anne'la birl ikte bir başka aura okumasına için birlikte bir toplan­ tıya misafir olarak katıldılar. Karımda, aurik sahada Anne'ın tanımladığı ay­ nı renk ve resimleri görebildiğini keşfetmiştir. Aura okumaya ilk girişimde, Anne bana benim aurik sahamda çok fazla oranda altın rengini gördüğünü söylemişti. Puryear'a göre, altın rengi ezo­ terik olarak " rahmet"in rengidir. Ona göre, auramdaki altın renginin bu üs­ tünlüğü, (tahminen karmik -Budizm ve hinduizmde insanın iyi veya kötü kaderinin dünyaya daha önce gelişinde yaptığı iyi veya kötü kaderinin dün­ yaya daha önce gelişinde yaptığı iyi veya kötü hareketlerinin sonucu oldu­ ğunu savunan öğretiye göre- kahverengi noktalar da benim güzel davranış­ larım için kazanılan) benim hayatımda geçmişteki işlerimin olduğu gibi ha­ yatım boyunca da her şeyin bir şekilde daha kolay yürüyeceğine delalet et­ mektedir. Onun sözcükleriyle ben " rahmet altında doğmuş ve altınla çevre­ lenmişim" . Anne'ın okumalarıyla ilgili b i r teyp kaydını dinlerken, yıllar sonra yaşa­ nan bir eşzamanlılıkla, onun aurik saha yorumlamalarını kısmen doğrulan­ mıştı (belki de sembolik olarak) . Teybi dinlerken, ansızın Detroit'teki Grace 39

Hastanesi'nde doğmuş olduğumu hatırlamıştım. Yine aynı şekilde, büyü­ düğüm evin sol cenahında Goldstein'ların, sağ cenahında ise Goldberg'le­ rin evi vardı. Ben harfi harfine Grace Hastanesi çatısının altında doğmuş ve altınla (gold) kuşatılmıştım (Goldstein ve Goldberg)! Anne Puryear'la psişik okumalarım esnasında ortaya çıkan kayda değer bir başka şey de, onun benim aurik sahamda " parlak altın rengi bir kitap" olduğu cümlesiydi. Anne, bu kitabı benim kaderim olarak görmekten daha çok, eğer içimdeki rehberi takip edersem, hayatım boyunca icra edebilece­ ğim büyük bir potansiyel olarak görmem gerektiğini söyledi. Şimdi, yıl 1 olmuştu ve benim temel amacım tıp okulunu bitirmek ve Dahiliye Tıp Bi­ limleri İhtisas Programı'na kabul edilmek ve zihnimdeki her şeyi harfi har­ fine dahil edebileceğim bir kitap yazmaktı. Bu nedenle Anne'in okumala­ rındaki bu psişik datayı ilginç, fakat şimdiye değin benim için kişisel anlamı olmayan bir konu olarak dosyaladım. Yıllar geçiyordu ve ben Detroit Wayne Eyaleti'ndeki Dahiliye Tıp Bilim­ leri'ndeki ihtisasımın üçüncü yılının sonuna doğru yaklaşmıştım. Boş za­ manlarımda, elektrografik parmak izini kullanarak, Kirlian fotoğrafik kan­ ser taramasında bazı araştırma çalışmaları yapmaktaydım. Bir gece, özel al­ ternatif tıp eğitim programımda, son altı-yedi haftadır öğrendiğim şeyler üzerinde düşünürken, bir çeşit " ah hah!" tarzı bir deneyim yaşadım. Birden bire her şey anlam kazanmıştı. Tek bir geştalt'la, çalışmakta olduğum ener­ jisel şifanın tüm değişik yönlerini son derece büyük bir titizlikle bir araya getirmeye çalıştığım kitabın planını gördüm. Üzerine yazabileceğim bir şe­ ye erişinceye değin, aklımdan silinir korkusuyla, o dönem rotasyonda oldu­ ğum hastanenin antetli birkaç boş kağıdını kaptım. Bu plan, ilk bölümü bilfiil yazmaya başlayışımın bir yıl öncesine kadar masamda durdu. Yıl 'tü ve ilk Apple Macintosh çıkmıştı, bu nedenle dı­ şarı çıktım ve bir tane satın aldım. Word processor' da yazmak ve düzeltme­ leri yapmak tüm dünyayı değiştirmiştir. İlk bölümü düzeltmeye başladı­ ğımda, ikinci bölüm zihnimde neredeyse hiç zorlanmadan kendisini geliş­ tirmeye başlamıştı; bunu hemen plan izlemişti. İlk bakışta saçma görünme­ sine karşın, yazarken, kuartz kristali alnımdaki üçüncü göz bölgesine bir şe­ rit yardımıyla tutturmam gerektiği yolunda güçlü sezgisel bir izlenim oluş­ muştu içimde. Şaşırtıcı bir biçimde bu prosedür yazma sürecinde hız alı­ yordu. Her gece işten eve gelmem ve bir ya da iki saat Macintosh'umda yaz­ mam gerekiyordu. Dokuz ay içinde kitabımın dokuz bölümünü yazmıştım. Bu noktada, içinden çıkılmaz bir noktaya erişmiş ve neredeyse bir yıla yakın makale üzerinde daha ileri bir çalışma yapamaz hale gelmiştim. Bir iç ses bana kitabı tamamlayabilmem için Mısır'a gitmem gerektiğini söylüyordu. O zaman, bu tavsiye beni çok etkilememişti. Ancak, bu değişti, arkadaşım 40 _ _..

ve psişik kanalım Anne Puryear ve kocası Herb, altı ay içinde Mısır'a bir "tinsel araştırma turu" düzenlediklerini ve bana yarım seyahat ücretiyle ge­ zideki hekimleri olup olamayacağımı sordular. Büyüleyici bu Mısır turuna hemen yazıldım. Gezideki birçok tuhaf ve sı­ radışı olay arasında, Lomotil, antibiyotikler ve benzer bazı ilaçlarımız tü­ kendiğinde, küçük sağlık sorunları ortaya çıkan bazı gezi katılımcısı arka­ daşlarımızda kullandığım elle tedavi iyileştirmesiydi. Mısır' dan döndüğümde en sonunda bitmiş bir makalenin basılması için neler yapılması gerektiği hakkında hiçbir şey düşünmediğimi fark ettim. Şans eseri, Barbara Han Clow'un, hipnotik gerileme aracılığıyla geçmişin keşfinde Gregory Pakson'ın rehberliğinde yürütülen doktora tezi üzerine kurulu " Kentauros'un Gözü" (Yunan mitolojisinde insan başlı at biçimin­ deki yaratık) ne rastladım. Kentauros'un Gözü'nü aldığımda, Clow'un ru­ hunun şifacı bir rahibin bedenine girdiği M ısır' da geçmiş döneme ait bir ya­ şamı anlattığı bir bölümü açtım. Bölümü okumaya başladığımda hemen değişik bir bilinç haline geçtim. Clow'un anılarında anlattığı Mısır'lı rahi­ binkine benzer eylemlerde bulunduğuma dair çok güçlü bir hisse kapıldım. Yine aynı şekilde içimde, kişisel olarak en kısa zamanda, Barbara Clow'la ir­ tibat kurmak isteyen güçlü bir sezgi hissettim. Nihayet, yazarın New Mexi­ co, Sante Fe'de ki konutuna ait bir telefonu iz sürerek elde ettim. Günlerce sonra, Barbara ve ben Clow'la, onun aynı zamanda part-time profesyonel bir astrolog olduğunu da öğrendiğim uzun bir telefon konuşması yaptık. Barbara'ya, benim için kendisinin de onayladığı bir astrolojik (yıldız falı) okuma yapmasını rica ettim. B irkaç hafta sonra, bu okuma esnasında, bana "biliyor musun, salt senin haritanda gördüğüm şey üzerine kurulu, alterna­ tif iyileştirme yöntemleri hakkında bir kitap yazmalısın" dedi. Bu noktada, Barbara'ya ben de tam bu konu üzerine, bu başlıkta bir makaleyi yeni ta­ mamlamış olduğumu söyledim. Clow'un New Mexico'da Bear and Com­ pany adlı küçük bir yayınevinin editörü olduğunu öğrendiğimde daha da şaşırdım; birkaç hafta içinde benim kitabımı basmaya karar vermişti. O tarihten bu yana, Gizli Eneıji Terapileri- Titreşimsel Tıp kitabını kendi adım altında basma fikri bana oldukça zor geldi; çünkü, gelenekçi tıp çevre­ lerinden nasıl bir tepki alacağımı bilemiyordum. Takma bir isim kullanma­ yı arzu ettim ama, Barbara beni, kitabı kendi adımla yayınlamaya ikna etti; tıp doktoru kimliğimin ve altyapımın kitabın inandırıcılığı konusunda daha pekiştirici olacağını düşündüğünü söyledi.

Gizli Eneıji Terapileri- Titreşimsel Tıp'ın ilk basımının ortaya çıkışından sekiz ay sonra, kitabın son orij inal haline dönüşmesinden önceki, daha es­ ki bazı düzenlenmemiş bölümlerini ve nüshalarını atmak üzere ayıklıyor­ dum. Orijinal nüshayı incelediğimde, iki ilginç tesadüf gözüme çarptı: Her 41

şeyden önce, çalışmanın planı Grace Hastanesi kırtasiyesine yazılmıştı; bu hastane benim doğduğum hastaneydi. Burada bu aşamada Anne Purye­ ar'ın benim hayatımla ilgili sezgisel olarak hissettiği hayat hikayemi anlatı­ şını şükranla anmak isterim. İkinci olarak, bu planın başında alelacele kara­ lanmış tarih 1 4 Şubat, 1 tarihi'nin Sevgililer Günü oluşu! Daha önce de okumuş olduğunuz üzere, 1 4 Şubat tarihi bu yazar için, " Mucizelere Giden Yol" adlı kitabın basıma gidiş tarihi olması nedeniyle de, çok büyük bir sem­ bolik anlam taşımaktadır. Benim tinsel yolculuğum tam bir döngü içinde gerçekleşiyor gibi. Bundan çok kısa bir süre sonra da, bu 14 Şubat tarihiyle ilgili bir başka tesadüf daha keşfetmiştim: Barbara Clow'un doğum günü de Sevgililer Gü­ nü'ndeydi. Bir son " çakışma" daha var; bundan çok daha fazla büyüleyiciy­ di. Karım bir gün yatak odamda benimle otururken kitabımın müsveddesi­ nin bana nerede olduğunu sordu. Bende ona bunu neden sorduğunu sor­ duğumda, bana yatağın ve çöp kutusunun yanından parlak ve altın rengin­ de bir ışığın var olduğunu söyledi. Dönüp baktığımda Gizli Enerji Terapile­

ri- Titreşimsel Tıp kitabı müsveddelerinin yatağın yanında yerde olduğunu ve çöp kutusunun da daha önce yazılmış, ama düzeltilmemiş nüshalarına ait sayfalarla dolu olduğunu gördüm. O anda tekrar Anne Puryear'ın bana yaptığı ilk tinsel okuma seansında ruhsal alanımda bir "parlak altın ki­ tap"tan söz etmişti. Devamı, elbette, tarihçe İlk basımından bu yana. Gizli Enerji Terapileri- Titreşimsel Tıp Portekiz­ ce, Flemenkçe, Rusça, İtalyanca, Korece, Japonca, Çekçe ve İspanyolca'ya çevrildi. Sadece İngiliz dilinde dahi, 1 1 0 binin üzerinde satılmış olduğunu görmekten çok mutluyum. Gizli Enerji Terapileri-Titreşimsel Tıp, şifa, vücut çalışması, alternatif tıp ve hatta geçmiş hayat hipnotik regresyon eğitimleri gibi birçok konuda ders kitabı olarak okutulan bir kitap olmaya başlanmış­ tır. Bu kitabın, yaşamlarını ve hayatlarını ne denli önemli boyutlarda etkile­ diğini belirtmek için teşekkür yazıları yolladıklarında ya da beni aradıkların­ da çok mutlu oluyorum. Bunlardan beni en şaşırtanları ise, Gizli Enerji Te­

rapileri- Titreşimsel Tıp'ın kendilerini şifa ilimlerinde meslek sahibi olmala­ rına yol açtığını söyleyenler. Eğer bir tek insanı dahi şifa ya da sağlıkla ilgili herhangi bir işe yönelmede etkileyebilmişsem ve bu insan başka insanların yaşamlarına olumlu bir katkıda bulunmaya devam edebiliyorsa, benim tüm çabalarım yerini bulmuş olacaktır.

Gizli Enerji Terapileri- Titreşimsel Tıp'ın okuyucularına söylemek istedi­ ğim bir diğer şey de, bu kitabın şifacılar ve fizik alanındaki araştırmacıların ve daha yüksek tinsel alanlarda araştırma yapan kişilerin işbirliği sonucu ortaya çıkmış bir çalışma olduğuna olan inanıyor olmamdır. Bu işbirliği, bu gezegende bu dönem en çok gereksinimi duyulan büyük bir bilgi zenginli42

ğinin paylaşımı ve aktarımını olası kılmıştır. Bu kitapta ki birçok bölüm, gerçekte benim yıllar boyu biriktirdiğim, çeşitli kaynakları kanal edinerek dışa vurulmuş " ruhun iletileri" dir. Bu bilgi külçeleri, tinsel bir düzeyde be­ nim kanalımla dışavurulması gereken ama sözkonusu malzemenin, kendi içinde daha geniş bir geçerliliğe ve daha geniş bir onaya kavuşabilmesi, da­ ha anlaşılabilir bir içerik kazanabilmesi için gerekli olan başka parçalara da gereksinim duyan, teknik bilgi parçacıklarıdır. Gerçekten de yeni bir milenyuma giriyoruz. Time dergisinin Al bert Eins­ tein'ı ve onun "Yüzyılın En önemli Adamı" ödülüyle konu etmesi, bir sonra­ ki milenyumun benim Einsteincı Tıp olarak adlandırdığım tıbbın çağı ola­ '>\·.

'

cağı görüşünü güçlendirmektedir. Fizikçilerin, Einstein'in madde ve enerji arasındaki ilişkileri açıklayan çalışmalarını anlayabilmeleri neredeyse yüz­ yıla yakın bir süre aldı. Bir sonraki yüzyıllarda da belki biyologların, Einste­ incı anlayışları yakalayabilmeleri ve geleceğin tıbbıyla bütünleştirebilmele­ ri mümkün olabilecektir. Size bireysel tinsel araştırma ve keşif yolculuğunuzda iyi şanslar dilerim. Kendi öykümü paylaşmamın başka insanlarda da, kendi iç gelişimlerine ve kendi içlerindeki şifa gücü ve tinsel açılımlarının arkasındaki eşzamanlı ça­ kışmalara daha çok dikkat etmelerine yol açmasını diliyorum. Dr. Richard Gerber 29 Ağustos

,

, ..

43

1.

BÖLÜM

" H o logra m la r, E n e rji ve Titreşi msel T ı p "

Can h Sistemlere Einstein'cı Bir Bakış

Son dönemlerde, tıptaki mevcut uygulamalar, Newton'cu gerçeklik mo­ deli üzerine kuruludur. Bu model, öncelikle, dünyayı karmaşık bir mekaniz­ ma olarak algılar. Hekimler, vücudu, beyin ve çevresel sinir sistemi tarafın­ dan kontrol edilen büyük bir makine; çok büyük bir biyolojik bilgisayar ola­ rak kabul eder. Peki, insanlar acaba gerçekten de bu denli mükemmellikte makineler midir? Ya da " makinenin içindeki hortlak" denen, bir dizi hayati enerji alanlarıyla dinamik bir karşılıklı iletişim halindeki karmaşık biyolojik mekanizmalar mıdır? Bu kitap, enerjinin bir dışavurumu olarak, evrimleşen maddenin resmini de kapsayan bir iyileştirme öğretisiyle ilgili yeni bir bakış açısına bir giriştir. Bu yeni iyileştirme alanı, "Titreşimsel Tıp" adı verilen Einstein' cı bir paradigma üzerine kuruludur.

Einstein'cı paradigma Titreşimsel Tıp'a uygulandığında, insanları, kar­ maşık enerji alanlarıyla bir arada bulunan fiziksel/hücresel sistemleri kont­ rol eden şebekeler olarak algılar. Titreşimsel Tıp, hastalık durumlarında den­ gelerini yitirebilecek enerji sistemlerini olumlu yönde etkileyecek, enerjinin bazı özel formlarını kullanır. Hücresel fizyolojiyi düzenlemek amacıyla ener­ ji alanlarının tekrar dengelenmesiyle birlikte, titreşimsel iyileştiriciler, insan vücudunun daha yüksek bir düzeyde işlev görmesi için komutlar oluşturur. Tüm maddelerin enerji formlarından ibaret olduğu gerçeğini akılda tut­ mak, insanların nasıl birer dinamik enerji sistemi olduğu gerçeğini daha iyi anlamamıza yol açacaktır. Albert Einstein, ünlü formülü E=mcZ'yle bilim adamlarına, enerji ve maddenin aynı evrensel özün ikili ifadesi, dışavurumu olduğunu kanıtlamıştır. Bu evrensel öz, hepimizi oluşturan, asıl enerji ve tit­ reşimdir. O zaman, maddenin özünü oluşturan temel titreşimsel veya ener45

ji düzeyinin yönlendirilmesi aracılığıyla vücudu iyileştirme girişimini, Titre­ şimsel Tıp olarak tanımlayabiliriz. Einstein'cı bakış açısı, fizikçilerin kafasın­ da yavaş yavaş kabul görmeye ve uygulanabilir bulunmaya başlamasına rağ­ men, Einstein'ın derin anlayışı doktorların insana ve hastalıklara bakış açıla­ rına henüz yeterince yansıyamamıştır. Günümüzde Newton'cu medikal düşünce modeli, insanın fizyolojik ve psikolojik davranışının beyin ve vücudun yapısal içeriğine bağlı olduğunu kabul eder. Kalp, vücut ve beyindeki organ sistemlerine zengin-besleyici kan ve oksijen temin eden mekanik bir pompadır. Doktorlar, kalbin doğal yetmezliği halinde kalbin kontrolünü, ikamesini sağlayan, mekanik değiş­ tirmelerle ilgili buluşları nedeniyledir ki , kalbi çok iyi anladıklarını düşü­ nürler. Birçok hekim böbreğin temel işlevini, otomatik bir filtreleme ve me­ kanizma değişimi olarak değerlendirir. Doktorlar hemodiyaliz cihazlarını keşfederek, böbreğin pislik ve toksinleri dışarı atabilme yeteneğini mekanik olarak kopyalamışlardır. Biyomedikal teknolojinin doktorlara, hasta organ­ ları ve kan damarlarını yedek parçalarıyla değiştirebilmelerinde geniş ola­ naklar sunuyor olmasına karşın, hala ve ne kadar üzücüdür ki, birçok has­ talığın önlenebilmesi ya da yok edilebilmesini sağlayan daha önemli bilgi­ lere henüz erişilememiştir. Isaac Newton'ın zamanından bu yana, mekanik analojiler fizik dünyası­ nın tavrını açıklamada büyük yararlar sunmaktadır. Newton 'cu düşünürler, evreni, düzenli, öngörülebilir, anlaşılabilir ama yine de ilahi bir mekanizma olarak görürler. İnsan oğlu, onun Yaratıcısı' na benzer bir şekilde yapılandı­ rılmıştır. Newton'ın çağında, insan anatomisini anlaşılması güç bir biyolo­ jik makine olarak düşünmek daha kolaydı. Newton'ın zamanında bu meka­ nikçi bakış açısına sahip düşünürlerin tüm evreni büyük, muhteşem bir sa­ at aksamı olarak gören bir anlayış yaygındı. Doktorların insanların iç işleyiş­ leri hakkındaki perspektifleri, bilimsel düşüncenin çağlara yayılmış evrimi­ ne paralel olarak çok yavaş değişmiştir. Günümüz hekimleri, insan vücudu­ nu hala karmaşık bir makine olarak görmektedir; ancak, bu biyolojik saat aksamı mekanizmalarını moleküler düzeyde incelerken daha da deneyim kazanmışlardır. llk Newton 'cu tıbbi yaklaşımlar daha cerrahi odaklıydı. llk cerrahlar, gördükleri insan vücudunun kompleks bir tesisatçı sistem olduğunu ileri süren temel bir görüş üzerinde çalışmışlardır. Günümüz cerrahı ise, hasta­ lıklı bileşeni izole eden ve sistemi tekrar düzgün işlev görebilmesi için tek­ rar işler kılan, uzman bir biyotesisatçı olarak görülebilir. l laç tedavisindeki yeni gelişmeler, hastalıklı, kusurlu vücudu sabitlemede, yeni olanaklar sun­ muştur. Felsefede farklı da olsa, vücut perspektifinin karmaşık bir biyome­ kanizma olarak işlediğini düşünen farmakoloji hala Newton'cudur. Doktor­ lar ilaçları, cerrahide olduğu gibi bıçakların yerine, vücut dokusunu tam he46



def alan sihirli birer mermi gibi kullanırlar. Değişik ilaçlar, tıbbi gereksini­ me göre, hatalı çalışan hücreleri güçlendirmek ya da tümüyle yok etmek amacıyla kullanılır. Moleküler biyolojideki gelişmeler, bu sihirli mermilerin, daha etkin ve daha az toksin içeren ilaçların bulunması umuduyla, daha ge­ lişmiş bir kesinliği hedeflemesini sağlar. Hem farmakolojik, hem de cerrahi yaklaşımlarda, hastalıkların tanı ve tedavilerinde önemli adımlar atılmıştır; bu her iki alan da, insan vücudunu, fiziksel organlar, kimyasallar, enzimler, zar reseptörlerinden oluşan, karmaşık bir saat aksamı mekanizma olarak gören Newton'cu görüşü kabul eder. Newton'cu mekanikçilerin hayata bakış açıları, gerçeğe ancak yaklaşıla­ bileceği doğrultusundadır. Farmakolojik ve cerrahi yaklaşımlar, biyomedi­ kal canlı sistemler arasında hayatı var eden ve nefes aldıran canlı güçlerin varlığını yadsıdıkları için eksiktirler. Bir makinede, bir bütünün işlevini ta­ nımlamak, ancak tüm parçalarının toplamıyla olasıdır. Ancak insanlar, ma­ kinelerden farklı olarak, bileşik kimyasallar kümesinin toplamından daha da öte varlıklardır. Tüm organizmalar gizli bir yaşamsal gücün moleküler bileşenlerden oluşan özel bir yapısal organizma aracılığıyla sinerji üreten, özel, gizli, canlı bir güce bağlıdırlar. Bu sinerji nedeniyledir ki, yaşayan bü­ tün, onun parçalarının toplamından daha büyüktür. Bu canlı güç, yaşayan sistemler arasında bir düzen yaratır ve sabit olarak hücresel dışavurum va­ sıtalarını oluşturur ve yeniler. Bu yaşam gücü ölüm anında vücudu terk ederken, fiziksel mekanizma yavaş yavaş daha düzensiz bir kimyasallar bü­ tününe doğru geriler. İşte bu, canlı sistemleri cansızlardan, makineleri de insanlardan ayırt eden temel olgulardan birisidir. Görüşlerini büyük ölçüde Ortodoks tıbba dayandıran günümüz Newton 'cu mekanikçi düşünürlerin­ ce pek sözü edilmeyen bu canlandırıcı yaşam gücü aslında bir enerjidir. Bu gizli güçler, hekimlerce fazla incelenmez, çünkü bunların varlıklarını ve iş­ leyişlerini açıklayan, henüz, mevcut kabul edilebilir herhangi bir bilimsel model yoktur. Bilim ' in şu anda bu insan çerçevesine can verdiği düşünülen bu canlı güçlerle ilgilenmekteki yetersizliği, kısmen, Doğu ve Batı inanç sis­ temleri arasında uzun yıllar öncesinden bu yana oluşmuş çelişkilerden de kaynaklanmaktadır. Dünya görüşleri arasındaki bu fark aslında, din ve bi­ lim arasındaki yüzyıllarca önce oluşmuş çatışmanın derin bir işaretidir. Newton ' cu modelin uygulaması, bilim adamlarının insanın işleyişlerini, teoloji dünyasından kendi anlayabilecekleri ve yönlendirebilecekleri daha mekanik bir dünyaya taşıma girişimlerinin bir yansıması olarak insan vücu­ dunun çalışmasını anlatmaktır. İnsan vücudunun makineleşmesi, insanla­ rı yaşamdan, gizemli bir biçimde hastalık ve ölüme taşıyan mistik güçlerin dinsel açıklamalarından daha öte b ir hareketi temsil eder. Günümüzdeki bazı tıbbi görüşler yüzlerce yıllık Newton'cu görüşten kö­ künü almıştır. Newton'cu model Endüstri Devrimi çağındaki mekanik ve te47

--

orik gelişmelere önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Ancak, fizikçilerin elektrik ve manyetikte daha çok deneyim kazanmalarıyla birlikte, bu modelin birçok kusuru başlarına dert olmuştur. Newton'cu dünya görüşü benzer bir şekilde canlı sistemlerde hayatsal güçlerin rolünü açıklamada da yetersiz kalmıştır. Eski zamanların tıbbında, dirimselciliğin oldukça popüler olmasına rağmen; teknoloji ve bilime olan aşırı güvenle, organik yaşamı mekanik olarak açıkla­ yan bazı modelleri savunan bazı felsefeler iç içe girmiştir. Hız ve yerçekimi, Newton'ın ağaçtan yere düşen bir elmayla ilgili gözlemleri sonucu analiz edilmiştir. Newton, matematiği gözlemlerine uyarlamış gördüğü şeylerden çıkardığı sonuçlarla hareketin bu eski Newton kanunları, bilim adamlarına, mekanik sistemlerin nasıl hareket ettiği hakkında öngörü olanağı sunmuş­ tur. Kendi zamanında, Newton'cu model oldukça gelişmiş, ileri bir modeldi. Hesaplama bilimine olan katkılarıyla da Newton bilim adamlarına gözlem­ lenebilir evreni inceleme, araştırma olanağı sundu. Bu da bilimsel keşiflerde yeni açılımlara ve insanlığın yararına olan birçok bilimsel buluşu mümkün kıldı. Fakat Newton'ın kanunları öncelikle, yeryüzünün yerçekimi alanı için­ de hareket eden bedenler üzerinde etkin yerçekimi gücüyle ilgilidir. Onun modelleri, daha sonraki yıllarda elektrik ve manyetiği açıklamada yetersiz kalacaktır. Daha sonra, bu tuhaf enerjisel fenomenlere de yer veren, evren üzerine yeni modeller bulunmak durumunda kalınacaktır. Bilim adamları geleneksel Newton'cu gerçek modeline uymayan güçleri keşfetmeye başlamışlardır. Ortodoks bilim adamlarınca kabul edilmemesi­ ne rağmen yaşam gücü enerjileri, bunların canlı sistemler için taşıdıkları hayati önemi gören birçok araştırmacı tarafından incelenmektedir. Ne ya­ zık ki , biyoloji araştırmacılarının ve fizikçilerin önemli bir kısmı, insan vü­ cudunu hala bir hücresel mekanizma olarak gören, Newton'cu canlı sis­ temler modeli odaklı çalışmalarını sürdürmektedir. Araştırmacılar vücudu canlandıran hayati yaşam enerjilerinin temel rolünü henüz kabul etmemiş­ lerdir. Her ne kadar tıp, moleküler düzeydeki hücresel etkileşimleri incele­ yerek karmaşıklığını arttırmış olsa da, fizyolojik modeller son derece yoğun fiziksel maddenin davranışı üzerine kuruludur. Bu modeller, büyüme ve fi­ ziki ifade üzerinde etkin hücresel kalıpların biyoenerjik alanların katkılarını yadsırlar. Bugün artık, insanoğlunun işleyişini devrimci bir bakış açısıyla, maddeyi enerji olarak düşünen yeni bir tip hekim/ şifacı türü ortaya çıkmış­ tır. Bu spiritiül bilim adamları, insan vücuduna, artık salt kendimizi değil, doğanın işleyişlerini ve evrenin sırlarını da anlamaya başladığımız eğitici bir model olarak bakarlar. Bunu, yani insanların enerjiden oluştuğunu kav­ rayarak, sağlık ve hastalığa da farklı açılardan bakılabilir. Bu yeni Einstein'cı bakış açısı geleceğin doktorlarına, hastalıkların nedenleriyle ilgili özel bir perspektifin yanı sıra insanların acılarını dindirmede de etkin yollar sun­ maktadır. 48

J

' ' -,

Titreşimsel Tıp, geleneksel ilaç ve cerrahi yaklaşımların aksine, insanları saf enerjiyle tedavi etmeyi öngörür. Bu teorik perspektif, gerçekte dokuma gibi birbiri içine kaynamış, karmaşık bir şebeke olan fiziki vücudun molekü­ ler düzenlenişini anlama, çözümleme üzerine kuruludur. Elektro-fizyolojik ve hormonsal fonksiyonların yanı sıra fiziki vücudun içindeki hücresel yapı­ yı koordine eden gizli enerji sistemleri arasında bir hiyerarşi vardır. İşte sağ­ lık ve hastalıklar bu gizli düzeylerden kaynaklanmaktadır. Bu özel enerji sis­ temleri, duygularımız ve tinsel dengemizle beraber beslenme ve çevresel faktörlerden güçlü bir biçimde etkilenirler. Bu gizli enerjiler hücresel büyü­ me modellerini hem pozitif hem de negatif yönde etkiler. Geleneksel Tıp ilmi, tüm hastalıkları fiziksel onarma ve anormal hücre­ sel sistemlerin ayıklanmasıyla tedavi edilebileceği gibi bir sanıyla yanlış yönlendirilmiştir. İlaçlar ve cerrahi aracılığıyla doktorlar sertleşmiş arterler gibi görevini yapamayan bileşenleri ileri teknolojiyi kullanarak tıkanmış bir kanalı düzelten bir tesisatçı gibi, işler hale getirmeye çalışırlar. Geçmiş ko­ lesterol blokajlarda kan akışını arttırmak için kimyasallar, işlev dışı enkaz bölümleri ortadan kaldırmak için de balon tampon ya da lazer ışını kulla­ nırlar. Daha sık olarak ta eski söküp çıkarılan arterin yerine yeni bir boru iliştirilir. Hastalığın tekrar eden durumlarının tedavisindeki kilit çözüm " hızlı-sabitleme" gibi fiziki sonuçlar gibi basit şeylerde değil, işlevdışı kalma halinde hücresel ifadeleri yöneten enerji alanlarının düzenleyerek yapılan bir yeni modellendirmenin dünyasında saklıdır. Hekimlerin, insan fizyolojisiyle ilgili, henüz anlamadığı, salt kabul etmek istemediği tek bir yönü vardır: İnsan fizyolojisinin bu boyutu, fiziksel be­ ı_

-,

denle de bağlantılı ruhsal alandır. Bu tinsel boyut, tüm yaşamın enerji te­ meli üzerine kuruludur, çünkü, fiziksel çerçeveye can veren ruhun enerjisi­ dir. Fiziksel bedenle gizli tinsel gücün arasındaki ilişki madde ve enerji ara­ sındaki içsel ilişkiyi anlamadaki kilit bilgiyi teşkil eder. Bilim adamları mad­ de ve enerji arasındaki gerçek ilişkiyi anlamaya başladıkları anda, insanlık ve Tanrı arasındaki ilişkiye de daha da yaklaşabileceklerdir. Bilimin bu yeni gelişen alanı, insanlığa bu boyutta yeni bir anlayışı geti­ recek olan Titreşimsel Tıp anlayışıdır. Titreşimsel Tıp hastalıkları iyileştir­ meyi ve yaşamın fiziki ifadesine öncülük eden enerji kalıpları üzerinde çalı­ şarak insan b ilincini dönüştürür. Bizler yavaş yavaş bilincin kendisinin de fiziksel bedenin hücresel ifadesiyle bütünüyle ilintili bir çeşit enerji olduğu­ nu da keşfedeceğiz. Böylece, bilinç sürekli sağlık ve hastalığın da oluşu­ munda yer almaktadır. Geleceğin bilimi olarak, Titreşimsel Tıp, doktorların bazı insanların neden sağlıklı kalabilirken diğerlerinin sürekli hastalık ha­ linde olmalarındaki gizemi çözebilmelerinde birçok veriyi içerir. Hekimlerin beden, akıl ve ruh arasındaki derin ilişkiyi ve bunları gezege49

nimiz üzerinde yönlendiren doğal kanunların açığa çıkışını daha iyi anlaya­ bildikleri anda, gerçekten kutsal bir tıp söz konusu olacaktır. Doğulu filo­ zofların çok önceden anladıkları üzere, bizler gerçekte, bir makro kozmos içinde yer alan birer mikro kozmosuz. Bu mikro kozmos içinde görülen ka­ nunlar sıklıkla makro kozmosun davranışını yöneten daha geniş kanunları yansıtırlar. Doğanın içindeki düzen kalıpları birçok hiyerarşi düzeyinde tek­ rarlanır. Eğer bir kişi maddede ifade olunan evrensel kanunların anlamını mikro düzeyde çözebilirse, kozmik bütünü çözebilmesi de daha kolay ola­ caktır. İ nsanlar, zihin ve bedenlerinin fiziki enerjisel yapılarını gerçekten anlayabildiklerinde, evrenin doğasını ve onları Tanrı'ya bağlayan yaratıcı güçleri kavramaya daha da yaklaşacaklardır.

Lazer ışığı n ı n M ucizeleri: Gerçeğin Yeni Bir Modeli Olarak Holografi Einstein'cı tıbbı anlayabilmek için, ışık ya da daha spesifik olarak lazer ışığı hakkındaki geçerli bilgileri kullanabiliriz. Lazer ışını ve holografi olarak uygulanan lazer ışığı, ışığın, bağdaşık ışık olarak bilinen özel bir türüdür. Bağdaşık (uyumlu, ahenkli) ışık tüm dalgalarının, aşırı düzenli, sanki bir ge­ çit resminde yürüyen askerler gibi hareket ettiği bir ışık demetidir. Lazer ışı­ ğının bilimde, tıpta ve endüstride sayısız uygulaması vardır. Video diskler, fiber optik telekomünikasyon ve lazer göz cerrahisi bağdaşık lazer ışığının yaygın uygulamalarından bir kısmıdır. Lazer ışığını kullanarak maddenin içeriğini aydınlatmak amacıyla çekilen resimlerin incelenmesine holografi denir. Hologram, enerji girişim kalıplarından oluşan özel üç boyutlu bir re­ simdir. Hologramlar aynı zamanda, doğadaki her parçanın bir bütünün özünü içerdiğini gösteren temel bir kanunu da ortaya koyarlar. Hologram bize, bilimin evrenin enerji yapısını ve insanoğlunun çok boyutlu doğasını kavrayabilmesine de yol açan yeni ve özel bir model sunar. Hologram bir lazer ışınını, aynı kaynaktan çıkan iki lazer ışınını oluştur­ mak amacıyla ışın kırıcı olarak bilinen optik bir aygıt aracılığıyla tek bir la­ zer ışını göndererek oluşturulur. Referans ışını olarak düzenlenmiş ışınlar­ dan birisi, dağıtıcı bir lensin yardımıyla düzenli bir biçimde, kurşun kalem kalınlığında ışınlar halinde fener şeklinde bir flaş ışığına doğru bir görüntü­ de yayılır. Bu ışın aynalar aracılığıyla görünmeyen, fotoğrafçılıkta kullanılan ma­ den bir baskı kalıbına yönlendirilir. Bu arada, faal ışın olarak kabul edilen ikinci bir ışın da, ikinci bir dağıtıcı lensten geçen referans ışınınkine benzer bir akıbeti izler. Bu iki ışının faal ışından farkı, faal ışığın fotoğrafı çekilen nesneyi aydınlatıyor oluşlarıdır. Faal ışından gelen ışık nesneden seker ve fotoğraf kalıbının içine düşer. 50





Fotoğraf kalıbının içinde oluşan şey, hem holografı hem de yeni bir ev­ ren anlayışına temel teşkil eder. Saf referans ışınının yansıyan faal ışıkla karşılaşmasından bir girişim modeli yaratılır. Bu girişim kalıbı ışın demeti dalgalarının başka ışın demeti dalgalarıyla karışması ve karşılıklı etkileşme­ si sonucu üretilmiş olur. Bizim hologram diye adlandırdığımız fenomeni üreten fotoğraf filminin yakaladığı ve lazer ışığınca yaratılan şey, bu girişim modelidir. Bu, sıradan ya da ahenksiz bir başka ışık kullanılarak çekilen fo­ toğraftan oldukça farklıdır.

Şekil 1 B i R H O LO G RAM I N YARATI LI Ş I

-

.

B ir girişim kalıbı doğada çok fazla sayıda örneği olan bir fenomendir. !ki taşı sakin bir havuz suyuna aynı anda atarak yaratılan girişim benzeri bir ör­ nektir. Her taş, ayrı ayrı merkezlerinden dışa doğru sürekli büyüyerek hare­ ket eden bir dizi dairesel dalga oluşturur. Her iki dairesel dalga cepheleri bu­ luşur, karşılıklı etkileşir ve bir girişim modeli oluşturur. Bu kalıp, ilkesel olarak, fotoğraf kalıbının ön kısmındaki lazer ışın deme­ tinin karışımıyla oluşan girişim modeline benzer. Fotoğrafsal emülsiyon, bu girişimsel modeli anlık olarak yakalar ve hologram doğar. Bu film parça­ sının olağanüstü yanı, referans ışığa benzer biçimde saf lazer ışık demetini hologram aracılığıyla parlatılarak, faal ışın demetince kaydedilmiş olan nesnenin üç boyutlu olarak görülebilmesi mümkündür. Aslında, b ir refe51



1

rans ışın demetine başvurarak hologram, film üzerinde girişim kalıbı içeri­ sinde kaydedilmiş faal ışını bir kez daha yeniden yaratır. Bu fotoğrafı çeki­ len nesneyle karşılıklı etkileşen bir ışık olan faal ışın, rota değiştirmiş dalga­ ları içerisinde nesneyle olan karşılıklı etkileşimin bir kaydını içerir. Hologramlar gerçekten üç boyutludurlar. Belirli hologramlar, yansıtılan görüntü etrafında tümüyle yürüyerek dolaşabilmeyi ve yukarıdan ve aşağı­ dan görüntünün gerçek olup olmadığını görebilmesine olanak da sağlar. Hologramların bir diğer olağanüstü özelliği de, holografik bir filmin küçük bir parçasının kesilerek lazer ışığına tutulduğunda, fotoğrafı çekilmiş nes­ nenin üç boyutlu olarak tümünü, eksiksiz görebilmek mümkün olabilmek­ tedir. Şekil l, bir elmanın holografik resminin oluşumunu göstermektedir. Bu hologram, elektrikışığı veren bir ampul gibi, düzensiz bir ışığın aydınlığında bakıldığında, elmayı göstermez. Gözlemci lazer ışığının ürettiği bir girişim modelinin oluşturduğu, salt dumanlı, sisli belli belirsiz bir şeyler görür. Eğer holografik filme düzenli bir lazer ışığının aydınlatmasında bakılırsa, orijinal girişim modelinin oluşumuna da yardım eden referans ışığını yeniden üretir ve elma üç boyutlu tüm özellikleriyle birlikle görülür. Bu holografik elma fil­ mini şimdi kesip çıkarttığınızda ve lazer ışığının aydınlatmasında incelendi­ ğinde, küçük bir parçadan bile tüm elma eksiksiz görülebilecektir. Bunun nedeni, hologramın bir enerji girişim modeli olması gerçeğidir. Bu model dahilinde, her parça, bütünü içerir. Bu demektir ki, bir elma ho­ logramı alınıp, filmi elli parçaya kesildiğinde ve lazer ışığında bakıİdığında her bir parça minyatür elma olarak görülebilir.

Şekil 2 . SUYA i Ki TAŞ D Ü ŞÜRÜLEREK YARATILAN G i R i Ş i M M O D ELi

52

.. _

Holografık model, Einstein'cı tıp anlayışındaki yeni yaklaşımlara örnek teşkil eder ve tümüyle evrene bakışa yeni bir yol sunar. Holografık model­ den yararlanarak, basit tümdengelim uslamlama ve mantık yoluyla elde edemeyeceğiniz sonuçlara erişebilirsiniz. Bir tek elma fotoğrafından elde edilen elli küçük elma, Newton'cu evren görüşlerinden elde edilebilecek tahminden oldukça uzaktır. O zaman doğa­ daki fenomeni anlamak için holografık teoriye nasıl başvurulabilir? Başla­ nabilecek en basit yer, insan vücudunun kendisidir.

Şekil 3 H O LO G RAFIK i LKE: H ER PARÇA B ÜTÜ N Ü i Ç E R i R

.,

-

"Yukarıdaki, Aşağıdaki" Doğadaki Holografik İlke Oldukça yüksek bir sembolik düzeyde, " her parça bütünü içerir" şek­ lindeki holografik ilke, tüm canlıların hücresel yapılarında görülebilir. Bi­ lim adamlarının hücresel biyoloji dünyasındaki buluşları, her hücrenin ana DNA'ya ait mavi kopyanın bir kopyasını içerdiği ve küçük bir kopya­ dan dahi tam bir i nsan vücudu yapılabileceğine dair bilgileri ortaya koy­ muştur. Bu gerçekleşme, canlı hücrelerin klonlamasıyla ilgili deneylerin temelidir. Kurbağa gibi daha düşük bir yaşam formunun bir benzerini ya53

ratabilmek için, döllenmiş bir kurbağa yumurtasından alınan DNA mater­ yalini çıkartıp yetişkin bir kurbağanın bağırsak hücresi DNA materyaliyle değiştirilerek klonlama teknikleri uygulanır. Aynı bilgi bankasının diğer tüm vücut hücrelerde de bulunması nedeniyle her vücut hücresinin için­ de bulunan komutları sayesinde seksüel üremeden yararlanmaksızın tü­ müyle özdeş bir kurbağa üretilebilmesi mümkündür. Bu bir çeşit teknolo­ jik bakir doğumdur. Genetik mavi kopya potansiyeli, döllenmiş bir yu­ murta gibi uygun bir şekilde desteklenmiş b ir ortamda sunulur. İ nsan vü­ cudundaki her hücrenin tam bir kopyasını yaratmaya dair bilgiyi içerdiği gerçeği, her parçanın bütüne dair bilgiyi içerdiğini ortaya koyan hologra­ fik ilkeye yansır. Holografik ilke, insan vücudunun fıziko-kimyasal yapısıyla bağlantılı biyoenerjik alanları anlayabilmede çok büyük önem taşır. Bilim, canlı sis­ temlerin doğal büyüme, gelişme ve onarımını kavrayışında çok ilerilere git­ miştir. Bu kavrayış, canlı hücrenin içindeki çekirdeğin genetik kodunu kar­ maşık deşifresini çözebilmemizin doğal sonucudur. Çekirdek, hücreler içinde ve arasındaki karmaşık işlemler ve etkileşimler için bir kontrol mer­ kezi durumundadır. Çekirdeğin içindeki kromozomları da kapsayan DNA kavrayışımız, bilgimizi, hücresel yankı, büyüme ve ilkel embriyonik hücre­ lerin, vücut içindeki bazı özel fonksiyonları yürüten uzmanlaşmış hücrele­ re dönüşen bir farklılaşmanın olduğu bir fenomene taşır. Ne var ki, DNA bilgimiz buraya kadar, insan fetüsünün gelişiminde hücrelerin, uzmanlaş­ mış fonksiyonlarını yürütebilecekleri uygun uzamsal konumlarına doğru yollarını nasıl bulduklarını açıklamada yetersizdir. Bir insanın doğumu ve gelişimindeki tüm aşamaları, henüz döllenmiş yumurta aşamasından itibaren tüm aşamaları izlediğimizi farz edin. Ana rahmine düşüş anında, sperm yumurtayla birleşir, o suretle tam büyüme sürecinin başlaması için uyarım temin eder. Bir sperm ve yumurtanın bir­ leşmesinde, yarı yarıya anne ve babadan taşıdığı kromozomlarla bir hücre üretilir. Bu genetik materyal, bu yeni insanın nihai ifadesi hakkında bilgi sağlayacaktır. Bu tek hücre, bir öz-türeme sürecini yaşama geçirmeye baş­ lar ve kısa bir süre sonra şekilsiz, hücrelerden oluşan sıkı küçük bir topa dö­ nüşür. Bu şekilsiz hücreler her nasılsa, sinir, kemik, kas ve bağ doku hücre­ leri şeklini almak zorunda ve insan vücudu için birlikte çalışmak üzere uy­ gun pozisyonlarına doğru göç etmek zorundadırlar. Eksik biyolojik bilgiyi gidermek için, bir Küçük Lig beyzbol takımı ve insan hücreleri arasında bir kıyaslama yaptığımızı farz edin. Bir grup fark­ lı olmayan ele almak istiyoruz ve onlardan bağlı işlev gören bir birim oluş­ turalım: Bir beyzbol takımı. Hadi bu çocukların okul yaşında, okuma be­ cerisi olan ve sınırlı dikkat süreleri olduğunu da farz edelim. Bu çocuklara nasıl beyzbol oynanacağını öğretmek için, önce her oyuncunun rollerini 54

belirleyecek olan bir takım kaptanı seçelim. Kaptan tüm takım oyuncula­ rına " Nasıl Beyzlfol Öğrenilir" adında bir kitapçık dağıtır. Çocukların her birine, sınırlı dikkat süreleri görevleri hakkındaki bilgilerle doğrudan ilgi­ si olmayan kara bir proje kağıtlarından oluşan birer kitap verilir. ilk beyz­ bol oyuncusu kara sayfalı kapaklı ve sayfalarında "tık Beyzbol Oyuncusu Nasıl Olunur? " yazan bir kitap alır; aynı şekilde her oyuncuyu da bu kitap­ lardan verilir.



.

Bu analoji gelişiminin erken dönemindeki gelişmesiyle ilgilidir. Küçük lig takımının olduğu gibi, insan gelişimi de, bir grup seçilemeyecek kadar kliçük bileşkeler, hücrelerle başlar. Tüm aday beyzbol oyuncularına veri­ len " Nasıl Beyzbol Oynanır" kitapçığı gibi, her hücrede bir ana " Bir İnsa­ noğlu Nasıl İ nşa ve İdame Ettirilir" şeklinde bir kütüphaneyle donatılır. Bu kütüphane, her hücrenin içindeki çekirdekteki DNA kodunda saklıdır. Hücre genetik kodu transkripsiyon olarak bilinen bir işlemi kullanarak ge­ netik kodu okur. Transkripsiyon esnasında DNA'dan alınan b ilgiler, hücre­ deki çeşitli fonksiyonel ve yapısal proteinleri çok dikkatli bir şekilde bir araya getiren, aracı bir RNA molekülüne kopyalanır. DNA, beyzbol kitap­ çıklarında kullanılan koyu renkli proje kağıtlarınınkine benzer bir işlev gö­ ren, histon ve ve non- histonlar olarak bilinen, bu uzman proteinlerle kap­ lanır. Bu eşsiz proteinler, genetik kodun transkripsiyonundan, DNA met­ ninde bulunan özel hücrenin çalışmasıyla uyumlu olmayan kısımları seçe­ rek bloke eder. Örneğin, gelişen bir kas hücresinde, "Nasıl B ir Kas Hücresi Olunur" dışında, onun DNA el kitapçığının tüm sayfalarını içeren proje sayfası benzerlerinden vardır. Bu işlem, hücrelerin ayrışması olarak bilinir. Bu aynen, oyun için herhangi bir görev ya da pozisyona atanmamış, henüz ayrışmamış bir oyuncuya benzer. O hücrenin artık çok özel belirli fonksi­ yonları vardır. Bugünün bir bilim haline gelmiş moleküler biyoloji ve DNA bilgisinin eriştiği nokta, büyüyen insan embriyosunun gelişen hücrelerinde bu farklı­ laşma sürecinin nasıl oluştuğunu tam olarak açıklayabilmektedir. DNA, her hücrenin kendi görevini nasıl yürüttüğü, proteinlerini imal ettiği vs. gibi tüm bilgileri içerir. Ancak DNA'nın açıklamadığı tek şey, gelişmekte olan bebeğin vücudundaki yeni ayrışmış hücrelerin uygun uzamsal konumları­ na doğru nasıl bir yolculuk gerçekleştirdikleridir. Bu sürecin monash.pw bir bi­ çimde nasıl işlediğini anlayabilmek için beyzbol analojisine geri dönmemiz gerekir. Küçük lig oyuncularımızı en sona bıraktığımızda, daha ahenkli ve organi­ ze bir beyzbol oyunu oynayabilmek için salt kendi özel fonksiyonlarını oku­ mak üzere eve gitmişlerdi. Şimdi artık karşılıklı fonksiyonlarında ve oyunun kurallarında daha iyi bilgilenmişlerdi; ama, hala oynayabilmeleri için tek bir eksik bölüm vardı. Eksik olan şey oynayabilecekleri bir alan ve bir beyzbol iç 55

sahasıydı. Beyzbol oynayabilmek için, takım oyun alanındaki yere uyarlaya­ bilmelidir. Bu analoji deki 'alan' sözcüğü, gelişmekte olan insanoğlu örneği için mecazi bağlamda, son derece dikkatli bir biçimde seçilmiştir. Çok ben­ zer bir şekilde, tamamlanmış bir vücudun nasıl görünmesi gerektiğini belir­ leyen, hücrenin uzamsal organizasyonunun karmaşık bir üç boyutlu harita tarafından düzenlenmektedir. Bu harita veya kalıp, fiziksel bedene eşlik eden biyoenerjik sahanın fonksiyonunu gösterir. Bu saha veya " eterik be­ den" fetüsün uzamsal organizasyonu için gerekli olan şifreli bilgiyi taşıyan holografik enerji şablonunu taşıyor olmanın yanı sıra gelişen organizmada hasar oluşması durumunda hücresel onarım için bir yol haritasıdır. Her ne kadar bilim adamlarının büyük bir kısmınca pek bilinmiyorsa da, holografik enerjik beden hipotezini destekleyecek artan sayıda bilimsel kanıt vardır.

Bilimsel Kanıtlama: Eterik Bedeni Arayış Holografik enerjik bedenin varlığını destekleyen en eski kanıtlama, 1 'larda Yale Üniversitesi'nden Harold S. Burr adlı bir anatomi uzmanı­ nın çalışmasıdır.1 Burr canlı bitki ve hayvanların etrafındaki enerji sahaları­ nın şekli üzerinde çalışmıştır. Burr'un bazı çalışmaları, semenderleri çevre­ leyen elektriksel sahaların şekli ile ilgilidir. Burr, semenderlerin yaklaşık er­ gin bir hayvana benzeyen bir şekildeki enerji sahalarına sahip olduklarını, aynı zamanda da, bu sahanın beyin ve omurilik hizasında bir elektrik ekse­ nine sahip olduğunu keşfetmiştir. Burr, bu elektrik eksenin hayvanın gelişiminde ilk ne zaman oluştuğunu tam olarak bulmak istemiştir. Semender embriyo oluşumu sürecindeki er­ ken dönemleri haritalamaya başladı. Burr, bu elektrik ekseninin ilk olarak döllenmemiş yumurtadan meydana geldiğini keşfetmiştir. Onun bu keşfi, döneminin geleneksel biyolojik ve genetik teorisiyle tezat oluşturmuştur. Burr'a göre, yetişkin semenderin sinir sistemiyle aynı hizada bulunan bu elektrik ekseni, döllenmemiş yumurtada mevcut olan eksenle özdeştirler. Bu teoriyi destekleyen araştırması, bir " etiketleme" prosedürüdür. Semen­ der gibi hem karada hem denizde yaşayan hayvanlar çok iri yumurtalar ürettikleri için, döllenmemiş semender yumurtasının elektrik eksenini be­ lirlemek için, bir biyomikroskop aracılığıyla doğrudan görsel bir gözlem gerçekleştirmek mümkündür. Burr, bir mikropipet tekniğinden yararlana­ rak yumurtaların eksen bölgesine koyu renk küçük silinmez bir mürekkep damlacıklarını enjekte etmiş ve koyu renk mürekkebin gelişmekteki semen­ derin beyin ve ve omuriliğiyle birleştiğini keşfetmiştir. Burr, aynı şekilde küçük fidelerin etrafındaki elektrik sahalarıyla ilgili de­ neyler yaptı. Onun araştırmasına göre, filizin etrafındaki elektrik sahası ori56

Şekil 4 S E M E N D E R i N YÜZEY ELEKTR iK POTAN S iYELi



jinal tohum şeklinde değildir. Bunun yerine, filizi çevreleyen elektrik sahası ergin bir bitki görünümündedir. Çağdaş araştırmalar, Burr'un biyoenerjilerin büyüme sahalarıyla ilgili teorilerine daha fazla itibar etmektedir. Elektrografik fotoğraflama saha­ sında deneysel çalışmalardan çıkan b iyoenerjik sahaların holografik do­ ğasını destekleyen artan sayıda kanıt vardır. Elektrografi, ya da Kirlian fo­ toğrafı, canlı objelerin yüksek bir frekans, yüksek voltaj, düşük amperli elektrik sahası eşliğinde fotoğraflandığı bir tekniktir. Bu teknik, büyük öl­ çüde, ismini aldığı Rus araştırmacı Semyon Kirlian2 öncülüğünde gelişti­ rilmiştir. Kirlian 'ın ilk araştırması yaklaşık 1 'ların başında B urr'un, canlı objelerin etrafındaki elektromanyetik sahaları ölçtüğü zamanla eş­ zamanlıdır. Her iki bilim adamı da canlı sistemlerin enerji sahalarındaki değişimleri ölçebilecek deneysel teknikler geliştirmişlerdir. Burr'un yaklaşımı, gelenek­ sel voltmetreleri ve mikrovoltaj düzeyleri şeklinde ortaya çıkan bilgiden ya­ rarlanır. Kirlian da vücudun aynı elektrik sahalarını incelemiş, fakat onun elektro grafik teknikleri Burr'un elektrik ölçümlerini elektriksel harenin gör­ sel özelliklerini ifade eder. Burr ve Kirlian, kanse� gibi hastalıkların, canlı or­ ganizmaların elektromanyetik sahalarında belirgin değişikliklere sebep ol­ duğunu bulmuşlardır. 57

Burr, bu açıklamayı voltmetresiyle elde ettiği yüzeysel deri ölçümleme­ lerini inceleyerek yapabilmiştir. Kirlian, hastalıkla ilintili enerji sahası deği­ şiklikleri doğrulamak amacıyla vücudun hare yüklenmiş görüntülerini kay­ detmiştir. Kirlian'ın ilk olarak elektro-fotoğraflamayı kullanma suretiyle bit­ ki ve hayvanların vücutlarını incelediği yeni yaklaşımını geliştirmesinden sonra, bu kitabın yazarının da dahil olduğu çok sayıda başka araştırmacı, elektro-grafiksel kaydetme tekniklerdeki mevcut tanısal potansiyeli doğru­ lamıştır. Elektro-fotoğraflama (en temel formuyla) hare akımı olarak bilinen bir fenomenin gözlemlenmesi üzerine kuruludur. Yüksek frekanslı elektrik sa­ halardaki, elektriksel temeli olan nesnelerin varlığı, nesne ve sahayı oluştu­ ran elektrot arasında ortaya çıkan kıvılcım akımını. belirgin bir biçimde ka­ nıtlar. "Hare akımı" terimi, nesnenin hudutları boyunca, güneş tutulması esnasında güneşin etrafındaki en dış hareyi andıran, yuvarlak objelerin et­ rafında yüklenmiş şekillerden oluşan görüntünün gözlemlenmesinden doğmuştur. B ir fotoğraf filmi nesne ile elektrot arasına yerleştirildiğinde, şerare akımı kayıt emülsiyonunda yakalanmış olur. Hare, objeden, içine bir objenin yerleştirildiği, objeden fotoğraf kalıbına akan elektronları temsil eden milyonlarca elektron akımının bir sonucudur. Elektro grafik görüntü de, kullanılan filmin tipi ve elektriksel saha jeneratörüne bağlı olarak hoş renkler ve ' Kirlian aurası' diye adlandırılan kıvılcım şeklinde bir görüntü gözlenir. Nihai boşalımı etkileyen, ısı, nem, lokal mikro çevre, basınç vs gibi sayı­ sız biyofiziksel faktör söz konusudur.3 Resmi etkileyebilecek çok sayıda de­ ğişkene karşın, çeşitli bilim adamları, insanın parmak uçlarının etrafındaki elektrik harelerinin fotoğraflanan görüntüden, konuya ilişkin bazı biyolojik bilgiler elde ettiler. İ nsan parmak uçlarındaki hare akımı şekilleri, parmağı fotoğraflanan kişinin kanser, 4 kistik fibrosisS (hücre aralarındaki lifli bağ­ dokunun artması) varlığı ve vücuttaki diğer hastalıkları hakkında önemli ta­ nısal bilgileri ortaya çıkarır. Çeşitli tipteki yaprakların etrafındaki hoş boşalım, parmak uçları etrafın­ dakilerden daha ilginçtir. Elektro-fotografi tarafından kaydedilen ve özellik­ le biyoenerjik büyüme kalıplarımızla ilintili çok özel bir fenomen de, Haya­ let Yaprak Etkisi'dir. Bu etki, bir yaprağın üst kısmındaki üçte birlik kısmı kesilip yok edildiğinde gözlenebilir. Kalan yaprak bölümü elektro-grafik iş­ lemle fotoğrafı çekilir. Kesilmiş yaprak elektro-fotoğrafının incelenmesi, bozulmamış haldeki tüm yaprağın resmini ortaya koyar. Eksik olan yaprak parçasının yok edilmiş olmasına rağmen, kesilen kısım hala fotoğrafta be­ lirmektedir. Şüpheci bilim adamları hayalet hakkında çeşitli fiziksel açıklamalara 58

.,.

müracaat etmektedir. Bazı eleştirmenler, hayalet etkisinin fotoğraf kalıbı üzerindeki yaprak neminden ötürü ortaya çıktığını ileri sürdüler. Kaliforni­ ya Eyalet Üniversitesi'nde araştırmacı olarak çalışan Keith Wagner, bu şüp­ heciliği çürütmüş görünmektedir.6 Wagner'in elektro-grafik çalışmaları, yaprağın hayalet kısmının hala, hayali görüntünün oluştuğu yere yerleştiri­ len şeffaf bir Lucite (saydam termo plastik bir çeşit akrilik) blok aracılığıyla fotoğraflanabilmektedir. Hortlak benzeri bu hayalet, nemin plastik engel­ den 7 sızaınamasına rağmen, devamlı bir biçimde görünmektedir.

Hayalet Yaprağa Dair İpuçları: Bir Hologram Olarak Eterik Beden Hayalet Yaprak Etkisi iması, hayalet sahasında kalan, yaprağın kalan bö­ lümünün hare elektronlarının boşaltımı ile etkileşir. Bu karşılıklı etkileşim düzenli bir boşaltım modeli olarak kaydolur. Karşılıklı etkileşim modeli, ek­ silen yaprak kısmının organizasyonunu ve uzamsal bütünselliğini akılda tu­ tar. Allen Detrick, 8 bir parçası kesilmiş yaprağı her iki tarafını da fotoğraf­ layarak hayaletin her iki tarafını da görüntüleyen hayalet yaprak deneyleri gerçekleştirmiştir. Bu durum, bir elin üst parmaklarının keserek elin ön ve arkasının elektro fotoğraflarının alınmasıyla eş değerdir. Bir elektrograf ha­ yalet parmak izlerini gösterirken, diğer elektrograf ise hayalet parmak tır­ naklarını gösterir. Böylesi bir biyolojik enerji alanının üç boyutlu uzamsal ve örgütsel özellikleri doğada holografik olarak görünür. Bu görüşü destek­ ler nitelikte, daha da ikna edici bir kanıtsa elektrografik kayıt tekniklerinde­ ki son gelişmelerden ortaya çıkmıştır. Romanya' da 1. Dumitrescu tarafından yapılan, elektrografik işlem üzeri­ ne kurulu tarama tekniğinden yararlandığı bazı çalışmaları, Hayalet Yaprak Etkisi 'nde yeni bir dönemeç teşkil etmiştir. Dumitrescu bir yaprakta daire­ sel bir delik kesmiş ve daha sonra elektrografik cihazıyla fotoğraflamıştır. Ortaya çıkan görüntü, daha küçük bir deliği olan ufak, bozulmamış eksiksiz bir yaprak görüntüsüdür. (bkz. Şekil 5)9 Daha küçük olan yaprak, yaprağın dairesel kısmının kesilip atıldığı sa­ hada görünmektedir. Dumitrescu'nun fenomeni, daha önceki bölümler­ den birisinde tartışılan elmanın holografik fotoğrafını andırmaktadır. Elma hologramının bir parçası izole edildiğinde ve lazer ışığına tutulduğunda, küçük ama eksiksiz, bozulmamış bir elma görülmektedir. Bu aynen Du­ mitrescu' nun deneyinde olan şeydir! Bir yaprağın içinde bir yaprak görün­ mektedir! Dumitrescu'nun Hayalet Yaprak Etkisi sonuçlarının, tüm canlı sistemleri örgütleyen enerji sahalarının holografik doğasını onaylar görün­ mektedir. Metafiziksel literatürde, canlı sistemleri çevreleyen ve onlara nüfuz eden 59

Şekil 5 HAYALET YAPRAK FEN O M E N i Oumitrescu tarafından çekilmiş bir foto�raftan uya rlanmıştır.

bu enerji sahası, " eterik beden" olarak ifade edilir. Eterik beden insan şekli­ nin nihai ifadesine katkı sağlayan birçok bedenden birisidir. Eterik beden, tüm ifadelerde, holograma benzer bir girişim modelidir. Holografık model uygulamasının daha da ilerilere geliştirileceği yolunda bir spekülasyon söz konusudur. Belki de, evrenin kendisi başlı başına deva­ sa bir ' kozmik hologram' dır. Diger bir deyişle, evren muazzam bir eneıji gi­ rişim modelidir. Muhtemelen holografık özelliklerinin bir sonucu olarak, evrenin her parçası bütünle ilgili bilgiyi içermekle kalmayıp, buna katkıda da bulunmaktadır. Kozmik hologram, an ben an dinamik bir biçimde deği­ şim arz eden holografik videoya olanla kıyasla, zaman içinde donmuş ho­ lografık durgun bir fotoğrafa daha az benzerdir. Şimdi gelin böylesi bir ho­ lografik evrenin teorik kanıtlarını inceleyelim.

60

Parça Fiziği Dünyasından Haberler: Donmuş Işık Olarak Madde ve Tıptaki Uygulamaları Yukarıdaki, Aşağıdaki şeklinde ezoterik bir tanım vardır. Bu deyimin bir anlamı, mikroskobik düzeydeki şeyler makroskobik düzeyde paralel ya da aksetmiş olaylardır. Daha öte bir yorum ise, kendimizi daha tam anla­ maya başladıkça (aşağıda) etrafımızdaki evreni daha iyi anlayabiliriz (yu­ karıda) . Şimdi, tek bir hücre perspektifinden dünyayı inceleyelim. Çekirdeğin içindeki ONA, hücrenin aktivitesinin yapısal-fiziksel ifadesini şifreler. Gel­ gelelim ONA, aslında nesnelerin hücresel planındaki bazı ara aktörleri etki­ leyen bazı komutları içeren bir bilgi kılavuzundan ibarettir. Hücresel senaryodaki bu aktörler enzimler ve çok sayıdaki günlük biyo­ kimyasal görevleri yürüten protein bedenli işçilerdir. Bu enzimler, hücresel motorları çalıştıracak elektrokimyasal ateşi temin edecek moleküler toplu­ luklar aracılığıyla yapı oluşturmak ve sonuçta tüm sistemi verimli bir biçim­ de çalışmasını idame ettiren kimyasalların spesifik bazı reaksiyonlarını ka­ talize eder. Kendileri de lineer bir düzende renkli, bir ip üzerine dizilmiş tespihe benzer biçimde dizilmiş amino asit yığınları olan enzimler, gerçek­ te proteinlerden oluşur. Amino asitler üzerindeki çeşitli pozitif ve negatif yükler, elektrostatik çekim ve itici gücün üstünlüğüyle, tespih dizisinin fonksiyonel bir üç boyutlu yapıya doğru ' öz-toplanma'ya yol açar. Bu yapı­ nın merkezinde, içinde kimyasal reaksiyonların katalize edildiği makro mo­ lekülün 'aktif mevki' (ya da tehlikeli uç) bulunmaktadır. ONA molekülü ge­ netik yapısal hafızasında, her çeşit proteinin çeşitli " renkli " amino asitlerin ardışık düzenlemesini şifreler ve belirler. Şimdi artık biz moleküllerin, henüz atom denen küçük parçaların top­ lanması anlamına geldiğini bilmekteyiz. Salt son yüzyılın içinde, Batı tekno­ lojisi "Atomlar nedir?" sorusunu yanıtlayabilme noktasına doğru gelişmiş­ tir. Atomlar daha öte, elektronlar, nötronlar ve protonlar olarak adlandırı­ lan küçük parçalara indirgenebildiği olgusu artık ortak bir görüş haline gel­ miştir. Tüm maddeler, elektronlar gibi atomik ve alt atomik parçaların sı­ nırsız değişiklikteki düzenlemelerden meydana gelmektedir. Fakat bir elektron tam olarak nedir? Bu soru, neredeyse bir yüzyıldır bilimsel topluluklar arasında ateşli bir tartışmaya yol açmıştır. Bu temel soruyu yanıtlama, atomu gerçekte ise, ev­ renin yapısını anlamada önemli bir noktadır. Bu aynı zamanda bizim fizik anlayışımız ve eşsiz 'tümleme' kavramımızın evriminde bir dönüm noktası­ dır. Tümleme, dünyayı artık salt siyah beyaz değil, grinin değişik tonlarından oluştuğunu ileri süren bir kavramdır. Bu kavram, aynı nesne içinde eş za­ manlı bir biçimde görünüşte, iki farklı, ya da zıt özelliklerin uyum içinde bir61

likte var olduğunu kabul eden bir kavramdır. Tümleme, elektronların özel­ liklerini tanımlanmasından daha geniş bir uygulama ve karmaşa yeri bula­ maz. Yirminci yüzyılın ilk yarısında, bilim adamları, belli bazı deneylerde elektronların küçük bilardo topları gibi hareket eder göründüklerini fark etmişlerdir. Bunlar çarpışma esnasında, bilardo masası üzerinde çarpışan toplara benzer bir biçimde, birbirlerini sarsarlar. Newton'cu fizikçilerin mekanikçi düşüncelerine göre, bu, parça davranışının önceden kestirilebi­ lir bir örneğidir. Başka bazı deneyler, elektronların daha çok ışık dalgaları gibi hareket ettiğini ileri süren özelliklerini ispat edince, bu konuda bir ka­ rışıklık oluşmaya başlamıştır. Elektronun sıra dışı dalga benzeri davranışı­ na ünlü bir örnekte " çift delik deneyi"dir. Bu deneyin sonuçları, tek bir elektronun eş zamanlı bir biçimde, aynı anda iki delikten geçtiğini kanıtla­ mıştır. Parçalar değil, ama dalgalar iki pencereden eş zamanlı olarak geçe­ bilir. O zaman , görünüşe göre, her ikisini de yapabilen elektronlar nedir? Elektronların, hem dalgalar hem de parçaların aynı anda birbirlerini ta­ mamlayıcı davranışlarını sergilemedikleri görülmektedir. Tek bir elektron içerisinde, enerji ve maddenin birbirini dışlayan özellikleri bir arada bulu­ nur. Bütünleme ilkesinin gerçek kaynağı budur. Elektron ne saf bir parça ne de saf bir enerjidir. O, her ikisinin de elementlerini sergiler. Bazı fizikçi­ ler, bu ikilemi, elektronların ' dalga paketleri' olarak kavramlaştırarak çö­ zümlediler. Elektronlar gibi alt atomik parçaların dalga/ parça ikiliğinin enerji-mad ­ de ilişkisinin bir yansıması olduğu, ilk kez l 'lerin başında Al bert Einste­ in tarafından ve onun ünlü E=mcz'sinde ayrıntılı bir biçimde ortaya kon­ muştur. Madde ve enerjinin artık birbirleriyle değiştirilebilir ve birbirleriyle yenilebilir olduğu bilinmektedir. Bu, maddenin enerjiyle değiştirilemeyece­ ği, fakat eneıjinin maddeyle yenilenebileceği anlamına gelir. Fizikçilerin bu başarıyı hala suni olarak laboratuvarlarda yakalayamamış olmalarına rağ­ men, bu olay deneysel nükleer tesislerdeki, karanlık odalardaki fotoğraf ka­ yıtları nda gerçekten de gözlenebilmiş ve yakalanabilmiştir. Kozmik bir ışın, oldukça yüksek bir enerjideki ışık fotonu, ağır atomik çekirdeğin yakınından geçtiğinde, filmlerin üzerinde baskısını bırakır ve spontane bir biçimde bir parça/anti parça çiftine dönüşür. Foton iki ayna suretli parçalara dönüşerek şekil değiştirir. Kelimenin tam anlamıyla enerji maddeye dönüşür. Bu maddenin karşı maddeyle karşılaştığında ve birbirle­ rini yok ettiklerinde, korkunç miktarda enerji saldığı zaman olan şeylerin tam tersidir. Bu ışığın madde içindeki dönüşüm veya aksi, daha çok elmaların porta­ kala ve daha sonra tekrar elmalara dönüşmesi gibi tuhaf bir davranış gibi 62

görünebilir. Fakat acaba biz gerçekten iki bütün değişik maddenin iç dönü­ şümlerini mi görürüz? Acaba bir olayı bazı birincil evrensel maddelerin du­ rumunun (katı buzun buhara, ya da sıvı kondanse buharın tekrar buza geri dönüşümü gibi) değişimine benzer bir olayı izleyebilmemiz mümkün mü­ dür? Bu yorum, elektronlar gibi parçaların dalga/parça doğalarına yeni bir " ışık" katmaktadır. Yüksek enerji fotonun un iki parçaya dönüştüğü örneği düşünün. Enerji­ den maddeye dönüşüm noktasında, foton (elektromanyetik enerji ve ışık kuantumu) tek parça olabilmek için hız keser. Bunu yaparken, katı madde­ lere özgü bazı özelliklere (örneğin kütle) erişir ama hala dalga-benzeri bazı özelliklerini alıkoyar. Bu dalga-benzeri özellikler salt elektron ışınlarının bir elektron mikroskobunda olduğu gibi foton ışınları işlemi gördüğü belli de­ neyler dışında gizlidir. Daha basit bir anlayışla, bir ışık demeti yavaşlatılır ve dondurulur. Bu donmuş ışık parçası minyatür bir enerji girişim modeli ola­ rak ya da son derece az bir yer kaplayan bir mikroskobik bir enerji alanı ola­ rak değerlendirilebilir. Ve böylece parça fiziğini derinlemesine araştırıldı­ ğında katılığın nasıl makroskobik illüzyonunun nasıl eriyip kaybolduğunu görürüz. Bu gerçekleşmeye atomun genellikle boş uzayda yapıldığı gerçeği eklenir. Bu boşluğu dolduran küçük parçalar, gerçekte ışığın donmuş pa-

Şe kil 6 E N ERJ i D E N MAD D E N i N D O G U Ş U

(kozmik ışın)

ELEKTRON

ma nyetik bir alanda farklı yönlerde spiral şeklinde dönen elektron ve pozitron POZiTRON '

63

ketlerdir. Mikrokozmik düzeyde değerlendirildiğinde, tüm maddeler don­

muş ışıklardır! Madde oldukça karmaşık, enerji alanlarının orkestra! olarak sonsuz bir düzenlenişidir. Tüm kombinasyonlar, fiziğin keşfetmeye çabaladığı çeşitli " doğa kanunları" tarafından yönetilirler. " Sahanın içindeki sahalar" terimi bu kuramsal modele uygun bir biçimde uygulanmıştır. Eğer bunu canlı sis­ temlere uygulayabilirsek, fiziksel bedenin hücresel matrisi, eterik bedenin biyoenerjik alanının organize edilmesiyle, tam olarak nüfus edilebilen kar­ maşık bir enerji girişimi olarak görülebilir. Bu maddeyi uzmanlaşmış bir enerji 'alanı ' olarak gören anlayış düşüncede büyük bir devrimdir ve kitabın kalan kısmındaki tartışma için ana konu ve temel teşkil etmektedir. Bu aynı zamanda, benim " Einstein'cı" dediğim iyileştirme paradigması, maddenin insan hastalıklarının tedavisine daha net bir anlayışının pratik uygulaması şeklinde adlandırdığım görüşün geleneksel " N ewton 'cu tıp yaklaşımla­ rı"ndan ayrılma noktasıdır. Titreşimsel Tıp, Einstein'cı iyileştirme paradig­ ması üzerine kurulu sistemler yaklaşımıdır. Titreşimsel Tıp fiziksel bedenin

fonksiyonel ifadesine katkı sağlayan ya da altında yatan birincil gizli enerji sahalarıyla kesişmeyi hedefler. Newton'cu farmakokinetik yaklaşım birincil olarak enzimler ve reseptörler gibi moleküler etkileşimlerle ilgilenirken, bu yeni enerji model doktorlara daha birincil, gizli enerji düzeylerinde çalışan iyileştirme sistemlerini kavramlaştırabilmelerini sağlar.

"Yukarıdaki, Aşağıdaki" Bir Kozmik Hologram olarak Evren Tartışma konumuz olan bir dizi karmaşık ve tümleşik enerji sahasından oluşan madde tartışmamıza dönersek, maddenin bir çeşit enerji girişim şablonu olduğu söylenebilir. Eterik bedenin, fiziksel bedenin büyüme ve gelişmesine rehberlik eden holografik bir enerji şablonu olduğu şeklindeki spekülasyonumuzu göz önünde tutun. Eterik beden birçokları tarafından, eterik madde olarak adlandırılan bir madde bedeni şeklinde hissedilir. Bu durumda, madde daha yüksek frekansta bir doğaya haizdir. Yani, parçalar daha yüksek bir frekansta titreşirler ve böylece eterik madde farklı bir bi­ çimde algılanır. Eğer maddenin ışık benzeri özellikleri varsa, o zaman mad­ de frekans özelliklerine de haiz olması olasıdır. " Fiziksel evren" olarak ad­ landırılan madde, sadece belirli bir yoğunluk ve daha yavaş bir frekanstaki maddeden ibarettir. Batı ezoterik literatüründeki eterik maddeden ileri gelen " gizli madde" ya da fiziksel maddeden daha az yoğun örneğin daha yüksek bir frekansta­ ki doğaya haiz bir maddedir. Eterik beden, muhtemelen hayalet yaprak gi­ bi fiziksel bedenin gizli bir eşi gibi görünür. Eterik bedenimiz, hologram 64

özelliği olan enerji girişim şablonlarıdır. Benzer şekilde, daha yüksek fre­ kanslardaki maddeden oluşan fiziksel evrenin de gizli eşleri vardır. Eğer tek bir eterik beden enerji girişim şablonu hologram gibi davranırsa, bütün ev­ rensel enerji girişim şablonu geniş bir kozmik hologramı temsil ediyor ola­ maz mı? Eğer bu doğruysa, o zaman, her parçanın bütünü içerdiği hologra­ fik ilkenin etkisiyle, görünüşte etrafımızdaki boş alanda depolanmış bilgi­ nin içerdiği engin manalar vardır. Sınırsız miktarda bilginin evrenin yapısı­ nı sarıp sarmaladığı düşüncesi, Nobel ödülünü kazanmış fizikçi David Bohm ıo gibi kuramcıların giderek daha çok dikkatini çekmeye başladığı da bir gerçektir. Bohm, holografik evrenin "gizli düzeni" adını verdiği son de­ rece ikna edici bilimsel görüşler ileri sürdü. Böylesi bir evrende, uzay ve madde/ enerji sistemini holografik olarak sarıp sarmalamış daha yüksek dü­ zeyde bir düzen ve bilgi mevcuttur. Eğer gerçekte böylesi bir kozmik hologram mevcutsa, o zaman evrenin her parçası bütün kozmosun nasıl oluştuğu ile ilgili bilgiyi de içermektedir. Statik bir holograından farklı olarak, kozmik hologram, mikro saniyeden (saniyenin milyonda biri) mikro saniyeye değişen dinamik bir biçimde ha­ reket eden bir sistemdir. Çünkü lıolografik enerji girişim şablonunun bu ka­

dar küçük bir kısmında olanlar eş zamanlı olarak bütün yapıyı etkilediği için, lıolografik evrenin tüm parçaları arasında çok büyük bir bağlanırlık ilişkisi vardır. Eğer Tanrı 'nın"tümüyle orada" olduğu görülebiliyorsa, o za­ man, uzayın holografik iç bağlanırlığı aracılığıyla, Tanrı tüm eş zamanlı ola­ rak tüm evrenlerle eş zamanlı şekilde temas halinde olabilecektir. Şüphesiz nihai soru, içimizdeki ve etrafımızdaki uzayın yapısını sarıp sarmalayan kozmos hakkındaki bilgiye nasıl giriş yapılabilecektir? Eğer hepimiz evren­ de küçük bir alanlık gayrımenkul işgal ediyorsak, hepimiz bir anlamda " bir parça kaya" sahibiyiz demektir. Bu bilgiyi yayınlayabilecek şekilde uyarla­ yabilmemiz mümkün müdür? Bu yayını dinleyebilecek doğru çeşit radyo alıcımız var mıdır?

.-

Bu çeşit bir holografik düşünüş, Palo Alto, California'daki Stanford Araş­ tırma Enstitüsü'nün l l "uzak görü" üzerine araştırmaların bir kısmına açık­ lama getirebilir. "Uzak görü" terimi, fizikte bu ilginç araştırma çabasının başını çeken Russel Targ ve Harold Puthoff adlı iki lazer ve kuantum fizikçi­ st tarafından ortaya atılmıştır. Uzak görü denekleri, gözlemciler tarafından odalara mühürlenmiş ve deney esnasında gelişigüzel seçilen uzak coğrafi yerleri tanımlamaları istenmiştir. Test yerleri ikinci bir deneyci tarafından ziyaret edilmiş aynı zamanda birinci test deneği uzak yer(ler)i tanımlama­ ları istenmiştir. Birçok bireyin seçilen bu uzak yerleri son derece detaylı bir biçimde tanımlayabildiği görülmüştür. Belirli bazı vakalarda, "Ingo Swann " gibi star oyuncuların salt geleneksel coğrafik haritalardaki uzak menzil yer­ leri tanımlamakla kalmamış, uzak görü çabaları esnasında tam tamına bu 65

yerlerdeki hava şartlarını da kesin olarak tanımlayabilmişlerdir. New York' lu bir sanatçı olan Mr. Swann, Jüpiter, Mars ve Merkür'Ie ilgili inandırıcı bil­ giler üreten bir araştırmada da yer almıştır. Mr. Swann ve yine bir başka do­ ğuştan yetenekli denek, Harold Sherman, daha sonra NASA uydu görevlile­ rince de doğrulanacak, Jüpiter ve Merkür gezegenlerinin koşulları hakkın­ daki kesin gözlemler aktarabilmişlerdir. "Psişik uzay araştırmalarından elde edilen bazı gezegensel bilgiler, çağdaş astrofiziksel kehanetlerle çelişmiştir. Ancak birkaç yıl sonra, Swann ve Sherman tarafından fiziksel olarak göz­ lemlediği şeyleri uydu telemetre bilgileri doğrulamıştır. Bu türden uzak görü algılama yeteneği olan bireylerin kendi kozmik ho­ logram parçalarının giriş yapabilmeleri ya da şifrelerini çözebilmeleri mümkün müdür? Hologramın her parçasının bütünün bilgilerini içerdiğini akılda tutun. Evrensel hologram, dinamik bir enerji girişim şablonu olması nedeniyle, an be an sürekli değişir. işte bu olgu, Swann'ın salt Hint Okyanu­ su'nda bir adayı tanımlamakla kalmayıp (aynı zamanda gizli bir Fransız­ Sovyet meteoroloji istasyonunun var olduğu) aynı zamanda orada o zaman diliminde hava şartlarını da öngörebilmesini izah eder. Kozmik hologram muhtemelen birçok değişik frekanstaki enerji girişim şablonlarının üst üste gelmelerinden oluşmuştur. Her frekans-spesifik ho­ lografik şablon, frekans alanının özelliklerine bağlı, tek bir biricik doğanın bilgilerini taşır. Örneğin, eterik maddenin karşıtı olarak "fiziksel" madde alemindeki frekansların girişim şablonlarından yaratılan evrensel hologra­ mın bir alt şablonu olmalıdır. Bu frekans hologramına girilebilmesi, Swann'ın, Jüpiter ve Merkür gezegenleri üzerine yaptığı uzak görü deneyin­ de olduğu gibi, gezegenlerin fiziksel yapısı ve yüzeyi hakkında bilgi toplana­ bilmesini de olası kılacaktır. Kozmik hologramın " eterik" frekans bandına girebilmek, fiziksel düzlemden öte "eterik" ya da daha yüksek boyutlu doğa hakkındaki bilgiye de erişebilmeyi sağlayacaktır. Kozmik hologram, birçok çakışan, her birinin evren hakkında çok az farklı doğadaki bilgiyi kapsayan, frekans hologramının çoklaması olarak gö­ rülebilir. Kozmos düşüncemiz ışığında, bir optik teleskop aracılığıyla yapa­ cağımız gözlemle x-ray radyo teleskop aracılığıyla yapacağımız gözlemi kı­ yaslayarak ilginç bir kıyaslama yapabiliriz. Bir yıldızın optik bir teleskopla çekilen fotoğrafı soluktur ve ilginç görünmeyebilir; aynı yıldıza bir x-ray enerji yelpazesinden bakılmasıyla kıyaslandığında çok daha parlak bir gö­ rüntüsü görülebilecektir. Değişik türdeki izleme cihazları uzayda aynı ala­

na odaklanabilir ve izleyici astronotun gözlerine tamamen değişik resimler naklen aktarılır. Değişken bilgiler, gözlem cihazlarının frekans bandındaki değişikliklerden kaynaklanır. Bu durum, birisinin kozmik hologram parça­ sını okumak ve deşifre etmede girilebilecek birçok düzeyde frekans-spesifik bilginin varlığını belirtir. Deşifre edilen bilginin doğası, alınan enerjinin fre66

kans bandının yanı sıra izleyicinin yeteneğini ve algılama mekanizmaları­ nın duyarlılığına bağlıdır. Stanford'ta test edilen herkesin (Pentagon generallerinden ev kadınları­ na değin) uzak görü yapabilmesi, tüm insanların, kozmik hologramın doğa­ sında var olan bu bilgi deposu düzeyine giriş yapabilme potansiyeli olduğu anlamına gelir. Uzak görü, iç uzayın keşfinin nasıl dış uzayda yeni keşiflere yol açabildiğine en önemli, biricik bir örnektir. Bu ve diğer psişik yetenek­ ler, bilim adamlarının henüz keşfetmeye başladığı insan potansiyelinin ge­ niş repertuarının bir kısmıdır. Uzak görü sahipleri tarafından sergilenenler gibi bilincin daha yüksek durumları, holografik evreni anlamada ve deşifre etmede bütünleyici bir rol oynayabilir. Holografik modeli bize tek hücre düzeyinden kozmik düzenin tüm dü­ zeylerine varıncaya değin tüm bilgi yapılarını daha iyi kavrayabilmemiz ola­ nağını sunar. O bize aynı zamanda maddenin hem mikroskobik hem de makroskobik düzeyde gizli özelliklerini görebilmemizde tek yoldur. Mikro düzeyde, canlı organizmalar, her parçanın bütünü içerdiğini kanıtlayan dü­ zenleyici ilkeleri sergiler. Geleneksel hologramlarda da benzer bilgi depola­ ma şablonları görülür. Daha yüksek örgütsel bir düzeyde, tüm organizma­ nın büyüme süreci, üç boyutlu halindeki holograma benzer, gözle görülmez bir eterik bir kaplanıa ya da kalıp tarafından idare edilir. "Hayalet yaprak" elektrografları, bu enerjik saha şablonu içinde, her parçanın bütünün bilgi­ sini içerdiğini teyit eder. Hologramlar enerji girişim şablonlarının eşsiz özellikleri üzerine kurulu­ dur. Fizikçiler, elektronlar gibi alt atomik parçaların gerçekte küçük enerji­ girişim şablonları olduğunu yakın bir geçmişte belirlediler. Eğer fiziksel ev­ renin bu yapı taşları enerji girişim şablonlarıyla, o zaman bunlar holografik özelliklerde sergileyebilirler. Eğer hologramlar alt atomik ve organizma dü­ zeylerinde girişim şablonlarınca üretiliyorsa (eterik bedende olduğu gibi) , o zaman holografık ilkeler bütün evrendeki makrokozmik düzeydeki karşılık­ lı ilişkileri yönetebilirler. Böylece, insan vücudunun içerdiği tüm yapıları ve bilgileri organize eden holografik ilkeler, kozmik bütün genelindeki tüm düzen şablonlarına yansır. Evren, mikro ve makro düzeylerindeki tekrar eden organizasyon şablon­ ları üzerine kurulu, yükseğe doğru gelişen yapı hiyerarşilerini sergiler. Ör­ neğin, atomik çekirdek etrafında dönen elektronlar minyatür bir güneş sis­ temini temsil ederler. Düzen, holografık yapılanma gibi şablonlar da koz­ mik düzeyde benzer şekilde temsil edilebilirler. İşte bu, "Yukarıdaki, Aşağı­ daki" deyiminin bir yorumudur. Eğer, evrensel organizasyonda mikro ve makro düzeylerde holografik bilgi kodlama mevcutsa, anlamlı bir bilgi çıkarsayabilmemiz mümkün mü67

dür? Uzak görü çalışmaları, insan bilincinin holografık yapılar içerisinde birçok düzeyde doğasında var olan bilgiyi göre ve deşifre etme potansiyeli­ ne haiz olduğunu ortaya koymuştur. Başarılı bir uzak görüde başarılabilen düzenli ve odaklanmış bilinçliliğin, daha geleneksel hologramlarda sergile­ nen ve deşifre edilebilen düzenli, referans lazer ışınlarının özelliklerine benzer özellikleri vardır. Bir elektrik ampulünden çıkan sıradan ışık düzensiz ışık olarak bilinir. Düzensiz ışık, tüm yönlerde kaotik olarak seyahat eden ışık dalgalarıyla ras­ gele hareket eder. İnsan düşüncesini de rasgele ve düzensiz olduğu düşü, nülebilir. Bunun tersine, tüm ışık dalgalarının bir geçit resmindeymişçesi­ ne düzenli adımlarla hareket eden lazer veya düzenli ışıksa oldukça yüksek ölçüde odaklıdır. Eğer bir elektrik ampulünün ürettiği enerji düzenli olarak yapılabilmiş olsaydı, üretim odaklı lazer ışını çelik bir levhada bir deliği ya­ karak oluşturabilirdi. Bu kıyaslama düzenli düşünce aktivitesi üretimine de uyarlanabilir. Artan beyin dalgası uyumluluğuyla yansıtılan yüksek düzey­ de odaklılık ve düzenliliğe ilaveten, hologramları deşifre edebilir. Artan be­ yin dalgası aktivite düzenliliğinin, psikokinesis (zihnin doğrudan doğruya maddeyi etkileme gücü) ve uzak görü gibi diğer bazı psişik olaylarla ilintili olduğuna dair kanıtların var olduğu ileri sürülebilir. Transandantal medita­ törler bu "uyumluluk" hipotezini doğrularlar. Belirli psişik maharetleri ( "siddhis" olarak da bilinir) deneyen uzun süreli meditatörlerin, psişik olay­ lar esnasında artan enerjik uyumluluğu olan beyin dalgası şablonlarına ha­ iz oldukları görülmüştür. 1 2 Başka araştırmacılarda, beyin dalgası frekansla­ rında delta/theta dizisi ne doğru ( 1 -8 dönüş/ saniye) belirli bir değişim be­ raberinde, insanın psişik çalışması esnasında artan hemisferik bir senkroni­ zasyon saptamışlardır. 1 3 - 1 4 Buradaki anahtar ilke, uyumlu bilinçlilik sıradan uyanık bilinçliliğin öte­ sinde bazı özellikleri serimler. Uyumsuz rasgele düşünceden, uyumlu bi­ linçliliğe gidiş, ampul ışığından lazer ışının parlak enerjisine doğru gidiş gi­ bi güçlü bir geçiş olabilir. Bu oldukça yüksek odaklılık düzeyindeki farkın­ dalığa erişerek, normal olarak, bilinçaltına ya da gizli insan yeteneklerine giriş yapabiliriz. Meditasyon ve diğer zihinsel disiplinler, daha yüksek dü­ zeylerde bilgilere giriş yapabilmemiz için, fiziksel ve " gizli enerjilere haiz, sofistike sinir sistemimizin donanımını (bilgisayar aksamı için kullanılan " hardware" sözcüğü kullanılmış) şartlayabilir ya da " programlayabilir''. Bu teknikler bizi beyin/ akıl alıcımızı, bir radyoda istasyon ayarlar gibi, enerji girişi sağlayan spesifik frekans bantlarına doğru ayarlayabilmemizi sağlar. Bilincin böylesi uzmanlaşmış durumları, insanın, madde/ enerji sahala­ rı ve uzayın kendi yapısının içini sarıp sarmalamış bilginin hiyerarşik dü­ zeylerine giriş yapabilmesini olası kılar. 68

Geliştirilmiş insan farkındalığı, holografık evren ve çok boyutlu insa­ noğlunu keşifte en önemli araç olabilir. Stanford'ta yürütülen uzak görü çalışmaları gibi çalışmalar, tüm insanların gizli ve keşfedilmemiş potansi­ yellerine işaret eder. İ nsan bilinci bu eşsiz potansiyellerin geliştirilmesi yo­ lunda evrimleştikçe, Titreşimsel Tıp'ın ilkelerinin ve holografık evrenin gizli mucizelerinin, daha yaygın kabulü ve anlaşılmasına tanık olmaya baş­ layacağız.

Bölüm Özeti: Yeni Bir Çağın Yeni Enerji İlkeleri Enerji ve titreşimle ilgili bir anlayışa ve bunların moleküler yapıları ve or­ ganizma dengelerinin nasıl etkileştiklerine yönelen tıp, yavaş gelişen ve Tit­ reşimsel Tıp olarak bilinen bir sahadır. Gerçek anlamda, bize madde ve enerjinin tek ve aynı şeyler olduğunu anlayabilmemize anahtar anlayışı su­ nan Einstein denkleminden bu yana, Titreşimsel Tıp Einstein'cı Tıp'tır. Far­ makokinetik tedavinin biyomoleküler/ mekanikçi anlayış üzerine kurulu ol­ ması nedeniyledir ki, mevcut tıp modeli haıa Newton'cu bir karakterdedir. Cerrahi de Newton ' cu mekanikçi kökleri olan kaba bir yaklaşımdır. İyileştir­ me ilimlerinin fizik ve diğer yan bilimleri dünyasındaki yeni anlayışlarla güncellenmesi zorunluluğu vardır. Tıp, hastalığın tanı ve iyileştirilmesinde yardımcı olacak, görülmeyen enerj iler dünyasını keşfetme eşiğinde ve bunun yanı sıra araştırmacıların gizli bilinç potansiyelleri hakkında yeni anlayışlara ulaşma eşiğindedir. Enerj inin eterik düzeyi, aydın bilim adamları tarafından bu görünmeyenler dünyasında keşfedilecekler arasında ilk sıradadır. Araştırmacılar, eterik be­ denin, büyüme ve gelişmenin yanı sıra tüm insanlarda işlev bozukluğu ve ölümü yol açan enerjik bir büyüme şablonu olduğunu keşfedeceklerdir. Bu aydın araştırmacıların gelişmiş anlayışları üzerinde temellenen tıp, birçok hastalığın kaynağının da eterik düzeyde mevcut olduğunu kavramaya baş­ l ayacaktır. Çok boyutlu doğa ve gizli enerjisel tıbbi yaklaşımları kavrayışımız, tıb­ bın, ilaç ve cerrahiye olan bugünün gereksinimlerinin ötesine, daha az trav­ matik ve daha doğal iyileştirme sistemlerine doğru bir evrim kat etmesine yol açacaktır. Buna ek olarak, bu daha yüksek enerji sistemleriyle ilişkimi­ zin kabulü, bilim adamlarının, insanların tinsel boyutunu ve yaşam gücünü ifade eden kanunları onaylamasıyla birlikte, sonuçta bilim ve dinin birleş­ mesine yol açacaktır. Tıpta " bütünselcilik", sonuçta hekimleri, insanların sağlıklı olabilmelerinin beden, akıl ve ruh arasındaki bütünleşmeyi sağla­ maları halinde olası olabileceği anlayışına taşıyacaktır. Enerjinin maddenin içinde kristalize olduğu şablonlar, zaten eterik ve 69

çok boyutlu evrenin daha yüksek düzeylerinde var olan gizli ifade formları­ na dayalıdır. Titreşimin eterik düzeylerinin enerji ve maddesi, doğanın de­ ğişen formları aracılığıyla yaşam gücünün ifadesini yönlendirmede çok önemli bir rol oynar. Bu gerçekleşme, Tıp'ta bir sonraki en büyük buluş aşa­ masının (eterik bedenimizin sağlık ve hastalığa nasıl katkı sağlar) ardındaki yaratıcı ateş olacaktır. Ve bu önemli eterik enerji/ madde anlayışı, bilim adamlarının insan ve Yaratıcısı arasındaki ilişkiyi de tanımalarına yol açabi­ lecektir. Holografik model ve maddenin enerjisel temeli Newton 'cu yaşam tar­ zına uygun olarak yaşayanların düşüncesine de katkı sağlar. B irçokları açısından bunu kabul etmek zor olacaktır, fakat bu evrimleşen bilimin doğasıdır . 1 5 Kozmik hologramdan deşifre edilecek b ilgide yer alan yolla­ rı keşfetmek, sonuçta bilimde, b ilim adamının bilinç haline bağlı yeni metotların doğmasına neden olacaktır. " Durum- özellikli bilimler" l 6 o la­ rak adlandırılan özel bazı metodolojiler ve araştırma sahaları doğacağını göreceğiz. B u da gelecekte bilim adamlarının, kendi bilimlerinin akade­ mik temellerini öğrenmenin yanı sıra, özellikle b ilincin açık durumlarına girebilmede eğitileceklerdir. Eğer astrofizikçiler kozmik hologramı deşif­ re etmeyi ve Ingo Swann'ın gezegenleri ezotorik olarak keşfetmeyi öğre­ nebilirlerse, evreni kavrayışımızın ne denli genişletilebileceğini bir düşü­ nün. Gelecekte, bilincin durumları bilimsel keşiflerde oldukça önemli araçlar olarak kabul edilecektir. Titreşimsel Tıp'ta yeni alanlar, insan vücudunun enerji yapısını araştırmaya yönelik bir eğitimden geçmiş uzman zihinler ta­ lep edecektir. Bu doğrultudaki tıbbi gelişmeler, fiziksel tanıdaki güçleri cid­ di oranda geliştirir ve nihayet şu anda kullanımdaki geleneksel metotlarla hastalığın erken tanısıyla sonuçlanır. İnsanlardaki gizli enerji alanlarını his­ setme yeteneği, elektro-grafik görüntüleme alanlarındaki teknolojik geliş­ melerle büyük ölçüde geliştirilecektir. Ancak, bizim yaradılıştan gelen algı­ sal yeteneklerimiz gelecek birçok yıl boyunca böylesi teknolojilerden daha üstün bir düzeye erişecektir. Bu gerçekleşmeyi uygulanabilir bir gerçeğe dö­ nüştürmede anahtar nokta, bize ekstra duyarlı algı yeteneklerimizi öğrete­ cek metotların keşfidir. İnsan zihninin gizli doğal potansiyellerini daha ka­ milen öğrendiğimizde, çok boyutlu evrenin gizli enerjisel unsurlarına giriş yapabilmeye biraz daha yaklaşabiliriz. Bu kitap, insan vücudunun gizli enerjisel yapılarını anlamada tutarlı bir model sunabilme çabasıdır. Kitap, çok eski iyileştirme sistemlerini an­ lamanın yanı sıra, gelecekteki enerjiye dayalı tanı ve tedavi metotları üze­ rine akılcı bir temel sunar. Bu yeni düşünce tarzının arkasındaki belli baş­ lı kavramlardan birisi de, bizim çok boyutlu varlıklar olduğumuzu fark edişimizdir. Bizler, et, kemik, hücre ve proteinlerden daha öte varlıklarız. 70

Bizler aynı zamanda, bir enerji evreni ve birçok farklı frekanslar ve form­ ların ışıklarıyla dinamik bir denge içinde varlıklarız. B izler, önce keşfetti­ ğimiz üzere, evreni de oluşturan maddeden, donmuş ışıktan oluşuruz. Çağlar boyunca mistikler den de bize ışık varlıklar olarak söz edilir. Bilim daha henüz şimdi, bu tanımın arkasındaki temel önermeyi kabul etmeye başlamıştır. Bu bölüm, okuyucunun kitabın kalan bölümünü anlayabilmesine ola­ nak sağlayacak enerjisel temelleri sunmaya çabalamıştır. Her izleyen bö­ lüm bir öncekinin temelleri üzerine kurulmuştur. Bu kitap, bir anlamda enerjisel tıbbın bir ders kitabı, bunun yanı sıra da tarih boyunca evrimini anlatan resimli bir tarih kitabı gibidir. Titreşimsel Tıp'taki bu dersler nihai olarak şifanın çiçek özleri, kıymetli taş iksirleri ve homeopati gib i usuller nasıl mümkün olabilir ve bunların gizli enerjisel bir anatomi üzerine kuru­ lu olduğunu ortaya koyar. Birçok kişi bu esansları, iksirleri ve homeopatiyi kullanır, fakat çok az bir kısmı bunların kullanımının ardındaki önermeyi kavramıştır. Kitabın ilk dört bölümü, çok boyutlu insanoğlunu kavrayabilmede bir temel oluşturmaya çabalar. Bu bölümler, aynı zamanda bir araya getirilme­ miş ve b izim hem fiziksel hem de enerjisel bileşkelerden oluşan varlıklar ol­ duğumuz argümanına destek oluşturacak bir biçimde bakılmamış deney ve buluşların bir sentezini oluşturur. İnsanoğlunu bir bütün olarak tedavi et­ meye niyetlenen hekimlere ve sağlık bakımı profesyonelleri için gerçekten de yabancı gizli enerji anatominin bütün bir düzeyi vardır. Bu ancak, yaşam gücünü takip eden, gizli enerjisel yolları etkilemeyle, insan hastalıklarını et­ kilemedeki birçok alternatif tıp uygulamasıyla başarılı olur.

'_

5. Bölüm' den 1 1 'e kadar, akupunktur, radyo-elektronik ve kristallerle te­ daviyi de kapsayan, eski ve modern gizli enerjisel tanı ve tedavi sistemleri incelenecektir. Eterik beden gibi gizli enerjisel anatomimizin çeşitli bileşke­ lerini etkileyebilme yetenekleri ile, bu alternatif tıbbi yaklaşımların her biri etkilidir. Fiziksel formumuz, yaşam gücümüzün akışını belirleyen eterik ve diğer gizli girişim şablonlarıyla yakından ilintilidir. Daha yüksek titreşimsel enerjiler ve fiziksel madde arasındaki ilişki anlaşıldığında, fiziksel bedende akan yaşam gücünün akışını yöneten şablonları daha iyi kavrayabileceğiz. Titreşimsel Tıp yaklaşımları, insan vücudundaki gizli enerjisel patikaları pozitif bir biçimde etkileyebildikleri için nihai olarak etkin oldukları kanıt­ lanacaktır. Bu patikalar akupunktur, meridyen sistemleri, çakralar ve eterik bedeni kapsar. Bu az bilinen enerji sistemleri, hem sağlıkta hem hastalıkta insan formunun nihai fiziksel ifadesine katkı sağlarlar. Ancak, fizyolojik dengenin korunmasında bu sistemlerin rolünü kavradığımız zaman, " bü­ tünlük" ve " hastalık" arasındaki (" dis" olumsuzluk eki " ease" ise ' huzur; ra­ hatlık' anlamına gelmektedir; 'dis-ease' burada yani 'hastalık' sözcüğü " hu71

zursuz, rahat olmama" halini çağrıştırmak için bu şekilde bölünerek kulla­ nılmıştır) . Kitabın son iki bölümü, Tıbbın Yeni Çağ' da değiştirdiği yönü toparlar ve düşünce üretir. Bu bölümler, tıbbın gelecekte nasıl uygulanacağı konusuna bir giriştir. Yeni Çağ' da, Einstein'cı fiziği iç kavrayışımız, günümüzün New­ ton'cu kısıtlamalarını aşacak tanı ve tedavilerin gelişimine ve uygulamasına olanak sağlayacaktır.

Hatırlan ması Gereken Noktalar l.

İlaç ve cerrahi dahil, şifadaki ortodoks yaklaşımların çoğu, insan vücudunu karmaşık bir makine olarak gören Newton'cu bakış açı­ sı üzerine kuruludur.

2. Titreşimsel Tıp'ın Einstein'cı bakış açısı, insanoğlunu, kompleks düzenleyici enerjisel sahalarla dinamik bir biçimde karşılıklı etki­ leşen fiziksel/ hücresel sistemlerden oluşan çok boyutlu organiz­ malar olarak görür. Titreşimsel Tıp, hastalığı, hücreleri ve organla­ rı ilaç ve cerrahiyi kullanmak yerine vücudun kendisiyle tedavi et­ meye çabalar. 3. Holografik ilke, her parçanın bütünün bilgisini taşıdığını söyler. Bu ilke, insan vücudundaki her hücrenin bütün bir insanoğlunu ya­ ratma hakkında ana DNA kütüphanesini içerdiğine ayna tutar. 4. Eterik beden, fiziksel bedenin büyümesi, gelişmesi ve onarımı için gerekli bilgiyi taşıyan, holografik bir enerji sahası ya da şablonu­ dur. DNA içindeki genler tek tek tüm hücrelerin gelişimin yöneten moleküler mekanizmaları yönlendirirken, eterik beden, genetik sürecin uzamsal açılımına rehberlik eder.

5. Alt atomik parçaların kuantum düzeyinde, tüm maddeler tam an­ lamıyla, donmuş, özelleştirilmiş enerji sahalarıdır (örneğin Don­ muş ışık) . Karmaşık madde kümeleri (örneğin moleküller) gerçek­ te uzmanlaşmış enerji sahalarıdır. 6. Işığın özel bir frekans veya frekansları olduğu gibi, maddenin de frekans özellikleri vardır. Madde ne kadar yüksek frekansta ise, o kadar az yoğun, ya da daha gizli madde olur. Eterik beden, yüksek frekanslardaki bir maddeden oluşmaktadır; bu nedenledir ki, on­ dan gizli madde diye söz edilir. 7. Evrenin kendisi, hologramik özelliklerde, çok büyük bir enerji giri­ şim şablonudur. Evrensel hologramın küçük bir parçasını deşifre ederek, matris içinde depolanmış, tüm evren hakkındaki bilgi izah edilebilir. 72

-i

8. Yaşam gücünün fizyolojik/hücresel sistemlerin içine doğru hare­ keti, eterik bedendeki gizli şablonların yanı sıra, insanın enerjisel sisteminin yüksek frekanstaki girdilerince yönetilir. Homeopati, aromaterapi ve kristaller gibi çeşitli titreşimsel şifa yöntemleri, in­ sanın işlemesini ve hastalıkların tedavisini geliştirmede bu gizli şablonları etkileyebilir.

73

2.

BÖLÜM

Ei nste i n 'cı Tıp

Şifacıhk Bilimi ve Sanatının Tarihçesi

Hastane tıbbının temeli, sentetik ilaç tedavisine dayanır. Hastalık teda­ visine olan bu özel yaklaşım, Newton'ın Bilardo Topu mekaniğini, molekü­ ler biyolojiyi, ilaç yapısal etkileşimlerini ve farmakokinetikleri temel almak­ tadır. Günümüzde insan yapımı maddeler test tüplerinde üretilmekte ve hastalara hassas ayarlanmış dozlarda verilmektedir. Bir ilacın etkinliğini değerlendirmek için doktorlar, ilacın dozajı ile tedavi altındaki hastanın verdiği cevap arasındaki hassas ilişkiyi takip ederler. Farmakolojik tıptaki bilimsel ilerlemeler bir zamanlar yaygın olan doğal veya bitkisel ilaçların kullanımı dışında her şeyi içermektedir. Sentetik ilaç tedavisinin Newton modeli, doktorların ilaç davranışları hakkında güvenilir öngörülerde bulunmalarına ve doğal ilaçların belirli yan etkilerinden kaçınmalarına olanak sağlar, ama bunun bedeli nedir? Belki de bitkisel tıptan ilaç tedavisine bilimsel dönüşüm sırasında gözardı edilmiş önemli enerjisel şifa faktörleri vardı. Belki de maddenin enerji olduğu Eins­ tein kavramını hastalık tedavi sistemimize entegre etmenin artık zamanı gelmiştir. Maddenin enerji olduğu Einstein görüşü, günümüz sentetik ilaç­ larının elde edildiği doğal bitkilerin iyileştirme özelliklerinin yeniden göz­ den geçirilmesi için yeni nedenler sunabilir. Tıppın neden günümüz New­ ton seviyesi modellemesinde odaklanıp kaldığını anlamak için, ilaç terapi­ sinin tarihçesinin ve gelişiminin en eski köklerinden başlayarak gözden ge­ çirilmesi yararlı olur.

74

Bitkisel Tıp: İlaç Tedavisinin İlk Başlangıcı Günümüz doktorları, bitkisel şifa yöntemlerini, tedavide bir şekilde ilkel bir yaklaşım olarak görme eğilimindedirler. Çoğu bilimsel doktor tarafın­ dan bitkisel şifacı, geleneksel şifacı veya 'cadı doktor' olarak gözönüne geti­ rilir. Kabile toplumlarında kullanılan gerçek 'orman tıbbı' , coğrafi bölgeye özgün olan çeşitli bitki ve köklerin geleneksel bir şifacı tarafından hastalığa özel miktarlarda verilmesini içerir. Bu, bugün haia çeşitli ilkel Afrika kabile­ lerindeki iyileştirme sanatının doğası olmakla birlikte, aynı zamanda Avnı­ pa ve Asya'daki doktorlar tarafından yüzyıllar boyunca uygulanan tıbbın yöntemini de açıklamaktadır. Bitkisel tıp uygulamasını tanımlayan en eski kayıtlardan biri de Pen Ts'ao dur. Eski bir Çinli bitkisel şifacı tarafından bırakılan bu belge, M.Ö. yıllarına dayanır ve çeşitli hastalıkları tedavi etmede kullanılan bit­ kisel ilacı listeler. tık bitkisel tıp metinleri içinde belki en ünlüsü orijinal Ma­ terial Medica'dır. Bu belge, Küçük Asya' da askeri bir cerrah olan Pedanius Dioscorides tarafından M.S. ilk yüzyıl içinde yaratılmıştır. 1 De Materia Me­

dica ('Tıbbi Agaçlar') olarak bilinen kitabında Dioscorides bitkisel ilaçlar hakkındaki tüm mevcut tıbbi bilgileri tek bir bilgi metni halinde organize etmeye çalışmıştır. Burada belli bir bitki hakkındaki her girdi, bitkinin tıbbi özellikleri hakkında detaylı bir bilgi, bitkinin küçük bir resmi, uygulama için bitkinin hazırlanma yöntemleri, dozaj tavsiyeleri ve olası zehirlenmeleri vermekteydi. Tarihsel bir perspektiften bakıldığında, modern ilaç tedavisinin kökle­ rinde bitkisel tıp yatmaktadır. Bitkiler verilen miktara bağlı olarak belli psi­ kolojik etki yaratan çeşitli aktif kimyasallar içerirler. Bugün kullanılmakta olan birçok ilacın eski şifacı hekimler tarafından hastalıkların tedavisinde kullanılan çok bilinen b itkilerden başlangıcı vardır. Farmakolojideki bilim­ sel araştırmalar, sıklıkla kullanılan bitki özelliği içeren tedavilerin getirdiği birçok artı getirisini doğrulamaktadır. Çok az kişi Aspirin'in bitkisel tıbba dayanan orijini olduğuna inanır, modern doktorların Aspirin'in verdiği de­ ğişken moleküler mekanizmasının artı etkileri olduğuna önem vermesi ye­ nidir. Geçmişin bitkisel ilaçlarından ödünç alınan günümüz ilaçlarına proto­ tip bir örnek, yüksükotu yaprağı ile bunun temel aktif maddesi digitalis'tir. l 'lü yılların sonlarında bitkisel şifacılar, yüksükotu yaprağının kalp ra­ hatsızlığı nedeniyle vücutta sıvı tutulmasının tedavisinde etkili olduğunu bilmekteydiler. Daha sonraları, yüzyıl bilim adamları, yüksükotunun et­ kin maddesi olan digitalis'i keşfettiler ve bitki iyi kardiyak etkileriyle değer­ lendirildi. Modern araştırma tekniklerini kullanarak doktorlar, digitalis'in 75

hasta kalbe yardımcı olmasını sağlayan hücresel ve moleküler etkilerini an­ ladılar. Teknoloji ve organik kimyadaki büyük atılımlarla digitalis (veya sen­ tetik karşılığı, digoxin), şimdi test tüpleri ve kaplarında üretilmektedir. Mo­ dern doktorlar, digitalis'in bitki kaynağını saf sentetik ilaç amacıyla kullan­ dılar. Sentetik digoxin kullanılarak, hastanın ağırlık ve yaşı temel alınarak tam dozajlar verilebilmekte. Maksimum tedavi-zehir etkisini belirlemek amacıyla ilacın kan seviyeleri kolayca takip edilebilmektedir. Bir görüşe göre, ilaç tedavisi, bitkisel tıbbın daha temiz bir formudur. Bi­ linen şifalı bitkilerdeki aktif etkenlerin izole edilmesiyle haplar ve aktif b itki maddesini içeren 'zehirler' bitkinin kendisinin yerini alırlar. Bitkisel tıbba nazaran daha yeni ilaç yaklaşımının bir eleştirisi, doğal bit­ ki içinde bazen tüm psikolojik tedavi kimyasallarının ayrımsanması ve izo­ le edilmesi zor olan çok sayıda farklı bileşkeler bulunması yönündedir. Bir hasta tek bir aktif ilaç içeren bir hap aldığında, orijinal şifalı bitkiyi hazmet­ tiğinde elde edebileceği başka iyileştirici getirileri elde edememe durumun­ dadır. Bitki içinde bulunan bu ekstra maddelerin hastanın hastalığının te­ davisinde başka ek yardımları olabilir. Yazık ki, hastalıkların tedavisinde bitkisel tedavi ile aynı bitkilerden elde edilen sentetik ilaçlarla tedaviyi kar­ şılaştıran geçerli araştırma sayısı çok azdır. İlaç savunucuları, bitkiden belli ölçülerde alınan farklı örneklerin içinde­ ki aktif ilaç konsantresinin sözü edilir ölçüde değişkenlik gösterdiğini ifade ederler. Saf ilacın ölçülü bir miktarının verilmesiyle hastalar için yaş, ağır­ lık, beden büyüklüğü vs gibi çeşitli parametreler temel alınarak uygun doz­ ların bilimsel olarak hesaplanıp verilmesi çok daha kolaydır. Aynı zamanda hesaplanan miktarlar verildiğinde zehirlenmelerin minimize edilmesinin yanı sıra ilaç etkileri için bir öngörüde bulunmak çok daha kolaydır. Gerçekte, sadece dozajla ilgili ilaç etkilerini inceliyor olsalardı her iki gö­ rüş de geçerli argümanlara sahip olurdu. Bitkisel tıbbın bir yan kolu olan Homeopati, temel bitkinin neden kimyasal olarak sentezlenmiş ilaçtan da­ ha değerli olduğu hakkında ilave gerekçeler verebilir.

Homeopati k Tıp: Bitkileri n Ötesi nde Rad ikal Bir Ad ım Homeopatik tıbbın keşfi ve gelişmesi, başarılı b i r Alman doktoru olan Samuel Hahnemann'a ( 1 )2 ithaf edilir. Çağının tıbbi yaklaşımları­ nın verdiği tatminsizlik nedeniyle tek " benzeri iyileştiren benzer" prensibi­ ni temel alan bir tedavi sistemi geliştirdi. Eski Yunan tıbbi yazıtlarında bu­ l unan bu prensip, Hahnemann zamanındaki Alman halk tıbbında da hala vardı. Hahnemann ' ın yeni tedavi sistemi, sıtmada etkili olan kinin kabuğu­ mm etkilerini ele alan bir keşfi temel almaktaydı. 76

Hannemann'ın hekimlik yaptığı bir sırada kinin, sıtma için bir tedavi seçeneğiydi. Sıtmanın temel semptomlarından birisi, aralıklarla gelen ateştir. Hahnemann, birkaç gün boyunca çoklu kinin dozları alarak kendi üzerinde deneyler yaptı. Öylesine şaşırtıcı b ir şey oldu ki, kinin kendi üze­ rindeki sıtmanın aralıklı ateşine yol açtı; başka bir deyişle, sıtma tedavisi sağlıklı bir bedende sıtmanın semptomlarını yaratmıştı. İşte bu keşif, Hah­ nemann'ı tıp literatürünün çeşitli belgelerinde "benzeri iyileştiren benzer" prensibi üzerindeki gününün bilgilerini araştırmaya iten neden olmuştu. Daha sonraları bunu Benzerler Kanunu olarak bilinen bir başlık altında formüle etti. Hahnemann, kininin sıtmayı tedavi etmesinin nedenini, vücutta kendi savunma mekanizmalarını devreye sokmasına neden olan sıtmaya benzer yapay bir hastalık yaratmasına bağladı. Hipokrat tıp ekolünde 'doğanın te­ davi güçleri' olarak çevrilen Vis Medicatrix Naturae olarak bilinen bir pren­ sip ile devreye girmekte idi: Eğer kinin 'benzeri iyileştiren benzer' (hastalık­ ların hastalık semptomlarını yarattığı bilinen ilaçlarla tedavi edilmesi) prensibi ile tedavi ediyorsa, o zaman sağlıklı bir insan üzerinde etkileri be­ lirlendikten sonra başka ilaçlar da aynı yönde kullanılabilirdi. Mevcut homeopatik söylemde, Hahnemann, bitkinin özünün, kininin bir ilaç ' onaylamasını' gerçekleştirmişti. Kininin alınmasını takiben en sık ortaya çıkan semptomlar, aralıklı ateşlerdi. Bu nedenle, ilaçtan kaynakla­ nan aralıklı ateşler ve diğer fiziksel şikayetler, kininin onaylanmasını oluş­ turmuş oldu. Ortak semptomların bu gruplamasını tanımlamak için kulla­ nılan bir başka terim de homeopatik ' ilaç resmi'dir. 1Iaç resmi sözü edilen ilacı alan ideal kişinin bir portresidir. Bu, bireyin fiziksel, duygusal ve zihin­ sel rahatsızlıklarını da içeren topyekün bir semptom bütününü tanımlar. Genellikle ilaç resmi, ilacı kullanan birçok kişi arasında gözlenen sık aralık­ lı semptomların derlenmesinin bir sonucudur. Leipzig Oniversitesi'nde profesörken Hahnemann, bir grup sağlıklı öğrenciye (bilimin olagelen de­ ney tahtaları) belli bir bitki veya ilacın küçük dozlarının verildiği ve ortak tepkilerin kaydedildiği bir seri onaylama çalışması yürüttü. Her öğrenci, tepkilerinin çok detaylı kayıtlarını tuttu: Fiziksel, duygusal ve zihinsel. İlacı alan bireyler içinde en sıklıkla görülen semptomlar, incelenen ilacın bir onaylaması olarak kaydedildi. İlaç onaylamalarını (her ilaca olan ortak tep­ kiler) temel alan yeni bir Materia Medica ortaya çıkmaktaydı. Şifa amacıyla

kullanılan belli bir bitki ilacının belirtileri, bitkinin sağlıklı bir insanda ver­ diği semptomlarla belirlenmekteydi. Bu yeni 'benzeri iyileştiren benzer' prensibine göre kinin, sağlıklı biri üzerinde sıtma semptomlarını yaratması nedeniyle sıtmanın tedavisi için idealdi. Hastanın ' semptom bütününü' sağlıklı başka bir insan üzerinde gösterebilmiş olması nedeniyle homeopatik bir ilaç, bir hastalığı tedavi et77

mek için seçilmişti. Bu, bir bütün olarak, hastanın tüm semptomlarını yara­ tan ilaçların bir araya getirilmesiyle aynı şey değildi. Daha ileride de görece­ ğimiz gibi bu, homeopatik tıp ile allopatik tıp arasındaki farktır. Homeopati uzmanı tarafından ilaç hazırlanırken bir araya getirilen semptom kompleksi hakkında ilgi çekici olan, zihinsel ve duygusal semp­ tomlara fiziksel semptomlardan daha fazla veya eş ağırlık verilmesidir. Mo­ dern hekimlerse fiziksel semptomlara zihinsel ve duygusal semptomlardan daha fazla önem vererek tersi eğilim gösterirler. Bu perspektiften bakıldı­ ğında homeopati, uygun bir tedavi arayışında akıl ve bedendeki değişimle­ re odaklanan ilk uhrevi medikal disiplinlerden birisidir. Benzerler Kanunu' na dayanarak, Hahnemann gözlemsel olarak hastala­ rını tedavi etmeye başladı. Her vakada hastalara semptomları sağlıklı birey­ lerde tekrarlayacak olan bir ilacı verme prensibini temel alarak bir ilaç seç­ ti. Genellikle bireyler başta semptomlarda daha kötüleşme ve bunu takiben hastalığın tamamen iyileşmesini yaşamaktaydılar. Bu gözlem, Hahne­ mann'ın ilaçlarının hastada vücudun doğal savunmasını hızlandıran mev­ cut hastalığa benzer bir hastalık yarattıklarına inanmasını sağladı. Hahnemann, 'benzeri iyileştiren benzer' prensibini kullanarak büyük bir başarı ile birçok hastalığı tedavi etti. Tıbbi araştırmaları sırasında başka bir keşifte daha bulundu. Hastalara verilen ilaçların seyreltilmesinde yaptı­ ğı deneylerle seyrelme ne kadar artarsa ilacın o kadar etkin olduğunu göre­ rek şaşkınlığa uğradı . Tekrarlı seyreltme işlemi, ilaçların daha güçlü olması­ nı sağlamaktaydı. Hahnemann bu tekniği, 'güçlendirme' (potentization) olarak adlandırdı. Homeopatik ilacın birçok seyreltisi, hastalar tarafından içilebilecek olan süt şekerini kaplamak için kullanılmaktaydı. Verilen çoğu ilacın içindeki homeopatik ilaçlan o kadar seyreltikti ki, orijinal bitkinin tek bir molekülü bile yoktu içinde! Hahnemann'ın zayıflığı arttırılmış konsant­ rasyonlardan daha fazla etki alınması gözlemi, farmakokinetikteki doza bağlantılı etkiler prensipleri ile tamamen karşıt olacaktı! Homeopatik ilaçların ölçülebilir psikolojik etkiler için gerekli olan yeter­ li miktarda içeriğe sahip olmadan etkinliklerin olabilmesi ilk bakışta ola­ naksız gibi görülebilir. Çoğu allopatik doktor, bu tür ilaç dozu ile hasta te­ davi etmenin teorideki etkisinden yoksunluğa ironiksel bir yaklaşımla, 'ge­ rekli' etkiler için yetersiz oranda verilen düşük dozlu geleneksel ilaçlara re­ ferans verirken bir jest olarak 'homeopatik dozaj ' terimini kullanır. Doktor­ ların sözü edilemeyecek oranda düşük konsantrasyonda ilaçlara olan inanç eksikliklerinin temelinde ilaç terapisi farmokinetiğin geleneksel prensiple­ rine daha bile kuvvetli olan inançları yatar. Hahnemann'ın gözlemleri mev­ cut tıp düşüncesinin altında yatan Newton etki-tepki prensiplerine uyma­ maktadır. Farmokinetiğe göre ölçülebilir, yeniden yaratılabilir, psikolojik 78

etkiler için mutlaka belli bir ilaç dozajı vardır. Geleneksel hekimler verilen ilaçların vücudun hücrelerince alınabilmesi için ölçülebilir kan seviyeleri üretmek amacıyla uygun dozlarda verilmesi gerektiğinde öğrenmişlerdir. Çok az konsantrasyondaki bir ilacın fiziksel bedende etkilerinin olması muhtemeldir. Homeopatlar mikrodozların fiziksel hücre yapısı ile bir bü­ tünlük içinde fark edilmeyen insan enerji sistemi ile etkileştiklerine inanır­ lar. Halihazırda bunun nasıl mümkün olduğu homeopatik hekimlerin ken­ dileri tarafından bile anlaşılamamıştır. Homeopatik ilaçların nasıl çalıştığı­ nın olası bir nedeni burada sunulacak olmakla birlikte, öncelikle konuyla il­ gisiz gibi görünen kimi konular üzerinde birkaç araştırmayı tartışmak uy­ gun olacaktır. Bu konu, takip eden bölümlerdeki homeopatik enerji pren­ siplerinin açıklanması için bir temel verecektik. Homepati gerisindeki ener­ ji mekanizmalarının anlaşılması diğer 'fark edilemeyen enerj i 'titreşimsel' ilaçların nasıl çalıştığını özümsemek daha kolay olacaktır. Şaşırtıcıdır ki, öncelikle gezegenimizin en bol bulunan ilacı olan suyun gizli enerji özellik­ lerini derinlemesine araştırmamız gerekmektedir.

Suyun Harikaları: Her şeyin Kaynağı Su çok özel bir maddedir. Yeryüzünün üçte ikisini kaplar, insan vücudu­ nun yüzde 99'u su içerir. Suyun temel özellikleri hakkında bilinen daha baş­ ka çok şey vardır, ama yakın zamana kadar çok az bilinen, suyun gizli ener­ ji nitelikleri hakkındaki bilgilerdir. Bu özel niteliklerin ilk kanıtlarının çoğu l 'larda gerçekleştirilen, ' ellerle şifa'nın etkileri üzerinde çalışmalardan ortaya çıkmıştır. Bu dönem boyunca yürütülen tüm şifa araştırmaları için­ de en önemli sarsıcı çalışma, Montreal'daki McGill Üniversitesi' nden Dr. Bernard Grad3 tarafından yapılmıştır. Grad, manevi şifacıların hastalar üzerinde inanç ve karizma yaratabilme­ si dışında gerçek enerji etkilerinin olup olmadığını bulmak ile ilgilenmişti. Bu çalışmasında, duyguların psikolojik etkilerini (hastanın psikolojik bek­ lentisinin tedaviye destek etkisi (plasebo etkisi) canlı sistemlerde bulunan gerçek gizli enerji etkilerinden ayırmayı istemişti. Bu ikilemi araştırmak amacıyla, inancın bilinen etkilerini bertaraf etmek için insan hastalar yerine bitki ve hayvan kullanarak bir seri deney yaptı. Bu çalışmada en kanıtsa! olan, arpa tohumları ile yapılan Grad'ın çalışmasıdır. 'Hasta bitki' yaratmak amacıyla Grad, arpa tohumlarını yok edici etkisiyle bilinen tuzlu su ile sula­ dı. Tohumlarla doğrudan çalışmak yerine Grad, elleriyle şifa veren bir şifacı­ nın önceden tohumların yetiştirilmesi için kullanılan ancak bu kez tuzlu su dolu kapalı kabın üzerine ellerini koymasını sağladı. Laboratuvar asistanla­ rı, rasgele 'bir' ve ' iki' olarak etiketlenmiş olan ve hiç işlem yapılmamış ve el şifacısı tarafından şifa verilmiş iki ayrı su kabu içindeki arpa tohumlarını çı79

karıp, tuzlu suyun içine koydular. Tuzlu su şişelerinin gerçek içeriğini sade­ ce Grad bilmekteydi. Tohumlar önceki gördükleri işleme göre farklı olmak üzere iki ayrı gnıba ayrıldılar. Tuzlama uygulamasını takiben tohumlar, bir kuluçka makinasına konup gelişme ve büyümelerinin işaretleri incelenmeye başlandı. Tohumların yüzde gelişmeleri hesaplanıp, iki grubun istatiksel ola­ rak karşılaştırması yapıldı. Grad, şifacı tarafından şifa verilmiş suda işlem­ lendirilen tohumların işlem görmemiş olan tuzlu sudan alınanlardan daha çok açtıklarını gözlemledi. Tohumların açmasını takiben tomurcuklar ekildi ve aynı büyüme koşullarına tabi tutuldular: Birkaç hafta sonra bitkilerin boy, yaprak boyutu, ağırlık ve klorofil içeriği açısından istatiksel karşılaştırmaları yapıldı. Grad şifa verilmiş suyla sulanan bitkilerin daha uzun olduklarını ve daha fazla klorofil içerdiklerini keşfetti. Bu deneyi aynı laboratuvarda birkaç kez daha benzer sonuçlarla tekrarladılar. Grad'ın çalışmalarının yayınlan­ masını takiben Birleşik Devletler'deki diğer laboratuvarlar da farklı şifacılar kullanarak onun sonuçlarını başarıyla tekrarladılar. Başarısı nedeniyle Grad, aynı deneysel protokolu tohum gelişme oranı üzerindeki diğer gizli enerji etkilerini test etmek için kullandı. Burada ilginç olan bilinen mıknatıs etkisinden geçirilmiş su kullanılan bitkilerin büyüme oranındaki Grad'ın elde ettiği başarıydı! Şüpheci bilim adamları Grad'ın kullandığı şifacının avuç içi mıknatıs kullandığı konusunda hipotez ileri sürseler de, hassas manyetometreler şifacının elleri çevresindeki bu alanla­ rı kaydedemişlerdi. Dr. John Zimmermann tarafından manyetik ölçüm ara­ cı olarak aşırı hassas siper iletken kuantum girişim cihazları (SQUID- Su­ perconducting Quantum Interference Devices) kullanılarak gerçeklenen daha güncel çalışmalar, şifa işlemi sırasında şifacının ellerinde zayıf ama önemli oranda manyetik alan artışları kaydetmişlerdir.4 Şifa sırasında şifa­ cının ellerinden yayımlanan sinyaller arka plan gürültüsünden birkaç yüz kat fazla olmakla birlikte, bu seviyedeki manyetizma Grad'ın deneyleri sıra­ sında kullandığı mıknatısların yayımladığına göre hala önemli ölçüde zayıf­ tı. (Bu buluş ileride şifa enerjisinin doğasını incelerken büyük önem kaza­ nacaktır.) Grad tarafından düşünülen bir başka varyasyon da suyun psikiyatrik hastalara tutmaları için verilmesiydi. Bu su daha sonra arpa tohumlarında kullanıldı. Bekleneceği gibi ilginç olan, ciddi oranda depresyon yaşayan hastalar tarafından enerjilendirilmiş suyun, şifacı tarafından enerjilenmiş suyun tersine, tomurcukların büyüme oranını azaltmasıdır! Şifacı tarafından enerjilenen suyun pozitif büyüme etkileri nedeniyle Grad, enerjilendirmenin bu su üzerinde ölçülebilir herhangi bir fiziksel de­ ğişikliğe neden olup olmadığını görmek için kimyasal analizler gerçekleştir­ di. Şifacı tarafından enerjilenen suyun kızılötesi spektrum analizinde önemli değişiklikler gözlendi. Bu test, suyun atomik bağ açısının normal80

den hafifçe saptığını gösterdi. Şifacı tarafından enerjilenen suyun molekü­ ler yapısındaki küçük sapmalar, aynı zamanda su molekülleri arasındaki hidrojen bağında azalma meydana getirdi. Testler de aynı zamanda enerji­ lenen su molekülleri arasındaki değişime uğrayan hidrojen bağındaki azal­ manın bir sonucu olan yüzey basıncında önemli bir azalma olduğunu doğ­ ruladı. Şaşırtan o ki, mıknatıs etkisine bırakılan su da bitki gelişmesindeki pozitif etkilerinin yanı sıra yüzey basıncındak benzer azalmayı gösterdiler.s Douglas Dean ve Edward Brame6 ile daha güncel olarak Edwrd Brame ve di­ ğerleri ile birlikte Stephan Scwartz7 tarafından çalışmalar, şifacı tarafından enerjilenen sudaki kızılötesi spektrumda ve bağ açısındaki değişikliklerde aynı sonuçları verdiler. Bu malzeme şifacı tedavisine olan bağlantısı amacıyla değil, suyun gizli enerji özelliklerini göstermedeki buluşların önemi nedeniyle sunulmakta­ dır. Bu, şifalandırma üzerindeki bu deneylerle tanışık olan birçok araştır­ macı tarafından göz önüne alınmamış kritik bir noktadır. Suyun farkedil­ meyen enerjilerin çeşitli tipleriyle 'doldurulduğu' ve daha sonra bunları 'sakladığı' görülmektedir. Grad 'ın şifacıları ve depresyonlu hastaları kulla­ narak kanıtladığı gibi, iyileştiren ve kötüleştiren doğanın her ikisinin de giz­ li enerjisi, depolanmaktadır. Suya fiziksel madde, eklenmediği veya daha sonra içinde bulunmadığı halde, etkilendirilmiş su, bitki fizyolojisinde ve gelişmesinde ölçülebilir değişikliklere neden olabiliyordu. Enerjilendirme süreci sırasında şifacıların kapalı kaplar içindeki su ile fiziksel teması olma­ makta, elleri kapların cam yüzeyi ile sudan ayrılmıştır. Suyun gizli enerji özellikleri üzerindeki bu deneylerin ilaç tedavisinin bi­ linen prensiplerine karşın homeopatinin bilinmeyen mekanizmalarının in­ celenmesi ile bir ilişkisi vardır. Modern farmakokinetik teoriye göre tedavi edilebilir kan seviyeleri elde etmek için hastalara yeterince fazla ilaç dozu verilmesi önemlidir. Çoğu ilaç, doz bağlantılı olarak bilinen etkilere neden olurlar. Ne kadar fazla miktarda ilaç verilirse, o kadar fazla psikolojik etki güçlü olur. Homeopatide ise, tersine ilaç dozu ne kadar seyreltik olursa et­ kileri o kadar daha güçlü olur. Homeopatik ilaçları yapmak için kullanılan ilaç dozları, çok güçlü şifa etkileri verseler de, orijinal içeriğin bri tek mole­ külünü içerecek kadar seyreltilmişlerdir. Bu, istenen tedavi etkisinin sağ­ lanması amacıyla belli miktarda ilaç molekülünün fiziksel gerekliliği bakı­ şında çelişki gibi görünebilir. Homeopatik ilaçlar kullanılarak başarılı hastalık tedavi vakaları burada sunulmamakla birlikte, birçok hekim tarafından fiziksel hastalıkların ho­ meopatik tedavileri belgelenmiştir.8 Homeopatinin iş gördüğü varsayılarak mevcut Newton dinamiğinin neden-sonuç analizi, farmakolojiye uygulan­ dığında açıklanamayan kanıtla yüzleşiriz. Newton teorilerinin bu tür göz­ lemlenebilir, tekrarlanabilir etkileri gözönüne almasındaki başarısızlığı, bu 81

teorilerin yetersiz ve eksik olduğunu belirtir. Şifacı tarafından enerjilenen suya geri dönersek, hiçbir fiziksel ilaç molekülü içermeyen bir ilacın tedavi gücünün olduğu homeopatiye benzer bir vaka ile karşılaşırız. Homeopatik ve şifalandırma çözümlerinde ilaç molekülleri yanında iyileştirme sağlayan başka bir şey daha olması mümkün müdür? Einstein'cı veya gizli enerji mo­ deli, bu tür seyreltik moleküler çözümlerin olası iyileştirici özellikleri için gerekçeler sağlayabilmektedir.

Homeopati ile İyileştirmede Gizli Bir Enerji Modeli Homeopatinin nasıl işlediğini anlamak için öncelikle homeopatik teori ve pratiğin belli niteliklerini analiz etmemiz gerekmektedir. Bu, aynı za­ manda hasta ve sağlıklı olmanın mevcut model(ler)ini yeniden değerlendir­ memiz için de gerekli olacaktır. Bu konuda en iyi başlangıç noktası, home­ opatik dermanların (bu sanatın hekimlerince adlandırıldığı gibi) hazırlan­ ması olacaktır. Dermanlar, genellikle temel bitkinin (veya başka maddenin) alınması ve alkole yatırılması ile hazırlanır. Bu özden bir damla alınır ve 1 0 veya 1 00 öl­ çü suya eklenirç ( 1 : 1 00 oranlar ise 'C' gücünde olarak anılır. B u konu biraz­ dan açıklanacaktır) . Öz ve su kabı, emdirme olarak adlandırılan bir süreçte, kuvvetlice karıştırılır. Bu seyreltinin bir damlası alınır ve 10 veya 1 00 ölçü suya eklenir (yine kullanılan konsantrasyon sistemine bağlı olarak) . Hep aynı seyrelti oranı kullanılır. Karışım tekrar çalkalanır ve seyreltme işlemi arka arkaya tekrarla­ nır. Bu teknik 'kuvvetlendirme' (potentization) olarak adlandırılır. Termi­ nolojinin arkasındaki neden, homeopatik ilaçların seyreltilerinin arttıkça tedavi gücünde daha kuvvetli olduklarının göz önüne alınmasıdır. Bu yön­ temle hazırlanmış olan homeopatik dermanların 'güçlendirdikleri' (poten­ tized) söylenir. ı: ı O oranı kullanılarak 1 0 kez seyreltilmiş olan bir çözelti, l OX olarak ad­ landırılır. 1 : 1 00 oranı kullanılarak 10 kez seyreltilmiş olan benzer bir çözel­ ti de l OC olarak adlandırılır (Bir 1 0 kuvvetinin gerçek moleküler konsantras­ yomı, 1 0- 1 0 veya on milyonda birdir. Bir l OC kuvveti, gerçekte 1 'dir) . Elde edilen sıvı, hastalara verilmek üzere bir şişe sac lac (veya süt şekeri) tabletine eklenir. Eğer 1 : 1 00 seyreltme metodu kullanılırsa, 12 seri seyrelt­ me sonunda homeopatik eczacı, 1 'e yaklaşan bir konsantrasyon karışı­ mı elde etmiş olur. Bir moldeki kimyasal bir maddenin gram olarak mole­ küler ağırlığı atom sayısı yaklaşık 6xl olduğundan, bu 1 2 . seyreltide (ve­ ya 1 2 C kuvvette) orijinal maddenin tek bir atomunun bile bulunması olası değildir anlamına gelir. Çoğu homeopatik derman, yukarıda açıklanan kuv-

82

Şekil 7 H O M E O PATI K D ERMANLA R I N HAZIRLAN MASI

M O LEKÜLER S U LA N D I RMA



1:

1 :

1

1

l:lOıo

H O M E O PATI K GÜÇ

Ana Eriyik

ıc

2C

3C

4C

5C

n Gücü .,

vetlendirme metodu kullanılarak 1 0 uncudan 1 inciye kadar (homeopatik söylemde l OX veya l OC'den l M'ye kadar) yayılan seyreltidedir. Homeopa­ tik hekimler, seyrelti ne kadar yüksek olursa, dermanın o kadar güçlü oldu­ ğunu keşfetmişlerdir. Başka bir deyişle, ı oox kuvvetinde bir derman ı ox kuvvetindeki bir dermandan daha güçlüdür. Çelişki gibi görünse de, home­ opatik kuvvet ne kadar yüksek olursa, orijinal maddenin tek bir molekülü­ nü bile içinde bulmak o kadar az mümkün olur (Bu nokta, ilaç temelli dü­ şünenleri sonu olmayan bir noktaya götürür, tek bir ilaç atomunun insan bedeninde nasıl herhangi bir psikolojik etkisi olabilir ki?). Şimdi suyun gizli enerji özellikleri hakkında öğrendiklerimizi daha da homeopatik derman hazırlama sürecini inceleyelim. Suyun canlı sistemler üzerinde ölçülebilir etkileri olan belli tipte gizli enerjileri alıp depolayabildi­ ğini biliyoruz. Grad'ın şifalandırılmış suyu bunu güzel bir şekilde göster­ mişti. Homeopatik kuvvetlendirme işlemi sırasında arka arkaya seyreltme, fiziksel bitkinin moleküler elementlerini çıkarır ve suyun içinde sadece bit­ kinin gizli enerji özelliklerini bırakır. Gerçekte, devanın aktif kısmı, mate­ matiksel argümanımızın da gösterdiği gibi, fiziksel bile değildir. Homeopa­ tik dermanlar, hazırlanmış oldukları bitkinin enerjik frekansını veya ' titre­ şim imzasını' içeren gizli enerji ilaçlarıdır. O halde bu "titreşimsel dermanlar" nasıl oluyor da hasta bireyler üzerin­ de etkili olabiliyorlar? Bunu anlayabilmek için, hastalığı oluşturanın ne oldu­ ğunu enerji bakış açısından yeniden incelememiz gerekir. Hahnemann ho83

meopatik dermanların doğal savunmayı kuvvetlendirmek amacıyla vücutta yapay bir hastalık (tedavi etmek istediğine benzer) yaratarak iş gördüklerini belirlemişti. Bu tekniğin saf bir fiziksel genişletmesi, belli bir hastalığa karşı bağışıklığı kuvvetlendirmek için bir bireye eser miktarda bir virüs veya viral bir elemanın verildiği aşı işlemini temel alır. Homeopatik dermanlar aşı du­ rumunda olduğu gibi fiziksel bir hücresel reaksiyona neden olmak yerine hastalığın titreşimsel bir madunu başlatarak etkin olabilirler. Bu titreşimsel mod nasıl hasta bir kişiyi bir hastalık durumundan iyi bir duruma geçmesi­ ni sağlayabilir? Bu tipteki enerj i terapisinin gerisindeki gerçeği kavramak için, bu kitabın ilk kısmında ele alınan insan vücudunun enerjik yapısı hak­ kında çıkarılan prensiplerden hastalık ve iyi olmak kavramlarını inceleme­ miz gerekir. Hatırlanacağı gibi, fiziksel beden, ' eterik beden'9 olarak bilinen hologra­ fık bir enerji şablonu ile ilişkilendirilir. Bu enerji matrisV organizmanın morfolojisi ve işlevi hakkındaki bilgilerin kodlandığı yapısal bir veriyi içerir. Eterik şablonumuz, hücresel süreçleri daha üst bir seviyeden yönlendiren bir gelişme dizinidir. İleride daha detaylı olarak tartışılacak olan araştırma­ nın belli bölümler, eterik bedendeki değişikliklerin fiziksel bedendeki has­ talıkların habercisi olduklarını öne sürer. J O Eterik şablondaki anormal yapılaşma, zamanla fiziksel bedenin hücre seviyesinde yıkıcı değişikliklere yol açarlar. Bu nedenle, fiziksel hastalık, ön­ celikle eterik seviyede başlayabilir; hatta fiziksel hücre değişikliklerinin baş­ lamasından önce. Enfeksiyonlara ve kansere karşın yetersiz beden direnci, kısmen eterik veya daha üst seviyelerdeki sistemin gizli enerji zayıflığından kaynaklanıyor olabilir. Bu varsayım temel alınarak, eterik bedendeki işlev görmeyen değişiklik­ lerin, bunların fiziksel bir hastalık olarak ortaya çıkmasından analizini te­ mel alan gerçek bir koruyucu ilaç olabilir. İlaç bu yönlenmeyi ancak hekim­ lerin eterik bedendeki değişiklikleri hassas olarak gözlemleyip karakterize etmelerine olanak sağlayan kabul edilebilir diagnostik araçların bilim tara­ fından geliştirilmesinden sonra sağlayabilir. Kirlian fotoğrafı ve onun türev­ leri, tıptaki bu geleceğe yönelik tanısal potansiyeli verebilir. Fiziksel bede­ nin hastalıkları eterik seviyede başlıyorsa, tedavi de, bu seviyede başlaya­ maz mı? Fiziksel hastalıkların anormal eterik dizinlerin düzeltilmesi ile te­ davisi mümkün olabilir. Madde yapısı nedeniyle fiziksel ve eterik bedenlerimize kendine özgü frekans karakteristikleri verir. Sadeleştirme alınası için, bir bireyin fiziksel b edeninin sağlıklı iken ana bir enerji frekans veya titreşiminde salınımda olduğunu varsayalım. Bir örnek olarak, Mr. John Q. Public için Hz (sa­ niyede titreşim) frekansını atayalım. Mr. Public hastalandığında, onun 84

enerjik homeostatik mekanizmalarının sistemini olabildiğince normale döndürmek için çalışacağını varsaymak akla yatkındır. Mr. Public'in bir doz patojenik bakteriye maruz kaldığı varsayılarak, ateş ve titremeler gösteriyor olabilir. Yıllar boyunca doktorların ateş gibi semp­ tomların pozitif ve negatif önemleri hakkında farklı görüşleri olmuştur. Bir zaman ateşin hastanın bir tür iyileşme krizi içinde hastalığın zehirlerini at­ masına olanak sağlaması nedeniyle yararlı olduğuna inanılmıştır (Hatta ki­ mi yanlış yönlendirilmiş doktorlar başka hastalığı olan bireylere ateşli iyi­ leşme krizi vermesi için sıtma bile vermişlerdi!) Daha sonraları da ateşin sis­ tem için kötü olduğuna inanılmış ve ateşi durdurmak için aspirin gibi ilaç­ lar verilmişti. Salt hücresel/ fizyolojik bakış açısından şimdi ateşin bakteriyel hastalığı olan bir birey için iyi olabileceği görülür. Bağışıklık savunucularımız olan akyuvar hücrelerimizin yüksek vücut ateşinde bakteriyi daha etkin bulup yok ettiklerini göstermiştir (Bugünlerde akyuvarların yüksek ateş yaratan 'leukocyte pyrogen' adında bir madde salgıladıkları saptanmıştır) . Ateş hakkındaki bu tartışmada varılmak istenen nokta, bu tür semptomların vü­ cut tarafından sistemi homeostatik bir dengeye ve sağlığa kavuşturmak için uygun bir strateji ile yaratılıyor olabilmesidir. Enerjik bakış açısından, John Q. Public gibi 'soğuk algınlığı' olan bir bi­ reyin normal frekansından ( Hz) farklı bir frekansta salınımda olabilece­ ği göz önüne alınabilir. Mr. Public'in soğuk algınlığından kurtulmak içn Hz'de ' titreştiğini' varsayalım. Eğer Hz seviyesinde daha fazla enerji ya­ ratabilirse, hastalıktan daha hızlı kurtulur ve sağlığına kavuşur. Hahne­ mann, homeopatik gerekçelendirmesiyle, dermanların vücudun atmaya çalıştığı hastalığa benzer bir hastalık yarattıklarını varsaymıştı. Gözlemsel olarak bir dermanın yarattığı semptomları tedavi etmeye çalıştığı hastalığın semptomları ile eşlemeye çalışmıştı. Sağlıklı bir bireye belli bir homeopatik derman verildiğinde belirtilerin (veya gözlenen semptomların) bireyin enerji alanının devanın hazırlanma­ sında kullanılan bitkinin ana frekansında titreşime geçmesinden kaynakla­ nıyor olması mümkün müdür? Bu gerçeğe göre her tür bitkinin kendine özel bir enerjisi olmalıdır. Bu enerji yapısı, çeşitli frekansların katmerlileşmesin­ den oluşmuş bir kompleks halinde olabilir. Bitki farklı kısımları, örneğin bir ağacın kabuğu, köklerinden, yapraklarından veya çiçeklerinden farklı enerji yapılarına sahip olabilir. Bitkinin homeopatik hazırlığı ele alındığında, bitki­

nin fiziksel ilaç özelliklerinin çıkarıldığını ve etkin olması için suda soğuru­ lacak olan gizli enerji özelliklerinin bırakıldığını görürüz. Aslında Hahnemann'ın deneysel olarak yaptığı bitki özünün frekansı ile hastalığın frekansını eşleştirmek olabilir. Bunu, hastanın hastalığının fizik85

Mersin doğumlu olan Kubilay Aktaş, daha ilkokul yıllarında yaşadığı metafizik deneyimlerle birlikte bu konularla ilgilenmeye başladı. Üniversiteyi Erzurum’da okudu. Araştırmalarını Erzurum’daki Dadaş Radyosu’nda dinleyenleriyle paylaştı. İşlediği konular, Risale-i Nur merkezli olmak üzere varlık ve varoluşla ilgiliydi. Üç yıl boyunca programlarına devam etti. Çok sayıda doküman, ses kaydı ve nitelikli çalışmayı dinleyicilerine gönderdi. Erzurum’da metafizik konularda söz sahibi âlimlerin yanında bulundu ve istifade etti. yılından yılına kadar, çeşitli konu ve konuklarla Risale-i Nur merkezde olmak üzere tıp, felsefe, psikoloji, tasavvuf, tefsir, metafizik, fizik, biyoloji, kişisel gelişim ve doğu öğretileri gibi konu başlıklarında programlar hazırladı. Seminer ve konferanslar düzenledi. Askerlik zamanının devreye girmesiyle çalışmalarına bir süre ara verdi. Ancak varlıktaki mıknatıs etkisinden dolayı bu konulara çok fazla ilgi duyan bir yüzbaşının bölüğüne özellikle seçildi. Araştırmalarına özel izinle orada da devam etti. Geceli, gündüzlü diyebileceğimiz uzun sohbetlerin neticesi komutanın teklifiyle aldığı eğitimlerin son üç ayını psikiyatri doktorunun da uygun görmesiyle psişik yönden rahatsız hastaları gözlemlemekle geçirdi ve derin deneyimlere sahip oldu. İstanbul serüveninde, kaldığı yerden radyo programlarına ve yoğunlaştırılmış şekilde özel ilgilendiği sahada da eğitim ve seminerlere devam etti. yılından bu yana bu konularda katıldığı seminer-eğitim ve kursları sürdürmektedir.

Çeşitli vakıf, kuruluş ve kişilerden Ruhsal Yetileri Geliştirme Teknikleri adını verebileceğimiz çok sayıda eğitim aldı. Bu konuları ehl-i tasavvuf ve ehl-i hakikatle uzun sohbetlerde istişare ederek ehl-i sünnet inancına uygun bir hale soktu. Üç yıl boyunca Metafizik Araştırma Merkezi’nde (METAM) psişik kavramlar üzerine çalıştı ve uygulamalara katıldı. Uzman psikolog Zafer Akıncı’dan bilinç ve bilinçaltı programlamaya yönelik dersler aldı. Aile içi ve kişisel iletişim psikolojisine yönelik set hazırladı. Dr. Hakan Yalman’dan tamamlayıcı tıp ve kuantum fiziği araştırmaları üzerine eğitim aldı. Hakan Bey’le yayınladığı Sözlerin ve Renklerin Gizemi isimli bir kitabı vardır. Taşkın Tuna ile sonsuz uzaylar ve paralel evrenler üzerine dokümantasyon çalışması ve özel programlar hazırladı. Dr. Mustafa Merter’le “Ben Ötesi Psikolojisi”ne ait programlar hazırladı. Metafizik araştırmacısı Doğan Ergün ile psişik yetiler üzerine pratiğe yönelik özel çalışmalarda bulundu. Metafizik âlemle ilgili belgesel nitelikli bir çalışma hazırladı. Piyasaya sundu. 30 saatlik ses kayıtları vardır.

Prof. Dr. Ahmet Maranki ile Kozmik Bilim başlığında aura, feng shui, çakralar, renkler, kristaller, beyin kontrolleri, kozmik şifa gibi pekçok konuda programlar hazırladı. Bilgi Üniversitesi bünyesinde düzenlenen Bilimsellik ve Mistisizm, Tao Kiao, Budha, Mytra, Gnostik öğretiler, Zoroaster, Hermes, Orpheus,Yahudi, Hıristiyan ve İslam Tasavvufu, Yoga Meditasyon eğitimlerini aldı. Hümeyra Tümay’dan reiki ve feng shui derslerini aldı ve Elektro Manyetik Alan Dengeleme (EMF) derslerini almaya hazırlanmaktadır. Nur Sargut ve Mehmet Genç’le birlikte İslam tasavvuf konulan ile Hz. İbn-i Arabî ve Hz. Mevlana üzerine çalıştı. * * * Giriş Bu kitap, bilinçaltı klasörleri kısa devre olmuş ve varlığın birliğiyle diyalog kurmakta ciddi sorunlar yaşayan, içsel çatışma içinde olan, çözümler aramasına rağmen yine de mutmain olmayan insanlar için hazırlanmıştır. Bu insanlardan bahsederken küçük bir gruptan bahsetmiyoruz. Bahsettiğimiz kişiler asrımızın bilinçaltı bombardımanına uğrayan herkestir. Çünkü bugün bilinçaltı işgale uğramış bir insanlıkla karşı karşıyayız. Elinizdeki kitap, bu zamana kadar hep olumsuz anlamda kullanılan telkinleri, sonsuz vahiy eşliğinde hayra dönüştürmek amacıyla hazırlanmıştır. İşin en zor tarafı hastanın hasta olduğunun farkında olmamasıdır. Bunun yanısıra etrafta ilaç diye sunulan şeylerin hastalıklı bilinçaltların ürünü olduğunu ve yan tesirler bıraktığını unutmamak lazım.

İnsanı ihya edecek tek şey sonsuz bilginin dönüştürücü gücüdür. Bu güce muhatap olmak içinse sınırlı gücün sınırsız güçle irtibatlandırılması gerekmektedir. Tırtıl, eğer kelebek olması gerektiği zaman kelebek olamazsa, yani dönüşemezse, tırtıl olarak da hayatını devam ettiremez. Dolayısıyla bilinçaltınıza almış olduğunuz dış tesirli verileri (yani sahte olanı) aslına dönüştüremezseniz (la ilahe diyemezseniz) illa Allah (sonsuzluk ve akış bilinci) ile muhatap olmanız güçleşecektir. Bu tıkanıklıklar dinî literatürde şirk; psikoloji literatüründe ise şizofrenidir ve ne halde olduğumuzu söylemeye gerek yoktur. Bu kitapta, bu zamana kadar olumsuz alanlarda kullanılan subliminal (gizli telkin) tekniklerin, müspet sahada nasıl kullanılabileceğini anlatacağız. Amacımız, kirletilmiş ve sistemi allak bullak olmuş insan bilinçaltını Kur’ân, Cevşen ve Celcelutiye üçlüsüyle yeniden inşâ etmektir. Kitabın başında bilinçaltı üzerinde duruyoruz. İnsan bilinçaltının nasıl işlediğinin, bilinçaltı özelliklerinin neler olduğunun bilinmesi çalışmayı daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Daha sonra subliminal mesajın ne anlama geldiğini, hangi esasa dayandığını ve dünya üzerinde nerelerde, hangi amaçlarla kullanıldığından bahsedeceğiz. Ardından, ana konumuz olan bilinçaltını subliminal mesaj tekniğini kullanarak Kur’ân, Cevşen ve Celcelutiye üçlüsüyle yeniden inşâ etme uygulamasının önemi ve gereği üzerinde duracağız. Bu kitabın asıl yazılış amacı böylesi bir uygulamanın önem ve gerekliliğine dikkat çekmek ve zihinleri bu pratiğe hazırlamak içindir. Asıl önemli olan ise uygulama safhasıdır. Deneyimlerimizin ve soru-cevap kısmının bulunduğu kitabın son kısmını okuduğunuzda, çalışmamızın önemini daha iyi idrak edeceksiniz. * * * Bilinç-Bilinçaltı-Bilinçüstü-Bilinçdışı Psikoloji biliminde son yüzyılın revaçta sözcüklerinden biridir bilinçaltı.

Bilinci oluşturan ve etkileyen bilinçaltında ne vardır? Her olan bitenin sebebini bilinçaltında aramamız doğru mudur? Olan biten bilinci ve bilinçdışını ne kadar etkiliyor? Bilincin oluşabilmesi için bilinçaltı ve bilinçüstüne ihtiyacımız vardır. Geçmiş ve gelecek arasındaki bilinç, anı belirler. Bilinçaltı geçmişle ilgilidir. Geçmişte yaşadığımız herşey biliçaltında depolanır. Bu deponun yapısı normal algının ötesindedir. Bilinçaltı ya da bilinçüstü boyutlardan oluşur. Normal bir algıyla ayırt edilemeyen bu boyutlara geçişlerin sınırları çok net değildir. Ancak sezgilerimizle anlayabileceğimiz türdendir. Bilinçüstü alan gelecekle ilgilidir. Henüz işlenmemiş saf enerji vardır. Saf enerjiye form verebilmek ancak bilinçaltını kapatıp bilinci temizledikten sonra mümkün olabilir. Saf enerjiye saf düşünceyle erişilebilir. Bilinçüstünde henüz yaşanmamış olaylar, niyetler ve hayaller vardır. Psikolog Şahin Uçar bilinçaltı hakkında şunları söylüyor: Doğduğunuz andan itibaren size söylenen her sözcük doğrudan bilinçaltına gitmektedir. Kendi yemeğini yemek isteyen çocuğa sarfedilen “Dur dökersin, beceremezsin!” “Dokunma, kırarsın” gibi cümleler, gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde becerememe, cesaret edememe, özgüvenini kaybetme gibi davranışların temelini oluştururlar.

Bu nedenle çocuğun yaşamının ilk yılları çok önemlidir. Bilinçaltına yerleşen bu bilgiler, çocuğu tüm hayatı boyunca etkiler. Bilinçaltı kendisine gönderilen herşeyi kabul eder. Bilinçaltı değerlerimizi, inançlarımızı depolar; beden fonksiyonlarımızı kontrol eder. Akıl yürütmez. Hayal-gerçek ayrımı yapmadan herşeyi gerçek gibi algılayarak hareket eder. Bilinçaltına yerleşen bilgiler, tüm yaşamı etkileyen davranışlarımıza yön veren temel esasları oluştururlar. Bireyin edinmiş olduğu bu çarpıtılmış düşünüş, inanış ve davranış kalıplarını olumlu inanış, düşünüş ve davranış kalıpları haline getirmek için bilinçaltının yeniden yapılandırılması gerekir. İtalyan bir psikiyatr olan Roberto Assagioli ve İsviçreli psikiyatr Carl Jung, bilinçaltı zihnin içeriğinin sadece bastırılmış dürtülerden ve kabul edilemez isteklerden oluşmadığını (bu konuda Freud’un düşüncesinden ayrılarak) belirtmişlerdir. Onlara göre bilinçaltı zihin aynı zamanda yaratıcılığın, iyilikseverliğin, empatinin, ilhamın ve daha birçok insanî değerlerin kaynağıdır. Bilinçaltı’nın temel fonksiyonlarını şöyle sıralayabiliriz: – Anıları depolar, geçici olan ve geçici olmayan herşeyi kaydeder. – Duyguların alanıdır, semptomlar vasıtasıyla haberleşir. – Vücuttaki her türlü reaksiyon bilinçaltına bağlıdır, bastırılan herşey farklı bir şekilde ortaya çıkar. Beden dili onun hakimiyetindedir. – Semboller (somutlaştırma) ile daha iyi anlar.

– 11 yaşındaki bir çocuk gibi hareket eder. Ve çocuk merakıyla öğrenir. – Mantıklı açıklamalar yapmak ve duyguları serbest bırakmak için bastırılmış anıları açığa çıkarır. – Emirlere uymayı sever, net talimatlara ihtiyacı vardır. – Bilinçli zihin devre dışı kaldığında hipnoza yatkınlığı artar ve herşeyi hatırlar ya da unutabilir. – Herşeyi kişisel düzeyde ele alır. [1]

.

SOCIAL MENTALITY AND RESEARCHER THINKERS JOURNAL Doı: monash.pw ORIGINAL ARTICLE SmartJournal ; 6(27) Arrival : 26/11/ Published : 30/01/ Kam İnancı Ve Sanatla Terapide Sağaltım Bağıntısı Kam Belief And Healing Relation In Art Therapy Reference: Öz Çelikbaş, E. (). “Kam İnancı Ve Sanatla Terapide Sağaltım Bağıntısı”, International Social Mentality and Researcher Thinkers Journal, (IssnX) 6(27): Eda ÖZ ÇELİKBAŞ 1. Dr. Öğr. Üyesi, Karabük Üniversitesi, Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Resim Bölümü, Karabük/Türkiye ORCID: ÖZET ABSTRACT Geçmişten günümüze özünde birçok mistik pratiği ve sağaltımı The belief system, which we call Shamanism with its practices barındıran uygulamalarıyla Şamanizm adını verdiğimiz inanç that contain many mystical practices and treatments, is sistemi, Türk Coğrafyasında Kam ve Kamsal ifadelerle kendini manifested in the Turkish Geography with Kam and Kamsal gösterir. Şaman/Baksı/Bahşı ve Türkçe kullanımıyla Kam, expressions. With the use of Shaman / Baksı / Bahşı and mistik bilgeliğin, hekimliğin, dini ritüellerin ve tedavi ediciliğin Turkish, Kam is the symbol of mystical wisdom, medicine, sembolüdür. Bireyin kendi kendini tedavi edemediği, religious rituals and therapeutic. Kam, who takes action when sağaltımını sağlayamadığı durumlarda devreye giren Kam, the individual cannot cure himself and cannot cure himself, çeşitli ritüeller ve uygulamalarla birey üzerinde ciddi bir creates a serious treatment on the individual with various rituals sağaltım yaratır. Bu süreçte birey kendi benliğinde farkında and practices. In this process, the individual experiences the olmadan terapötik sürecini yaşar. Sanat Terapisi, son yıllarda therapeutic process unconsciously in his own self. Arts Therapy, Türkiye coğrafyasında kendini gösterse de, dünyada ve also in Turkey Although geography itself in recent years, has Şamanizm bağlamında yüzyıllardır varlığını sürdürmektedir. been in existence for centuries and Shamanism in the world Avrupa ve Amerika’da ’lı yıllar sonrasında kendini context. The area, which showed itself in Europe and America gösteren alan, Şamanlar tarafından farkında olmadan ve farkında after the s, manifested itself unknowingly and consciously olarak kendini göstermiştir. Esrime sürecini yaşayan Kam, by the Shamans. Experiencing the process of escapism, Kam inisiyasyonunu kendinden başkasının şaman olamayacağını experiences her initiation knowing that no one else can be a bilerek yaşar. Bu sürecin akabinde de etrafındaki insanlara shaman. After this process, he accompanies the people around tedavi edici ve yol gösterici hekim olarak eşlik eder. Bu him as a therapeutic and guiding physician. In this article, the makalede, Şamanizm bağlamında Şaman (Kam) öğretilerine, bu Shaman (Kam) teachings in the context of Shamanism will be kapsamda sanatla terapideki sağaltımın kamsal sağaltım ile olan discussed, and the relation of art and therapy to public therapy in bağıntısına yer verilecektir. this context. Anahtar Kelimeler: Mistik, Şamanizm, Kam, Sağaltım, Sanatla Key words: Mystical, Shamanism, Kam, Treatment, Art Terapi. Therapy. 1. GİRİŞ Geçmişten günümüze Türk inanç sistemini ve Türk sanatını da etkilemiş olan Şamanizm, özünde birçok mistik pratiği ve öğretileri de barındırır. Sadece dini bir inanç sistemi olmasının dışında bulunduğu coğrafyalarda ve Türk coğrafyalarının da yaşam biçimlerini etkilemiştir. Şamanizm, ata ruhlarına, doğa varlıklarına tapınmaya dayalı eski bir Asya dini, ruhani bir öğretidir. Türk Boyları açısından bakıldığında, Orta Asya Türkleri arasında ortaya çıkmış ve sonra diğer Türk topluluklarında uygulanmıştır. Kendisinden sonraki inanışları, dinsel düşünceleri, tek tanrılı dinleri etkilediği öne sürülen Şamanizm, kaynağı şaman sözcüğünden gelen ve şaman ile şekillenen bir inanç sistemidir (Öz, , s. ). Türkler İslamiyetten önce Şamanizm geleneğini sürdürüyorlardı. Şamanizm, ata ruhlarına ve doğa varlıklarına tapınmaya dayalı bir inanç sistemidir (Mömin, , s. 81). Şaman-Kam-Baksı gibi eş anlamlarıyla Kam (Türkçe anlamı budur), Şamanizm’de uygulayıcı, usta ve hekimdir. Eski Çin kaynaklarında, şamanlığın önce Orta Asya Türkler’i arasında ortaya çıktığı daha sonra ise diğer Türk boylarına ulaştığı bilgisi yer almaktadır (Pamir, , s. ). Orta Asya Türk kavimlerinde hastalık sağaltımı yapan şamanlara ‘Kam’ adı verilmiştir. Kırgız gibi bazı Trük boylarında ise, kamların görevini yapan kişiler ‘Baksı ya da ‘Bahşı’ isimleri ile anılmışlardır. Kamın ataların ruhları ile irtibata geçme kabiliyeti ve doğaüstü güçleri olan birisi olduğuna inanılmıştır (Sarı ve Akgün, , s.1). ©Copyright by Social Mentality And Researcher Thinkers Journal Social, Mentality and Researcher Thinkers Journal (Vol6 - Issue) Şaman aslında bir sihirbaz ve bir otacıdır; bütün hekimler gibi onun da hastalıkları sağalttığına; ilkel ve çağdaş bütün sihirbazlar gibi "fakirsel" mucizeler gösterdiğine inanılır. Ama o, bunlardan başka, ruhgüder (psychopompe)dir de; ayrıca rahip, mistik ve ozan da olabilir. Arkaik toplumların bir bütün olarak ele alınan sihirsel/dinsel yaşamlarının oluşturduğu bulanık ve karışık "gri kütle" içinde, -dar ve kesin anlamıyla- Şamanizm, kendine özgü bir yapılaşmanın belirtilerini gösterir ve belirginleştirilmesinde yarar olan bir "tarihe" sahip olduğunu da ele verir. Şamanizm tipik olarak Sibirya ve Orta Asya'ya özgü bir dinsel olgudur. Terimi bile, Rusça aracılığıyla, Tunguzca "şaman" sözcüğünden gelir. Asya'nın ortalarında ve kuzeyinde konuşulan öteki dillerde buna karşılık olan terimler şöyledir: Yakutça ‘ojun’, Moğolca ‘büga’, ‘bögii (buge, bü) ve udagan’ (karş. Buryatça Udayan, Yakutça Udoyan: "kadın-şaman"), Türkçe-Tatarca ‘Kam’ (Altayca kam, gam, Moğolca karni, vb.). Tunguzca terim Pali dilindeki ‘samana’ sözcüğüyle açıklanmaya çalışılmıştır (Eliade, , s. 22). Hekim olma özelliği Kam’a sağaltım ve tedavi edebilme yetisini de kazandırır. Şaman/Kam öncelikle kendi sağaltımını sınav sürecinde yaşar ve hekimliğe hazır olduğunda etrafına da faydalı olmaya başlar. Burada tedavi edici özellik ve arınma (catharsis) özelliği ile de kam, aksesuarları, mekanı, dansı, ayinleri, ritüelleri ve esrimeleriyle yaşamını sürdürür. Kam dansı (baksı dansı diye sık kullanılmıştır), hekim olma rolünde Şaman’ın esrimesinde ve inisiyasyonunda dans ve hareket halinde olması çok kıymetlidir. Sanatla terapide de alt dallardan biri olan Dans ve hareket terapisi ile baksı dansı arasında yaşanılan terapötik süreç bağlamında ve uygulama biçimlerinde pek çok noktada benzerlik bulunur. Hatta dans terapisinde katarsis halinde olan bireyle kamın yaşadığı süreç neredeyse aynıdır. Şamanlar esrimeli danslarını seyircilerle tıka basa dolu bir yurdun (otağı) içinde, iyice sınırlanmış daracık bir alanda, boy boy halkalar ve diğer çeşitli takılar şeklinde 15 kilodan fazla demirle bezenmiş giysiler içinde yaptıkları halde, asla hiç kimseye zarar vermezler. Kazak-Kırgız baksısı kendinden geçmiş durumdayken gözleri kapalı olarak her yana atıldığı halde, ihtiyacı olan nesneleri hiç şaşırmadan bulur. Tüm hareketlere esrikken bile egemen olabilen bu şaşırtıcı denetleme yeteneği hayranlık verici bir sinirsel bünyenin göstergesidir (Eliade, , s. 50). Dans ederken de sanatla terapide bireyden yüksek iç kontrolün dışavurumu beklenir. Bu içsel kontrol ile sorunlarının bedeninde yerleştiği noktalara yönelmesi ve gezen kötü enerjileri bedeninden atması beklenir. Bu yeti tıpkı şamanın büyüsel denilen yüksek kontrollü ve bedenine hakim olabilme özelliği ile de benzerlik gösterir (Şekil 1). Şekil 1. Dış Mekanda Dans Ritüelini Gerçekleştiren Sibirya Şamanı; Şamanlarda Dans da Bir Sağaltım Yöntemidir. Kaynak:monash.pw 30unquTioEuvnIoIHyIuAPzHwLk0g=s Şamanizm’e ruhbilimci (psikiyatrist ya da psikolog) olarak yaklaşan kişi, onu her şeyden önce bunalım, hatta gerileme içindeki bir “psykhé”nin kendini dışa vurması olarak tanımlamaya eğilim monash.pw / [email protected] / Open Access Refereed / E-Journal / Refereed / Indexed 17 Social, Mentality and Researcher Thinkers Journal (Vol6 - Issue) gösterecek; onu kimi norm-dışı sapkın psişik davranışlarla karşılaştırmak ya da histeriye veya saraya benzer ruh hastalıkları arasında saymaktan bile geri kalmayacaktır (Eliade, , s. 9). Ruh hastası (psikopat) olsun olmasın, geleceğin şamanı bazı "sırra-erme" sınavlarından geçmek ve bazen çok karmaşık olabilen bir "eğitim" almak zorundadır. Ancak böyle bir çifte (esrimelik ve didaktik) "aydınlanma" onu herhangi bir nevrozlu kişi olmaktan çıkarıp toplumca tanınan bir şaman haline getirebilir (Eliade, , s. ). 2. SAĞALTIMDA KAMLAR Sokrates; insan bedenini bütün olarak iyileştirebilmek için ruhu tedavi etmenin ilk ve temel unsur olduğunu savunur (Çakmak, , S. 1). Sağaltım TDK Sözlüğünde: Sağaltma işi, tedavi; Bir hastalığı yenecek etkenleri ve bu etkenlerin kullanılma yöntemlerini bularak hastanın sıkıntılarını giderme, iyi etme işi, terapi anlamlarına gelmektedir (TDK, ). Sağaltımın gücü bireylerin kendi içlerinde bulabilecekleri bir kaynakta gizlidir. Günümüzde modern psikoloji ile klinik psikoloji alanlarında uygulanan sanatla terapi yöntemleri bağlamında bireyler sağaltımlarını destek alarak sağlamaktadırlar. Bu tıpkı kamın sözel ve öznel yetileriyle gerçekleştirdiği sağaltım yöntemine benzer. Çünkü buradaki klinik olgu, hekimlerin yaptığı gibi ilaçla ya da tıbbi bir iyileştirme değildir. Günümüzde alternatif tıp alanına giren bazı tedavi yöntemlerini de şaman uygulamaktadır. Ancak özünde kam, ruhlarla iletişime geçen doğa ile ilk elden irtibatta olan animistik dünya görüşüne sahip çözümleyici ve öğretici bir rehberdir. Kamın yetilerinin büyüsel/majik sağaltım olduğu düşüncesi, ilaçla sağaltımdan farklı olsa da; pek çok büyüsel şamanik uygulamalarda da bitkiler, bazı ilaçlar, değişik maddeler ve animistik nesneler kullanılmıştır. Günümüzden farklı olarak bu otacılık kavramına yakın bir anlama denk gelebilir. Orta Asya Türkleri, hastalıkların kötü ruhların ve cinlerin etkisiyle ortaya çıktığına inanmışlardır. Şamanların sağaltım geleneklerinin temel dayanağı; evrendeki her şeyin bir ruhu olduğu inancıdır (Bayat, , s. 21). Sağaltımda öncelikle amaç, kötü ruhların hastaya verdiği zararı önlemektir (Demir, , s. 22). Bu sebeple de Kam, hastanın ruhunu kötü ruhların elinden kurtarmaya çalışırdı. Türkler, Orta Asya döneminde hastalıkların tedavisinde kullandıkları sağaltım geleneklerini kam yöntemlerini halk hekimliği adı altında korumaya ve sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu uygulamalar ‘urasa’lar tarafından ‘ırvasa’ denilen psişik uygulamalardan, ‘parpılama’ denilen vücudu çizme, kesme, dağlama uygulamalarından, bitki, hayvan ve maden kökenli emlerle ilaç yapmak gibi uygulamalar olarak sayılabilir (Yılmaz, , s. ). Kam, hastalıkları sağaltmak, yağmur duası yapmak, ölülerin ruhlarıyla irtibata geçmek, bitki ve hayvanları korumak ve çoğaltmak, fal bakmak, büyü yapmak ve bozmak, kurşun dökmek, nazara karşı dua etmek, vb. birçok yetiye sahiptir. Sağaltım anlamında da kam, çeşitli seremonilerin ardından sağaltımına başlayabilir. Sağaltma, fala bakma, kurban törenlerinin yönetimi ya da başka bir deyişle ölülerin ruhlarının öteki dünyaya geçirilmesi, öykü anlatımı ve şair-şarkıcılık en önemli görevleri arasında sıralanmaktadır (Hoppal, , s. 33). Varlığına inanılan ruhlar, tanrılar ve insanlar arasında aracılık yapan din adamı Şaman, aynı zamanda bir büyücü ve hekim adamdır (medicine – man). Doktor tedavisini ilaçla yaparken, Şaman tedavisini kendi usulüne göre, daha çok sihirli pratiklerle ve ‘şamanik’ bir yöntemle yapar. Trans halinde tedavi güçleri en üst seviyeye ulaşır. Ruhlarla temas kuruncaya kadar da zıplar, bağırır, bayılır ve bazen de düşer (Öz, , s. 1). Kamın Sağaltımında gerekli genel özellikler sırasıyla şöyledir. Öncelikle otağının (yurt/ev) içinde bir işlem yapılacaksa; Kam, ortamı hazırlamakla işe başlar. Örtülerin rengi hastanın yatacağı yön hastaya göre seçilir. Otağı içinde ortadaki ocak ateşi artırılır. Çeşitli büyü bozan ve ruhlar ile temasa geçmeyi kolaylaştıran bitkilerden oluşan özel tütsüler yakılır. Hasta odaya girmeden ruhlara ve doğaya insanlarla olan ilişkilerinde rehberlik eden kam, hastanın üzerindeki ağırlığı (kötü enerjiyi) hissetmekle sağaltım sürecine başlar. Kam, kıyafetleriyle ve aksesuarlarıyla da sağaltım sürecini hızlandırıp ruhlarla hızlıca temasa geçer. Bu sebeple kostümünü ve sağaltacağı kişinin hastalığına göre aksesuarlarını da üzerinde bulundurur. Erk (Ata) hayvanının totemlerini de vücudunda bulundurur. Bu durum kamın ruhlarla buluşmasında güç almasını sağlar. Sağaltım esnasında sanatla terapi yöntemiyle alakalı olarak, Kam biblioterapi, dans ve hareket terapisi, drama, müzik terapisi monash.pw / [email protected] / Open Access Refereed / E-Journal / Refereed / Indexed 18 Social, Mentality and Researcher Thinkers Journal (Vol6 - Issue) alt dallarının tümünde uygulamada bulunmuş olur. Ateşin ve hastanın etrafında dolanarak şarkı söyleyip dans eder. Sağaltım şekline göre şiirler, özlü sözler ve kendince kötü ruhları kovucu sözler söyler. Kam bu esnada bir enstrüman da çalar; bu genellikle kendi kaoslarını, dünyalarını barındıran davulları olmuştur. Kam, sağaltımını dışarıda yapacaksa durum yine aynıdır; tek fark ateş ortaya yakılır. Kam, Otağıdaki dikotomiyi temsil eden direkle göğe uzanan daire biçimli boşluğundan göğe yükselirken (ruhuyla), dışarıda direk gökyüzüyle bağlantı haline geçer. Bu sebeple dumanın daha çok olması gerekir. Tüm bunlarla Kam, bir trans haline girer. Bu trans halinde elindeki enstrümanıyla çağırmak istediği ata ruhlarını ve kötü ruhları duruma ve hayvanlara özgü rütümleriyle çağırır. Ayrıca Kam için enstrümanı kutsaldır ve başkası tarafından asla kullanılamaz. Şamanın tedavi sürecinde ve yaşam biçiminde göstergesi ve erki kıyafetlerinde ve aksesuarlarında saklıdır. Giysi kendi başına, çevredeki uzamdan nitel olarak farklı, özel bir dinsel mikrokozrnosu temsil eder. Bir yandan, hemen hemen eksiksiz bir simgesel sistem oluşturduğu gibi, öte yandan da, kutsanmışlığı nedeniyle, çok ve çeşitli manevi güçlerle -en başta da ‘ruhlarla’- donanmıştır. Sadece onu giymekle -ya da onun yerini tutan nesneleri ellemekle- şaman, kutsal olmayan normal uzamı aşıp manevi dünyayla temasa geçmeye hazırlanmış olur. Bu hazırlık, genel olarak, bu dünyaya somut olarak girmekle hemen hemen birdir, zira kostümü giyme işi de aslında bir sürü hazırlıktan sonra ve şamancıl esrimenin hemen öncesinde yapılır. (Eliade, , ). Sözle ve davranışla tedavi tıp tarihinin en eski yöntemidir. Telkin ve inanç tedavisinin plasebo etkisinden yararlanılırdı. Tarihte kamların beden ve ruh hastalıklarını ayırdıklarına dair yazılı bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla kamların tüm hastalıkları telkinle tedavi ettiği varsayılabilir (Sarı ve Akgün, , s. 1). Kam, insanları, hayvanları, doğayı, coğrafyasını her türlü kötü enerjiden arındırma yeteneğine de sahiptir. O görür, göğün en üstünü, yerin an altını, öteki dünyayı, kötü ruhları ve iyi ruhları. Kişiler üzerinde gerekli tüm uygulamaları yaparak onların rahatlamasını ve arınmasını sağlar. Dertlere çare bulur ve çaresizlerin danışacağı ilk kapıdır. Kamlar, mistik bir boyutta kendilerini gerçekleştirseler de, tarihte var olan uygulamalarla tedavileri her zaman olumlu sonuçlar vermiştir. Kısaca özetlemek gerekirse Kam/Şaman, mükemmel bir psikolojik iyileştiricidir (Hoppal, , s. ) (Şekil 2). Şekil 2. Yaşlı Tuva Şamanı Bir Tören Sırasında Dört Çocuklu Bir Aileyi Temizliyor (Psikolojik olarak Arındırmak). Kaynak: Hoppal, , s. monash.pw / [email protected] / Open Access Refereed / E-Journal / Refereed / Indexed 19 Social, Mentality and Researcher Thinkers Journal (Vol6 - Issue) Alman performans ve kavramsal sanatçısı; Fluxus hareketinin önde gelen sanatçılarından ve Action kavramının yaratıcısı, Joseph Beuys da bir Şaman’dı. yılında, Kırım bölgesinde savaştayken uçağı düşürülmüştür. Tatar şamanlar onu enkazdan çıkararak hayvan iç yağları ve keçeleriyle tedavi etmişlerdir. Beuys, bu sürecini kendini şamanlığa hak kazanmış biri olarak inisiyasyon süreci olarak değerlendirmiştir ve akabinde şaman olmuştur. Performanslarında tedavi sürecinde tatarların kullandığı malzemeleri kullandığını görürüz. Bu malzemeler başta; keçe ve hayvan iç yağı olmuştur. Beuys şu sözlerle sağaltım sürecini açıklar (Tisdall, , s. 19): “Eğer Tatarlar olmasaydı bugün hayatta olmazdım… Uçağın düşmesinden sonra, Alman arazi timleri umudu kestiklerinde, bütün o kar kıyamet içinde beni bulanlar Tatarlardı. Kendimde değilmişim ve ancak on iki gün sonra Alman sahra hastanesine döndüğümde kendime gelmişim… En son hatırladığım, uçaktan atlamak için, paraşütlerin açılması için vaktin çok geç olduğu. Bu, yere çakılmadan birkaç saniye önce olmalı… Arkadaşım bağlıydı ve çarpmanın etkisiyle atomize olmuştu. Zaten ona ait neredeyse hiçbir şey bulamayacaklardı. Ama ben herhalde ön camdan dışarı fırlamış olmalıyım. Başımdan ve çenemden aldığım berbat yaralara rağmen beni bu kurtardı… Tamamıyla kara gömülmüştüm. Günler sonra Tatarlar beni böyle buldu. Voda (su) diyen sesler hatırlıyorum; ondan sonra da çadırların keçesini, keskin yağ, peynir ve süt kokularını. Vücut ısımı canlandırmak için bedenimi yağla kapladılar ve keçeye sardılar.” (Şekil ). Şekil 3. Joseph Beuys’un Kaza Anını ve Kazadan Geriye Kalanları Betimlediği Yerleştirmesi Kaynak: monash.pw?itok=UsbsfSib Şekil 4. Joseph Beuys’un, Kazası Sonrası Şamanların Kullandığı Hayvan İç Yağını Betimleyen Yerleştirmesi Kaynak:monash.pw?q=tbn:ANd9GcTktGVNbmdhb64aihMOAxHFemzAaY_JfmiB5o32 MJZEdRKDiP84Hg&s monash.pw / [email protected] / Open Access Refereed / E-Journal / Refereed / Indexed 20 Social, Mentality and Researcher Thinkers Journal (Vol6 - Issue) Beuys kendisini bir şaman gibi toplumu iyileştirecek kişi olarak görür. Eylemlerinde hem nesne hem öznedir. Doğal malzemelerin şamanik bir yaklaşımla kullanılması insanın doğayla olan ilişkisini ve iyileşmenin doğada var olduğunu göstermek içindir. Bu pratiklerin hiçbir estetik amacı yoktur, önemli olan farkındalıktır. Ona göre sanatın amacı insanları özgürleştirmektir ve sanat bir özgürlük bilimidir. O da özgürdür çünkü ölüm bilincine erişmiştir ve hayatta kalabilmenin yolunun sanat olduğunun bilincindedir. Onun bir çok aksiyonu zamansızlık ve mekansızlık üzerinedir; fiziksel bir zaman yoktur, zaman doğumdan önce ve ölümden sonrayı ifade eder (Çakmak, , s. 38). Beuys, Fluxus hareketi ile; şiiri, edebiyatı, müziği, resim sanatını, heykel sanatını, tiyatroyu ve hareketi (action) bir araya getirmiştir. Bu tıpkı sanatla terapideki sanatın alt dallarının varlığı gibidir. Fluxus bir uygulama ve sağaltım akımıdır. Sanatçılar bu akımda kendilerini her malzeme ve yöntemle ifade edebilir ve böylelikle de sanat yoluyla sağaltmış olur. Sanatla terapinin en önemli rolü bireyin kendisini en olmak istediği biçimde ve bilinçaltındaki kendi benliğiyle dışavurabilmesini sağlamaktır. Fluxus, sanatla hayat arasındaki sınırları kaldıran, yaratım sürecinden oluşan eserler ürettiren eylem sanatıdır. Malzeme kullanımında herhangi bir sınır yoktur; özellikle artık malzemeler önemli bir rol oynar. Yolda bulduğunuz bir tahta parçası, kırık bir ayna, eski bir bez, atmak istediğiniz herhangi bir malzeme Fluxus’ da kullanılabilir. Sanatla terapi uygulamalarında da durum aynıdır. Bireyin ruhunu yansıtabilecek en ufak bir çizgisel dışavurum bile sanat terapisi açısından oldukça kıymetlidir. Psikoterapi insan psikolojisini ve davranışlarını ele alır. İnsan konuşabilen ve düşünebilen bir varlıktır. Bu özelliği insanı hayvanlardan ayırır. İnsanoğlu aynı zamanda kendi özünde de değişebilen ve gizemli bir yaratıktır. Bu noktada yaşanılan her şey ile bağlantılı olarak bilinçaltının dışavurumu insanoğlu tarafından her zaman sözle olamayabilir. Sanat terapisinde de sanat yoluyla kendini dışavurmak ve bireyin terapötik sürecini oluşturarak sağaltımını sağlamak asıl amaçtır. Sanatın her dalının ve her yöntemin kullanıldığı sanat terapisinde, Şamanizm olgusundan hareketle Kamların uygulamaları ve sağaltım yöntemleri oldukça benzerlik göstermektedir. Sağaltımda Kam Dansı ve Hareketi Şamanik dünya görüşünde, doğa ve ata ruhlarıyla iç içe olan Kam/Şaman, aslında dünyanın ruhunu yansıtıyordu. O ruhlarla ve doğa ile bağ kurup insanlara bunları iletiyordu. Bunları yaparken kendi esrimelerini yaşıyor, inisiyasyonlarını el aldıklarından el vereceklerine aktarıyordu. Kam erk hayvanlarıyla, majik (büyüsel) uygulamalarıyla, fallarıyla ve geleceği gören haberci rüyalarıyla; yaşadığı coğrafyanın en önemli kişisiydi. Her şeyin danışıldığı, herkese yol gösteren, ruhlarla bağ kuran, hastalıkta ve sağlıkta iyileştirici görevi olan rehberdi. Sanat terapisinde de, rehberlik görevi; klinik bağlamdaki uygulamalarda, sanat psikoterapistinde; sanatsal uygulamalarda da sanat eğitimcisinde olmaktadır. Ancak, psikoterapist tanı koyma ve tedavi belirleme hakkına sahiptir. Sanat uygulayıcısı ise bireyde sanat yoluyla sağaltımı sağlama, teknik anlatma, uygulamada yardımcı olma ve bireyin psikoterapistten aldığı verilerle ruh durumuna ve karakterine bağlı olarak sanat etkinliği belirlemede yer alır. Sanat terapisinin ald dalı olan dans ve hareket terapisinde ritm, melodi ve monotonluktan uzak tınıların kullanımı oldukça önemlidir. Spiritüel ve meditatif birçok uygulamada, hareket terapisi yer almaktadır. Oyun terapisi, çocuk yogası, yoga, meditasyon, gevşeme, nefes terapisi gibi birçok alanda hareketten faydalanılır. Hatta uzmanlar çocukların hareketle daha kolay ve hızlı öğrendiklerini keşfetmişlerdir. Birçok eğitim öğretim yönteminde de hareketten faydalanılır. Dans ve hareket terapisi bağlamında Baksı ya da Şaman Dansı adı altında uygulamalar yapılabilir. Baksı Dansı: Müzik ve hareket terapisinin en eski uygulamalarından birisi olup, çok eski tarihlerde kam/baksı adı verilen şifacıların müzik eşliğinde arşetipikal hareketlerle hastaları tedavi ettikleri bilinmektedir. Bugün bu tedavi şeklinin yaşatılması hem kültürel hem de şifalandırıcı olması monash.pw / [email protected] / Open Access Refereed / E-Journal / Refereed / Indexed 21 Social, Mentality and Researcher Thinkers Journal (Vol6 - Issue) bakımından önemlidir. Eller ve omuzlardan başlanarak yavaş yavaş bütün vücuda yayılan hareketlerle tıkalı alanların açılması, duygu durumunda değişikliğe yol açılması amaçlanmaktadır. Baksı dansı önce öğretilir ardından müzik eşliğinde isteyenlerin katılımıyla uygulanır (Öztekin, ). Kamlar; sorun, tedavi edilecek konu her ne ise trans halinde olup bilinçleri açık olarak kendilerinden geçip, dans ederler ve konu çözümlendiyse alkışlayarak, zıplayarak tepki verirlerdi. Günümüzdeki ‘alkış (applause)’ terimi belki de tepkimizi göstermek açısından eskiden kalma Şamanik bir tepkidir (Öz, , s. 2). Şamanların dansları ellerindeki enstrümanları veya davullarıyla birlikte ata ruhları ve erk hayvanlarının ritimlerine göre belirlenirdi. Şamanın erk/ata hayvanı hangisiyse onu çalarak trans haline geçer, ardından savaşıp temizleyeceği kötü ruhların ata hayvanına göre ritm hız kazanır ya da değişirdi. Bu tıpkı Türk müziğindeki makamlar gibidir. Şamanların, burada sanat terapisi bağlamında değinebileceğimiz önemli iki jesti vardır: birincisi, hareketlerini ve ritimi duruma göre belirlemek; ikincisi ise uygulama anında duruma uygun alet, enstrüman, kostüm ve ortam hazırlamak. Sanatla terapide de bireyin durumuna uygun etkinlik, konu, mekan ve malzeme seçimi yapılmaktadır. Örneğin Sibiryalı şaman, her tedaviye uygun motiflerle davulunu süsler. Kıyafetleri de ruhlara özgü paçavralarla ve renklerde olmaktadır. Geçmişte Sibirya şaman kıyafeti, erkeklere ve kadınlara özgü tabularla doluydu (Öz, , s. 4). 3. SONUÇ ve ÖNERİLER Sanatın sağaltım gücü, insanlık tarihinin başlangıcından sanatın var olduğu günden bugüne kadar sürmüştür. Sanat insanlık var olduğundan beri ilk elden ya da ihtiyaçtan tesadüfi olarak ya da farkındalıkla var olmuştur. Sanat, bireyi ve toplumunu yansıtır. Yaşanılan coğrafya kültürü ve sanatı etkiler. İnsanlar geçmişte de ruhlarını iyileştirmek için doğaya ve var olduğuna inandıkları ruhlara iyileşmek ve kendini bulmak için bağ kurmuştur. Kamlar, doğadaki her varlıkla her canlıyla iletişim kurabilen, doğanın bir parçası olabilen, kendini doğada ve psişik güçleriyle ruhlara kanıtlayan sonsuz enerjiye sahip hekimlerdir. Sanat, her alanda onların yaşam alanlarında, uygulamalarında, yurtlarında mevcuttur. Kıyafetlerinden, evlerine, ritüellerinden, totemlerine kadar onlarla var olduğuna inandığını her şey, Şamaniktir ve sanatsaldır. Bu sebeple sanatla terapide kullanılan yöntemler, resim sanatı ya da sanat tarihi açısından klasik yöntemler gibi dursa da; sanatla terapide benzer olarak her malzemeye açık olma hali ve bireysel ya da grup psikolojisine bağlı serbest tekniklerin uygulanabilir olması durumuyla güncel ve terapötik olma özelliğini barındırır. Sanat; arındırır, iyileştirir, kişiyi anda kalmaya ve sıkıntılarını unutmaya sevk eder. Sanat, kişinin kendisini ifade etmesini ve özgürleştirmesini sağlar. Bu özgürlük bilinçaltını tüm cesurluğuyla ifade etme biçimi de sunar. Art Brut sanatını ortaya çıkarırken Dubuffet’nin yapmak istediği de buydu. Çocuksu ifadelerle aslında bilinçaltını en özgün ve özgür kullanan çocuklara ithaf etmişti sanatını. O da tıpkı çocuklar gibi bilinçaltını, egosunu resmine, çalışmalarına, heykellerine yansıtmıştı. Şamanizm bağlamında kamlarda da durum aynıdır. İster Şaman olsun, ister Baksı ister Kam, yaşanılan coğrafyaya göre öğretilerde ve kullanılan malzemelerde çeşitlilik olsa da, evrensel bir olgunun ve sağaltım pratiklerinin kullanıldığı bir alanda üstün psişik güçlerini kullanarak toplumları üzerinde sağaltım sağlayan Kamlar, kendi içinde uyguladıkları pratiklerinde sanatsal özellikleri de barındırır. Kullandığı aksesuardan, materyallere, ritüellerinden seremonilerine, sazlarından sözlerine kadar Kamlar, gerçek bir güncel sanatçılardır aslında. Toplumunun nabzını ölçen, psiko sosyal yaşamında etkin rol oynayan Kamlar, terapötik süreç yaşatma bağlamında, bireyler üzerinde günümüzdeki psikoterapist gibi bir etkiye de sahiptir. Kamın kullandığı her bir unsur, uygulama sanatla bağlantılı olmakla birlikte, sembolizm bakımından da sanata yön veren bilgilerle doludur. Sanat terapisi bağlamında, özellikle dans ve hareket terapisi, drama, tiyatro, bibilioterapi ve meditasyon ile farkındalık yaratabilecek olan Kamlar, sanatla terapide gerçekleştirilecek birçok atölye çalışmasında, uygulamada, yöntemde tematik olarak uygulanabilir (Şekil ). monash.pw / [email protected] / Open Access Refereed / E-Journal / Refereed / Indexed 22 Social, Mentality and Researcher Thinkers Journal (Vol6 - Issue) Şekil 5. TÜMATA ve Müzik Terapisi Eşliğinde Anadolu’da Kam Dansı Kaynak: monash.pw Şekil 5. Shaman Dans Tiyatrosu Anadolu’da Kam Dansı Koreografilerinden Bir Kare Kaynak:monash.pw Şaman, tek başına bir birey olarak var olmaz. Kostümleri, bağlı olduğu kabile ya da topluluğu, doğa üstü gelişmiş yetileriyle o; bulunduğu toplumda önemli bir role sahiptir. O aynı zamanda; bilici, şifacı, yol gösterici, rehber, aracı ve sanatçıdır. Bu bağlamda Şamanın sanatçı olma özelliği gerçekten dikkat çekicidir. O tüm bu yetilerini yerine getirirken sanat tarihini, müziği, resmi, tiyatral gösterileri ve dansın her alanı ile beden dilini çok iyi kullanır. Aksesuarları, kıyafetleri ve müzikleri ile O topluluğunun en saygı duyulan insanı ve toplumunun bir antropoloğu-sosyoloğu olma özelliğine de sahiptir (Öz, , s. 97). Ayrıca Kam/Şaman, yaşadığı coğrafyanın, evreninin, psikoterapisti, sağaltımını sağlayan yol göstericisi, hekimi ve sanatçısıdır. monash.pw / [email protected] / Open Access Refereed / E-Journal / Refereed / Indexed 23 Social, Mentality and Researcher Thinkers Journal (Vol6 - Issue) KAYNAKÇA Bayat, F. (). Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı. (3. Basım). İstanbul: Ötüken Neşriyat. Eliade, M. (). Şamanizm İlkel Esrime Teknikleri, Çev. İsmail Birkan, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları. Hoppal, M. (). Avrasya’da Şamanlar, (Çev. Bülent Bayram, H. Şevket Çağatay Çapraz), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Mömin, S. (). “Şamanizm ve Günümüzdeki Kalıntıları, Uygur Toplumundaki Tabular Üzerine”, Ulakbilge, 1/1, Öz, E. (). Güncel Sanatta İşaret ve İmge Olarak Türk Şamanik Nesneler Üzerine Görsel Çözümlemeler, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim anasanat Dalı. Öztekin, A. (). Tümata ve Müzik Terapi, monash.pw terapi/, Erişim Tarihi: Pamir, A. (). “Türkler’in Geleneksel Dini Şamanizm’in Orta Asya Eski Türk Kamu Hukuku’na Etkisi”. 52/4, monash.pw Erişim Tarihi: Sarı, N., Akgün, B. (). “Türk Tarihinde Psikiyatriye Bakış”, İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Türkiye’de Sık Karşılaşılan Psikiyatrik Hastalıklar Sempozyum Dizisi, No, Mart, TDK, (). Güncel Türkçe Sözlükler. monash.pw?kelime= Erişim Tarihi: Yılmaz, Ş. (). “Ulupamir Köyünde Halk İnançları ve Halk Hekimliği Uygulamaları”. Millî Folklor, , monash.pw / [email protected] / Open Access Refereed / E-Journal / Refereed / Indexed 24

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır