selman okumuş dinle / Mukabeleler – Selman Okumuş

Selman Okumuş Dinle

selman okumuş dinle

Send me a message

  • Selman Okumuş Yasin Suresi

    Selman Okumuş Yasin Suresi

    Kur-an &#;ı Kerim Okumada uluslararası yarışmalarda birincilik sahibi olan Selman

  • Selman Okumuş Abese Suresi

    Selman Okumuş Abese Suresi

    Star Tv &#;de yayımlanan Selman Okumuş &#;un hazırlayıp sunduğu mukabele

  • Selman Okumuş Yunus Suresi

    Selman Okumuş Yunus Suresi

    Kur-an &#;ı Kerim Okumada Uluslararası birincilik sahibi olan Selman Okumuş

  • Selman Okumuş Nebe Suresi

    Selman Okumuş Nebe Suresi

    yılında İstanbul &#;da dünyaya gelen ve Marmara İlahiyat Fakültesi

  • Selman Okumuş Fetih Suresi

    Selman Okumuş Fetih Suresi

    Kur-an &#;ı Kerim okuma şampiyonu Selman Okumuş &#;un Star tv

  • Selman Okumuş (Mukabele Kuran Dinle)

    Selman Okumuş (Mukabele Kuran Dinle)

    yılında İstanbul &#;da dünyaya gelen Selman Okumuş,  Star TV

  • Selman Okumuş (Fatır Suresi)

    Selman Okumuş (Fatır Suresi)

    Selman Okumuş &#;un yıllarında Trt 1 ekanlarınd a okuduğu

  • BAHÂRİYE MEVLEVÎHÂNESİ’NİN SON ŞÂHİDİ SELMAN TÜZÜN

    AŞKIN SULTANLARI SON DÖNEM İSTANBUL MEVLEVÎLERİ ULUSAL SEMPOZYUMU
    Mayıs / İSTANBUL

     

    BAHÂRİYE MEVLEVÎHÂNESİ’NİN SON ŞÂHİDİ SELMAN TÜZÜN

    seafoodplus.infoç.Dr. Nuri ŞİMŞEKLER

    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü)

    Selman Dede Bahâriye Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dedenin () kızı Fatma Fasîha hanımdan (öl. ) 1 Aralık günü dünyaya geldi. Babası Ahmed Hamdi Bey Sirkeci Büyük Postanede mümeyyiz olarak görev yapıyordu. Dedesi Hüseyin Fahreddin Dede, Selman’ın doğumuna;

    “Bir güher-i masl-ı ulyâ târîhin dedim
    Verdi Selmân-ı Fârsiyi Rabb’ül-ğanî”

    beyitiyle Hicri olarak +1 tarihini düşürmüş ve mecmuasına şu sözleri kaydetmişti:

    “Bin üç yüz yirmi üç senesi Şevvâl el-Mükerrem’in dördüncü Cuma günü sabah namazı zamanı saat biri kırk dakika geçerek kerimem Fatma Fasîha’nın mahdûmu Selman Fâik kadem-nihâde-i âlem şuhûd oldu. Cenâb-ı Hak erenler hayırlı ve müteyemmen ve mübârek edib etval-i ömr ile mu’ammer eylesin. Hû. 4 Şevvâl el-Mükerrem / 18 Teşrîn-i Sânî ”[1]

    Bahâriye Mevlevîhânesi; ’lü yılların başı (Süheyl Ünver Arşivi)

    Bahâriye Mevlevîhânesi’nin mûsıkî meşkleri ve ilâhî nağmeleri arasında ablası Zübeyde’den sonra ikinci ve son çocuk olarak gözlerini dünyaya açan Selman Dede, kimini hatırlayacağı, kimini hatırlayamayacağı ardı ardına acılar yaşamış; doğumundan iki ay sonra verem hastalığından annesini,[2] 6 yaşında dedesi Hüseyin Fahreddin Dedeyi, 9 yaşında da babasını Hakk’a ısmarlayarak suskunların arttığı Mevlevîhânede çocukluğunu yaşamadan olgunlaşmaya, pişmeye başlamıştır.[3]

    Selman Tüzün yıllar sonra Bahâriye Mevlevîhânesi’ndeki hatıralarını anlatırken şu tespitleri yapacaktır: O dönem İstanbul’un en müstesna yerlerinden olan Eyüp ve Bahariye semtinde kadar yalı bulunmaktaydı. Bu yalıların en güzellerinden birisi de Bahâriye Mevlevîhânesi idi. Özellikle tatil olan Cuma günleri, bayramlar ve hıdrellezlerde çevre halkı sahile iner, kayıklarla bu yalıların önünden geçerek kayıklarında icra ettikleri mûsıkîlerle mehtabı seyrederlerdi. Bahâriye Mevlevîhânesi’nin önüne gelince de kendi icralarını durdurur, buradan yükselen ney ve mûsıkî seslerinden kendilerini alamaz, saatlerce dinlerlerdi. Yine Bahariye sahilinden kefal, kaya ve gümüş balıkları tutmak; kış günleri karşıdaki adalarda ördek avlamak o dönemin en zevkli eğlencelerindendi.[4]

    Bahâriye Mevlevîhânesi’nin mûkâbele günü Çarşamba idi. Çalışmalar sabahın ilk saatlerinden başlar, dergâha mensup muhibler ve diğer Mevlevîhânelerden gelen Dedeler ve misafirler öğleye doğru Mevlevîhâneye gelir, öğle yemeğinin ardından topluca öğle namazı eda edilirdi. Daha sonra Hüseyin Fahreddin Dede Mesnevî dersi verir, daha sonra Mukâbele-i Şerîf’e (Semâ) geçilirdi. Misafirler, yerde oturur halde Semâ’yı seyreder, sonunda da semâzenlerle birlikte ayağa kalkarlardı. Selman Tüzün Dede Mukâbele günleri için çocukluk zihninde yer edenleri “Âyin günleri tekkeye gelen satıcılar da biz çocuklar için çok mühimdi. Sabahtan gelmeye başlayan kâğıt ve koz helvacıları, dondurmacılar, muhallebiciler, kadınların Âyîn’i seyrettikleri kafes önünde sıralanır, müşterilerinin memnun etmeye çalışırlardı” diye de belirtmeden geçmiyor.[5]

    Küçük Selman Mevlevî kisvesi ile (seafoodplus.info Baki Baykara Arşivi)

    Çocukluk demlerini ablası Zübeyde ve teyzesi Destina ile birlikte geçiren küçük Selman, mânevî terbiyesini 6 yaşına kadar dedesi Hüseyin Fahreddin Dededen almış, henüz 4 yaşında iken dedesi tarafından sikkesi tekbirlenmişti. Çocuk Selman Mevlevîhânenin Meydancısı, kıtmîri ve aynı zamanda şâir olan İbrahim Zuhûrî Dededen de Semâ çıkartmış; daha 4,5 yaşındayken Mevlevîhânede Semâ’a çıkmıştır. Dedesinin vefatının ardından mânevî terbiyesini İbrahim Zuhûrî Dede üstlenmiş ve Selman Dedenin ileriki yaşlarında dahi saygıyla anacağı bir tesir bırakmıştır.[6] Selman Dedenin ileriki yıllarda en fazla etkileneceği simalardan biri de yine Bahâriye Mevlevîhânesi’nde kendini kaybedip kendine gelen Midhat Bahârî () olacaktır. Midhat Bahârî de kendisinden 30 yaş küçük olmasına rağmen Selman Dedeyi mânevî makâmda yol büyüğü olarak görmüş ve “Şeyhzâdemiz” sıfatıyla kendisine saygıda kusur etmemiştir.[7]

    seafoodplus.info Ahmed Güner Sayar, gerçek mekânına göçmeden önce Selman Dede ile yılında Celâleddin Çelebi’nin devlethânesinde tanışmış ve ilerleyen zaman içerisinde kendisi ile görüşmelerine devam ederek çocuk Selman’ı ve Bahâriye Mevlevîhânesi’nin hatıralarını sayfalara nakşederek miras bırakmıştır.[8] Bu görüşmeler neticesinde 20 yılı Bahâriye Mevlevîhânesi’nde geçen çocuk ve genç Selman’ı birinci ağızdan tanıma fırsatı buluyoruz.

    Çocuk Selman okul çağı gelince Eyüp Mekteb-i İbtidâî’sinde eğitimine başladı ve daha sonra Medrese eğitimine devam ederek Arapça ve Farsça da öğrendi. Medreselerin lağvedilmesinden sonra ise Muallim Mektebine giderek tahsilini tamamlayıp öğretmen oldu. Bu arada yılında Bahâriye Mevlevîhânesi’nin şeyhi dayısı Hüseyin Fahreddin Dede oğlu Küçük Hasan Nazif Dedenin Hakk’a yürümesiyle erkek torun olarak şeyhlik kendisine tevdî edilecekti. Ancak yaşının küçüklüğü nedeniyle kendisine sırasıyla Ahmed Çelebi[9], Ahmed Selâhaddin Dede ve son olarak da Bilecik Mevlevîhânesi şeyhi Bahâeddin Dede vekâlet etmiştir.[10] Bu bilgiler ışığında Bahâriye Mevlevîhânesi’nin son şeyhi maddeten Bahâeddin Dede olsa da mânen Selman Dedenin olduğunu söylemek mümkündür. Bu konu zaman zaman dillendirildiğinde “Selman Tüzün’ün şeyhi kimmiş?” gibi sorularla karşı karşıya kalınmış, bu soruların birine Nezih Uzel “Mevlevilikte mürşid Mesnevî’dir. Kendisinin de sıkça Mesnevî okuduğunu biliyorum. Mürşidi olarak herhangi bir kişinin adının konuşulduğunu hatırlamıyorum. Kendileri söylemezse makam sahiplerine böyle şeyler sormak edebe uygun düşmezdi. Bunlar ‘sır’dı. Sır saklamak eskiden faziletti.” diye cevap vermiştir.[11]

    Selman Tüzün’ün çocukluk dönemlerindeki Bahâriye Mevlevîhânesi’ndeki hatıralarından birisi de babası ile olanıdır. Küçük Selman’ın babası belirli günlerde Bahâriye Mevlevîhânesi’ne ziyarete gelir, kayınpederi Hüseyin Fahreddin Dedenin yanında kalan oğlu Selman’ı görürmüş. Hüseyin Fahreddin Dede öncesinden Selman’a bazı muzip kelime ve cümleler öğretir, “baban gelince bunları söyle, ben de sana şeker alacağım” dermiş. Küçük Selman ise o anda tamam demekle birlikte, babası Ahmed Hamdi bey gelince utanır, yüzü kızarır, o kelimeleri sarf edemezmiş.

    Yine Selman Dede Semâ meşkine, Abdülbâki Gölpınarlı ve Ali Fâni Dede ile ayrı dedelerden başlamış ve daha önce de zikredildiği üzere 4,5 yaşında Semâ çıkarmıştır. Selman Dede “o zaman benden küçük Semâzen yoktu” diye eklediği konuşmasına 7 yaşındayken Konya’ya bir Semâ heyeti tertip edildiğini, buraya giderken Eskişehir ve Afyon’da Semâ’ya katıldığını, ancak Konya’daki Mûkâbelede “küçüktür, ayak altında ezilir” diye meydân-ı şerife çıkamadığını belirtmektedir.

    Biz bu hatıralardan sonra tekrar Bahâriye Mevlevîhânesi’ne dönelim ve ’ten sonrasını aktarmaya çalışalım.

    yılında Tekâyâ ve Zevâyâ Kanunu ile bütün tekke ve dergâhlarla birlikte Bahâriye Mevlevîhânesi de mühürlenmiş, türbedâr olarak kalan Şeyh Bahâ Efendi ve ailesi dışında Selman Dede, ablası Zübeyde ve teyzesi Destina Hanım da Mevlevîhâneden ayrılmışlardır. Arkasında hatıralarıyla birlikte hâmûşânında can’larını da bırakan genç Selman 7 yıl kadar Mevlevîhâne dışındaki hayatını devam ettirdikten sonra yılında Burdur’un Tefenni ilçesinde öğretmenlik görevine başlamış ve 16 Ekim günü Melâhat hanımla ( Kasım ) hayatını birleştirmiştir. Bu iki canın birleşmesinden Yücel, Hüseyin ve Zehra dünyaya gelmiş, Dergâh hayatı artık dünya işlerinin ve yaşam kavgasının yerini çoktan almıştır. Selman Dede 11 yıl sürecek olan öğretmenlik mesleğine Burdur’dan sonra Manisa Akhisar ve Kırıkkale’de devam etmiş, bu son görev yerinden istifa yoluyla Et Balık Kurumu’na geçerek Mübayaa Şefi olarak memuriyetine devam etmiştir. 23 sene Anadolu’da görev yapan Selman Tüzün 31 sene devlet hizmetinin ardından Et Balık Kurumu’ndan emekli olmuştur. Ancak hayat şartları zordur ve Selman Tüzün emekli olduktan sonra da çalışmak zorundadır. Oğlu Hüseyin Tüzün’ün ifadesine göre[12] uzun yıllar bir tuğla fabrikasında idareci olarak çalışıp, 72 yaşına kadar dünyalık rızkını da temin edecektir.

    Yaşlılığı nedeniyle tuğla fabrikasındaki işinden ayrılıp evinde hâl sohbetlerine devam eden Selman Tüzün’ün baş gözleri de iyice yorulmuş, artık iyice görmez olmuştur. Ancak gönül gözü hâlâ açıktır. Ancak büyük oğlu Yücel’in akciğer hastalığı iyice artmış ve eşiyle birlikte babasının yanına taşınmıştır. 1 Nisan günü oğul Yücel evde Hakk’a yürüdüğünde yanı başında olan Selman Dede henüz farkına varmamış; “Yücel nerede?” diye sorduğunda aldığı gamgîn cevaba sadece “Ya bu kadar çabuk mu?” cümlesini sarf ederek eliyle dizine bir fiske vurmuş.

    Oğlu Yücel’i de Hakk’a ısmarlayan Selman Dede sohbetlerinde olduğu sessiz sedasız içten içe, gönlünün en derin yerinden gizli gizli acı çekmiş ve bu acısını asla dışına yansıtmamış. Ancak yaşlılığı, hastalığı ve zamansız uçan evladın acısına fazla dayanamamış ve Yücel’inin vefatından iki ay on gün sonra emaneti teslim ederek Sevgili’sinin yanına yükselmiş. Selman Dedenin yakın dostlarından Hakan Ulu ise bu ayrılıkları;

    “Bu kadar çabuk muydu gelişin, bu kadar çabuk mu ecel?

    Arş-ı âlâ katında şimdi Cennet-i âlâda Yücel

    (…)

    Cümle dedegânın huzûrunda kuruldu da ilâhî sofra

    Aldı Bahâriye son lokmasını dünyadan iki ay on gün sonra”

    şeklinde dizelerine yansıtacaktır.[13]

    Selman Dede vuslata ermiş, Bahâriye Mevlevîhânesi’nin hâmûşânından kendi elleriyle Eyüp’e taşıdığı annesinin mezarının yanına sırlanmıştı. Dedesinin, annesinin, ablasının ve diğer Bahâriye suskunlarının arasına katılmış, mezar taşına da şu ibareler kazınmıştı:

     “Yâ Rab! Beni dûr eyleme evlâd-ı Ali’den
    Ömrümce niyâzı O, böyle yakardı
    senesi ve Muharrem ayı tam on
    Vâsılını ihvâna ilân etti, doksan beş için
    Dervîşâne neşvesiyle bir de eyvallah dedi
    Pîrimiz himmet buyurmuş zâtına Selman Dede
    On Muharrem tarihinde hiç mi hiç bahsetmedi

    Mevlevî Şeyhi
    Selman Tüzün Efendi
                      1 XII / 7 VI

    Posnişîn A. Kadri Yetiş, Selman Dedenin son birkaç gününü hastanede geçirdiğini, ancak tam iyi olmadan evine çıktığını belirtiyor. Evine yaptığı ziyarette eşi Melâhat hanımın kendisinden Selman Dedenin tekrar hastaneye yatması gerektiğini, ancak bunu kabul etmediğini söyleyerek bu konuda ikna edilmesini istiyor. Kadri Dede, Selman Dede ile hasbıhâl sohbetinin ardından lisân-ı münâsib ile bir müddet daha hastanede kalmasının sağlığı açısından iyi olacağını belirtince o da “tamam yarın gidelim” diyerek bir gün sonra tekrar Cerrahpaşa hastanesine yatıyor. Birkaç gün sonra ise Hakk’a yürüyerek, Mevlevî âdâbına göre yıkanırken Kadri Dede Evrâd-ı Şerîf okumuş, ihvân da İsm-i Celâl çekerek mukâbelede bulunmuşlar; Teşvikiye Camiinde kılınan öğle namazının ardından da Eyüp’te sırlanmış.[14]

    Selman Tüzün’ün Mevlâna Aşkı

    Tanıyanların nakliyle Hz. Mevlâna ve dolayısıyla Mevlevîliğe, doğduğu ceddinin makâmı Bahâriye Mevlevîhânesi’ne ve anneanne tarafından Osman Selâhaddin Dede’nin (öl) akrabası[15] olması dolayısıyla da Yenikapı Mevlevîhânesi’ne son derece bağlı ve hürmetkâr olan Seman Tüzün, Mevlâna’dan söz açarken “Benim Pîrim yüce” diye başlarmış. Çocukken Bahâriye Mevlevîhânesi’nden yükselen Ney ve mûsıkî seslerinin çevre yalı sâkinleri tarafından büyük bir huşû ile dinlendiği hep gözünün ve gönlünün önünde canlanırmış. Yine Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Sultan Reşad döneminde tamiratı sonrası Saltanat Kayığı ile 3 Kasım günü açılışa gelen Sultanın kendi onuruna tertip edilen Mukâbele-i Şerîf’in ardından onun başını okşayarak kendisine verdiği atlas bir kesenin içindeki 3 sarı lirayı “para nedir bilmezdim” diyerek ablasına teslim etmesi hâtıratının önemli parçalarındandır. Bahâriye Mevlevîhânesi’nin ön kısmında balık tutması ve yaz günleri denize girmesi de Selman Tüzün’ün anılarında yer alan kırpık dökük bilgiler arasındadır. Kendisi ile yapılan bir röportajda naklettiği üzere, Selman Dede yaşlılık demlerinde dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedreddin Dalan’la bir sohbet esnasında bu hatıralarını dile getirmiş ve o da Haliç’i tertemiz yapıp tekrar Selman Dedenin burada yüzmesini sağlayacağı için söz vermiş.[16] Yenikapı Mevlevîhânesi’nden de “Benim bir tarafım Yenikapı’da, Şeyh Osman Efendinin torunlardanım ben, gençliğim orada geçti, akrabalarım oradaydı” şeklinde söz eden Selman Dede bu Mevlevîhânenin müze haline getirilecek olmasını da “Şimdi orayı kıyafet müzesi haline getireceklermiş” şeklinde teessürle karşılamaktadır.[17]

    A. Güner Sayar kendisinin Teşvikiye’de bulunan devlethânesinde yaptığı sohbetler çerçevesinde, Selman Dede’nin Ahmed Avni Konuk, Kenan Rıfâî, İbnülemin Mahmud Kemal ve Zekâi Dede’nin oğlu Hâfız Ahmed Irsoy’a yetişip sohbetlerinde bulunduğu, Mevlevî Maarif Vekili Hasan Âli’ye “ağabey” diyecek derecede yakın olduğunu anlamaktayız. Ayrıca sohbetlerinde adları geçen ve haklarında malumatlar verdiği Yenikapı Mevlevîhânesi Postnişîni Abdülbâki Dede ve oğulları Gavsi ve Resuhi Baykara’ları, Mevlevî ecdadından şahsına münhasır gazetecilik üslubu ile Refî Cevad Ulunay’ı ve Neyzen Halil Can’ı iyi tanıdığı anlaşılmaktadır.

    Yine Selman Tüzün Dedenin devlethânesinde ’den itibaren “hâdim” olarak hizmetinde bulunan Şirin Ulutan’la yaptığımız görüşmeler neticesinde Emin Işık, H. Hüseyin Top, Nezih Uzel, A. Kadri Yetiş, Nail Kesova, Murat Bardakçı, Arif Biçer, Tuğrul İnançer, Ahmet Özhan gibi günümüzün tanınan simalarıyla “dilsiz-sözsüz” sohbetlerde bulunulduğu belirtilmiştir.  Şirin hanımın belirttiğine göre Selman Dedenin kapısı daima açıktı ve itilince hemen açılırdı ve bu “açık” kapıdan sadece Mevlevî meşrepler değil, Kâdirî ve Rufâî şeyhleri ve müntesipleri de girer çıkardı. Devlethânedeki sohbetlerde Selman Dede çoğu zaman hâmûş olurdu, fazla konuşmazdı; konuştuğunda ise hangi konudan bahsederse bahsetsin mânevî bir lezzet tatmak, feyz almak mümkün olurdu. Zaman zaman İstanbul Radyosu sanatçıların da geldiği ev, ilâhî ve Âyîn-i Şerîf tınılarıyla dolar, işte o zaman sessiz olan Selman Dede neşelenmeye başlardı. Az miktarda yaptığı konuşmalarında “âdeta bir yemekten bile bahsetse” Hz. Mevlâna’yı mutlaka anar, Ehl-i Beyt’e duyduğu hayranlığını dile getirir; “Ben her sabah Hz. Pîr ile uyanırım” derdi.

    Selman Dede bu yaşlılık demlerinde zaman zaman aldığı davetlere icabet ederek geçirmiş, bazen Hz. Pîr’in kuşak torunu Celâleddin Çelebi’nin evinde, bazen Midhat Bahârî Beytur’un fakirhânesinde[18] hâl sohbetlerine, Mesnevî okumalarına, Divân-ı Kebîr’den şiir terennümlerine genellikle susarak, ama gönlündeki coşkuyla eşlik etmiştir. A. Güner Sayar, Celâleddin Çelebi’nin Teşvikiye’deki evlerinde şahit olduğu bir olayı şöyle aktarmaktadır:

    “Rahmetli Celâleddin Çelebi’nin bir davetinde Selman Efendi, eşi Melahat Tüzün, seafoodplus.info Yılmaz Kafadar ve eşi Gönül Kafadar’la birlikteydik. Haremlik-selâmlık olarak gerçekleşen bir bölünmüşlük sonucu odanın bir köşesinde biz erkekler Celâleddin Çelebi, Selman Tüzün ve Yılmaz Kafadar halvet olmuştuk. Çelebi Efendi Divân-ı Kebîr’den okumaya başladı. Okudukça coşuyor, coşkusu maddi vücudunu sarsarak göz pınarlarında bir hareket meydana getiriyordu. Hepimiz hem Cenâb-ı Mevlâna’nın o hikmet dolu sözlerinden, hem de Çelebi efendinin okuyuşundan etkilenmiştik. Bir ara Selman Efendi ayağa kalktı, Celâleddin Çelebi’nin önünde baş kesti. ‘Efendi, destur!’ deyip içindeki aşkla Semâ’a başladı. Hayatımda o güne değin gördüğüm en saf, en ruhlu, en coşku dolu Semâ bu idi. Yıllar birkaç dakikanın içine bu uhrevîlikle sindi ve her şey Selman Efendi dönerken bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Bahâriye Mevlevîhânesi’ndeki mukâbelelere Semâzen olarak katılmış Selman’ın yaşı şimdi 90’a varmış, bir Pîr-i fânî olarak dönüşündeki sâfiyeti yakalamıştım. Bu bana Allah’ın bir ikramı idi.[19]

    A. Güner Sayar bu duygulu gözleminin ardından Dr. Melih İnan’ın yılında kaleme aldığı bir rubaisini nakleder:

    “Yıllar boyu bir dev gibi meydân-ı Mevlânâ’da

    Salınan heybetiyle, Mevlânâ’ydı mânâda

    Hem ilmi, hem irfanıyla temsil etti Hazret’i

    Anka gibi pervîz etti Selman Dede Semâ’da”[20]

    Selman Dedenin kendisine tevcih edilen “Mevlevî olmanın birinci şartı nedir?” sorusuna “Mevlevî olmanın 3 şartı vardır. Birincisi edeptir. Edep olmadan hiçbir şey olmaz. Arkasından aşk ve ilim gelir.  Fakat birincisi olmadan diğerleri hiçbir işe yaramaz” şeklinde cevap vermesi onun Mevlevîlik yolunun ana düsturu olan “edeb”i ne kadar benimsediğinin bir göstergesidir. Semâ konusunda da kadınların da Semâ edebileceğini ancak erkeklerle aynı meydanda değil, eğer varsa Semâhânenin üst bölümünde bunu yapabileceklerini belirten Selman Tüzün, günümüzde zaman zaman polemik konusu olan bu mevzuya bakış açısını göstermektedir.[21]

    Canlandırma Döneminde Semâzen ve Postnişîn Selman Dede

    Semâzen Selman Tüzün

     

    Semâzen Selman Tüzün

    Tekke ve Dergâhların kapandığı yılından ardından, Konya’da resmî olarak kutlanan Şeb-i Arûs Mevlâna’yı Anma Törenleri yılından itibaren Konya Halkevi’nin gayretleriyle tekrar başlamıştır. yılına kadar konferanslar ve Mevlevî mûsıkîsi icrasından oluşan törenlere bu yıldan itibaren temsili küçük çaplı Semâ (Mukâbele-i Şerîf) da eklenmiştir.[22] yılında da benzer yapılan törenin ardından yılında günümüzdekine benzer Âyîn-i Şerîf icrasıyla Semâ, Şeb-i Arûs Törenlerinin en önemli parçası olacaktır. Bu yıldan itibaren Selman Tüzün Dede, Midhat Bahârî Beytur’un Postnişîn olarak katıldığı Mukâbele-i Şerîflere Abdülbaki Gölpınarlı, Ahmet Bican Kasapoğlu, Gavsi Baykara, Süleyman Loras, Mustafa Holat ve Faruk Hemdem Çelebi gibi semâzen olarak katılacaktır. yılında Postnişîn Midhat Bahârî Beytur’un Hakk’a yürümesinin ardından ise bu kutlu görevi Selman Tüzün Dede üstlenecektir.[23] yılına kadar devam eden bu hizmeti, bazen tek başına, bazen de Afyon Çelebisi Enver Turunç Çelebi ve Mesnevîhân Şefik Can ile devam edecektir. Selman Tüzün, Postnişîn olarak katıldığı bu son Mukâbele-i Şerîf’te “Onur Ödülü” ile taltif edilmiştir.

    Selman Tüzün Dede yurt dışında da Mukâbele-i Şerîflere Postnişîn olarak katılmış, Mustafa Holat ve Nadir Karnıbüyükler ve merhum Kâni Karaca ve Ulvi Erguner gibi yakın dönemimizin tanıdığı şahsiyetlerle bu kutlu vazifeyi icra etmiştir.

    Postnişîn Selman Tüzün

    Postnişîn Selman Tüzün bir Mukâbele-i Şerif sırasında

    Selman Tüzün ceddinin Eyüp’teki mezarlarını ziyarette (Kızı Zehra Taneli Arşivi)

    Selman Tüzün son yıllarında (Esin Çelebi Bayru Arşivi)

    Eyüp Hâmûşân’ında Annesi Fatma Fasîha Hanımın kucağına sırlanan Selman Tüzün

    EK:

    Hüseyin Fahreddin Dedenin, Selman Tüzün’ün annesi olan kızı Fatma Fasîha’nın vefatının ardından söylediği;

    “Beyâ sâkî bâ ân mey-i hoşguvâr   &#;   Gelih dârem ez gerdiş-i rûzigâr” matlâlı mesnevî nazım türündeki Farsça mersiyenin tarafımızdan yapılan çevirisi. (Hüseyin Fahreddin Dede Mecmuası, Mevlâna Müzesi İhtisas Kütüphânesi no: , vr. bb):

    Kerîmem merhûm Fasîha’cığımın vefâtına dâir söylediğim mersiye (vr. b)

    Gel (ey) sâkî (sun) o lezzetli şaraptan
    Şikâyetim var benim feleğin devrânından

    Ardardına ver şarabı da sarhoş olayım
    Bir an da olsa ıstıraplarımdan kurtulayım

    Sun bana da, dinle bir bir benden
    Ayrılıktan, yaradan, feleğin cefasından

    Tatlı dilli bir kızım vardı benim
    Fasîha idi adı, o taptazenin

    5             Allah zerafetini onda gösterdi
    Güzel huylarıyla onu süsledi

    Cömert huyluydu, nazikti mizacı
    Yârla, ağyarla onu dost etti

    Fakat (gün geldi) onun şansı tepetaklak oldu
    Şu aşağılık dünyada daha rahatlık bile görmemişti

    Kendi durumundan (bir an bile) bahsetmedi
    Feleğin cefasından bile şikâyet etmedi

    Hâsılı bir gün hasta düştü
    (Ama) onun hastalığı uzun sürmedi

    10           Fasîha bu sıkıntıdan vefat etti
    İki ümit ağacını[24] bize emanet etti

    Onun can kuşu kafesten ucunca (a)
    Derdinden toprak döküldü başımdan aşağıya

    Kederle gittim mezarının başına
    Ey nâzenin kızım, diye seslendim ona

    Sabah vaktidir, uyan, kalk!
    (Şu) parlayan güneşe bir bak!

    Senin bu kadar fazla uyumak âdetin yoktu
    Gönlünde (şu) tatlı uykuya meylin yoktu

    15           Niçin gülmüyorsun (artık), sen güzel huylu değil miydin?
    Niçin konuşmuyorsun (artık), sen tatlı dilli değil miydin?

    Niçin yüzünün rengi böyle sarardı
    Ayrılığınla babanın gönlü dertle doldu

    Sana yakışmıyor, böyle mezarda olmak
    Yirmi üç yaşındasın henüz (niçin böyle erkenden solmak)

    Fasîha sen bekâyı seçtin
    Beni ise hazin gönülle şu dar yerde bıraktın

    Fasîha sen gittin, baban harap oldu
    Girmiyor artık gece-gündüz gözüme uyku

    20           Fasîha Fasîha sen (hep) bizimleydin
    Şimdi niçin başka bir yerdesin?

    Fasîha dünyadan geçip gittin
    Beni kendi matemine atıp gittin

    Fasîha senin hayâlin benim canımdır
    Senin adın benim dilimin virdidir

    Gündüzleri senin için ağlarım, of, of!
    Geceleri hasretinden perişanım, of, of!

    Gittin sen, durmuyor artık gözyaşlarım
    Bundan sonra gülmek benim haramım

    25           Kızım gel! Ayrılığından bîçâre oldum
    Çare bulmuyor gözümden akan kanlı yaşım

    Bu yarayla, bu dertle; böyle benim her ânım
    Bîtâb düştüm, (yıkıldım); vîranım

    Bu ağlamamı, sızlamamı işitince sâkî
    Onun gözünden bile coştu aktı (…)[25] suyu

    Dedi: Bırak artık Fahrî yanmayı yakınmayı (b)
    Dua etmek için kızına, an Allah’ı!

    Ey Allah’ım, ey Allah’ım! Vahdetinin hakkına
    (Çünkü) Senin birliğinde yoktur (hiçbir) şüphe

    30           Ey Allah’ım, ey Allah’ım! Resûl-i Ekrem’in hakkı için
    Ey Allah’ım yolların (?) hüneri için

    Ey Allah’ım, ey Allah’ım! Peygamber’in kızı
    Ki oldu Ali’nin iki gözünün nûru (onun hakkı için)

    Ey Allah’ım! (Ali-yi) Müctebâ’nın hakkı için
    Ey Allah’ım! Kerbelâ şâhının hakkı için

    Ey Allah’ım! Cenâb-ı Celâl (adının) hakkına
    Fasîha gark olsun Cemâl nûruna

    Hüseyin Fahreddin Dedenin, Selman Tüzün’ün annesi olan kızı Fatma Fasiha Hanımın vefatı üzerine yazdığı mersiye (H. Fahreddin Dede Mecmuası/Mevlâna Müzesi Ktp. vr. ba)


    [1] Hüseyin Fahreddin Dede Mecmuası, Mevlâna Müzesi İhtisas Kütüphânesi no: , vr. b; Abdülbâkî (Baykara ?) bey de Selman’ın doğumuna manzûm bir tarih düşürmüş, H. Fahreddin dede de bu tarihi mecmuâsına nakletmiştir. (bkz. a)

    [2] Selman Tüzün kendisiyle yapılan bir röportajda annesi Fatma Fasiha hanımın evlenmeden önce verem hastası olduğunu ve doktoru Ahmed Paşanın evlenmesine izin vermediğini belirterek, dedesi Hüseyin Fahreddin Dedenin bu karara uymayıp annesini babası Hamdi beyle evlendirdiğini rivayetlerden nakleder. Ayrıca Doktor Ahmed Paşanın düğün için kendisine gönderilen telgraflı davete “ben cenaze merasimine gelmem” diyerek icabet etmemesi de Selman Tüzün’ün zihninde yer eden olaylardan biridir. Yine yıllar sonra Mevlevîhânenin hâmûşânındaki mezarları Eyüp’e naklettikleri sırada “yüzünü görmediğim annemin o zaman kemiklerini gördüm” demesi farklı bir duygunun yansımasıdır. (bkz. M. Refik Kaya, Hüseyin Fahreddin Dede, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, , s. 26, burada bulunan mezarlar ve nakilleri hakkında bkz. s. 71, 72; Kemal Özmen, Sohbet: “Bahariye Mevlevihanesinden Yetişmiş Bir Mevlevi Selman Tüzün”, Nalburiye Dergisi, ?, İstanbul, s. ) Hüseyin Fahreddin Dede kızının vefatının ardından 33 beyitlik Farsça bir mersiye söylemiştir. Bu mersiye bugün Mevlâna Müzesi İhtisas Kütüphânesi’nde no’da bulunan kendi mecmuası içerisindedir. Farsça’sından Türkçe’ye aktarmaya çalıştığımız bu mersiyeyi bu tebliğin sonuna EK olarak ekledik.

    [3] Suskunları artan ve ilk şeyhi Hüseyin Fahreddin Dedenin Hakk’a yürümesiyle sessizliğe bürünen Bahâriye Mevlevîhânesi’nde Selman Dedenin doğumundan 20 yıl kadar önce H. yılında yapılan ilk İstanbul nüfus sayımına göre 18 erkek, 6 kadın olmak üzere 24 kişi yaşamaktaydı. (M. Refik Kaya, Hüseyin Fahreddin Dede, s. 42)

    [4] M. Refik Kaya, Hüseyin Fahreddin Dede, s. 42, 43

    [5] M. Refik Kaya, Hüseyin Fahreddin Dede, s. 44

    [6] Sayar, Ahmed Güner, Gönül Pazarı İnsanlar, Olaylar ve Mekânlara Dair Yazılar, Derin Yay., İstanbul, , s. 78; ayrıca bkz. Kemal Özmen, agm., s.

    [7] Hâfız Hüseyin Top beyefendinin seafoodplus.info Ahmed Güner Sayar’a verdiği malumattan. (bkz. Ahmed Güner Sayar, age., s. 81)

    [8] Ahmed Güner Sayar, “Selman Efendi”, age., ss. ; bu bildirimizi kaleme alırken bu yazıdan oldukça istifade ettik. Burada değerli hocamız seafoodplus.info Ahmed Güner Sayar’a teşekkürlerimizi sunmayı bir borç biliyoruz.

    [9] Selman Tüzün Dedenin devlethânesinde ’den itibaren “hâdim” olarak hizmetinde bulunan Şirin Ulutan’la Esin Çelebi hanımefendi, Selman Tüzün Dedenin kızı Zehra Taneli ve oğlu Hüseyin Tüzün’ün tavsiyesi neticesinde telefonla yaptığımız bu görüşmede Şirin hanımdan Selman Dedenin son 8 yıllık hatıratını ana hatlarıyla öğrenmeye çalıştık. Burada hepsine teşekkürü bir borç biliyoruz. Şirin hanım bu görüşmemizde Selman Dedenin eşi Melahat hanımdan naklen Bahâriye Mevlevîhânesi’nde kendisine ilk olarak Mekke Mevlevîhânesi şeyhi Orhan Selâhaddin Efendinin vekillik yaptığını belirtti. Selman Dedeyle görüşmeler yaparak Hüseyin Fahreddin Dede ile ilgili daha önce bahsedilen (bkz. bu makale, 1 no’lu dipnot) tezi hazırlayan M. Refik Kaya da bu konuda detaylı bilgiler nakletmektedir (bkz. s. 69 vd.). Beni bu tezden haberdar ederek bir fotokopisini tarafıma gönderme lütfunda bulunan Selman Dedenin ablası Zübeyde Hanımın torunlarından Candan Cansunar hanımefendiye teşekkürlerimi sunarım.

    [10] Selman Dede Bahariye Mevlevîhânesi’nde hatırında kalan anılarını Reşat Ekrem Koçu’nun ricası ile kendisine göndermiş ve bu hatıralar çocuk Selman’ın Mevlevîhâne gözlemlerini yansıtarak İstanbul Ansiklopedisi’ne (, c. IV, s. ) derc edilmiştir (A.Güner Sayar’ın age’inden naklen, s. 83 vd.). seafoodplus.info Süheyl Ünver de Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlanan Bahariye Mevlevîhânesi ile ilgili defterinde bu konuyu dillendirmiş ve Selman Tüzün ile yaptığı bu Mevlevîhâne gezisinde kendisinden hatıraları dinlemiş ve birlikte resimler çektirmişlerdir (bkz. adı geçen defter, no: muhtelif sayfalar). Dijital ortamda geçen sene tamamını getirterek inceleme fırsatını bulduğum bu defterin sayfa aralarında Bahâriye Mevlevîhânesi’nin coşkulu ve hüzünlü geçmişini yaşamamak mümkün değil. Ne mutlu ki bu Mevlevîhâne günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin katkıları ve değerli seafoodplus.info Baha Tanman’ın danışmanlığıyla yeniden restore edilerek eski coşkusuna kavuşmayı bekliyor.

    [11] seafoodplus.info  (ulaşım tarihi: 4 Nisan )

    [12] Hüseyin Tüzün Mevlevî âdâb ve erkânı üzerine yetişmiş, Semâ çıkarmış, yılında Konya’daki Şeb-i Arûs törenlerine de Semâzen olarak katılmıştır. Ancak hayat mücadelesi içinde felek kendisini yurt dışına savurmuş. Muğla/Datça’da ikamet eden Hüseyin Tüzün’le telefonla yaptığımız görüşmede “Zahiren bu kültüre hizmet edemesem de mânevî olarak gönlümle hep Mevlâna ve Mevlevîlik edebiyle yaşamaya çalışıyorum. Ancak maalesef günümüzde bu erdemli anlayış turistik ve gösterişli bir hal aldı. Bu beni çok üzüyor” şeklinde eski yaşadığı heyecanını ve endişelerini yansıtmıştır.

    [13] Bu şiirin tamamı için bkz. A. Güner Sayar, agm., s. 90, 91

    [14] A. Kadri Yetiş Dede bu bilgileri yazılı olarak tarafımıza iletmiştir; zât- âlilerine teşekkür ediyoruz.

    [15] Kemal Özmen, agm., s.

    [16] Kemal Özmen, agm., s.

    [17] Kemal Özmen, agm., s. ; ayrıca bkz. M. Refik Kaya, Hüseyin Fahreddin Dede, s. 73

    [18] Nuri Şimşekler, Pîr Aşkına Mevlevî Şeyhi Midhat Bahârî’nin Mektupları, Timaş Yay., İstanbul, , s. 38 (A. Kadri Yetiş Dededen naklen)

    [19] A.Güner Sayar, age., s. 88 vd.

    [20] A.Güner Sayar, age., s. 89

    [21] Kemal Özmen, agm., aynı yer

    [22] yılından itibaren Konya’da kutlanılan Şeb-i Arûs Törenlerinin seyri için bkz. Mustafa Özcan, “Mevlâna’yı Anma Törenleri”, Mevlâna Celâleddin-i Rûmî İnsanlığın Aynası, Konya Büyükşehir Belediyesi Yay., Konya, , ss.

    [23] Selman Tüzün kendisi ile yapılan röportajda Post makâmının yılında kendisine tevcih edildiğini belirtmektedir (bkz. Kemal Özmen, agm., s. )

    [24] Fasîha hanımın çocukları Selman ve Zübeyde’yi kastediyor.

    [25] Mecmuadaki siliklik nedeniyle buradaki bir kelime okunamadı.

     

    IQNA


    Kur'an'ın sesi kainatın şifasıdır


    Bir çok Kur'an yarışmasına jüri olarak davet edilen dünyaca meşhur Türk Kur'an Hafızı Selman Okumuş, Uluslararası Kur'an Haber Ajansı (İKNA)'nın sorularını içtenlikle yanıtladı.

    1. Kendinizi tanıtabilir misiniz? Kur'an ile nasıl tanıştınız?

    Kur'an ile tanışmamız doğduğumuz evde, ailemizde başladı. Çünkü dedem Hafız Ali Kemal ve babam Hafız Hüsnü hocaefendi'lerin içinde olduğu bir haneye, Kur'an ailesine merhaba dediğimiz için sohbetler, ninniler, dualar ve nasihatlar bizim evde hep Kur'an merkezli olmuştur. Hafız dedemiz ve babamız bir de hafızların annesi (ümmül-huffaz) olan anneciğimiz Zeynep Hanım bizleri Abdussamed'in kasetlerini dinleterek büyüttüler. İstanbul'un ve ülkemizin en kıymetli hocaefendi'leri evimizde buluşur, Kur'an'lar okunur, ikramlar eşliğinde sohbetler yapılır, dualarla vedalaşılırdı. Çocuk yaşlarda anneciğimiz bendenize ve kardeşlerime birer takke örmüştü. Babamız da sırayla hepimizi yan yana oturtmuş, önümüze birer Kur'an açmış, o okumuş biz de dinlemiştik. Bu fotoğraf karesini hiç unutamıyorum. Çok büyük ilahi bir lütuf ki ilk Kur'an hocamız olarak bize babamız Hafız Hüsnü Okumuş sunulmuştu. O sesler ruhumuzu dinlendirir, yaramazlığımızı alır, gönlümüze de huzur verirdi. Bu manevi sofrada Kur'an dinleyen kardeşlerim Veysel, Sadi ve Muhammed Sami, hepimiz vakti gelince Hafız olduk elhamdülillah. Mukabele sünneti de bizim evde o günlerde başlamış meğer. Bu ilahi ikramlardan dolayı rabbimize sonsuz hamd eder, üzerimizde daimi emekleri olan annemiz, babamız ve dedemiz olmak üzere tüm hocalarımıza, ayrıca Kur'an'a ve Kur'an ehline hizmeti şiar edinen dostlarımıza teşekkürlerimizi bir borç biliriz.

    2. Kur’an'ı Kerim’i ezberlemek için nasıl bir yöntem uyguladınız? Eğitim aldığınız hocalar kimlerdi?

    Küçük yaşlarda Kur'an'ı Kerim'i en rahat dinleme yoluyla ezberleyebiliyorduk. Kur'an ayetlerini ezberlemek için önümüze ilk aldığımızda çok zorlanmıştık. Sen yapamazsın diyenler de olmuştu. 10 yaşındaydım ve Hud suresinden bir sayfaydı. Bu sayfayı ezberlersem hafızlığa adım atacaktım. Heyecanla hemen ezberledim ve ardından bismillah diyerek hafızlığa başladık. Kur'an'ı ezberlemek bizim için bir aşktı artık. Her bir kelimesi bir başka kelime ile birleştiğinde dünyalar bizim oluyordu. Son sure son ayete kadar bu aşk böyle devam etti. Hafızlık yapan veya hıfzını bitirmiş ve müsait olan Hafız abilerimize ezberleyeceğimiz sayfayı kendimize okutturuyorduk. Bu metodla 30 dakikada bir sayfayı ezberliyorduk. Şimdi de öğrencilerimize aynı usul ile ezber yaptırıyoruz. Böyle kolayca Hafız oluyorlar. Hafızlık hocalarımız Ahmet Dağlar, Doğan Kılıç, Recep Cenik, Şükrü Öztürk ve Mustafa Memiş olmuştur. Dünya Kur'an yarışmalarına Kurra Hafız Süleyman Günan, Kurra Hafız Mahmut Ekşi ve Hafız Mahmut Bülbül hocaefendi'lerin eliyle hazırlandık. Ses, nefes ve makam için ayrıca Abdulbasit Abdussamed, merhum İsmail Biçer, Sıddık Minşevi, İbrahim Ahdar (Mescid-i Nebevi imamı) ve Ali Abdurrahman El-Huzeyfi gibi üstadlardan istifade ettik. Yanımızda ve hayatta olmamalarına rağmen yaşıyorlarmış gibi onları dinleyip nasiplendik. Hepsiyle cennette karşılaşmayı ve kendilerinin talebesi olarak onlara teşekkürlerimizi sunmayı Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyoruz. Hafız olma aşkını ve dünya Kur'an okuma yarışmalarına hazırlanmayı bizlere küçük yaşta zerk eden, giyim kuşamıyla, hitabetiyle, yaşantısıyla, tarzıyla, duruşuyla ve vaazıyla, hocaefendi makamını en güzel şekilde taşıyan, binlerce Hafız yetiştiren, Sultanbeyli ve Abdusselam Kur'an kurslarının başkanlık görevini de yürüten merhum Hacı Hafız Abdullah Vanlıoğlu hocamızı da ayrıca rahmet ve minnetle yad ediyoruz. Çünkü bendeniz ve üç erkek kardeşimizi de Hafız olarak yetiştiren bu kıymetli hocamızdır. Allah ondan da razı olsun.

    3. Kur’an ayetlerini ezberlemek ve Kur'an'ı Kerim ile hemhal olmak sizin hayatınıza nasıl yansıyor?

    Hamil-i Kur'an olmanın bilincinde yaşamaya gayret ediyoruz. İlahi kelamı kendimize ve insanlara okumak, anlatmak bizim için bir aşktır. Kur’an’ın sesi, kâinatın şifasıdır. Her şey Kur’an ile var oluyor. Kâinatın dengesi, Kur'an'ın güzel ve içten okunması, akabinde bu şifanın tüm evrende dalga dalga yayılmasının vesilesi iledir. Allah Teâlâ bizleri bu uğurda daim eylesin inşallah.

    4. Hafız talebelerinizi yetiştirdiğiniz Hafızhane Kur'an Merkezi'nizden bahseder misiniz?

    Genel Sekreteri olduğumuz Türkiye Hafızlar ve Mevlidhanlar Cemiyeti'nin Kur'an ailesi halkasının bir kolu olan eğitim kurumumuz Hafızhane'de Türkiye'den ve dünyanın bir çok ülkesinden öğrencilerimiz var. Ses ve video kayıtları aracılığı ile derslerimizi yapıyoruz. İstanbul Fatih'te bulunan Hafızhane Kur'an Merkezi'mizde klasik ve modern tekniklerle meal ezberi de dahil, Türkçe, İngilizce, Arapça ve Osmanlıca eğitimiyle dünyaya hitap edebilecek öncü hafızlar yetiştirmeye gayret ediyoruz. ayda hıfzını tamamlayan talebelerimiz oldu, niceleri de ardından geliyor inşaAllah.

    Kur'an'ın sesi kainatın şifasıdır


    5. Hafızlığa ilk adım olarak çıkardığınız "Elif-Ba” kitabınızı ve radyo programınızı anlatır mısınız?

    "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” Hadis-i Şerif ışığında yayınlanmış olan "Elif-Ba” kitabımızla her Çarşamba Moral FM’de "Kur’an Ailesi” programıyla Kur'an'ı Kerim'i güzel okumayı kolaylaştırıyoruz. Ayrıca "Elif Ba” kitabını baştan sona seslendirdik ve doğru icrasını görsel olarak DVD formatında ve internet ortamında sunmaktayız. Bu kitap Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Arnavutça ve Boşnakça gibi bir çok dilde basılmış ve dünyaya dağıtılmıştır.

    6. Ülkenizde Kur'an'ı Kerim’e teveccüh nasıldır?

    Türkiye'de Kur'an okuyana ve okutana ilgi Osmanlı döneminden bugüne dek hep yüksek olmuştur. Kur'an okunduğunda herkes gözünü kapatır, gönlünü açar, ihlasla dinler, gözden dökülen yaşlarıyla o manevi hazzı derinden yaşar. Halkımıza Kur'an'a ve Kur'an hafızlarına gösterdiği bu ilgiden dolayı müteşekkiriz. Ülkemizde Ramazan ayında Kur'an'ı baştan sona okuyarak Mukabele etmek peygamberimiz (s.a.v.)'den bize miras kalan önemli bir sünnettir. İstanbul'un muhtelif Sultan camilerinde Mukabele okumak bize nasip oldu. senesinde Kılıç Ali Paşa camiinde okuduğumuz Mukabele Türkiye'de en çok izlenen Star TV ekranlarında tüm dünyaya canlı olarak yayınlanmıştır.

    7. Siz Kabe'nin içine girme lutfuna nail olmuştunuz. Bir Hafız olarak neler hissettiniz?

    Yıl Türkiye'de hafızlık yarışmasında ülke birincisi seçildik. Bu vesileyle Mekke'de dünya Kur'an okuma yarışmasında 30 cüz kategorisinde yarışmaya katıldık ve dereceye girdik. 23 Mart doğum günümde rabbim Kabe'nin altın kapısından içeri girmeyi nasip etti. Bu bizim çocukluk hayalimizdi. Kabe'nin etrafında namaz kılan, tavaf eden, Kur'an okuyan, dua eden herkes bir anda Kabe'nin kapısına odaklandı. Herkes ve herşey durmuştu. Gözler bizdeydi. Kimdi bunlar diye hayret dolu ifadelerle bize bakıyorlardı. Hafız sevinç göz yaşlarıyla sırayla Kabe'nin kapısının merdiveninde heyecanla bekliyorduk. Sanki birazdan cennete buyurun denilecekti. Ve o an. Kabe'nin altın kapısından içeri girdik. Her yöne ikişer rekat namaz kılmak nasip oldu. Dünyanın merkezinde tüm evrene yönelerek namaz kıldık. Oradaki namazımızın kıyamı, secdesi ve tahhiyatı çok uzundu. Hayatımızın en anlamlı namazıydı. Yarım saate yakın içeride kaldık. Eşsiz ve unutulmaz bir duyguydu. Sanki dünyada iken cennete girmenin bir provasıydı. Allah tekrarını nasip etsin inşallah.

    8. Hangi Kur’an yarışmalarına katıldınız ve hangi dereceleri aldınız? Kur'an yarışmalarında neler yaşadınız?

    Mısır – Suudi Arabistan – Türkiye- Hırvatistan – Malezya

    Mısır'da dünya 6.lığı, Suudi Arabistan'da dünya seafoodplus.infoği, Türkiye'de ve Hırvatistan'da dünya seafoodplus.infoği ve Malezya'da dünya seafoodplus.infoği nasip oldu. Dünya Kur'an okuma yarışmalarına hazırlanmak bambaşka bir duygu. Ülkenizi herhangi bir alanda değil, yeryüzünde Kur'an'ı Kerim'i en iyi okuma alanında temsil etmek ve başarıya layık görülmek çok büyük bir onur. Şimdi bu duyguyu talebelerimizin birincilikleriyle taçlandırıyoruz. Bu güzellikleri yaşatan Allah'a hamd olsun.

    9. Dünyanın dört bir yanından gelen müslümanların Kur'an yarışmalarında buluşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen hafızlar memleketlerindeki müslümanları temsilen yarışmaya geliyorlar. Onların dualarını ve Kur'an muhabbetini de getiriyorlar. Böylece ümmetin dua ve Kur'an zirvesi oluşuyor. Çocukluğu ve gençliği Kur'an ile yoğrulmuş tertemiz yürekler günahsız ağızlarıyla Kur'an ayetlerini okuyorlar. Bu coşku tüm yarışmacıları, dünyanın her bir köşesinden katılan izleyicileri, jüri üyelerini, internet ve televizyondan takip edenleri dahi derinden etkiliyor. Dünyanın en güzel sesli Kur'an karilerinin okuduğu Kur'an ayetleri dünyaya, tüm kainata rüzgar ve bulutların yardımıyla dağılır, gider ve yerini bulur. İşte kapanış programında herkes bu mutluluğu yaşayarak birbiriyle kucaklaşır. Kainatı Kur'an sesiyle titreten hafızlar maneviyatı doruğunda yaşamanın huzuru ile memleketlerine geri dönerler.

    Kur'an'ın sesi kainatın şifasıdır


    İranlı hafızları veya Kur'an'ı Kerim okuyucularını ne kadar tanıyorsunuz? Tilavetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

    İranlı hafızlar dünya yarışmalarında en iyi okuyan karilerdendir. Kerim Mansuri ve Ahmet Ebul Kasimi beraber program icra ettiğimiz hafızlardandır. Dünyaca ünlü Mısırlı üstadlardan en çok istifade edip kendi okuyuşunu geliştiren, yerel makamlarının tatlı esintisini maneviyatla yoğurarak ruhuyla okuyan okuyuculardır İranlı hafızlar.

    Sizce günümüzde müslümanlar olarak yaşadığımız sorunlar Kur'an'ı Kerim'i hayatımızın merkezine koyamayışımızdan mıdır?

    Kur'an'ı okuyarak, anlayarak ve ancak yaşayarak sıkıntılardan kurtulur ve huzurlu bir hayata kavuşabiliriz. Bize göre bir din anlayışı yerine rabbimizin istediği gibi bir din anlayışını idrak edip herkesi kucaklayan merhamet sahibi insanlar olmaya çalışmalıyız.

    Röportaj için çok teşekkür ederiz. Kur'an aşıklarına mesajınız var mı?

    Kur'an aşkını gönlünde taşıyanlara selam olsun. Hazreti Kur'an ruhun gıdasıdır. Kur’an ile buluşan yaradanı ile diyaloğa geçseafoodplus.info ilahi sesi ve müjdeyi sadece müslümanlara değil, tüm dünya insanına duyurmak temel seafoodplus.info'an hadimleri iledünyada buluştuğumuz gibi cennette de buluşup efendimiz (s.a.v.)'in huzurunda Kur'an okumayı niyaz ediyoruz inşallah. Kur'an'ı zihnine nakşetmiş, kalbiyle yoğurmuş, ruhuyla bezemiş, Allah'ın izniyle bismillah diyerek seslendiren tüm Hafız kardeşlerime muhabbetlerimi iletiyorum. Bu manevi zenginliği sonuna kadar taşıyabilmeyi cümlemize lutfetmesini yüce Allah'tan temenni ediyorum.

    Kur'an'ın sesi kainatın şifasıdır

    nest...

    batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir