mide iltihabı için antibiyotik / Mide Mikrobu Nasıl Bulaşır? | Yeditepe Üniversitesi Hastanesi

Mide Iltihabı Için Antibiyotik

mide iltihabı için antibiyotik

Mide Mikrobu Nedir, Nasıl Tedavi Edilir?

‘Helicobacter pylori’ olarak isimlendirilen mide mikrobu kişinin bedeninde bulunan bakterilerden bir tanesidir. İleri seviyede mide mikrobunun bulunması durumunda mevcut ülserin kansere çevirmesine yol açabilir. Bundan dolayı mide mikrobu tanısı ve tedavisi önem taşır.

'Helicobacter pylori' olarak da adlandırılan bu mikrop, çoğu insanın midesinde, kişiye bir zarar vermeden yaşayabiliyor. Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de yaşayan kişilerde mikrop taşıyanların oranı, bazı yerlerde yüzde 90'lara kadar ulaşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise bu seviye % 50'ler civarında seyretmektedir.

Mide Mikrobu Neden Olur?

Mide mikrobunun oluşma sebebi kesin olarak bilinmemektedir. Mide mikrobunun bulaşma yollarını şu şekilde sıralayabiliriz; 

  • Kişiden kişiye tükürük yolu ile bulaşabilir.
  • Kusmuk yolu ile geçebilir.
  • Dışkı yolu ile yayılım gösterebilir.
  • Direkt temas yolu ile de geçebilir. 

Ayrıca Helicobacter pylori yiyecek veya su yoluyla da yayılım gösterebilmektedir. Midede ve bağırsaklarda farklılıklara yol açar. Bakteri midedeki koruyucu yapıları enfekte edebilir. Bu durumda bazı enzimlerin, toksinlerin ve bağışıklığın serbest kalmasına sebep olur. Bu etkenler direkt veya dolaylı şekilde mide ve bağırsak hücrelerine zarar verir. Bu verilen zarar bazı hastalıklara neden olur. 
Bu hastalıklar; hazımsızlık, ülser ya da reflü gibi mideye ilişkin hastalıklardır. Pek çok birey kronik H. pylori enfeksiyonu yaşasa da belirli bir semptom göstermez. Bazı kişiler de ise birçok ciddi problem görülebilir. Ülserler birçok belirtilere sebep olabilir ya da hiçbir belirti göstermez.

Mide Mikrobu Belirtileri Nelerdir?

Mide mikrobu kişinin yaşamını olumsuz yönde etkiler. Bu bakteri kişinin yeme alışkanlığının değişmesine neden olur. Bazı mide hastalıklarının oluşmasına da zemin hazırlar. Mide mikrobu ile ilgili semptomlar meydana geldiği zaman aşağıda belirtilen durumlar yaşanabilir;

  • Karın ağrısı
  • Mideniz boş olduğu durumda karında daha fazla ağrı
  • Bulantı
  • Beslenme isteksizliği
  • Sık geğirme durumu
  • Şişkinlik hissi
  • İstemsiz kilo kaybetme

Mide Mikrobu Tedavisi

Bu enfeksiyonun teşhis edilmesi genel olarak hasta olan kişilerin yakınmaları ve H. pylori enfeksiyonunu işaret eden testlerin uygulanması sonrası konmaktadır. Dışkıda helikobakter antijen testi, ya da üre-nefes testi yolu ile mide mikrobu enfeksiyonunun var olması tespit edilebilmektedir. Bunun yanında, mide mikrobu enfeksiyonunu saptamak için daha güvenli yöntemler vardır. Bu yöntemlerden biri mideden doku parçası alınıp hızlı üreaz testi uygulamasıdır. Ayrıca histolojik inceleme ve mikrobiyal kültür testleri de uygulanabilir. 
Helicobacter Pylori enfeksiyonu genel olarak ülser veya gastrit gibi rahatsızlıklara sebep olmadığı müddetçe tedaviye ihtiyaç duyulmaz. Bu tedavi sürecinde antibiyotikler kullanılmaktadır. Çünkü H. pylori bir bakteridir ve antibiyotiklere duyarlı bir yapısı vardır. Ancak bu bakterinin uygulanacak antibiyotiğe direnç geliştirmemesi gerekir. Bu yüzden tedavide bir çok ilacın birlikte kullanılması gerekir.
Bu ilaçlar belirli bir zaman kullanıldıktan sonra enfeksiyon durumunun sonlanıp sonlanmadığının belirlenmesi için tekrar üre veya dışkı testi yapılabilir ve daha sonra enfeksiyon hala geçmemiş olabilir. Bu peptik ülserin tekrardan meydana gelmesine neden olabilecek bir durumdur ve yeniden tedavi olmak gerekebilir. İlaç tedavi süreci üçlü veya dörtlü olarak uygulanır. Üçlü tedavide, tedavi süreci 7-14 gün arasında olmaktadır.

Midede Mikrop Olursa Ne Olur?

Mide mikrobuna yakalanmış bir kişi hastalığa dair hiçbir belirti göstermeyebilir. Midenin ağrıması, şişkinlik, ani doyma, iştahsızlık, kusma ve halsizlik gibi semptomlar mide mikrobu belirtileridir.

Midede Mikrop Neden Çıkar?

Midede olan ve mide asit ortamında yaşamını sürdüren bulaşıcı bir bakteridir ve yaklaşık dünya nüfusunun yarısında vardır. Bu bakteriler bulaşan yolu ile midenin duvarına tutunmaktadır.

Mide Mikrobu Ağız Kokusu Yapar mı?

Ağız kokusunun yüzde 90’lık kısmı ağız içinde oluşan sorunlardan, yüzde 10’luk kısmı ise sindirim ve solunum sisteminden kaynaklanmaktadır. Sindirim sisteminde ağız kokusuna sebebiyet veren en önemli etken Helicobacter Pyloridir.

Güncelleme Tarihi: 14 Ekim 2022

Yayınlama Tarihi: 13 Ekim 2022

Sayfa içeriğinde yer alan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. İlgili sayfada tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren öğeler yer almamaktadır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Helico Bakter Pilori ve Tedavisi

Türkiye’de 2014’de Helikobakter Pylori (HP) Tedavisi Nasıl Olmalıdır?
Prof. Dr. Ahmet UYGUN
Helikobakter pilori (HP) dünyadaki en yaygın infeksiyon etkenidir. HP enfeksiyonun tedavisindeki amaç, mikroorganizmayı tamamen elimine etmektedir. HP enfeksiyonu için ideal tedavi, sürekli olarak; ≥% 95 gibi yüksek şifa oranı olan ve hastalar tarafından iyi tolere edilen bir tedavidir. Ancak henüz böyle bir tedavi yoktur. HP eradikasyonunda kullanılan tedavi ile en az % 80 –85 olguda eradikasyon sağlanmalıdır. Bu kabül edilebilir bir orandır. Arzu edilen eradikasyon oranı ise %90 ve üstü olmalıdır (1,2). Bu nedenle birinci basamakta etkinliği kanıtlanmış tedavi protokollerinin kullanılması önemlidir.  Çünkü birinci basamak tedavisinde başarısızlık gözlenirse 2’ci ve 3’cü basamak tedavilerde başarı oranı daha da düşüktür. Uygun ve etkili olmayan tedavi rejimleri HP’nin direnç kazanmasına, sonuçta toplumda dirençli HP suşlarının yayılmasına yol açarlar.
HP enfeksiyonunun tedavisindeki ana engel, ilaçlara uyumun kötü olması ve HP’ya karşı direnç gelişmesidir. HP enfeksiyonunun tedavisi için ideal bir ilaca maalesef bugün için sahip değiliz. Fakat HP’ye etkili elimizde bir çok ilaç mevcuttur. Bu ilaçlardan iyi bir kombinasyon yapılıp ve uygun süre kullanılırsa% 90’ın üzerinde bir başarıyla Hp’yi eradike etmek mümkündür.
HP için ideal tedavide aranan özellikler şunlardır:
1- Ucuz olmalı
2- % 90 - 95’in üzerinde eradikasyon sağlamalı
3- Kullanımı kolay olmalı
4- Kullanan kişide rahatsızlık oluşturmamalı ve ciddi yan etkinin olmamadır.
HP’ye karşı etkili bir ilacın sahip olması gereken özellikler şunlardır:
1- In vitro HP’ye karşı etkili olmalı
2- In vitro yavaş çoğalan-büyüyen coccoid formdaki HP’ye karşı etkili olmalı
3- Edinilmiş (sekonder) dirence yol açmamalı
4- Minimal lokal ve sistemik yan etkiye sahip olmalı
5- İntragastrik aktiviteye sahip olmalı, hızlı çözülmeli ve midede yayılmalı
6- Mide mukozasını lokal olarak geçebilmeli
7-Mide lümeninde ve mukus tabakasında farklı PH’larda, hem stabil hem de aktif olabilmeli
8- Sistemik dolaşımdan mide mukozasına ve mukusa geçebilmeli (1).
HP infeksiyonunun eradikasyon endikasyonları ve bunun nasıl yapılacağı ile ilgili tartışmalar; özellikle 1’ci basamak sağlık hizmetlerinde devam etmektedir.
Bu karışıklıkları önlemek için, Avrupa Helicobacter Pylori Çalışma Grubu (EHPSG) tarafından ilk kez 1997 yılında, sonuncusu 2005’de yapılan uzlaşı toplantıları  ile, Maastrich 3-2005 Konsensüs raporu adıyla yayınlanmıştır.
Bu son uzlaşı toplantısında;
  1. Kimleri tedavi edeceğiz?.
  2. Nasıl tanı konulacak?
  3. Nasıl tedavi edilecek?. Soruları üzerinde fikir birliği oluşturulmuştur (3).

Kimleri Tedavi edeceğiz ?
HP ile enfekte insanların % 100’de histopatolojik olarak gastritis olduğu halde çoğu asemptomatiktir. HP ile enfekte olan yetişkinlerin yaklaşık %30’da dispeptik semptomlar vardır. Dispeptik yakınmaları olanlarında yaklaşık %20’de peptik ülser, %1-2’de mide kanseri olma riski vardır. Dispeptik semptomlarla baş vuran tüm hastalara HP testi yapılmalıdır. Alarm semptomları varsa veya yaşı 40’ın üzerinde ise endoskopi dahil tüm inceleme yapılmalıdır.
Hastaya endoskopi düşünülmüyorsa HP için non-invaziv testlerden Üre Nefes testi veya HP gaita antijen testi yapılmalıdır. Her ikisi de aktif enfeksiyonun varlığını gösterir. Hasta daha önce HP’ye yönelik tedavi görmemişse Anti- HP- IgG serolojik testi de yapılabilir. Bu test mevcut veya geçirilmiş enfeksiyonu gösterir.
HP testi pozitif çıkınca eradikasyon düşünüyorsanız o zaman HP testi yapınız. Çünkü HP pozitif olgularda eradikasyon tedavisi yapılmalıdır. Asemptomatik olgularda HP testi yapmak doğru değildir. Test sonucu pozitif çıkan hastaları tedavi etmemek etik değildir.
Tedavi önerisi yapılırken tavsiyeler 3 düzeyde değerlendirilmektedir:

  1. Kuvvetle tavsiye edilen
  2. Tavsiye edilen
  3. Kesin değil, önerilebilir, olarak ayrılmıştır.

Bu tavsiyeler ile ilgili  bilimsel deliller 5 seviyede toplanmıştır. Bunlar;

  1. İyi tasarlanmış ve uygun şekilde kontrollü çalışmalar

2- İyi tasarlanmış, herhangi bir insan topluluğunda yada vaka kontrollü çalışmalar, indirekt delillerle desteklenmiş kusursuz çalışmalar
3-  Vaka raporları, ciddi şekilde planlı indirekt olarak ima eden deliller
4-  Klinik tecrübeler
5- Fikir oluşturmak için yeteli delil olmaması
Maastrich 3-2005 Konsensüs raporuna göre, HP eradikasyon tedavisi vereceğimiz endikasyonlar şunlardır (3,4).
Kuvvetle tavsiye edilen endikasyonlar :                    Bilimsel Delil Seviyesi

  1. DÜ veya GÜ ( aktif veya komplikasyon içermeyen)                      1
  2. MALT-lenfoma (Mide de)                                                                   2
  3. Atrofik gastritis                                                                                     2
  4. Daha önce mide ameliyatı olanlar                                                   3
  5. Birinci derecede ailesinde mide kanseri hikayesi olanlar                       3
  6. Hasta bizzat kendisi Hp için tedavi arzu ediyorsa                         4

Tavsiye edilen endikasyonlar ve ilgili durumlar:     Bilimsel Delil Seviyesi
1- Dispepsi’li hastalar                                                                               2
2- GÖRH                                                                                                     3
3- NSAİİ                                                                                                       2 -1
4- İdiopatik trombositopeni (İTP)                                                             3 - 4
5- Açıklanamayan Demir eksiliği anemisi (DEA)                                 3-4
6- Diğer tartışmalı ekstra gastrik ( İKH, Serebro Vasküler Aksedan , Kronik Bronşit, Astım, KOAH, Kronik idiopatik Nötropeni, Safra kesesinde kolesterol taşı oluşumu, İBH,  Kolorektal Kanser, Kolonun Adenomatöz Polibi, İdipatik Anteriör Üveit, Blefaritis, Otitis Media, İdipatik Urtiker, Çoçuklarda otoimmün troit hastalığı, Tekrarlayan aftöz stomatit,  Glossitis, Halitosis, Lingual hiperplazi,  Plazma Gherelin dinamiklerini etkileyerek, nöroendokrin, nörotoksinleri ve dopaminerjik nöronları etkileyerek parkinsonizmi hızlandırma) endikasyonlar (4).
1- Dispepsi’li Hastalar ve HP :
Dispepsi’li hastaların tedavisi ile ilgili karar verirken hastaları;

  1. Alarm semptomu olanlar,
  2. Araştırılmış hastalar,
  3. Araştırılmamış hastalar olarak 3’e ayırmak, tedavide kolaylık sağlayacaktır.

Alarm semptomu olan hastalar kesin olarak tedavi edilmelidir.
Alarm semptomları :

  1. 40 yaşın üstünde olmak
  2. Semptomların yakın zamanda ortaya çıkması
  3. Semptomların ciddi-ağır olması

4- Klinik olarak organik hastalık şüphesi (ülser, kanser, vs.) Ateş , Anemi, Kilo kaybı, Yutma güçlüğü, Tekrarlayan kusma, Karındaki kitle tespiti

  1. Ailesel kanser hikayesi
  2. Tedaviye cevapsızlık
  3. Hastanın kanser endişesi taşıması
  4. Hastanın daha önce tetkik edilmemiş olması

 
2- Gastroözefagial Reflü Hastalığı  (GÖRH) Olanlar  ve HP :
HP infeksiyonu ile GÖRH arasındaki ilişki hala tartışmalıdır. Bazı araştırmacılar GÖRH ve onun komplikasyonları konusunda HP’nin koruyucu rolü olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fakat diğerleri bu bulguları doğrulamamıştır.  GÖRH için uzun süreli anti-sekretuvar tedavi gerektiği zaman HP eradikasyonu tavsiye edilmektedir.   Çünkü asit salgısının uzun süre baskı altına alınmasının, midenin fundus bölümünde HP etkisiyle atrofik gastrit gelişmesini hızlandırdığı düşünülmektedir. Ne olursa olsun HP infeksiyonunun mevcut olup olmadığının araştırılması ve mevcutsa, asit salgısının uzun süreli olarak baskı altına alınmasından önce, HP’nin ortadan kaldırılması önerilmektedir. HP’nin bilinen herhangi bir faydası olmadığından bu bakterinin eradikasyonunu ile diğer gastroduoenal komplikasyonlara ait bir risk faktörüde uzaklaştırılmış olacaktır (8).
3- HP ve NSAİİ Kullananlar :
HP ve NSAII’ler / aspirin, peptik ülser gelişmesi ve peptik ülser kanaması konusunda bağımsız risk faktörleridir. NSAII’leri bu bakımdan aspirinden ayırt etmek gerekir.
            HP eradikasyonu NSAII kullanımına başlanmadan önce yapıldığında peptik ülser ve buna eşlik eden semptomların sıklığını azaltır. HP eradikasyonu, antisekretuvar tedavi uygulanan, ancak NSAII kullanmaya da devam eden hastalarda mide veya duodenum ülserinin iyileşmesini hızlandırmaz. NSAII kullanmaları nedeniyle yüksek risk altında olan hastalardaki HP eradikasyonu, ülserlerin tekrar kanamasının önlenmesinde etkisizdir ve bu nedenle de söz konusu hastalarda uzun süreli proton pompası inhibisyonuna ihtiyaç vardır (13).
Bu konuda literatürde, birbirini tutmayan verilerin söz konusu olduğu, karmaşık bir konudur. Ancak daha sonra gelişebilecek peptik ülserin ve dispeptik semptomların açıklanmasında karışıklığa yol açabilecek bir faktörü ortadan kaldırmak amacıyla, NSAII tedavisi planlanan hastalarda HP eradikasyonu yapılmalıdır. Peptik ülser anamnezi veren ve düşük dozda aspirin tedavisi altında olan hastalarda, HP testi yapılması ve pozitif olanlarda eradikasyon yapılmalıdır (14).
Clopidogrel GİS kanama riskini artırmaktadır. Bu durumda HP’nin rolü değerlendirilmemiştir. Serebro vasküler hastalıkta sinerjik etki ile yarar sağlayan  Aspirin ve Clopidogrel kombinasyon tedavisinde daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır .
Ülseri iyileşmiş ve aspirine bağlı ülser kanama anamnezi olan hastalarda, tekrarlayan ülser kanamalarını önlemede, aspirin ve PPI, clopidogrel’den daha üstündür. Bu günkü tavsiye, sadece aspirine karşı GİS uyumsuzluğu olan hastalarda clopidogrel verilmelidir. Ancak bu ispatlanmamıştır (15, 16,17).
HP ve COX-2 inhibitörleri arasındaki ilişki önemli idi. Fakat bu ilaçların yan etkileri nedeniyle tüm çalışmalar durdurulmuştur.
4- İdiopatik Trombositopeni (İTP) :
Literatürler incelendiğinde ITP’li hastaların %58’nin HP ile infekte olduğu görülmektedir. ITP’li hastalarda HP eradikasyonu yapılınca trombosit sayısında önemli bir artış gözlenmiştir.
Eradikasyon tedavisi vakaların yaklaşık yarısında kısmi veya tam olarak trombosit sayısında artış yapmıştır. Bu trombosit yüzeyindeki antijenik çapraz reaksiyonu ile ilgilidir. Bu konunun plesabo kontrollü çalışmalar ile desteklenmeye ihtiyacı vardır (3,18-19).
 
5- Açıklanamayan Demir Eksiliği Anemisi (DEA) :
            HP gastriti ile açıklanamayan demir eksiliği anemisi arasında, ilişkinin olduğu giderek artmaktadır .
      
Diğer Tartışmalı Ekstra Gastrik Endikasyonlar :
HP ile mide dışındaki sistemlerle ilgisini araştırmak için bir çok sistemde araştırma yapılmıştır. Ancak bunlarla ilgili olarak kesin bir sonmuca varmak için çok erkendir. Bazı yayınlar lehte bazı yayınlar ise ilgisiz sonuçlara varmışlardır.
İskemik kalp hastalığı, Serebro Vasküler Aksedan , Kronik Bronşit, Astım, KOAH, Kronik idiopatik Nötropeni, Safra kesesinde kolesterol taşı oluşumu, İnflamtuvar barsak hastalığı,  Kolorektal Kanser, Kolonun Adenomatöz Polibi, İdipatik Anteriör Üveit, Blefaritis, Otitis Media, İdipatik Urtiker, Çoçuklarda otoimmün troit hastalığı, Tekrarlayan aftöz stomatit,  Glossitis, Halitosis, Lingual hiperplazi,  Plazma Gherelin dinamiklerini etkileyerek, nöroendokrin, nörotoksinleri ve dopaminerjik nöronları etkileyerek parkinsonizmi hızlandırma hızlandırdığı tespit edilmiştir.  Bu konuda karşılaştırmalı ileri araştırmalara ihtiyaç vardır (4, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30).
Nasıl tanı konulacak?
HP infeksiyonunun ilk basamak sağlık hizmetlerinde teşhisi için, üre nefes testi (ÜNT) veya dışkıda antijen arayan test uygulanması şiddetle önerilmektedir. HP eradikasyon tedavisi sonrasında ilk uygulanacak test üre nefes testi’dir. Bu test yoksa, dışkıda antijen arayan test kullanılabilir.
İlk basamak sağlık hizmetlerinde “test et ve tedavi et” stratejisinin uygulanabilmesi için, HP infeksiyonunun non-invazif yöntemlerle teşhis edilmesi gerekir. UNT ve dışkıda antijen arayan testler bu amaçla tercih edilir.
Hastaya endoskopi düşünülmüyorsa HP için non-invaziv testlerden Üre Nefes testi veya HP gaita antijen testi yapılmalıdır. Her ikisi de aktif enfeksiyonun varlığını gösterir. Hasta daha önce HP’ye yönelik tedavi görmemişse Anti Hp IgG serolojik testi de yapılabilir. Bu test mevut veya geçirilmiş enfeksiyonu gösterir. Serolojik test hariç, PPI kullanılması tüm testler için yalancı negatifliğin bir kaynağıdır. Testten iki hafta önce PPI kesilmelidir.
 
Nasıl tedavi edilecek?.
HP enfeksiyonun tedavisindeki amaç mikroorganizmayı tamamen elimine etmektedir. Bu nedenle günümüzde HP’ye etkili antibiyotiklerin yanı sıra mide asit sekresyonunu inhibe eden ajanlar da kullanılmaktadır. Maalesef günümüzde HP’yi eradike edecek tek antibiyotik yoktur. Yan etkiye sahip olmayan, rezistans geliştirmeyen ideal antibakteriyel  ajana bugün sahip değiliz.
HP İnfeksiyon eradikasyonunda ilk seçenek tedavi (First-line therapies) Maastrich-3 2005 uzlaşı raporundaki tavsiye; hala PPİ + Klaritromisin + Amoksisilin yada Metronidazol ile kombinasyonunu içeren üçlü tedavdir.
Birinci basamak tedavide bu rejimin bir-iki hafta süreyle kullanılmasının efektif olduğu ve eradikasyon oranlarının % 75-90 arasında değiştiği bildirilmektedir. Ülkemizde, malasef aynı kombinasyon, değişik bölgelerde yapılan çalışmalarda, eradikasyon oranını yaklaşık olarak % 45-60 arasında bulunmuştur.
Tedavi başarısızlığındaki ana neden antibiyotik direncidir. Rezistans oranları bölgelere göre çok farklılık göstermektedir.
Bugün için ABD’de HP suşlarının % 12’si Clarithromyscin’e rezistandır. Bu Almanyada %9.8, İtalyada % 26.7’dir. Türkiyede %25-40 seviyesindedir.
Gelişmiş batı ülkelerinde Metranidazol’e karşı HP’deki mevcut rezistans % 10-50 sıklıktadır. Gelişmete olan ülkelerde ise HP suşlarında metranidazole rezistans % 80-90’lara ulaşmaktadır. HP’nin Amoxicilline ve Tetracycline’e karşı nadirde olsa rezistans geliştirdiği bilinmektedir (31, 32,33, 34,35).
Eradikasyon oranları % 80’nin altına düşen bölgelerde alternatif tedavi yaklaşımları önerilmektedir (31). Bunlar;

  1. Tedavi süresinin uzatılması
  2. Dörtlü tedaviler
  3. Ardışık tedaviler
  4. Adjuvant tedavi

 5- Farklı antibiyotiklerin (Furazolidon, Tinidazol, Levofloksasin) bulunduğu protokolleri içeren tedavi şemaları (36).
Üçlü tedavinin süresi konusunda tartışma halen devam etmektedir. Bazı araştırıcılar 7-10 günlük bir süreyi uygun görürken diğerleri en uygun sürenin 14 gün olduğunu kabul etmektedir. Üçlü tedavi 2 hafta yapılırsa eradikasyon oranı 7 günlük tedaviden % 7-9 daha iyidir (31, 36).
Dörtlü tedaviler (PPI, Bizmut, tetrasiklin ve metranidazol)’le özellikle yaşlılarda memnuniyet verici oranlar elde edilmiştir (37).
Ardışık tedavi şemaları ile ( 14 gün PPI, ilk 7 gün amoksisilin, 8-14 günler metronidazol , tetrasiklin)’le % 90 üstünde eradikasyon oranları gözlenmiştir Klaritromisine resistan hastalarda, İtalyan grubu ardışık (sequential) tedavi ile 7 gün PPI, Amoxicilin takiben 7 gün PPI, Tetrasiklin, Medranidazole ile %90 üstü bir eradikasyon sağlamışlardır. (38).
            Ülkemizde kliniğimizce yapılmış araştırmada aynı protokolle, eradikasyon oranı ancak % 80.1 bulunmuştur (39).
Adjuvan tedavi ve farklı antibiyotikler ile eradikasyon oranları artırılmaya çalışılmış, ancak umulan sonuç alınamamıştır. Bovine lactoferrin ile yapılan adjuvan tedavide HP koloni oranını azaltmakta , Fakat tam eradikasyon sağlamamaktadır. Sonuçlar tartışmalıdır.  Farklı antibiyotiklerin (Furozolidon, Tinidazol, Levofloksasin) bulunduğu protokoller genelde 2’ci basamakta kullanılmakta fakat eradikasyon oranı düştükçe bu antibiyotikler 1’ci basamak tedavide kullanılmaktadır (40, 41,42).
Tedavi seçiminde basit bir kural olarak, Batı toplumlarında, penisilin allerjisi olan olgularda bizmut dörtlü tedavinin, penisilin allerjisi olmayan olgularda klaritromisin tabanlı üçlü tedavinin seçilmesi göz önünde bulundurulması önerilmektedir. Ancak bu tedavi ile eradikasyon oranı ortalama % 50 olan ülkemizde kullanılmamalıdır.
Kullanılan rejimlerde amoksisilin, ampisilin ile, tetrasiklin, doksisiklin ile ve klaritromisin, eritromisin ile değiştirilmemelidir.
Ayrıca antibiyotik kombinasyonunda şu noktalar dikkate alınmalıdır;
Bakterinin DNA ve RNA yapısını etkileyip, nükleik asit sentezini bozarak etkili  olan, Kinolonlar (ciproxin, levofloxacin, moxifloksasin), Nitroimibazoller (metronidazol), Rifampisin aynı grupta yer almamalıdır.
Bakterinin ribozom fonksiyonunu bozarak etkili olan Tetrasiklinler ile Makrolid grubu (clarithromycin, erithromycin, azithromycin) antibiyotikler aynı grupta yer almamalıdır.
Hücre duvar sentezini bozan penisilinler ile Ribozomal fonsiyonu bozan tetrasiklinler mümkünse bir arada kullanılmamalıdır. Çünkü tetrasiklin protein sentezini inhibe ettiği için penisilinlerin antibakteriyel etkinliğini antagonize etmektedir. HP eradikasyonunda yapılan çalışmalarda invitro olarak antibakteriyel etkide azalma olmadığı,  fakat invivo olarak bu iki ilaç kombinasyonunun eradikasyonda düşük oranda  tespit  edilmesi nedeniyle HP tedavisinde kullanılmaması önerilmektedir.
Proton pompa inhibitörlerinin üçlü tedavide birbirlerinden etkinlik yönünden farklılığı yoktur.
Omeprazole 20 mg, Lansoprazole 30 mg, Rabeprazole 20 mg, Esomeprozole 40 mg, Pantoprazole 40 mg günde iki kez kullanılmalıdır.
Clarithromycine 500 mg günde iki kez, Amoxicilline 1 gram günde iki kez, Ranitidine bismuth citrate 400 mg günde iki kez, Bismuth subsitrate 300 mg günde dört kez, Metranidazole 500 mg günde üç kez, Tetracycline 500 mg günde dört kez kullanılmalıdır.
Bazı araştırmacılar üçlü tedavilerde Proton pompa inhibitörlerini yada bizmut tuzlarını üçlü tedavi tamamlandıktan sonra 2 hafta daha devam etmeyi önermektedir.
Ranitidine Bizmuth Citrate ile yapılan üçlü tedavilerde antibiyotik rezistansı daha az gelişir. PPI’lı üçlü tedavilerde eradikasyon sonuçlarının klaritromisin rezistansı nedeniyle düşük olması sebebiyle ülkemizde ilk seçenek tedavinin Ranitidine Bizmuth Citrat’lı üçlü tedavi olması yada PPI, Bismuth subsitrate, Tetracycline, Medranidazole 4’lü kombinasyonu önerilmektedir.
Birinci basamakta ayrıca, PPİ, Amoxicilin, Levofloksasin ve PPİ, Clarithromycine, Tinidazol kombinasyonlarıda kullanılabilir.
PPI , Clarithromycine , Medranidazole kombinasyonu,  PPI , Clarithromycine , Amoxicilline kombinasyonununa oranla daha iyi bir eradikasyon oranı sağlamaktadır.
Ancak PPİ, Clarithromycine ve Metronidazol tedavisi alan ve kür sağlanamayan hastalarda HP’nin hem klaritromisine hem de metronidazole direnç kazanabileceğinin önemi hatırlanmalı ve kurtarma tedavilerinde seçeneklerin azaltılmaması için bu rejimin penisilin alerjisi olan yada bizmut dörtlü tedaviyi tolere edemeyen olgulara saklanması önerilmektedir.
Öte yandan 2009 yılındaki yayınlarda, 1ci basamakta kullanılan ardışık tedavi ile ilgili ciddi eleştiriler yapılmıştır. Gerek hasta uyumu gerekse hastaya anlatmak için çeşitli sorunlar yaşandığı vurgulanmıştır ve bu durumdaki hastalara “concomitan” bitişik tedavi önerildi (43). Bu tedavinin Türkiye’deki başarı oranı çalışma yapılmadığı için belli değildir.
Sonuç olarak tedavi endikasyonu doğru konulmuş bir Hp enfeksiyonunda izlenecek yol ve kullanılabilecek seçenekler şunlardır :
 
Birinci  Basamak Tedavide:
Ülkemizde klasik 3’lü tedavi kullanılmamalıdır. Bu nedenle 1ci basamakta bu tedavi başarısız gibi kabül edilerek tedavi şenenekleri düşünülmelidir.
A- Şayet kültür yapılamayacak bir ortam yada kurumda çalışıyor iseniz ve klaritromisin direnci %20den fazla olduğunu biliyor iseniz 14 gün süre ile;
1- PPI 2x1 + Amoksisilin 1gr 2x1 + Metronidazol 500mg 3x1 yada
2- PPI 2x1 + Klaritromisin  500mg 2x1 + Metronidazol 500mg 3 x1( birinci basamakta tercih edilmiyor)
3- PPI 2x1 + Amoksisilin 1gr 2x1 + Tetrasiklin 500mg 4x1 + Bizmut subsitrat 300mg 4x1 veya  Metronidazol 500mg 3x1 yada
4- PPI 2x1+ Amoksisilin 1gr 2x1 + levofloksasin 500 mg 1x1 ( tercih edilmiyor)
5- Ardışık tedavide PPI 2x1 + Amoksisilin 1gr 2x1 / 7 gün takiben 8-14cü günlerde PPI + Tetrasiklin 500mg 4x1 + Metronidazol 500mg 3x1 yada
6- “Concomitan” birlikte yada aynı zamanda olarak adlandırılan PPI 2x1+ Amoksisilin 1gr 2x1 + Tetrasiklin 500mg 4x1 +   Metronidazol 500mg 3x1 yada  Tetrasiklin yerine Klaritromisin konulması ile elde edilen PPI + 3 antibiyotikten oluşan kombinasyon kullanılabilir.
7- PPI 2x1 + Amoksisilin 1gr 2x1 + Furazolidan 200mg 2x1 (Türkiyede tablet formu yok. TC sağlık bakanlığı vasıtası ile getirtilebilir)
8- PPI 2x1+ Amoksisilin 1gr 2x1 + Tinidazol 500mg 2x1 (Türkiyede yok. TC sağlık bakanlığı vasıtası ile getirtilebilir)
B- Şayet kültür yapılabilecek bir ortam yada kurumda çalışıyor iseniz;
Hp’ye karşı antibiyotik duyarlılık testi yapılmalı sonuca göre tedavi planlanmalıdır.
Sonuç ve Öneri

  • Klasik 3’lü tedavi ülkemizde etkisizdir. Ancak;
    • Bizmut,
    • Probiyotik, 
    • C ve E Vitaminleri eklenebilir.
  • Bizmutlu 4’lü tedaviyi 1.ci basamakta daha sık kullanmalıyız,
  • Tedaviyi anlayabilecek hastalarda;
    • Ardışık-Birlikte (HİBRİD)  tedavi ümit vericidir.
      •  PPI + Bizmut + A /14gün + (T + M /8-14 gün)

 
 
 

Halk arasında “mide mikrobu’’ olarak bilinen ve ülkemizde yaygın görülen ‘Helikobakter Pilori’nin vücutta yıllarca belirti vermeden gizlice yaşayabildiğini belirten Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Meltem Ergün; gastirit, ülser, mide kanseri gibi hastalıklara zemin hazırlayan bu bakterinin bulaşma yollarına dikkat çekti.

Helikobakter Pilori (Helicobacter Pylori) mide asit ortamında yaşayıp, çoğalan bulaşıcı bir bakteridir. Midede gastrite (mide iç zarı iltihaplanmasına), ülsere (mide iç zarında yaraya); nadiren de olsa mide kanseri ve mide lenfomasına yol açabilir. Dolayısıyla hastalığın mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini vurgulayan Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Meltem Ergün bu sinsi bakteriyle ilgili bilinmesi gerekenleri şöyle anlattı…

Mide Mikrobu Belirtileri

HP'nin belirtileri midede ekşime, yanma, gaz ve şişkinliktir. Reflü ataklarını tetikleyebilir. Böylece alerjik astım benzeri belirtilere ses kısıklığına ve seste çatallaşmaya sebep olabilir. Toplumda en fazla şikayete sebep olan başka bir bulgusu da ağız kokusudur.

 

Mide Mikrobu Kimlerde Görülür?

Tüm dünya nüfusunun yaklaşık yarısı bu bakteriyle tanışmıştır, gelişmekte olan ülkelerde bu oran daha yüksektir. Toplumumuzun yüzde 70-80'inde bu bakterinin bulunduğu düşünülmektedir. Bu kadar yaygın bir enfeksiyon olmasına rağmen herkeste hastalık belirtileri ortaya çıkmaz. Bazı bakteri türlerinin daha fazla hastalık yapıcı potansiyeli olduğu bilinmektedir. İnsana ait faktörler ise, daha duyarlı mide yapısı, daha uzun süre mikroba maruz kalmak, eşlik eden sigara, alkol varlığı ve strestir. Bu eşlik eden faktörlerin varlığında mide şikayetleri belirginleşir.

 

Mide Mikrobu Farklı Hastalıklara da Neden Olabilir

Helikobakter Pilori midede gastrite, ülsere ve nadiren de mide kanserine yol açabilir. Bu mikrop Dünya Sağlık Örgütü tarafından birinci derecede kanserojen kabul edilmiştir. Son dönemlerde bu bakterinin mide dışı bazı hastalıklarda rol oynadığı (sebebi bilinmeyen kansızlık, hematolojik bazı hastalıklar ITP gibi, alerjik durumlar) saptanmıştır.

Mide-bağırsak sisteminin alarm işaretlerine dikkat!
  • 45 yaş üzerinde yeni başlayan mide şikayetleri, hazımsızlık
  • Sebebi bilinmeyen, istemsiz kilo kaybı,
  • Menopoz sonrası kadınlarda ve her yaştaki erkeklerde kansızlık,
  • Yutma güçlüğü,
  • Sarılık,
  • Ağızda veya makattan kanama,
  • Ailede mide kanseri öyküsü,
  • Tekrarlayan inatçı kusma.

Bu durumlarda hastaların öncelikle üst gastrointestinal sistem endoskopisiyle değerlendirilmesi ve mideden alınacak biyopsilerle bu mikroorganizmanın araştırılması önerilmektedir.

 

Mide Mikrobundan Nasıl Korunulur?

Bu enfeksiyon hijyenik tedbirlere dikkat etmeyen kişilerde daha fazla görülmektedir. Ağızdan ağıza, tuvaletten sonra iyi yıkanmayan ellerin yiyeceklere temasıyla, ortak eşya kullanımıyla (diş fırçası, havlu, çatal, kaşık, bardak gibi), temiz olmayan içme sularıyla bulaşır. Aynı evde yaşayan kişiler arasında özellikle eşler arasında daha sık bulaştığı gösterilmiştir. Bakteriyi aldıktan sonra belirtilerin ortaya çıkması bazı hastalarda aylar, yıllar sürer. Bazı hastalarda ise hastalık belirtileri hiç ortaya çıkmadan taşıyıcılık olabilir.

Mide Mikrobu Teşhis ve Tedavi Yolları

Tanı için farklı metotlar mevcuttur. Altın standart endoskopi yapılması ve mide içinden alınan örneğin mikroskopla değerlendirilmesi ve bakterinin tespitidir. İkinci metot üre nefes testi, üçüncü metot da dışkıda bakteri antijeninin saptanmasıdır. Tedavide ise kombine antibiyotik ve mide ilaçları kullanılır.

Basın Yansımaları: sozcu


Kullanıcılar bunları da aradı:

 

Yayın Tarihi : 07/10/2022

Mide iltihabına ne iyi gelir, nasıl geçer?

Mide iltihaplanma problemleri yaşayan kişilerin ilk olarak uzman kişi tarafından verilen antibiyotik ve ağrı kesiciye başlaması gerekmektedir. İyileşme sürecinde doğal besinlerin tüketilmesi önerilmektedir. Bakteri oluşumunu önleyen ve içerisinde antibiyotik etkisi bulunan yoğurt da mide için oldukça yararlıdır. Daha hafif besinlerin tüketilmesi mide yanmasını ya da ağrıları yaşanmasını önlemektedir. Midenin sindirim yapabilmesi için sıvı besinlerin tüketilmesi oldukça önemlidir. Mide iltihaplanmalarının iyileşme süreçleri de kişiden kişiye ve dikkat edilmesine göre değişmektedir.

MİDE İLTİHAPLANMASINA NE İYİ GELİR?
Mide iltihaplanmasına iyi gelen besinler arasında yoğurt, çilek, nane, yeşil yapraklı sebzeler, zencefil, karambol tohumu, papatya ve az protein içeren besinler tüketilmelidir. Bu besinler mide için en sağlıklı ve asit oranı düşük besinler arasına girmektedir. Mideyi rahatsız etmeden sağlıklı bir şekilde sindirim yapılmasına da yardımcı olmaktadır. Tüm besinlerin içerisinde bir miktar antibiyotik etki bulunmaktadır. Bu nedenle besinlerin oranlarını doğru şekilde ayarlamak ve ona uygun tüketmek gerekmektedir. Yağlı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.

MİDE İLTİHAPLANMASI NASIL GEÇER? 
Mide iltihaplanmasını geçirmek için ilk olarak ilaç kullanımını aksatmamalı ve doğru besinler tüketilmelidir. Üstelik ilaç ile desteklenen takviye edici gıdalar da mide rahatsızlıklarının kısa sürede geçmesini sağlamaktadır. Mide rahatsızlığına en iyi gelen besinlerden biri yoğurt olarak bilinmektedir. Hastalar gün içerisinde iki kase yoğurt tüketerek hem mide asidinin oluşmasını hem de iltihabın yayılmasını önlemektedir. Bitki çayları arasında yer alan, zencefil, papatya ve nane çayları da mideyi rahatlatan ve iltihaplanmanın oranını düşüren çaylar olarak bilinmektedir.

MİDE İLTİHAPLANMASI NEDEN OLUŞUR? 
Mide iltihaplanmasının oluşumları genelde dışarıdan alınan bakteri ile gerçekleşmektedir. Mide iltihaplanması yenilen besinlerden de kaynaklanabilmektedir. Özellikle et, tavuk ve balık gibi besinlerin üzerinde yer alan bakterilerin tam olarak besin üzerinden uzaklaşmaması sonucunda tüketilmesi mide iltihaplanmalarına neden olmaktadır. Midenin farklı bölgelerinde farklı bakteriler oluşabilmektedir. Bu durum iltihaplanmanın da yayılmasına neden olur. Aynı zamanda çevresel faktörler sonucunda da mide iltihaplanması ya da çeşitli rahatsızlıklar yaşanmaktadır.

MİDE İLTİHAPLANMASI NASIL KURUTULUR? 
Mide iltihaplanması yaşayan kişiler bu sıkıntından kurtulmak için ilk önce ilaç tedavisine başvurmaktadır. İlaç tedavisi mide için en sağlıklı çözüm yollarından biridir. Üstelik bu tedavi sırasında mideyi rahatsız etmeyecek besinlerin tüketilmesi gerekmektedir. Mide rahatsızlıklarını önleyecek yoğurt ve bitki çayları midenin sağlıklı bir şekilde sindirim yapabilmesini sağlamaktadır. Mideyi rahatsız edecek yağlı ya da protein ağırlıklı besinlerden de uzak durulması gerekmektedir.

Pek çok kişi mide iltihaplanmasını nasıl kurutacağını araştırmaktadır. İltihaplanmayı kurutmak için ilk olarak tüketilen besinlere dikkat edilmelidir. Aynı zamanda bol su tüketimi de midenin bu iltihabı atabilmesi için oldukça önemlidir. Midede bulunan iltihabın ve bakterilerin azalması için antibiyotik desteği alınmalıdır.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır