-A
A TİPİ RENKLİ FİLM (Type A Colour Film) : derece K ışığına sahip yapay aydınlatmaya dengelenmiş filmlerin genel adı.
ABADİ KAĞIT : Ham ipekten yapılan bir kağıt türüdür. Dut ağacı elyafından yapılanları da vardır.
ABERASYON (Aberration ) : Görüntü bozulması
ABİR : Mürekkebe katılan koku verici madde. Yaygınlıkla Beyaz Sandal, Sümbül Kökü, İğde Çiçekleri, Turunç, Kırmızı Gül, Narenciye otları ile bir miktar dövülmüş Misk karışımıdır.
ABİDE : Eski dilde anıt
Önemli bir olay yada kişi kişileri anmak, ilke düşünce ve ideali yüceltmek için konuyla ilgili yere yapılan ve çevreye egemen bir konuma yerleştirilen yazıt,sütun,heykel ya da mimari yapıtlardır.
ABSTRE SANAT : Soyut Sanat
AÇIK KOMPOZİSYON (Open Composition) : Resim düzlemi üzerinde betimlenen gerçekliğin, gerçekte resmin sınırları dışında da sürüp giden doğal gerçekliğin bir parçası olduğu izlenimini verecek şekilde kompoze edilmesi. Kapalı kompozisyonun tam karşıtı bir sanatsal davranış biçimidir. Açık kompozisyon, asıl gerçekliğin tüm öğelerini resim düzlemi içine sığdırmayı amaçlamaz. Tersine, böyle bir çabanın olanaksız olduğunu varsayar. Açık kompozisyon doğadaki gerçeklik düzleminin bir kesimini içeren bir çerçeve gibi de düşünülebilir. Rönesansın aksine, Barok açık kompozisyonu yeğlemiştir.
ADJUNKTION: Eklenti. Kolaj, akümülasyon ve asamblajı da kapsayan bir sanat tekniğidir.
AFİŞ: Halkı bir düşüncenin, bir malın ya da bir olayın varlığı konusunda bilgilendirme amacıyla duvarlara asılan, yapıştırılan, resimli yazı ve ilanlara afiş denir.
AFTERİMAJ: Bir imgeye bir süre baktıktan sonra göz sinirlerinin bu imgeyi ilk imgeden sonra bakılan imgeye taşıyarak oluşturduğu görsel olguyu tanımlamak için kullanılan terim.
AĞAÇ BASKI: Bu baskı tipinde Kalıp olarak düzgün yüzeyli ağaç, oyma ve kazımaya elverişli muşambalar (linolyum / Linol baskı) kullanılır.
AKADEMİZM (Academicism) : Akademizm sözcüğü, bir sanat dalında her türden yeni atılımı yadsıyarak, değişmez olduğu varsayılan onaylanmış, standartlaşmış ilke ve kurallara uygun olarak çalışmak anlamında kullanılır. Yeni sanatsal arayışlara karşı çıkan bir tutumu ifade ettiği için, sözcük olumsuz niteliktedir.
AKROMATİK: Kromatik renklerin dışında kalan siyah, beyaz ve gri.
AKROLİT: Gövdesi ahşaptan yapılmış antik yunan heykellerini tanımlamak için kullanılan terim.
AKSAN : Resimde istenen kısmı, ışık, çizgi ve renk yardımıyla diğer kısımlara göre daha fazla belirtmek.
AKSESUAR : Sanat eserinde ikinci derecede kalan şeyler, detay, ayrıntı.
AKÜMÜLASYON: Rastgele objelerin sanat malzemesi olarak kullanılmasını tanımlamak için kullanılan terim.
ALINSAL: Resimde özellikle insan bedeninin omuzdan yukarısının tam cepheden yüz seksen derece ile bakmasıdır. Bizans resminde görülen izokefali özelliğinde vazgeçilmez unsuru olarak dikkat çeker.
ALLEGORİ (Allegory) : Bir öykü, bir düşünce ya da kavramın figüratif bir simge halinde betimlenişi.
ALTAMİRA : Kuzey ispanyada Santonderin 30 km. batısında, görkemli tarih öncesi duvar resimleri ve duvar kazımalarıyla ünlü mağara.
ALTIN ORAN (Golden Section) : Altın Bölüm ya da Altın Kesit de denir. Herhangi bir geometrik biçimde, varlığı ESTETİK bir üstünlük sayılan ORAN. Parçalar arasındaki orantıda, küçük parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın bütün parçaya oranına eşittir. Cebirsel olarak; a/b= b/ (a/b) biçiminde ifade edilir. Parçalar arasındaki oranın değeri olan ya da ykş. 3/5, altın sayı adını alır. Altın Oran geometrik olarak, iki kareden oluşan bir dikdörtgenin köşegeni aracılığıyla kurulur. Antik Çağ dan bu yana matematikçilere ve sanat kuramcılarına konu olan Altın Oran, bu adı yy da almıştır. Eski Yunanlılar ın kısaca bölüm olarak adlandırdıkları bu orana , İtalyan matematikçi Luca Pacioli divina proportine; LEONARDO DA VINCI ise sectio aurea adını vermişmonash.pwın Oran ın aritmetik, cebir ve geometri özellikleri taşımasının yanısıra, doğada, müzikte ve insan vücudunun organları arasında var olan çeşitli oranlarla da yakın ilişkisi bulunduğu, bütün öteki oranlara üstünlüğününse çeşitlilik içinde birlik özelliğinden kaynaklandığı öne sürülür. Bazı kaynaklara göre, insanlar , Altın Oran a yaklaşan orantıları daha çok beğenmektedir.
AMATÖR : Bir sanatı kazanç için değil, sırf zevk için yapan kimse, hevesli, meraklı.
AMBLEM : Bir şeyin yazı ya da resimle sembolleştirilmesi.
AMORF ( fr. Amorfe) : BİÇİM i belirli bir düzene uymayan. Tanımlanması zor, düzensiz biçimlerde bulunan mineral, madde ya da nesneler için kullanılır.
AMULET (İngilizce) : Kötülükleri uzaklaştırdığına, uğur getirdiğine, hastalıkları iyileştirdiğine ve özel güçlere sahip olduğuna inanılan , doğal ya da insan eliyle yapılmış nesne; bir tür nazarlık ya da muska. Üstte taşınabildiği gibi çeşitli yerlerde de saklanabilir. Değerli taşlar, metaller, hayvan dişleri ve pençeleri gibi pek çok nesne amulet olarak kullanılmıştır. Amuletin kökeni Eski Mısıra dayanır. Mısırlılar kendilerini kötü günlerden, düşmanlardan ve tehlikelerden korumak için SKARABE, engerek başı, sembolik gözler ve KARTUŞ gibi amuletler kullanmıştır. Pek çok uygarlıkta da hematit, yeşim, ametis, LAPİS LAZULİ ve kantaşı gibi taşların kendilerine özgü koruyucu güçleri olduğuna inanılmıştır. Bir inanışa göre mercen, şeytanın evlerdeki kötü etkisini uzaklaştırma gücüne sahiptir. Hristiyanlıkta encolpia denen amulet , haçlar, aziz kemikleri vb. Dinle ilgili RÖLİK lerdir. Boyna asılarak taşınanlar periapta, ikiye katlanabilenler pyctacium adını alır.
ANALİZ : Ayrıştırma , Çözümleme / Her hangi nesne konu veya durumun parçalar ve bölümler halinde ayrıntılı olarak incelenmesi.
ANAMORFOZ : Bir resmin belli bir bakış noktası dışında bozuk ve çarpık görünmesi.
ANATOMİ : Resim ve heykelde vücut yapısı.
ANIT : Abide / Önemli bir olay yada kişi kişileri anmak. ilke düşünce ve ideali yüceltmek için konuyla ilgili yere yapılan ve çevreye egemen bir konuma yerleştirilen yazıt,sütun,heykel ya da mimari yapıtlardır.
ANKOSTİK RESİM (Encaustic Painting) : Eriyik halde balmumu BAĞLAYICI ile PİGMENTLERİN karışımından elde edilmiş BOYA larla yapılan RESİM türü. Romalı bilgin ve yazar Yaşlı Pilinus a (MS ) göre, mermer üstüne yapılan ankostik resimde pigmentler balmumuyla, fildişi üstüne yapılanlarda da (cero- strotum/ cestrotum) bitkisel kökenli saydam zamkla karıştırılıyor, cestrum ya da viriculum adı verilen bir tür SPATULA ile zemine yayılıyordu. Cestrum un bir ucu sivri olduğundan fildişi üstüne ince çizgiler de çizilebiliyordu. Cauterium olarak bilinen ve ısıtılarak uygulanan yuvarlak uçlu bir aletle, boyalı zemin üstündeki spatula ve fırça izleri gideriliyordu. Antik Çağ daki belli başlı resim tekniklerinden biri olan ankostik resim, MÖ 4. yy da YUNAN sanatçı Pausias tarafından yetkinleştirilmişti. Günümüze ulaşan en önemli örnekler, MISIR da el- Feyyum Vahası nda ROMA dönemine ait mezarlarda bulunan Feyyum Portreleri dir (2. yy). Ankostik tekniği erken Hristiyan Sanatı nda da ( GEÇ ANTİK) kullanılmış, ancak 8. ve 9. yy larda unutulmuştur. yy da Fransız koleksiyoncu Kont Caylus un ( ) araştırmaları aracılığıyla canlandırılmak istenmişse de başarılı olunamamıştır. yy da Fransa ve İngiltere de çeşitli karışımlar denenmiş, alman Ressam Julius Schnorr von Carolsfeld () orijinale en yakın karışımı uygulamıştır. Günümüzde yaygın olmamakla birlikte balmumu ve reçine bağlayıcılı bir karışım kullanılmaktadır.
ANLAMLAMA : Bir nesneyi bir varlığı, bir kavramı, bir olayı anlığımızda canlandırabilecek bir göstergeye bağlayan oluş, gösterenle gösterilenin birleşme süreci.
ANONİM (Anonymous) : 1. Sanat tarihinde sanatçısı bilinmeyen yapıtlar için kullanılır. Özellikle, halk sanatı ürünleri anonim niteliktedir. 2. Antik Yunan dönemi öncesinde, Mısır ve Mezopotamyada, tarih öncesinde sanat yapıtı anonimdir.
ANTİK : Eski yunan ve Roma dönemi ile bu dönemlerden kalan sanat veya mimari nitelemeler için kullanılan terim.
ARABESK : Girişik bezeme; Kıvrılarak, biribirinin içinden geçerek uzayıp giden yapraklı dalları andıran geometrik görünüşte birtakım biçimlerden oluşmuş bezeme çizgileri.
ARMATÜR : Bir malzemenin daha dayanıklı ve rijit hale gelmesi için içine yerleştirilen demir donatı.
ARKAİK : monash.pw devir ve eserlerine verilen ad. monash.pwıldığı tarihten daha eski zamanların işine benzeyen eserler.
ARKEOLOJİ : İlk uygarlığı araştıran ve inceleyen bilim dalı. Atölye Sanat çalışmalarının yapıldığı ışıklı salon ya da yer.
ART NOVEU : Üsluplaştırılmış bitkisel, eğrisel nitelikte bezeme anlayışı.
ASAMBLAJ (assemblage) : Terim ilk defa Jean Dubuffet tarafından te doğal veya hazır malzemelerin parçalarından oluşturulan sanat eserlerini tanımlamak için kullanılmıştır. Bazı eleştirmenler bu terimin, iki boyutlu olan kolajdan ayrı olarak sadece üç boyutlu nesneler için kullanılması gerektiğini ifade etseler de konuda ulaşılmış bir fikir birliği yoktur. Genel anlamıyla asamblajın, fotomontajlardan mekan düzenlemelerine kadar geniş bir yelpazede yer alan sanat eserlerini kapsadığı söylenebilir.
ATMOSFER (Atmosphere) : Sanat yapıtının izleyici üzerinde bıraktığı etki, nedeni olduğu ruh hali.
ATÖLYE : Bir sanatçı veya mimarın, heykeltıraşın yapıtlarını tasarladığı ve ürettiği yer, stüdyo. / Küçük endüstri üretiminin yapıldığı ve genellikle sanatçıların çalıştığı ( Marangozluk, Demircilik) imalathane.
AURA : Bir kişi veya nesneye dair ayırdedici fakat doğrudan algılanamayan özellik, atmosfer. Sanat bağlamında ilk olarak Walter Benjamin tarafından da Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri isimli makalede; özgün, el yapımı sanat eserlerinin eşsizliğini dile getirmek için kullanılmıştır.
AVANGARD (Fransızca: avant-garde, avangard): Fransızca askeri bir terim olan öncü birlik sözcüğünden gelir. Gerek Fransızcada gerek diğer dillerde kültür, sanat ve politika ile bağlantılı olarak, yenilikçi veya deneysel işler veya kişiler anlamına gelir.
Avangart sanat, kültür, gerçeklik tanımları içindeki kabul edilmiş normları sarsıp sınırlarını değiştirmeyi amaç edinir. Bu normlar sosyal reformdan estetik deneyimlerin değişimine kadar çeşitlilik gösterebilir.
-B
BAHAUSE : Merkezi mimarlık olan larda açılan bir sanat okulu.
BAKIŞ AÇISI ( Viewpoint, Vantage Point) : Sanatçının bir konuyu resmetmek için baktığı varsayılan nokta.
BALBAL : Hunların mezarları etraflarına diktikleri taşlara verilen ad.
BAROK : Formları şişirilmiş çıkıntılar biçiminde, yüzeyleri ise düzenli olmayan çıkıntılarla belirten, ile yılları arasındaki Avrupada oluşmuş bir sanat stili.
BEZEME : Bir yüzeyin daha güzel görünmesi için, üzerine yapılan işlemeler.
BEZİR YAĞI : Keten tohumundan çıkarılan yağ. Bu yağın kaynamamış olanına çiğ bezir ve kaynamış olanına kaynamış bezir denir. Çiğ bezir resim boyalarında, kaynamış bezir ise binaların ya da eşyaların ahşap kısımlarını boyamada kullanılan yağlı boyaların eziJip sulandırılmasında kullanılır.
BİÇİM (Shape) : Bir nesnenin görme ya da dokunma duyuları ile algılanmasını sağlayan kendine özgü gerçekliği, dışını oluşturan ve tek bir açıdan görünen şekli.
BİÇİM BOZMA (Distortion) : Özellikle GÜZEL SANATLARda, fotoğrafta (FOTOĞRAFÇILIK) ve dansta verilerini doğadan alan ve belirli normların ya da normal (olağan) biçimlerin bulunduğu kabul edilen görüntülerde biçimi abartarak sunma, normal in göstergelerini tümüyle yok etmeden değiştirme. Biçimbozmada amaç, daha güçlü bir etki yaratmak ya da güçlü bir anlatım sağlamaktır. DIŞAVURUMCULUK ya da ilk sanat gibi duygu ve anlatımın vurgulandığı, izleyiciyle iletişimin etkili olmasının amaçlandığı sanat türlerinde biçimbozma yoğun olarak kullanılmıştır. Öte yandan özellikle yy ın serbest yaklaşımı içinde PICASSO ya da H. MOORE gibi bir çok sanatçı biçim olanaklarını artırmak için, kaynakları doğa olsa bile biçimbozmayı bir araç olarak kullanmışlardır. GERÇEKÜSTÜCÜLÜK teyse biçimbozma, duygu ve düşlerdeki gerçekleri anlatabilmenin aracı olmuştur. Öte yandan YENİ- DIŞAVURUMCULUK gibi, normal kavramlara bağlı olmayan ve doğanın tüm görüntü kullanımlarından bağımsız biçim yaratan sanat üsluplarında biçimbozmadan söz edilemez; çünkü bu üsluplarda normalin ne olduğu hakkında belli ilkeler yoktur. Fotoğrafta biçimbozma çekim sırasında aynalar ya da merceklerle ya da çekimden sonra baskı sırasında mekanik ve kimyevi yöntemlerle görüntüyü değiştirerek elde edilir.
BİENAL : İki yılda bir düzenlenen faaliyet. Çoğunlukla kültürel veya sanatsal faaliyetler için kullanılan bir terimdir.
BİRLİK (Unity) : Resimde tüm öğelerin koordinasyonu ile asıl temanın, amacın vurgulanacağı bir birlik yaratılması.
BİYOMORFİK BİÇİM (Biomorphic Form) : SOYUT SANATta geometrik biçimlerden çok bitki ya da hayvan biçimlerini anımsatan eğrisel dış çizgilerle oluşturulmuş biçimler. En tipik örnekleri ARPın resimlerinde görülür.
BOYA : Bünyesinde renk bulunan maddelere boya denir. Boyalar yapıldıkları yapıştırıcı maddelere göre isim alırlar: Yağlı boya, sulu boya gibi.
BOYUT (Dimension) : 1. Bir nesnenin uzunluk ölçüsüyle ifade edilebilen büyüklüğü. 2. Sanat yapıtında boyut kavramı, onun algılayıcıyla olan ilişkisini anlatmaktadır. Örneğin, resim sanatı iki boyutludur. Resmin betimlediği obje yüzeysel olmasa bile, sanat ürünü onu iki boyutlu bir yüzey üzerinde sunmakta ve izleyicide onu iki boyutlu algılamaktadır. Buna karşılık, heykel üç boyutlu bir sanat yapıtıdır. Mimari ürün ise dört boyutlu sayılmaktadır. Çünkü, mimari ürünü kullanan kişi onu yalnızca eni, boyu ve derinliği bulunan bir obje olarak değil, içinde eylemde bulunulan bir yapıt olarak algılamaktadır. Kişinin yapıt içindeki ya da dışındaki sürekli devingenliği onu tek bir noktadan algılanan diğer sanat ürünlerinden ayırmaktadır. Mimari mekan zaman içinde değişen konuma göre, farklı sanatsal yaşantılar edinilmesini sağlar. O halde, en, boy ve derinlik boyutlarına ek olarak mimari yapıtta bir de zaman boyutu söz konusudur.
BÜST : Heykel sanatında baş ve vücudun üst bölümünü gösteren heykel türü.
-C, -Ç
CANLI MODEL : Canlı hayvan ve insan vücudunun resme konu olarak seçilmesi.
CHIAROSCURO (Chiaroscuro) : Yağlıboya resminde keskin karşıtlıklar yaratacak biçimde düzenlenmiş ışık-gölge dağılımı. İlk kez İtalyan ressamı Correggio tarafından yüzyılın başında kullanıldı. Caravaggio ve izleyicileri bu tekniği geliştirdiler. Georges de la Tour bu alanda ilginç örnekler verdi. Rembrandt ise, en büyük chiaroscuro ustası sayılır.
ÇAĞRIŞIM : Yeni bir algı eylemiyle; eski fakat yeni eyleme geçirilmiş bir algı arasında kurulan bağdır.
ÇELİK KALEM : Bakır, çinko, pirinç gibi yumuşak madenler üzerine resmi doğrudan doğruya oymaya yarayan çelik uçlu kalemler.
ÇEŞİTLİLİK (Variety) : Resimdeki ana temanın birliğinin çerçevesi içerisinde canlı ve zengin bir çeşitliliğin de elde edilebilmesi resmin albenisini arttıran önemli bir unsurdur.
ÇİNİ : Çinden gelen / Killerin, suyla karıştırıldıklarında, plastik özellikleri olan, kolayca biçimlendirilebilen bir hamura dönüşme, pişirildikten sonra da sert, sağlam, değişmez bir yapı kazanma özelliklerine dayalı her türlü mimari eşya ve eşya üretme sanatı. / Seramik.
ÇİZGİ (Line) : Nokta olarak başlarlar ve her yönde düz, kıvrımlı, kırık, kalın/ince, koyu/açık olabilirler.
ÇİZGİ DEĞERİ : Çok çeşitli çizginin oluşturduğu, farklı etkiler uyandıran çizgi değişiklikleri.
ÇİZGİSEL (Linear) : 1. Bir yüzey üzerinde bir çizgi doğrultusunda yapılmış ya da düzenlenmiş betileri ve ya öğeleri niteler. 2. ince kontur çizgileriyle oluşturulmuş betileri ve bu tür betileri içeren resimsel yapıtları niteler.
ÇİZGİSEL KOMPOZİSYON (Linear Composition) : Hareket eden bir noktanın yüzeyde bıraktığı iz olarak tanımlanabilecek olan çizginin, kompozisyonda üstlendiği, formu ortaya çıkaran, hareketi ifade etme, dokuyu verme, dengeyi sağlama gibi rollerin başat olduğu türdeki kompozisyonlar çizgisel kompozisyonlar olarak tanımlanır. Sanatın ilk adımlarının, Lascaux mağarasında olduğu gibi, çizgiyle atıldığı ve çizginin özellikle perspektif kurallarının henüz yeterince bilinmediği Rönesans öncesinde önemli olduğu bilinir. Barok dönemde ışık-gölge kullanımının devreye girişiyle çizgisellik ışığın imkan verdiği ölçüde kullanılır. Bu dönemde konturlar, çizgisel kompozisyonlarda olduğu gibi belirgin olmaz. yyda Neo-klasik dönemde yeniden önem kazanan çizgi ve çizgisel kompozisyon Romantizm ile birlikte nerdeyse kaybolmuştur. Empresyonistler tarafından da tamamen kaldırılmıştır. Sanatçıların bireysel çıkışlar yaptığı yyda ise Henri Rosseau, Paul Klee gibi sanatçılar tarafından kendi belirledikleri amaçlar doğrultusunda kullanılmıştır.
-D
DEĞER (Value) : Bir nesnenin maddi ya da parasal karşılığı, değişim ortamı ya da benzeri bir standarda göre tahmin edilebilen miktar; ayrıca, nesnenin gerçek ya da olması gereken kıymetine, YARARLIKına ya da önemine göre göreceli statüsü. Felsefe, hukuk, işletme, matematik, dilbilim, psikolinguistik, resim, müzik, sibernetik, televizyon gibi alanlarda değer sözcüğü değişik anlamlar taşımakta ve farklı tanımlanmaktadır. Felsefenin bir dalı olan aksiyoloji, değerlerin estetikte, dinde, ahlakta ve metafiziksel alandaki tip ve nitelikleriyle ilgilenmektedir. Değer kuramıysa kıymetleri önem sırasına göre ayırıp sınıflandıran bir görüştür. Değerlerin nicel olarak ölçülebilme durumuna göre nesnel ve öznel değerlerden söz edilmektedir. Sanat ve mimarlık alanında mimari bir yapıya, bir sanat nesnesine ya da endüstri ürününe ilişkin iki tür değer tanımlanmaktadır. : Kullanıcının gereksinimini karşılamaya yönelik ürünün faydasıyla tanımlanan kullanım değeri ve mimarlık ya da sanat ürününün özellikle pazarlama ürünü olarak ortaya çıkmasıyla belirlenen değişim değeri. Kullanım değerine ilişkin değer yargıları kişiden kişiye, gruptan gruba değişebilmektedir. Örneğin bir sanat nesnesinin ESTETİK değerinden söz edildiğinde, o ürünü oluşturan bileşenlerin KOMPOZİSYONu, BOYUTları, ölçeği, RENKi, DOKUsu, UYUMu vb. Sanat ve estetik kavramıyla ifade edilen, öznel nitelikli göreceli kıymeti anlaşılmalıdır. Bir mimarlık ürününün ön kullanım değeriyse o ürünün PERFORMANS ı yani kullanım sırasında ortaya çıkan fiziksel, psikolojik, örgütsel, estetik vb gereksinmelere yanıt verebilme durumuyla tanımlanabilmektedir. Ayrıca herhangi bir ürünün bir meta olarak ekonomik değerinden (değişim değeri) söz edilebilir.
DEFORMASYON : Konunun özelliğini bozmadan, konuyu daha etkili anlatabilmek için bazı yerlerini olduğundan fazla göstermek. Resimde biçimi bozma.
DEFORMALİZM : Anti-formalist çalışmaların içeriğinden karikatürümsü sürreal deformasyonlarından gelir. Resimde kargaşa ve kötü beğeni için kullanılan bir terim.
DEJENERE SANAT : Almanya’da Nasyonal Sosyalist Parti’nin modern sanatlar için kullandığı bir terim.
DEKALKOMANİ : larda Oscar Dominguez in () GERÇEKÜSTÜCÜLÜK akımının OTOMATİZM kavramından yola çıkarak oluşturduğu teknik. Bu teknikte boya kalın bir fırçayla ince bir kağıdın üstüne sıçratılır ve kurumadan ikinci bir kağıtla yavaşça sürtülerek gelişigüzel dağılması sağlanır. Daha sonraları ERNST tarafından YAĞLIBOYA ya uygulanan bu tekniğin en önemli özelliği, yapıtın ön tasarımsız oluşturulmasıdır.
DEKLANŞÖR : Pozlandırma yapmak için obtüratörü çalıştıran düğme ya da kol.
DEKOLAJ : Duvarlara üst üste yapıştırılmış afiş ya da benzerlerinden koparılan parçalarla yapılmış bir tür KOLAJ. İlk kez lerde Alman sanatçı Wolf Vostell (d. ) bu türde çalışmalar yapmış, ayrıca Fransada AFİŞÇİLER de bu tekniği uygulamıştır.
DEKOR : 1.Süs. monash.pwoda olayın geçtiği yeri anlatmak için kullanılan resimli perdeler (panolar) ya da eşyaların tümü.
DEKORASYON : Dekor yapma işi, iç mimari, süsleme.
DEKORATİF : Süslü, süsleyici.
DENEYSEL SANAT : yy. sanat literatüründe “deneysel” terimi “yeni” , “cüretkar”, “tuhaf”, “kışkırtıcı” anlamına ve neredeyse avangart terimiyle aynı anlama gelmektedir.
DENGE (Balance) : Dengenin sanatta nasıl kullanıldığı tahtaravalliyi modeli ile kolayca anlayabilirsiniz. Aynı kilodaki iki kişi simetrik olarak oturduklarında oluşan denge, farklı kilolardaki kişilerle de asimetrik oturmalarla sağlanabilir; bu ikinci hal dinamik denge olarak da nitelendirilebilir.
DERECELENDİRME (Gradation) : Tonlarla, taramalarla vb. ile dereceli etkilerin yaratılması.
DERİNLİK (Depth) : Resimde oluşturulan planlar ile elde edilen derinlik duygusu veya yanılsaması.
DESEN : Herhangi bir resmin çizgi(kara kalem) ile ifade edilmesi.
DETAY : Bir bütünün en küçük parçaları, en ince noktaları, ayrıntı.
DETRAMP : Kuru sıva üzerine zamklı boya ile yapılan duvar resmi.
DEVİNİM (Movement) : Resim sanatında resim düzlemi üzerinde yer alan betilerin yoğunlaşıp seyrelmesinden ve pozlarından kaynaklanan durağan dengenin bilinçli biçimde bozulması etkisi.
DIŞ SINIR (Contour) : Bir biçim (shape)in veya hacim (form)in dış çizgisi veya en dış kenarı (silueti).
DİMETRİ (Dimetry) : Aksonometrik perspektifin bir türü. Üzerinde çizimi yapılacak nesnenin en, boy ve yükseklik ölçülerinin alındığı eksenler, dimetride birbirleriyle izometridekinin aksine eşit açılar yapmazlar. Dolayısıyla, nesnenin iki boyutunun ölçüleri aynı oranda küçültülerek çizilirken, üçüncü boyutu bunlardan farklı oranda küçültülür.
DİSİPLİNLERARASILIK : Disiplinlerarasılık bir çalışma iki ya da daha fazla artistik, bilimsel ya da diğer akademik disiplin gerektirir. Bir araştırma yaparken disiplinlerarasılık çalışmalar, akademik bir bağlam içerisinde farklı çalışma alanlarından teorileri ve metotları benimser.
DİSİPLİNLERARASI SANAT : (Performans Sanatı)Sanat disiplinleri arasındaki sınırları kaldırmak ve “belirli bir sanat türü ile sınırlı olmadan, kendi kavramsal arka planına uygun olarak ve izleyicinin de tamamlaması ile kendine ait yeni bir estetik ve yeni bir anlam bağlamı” meydana getirilmesidir.
DİSSONANCE : Tek rengin tonları arasındaki sıcak lekelerin oluşturduğu etki.
DİYAFRAM : Işığa karşı duyarlı filmin ne kadar ölçüde ışık alması gerektiğini kontrol eden objektif üzerindeki sistem./ Fotoğraf makinesindeki filmin üzerine ne kadar şiddette ışık düşeceğini ayarlayan bölümdür.
DİYOGONAL : Köşegen, köşe birleştirici.
DOKU (Texture) : Bir sanat yapıtının yüzeyinin görünümü ve/veya hissedilmesi, ki düz ve/veya parlaktan kaba ve/veya mata kadar çeşitlenebilir.
DOMİNANT : Bir kompozisyonda konunun ve resmin ilgi, hakim noktası.
DOMİNANT RENK : Bir resimde görsel ilgiyi çekme noktasını oluşturan en etkin renk.
DUCTUS : Latince olan bu terim, bir sanatçının kendine özgü boya uygulama tarzını tanımlamak için kullanılmaktadır. Ressamın fırçayı kullanma tarzını ve hızını gösterir.
DUVAR RESMİ : Bir duvar yada tavan yüzeylerine yapılan resimdir. / Fresk / Duvar yüzeyine yapılan her türlü resim.
DUYGUSAL SANAT KURAMI : Bu kuramsa sanatın anlamını, sanat eseri ve sanat izleyicisi arasındaki ilişkide ve sanat eserinin izleyende uyandırdığı duygusal etkide aranır. Büyük ölçüde duyguya önem vermektedir.
DÜZLEM (Plane) : MEKANın iki boyutlu, düşey ya da yatay bir uzantısı. Mimari kompozisyonlarda somut değeri olsa da, RESİMde mekan ve hareket yanılsamasının ön koşuludur. HEYKELde ise çok yalın geometrik biçimler dışında düzlem çokça ilgilenilen bir öğe değildir. Resimde tuvalin yüzeyi resimdeki mekanın en yakın boyutu olarak hissedilmekle birlikte, bu yüzeyin alt bölümü izleyiciye en yakın, en üstüyse en uzak mekanı içeren bir yer düzlemi olarak da yanılsanır. DERİNLİK yanılsamasını amaçlayam KOMPOZİSYONlarda ön plan, orta plan, arka plan anlatımları bunları algılatan farklı derinlik düzlemlerinin vurgulanmasıyla oluşturulur.
-E
EBRU SANATI : Kitre gibi kıvamlaştırıcı maddeler katılarak yoğunluğu arttırılan suya serpilen boyalarla bir desen elde edilmesi, suyun üstüne kapatılan kağıda geçirilmesi sanatı./ kâğıt üzerine, özel yöntemlerle yapılan geleneksel bir süsleme sanatıdır.
EGZOTİZM : Başka ülkelerin sanatlarına olan hayranlık.
EINFÜHLUNG KURAMI : Sanat yapıtlarının alımlanmasına ve psişik etkinsine ilişkin burjuva kuramı.Felsefi olarak öznel idealizme dayanan ‘‘Einfühlung’’kuramına göre ,sanatın imge özelliği ömonash.pw görüşün ilk belirtilerine romantisizme rastlanmakla birlikte ,ilk kez ( yüzyılın sonlarıyla yüzyılın başları arasına başlıcalıkla monash.pw tarafında ) psikolojik burjuva estetik eğilimi içinde kuram olarak geliştirilmiştir.
EKLEKTİSİZM (Eclecticism) : Farklı sanatsal dizgelerden alınan öğelerin yeni bir dizge içinde yeniden kullanılması eylemi. Sanatta farklı çağ ve üsluplardan seçilip devşirilen öğelerin yeni bir tasarım ya da ürün oluşturmak için ele alınması olgusunu ifade eder. Bu durum yüzyılda çok yaygın biçimde görülür. Bununla birlikte, eklektisizm bir üslup değil, bir davranış biçimi olarak değerlendirilmelidir. Ancak, farklı eklektisist üsluplardan söz edilebilir. Bu üslupların hepsinde davranış biçimi ortak olduğu halde, biçim malzemesinin devşirildiği çağ ya da üslup ve bunların yeniden düzgeleştirilişi farklıdır.
EKORŞE (Ekorche) : İnsan ya da hayvan figürünü, kas yapısını göstermek amacıyla derisi yüzülmüş olarak betimleyen anatomik çizim. yyda Batılı sanatçıların anatomiye ilgilerinin artmasıyla atölyelerde, bu türden yapma modeller kullanma geleneği yerleşmişti. Özellikle LEONARDO DA VINCI gibi birçok sanatçı böyle modellerden çizim yapmıştır. Ekorşe figür çalışmalarının en önemli örneği, George Stubbsın () Anatomy of the Horse (; Atın Anatomisi) adlı ASİDE YEDİRME BASKI dizisidir. Stubbs bu çalışması için yaklaşık 10 yıl boyunca hayvan kadavralarını incelemiş ve 18 ay da çizim yapmıştır. Özgün çizimleri bugün Londra Kraliyet Akademisinde bulunan bu dizi, özellikle veterinerler ve hayvan ressamları arasında gerçeğe uygunluğuyla ün yapmıştır. yyda PARIS OKULUndan SOUTINE, Derisi Yüzülmüş Öküz (, Grenoble Müzesi) adlı resminde olduğu gibi bazı yapıtlarında ekorşe figürler kullanmıştır.
EKSENSEL (Aksial) : Bir eksen doğrultusunda ya da bir eksene göre oluşturulmuş kompozisyonları nitelemek için kullanılır. Örneğin, Rönesans resimleri eksensel bir düzen gösterir.
EKSPRESYONİZM : İfadecilik. Dışa vurum.
ENSTANTANE : Işığa karşı duyarlı filmin, ne kadar süre ile pozlandırılacağını tespit eden sistem.
ENTERİYOR : Ev içi resim.
ESKİZ : Bir projede, tasarımda veya sanat eseri niteliği taşıyan bir çalışmada, eserin son durumuna yakın ön hazırlık çalışmaları. / Eskiz, taslak çalışmalarından daha kapsamlı bir çalışma aşamasını ifade eder.
ESPAS : 1- Uzam / Bir resimde nesneler, formlar ve biçimler arasındaki boşluk, mesafe, ara, / Boşluktaki nesnelerin, formların ve biçimlerin birbirlerine göre ön-arka plan ilişkisiResimde derinlik etkisi, mekan.
ESTETİK : 1- Toplum ile doğada estetiksel olanın ; estetiksel değerler ile öznel estetiksel duyumsama ve duyguların ; estetiksel kültür ile estetiksel toplumsal bilincin; sanat ile toplumsal gerçeklik arasındaki ilişkilerin; sanatsal düşünme ile sanatsal yapıların içerik ve biçimin temel özyanlarının ; çeşitli sanatlar ile bu sanatların karşılıklı ilişki ve özelliklerinin özü, yasaları, işlevleri ve tarihsel oluşma ve gelişme süreçlerinin bilimi. 2-Eşsiz güzellik / duyumsamak, algılamak.
ESTETİKSEL DEĞERLENDİRME : Bir sanat yapıtında gerçeklikteki görüşlerin tanınıp tanınmasına yönelik bildirimin ayrılmaz parçası.Sanat yapıtında Estetiksel Değerlendirme ile hakikat, sanat yapıtının düşünce kapsamını vareden , diyalektik bir birlik oluşmonash.pwksel Değerlendirme her şeyden önce ,estetiksel değer; güzel,trajik, komik vb. kategorileriyle ilintilidir.
ESTETİKSEL HAZ : Sanat yapıtları , sanat duygusuna sahip güzellikten haz alma yeteneğinde bir izleyici kitle doğururlar; bu yüzdende ta başından beri sanat , çok çeşitli yollardan haz alınacak bir gereksinim olmuşmonash.pwlist toplumlarda toplumsal üretim ile özel sahiplenme arasındaki uzlaşmaz çelişki ,yabancılaşmaya, dolayısıyla emek ile Estetiksel Haz arasındaki bir karşıtlığın doğmasına olduğu kadar ,özel haz alma yeteneğinin Estetiksel Haz’ın nesnesiyle içeriğinden ayrılmasına da yol açar.
ESTETİKSEL OLAN : Estetiksel-olan en geniş anlamda insansal kültürün bir öğmonash.pwksel-olan’ın oluşumu ,tarihsel gelişimi ve toplumsal işlevi, bilimsel estetiğin kendi monash.pw olarak Estetiksel-olan diye güzel-olan gösterilir.
ESTETİZM : Güzel-olan ‘ın biimsel doğasını mutlaklaştırarak içeriksel bileşkenlerini küçümseyen ya da yadsıyan anlayış ya da tavır.
ETNOGRAFYA (Ethnography) : Toplumların kültürlerini inceleyen bilim dalı. Çoğunlukla ilkel toplulukları ve halk kültürünü ele alır.
ETÜT : Herhangi bir konuda derinlemesine, ayrıntılı araştırma ve inceleme / Resimde uzun süreli ayrıntılı çizim ve boyama alıştırmaları.
EXLIBRIS (Ex libris) : Bir kitabın başlık sayfasında yer alan ve sahibinin kim olduğunu gösteren özel simge ya da damga.
-F
FANTASTİK : Gerçek olmayan, hayal edilen.
FANTAZİ SANATI : Düşe, doğaüstüye, büyüye ya da kurgubilime başvurarak gerçeği hiçe sayan sanat.
FİGÜR : Resimde kullanılan canlı eleman / iki ve üç boyutlu çalışmalarda insan ve hayvan formunun kullanılması.
FİGÜRATİF SANAT (Figürative Art) : Resim ve heykel sanatlarında, yalnızca gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanan sanat anlayışı. Soyut yada nonfigüratif sanata karşıt bir yönelimdir.
FİLTRE : Filmlerin üretildikleri renk ısılarında kullanılmamalarından kaynaklanan renk ve ton hatalarını gidermek için kullanılan saydam ya da yarı saydam malzeme.
FLAŞ: Fotoğraf çekimleri sırasında yeterli ışığı sağlamak için kullanılan aydınlatıcı cihaza Flaş denir.
FOLKLORİK YAPMA BEBEKLER : Osmanlı ve Anadolu insanının giyim tarzını ve yaşam şeklini, canlandıran bebekler yöresel kumaşlar kullanılarak ve aslına sadık kalınarak yapılmaktadır. Pamuk, Tahta, Kumaş vs. kullanarak ve tamamıyla elle şekil verilerek çalışılan bebeklerin hiçbir yerinde kalıp kullanılmamaktadır.
FORM : Bir şeyin dış biçimi ile birlikte, iç yapısına verilen ad. Nesnenin, içinin de nasıl bir yapıda olduğunu gördüğümüz, durumlar için kullanılır. Bu noktada biçim ve form birbirinden farklı kavramlardır. Üç boyutlu nesnelerin yapısal özelliği, boşlukta kapladığı alan.
FORMALİST : Biçimci
FORMAT : Genel biçim, ölçü.
FOTOĞRAF : Görüntünün(ışığın) bir mercekler sistemi aracılığıyla eczalı duyar kart üzerinde sabitleştirilmesiyle oluşan resimdir.
FOVİZM : Fransa’da etkili olan dışavurumcu resim üslubu olarak nitelenir. Bkz. Sanat Akımları.
FRESKO : Kireç ve mermer tozu karışımı yaş sıva üzerine yapılan sulu boya resim.
FRONTAL/ ALINSALLIK: Sanat yapıtında insan vücudunun ve özelliklede, omuzdan yukarısıyla başın tam ön cepheden betimlenmesi.
FROTAJ : OTOMATİZM doğrultusunda çalışan Gerçeküstücü sanatçıların uyguladığı sürtme tekniği. ERNST tarafından geliştirilen bu teknikte ahşap, taş ya da dokuma gibi dokulu bir yüzey üstüne yerleştirilen kağıda siyah ya da renkli bir malzeme sürtülerek dokunun kağıda geçmesi sağlanır. Böyle elde edilen rastlantısal desenler resimsel tasarımın temelini oluşturur. Türkçede sürtme ya da ovalama terimleriyle de karşılanır.
FÜTÜRİZM : Zamana bağlı çeşitli durumlar ile çeşitli yaşantıları birleştiren görüş.
-G
GALERİ : Sanat eserlerinin konulduğu ya da sergilendiği salon.
GEÇİŞ : Yan yana gelen BİÇİMlerin farklı nitelikleri arasında uyum ve algı sürekliliğini sağlayan geçiş ya da uyarlama için kullanılan terim; özellikle klasik KOMPOZİSYONlarda bütünlüğü bozmamak için önemlidir.
GESTUEL : İnsan devinim ve davranışını renksel ve biçimsel yorumlamaya yönelik görüş.
GLAZE : Seramikte, bisküvi üzerine uygulanan renkli ya da transparan; cam gibi ince mineral tabaka için kullanılan terim.
GLIPTIC : Sözcük anlamı; boşaltmak, kazımak olup, genellikle taş işçiliğinde kullanılır / Mühür kazıma.
GOMALAK : Hindistanda yetişen bir bitkiden üretilen ve ispirtoda eritilerek mobilya yapımında kullanılan bir çeşit zamk.
GOTİK : yüzyıldan yüzyıla kadar devam eden Avrupa Orta çağ sanatında bir stil.
GÖLGE-IŞIK IŞIK DÜZENİ ya da DAĞILIMI (Light and Shade Effect) : Yalnızca batı resim sanatına özgü bir kavram olan gölge-ışık düzeni, sanatsal gerçekliğin yeniden üretilmesi için gerekli olan bir yanılsama tekniğidir. Resimsel yapıtın içerdiği tüm betiler, bu teknik sayesinde bir kısmı gölgeli, diğer kesimleri ise aydınlıkmış izlenimi verecek biçimde betimlenirler. Böylelikle, bir yüzey sanatı olan resmin üç boyutlu nesneleri ifade etmekteki yetersizliği bir ölçüde giderilmek istenmiştir. Gölge-ışık düzeni Batı sanatının çeşitli dönemlerinde farklı bir tutumla gerçekleştirilmiştir. Örneğin, Rönesans resimlerinde betiler tek ve noktasal bir ışık kaynağından aydınlatılmış nitelikte betimledikleri halde, Barokta hemen hemen her beti ayrı ışık kaynaklarından aydınlanmış gibi resmedilmiştir. İzlenimci resmin ortaya çıkışı sonrasında gölge-ışık düzeni bütünüyle kullanım alanından çekilir ve Modern Sanatta hiç görülmez. Son yıllar Yeni Gerçekçilik gibi bazı figüratif akımlar bu tekniği yeniden gündeme getirmeyi denemektedirler.
GÖRSEL ALGI : Görsel duyunun birincil öneme sahip olduğunu algılama biçimi.
GÖRÜNÜŞ : Bir yapı veya herhangi bir nesneyi geometrik ve düşey iz düşümlerle gösteren ölçekli çizim.
GRAFİK SANATLAR : Resim, heykel, mimari ve dekoratif sanatlar gibi plastik sanatların önemli kollarından biridir. Diğer sanat dallarında estetik ön planda olduğu halde grafik sanatlar estetik ve mekaniğin iç içe olduğu bir sanat dalıdır, çünkü bu sanat dalında yapılan her iş baskılanmak (kopyalanmak) için yapılır. Baskı da bir teknik gerektirdiğinden o tekniği bilmek gerekir. Resim, fotoğraf, yazı ve karikatür sanatlarından yararlanan bu sanat dalı diğer sanatlardan farklıdır.
GRAFİTO : Kazıma yöntemiyle çanak çömlek süsleme.
GRAFİTİ : Stilize edilmiş insan figürleri, çeşitli yazılar ve renklerle, özellikle kent sokaklarına uygulanan, kendiliğinden anlatım biçimi.
GRAVÜR : Metal levhanın kazılmasıyla yapılan baskı tekniği. / Ahşap ya da metal baskı kalıpları ile, kazı resim tekniği kullanılarak yapılmış
sanatsal ürün.<>
GREN : Fotoğrafın üzerindeki keskinlik, kumluluk oranı. Gren arttıkça kumluluk artar.
GRİFON : Baş ve kanatları kartal, gövdesi aslan biçiminde mitolojik yaratık.
GRİZAY : Gri tonların kullanıldığı tek renkli resim.
GROTESK : 1- Tiyatro da karikatürleştirme işleminin özü olan grotesk, seyirciyi yabancılaştırarak tuhaf ve şaşırtıcı biçimlerle karşıt görüntüleri birleştirerek güldürmeye yönelen, ussal dizgeye karşı çıkarak, ussal bir sonucu getiren, temelde ciddi, ama görünüşte gülünç ve abartılı olan biçim. 2- Alaycı,gülünç,akıl dışı.
GÜZEL OLAN : Temel estetiksel değer kavramı.Kökence , ‘‘güzel’’ kavramı ‘‘baktırmak’’ , ‘‘baktırmak’’, ‘‘albenili olmak ‘’kavramlarıyla yakın anlamlı kullanılmıştır.Güzellik kavramının maddeci estetikte,güzel-olanı ya yalnızca sanat yapıtlarına ya da ‘‘sanatta güzelin özerkliği’’nden yola çıkarak sanat yapıtını belirlemeye çalışan estetiklerden ayrı bir yeri vardımonash.pwi estetik, güzel-olanın yalnızca sanat biçiminde var olduğu görüşünde olmadığı gibi , sanatında yalnızca güzel olanca belirleneceği görüşünde de değildir.Güzel olana ilişkin yaşantı, insan etkinliğinin,insanın yaratıcı bir gücünün sonucudur.
-H
HACİM (FORM) : Heykel gibi, mekanda yer işgal eden bir kütleye veya hacime dairdir. Bu yanılsamayı sağlayabilmek için sanatçılar modle etme (modelling) veya tarama(hatching) gibi teknikler kullanırlar.
HAREKET (MOVEMENT, DYNAMISM) : Enerjisi veya gücü var gibi görünen , resimlerin devinim halinde olduğu izlenimi veren yanları. Bu devinim aslında gerçekte yoktur; ancak öznelerin akla getirdiği gayretkeş eylemlerin yarattığı yanılsamadır.
HAT : Arap harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatı.
HATTAT : Hat sanatıyla uğraşan kişiye “güzel yazı yazan sanatçı” anlamına gelen “hattat” adı verilir.
HAPPENING : Önceden tasarlanmamış, anlık dürtülerle yönlendirilen ve bir toplulukça gerçekleştirilen sanatsal eylem.
HAVA PERSPEKTİFİ : Atmosferik Perspektif olarak da bilinir. Resim sanatında fon farklılıklarıyla yaratılan derinlik YANILSAMAsı. Uzaktaki nesnelerin havanın etkisiyle daha açık tonla algılanması temeli üzerine kurulmuştur. Atmosferdeki nem, toz parçacıkları ve benzeri maddeler, ışığın saçılmasına neden olur. Bu saçılmanın derecesiyse renge, yani ışığın dalga boyuna bağlıdır. Kısa dalga boyuna sahip olan mavi en fazla saçılım yarattığından, renklerin uzaklaştıkça maviye çaldığı görülür. Uzun dalga boyuna sahip olan kırmızıysa en az saçılıma olanak tanıdığından, uzaktaki parlak nesnelerde mavinin azalmasına ve renklerin kırmızıya çalmasına neden monash.pw terim olarak ilk kez LEONARDO da VİNCİ tarafından kullanılmakla birlikte hava perspektifi Antik Çağdan beri bilinmektedir. ROMA döneminde Pompeideki duvar resimlerinde kullanılmış, monash.pwdaysa ÇİN resimlerinde görülmüş ve en yetkin düzeyine Song dönemi manzara resimleriyle ulaşmıştır. Bütün Ortaçağ boyunca unutulan bu teknik, yyda Flaman ressamlarınca yağlıboya resimle birlikte yeniden kullanılmaya başlanmıştır. yyda Vincinin dışında bu teknikten yararlanan en önemli RÖNESANS ressamları CORREGGİO ve TIZIANOydu. yyda RUBENS, CLAUDE LORRAIN, Albert Cuyp ve HOBBEMA özellikle MANZARA resimlerinde hava perspektifini ustaca kullanmışlardır. Bu tekniği bütün olanaklarıyla doruk noktasına çıkaran sanatçıysa monash.pw olmuştur. Turner in resimlerinde sonsuza uzanan MEKAN duygusu ve buğulu atmosfer, daha sonra MONET ve İZLENİMCİLİKin öbür temsilcileri tarafından da kullanılmıştır.
HEYKEL : Çeşitli maddelerden yontulmak, yoğrulmak yada kalıba dökmek suretiyle yapılan ve bir düşünceyi canlandıran üç boyutlu sanatsal obje / Üç boyutlu sanat yapıtları.
HUE : Bu tanım kırmızı, sarı, yeşil, mavi gibi renk skalasındaki değişik dalga boylarını anlatır.
-I, -İ
İDEAL : Bir işte veya bir çalışmada amaç edinilen üst düzey hedef.
İDEALİZM (Idealism) : İdealizm en basit deyişle standartlaşmış biçim anlamına gelir. Sanat alanında maddesel bir nesneyi değil de, onun zihinsel kavramının tasarımını karşılayan sanat yapıtı, aslında bir idea nın tasarımıdır. Platon a göre idealar tek gerçekliklerdir ve sanatın gerçek işlevi de tek gerçeklikler olan bu ideal biçmlerin yansıtılmasıdır. Böylece mimesis ( öykünme, taklit) kuramı oluşur. Mimesis kuramının oranlara, klasik armoni kurallarına ve geometriye dayalı ilgisinin yüzyıllardır insan zihninde yer alması sanatçıları seçme yapmaya zorlamış ve mutlak güzellik anlayışına ulaşmak için ideal biçimler yaratılmıştır. İdeal sanatın kurucuları Yunanlı sanatçılardır. Yunan tanrı ve tanrıçalarında, Roma da imparatorluk tasvirlerinde, Rönesans ta genel figür anlayışı içerisinde kullanım bulan bu anlayıştan, modern dönemde de lider tasvirleri söz konusu olduğunda yararlanılmıştır.
İDEOGRAM : Bir düşünceyi betimlemek için kullanılan; grafik ya da resim gibi basit gösterge.
İDOL : Çok tanrılı dinlerde küçük tanrı yada tanrıça heykelciği.
İKON : Ortodoks kilise sanatında Hz. isa ve Hz. Meryem ya da azizleri simgeleyen resim.
İKONOGRAFİ (Iconography) : (1) Dinsel içerikli sanat yapıtlarında dinsel olay ya da kişi ile ilgili tipleşmiş hatta bir ölçüde standartlaşmış biçim düzenlerini veya kalıplarını inceleyen bilimsel disiplin. (2) Simgesel dil.
İLLÜZYON : Yanılsama.
İMGE : Yazınsal ürünlerde, dile getirilmek isteneni daha canlı, daha etkili, duyumsanabilir, göz önüne getirilebilir bir biçimde anlatmak için, onunla baka şeyler arasında kurarak zihinde canlandırılan yeni biçimlerdir. Zihinsel görüntü.
İMGELEM : 1- Önceden görülmüş varlıkların, yaşanmış olayların zihinde canlandırılması. Farklı kaynaklardan olanları bir araya getirerek yaratmaktır İmgelerin birbiriyle olan ya da kurulabilen bağlantısını kurma yetisidir.
İMPERASYON : Düşünmenin ana maddeleri iç ve dış duyumlar.
İRONİ : Alaysılama, alaya benzer ciddi olmayan tutum.
İSKELET : Bir yapı,anıt,heykel mobilya v.b. nin taşıyıcı strüktürü.
İSTOMP : Kara kalem çalışmalarında yumuşak bir ton elde etmek için kullanılan kağıttan yapılmış kalem.
IŞIK GÖLGE (Chiarascuro) : Tek renkli resimlerde ton farklılıklarıyla elde edilen aydınlık ve karanlık alanları tanımlar. Resimden önce ağaç baskıda uygulanan ışık- gölge karşıtlığı figüre heykelsi bir görünüm kazandırır. Resim alanında önce Leonardo da Vinci nin yapıtlarında uygulanmakla birlikte, Barok dönemde yaygınlık kazanır ve Romantik dönemde de yoğun duygusal etki yaratmak amacıyla kullanılır. Çizgisel bir kompozisyonda ışık genel anlamda kullanılırken, Leonardo sonrasında ve özellikle de Barok dönemde genellikle kompozisyonun bir köşesinden geldiği düşünülen diagonal ışık kullanımı söz konusudur ve kompozisyonun ışıklı kısmı belirginlik kazanır. Böylelikle Barok resim bir tiyatro sahnesi kullanılan ışık da takip ışığı gibi algılanır. Işığın verdiği imkanlar çerçevesinde sınırlanan kontur çizgisinin eriyip arka fondaki gölgeli kısma geçmesi ışık- gölge kullanımına dayalı kompozisyonların tipik özelliğidir.
İZOKEFALİ : Bir kompozisyon da tüm figürlerin boy ve önem farkı gözetilmeksizin başları aynı hizzaya gelecek biçimde yerleştirilmesi. Özellikle YUNAN sanatının Klasik Dönem kabartmaları için kullanılan bu terim, RESİM ve GRAFİK SANATInda da geçerlidir.
-J
JANR-TÜR RESMİ (Genre) : yy itibariyle burjuva kesiminin gündelik yaşamını gerçekçi bir biçimde betimleyen küçük boyutlu resimler için kullanılmaktadır. Tür resminin konusunu orta sınıfın ve de özellikle de köylülerin yaşamı oluşturur. yy Hollanda sının Protestan kesiminde öne çıkan bu tür resimler, boyutları itibariyle burjuva kesiminin evlerine de girebilmiştir. Karşıt görüşler bulunmakla birlikte bu resimlerde Protestan ahlakının yüceltildiği ve resimlerin her birinin ahlaki çıkarımlar sağladığı bilinir.
JANSENİZM : Dinsel öğreti. Günahla dolu olan insan bu günahlarından arınmak için tanrının bağını dilemek ve beklemek zorundadır. Jansenizm, kaderci, özgür iradeyi dışlayan bir yaklaşımdır. buna göre insanın hayatta yaptığı seçimler, kendi seçimleri değil, kaderin onu gönderdiği yolun bir parçasıdır sadece.
-K
KABARTMA : Bir düzlem üstüne tasarlanıp gerçekleştirilen heykel türü.
KADRAJ : Her türlü resimsel düzenin çerçeve sınırlarının belirlenmesi işlemi. Özellikle fotoğraf sanatı ürünleri için kullanılır.
KALİGRAFİ : Güzel el yazısı.
KAOLEN : Porselen yapımında kullanılan kaliteli beyaz kil.
KAPALI KOMPOZİSYON (Closed Composition) : Resim sanatında bir yüzey üzerinde betimlenen tüm gerçeklikin kompozisyonun sınırları içinde bulunması durumu. Böyle bir kompozisyonda betinin tümü resim düzlemi içinde bulunmak zorundadır; sadece bir kesiminin resmedilmesi söz konusu olamaz. Doğal gerçeklik düzleminde betimlenmesi amaçlanan tüm nesneler düzenli bir istif içinde bakış açısı içinde yer almazlar. Kapalı kompozisyon bunları sanatsal gerçeklik düzleminde yeniden ürettiği zaman, hepsi bakış açımız içinde bulunuyormuşçasına betimler. Kapalı kompozisyonun en belirgin örnekleriyle Rönesans sanatında karşılaşılır. Bu tür örnekler, resim düzlemi üzerinde betimlenenin dışında dışın da kalan dünyayla ilgili hiçbir ipucu vermezler. Buna karşılık, karşıt uç olan açık kompozisyonda ve onun en yoğun kullanıldığı Barokta, betiler doğadan alınmış bir kesitmişçesine kompoze edilir. Doğal gerçeklik kompozisyonu sınırlarının ötesinde de varlığını sürdürmektedir; resim bu izlenimi vermeyi amaçlar.
KARKAS : Ahşap, çelik ya da betondan iskelet yapı.
KARŞITLIK (Contrast) : Resmin diğer tüm unsurları arasındaki karşıtlıklar resmin anlatım olanaklarının en önemli unsurlarından birisidir.
KARŞI SANAT : Dadacılarca öne sürülen bir terim. Her tür akademikleşmiş sanata karşı olan dada akımı yandaşlarınca günün geçerli tutucu eğilimlerini eleştiri amacıyla üretilen tüm yapıtları niteler. Bu eleştirel tutum bir pisuarın sanat yapıtı olarak sergilenmesine dek varmıştır. İster eklektisist ister modern doğrultuda olsun, sanatta yaratma sorunuyla ilgilenen tüm anlayışları yadsımıştır. Karşı-sanat yandaşları için bir biçim bulma ya da oluşturma kaygısı söz konusu değildir. Onlar biçimleri veya sanatsal öğeleri, ancak, çevrelerindeki nesneler arasından seçerler; ama kendileri bir üretime kalkışmazlar.
KAŞİ : yüzyıla kadar Osmanlılarca Mimaride kullanılan Çiniye verilen isim.
KEÇE : Hayvansal liflerden genellikle yünün ısı, nem, basınç altında, sabun, yağ, asit vb. yardımıyla birbirlerine kenetlenmelerini sağlayarak oluşturulan dokudur.
KISALTIM (Rakursi) : Resim sanatında tek bir figürün ya da nesnenin, derinlik duygusu verecek şekilde betimlenmesi anlamına gelen terim, derinlik duygusunu yanılsama yoluyla yaratması açısından bir perspektif türü olarak kabul edilir. Kısaltımda, betimlenen nesneye ya da figüre belli bir uzaklıktan ya da alışılmadık bir açıdan bakıldığında ortaya çıkan biçim bozmalar yumuşatılarak tuvale aktarılır. Örneğin; yatan bir figürün ayak ucundan bakıldığında, ayaklar olduğundan büyük, baş da küçük görünür. Kısaltımı kullanan sanatçı, ayakları göründüğünden küçük, başı da o oranda büyük vererek biçim bozmaları yumuşatır. Sanat tarihinde kısaltımın en iyi bilinen örneği Mantegnanın Ölü İsa adlı kompozisyonudur.
Özellikle yy içinde üretilmiş çeşitli nesnelerde rastlanan zevksiz, kökeni belirsiz ve estetik değer taşımayan bir tasarım anlayışını nitelemek için kullanılan bir terim. Türkçe de yakın anlamlı olarak rüküş sözcüğüyle karşılanabilir. Kitsch, grafikten endüstri tasarımına ve mimarlığa kadar uzanan geniş bir alanda estetik düzey düşüklüğünü nitelemek için kullanılır. Stuttgartta bu tür ürünleri sergilemek için bir de müze açılmıştır.
KİL : Çapı; 0, mmden küçük olan toprak parçacıkları. / Porselen ve seramiğin ana maddesi olan ve hidratlı Alüminyum Sülfat olan yoğrulabilen, kuruduğunda ise kırılmaya karşı direnç gösteren malzeme.
KİNETİK SANAT : Devingenlik niteliğine sahip heykel sanatı ürünü.
KLASİK : Her zaman için beğenilen, modası geçmeyen, eskimeyen eserlere verilen ad.
KOLAJ (Collage) : Dadacılarca yaratılmış bir resim tekniği. Elde mevcut her türlü basılı, çizili ya da fotografik malzemenin bir yüzey üzerine yeni bir kompozisyon oluşturacak düzende yapıştırılmasıyla elde edilir. Böylelikle, kendileri sanatsal nitelikte olmayan çeşitli malzemeler, yalnızca yeni bir kompozisyon oluşturmak için kullanılmaları sayesinde bir sanat yapıtı meydana getirirler. Bu durumda sanatsal üretim süreci, sadece bir kompoze etme etkinliğine indirgenmiş olur.
KOLAJ BASKI ( Kolografi) : Bu teknik geniş parçaların metal ve tahta baskı plakası üzerine yapıştırılarak ayrı ayrı parça etkisi bırakacak şekilde baskının gerçekleştirilmesidir.
KOMPOZİSYON (Composition) : Bir sanat yapıtında öğelerin düzenlenmesi bir ölçüde iskelete benzetilebilir vazgeçilemez ancak görünmez olan alt yapı.
KONSTRÜKSİYON (Costruction) : (1) Bir yapıda taşıyıcı nitelikte olan ya da olmayan bütün imalatlar. Bir inşa etme eylemi sonucunda ortaya çıkan ve bir araya gelerek yapıyı oluşturan öğeler bütünü. (2) İnşa etme etkinliği. Yapım.
KONSTRÜKTİVİZM : Resim,Heykel ve mimarlık alanına egemen olmuş bir sanat akımı.
KONTRAPOSTO ya da KONTRAPOST (Contrapposto) : Resim ve heykelde insan betisi resmedilir ya da heykeli yapılırken kullanılan klasik duruş (poz) biçimlerinden biri. Bu pozda ayakta duran kişi, kalçası ve bacaklarıyla gövdesinin üst kesimi hafifçe farklı yönlere dönük olarak betimlenir. Sözcüğün kökeni İtalyanca contrappostodur.
KONTRAST : Siyah-beyaz arasındaki ton farkı veya konu üzerinde görülen parlak ışıklarla gölgeli kısımlardan yansıyan ışıkların oluşturduğu açıklık-koyuluk farkına verilen addır.
KONTUR (Contour) : Dış çizgi. Bir nesnenin dış hatları, sınırları anlamına gelen terim, nesnelerin silüetlerinin ya da kütle içindeki biçimlerinin çizgisel olarak belirlenmesine yarar.
KROKİ (Sketch) : Resim sanatında yalnızca çizgi ile yapılan ve ana hatları gösteren, ayrıntılara inmeyen taslak. Kroki bir yapıtın ön çalışması niteliğinde olabileceği gibi, böyle bir amaç gözetilmeden de yapılabilir. Eskiz sözcüğü ile yakın anlamlıdır. Mimarlıktaysa, daha çok, bir yapıyı çevresiyle birlikte gösteren ayrıntısız ve şematik bir plan anlamına gelir.
KROMATİK (Cromatic) : Sanat yapıtında renkli anlamında niteleyici olarak kullanılır.
KROMETERAPİ : Renklerle tedavi.
KURGU : Bir sanat eserinde, eseri meydana getiren sanatsal öğelerin sanatçını isteğine ve yaratıcılığına bağlı olarak bir araya getirilmesi.düzenlenmesi ve eserin bütünlenmesi.
KUROS : Çıplak genç heykeli / Grek dilinde : Delikanlı, genç.
KÜBİZM : Kendini geometrik dille ifade eden bir sanat akımı / Doğa görünüşlerinin geometrik parçalanmaya tabi tutup, tablo yüzeyini doğa unsurlarından kurtararak yeniden inşa etme anlayışı.
KÜRATÖR : (Latince: curatus; İngilizce: curator): Bir müze, galeri, arşiv veya kütüphane koleksiyonunun yöneticidir. Çağdaş sanat bağlamında küratör, sergi düzenleyicisi anlamında kullanılır. Bu anlamda küratörler, bir koleksiyonu arzuladıkları bir etkiyi yaratmak amacıyla düzenlerler. Serbest küratörler (freelance curator) ise herhangi bir galeri veya müze adına çalışmayan, çağdaş sanatta nispeten yeni ortaya çıkmış kişilerdir. İsviçreli Harald Szeemann bu tür küratörlere verilebilecek örneklerdendir. Günümüzde, sanat kurumları, karşılarına çıkan finansal konulardan teknolojiyle ilgili uygulamalara kadar birçok sorun karşısında küratörlerin rolünü tekrar gözden geçirmek durumunda kalmışlardır. Bunun sonuçlarından birisi ABD ve İngiltere gibi ülkelerdeki üniversitelerde verilen küratörlük uygulamaları dersleridir. Bağımsız küratörler kendi özel yöntemleriyle sergiler oluşturmaları için veya ortak çalışma amacıyla galeri ve müzelerce davet edilebilmektedirler.
-L
LAHİT : İçine ölülerin konulduğu özel sanduka
LASCAUX : Fransanın Dordogne bölgesinde, Montignac yakınlarındaki Vezere vadisinde, içindeki çok önemli tarih öncesi duvar resimleri ile ünlü mağara.
LAVİ : Sulandırılmış tek renkle ya da mürekkeple yapılan çalışma. / Siyah, kahverengi ve çini mürekkebi gibi koyu renk boyaların sulandırılması ile elde edilen ve açıktan koyuya doğru pek çok değerler sağlayan resim çalışması.
LEKE : Resim yüzeyi üzerine boya ile yapılmış herhangi bir iz.
LİTOGRAFİ : Taş baskı / Litografi sözcüğünün kökü eski Yunanca olup “taş üzerine yazılmış” anlamına gelir. Mikroskobik deniz hayvanlarının kireçtaşı kabuklarından meydana gelmiş yer tabakalarının basıncı altında ve milyonlarca yılda oluşmuş doğal taşlar baskı kalıbı olarak kullanılır.
LİNOL BASKI : Düz baskılı grafik tekniği.
LOKAL RENK (mevzil renk) : Bir cismin natürel görüntüsünü vermekte kullanılan renge local renk (mevzil renk) denir.
LUSTRE : Parlaklığın, ışıklılığın çeşitlemeleridir.
-M
MAKET : Var olan yada tasarlanan bir yapıtın tümünün ya da bir bölümünün ya da bir yapı elemanının, ölçekle küçültülerek ya da büyültülerek yapılan üç boyutlu temsili modeli.
MAKİNA DEVRİMİ : yüzyıldan yüzyılın ortalarına kadar olan endüstriyel gelişme.
MANIERISM : Rönesans anlayışını takip eden süreçte ve daha sonrasında Avrupaya ve Avrupa ülkelerinin deniz aşırı sömürgelerine uzun sure hakim olan barok sanattan önce kısa bir sure için etkin olan akıma manierism denir.
MEKAN (Space, Espas) : Uzayın sınırlanmış parçası. Mimarlık mesleğinin konusunu oluşturur. Aynı zamanda, mekan bir mimari ürünün vazgeçilmez tek niteliği, bir mimari ürünü var eden temel koşuldur. Bir mekan oluşturmak için onun mutlaka her yönden kesin engellerle sınırlanması gerekmez. Mekanı oluşturan sınırlama fiziksel olabileceği gibi, yalnızca görsel de olabilir. Örneğin, ışık herhangi bir somut engel niteliği taşımadığı halde, bir mekanı belirleyebilir. Mekan yalnızca bir yapının içi olarak düşünülmemelidir; yapıların tek başlarına ve diğer yapılarla birlikte oluşturduğu bir dış mekanda söz edilebilir. Ayrıca, mekan bir mimari ürünün dördüncü boyutudur. Bir yapıyı üç boyutlu bir kitle olmaktan çıkaran özellik bir mekana sahip olmasıdır. Yapı onun sayesinde, en, boy ve yüksekliğin ötesinde bireyin devingenliğinden kaynaklanan anlık yaşantılarla edinilen bir mekan boyutu kazanır. Mekan boyutunun kişinin devingenliğinden ötürü, sayısız yaşantılar yaratabilme niteliği mimarlıkta birinci boyuttan bahsedebilmeyi olanaklı kılmaktadır.
MİMESİS : Görülen şeylerin taklidi anlamına gelen bir terim olan mimesis, Türkçede “yansıtma” ya da “öykünme” terimleriyle ifade edilmektedir.
MİNYATÜR : 1-Ortaçağ Avrupa’sında el yazması kitapların bölüm başlarındaki ilk harfler “minium” denilen maden kırmızısı (sülüğen) ile boyanıp süslenirdi. Daha sonraları kitapları süslemek için yapılan resimlere de bu ad verilmiştir. 2- Çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen addır. / Özel yöntemlerle işlenmiş küçük boyutlu resim.
MİNİMAL SANAT : Soyut sanatın vardığı en uç nokta.
MİTOLOJİ : Bir milletin uydurduğu ve inandığı efsanelerin tümü.
MODEL : Bir sanatsal çalışmada anlatılmak üzere seçilen nesne.
MODELAJ MODELASYON : Kil ya da balmumu gibi yoğrulabilen malzemelerle üç boyutlu plastik biçim oluşturma anlamına gelir. Bu biçim heykel yapımında döküm ya da model için kullanılabileceği gibi, sanatsal bir ürün olarak da değerlendirilebilir. Terim; resim, çizim ve fotoğrafçılıkta ışık, ton karşıtlığı, renk ve perspektif denetimiyle iki boyutlu biçimlere gerçekteki üç boyutluluk yanılsamasını kazandırmak için yapılan uygulamayı karşılar.
MODERN : Geleneksel olmayan, çağdaş görüşü ifade eden.
MODLE (Modülasyon) ETME (Modelling) : Resimde gölgeleri, gölgelemeyi ve ışıklı noktaları kullanarak biçimlerin gerçek oldukları ve hacme sahip oldukları yanılsamasını sağlama tekniği.
MODÜLASYON : Resimde ışık-gölge, degredasyon ya da çeşitli ilişkiler kullanarak biçimlerin gerçek oldukları ya da üç boyutlu bir forma sahip oldukları yanılsamasını sağlama tekniği..
MONOKROMİ (Monochromy) : Bütün görsel sanatlar ve mimarlıkta tek renklilik. Yalnızca siyah ve çeşitli gri tonları kullanılarak yapılabileceği gibi, aynı rengin tonlarıyla da gerçekleştirilebilir. Polikromi (çok renklilik) sözcüğünün karşıt anlamlısıdır.
MONOGRAM : Herhangi bir kişinin ya da sanatçının isminin baş harfleriyle yapılan düzenleme.
MONOTİPİ BASKI : Boyalı cam veya metal levhalar üzerine kağıt bastırılarak uygulanan baskı tekniği. bkz. Resim Bilgileri/Monotip baskı.
MOTİF (Pattern) : 1- Bir yapıtta yinelenen çizgi ve renklerin her birine verilen ad. 2- Eseri meydana getiren parçalardan biri. Tezyinatta süs teşkil eden ayrı ayrı biçimlere verilen ad.
MOZAİK : küçük renkli cam ve taşların yüzey tabakasına yan yana yerleştirilmesi ile oluşturulan bir resim türü.
MULAJ (Moulage, Impression) : (1) Heykel yapımı için alçı ya da metal eriyiğini kalıba dökme işlemi. (2) Herhangi bir nesnenin alçı ya da bal mumu ile kalıbının alınması işlemi. (3) Yukarıdaki işlerin sonucunda elde edilen kalıp.
MULTİPLES : Çoğaltılmış nesneler; yüzyılın ortalarına değin, yalnızca döküm heykellerle grafik sanatları ürünlerinde sınırlı olarak uygulanan Çoğaltma yöntemi. bu tarihten sonrada başka sanat ürünleri içinde kullanılmıştır.
MÜZE : Sanat ve bilim eserlerinin görülüp yararlanılması için sergilenen yer.
MSURHMK (kıs.) : Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Koleksiyonu
-N
NAİF RESİM (Naive Painting) : Herhangi bir mesleki eğitim görmemiş ressamlarca üretilen ve çocuksu bir betimleme anlayışını yansıtan resim sanatı ürünleri. Naif resim perspektifin kuralların yadsıyışı ve çocuksu anlatımı dışında genel üslup özellikleri göstermez. Naif ressamlarca geliştirilen teknik ve üsluplar, hemen daima kişisel niteliktedir. Bunlarda çoğu kez büyük bir ayrıntı zenginliği gözlemlenir. Dış gerçekliği akademikleşmiş yanılsama teknikleriyle değil de, adeta masum bir gözle algılayıp betimlemeleri açısından sanatsal değer taşırlar. yüzyılın ikinci yarısında beliren Naif Resim in en tanınmış ustaları H. Rousseau ve G. Mosesdir.
NAKKAŞ / MUSAVVİR : Minyatür sanatçısı.
NATÜRMORT : Ölü doğa resmi.
NEGATİF : Çekilen konuların ters tarafa görüntü veren özelliğe sahip film görüntülerine negatif denir.
NEFT YAĞI : Sakız ağacı cinsi bir ağaçtan ya da çam ağaçlarından çıkarılan reçineli bir sıvıdır. Bu maddeyi imbikten çekerek elde edilen sıvıya terebentin denir. Toz boyalardan yağlı boya yapmak ve boyaları sulandırmak için kullanılır. Boyalar neft yağında eritildikten sonra içerisine bezir yağı katılmak suretiyle koyulaştırılır. Neft yağı yağlı boyayı çürüttüğü için fırçaları ya da boyanın buıaştığı yerleri temizlemeye yarar. Yağlı boyanın çabuk kuruması için de az miktarda neft yağı ile karıştırılabilir.
NEOKLASİZM : Yeni klasisizm
NOKTA : Küçük ve merkezi nitelik gösteren dairesel leke veya benektir. / Merkezi dengeye sahip bir yüzeysel etki öğesidir.
NONFİGÜRATİF SANAT (Non-Figuritive Art) : Resim ve heykelde, gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanmayan sanat anlayışı. Non figüratif sanatta betiler gerçek birer nesne ya da varlık olarak tanınamazlar. Onlar yalnızca sanatsal gerçeklik düzleminde varolurlar. Non-figüratif sanat sözcükleri günümüzde artık sanat yazını alanında pek kullanılmamaktadır. Sözcük anlamının betisel olmayan sanat oluşu nedeniyle, nonfigüratif nitelemesi gerçekte bu sanat anlayışını tam olarak anlatamamaktadır. Hangi anlayışta üretilirlerse üretilsinler, tüm resim ve heykel yapıtları betisel niteliktedir. Dolayısıyla, ayırıcı ölçüt bu değil, betilerin gerçek varlıklara mı, yoksa sanatçının imgelem dünyasına mı gönderme yaptığıdır. Bundan ötürü, nonfigüratif sanat yerine günümüzde Soyut Sanat terimi yeğlenmektedir.
NÖTR RENKLER : Işığın tek bir dalga boyunu yansıtmayan tonlardır. Bu tonlar sadece karanlığın veya aydınlığın etkilerini siyah-beyaz veya gri olarak yaratan tonlardır.
NÜ (Nude) : Resim ve heykel sanatında çıplak kadın betisi. İlk olarak Antik Yunan ve Roma sanatlarında görülen nü, Ortaçağda hemen hemen ortadan silinir. Bu dönemde çıplak kadın betisi sadece Havvayı ve cehennemde cezalandırılma sahnelerini resmetmek için kullanılmıştır. Rönesans nüyü yeniden keşfederek geniş ölçüde uygulamıştır. Bu dönemden başlayarak kullanımı Avrupa sanatında hiç azalmadan sürer. İslam ve genel olarak Doğu sanatlarında ya hiç, ya da pek seyrek görülür.
NÜANS : Renk ayrıntısı, renk derecesi.
O-Ö
OBJE : Nesne / Üç boyutlu her şey.
OBJEKTİF : Görüntüyü film üzerine net olarak yansıtan ince ve kalın kenarlı merceklerden oluşan optik sistem.
OBTÜRATÖR : Objektiften film üzerine düşen ışığın süresini ayarlayan, otomatik olarak açılıp kapanan, siyah bez veya çelikten yapılmış perdedir. Verilen enstantane değerine göre açılır ve kapanır. Makinenin en kolay bozulan ve en zor tamir edilen parçasıdır.
OFSET BASKI : Bavyeralı Alois Senefelder’in ’da bulduğu litografik baskı (taşbaskı) tekniğinin rafine edilmiş biçmonash.pwafik baskı tekniğinin ticari biçimine “Ofset baskı” adı verilir.
OEUVRE (Oeuvre) : Fransızca kökenli bu sözcük, bir sanatçının yaşamı boyunca ürettiği tüm yapıtları ifade eder. Türkçede çok seyrek kullanılır.
OP SANAT : Hareket eden bazı şekillerin duvara aksettirilmesi ile oluşan hareketli resim.
ORAN (Proportion) : Resimde oranlar ile çok farklı yanılsamalar sağlanabilir.
ORYANTALİZM : Doğu konularını içeren, doğuya yönelik.
OTOMATİZM : İradeden bağımsız olarak ve hatta kimi zaman bilincin dışında gerçekleşen, kendiliğinden bir faaliyettir.
ÖNE ÇIKARMA (Emphasis) : Resmin içindeki bir veya bir kaç öğenin vurgulanması.
ÖZGÜN BASKI (Print) : Çeşitli basım teknikleriyle çoğaltılmış resimsel sanat yapıtı. Bir yapıtın özgün baskı sayılabilmesi için çoğaltılmak amacıyla yaratılması gerekir. Örneğin, ünlü tabloların basım yoluyla çoğaltılması (reprodüksiyon) tekniği bir özgün baskı türü değildir. Özgün baskı yapımında her türlü kazı resim tekniği yanında, serigrafi, taşbaskı vs. gibi teknikler de kullanılır.
-P
PANO : Dekor ya da resim yapmak için kullanılan etrafı çerçeveli düz yüzeyler. Üzerine tanıtma ya da açıklama kağıtları tutturulmak üzere hazırlanmış olan levha.
PANORAMA (Panorama) : (1) Bir doğal ya da kentsel manzarayı ufka kadar uzanan ve çok geniş bir bakış açısıyla betimleyen resim. (2) Büyük boyutlu panoramaları sergilemek amacıyla inşa edilmiş yapı türü. Silindir biçiminde olan ve ışığı üstten alan bu yapılarda, resim tüm düşey yüzeyleri kesiksiz olarak kaplar ve silindirin tabanında bulunan yükseltilmiş bir platformdan seyredilirdi. Bu türden ilk gösteri da Pariste R. Fulton tarafından yapılmış, sonraları, yüzyıl boyunca tüm Avrupa kentlerinde yaygınlaşmıştı. Panorama yapılarında genellikle doğal görüntüler ve savaş sahneleri sergilenirdi.
PARADOKS : Çelişki. 3 . felsefe Düşünceler arasında tartışmaya açık, kesin bir yargı içermeyen karşıtlık.
PARODİ : Ciddi olduğu varsayılan bir yapıtın bir bölümünü ya da tümünü koşutlukları koruyarak alaya alan, biçimini bozmadan ona bambaşka bir içerik vererek, özle biçim arasındaki bu karşıtlıktan gülünç ve eleştirel etkiyi var eden oyun biçimi.
PASTEL : En az miktarda zamk kullanılarak çubuk haline getirilmiş boya maddesi.
PASTİŞ : Direk bir kopya olmayan, ama başka bir sanat eserinden ödünç alınan tarz ve elemanlar kullanılarak yapılan sanat eseri.
PASTORAL : Kırsal alanlarda geçen, çoban yaşamını tasvir eden sanat eserlerini tanımlamak için kullanılan terim.
PATİNE : Bir nesnenin ya da yapının zamanla yüzeyinde oluşan renk, kir ve pas tabakası
PENTÜR (Painting) : Yağlıboya tablo anlamında kullanılır. Kökeni Fransızcadır.
PERSPEKTİF (Perspective) : Üç boyutlu gerçeklikleri iki boyutlu resim düzlemi üzerinde betimleyerek, üçüncü boyut yanılsaması yaratma işine yarayan bir resim ve çizim tekniği. Antikite de bugünkü anlamıyla perspektif tekniği kullanıldığı söylenemezse de, örneğin, Pompei duvar resimlerinde üçüncü boyut verme çabası önemli bir yer tutar. Fakat, gerçek perspektifin ancak yüzyılda Rönesansla birlikte ortaya çıktığı kesindir.
PEYZAJ : manzara / Görünüm / Sokak manzarasının sanatsal ifadesi
PİGMENT : Her türlü boyanın renk verici ana maddesi.
PİKTÜREL OLUŞUMLAR : Görsel etkinin, fırçanın geniş hareketleriyle verilmesi.
PİKTOGRAFİ : Bir nesneyi ya da düşünceyi bir resimle sembolleştirmek. Piktografik, yani resimli yazılar yazının en eski örnekleridir.
PİTORESK (Picturesque) : Estetik etkiyi matematiksel düzen bağıntılarıyla değil de, doğadaki gibi bir rastlantısallıkla elde etmeye çalışan her tür sanatsal tutumu niteler. yy İngiliz bahçe tasarımı Yakınçağda pitoresk tutumun ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde doğanın Baroktaki gibi geometrik biçimde düzenlenmesi yadsınıp doğal öğeler kullanılarak düzenlenmemiş, el değmemiş doğa izlenimi yaratacak bahçeler oluşturulmaya çalışılmıştır. Aynı tutum hemen hemen zamandaş olarak resim sanatında da görülür. Bu anlayıştaki resimler doğayı bir yandan olduğu gibi yansıtmaya çabalarken, öte yandan da, onu yabani olmaktan uzaklaştırmışlardır. Dolayısıyla, pitoreski romantizmden bağımsız düşünmek olanaksızdır.
PLÂN : Bir nesnenin ya da yapıtın yatay bir düzlem üzerindeki izdüşümü. Milattan yıl öncesine ait Mezopotamya tabletleri üzerinde bile planlara rastlandığına göre, kullanımının çok eski olduğu anlaşılmaktadır. Eski Mısırda da bilinirdi. Antikitede özellikle de Romada plan yapımı mimari etkinliğin önemli bir parçasıydı. Ortaçağ başlarında işe, ve yy.a dek, mimari planlar yapımı tek çizgili basit krokiler çizmekten öteye gidemezdi. Bu durumun ik üslubun başlangıcıyla birlikte değiştiği ve plan yapımının yeniden ortaya çıktığı görülür. Rönesansta ise, plan vazgeçilmez bir mimari projelendirme tekniği olarak yerini iyice sağlamlaştırmıştır. Türkiye ve İslam ülkelerinde mimari planların kullanımı konusunda elimizde pek çok bilgi olmasına karşın, Türkistandan yya, Türkiyeden ise yya ait bazı örnekler dışında, elde çizili belge yoktur. Bu örneklerde modüler bir ızgara kullanılmıştır.
PLASTİK : Biçimin işlenmiş boyutluk ve hareket kazanmış niteliği.
PLASTİK SANATLAR : Güzel Sanatlar. Genel olarak boşlukta yer kaplayan sanatlara verilen-ad. Mimari, Resim, Heykel plastik sanatlardır. Resim de, hacim ve kabartma etkisi uyandırdığı için plastik sanatlara girer.
PLASTİSİTE : Heykelin ya da inşa edilmiş bir formun üç boyutlu niteliği. Plastisite daha çok elle biçimlendirilebilen, kalıp alınabilen malzemenin niteliğine gönderme yapar.
PLEKSİGLAS : Saydam ya da yarı saydam cama benzer plastik esaslı levha.
POLİKROMİ (Polychromy) : Görsel sanatlar ve mimarlıkta çok renklilik. Özellikle mimarlık alanında rastlanılan bir sözcüktür. Diğer sanatlarda çok büyük ölçüde kullanıldığından, bunların ürünlerini polikromiyle nitelemek pek gerekli olmaz. Buna karşılık mimarlık alanında polikromi ancak bazı çağlar ve üsluplarda görülür. Örneğin Antik Yunan mimarlığı polikromiktir. Bugün yüzyılların aşındırması sonucunda doğal renklerine bürünen tapınaklar gibi önemli kamu yapıları, özgün durumlarında renkli bir dış dekorasyona sahiptirler.
POLİPTİK (Polyptich) : (1) Avrupa sanatında üçten fazla sayıda birbirine bitişik resim levhasını içeren dinsel içerikli sanat yapıtlarına verilen genel ad. Bu tür yapıtlar genellikle kiliselerin sunak bölümlerine yerleştirildi. Rönesanstan sonra poliptik yapılmamıştır. (2) Antik Romada üzerine yazı yazmak için kullanılan, birbirine bağlı, katlanabilir ikiden fazla levhayı içeren ahşap tablet. (3) Erken Ortaçağda Batı Avrupa manastırlarının emlak ve gelirlerinin kaydedildiği defter.
POP ART : ve larda önce İngilterede sonra ABDde birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkan ve kitle kültürünün imgelerini kullanan sanat akımı.
POŞAT (Pochade) : Türkçede çok seyrek kullanılan sözcük Fransızca Pochade den kaynaklanır. Doğrudan doğruya doğa içinde yapılan renkli yağlıboya küçük resim eskizi anlamındadır.
POZMETRE : Fotoğraf çekimlerinde en uygun sonucun alınabilmesi için gerekli ışık ölçüsünü, enstantane ve diyafram değerini otomatik olarak gösteren cihaz.
POZİTİF : Çekilen konuların aynı renk ve görüntü de görünen, kimyasal olaylardan sonra da pozitif görüntü veren filmlere denir.
PRİMİTİF (Primitive) : 1. M.S. yılından önce yaşamış ressamların çoğunlukla arkaik tarzda yapılmış resimlerine verilen ad. 2. Sanatta, kendini eğitmiş ve/ya resimlerinde sade bir üslup kullanan sanatçıların çalışmaları. 3. Afrika Zencileri, Okyanusya ve Amerikan Kızılderililerinin sanatı. Terim, bu anlamıyla üçüncü dünya ülkeleri sanatını aşağılayıcı bir niteliğe sahiptir.
PRİMİTİVİZM (Primitivism) : 1. İçinde primitif öğeler taşıyan sanat. 2. Rusyada ile arasında gelişen, kübizm ve fütürizm düşüncesi ile Rus halk sanatının etkisinde gelişen sanat hareketi. Larinov, Goncharova ve Malevichin ilk dönem çalışmaları örnek gösterilebilir.
PROFİL : Birşeyin yalnız yan taraftan bakıldığında görünen ve resmedilen şekli. Karşıdan görünüş şekline de cephe denir.
PROPORSİYON : Oran, nispet. Bir parçanın diğer parçaya ya da bütüne olan bağlantısı.
PROTOTİP : İlk örnek, model.
PÜRİZM : Arıtmacılık.
-Q
QUADRATURA (Quadratura) : Bir yapıda tavan ya da duvar üzerine resmedilerek, içinde yeraldığı mekanın devam ettiği yanılsamasını yaratan resim. Özellikle Barok iç mekan düzenlemelerinde çok sık biçimde uygulanmıştır. Örneğin bir duvar boyunca uzanan gerçek boyutlarda bir mimari iç mekan perspektifi quadratura sayılır.
-R
RAKURSİ : Nesnelere üstten yandan veya alttan bakış açısına göre oluşan ve nesneyi kısa veya daha uzun, büyük gösteren görünüş, Öndeki bölümlerin büyük,Uzaklaşan bölümlerin ise daha kısa ve dar görünmesi.
RASYONEL : Akla, mantığa dayanan kullanışlı.
READY-MADE (İngilizce) : Bir sanat yapıtı olarak benzerleri arasından seçilip değerlendirilmiş, üzerinde bir değişiklik yapılmaksızın kullanılmış ya da üzerindeki değişiklik sadece üretimi sırasındaki rastlantılara bağlı olarak ortaya çıkmış endüstri ürünü obje. İlk kez Dada Akımının ünlü beyni M. Duchamp tarafından öne sürülmüştür. Gerçekte, bir sanat yapıtı olmaktan çok, sanat alanındaki geleneksel yaratma yöntemlerine bir eleştiri olarak yorumlanabilir.
RENK (Color) : Üç temel renk vardır : kırmızı, mavi ve sarı. Siyah renk değildir; çünkü üzerinde ışığın yansıyabileceği boya yoktur. Beyaz ise gökkuşağındaki tüm renklerin yutulmasından kaynaklanır.
RENK (Hue) : Renk tonu, renk. Bir renge daha teknik ve spesifik olarak değinilirken kullanılır.
RESİM DÜZLEMİ (Picture Plane) : Resim sanatında üç boyutlu nesne ve varlıkların iki boyutlu olarak üzerinde betimlendiği düzlem. Kullanımı tüm uygarlık ve üsluplarda farklıdır. Örneğin Rönesans ve sonrasında Modernizmin başlangıcına dek, Avrupa resim sanatını nesnelerden sanatçının gözüne gelen ışınların kestiği saydam bir düzlem olarak değerlendirmiştir. Bu anlamıyla resim düzlemi sanatçının gördüğünü, gördüğü biçimde resmetmesini sağlayan bir araçtır. Oysa, diğer toplumların resim sanatlarında resim düzlemi ancak varsayımsal bir gerçeklik taşır. Batı sanatında resmetmenin aracı olan resim düzlemi, diğer toplumlar için resmin amacı dır. Gerçekler izdüşümüyle onun üzerine saptanmaz; tam tersine, gerçekleştirilmek istenen şey, betileri onun üzerinde amaçlanan etkiyi verecek biçimde kompoze etmektir. Dolayısıyla, nesnelerin gerçekte nasıl göründükleri değil, resim düzlemi üzerinde nasıl düzenlendikleri sorunu ağırlık taşır. Örneğin, Türk resim sanatı bu anlayışla çalışmıştır.
RESİMSİ (Painterly) : İlk kez ünlü İsviçreli sanat tarihçisi Wöfflin tarafından ortaya atılan ve resim sanatı tarihinde görülen iki karşıt anlayıştan birini anlatmak için kullanılan bir terim. Almanca olan özgün biçimi malerischtir. Rönesansta rastlanan kesin konturla sınırlanmış resimsel betiler yapma anlayışına karşıt olarak, Barokta betilerin oluşturulmasında çizgi ağırlık taşımaz; renk nüansları ve tonlarla ışık gölge düzeni betiyi vareden ana ögelerdir. Bu resmetme anlayışı resimsi olarak nitelenir.
RETROSPEKTİF (Retrospective) : Retrospektif, geriye bakış anlamına gelir. Retrospektif Sergiler ise bir sanatçının sanat yaşamı boyunca gerçekleştirdiği yapıtlardan örneklerin irdelendiği ve değerlendirildiği toplu sergilemeler için kullanılan bir terimdir.
RİTM (Rhythm) : Gözle görülebilir devamlı biçimlerin tekrarı ile elde edilen akıcılık veya devamlılık. Ölçülü vurguların kullanılması. Renkler, motifler veya fırça ve/veya spatul darbeleri ile yakalanan müzikaliteler.
RİTİM : Bir bütünü oluşturan, birbirine bağlı parçaların tekrarının sürekliliği.
ROKOKO : Barok anlayışının en son sureci içerisinde duyarlılık üst düzeye cıkmış ve bu süreç barok sanattan farklı özellikler göstermeye başlamıştır. Bu surece Rokoko adı verilir.
ROMAN SANATI : Latin ülkelerinde 5. yüzyıldan yüzyıla kadar devam eden ve Gotik Sanatından önce gelen sanat stilidir.
RÖNESANS SANATI : Avrupa’da yüzyılın sonuyla ve yüzyılı kapsayan bir bilim ve sanat dönemi.
RÖLYEF : Kabartma.
RÖPRODÜKSİYON (Reproduction) : Bir sanat ürününün, özellikle resmin çoğaltılması. Bu işlem genellikle basım yöntemleri kullanılarak yapılır. Bir sanat eserinin bu anlamda çoğaltılması ve röprodüksiyon sayılabilmesi için, özgün yapıtın gerçekte tek nüsha olarak yapılmış olması gerekir. Röprodüksiyonu kopyadan ayıran özellik, onun taklit olmayıp, yalnızca özgün yapıtın özgün tekniği dışında bir teknikle yeniden üretilmesidir.
RÖTUŞ : Eser üzerinde sonradan yapılan düzeltmeler.
-S, -Ş
SALON (Salon; Room) : Fransız Krallık Resim ve Heykel Akademisi üyelerinin sergilerine verilen ad. Sözcük bu sergilerin Louvredaki Apollon Salonunda açılmasından kaynaklanmaktadır. Sergi den Fransız Devrimine kadar iki yılda bir, daha sonra ise, yılda bir açıldı. Akademizmin katı kurallarına bağlılığından ötürü, ileri sanatsal çabaları reddetmesi yoğun tepkilere neden olunca, te salona alınmayan sanatçılar için III. Napoleonun buyruğuyla ayrı bir Salon des Refusés açıldı. de yeniden örgütlenen salon, hala yeni ve ilerici eğilimlere karşıt tutumunu sürdürmektedir.
SANAT : İnsanların, doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi araçlarla güzel ve etkili bir biçimde, kişisel bir üslupla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir.
SANATÇI : Sanat eseri üreten kişi / Yaratıcı eylemin estetik değerlendirmeye, düş gücüne ve özgünlüğe bağımlı olduğu bir sanatı uygulamakta özel bir yeteneği olan kişi.
SANATTA DİSİPLİNLERARASILIK : Bir sanat çalışmasında sanat alanları ile sanat dışı alanlar arasında ilişki kurmaktır.
SANAT DÜNYASI : Sanat kuramcısı Arthur Dantonun te öne sürdüğü, daha sonraki yıllarda George Dickie tarafından geliştirilmiş; bir şeyin sanat eseri olarak kabul edilmesi için kendi içindeki özellikler dışında doğrudan bağlı olduğu düşünülen sosyal şebeke, ağ.
Birçok diğer ortam gibi sanatın da üretimi ve algılanması sosyal, kültürel ve ekonomik bir ağ içerisinde gerçekleşir. Bu ağın anahtar düğümlerinde sanat üretimi, sanat sunumu, sanat değerlendirmesi ve sanat satışının yer aldığı söylenebilir. Çok farklı şekillerde ve farklı amaçlarla üretilebilen sanat bu ağ sayesinde aynı ekonomiyi paylaşır. Kurumsal sanat teorisine göre bu ağın dışında sanat varolamaz. Sanat dünyasının işlevi, moda sistemine benzer bir sistem içinde, sanat olan ve olmayan arasındaki ikililiği sürekli yenileyerek tekrardan tanımlamak olarak görülebilir.
SANAT ESERİ : Sanatçı tarafından bir estetik tavır sonucu oluşan bir eserdir.
SANATKAR : Bir işi ustalıkla yapar.
SANATSAL : Sanata ilişkin, sanatla ilgili.
SANAYİ DEVRİMİ : Yeni buluşların üretime uygulanması ve bunların en önemlisi olan buhar gücü ile çalışan makine, makineleşmiş endüstriyi doğurmuş ve bu da Avrupa’da sermaye birikimini arttırmıştır. İşte buna “Sanayi Devrimi” denilmektedir.
SANAYİ NEFİSE MEKTEBİ : de kurulan Güzel Sanatlar Akademisi.
SARAÇLIK : Koşum takımlarının yapımı, tamiri. Süsleme işlerine saraçlık denilmektedir.
SATİRİK : Hiciv niteliği taşıyan anlamına gelir
SATURASYON : Renklerin saflık derecelerini belirlemek için kullanılır.
SAVAT : Metal yüzey, özelliklede, gümüş üzerinde derin olmayan oyuklar açılıp içine siyah renkli bir eriyik doldurularak yapılan bezemedir.
SEMANTİK : (anlambilim) Soyut göstergelerin ve gösterge sistemlerinin içerikleriyle ilgilenir. Bu terim, felsefe, psikoloji, matematik, filoloji vb. de kullanılmaktadır.
SEMİOTİK : Dinsel resim ve göstergelerin genel sistemidir. Dört şekli vardır. monash.pws(söz dizimi) göstergeler arsındaki bağlantılarla ilgilidirSemantik(anlambilim) göstergelerle anlamları arasındaki bağlantılarla ilgilidir Pragmatik yönü, kişisel üslup göstergelerle yaratıcıları, göndericileri ve alıcıları arasındaki bağlantılarla ilgilidir. 4. Sigmatik, göstergelerle bunların gösterdikleri arasındaki bağlantıları içerir.
SENKRONİZASYON : Deklanşöre basılmasıyla, flaşın patlaması ve obtüratörün açılıp kapanarak çekim işleminin aynı anda sağlanması, çakışmasına denir.
SENTEZ : Çeşitli bölüm parça ve farklı öğelerin bir araya getirilmesi ile oluşan farklı bir bütün. / Bir araya getirme ve ayrıştırma.
SERİGRAFİ : ipek Baskı ve Şablon baskı adlarıyla da anılan bu teknik Çin’de ve Japonya’da yüzyıllar önce kumaşlara baskı yapmak için kullanılmıştır. Bir çerçeveye ipek, sentetik iplik veya bronz telden ince bir dokuma gerilerek elde edilen eleğin basılmayacak yeri kapatılır. Oluşan kalıp kağıt üzerine oturtulur ve eleğin içine konan baskı boyasının sıyrılarak alttaki kağıda geçmesiyle baskı elde edilir. / Özel dokulu İpekli bir kumaş kullanılarak özgün baskılar yapma işlemi.
SERAMİK : Çini / Keramik / Killerin, suyla karıştırıldıklarında, plastik özellikleri olan, kolayca biçimlendirilebilen bir hamura dönüşme, pişirildikten sonra da sert, sağlam, değişmez bir yapı kazanma özelliklerine dayalı çömlek üretme sanatı. / Hammaddesi kil olan elde kalıpta veya tornada biçimlendirilmiş ve fırınlanmış her tür eşya.
SFENKS : Başı ve gövdesi farklı yaratıklar biçiminde betimlenmiş düşsel yaratık betisi.
SFUMATO TEKNİĞİ : Resim ya da çizimde, renk ve tonlar arasında yumuşak geçişleri sağlayan gölgeleme yöntemi. İlk kez Leonardo da Vinci tarafından uygulanan bu yöntem, çoğu kez aydınlık alanlardan karanlık alanlara geçişlerde kullanılır. Bu tekniğin geliştirilmesiyle yüzyılın keskin dış çizgili biçimleri belli bir yumuşaklık kazanmıştır.
SHADE (İngilizce) : Bir rengi daha koyu yapmak için siyah eklenir ise, ortaya çıkan renge shade denir.
SICAK (Warm) RENKLER : 1- Bazı renkler bize sıcak şeyleri anımsatırlar, kırmızılar gibi. Kırmızılardan ve sarılardan elde edilen renkler- toprak tonlarında olduğu gibi güçlerini yitirseler de- sıcak renklerdirler. 2- Renk çemberinde dalga boyu yüksek olan renklere sıcak renkler adı verilir.
SİLUET : Bir cismin leke biçimindeki görünümü.
SİNKRETİZM (Syncrethism) : (1) Aynı sanat yapıtı üzerinde farklı anlayış, üslup ya da akımların sentezleşmemiş nitelikte bir bütün olarak yer almaları durumu. (2) Bir ülkede sanatsal yaratımın henüz sentezine ulaşamamış, dolayısıyla, farklı odakların etkilerini seçilebilir biçimde yansıtması durumu.
SİMETRİ, ASİMETRİ (Symmetry, Asymmetry) : Simetri, parçaların orta eksenin iki yanında, biçimlerin, motiflerin ve renklerin eşdeş olacakları biçimde düzenlenmeleri sonucunda har iki yarımın birbirinin yansıması olmasıdır. Asimetri ise, orta çizgi ile bölünen karşıt yanların parçalarının eş deş olmadığı bir düzenlemedir.
SOĞUK (Cool) RENKLER : 1- Bazı renkler bize soğuk olan şeyleri anımsatırlar; buz grileri veya teskin edici maviler gibi. Her renk beyaz katılarak daha cool yapılabilir. 2- Renk çemberinde dalga boyları düşük olan renklere soğuk renkler denir.
SOYUT : Bütünün niteliğini dile getiren somutun zıddı olan soyut; soyutlanmış olanın, niteliğini ifade eder.
SOMUT SANAT : Geometrik bir kompozisyon anlayışını anlatmaktadır. larda konstrüktivistleri, ve De Stijl akımını anlatmak için kullanılır.
SOSYAL REALİZM : Toplumsal gerçekçilik.
SOYUT EKPRESYONİZM : Anlık kararlara dayanan bir eğilim.
SOYUT SANAT : Soyut sanat genel anlamıyla doğada varolan gerçek nesneleri betimlemek yerine, biçimler ve renklerin, temsili olmayan veya öznel kullanımı ile yapılan sanata denir. Nonfigüratif sanat terimi ile değişmeli olarak kullanılır. yüzyıl başında bu terim, gerçek biçimleri sadeleştirilmiş veya değiştirilmiş halleriyle imgelere indirgeyen Kübist ve Fütürist sanatı tanımlamak için de kullanılmıştır.
SPATULA : İspaula / Bir yüzeye boya, macun, alçı sürmek ve bunları ezerek yaymak amacıyla kullanılan enli ve çelik ağızlı ve tahta saplı alet.
STİL : Üslup.
STİLİZASYON : Herhangi bir sanat dalında biçimlerin bazı niteliklerini öne çıkarmak amacıyla vurgulamak, yalınlaştırmak ve yinelemekten doğan çok belirgin üslupsal bir abartma şekli.
STİLİZE : Özelliğini bozmadan basitleştirilerek yapılan resim ya da motif.
STRÜKTÜR : Bir nesneyi ya da yapıyı ayakta tutan taşıyıcı sistem / Yapı.
SÜRREALİZM : İnsanın bilinç altındaki ve rüyalarındaki dünyasını açığa vurması. Gerçeküstücülük.
ŞASİ : Tuvali bezinin üzerine gerildiği ahşap çerçeve.
ŞİDDET : Bir renkte bulunan ışığın cinsidir.
ŞÖVALE : Üstünde tuval yada benzeri taşınabilir resimlerin yapıldığı dayanak.
ŞÖVALE RESMİ (Easel Painting) : Şövale üzerinde yapılan ve taşınabilir boyuttaki küçük yağlıboya resim. yyda burjuvazinin gelişimi sonucunda yaygınlaşmış ve resmin evlere girmesine olanak vermiştir. Önceki dönemin dinsel konulara ağırlık veren büyük boyutlu resim yapıtlarına karşıt bir din dışı sanat anlayışının doğuşuyla eş zamanlı olarak belirmiştir.
-T
TASARIM : İnsanın merkezi sinir sistemi yoluyla nesnel gerçekliği düşünsel olarak yansıtılmasının bir biçimi.
TASLAK : Eskiz / Resim, heykel ve mimarlıkta yapıtın ölçeğini, kompozisyonunu ya da ışık etkileri gibi öğeleri belirleme amacı ile yapılan şematik nitelikli çizimi. /Tasarlanan ve planlanan ön çalışma.
TAŞİZM : Lekecilik.
TEKNOLOJİ DEVRİMİ : yüzyılın ikinci yarısında başlayan endüstriyel gelişme
TELKARİ : İnce altın veya üçboyutlu nesne oluşturacak biçimde, çeşitli desenler yaratarak, henüz ısıyla edindiği plastik niteliği kaybetmeden işleme tekniğidir.
TEMPERA (İngilizce) : Boyar maddenin tutkallı suyla, genellikle de yumurta akıyla karıştırılmasıyla elde edilen bir boya türü ve bu boya kullanılarak yapılmış resim. Tempera Ortaçağda sık kullanılmış, yydan sonra yağlıboya resmin gelişmiyle birlikte ortadan kalkmıştır.
TERRACOTTA (İngilizce) : Her tür pişmiş topraktan yapılmış kullanım eşyasının genel adı. Tuğla, kiremit gibi kaba yapı malzemeleri pişmiş toprak ya da keramik sayıldıkları halde, terracotta değildirler.
TERS PERSPEKTİF (False Perspective) : Resim sanatında kaçış noktasının, betilerin ardında ve ufuk çizgisi üzerinde değil, betilerle seyirci arasında yer aldığı perspektif türü. Böyle bir perspektifte betilerin seyirciye göre daha uzakta olan kesimleri küçük görüneceklerine, aksine daha irileşirler. Bu nedenle betimlenen nesneler gerçektekinin tam tersi bir görünümde resmedilmişlerdir. Ters perspektif Ortaçağ boyunca hem Batı, hem de Doğu sanatında egemen olmuştur. Batıda Rönesansla birlikte ortadan kalkar.
TEZYİNAT : Süsleme, bir şeyi güzel göstermek için üzerine yapılan şekiller.
TINT (İngilizce) : Bir renge onu daha açık yapmak için beyaz eklendiğinde ortaya çıkan renk bir tinttir.
TİPOGRAFİK BASKI : Tipografik baskı tekniğinde; fotoğraf, illüstrasyon, yazı, sembol vb. görsel unsurlar için klişe adı verilen ve genellikle çinko, magnezyum ya da bakırdan üretilen kalıplar kullanılır.
TİFDRUK BASKI : Özgün baskı resim tekniklerinden biri olan gravürün ticari biçimidir.
TİPOLOJİ (Typology) : Bir sanat dalında ya da onun belirli bir alanındaki tüm yapıtların ya da yapıtı oluşturan tek tek ögelerin incelenerek, tiplerin belirlenip gerçek örneklerin bunlara göre sınıflanması işlemi. Örneğin, resim sanatında tüm Rönesans Madonnalarının bir tipolojisi yapılacabileceği gibi, mimarklıkta da Mardin konutlarının pencere tipolojisi oluşturulabilir.
TON (Tone) : Boyalı bir cismin planlarının aydınlık ve karanlık dereceleri. Nesnelerin çeşitli bölgeleri birbirleriyle karşılaştırıldıklarında, aralarındaki açıklık ve koyuluk farklarına ton denir.
TOPLUMSAL ÇERÇEVE, KAPSAM, BAĞLAM (Context) : Bir yapıtın içinde gerçekleştirildiği sosyal veya tarihsel ortam. Tüm sanatçılar etkileşim içinde oldukları değerleri ve gelenekleri olan sosyal çevrelerde çalışırlar. Bir sanat yapıtının içinde gerçekleştirildiği koşullar üzerine düşünmek üç açıdan önemlidir. İlki , onu gerçekleştiren sanatçı veya içinde yaratıldığı kültür hakkında bilgi edinmemizi sağlamasıdır. İkinci olarak gözden kaçırmamız gereken bir nokta, bir yapıta baktığımızda veya ondan bir şeyler öğrendiğimizde, bunların içinde yaşadığımız zaman, deneyimlerimiz ve inançlarımız nedeniyle önyargılı olabileceğinin bilincine varmaktır. Bizim yorumumuz, resmin yaratıldığı devirdeki yorumdan oldukça farklı olabilir. Üçüncü olarak, bir yapıtın bir kitapta yer alan imgesinin, gerçekleştirildiği yapı içerisinde olduğundan da, halkın izlemesi için konduğu müzeden de farklı algılanacağıdır. Bir sanat eserinin içinde yer aldığı güncel kapsam da bizim onun hakkında ne düşündüğümüz üzerinde belirleyici olabilir.
TOPOGRAFİK SANAT (Topgraphical Art) : Doğada büyük boyutlu topografik değişiklikler yaparak yapıtlar oluşturmaya yönelen sanat dalı. Topografik sanatçılar, genellikle inşaat makineleri kullanarak, yapay yeryüzü şekilleri yaratmaya çalışırlar. larda beliren topografik sanat, özellikle ABDde izleyiciler bulmuştur.
TOPRAK BOYA (Earth Colour) : Renkli taş ya da toprağın öğütülmesiyle elde edilen doğal boya. Maden oksitlerini içerir. Günümüzde sentetik boyaların belirişi sonucunda artık pek kullanılmamaktadır.
TORSO (İngilizce) : Kollar, bacaklar ve baş dışında kalan insan gövdesinin heykeli.
TRANSFORMASYON : Bir şeyin biçimini ya da görünüşünü değiştirme.
TRİPTİK (Triptich) : Birbirine menteşeli üç ahşap levhadan oluşan Avupa resim sanatı ürünü. Genellikle, kilisede sunağın üzerinde yeralmış ve ikonografik sahnelerle bezenmiştir.
TROMPE-L OEIL : Bir düzlem üzerinde sanat içeriği olan resimsel bir etki amaçlamaksızın, gerçeklik izlenimi vermeye çalışan her tür çizim, boyama vs. En basit trompe-l oeil örneği olarak, sağır bir duvar üzerine yapılmış gerçek boyutlarında bir kapı resmi verilebilir. Böyle bir durumda resim yapma etkinliği tümüyle bir yanılsama yaratma işine indirgenmiş olmaktadır.
TUŞ (Touche) : Yağlıboya resimde fırça darbesiyle yüzey üzerinde oluşan boya lekesi. İzlenimci resme dek ressamlar tuşların görülebilir olmasından özellikle kaçınmış ve homojen yüzeyler elde etmeyi amaçlamışlardır. İzlenimci resim ise, aksine, büyük oranda tuşların farkedilebilir nitelikte bırakılması tekniğini yeğlemiştir. Tuş kullanımının daha ön plana çıktığı bir resim akımı ise Taşizmdir.
TUVAL : Üzerine resim yapılan beyaz plastik boyayla boyanmış ve tahta çerçeveye gerilmiş kumaş v.b.
-U, -Ü
UFUK ÇİZGİSİ : Perspektifte göz hizası çizgisi. Kaçar noktaların üzerinde yer aldığı varsayılan hayali çizgi.
URNA (İngilizce) : Antik Romada taş, pişmiş toprak ya da tunçtan yapılan vazoya benzer kapaklı veya kapaksız kap. Sıvıların konulması için kullanıldıkları gibi, ölülerin küllerinin korunması amacına da hizmet ederlerdi. Ölülerin küllerinin içine konduğu urnalar üzerinde bir yazıt yeri bulunur ve buraya ölünün adı yazılırdı. Urnaların bezemeli ya da sade olanları vardır.
UYGULAMA SÜRECİ/ İCRA (Process) : Yapıtın gerçekleştirilmesinin özellikleri, ayrıntıları, verileri.
UYUM (Harmony) : Bütünü meydana getiren ilgili öğelerin/parçaların kendi aralarındaki iletişimi. monash.pwskye göre : Armoni, kompozisyondur. Müzikten ödünç alınan bu terim, resim unsurlarının tatmin edici veya hoşa gidecek biçimde düzenlendiği duygusunu dile getirir.
ÜSLUP : Stil -Tarz / Bir sanat ürününün belli bir sanatçıya, guruba, akıma, okula, döneme ya da yöreye özgü özellikleri barındırması. / Bir devrin, bir sanatçının kendine özgü sanatsal karakteristik özellikleri. / Biçem.
-V
VALÖR (Valeur, Değer) : Bir tonun göreceli şiddeti veya bir tona ait kuvvet. Bir tondaki ışık ve gölgelerin derecesinin getirdiği fark. Renklerin içlerindeki siyah ve beyaz ile ilgilerinden doğan koyu-açık farklarına, değerlerine renklerin valörleri denir.
VANİTAS : Boş,beyhude anlamına gelen vanitas; hırıstiyan dunyasında, yuzyıllarda etkili olan bir resim stilidir.. bu stildeki resimler,başta yatak odaları olmak üzere evlerin çeşitli odalarına asılırlardı.. resimlerin özelliği, genellikle bir masa üzerinde zıtlıklar barındıran objelerin resmedilmiş olmasıydı..örnek olarak; masanın üstünde bir yandan çiçekler, paralar gibi dünyeviliği,geçiciliği vurgulayan objeler resmedilmişken, hemen yanında kum saati olsun, kafatası olsun ölümü hatırlatan simggeler bulunmaktaydı.. böylece memento mori geleneği uygulanmakta, yani ölümü hatırlatarak insanları dogru yola cagırma amacına hizmet edilmekteydi..
Vanitaslarda yer alan bazı sembollerin anlamları:
krallık tacı gümüş kase : ruhsal boşluk
kanatlı kum saati kapaklı boyun saati söndürülmüş şamdan : zamanın akışı
küre : dünyanın ve dünyevi gücün sembolü
çarmıhta isa ve onun üzerinde duran tesbih : dua ile ilgili birer anımsatma işareti
kurukafa : fanilik
kurukafanın üzerinde duran mısır püskülü ve sarmaşıktan örülü taç : yeniden diriliş ve sonsuz yaşam
örümcek : narinlik
yılan ve kertenkelenin kurukafa ile yanyana olması : insanlığın yolundan çıkması
kara sinek : günah
yanan mum : isanın karanlığı dağıtan sembolü
çiçek buketleri : genel olarak fanilik anlamını taşır
boş şey beya boşluk sözcüklerinin karşılığıdır. insanın ölümlüüğünü ve bütün dünyasal zevklerin ve başarıların geçiciliğini simgeleyen nesnelerin yer aldığı ölü bir doğa resmidir. özellikle yüzyıl hollanda ve ispanya sanatında populerdi.
VEDUTA : İtalyancada görünüm anlamına gelen sözcük, büyük ölçüde gerçeğe dayanılarak yapılan ayrıntılı kent resimleri, çizimleri ve oymabaskıları için kullanılır. Gerçeğe dayanmayan düşsel örnekler, veduta ideata ya da capriccio olarak anılır. İlk vedutalar büyük olasılıkla, Flaman manzara ressamı Paul Brill gibi İtalyada çalışan kuzeyli ressamlar tarafından yapılmıştı. Ancak bu türün en başarılı ustaları Venedikli sanatçılardır. Bunların içinde en ünlüsü olan CANALETTO, Venedikin tarihsel yapılarını gerçeğe son derece uygun betimlemiştir. Guardi ailesinden Francesco GUARDİ, babası Domenico ve ağabeyi Gianantonio da çok sayıda Venedik görünümü yapmışlardır. Francesco özellikle Canelettodan etkilenmiş, ama ondan daha özgür bir anlatım geliştirmiştir. Özellikle yapı kalıntılarını betimleyen Giovanni Pannini de önemli bir veduta ustasıydı. Bu türü oymabaskıya uygulayan sanatçıların başında gene de bir dizi aside yedirme baskı yapan Canaletto gelir. Mimar, arkeolog ve oymabaskı ustası PİRANESİ ise Romayı betimlediği veduta baskılarıyla tanınır. Çoğu düşsel olan bu dizideki görünümler, belli ölçek farklılıkları ve eklemelere karşın epeyce gerçekçidir. Düşsel veduta örnekleri arasında Canalettonun Düklük Sarayıyla San Pietro Kilisesi kubbesini aynı kompozisyonda ele aldığı çizimi ile William Marlowun Londradaki St. Paul Katedrali, Venedikteki Büyük Kanalla Birlikte adlı yapıtı sayılabilir.
VERNİK : Bir yüzeyi parlatmak için üzerine sürülen cila suyu. Vernik, ispirto ve terebentin ruhu içinde reçineli maddelerin eritilmesi ile elde edilir.
VİTRAY : Cam süsleme sanatı / Renkli camların bir kompozisyon oluşturacak biçimde kurşun şeritler aracılığı ile bir araya getirilmesi ile oluşan resim ya da bezeme türüdür.
VİZÖR : Fotoğraf makinesini konuya yöneltmeye, konuyu çerçevelemeye, netleştirmeye, çekimin sağlıklı bir şekilde gözle kontrol edilmesini sağlayan mekanizma.
-Y
YALAMA RESİM : Kurşun kalem ya da kömür kalemle yapılan resimler üzerine sulandırılmış çini mürekkebi ile açık-koyu değerler koyma tekniğidir.
YANILSAMA (Illusion) : Resim sanatına özgü bir terim olan yanılsama, resimsel yapıtta yer alan betilerin gerçek dünyadaki nesne ve gerçeklikler olarak tanınabilmesi anlamına gelir. Betiler gerçeklikle gönderme yapan sanatsal öğelerdir; onları gönderme yaptıkları gerçeklikler olarak kavramak ancak yanılsamanın varlığı halinde olanaklıdır. Dolayısıyla, yanılsama gerçekliğin sanat yapıtında yeniden üretilmesi demektir ve çoğunlukla üç boyutlu olan gerçek varlıkların iki boyutlu bir yüzey üzerinde betimlenebilmesini sağlar. Bu amaçla perspektif, ışık gölge ve modle gibi yanılsama teknikleri kullanılır. Bu teknikleri hiç ya da pek az kullanan ve dolayısıyla, resim düzleminin iki boyutlu olduğu gerçeğini aşmaya çalışmayan toplum ve çağların sanatlarında yanılsamadan söz edilemez.
YARATICILIK : Özgün buluşlar ortaya koyma becerisi.
YONTMA TAŞ ALETLERİ : Prehistorik çağda insanların günlük etkinliklerini sürdürebilmek için taşları yontarak yaptıkları aletlerdir.
YONTU : Taş,tunç,mermer,kil,alçı gibi maddelerin yontularak kalıba dökülerek ya da yoğrulup pişirilerek ve buna benzer diğer yöntemlerle oluşturulan yapıt. Heykel.
-Z
ZEMİN : Resim sanatında genel olarak PANO, TUVAL ya da benzeri bir zemin anlamında kullanılsa da teknik açıdan zeminin BOYAya hazırlanmasıdır. Amaç, boya ile zemini ayırarak emiciliğini azaltmak ve boyaların parlaklığını sağlamaktır. ASTARla karıştırılmaması gereken zeminin hazırlanmasında farklı malzemeler kullanılır. Floransalı ressam ve sanat tarihçisi Cennino Cenniniye göre, kimi zaman deri ya da tuvalle kaplanan panonun üstüne zemin olarak hayvansal kökenli tutkalla karıştırılmış alçı BAĞLAYICI olarak kullanılırdı. Ancak bu malzeme esnek olmadığından tuvale uygun değildi. 8. ya da yyda yaşadığı düşünülen Heraclius, teknikleri anlattığı De coloribus et artibus romanorum (Resimde Eski Uygulamalar: British Museum, Sloane ) adlı yapıtında, tuvalin önce şeker nişasta karışımı bir yapışkanla kaplandığını, üstüne de ince bir kat gesso sürüldüğünü belirtmiştir. İtalyada kullanılan bir başka yöntemdeyse gessoya sabun ve bal eklendiği bilinir. yyda sanatçıların zemin olarak bitkisel zamk üstüne yağlı bir malzeme sürdükleri ve çabuk kuruması için içine doğal kurşun oksit kattıkları belirtilmektedir. Ancak bu yöntemin çok dayanıklı olmadığı görülünce alçı taşıyla tutkal karışımı bir zemin yeğlenmiştir. Pergamonlu hekim Galenos monash.pw da beyaz alçı zeminin yansımasını azaltmak için hafif renkli sırların kullanıldığından söz eder. Benzer bir uygulama ortaçağ sonuyla RÖNESANS başında da kullanılmış; bir çok sanatçı zemin üstüne imprimatura olarak bilinen toprak rengi saydam bir sır (astar) çekmiştir.
ZIH : Şekillerin kenarlarına çekilen çizgi.
BeğenYükleniyor
Daha önce paylaştığımız ve şimdi genişlettiğimiz, inşaat sektöründe oldukça kullanılan inşaat terimlerisözlüğünü bu yazıda bir araya topluyoruz.
Aderans: Bir boya özelliğidir. Kuru film tabakasının yüzeyler üzerinde kabarmadan, ince tabakalar halinde kalkmadan veya çatlamadan durma kabiliyetidir.
Agrega: Beton ve harçlarda ana bölümü oluşturan atıl maddeler.
Ahşap Doğramacı: Ahşap Doğramacı, el takımları, makine ve ekipman kullanarak, ahşap malzemelerden her türlü sabit ve hareketli ahşap doğramaların imalat, montaj ve onarım işlemlerini, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
Akrilik Esaslı Boya: Bağlayıcısının çoğunluğunu akrilik reçine oluşturan, su ile inceltilen boyalardır.
Aks: Eksen. mil. Yapı ve projelerde iki öğeden birinin ortasından diğerinin ortası ölçüsü/uzaklığı.
Alçı Dekorasyoncu: Kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, alçı, alçıpan ve diğer alçı ürünlerini kullanarak alçı sıva, kartonpiyer, dökme tavan, asma tavan, bölme duvar ve duvar giydirme işlemlerini yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
Alın Duvarı: Bir beşik çatıda damlalık aşığına bitişik olan duvar parçası. Alın duvarı merteklere dik doğrultudadır.
Altyapı: Su, elektirik, kanalizasyon, yol gibi tesislerin tamamına verilen ad, enfrastrüktür.
Altyüklenici: Ana yüklenici ile sözleşme yapan yüklenicidir.
Alüminyum Doğramacı: Makine-ekipman ve el aletleri kullanarak, alüminyum profil ve yardımcı malzemelerden, doğrama, panjur, asma tavan, giydirme cephe ve çeşitli konstrüksiyon imalatı ve montajı ile ilgili işlemleri, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
Ampatman: Büyük boyutlu somellerde malzemeden tasarruf edilmesi amacıyla, somelin üst kısmında bina yükünün 45 derecelik yayılma açısına uygun biçimde yapılan kademeye verilen ad. Somellerin boyutlarının tespit edilmesiyle ortaya çıkan büyük boyutlu somellerde malzemeden tasarruf edilmesi amacıyla somelin üst kısmında bina yükünün 45 derecelik yayılma açısına uygun biçimde yapılan kademeye verilen ad.
Ana Duvar: Yığma bir yapıda taşıyıcı duvar, beden duvarı.
Ana Sözleşme: Mal sahibi ile doğrudan yapılan sözleşmedir. Bu sözleşme inşaatın bölümlenmesine bağlı olarak bir veya birden fazla sayıda olabilir.
Ana Yüklenici: Mal sahibi ile sözleşme yapan yüklenici.
Anıt: 1. Önemli bir olayın ya da büyük bir insanın anısını yaşatmak üzere dikilen, göze çarpacak büyüklükte heykel veya yapı, abide. 2. Tarih ve sanat değeri büyük yapı.
Anlaşma: İnşaat proje yöneticisi ve mal sahibi veya yüklenici ve mal sahibi arasındaki sözleşme hükümlerini içeren belge. Bunda başka evraka da atıf yapılabilir.
Apartman: 1. Bir bina içinde birkaç odadan meydana gelen, bir kişi veya bir ailenin oturabileceği büyüklükte daire. 2. Böyle dairelere bölünmüş bina.
Ara Küpeşte: Bir korkulukla küpeşteye paralel öğe.
Arazi Maketi: Düzenlenecek toprak parçasının mevcut durumunu ya da alacağı biçimi gösteren maket.
Arsa: Üzerinde yapı kurulmak üzere ayrılmış yer; yasaya göre, belediye sınırları içinde bulunup belediyece parsellenmiş arazi.
Arsa Çapı: Arsanın kadastro haritasından çıkarılmış ölçekli örneğine verilen ad. Üzerinde ölçeği, komşu parsel numaraları, kuzey işareti ve ada parsel numarası bulunur
Arşiv Çizimleri: İnşaat tamamlandıktan sonra, fiilen yapılan işi gösteren çizimlerdir (planlardır).
Asansör Montörü: Her tür asansörün montajına ve işletmeye alınmasına ilişkin işlemleri, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
Asıl Çizimler: İnşaat proje yöneticisi ile malsahibinin bu konu üzerinde anlaştıkları hizmetler.
Aşık: Çatılarda mertekleri veya örtüyü taşıyan yatay ağaçlardan her biri, aşırma.
Ataşman Defteri: Plan ve projeleri bulunmayan işlerle ilgili imalatlara ait kroki,bilgi ve hesaplamalar ile tartı,ölçü tutanakları gibi hususların kayıt edilmesi için kontrolllükçe imzalanarak müteahhide verilen defter.
Atika Duvarı: Bir çatının önündeki duvar.
Avadanlık: Dülger, neccar, marangoz, kurşuncu gibi İnşaat işçilerinin kullandıkları aletlerin takımı.
Avlu: Bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan, duvarla çevrili alan. Dış avluya “harim”, iç avluya ise “harem” denir.
Ayrık Düzen: Yapıların birbirine bitiştirilmeksizin yerleştirildikleri yapı düzeni.
Ayvan (Eyvan): monash.pw evlerde, özellikle Güneydoğu Anadolu evlerinde avluya bakan yüzü açık, yüksekçe döşemeli, dikdörtgen planlı hacim. Ayvanlar genellikle bir beşik tonozla örtülü olup ortalarında küçük bir havuz bulunur. 2. Köşk.
Badana: Esas olarak, kireç ile suyun karıştırılması ile elde edilir. İç cephe dekorasyonu için kullanılır. Yıkamaya karşı dayanıklı değildir.
Bakalit: Kapı ve pencere kollarında, kimi aydınlatma donanımlarında kullanılan bir yapay reçine.
Balkon: Bir binanın üst katlarından dışarıya doğru çıkmış, üzeri açık, önü ve yanları korkulukla çevrili yer.
Banliyö: 1. Büyük bir kentin yakın çevresinde bulunan ve yaşayışına katılan yerleşme. 2. Büyük bir kentin yakın çevresi, yöre, dolay.
Baraka: Tahta, çinko, sac gibi hafif şeylerden yapılmış, temelsiz, eğreti yapı.
Barbakan: İstinat duvarları arkasında toplanan suyun isalesi amacıyla yapılan delikler. Tabii zeminden 10 cm yukarıda, yatay ve düşey olarak 3 er metre arayla şaşırtmalı biçimde yerleştirilirler.
Batardo: Su kenarlarında veya su seviyesinin altında kazı yapılabilmesi için uygulanan tahkim işine denilir.
Beton Pompa Operatörü: Kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, mobil ve yer (sabit) beton pompa makinelerini, beton dökümüne hazırlama, beton dökme ve döküm sonrası bakım işlemlerini yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
Biçim: Somut sanatlarda belli bir temanın plastik veya grafik açıdan dile getirilişi, form.
Bina: İçinde yaşamak veya çeşitli eylem ve işlevleri (fonksiyonları) gerçekleştirmek üzere kurulan yapı: ev, okul, türbe binadır, köprü ise yapıdır. Her bina bir yapıdır, her yapı bina değildir.
Bingi (Küresel Bingi): 1. Sivri tonoz kaburgalarının arasını dolduran küresel üçgen parçalardan her biri. 2. Bir kubbeyi taşıyan kemerlerin arasında yer alan ve kare plandan yuvarlak plana geçişi sağlayan küresel üçgen, pandantif.
Birçok Ana Sözleşme: İşin özgün ve belirlenmiş kısımları için çeşitli (ayrı) yüklenicilerin mal sahibi ile doğrudan yaptığı sözleşmeler.
Birim Fiyat Listesi: Her takvim yılı başında rayiçler tespit edildikten sonra yapılarda bulunan imalatlara ve nakliyeye tabi malzemelerin yükleme-boşaltma ve istifine ait analizler Büyük Fiyat Analizi esaslarına göre hesaplanarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yüksek Fen Kurulunca Birim Fiyat Listesi olarak bastırılır ve dağıtılır.
Birim Fiyat No: Poz no olarakta adlandırılımonash.pwç veya birim fiyatların tanınmasına yarayan bir kod numarasıdır.
Birim Fiyat Tarifleri: Birim fiyat listesinde verilen imalatlarda her poz numarasına göre kullanılan malzeme miktarları,yapım tarzı ve sırası uygulama şartları ve kapsamı ile birim fiyat ödemesine nelerin dahil olup olmadığı ve her imalatın ölçü tarzının açıklandığı senelik olarak basılan kitap.
Bitiş Tarihi: İnşaat sözleşmesindeki tüm koşulların yerine getirildiği tarih.
Bolluk: Bir işlem grubunun programdaki toleransı (emniyet payı). Bolluk, başlama ve bitişe bağlı erken ve geç tarihlerin karşılaştırılması ile hesaplanır.
Bölgesel Planlama (Bölge Planlaması): Bölge çapındaki fiziksel planlama.
Bütçe: Bir inşaat projesi için mal sahibi tarafından ayrılan, para ve zaman miktarı.
Büz: Boru, künk. Betondan drenaj ve pissu borusu.
Cadde: Kent içinde anayol.
Cam: monash.pw ve potas katılmış silisli kumun ateşte ergitilmesiyle yapılan sert , çoğu saydam ve kırılgan gereç, sırça. 2. Bu maddeden yapılıp her çeşit açmalara takılan levha halindeki gereç, pencere camı.
Cephe: monash.pw binanın yüzlerinden her biri; özellile ön yüz. 2. Görünüş.
Ceza: Sözleşmedeki yükümlülüğün yerine getirilmemesi hali için genelde öngörülen ceza.
Cumba: 1. Eski Türk evlerinde çoğu kafesli çıkma. 2. Bir ahşap tablanın kenar yüzü.
Çap: Bkz. arsa çapı.
Çardak: 1. Üstüne sarmaşıklı ağaç veya çiçek sarılarak yapılmış kafesli gölgelik. 2. Ağaç dallarından çatılmış gölgelik. 3. Sofa (Ankara yöresinde).
Çatı: monash.pwine çatılmış, çakılmış şeylerin hepsi. 2. Yapıların üstünü akıntılı bir tarzda örtecek malzemeyi taşımak üzere yapılan çoğu ahşap veya maden iskelet.
Çerçeve Program: Üst yönetim düzeyi için hazırlanmış bir özel program olup projenin ana unsurları ile onların süre ve sıralarını gösterir. Bu program bir ağ grafiği, ara hedefler programı veya çubuk grafik biçiminde olabilir.
Çeşme: Herkesin yararlanması için düzen altına alınan bir suyun akıtıldığı yapı.
Çıkma: Bir binanın üst katlarından dışarıya doğru taşan kısım.
Çiftlik: Ekilmeye ve her tür evcil hayvanları yetiştirmeye elverişli olan ve orada çalışanların oturması için evler bulunan geniş tarım alanı.
Çizimler: İşin gerçekleştirilmesi için, proje elemanlarının yer, biçim ve boyutlarını gösteren grafiklerdir.
64) Çörten: Kesme taş istinat duvarlarında uygulanan barbakanlara verilen ad.
65) Dal Döşeme: Statik olarak çift doğrultuda çalışan döşeme.
66) Damper: monash.pwlarda devrilir kasa, döker; 2. havalandırma tesisatında hava ayarı yapılır kapak.
67) Dayk: Su seddi, bent duvarı, mendirek; 2. Kesen damar. Yer kabuğu içindeki dikine damar.
68) De Stijl: Leidende içlerinde Vilmos Huszar, Antonie Kok, Piet Mondrian, Jacobus Johannes Oud ve Theo van Doesburgun bulunduğu bir grup sanatçı, birleşerek De Stijl adını taşıyan dergiyi yayınladılar.
69) Değişen Koşullar: Sözleşmelerin dayandığı koşulları değiştiren fiziksel veya diğer koşullar.
70) Değişiklik Önerisi: Maliyet ve süreyi etkileyen nedenlerle, sözleşme evrakında yapılması önerilen değişiklilikler hususundaki açıklamaların proje yöneticisi tarafından yazılı veya sözlü olarak bildirilmesi.
71) Değişiklik Talimatı: Sözleşmeye yapılan eklemeler, çıkarmalar veya değişiklikler ile sözleşme tarafları arası yazılı anlaşma veya talimatlar olup “sözleşme değişikliği” adı da verilmektedir.
72) Dekapaj: Bina yapılacak bir arsa, dolgu yapılacak bir arazinin üzerindeki bitkisel ya da yumuşak toprağın, açık maden işletmelerinde cevher üzerindeki toprağın sıyrılması.
73) Demeraj: Çalışma, harekete geçme. Bir elektirikli makinenin ilk çalışmaya başlaması.
74) Demobilizasyon: Dağıtma,geri taşıma. İş bitimi nedeni ile bir şantiyenin dağıtılması, yardımcı tesislerin sökülüp geri getirilmesi.
75) Denge: monash.pwtsiz bir cisim üzerine etki yapan kuvvetlerin, o cisimde bir devim meydana getirmemeleri veya devimli bir cismi etkileyen kuvvetlerin o cismin yörüngesini ve hızını değiştirmemeleri hali. 2. Karşıt iki kuvvetin denk gelmesi hali, muvazene.
76) Denizlik: Pencerelerin tabanını teşkil eder. Su geçirmeyen malzemelerden yapılması gerekir. Öne doğru eğim verilmesi,suyun dışarı akmasını geride ve yanlarda yükseltilmesi suyun içeri sızmamasını sağlar. Uç kısmı duvar yüzünden çıkıntılı ve damlalıklıdır.
77) Derinlik Zammı: Her cins zeminde el ile yapılan her çeşit derin kazılarda iki metreden sonrasına derinlik zammı verilir. Bu zam kazı fiyatından ayrı olarak verilir. Makina ile yapılan derin kazılara derinlik zammı verilmez.
78) Derinlik Zammı (Bayındırlık): Her cins zeminde el ile yapılan her çeşit derin(dar derin ve geniş derin) kazıların derinliği iki metreden fazla olanların yalnız iki metreden sonra yapılan bütün kazı hacmi uygulanmak üzere derinlik zammı verilir. Bu zam kazı fiyatından ayrı olarak monash.pw ile yapılan derin kazılara derinlik zammı verilmez.(Bayındırlık)
79) Derivasyon: Yatak değiştirme, çevirme. Kuruda çalışma için bir akarsu yatağını geçici olarak değiştirme.
80) Dış Mekan (Kentsel Mekan): Sokaklarda, alanlarda, parklarda, bahçelerde, özetle insan yapıtlarının arasında kalan ve bunlarla sınırlanan mekan.
81) Dikme: monash.pwikle, düşey taşıyıcı direk. 2. Ahşap yapılarda pencere ve kapı yanlarına dikilen direklerden herbiri. 3. Çatılarda dikine konulan ve üzerlerine aşıkların çakıldığı çoğu kare kesitli ağaçlardan her biri.
82) Diletasyon Derzi: Binanın gerek zeminden ve bina yüklerinden, gerekse elemanların farklı genleşmelerinden oluşan etkilere karşı yapılan derzler.
83) Dofen: Çarpılıp ezilmelerden korumak için yağmur iniş borularının alt bölümüne, omuz düzeyine kadar konan alt ucu kıvrık kırkdöküm boru.
84) Dolaysız Maliyetler: Bu maliyetler, şantiyede projenin yapımı ile doğrudan ilişkili olarak, işçilik malzeme, araç gereç, alt sözleşmeler ve bunlara ilişkin tüm harcamaları kapsarlar.
85) Duvar: Yapılarda taş, tuğla, briket, kerpiç ve benzeri gereçlerle yapılan düşey bölme öğesi. Ahşap ve benzeri gereçlerle yapılıp kolayca sökülebilenlerine bölme denilmektedir.
86) Düzen: 1. Sanat yapıtlarında öğelerin dengeli kompozisyonu. 2. Eski Yunan mimarlığında Dor, İyon, Korint üslupları için kullanılan sözcük, nizam. 3. Yerleştirme biçimi.
87) Eğik Mahya: Yatay olmayan mahya, mail mahya. 2. Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare arasına ip uzatıp kandil veya ampul dizerek meydana getirilen yazı veya resim.
88) Ek Hizmetler: İnşaat proje yöneticisi ile mal sahibi arasındaki anlaşmada belirtilen temel hizmetlere ek olarak sağlanan hizmetler.
89) Eksik İş: Çizimler, şartnameler ve ilgili standartlar açısından henüz eksik, yetersiz ve işçiliği kötü işlerdir.
90) Eksikler Tutanağı (Listesi): Bu liste inşaatın sonuna doğru hazırlanır. Bunda yüklenicinin eksik, şartnamelere miktar ve kalite açısından uymayan ve işin sonundan önce telafi edilmesi gereken işler belirtilir.
91) Ekskavatör: Kazı makinesi, Kazaratar. Kazmaç.
92) Emanet İş: sayılı Devlet İhale Kanunu’nun maddesinde sayılan işmonash.pw tür işlerde araya bir müteahhit girmez ve idare işi kendi imkanlarıyla veya işi kısımlara ayırarak taşaronlar aracılığıyla gerçekleştirir.
93) Emay: Mineral kökenli camlaşmış boya.
94) Enderun: 1. Eskiden, önemli bir kimsenin konağının iç yanına verilen ad. 2. Sarayın harem dairesi bölümü. 3. Saraydan olanlara bilim ve sanat öğretilen okul.
95) Eskalasyon: Yüksek enflasyon nedeniyle girdi fiyatlarında görülen hızlı artışların sabit birim fiyatlarla ihalenin gerçekleştirilmesini engellediği için başvurulan bir yol. Eskalasyon fiyat farkı anlamında kullanılmaktadır.
96) Eskiz Evresi: Geleneksel olarak bu evre, tasarım hizmetinin ilk basamağıdır. Bu evrede tasarımcı projenin gereklerini saptar, projenin boyut ve yapısını gösteren evrak ve çizimlerden oluşan eskiz etütlerini yapar.
97) Estetik: 1. Güzelliği ve güzelliğin insan zihnindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak alan felsefe okulu, bediiyat. 2. Güzellik duygusuyla ilgili.
98) Eşik: monash.pwı boşluğunun altına gelen ve kapının ayırdığı iki hacmin döşemelerinden biraz yüksekçe olan kısım. 2. Bu yükseltinin yeri.
99) Ev: Yalnızca bir ailenin oturabileceği şekilde ve büyüklükte yapılmış konut.
) Evreli İnşaat: İnşaat yada tasarım ile birlikte inşaatın kısım kısım gerçekleştirilmesidir. Bunda her örtüşen veya izleyen evre veya unsurun (parçanın) belirli bir çapı olup, her biri ayrı bir proje biçiminde dikkate alınmaktadır.
) Figüre: Temel ve temel-altı tabakalarının oluşturulması sırasında serilmeye hazır durumda, yol boyunca, bir kenara düzgün ve tektip biçimde konmuş malzeme yığını.
) Fiyat Analizi: İnşaata ilişkin birim maliyetlerinin hesaplanması işlemine verilen ad. Bu işlemde işçilik, makina, taşıt, araç ve gereçlerin miktarı ve tutarı saptanır.
) Fizibilite: Özel bir maliyet kontrol yöntemi olup, projede istenen fonksiyon, performans ve güvenirliği, en düşük “ömürboyu” maliyetle sağlamak açısından proje veya işletim fonksiyonlarının sistematik ve yaratıcı analizlerini içerir.
) Frontallik: Düşey eksenlilik.
) Fronton: Alınlık.
) Fuaye: Bir gösteri veya toplantı binasının, temsil veya toplantı aralarında kullanılan dinlenme holü.
) Galeri: 1. Sanat yapıtlarının sergilendiği salon, sanat galerisi. 2.Örtülü geçit; uzun sofa, divanhane, dehliz. 3. Bir tiyatro salonunun çevresinde yer alan balkon.
) Garanti: Projede bir tarafın kendi işi için saptanmış sorumluluğu yükleneceğine dair güvence vermesi.
) Geç Teslim Süresi: Geç teslim süreli kalemlerin satın alınması ile teslimleri arasında geçen zaman.
) Geçici Kabul: Bir inşaatın -tamamen bitmemiş bile olsa- mal sahibi tarafından öngörülen amca uygun olarak kullanılmak istendiği düzeye ulaştığını, tasarımcı veya proje yöneticisi veya her ikisinin belgelediği tarih.
) Geçici Teminat: Yüklenicinin mal sahibi tarafından, ihale evrakında tanımlanan işi, teklif fiyatı ile gerçekleştirmek hususunda sözleşme taahhüdünü yerine getirmemesi halinde, bir sigorta kuruluşunun mal sahibine teminat miktarını ödeyeceğini bildiren beyanı.
) Geçiş Üslubu: Bir üsluptan bir başkasına geçişte meydana gelen ve her ikisinin de izlerini taşıyan ara üslup, intikal üslubu.
) Genel Şartname Eki: Teklif ve/veya sözleşme evrakının bir parçası olan genel şartnameye yapılan ek ve/veya değişiklikler.
) Geometri: Çizgi, yüzey ve hacim olarak uzayı ele alıp şekillerin özelliklerini ve ölçümlerini gösteren matematik kolu, hendese.
) Gönye Almak: Pisagor teoremindeki kuralı sayesinde 90 derecelik dik köşelerin oluşturulması.
) Görünürdeki En Düşük Teklifin Sahibi: Teklif formu veya sözleşmede belirtilen işin ilgili kısmı için en düşük teklifi vermiş olan kişi.
) Götürü Ücret: Bu ücret belirli (sabit) bir miktar olup işin gerçekleştirilmesi için ödenen tüm dolaysız ve dolaylı giderler ile birlikte, genel harcama ve fiili kârı içerir.
) Hakediş: Tamamlanmış iş kısımlarının inşaat proje yöneticisi tarafından periyodik biçimde denetlenip onaylanması üzerine, bunlarla ilgili sözleşme tutarının periyodik olarak mal sahibi tarafından ödenmesi.
) Hakediş Programı: Tanım ve maliyetler ile birlikte işçilik ve malzemeyi içeren pozların toplamı sözleşme bedelini verir. Pozlar yardımı ile yüklenicilerin hakedişleri hesaplanır.
) Hakediş Toplantısı: Yapımın herhangi bir evresinde ilerlemenin izlenmesi amacı ile yapılan toplantı.
) Han: monash.pwn yollar üzerinde ve kasabalarda yolcuların konaklamalarına yarayan, odaları, avluları, ambarları ve ahırları bulunan kagir veya ahşap bina. 2.Günümüzde, büyük kentlerde yapılan, oda oda veya daireler halinde kiralanan büro binası, iş hanı.
) Hafriyat Klası Tespiti: Şartnamelerin öngördüğü kurallar içerisinde zeminin hangi klasta (cins ve sınıfı) olduğunun belirlenmesi.
) Harim: 1. Osmanlı camilerini çevredeki evlerden ve sokaklardan ayıran, duvarlarla çevrili dış avlu, muhavvata. 2. Harem dairesi.
) Harpuşta: Don ve yağış etkilerinden korumak için yapılan açık duvar üstleri kaplamasına verilen ad. Kesme taş,beton veya mozaikle yapılır.
) Havalimanı: Havayolu ulaşımı ya da taşımacılığı için gerekli ticari ve teknik tesisleri de içeren büyük havaalanı.
) Havasız Spreyleme (Püskürtme): Yüksek basınçla bir delikten, kuvvet uygulayarak boyanın atomizasyonu prosesi. Özellikle boya önceden ısıtıldığında, solventlerin buharlaşması ile yol almasının efektidir.
) Havuz: monash.pwçeleri sulama işinde kullanılmak için veya süs amacıyla içine su doldurulan üstü açık, yayvan yer. 2. Gemilerin onarılmak üzere içine alındıkları yer.
) Hayat: Köy ve kasaba evlerinde üstü kapalı, önü avluya bakan, bir veya birkaç yanı açık sofa. Ankara da sergah, İzmir de hanay, başka bölgelerde divanhane, tahta boş gibi adlarla bilinir.
) Hızlı Yol: Bir tasarım işini tüm tasarım bitmeden önce inşaata başlanabilecek biçimde evrelere ayırma sürecidir. Böylece inşaat evresi ile tasarım evresi (kısmen) örtüşürler.
) Hipodrom: At yarışları yapılan alan, at alanı.
) Hisar: Eskiden taştan yapılan kuleli ve yüksek duvarlı küçük kale.
) Historizm: Mimaride tarihsel verileri ön planda tutarak tarihten esinlenmeyi ilke edinen akım.
) Hizmete Alma: Bir tesisin çalıştırılması, ayarlanması ve belgelendirilmesi.
) Hol: Sofa.
) Hurdi Döşeme: Statik olarak tek doğrultuda çalışan döşeme.
) Islah: Bir bölgenin, tümüyle yenilenmeksizin yaşama koşullarının düzeltilmesi.
) Işık: Cisimlerin görülmesine ve renklerin ayırt edilmesine yol açan fiziksel enerji, ziya. Işık, saydam ve homojen bir ortamda doğru çizgi halinde yayılır.
) Izgara: Maden veya ahşap çubukları aralıklı sıralamakla meydana getirilen parmaklık veya kafes.
) İç Mimarlık: Bir binanın iç bitirme ve donatım işlerini yapma sanatı.
) İhale Uyarısı: Kişi ya da kuruluşa ihaleyi kazandığını bildiren belge.
) İhtiyati Haciz: Bir yükümlülüğün yerine getirilmesini veya bir borcun ödenmesini sağlamak için bir mülkiyete ipotek koymak, emanete almak, üzerinde hak iddia etmek.
) İhzarat: İnşaatta malzemesinin ilerde kullanılmak üzere usulüne uygun tarzda depo edilmesi.
) İksa Duvarı: Yarma şevlerini desteklemek veya benzeri bir amaçla inşa edilmiş kargir veya betonarme duvar.
) İletki: Bir açıyı ölçmeye ve aynı açıyı başka bir yerde çizmeye yarayan, yarım veya tam çember biçimindeki alet, minkale.
) İmar: Bayındırlık.
) İmar Durumu: Bir arsanın imar planına ve imar yönetmeliğine göre nasıl kullanılabileceğini bildiren ve belediyece düzenlenerek isteği üzerine arsa sahibine verilen belge.
) İnşa: Yapma, kurma.
) İnşa Edilebilirlik: Projede, tüm hedeflere ulaşma açısından ihale, uygulama ve yorumlamada kullanılan sözleşme evrakının açık, tutarlı ve eksiksiz olması sonucu kolay inşaat yapabilme (özelliği).
) İnşa Edilebilirlik İncelemesi: Tüm proje hedeflerine ulaşılması için sözleşme evrakının açıklık, tutarlık inşaat kolaylığı ve eksizlik açısından değerlendirilme süreci.
) İnşaat: 1. Yapı, yapı işleri. 2. Yapım: bina inşaatı.
) İnşaat Alanı: monash.pw ve çatı katları dahil, iskanı mümkün olan bütün katların, ışıklıklar çıktıktan sonraki alanlarının toplamı. 2. Yapıyeri.
) İnşaat Bütçesi: Genellikle proje için planlama veya tasarım evresinde belirlenen toplam.
) İnşaat İş Programı: İşlemleri, sürelerini ve işlem zincirlerini göstererek inşaat süresini ortaya koyan grafik, tablo, metin veya başka açıklamalar.
) İnşaat İşletmeciliği: Bir inşaat programında inşaatın proje tasarımından gerçekleştirilmesine kadar olan evrelerinde süre, maliyet ve kalite denetimi amacıyla kullanılan profesyonel yönetim süreci.
) İnşaat İşletmecisi: İnşaat yönetim hizmeti verecek nitelikte uzmanlık ve olanaklara sahip kişi veya örgüt.
) İnşaat Maliyesi: Bu maliyetler, inşaat sözleşme giderleri, destek ve genel giderleri ile kullanılan işçilik, malzeme ve tesisat harcamalarını içerirler.
) İnşaat Proje Yöneticisi Ücreti: Proje yöneticisine yaptığı hizmet karşılığında sözleşmeye göre verilen ücret.
) İskan: monash.pwndırma, yerleştirme. monash.pwnma, yerleşme.
) İskan Sınırı: İmar sınırı içerisinde yapı yapma izni verilen bölgeler ile izin verilmeyen bölgeleri ayıran sınır.
) İstasyon: 1. Herhangi bir gereksinmeyi karşılamak üzere duraklanan yer. (tren istasyonu, benzin istasyonu.) 2. Araştırma kuruluşu. (deney istasyonu)
) İstinat: Dayanma, yaslanma.
) İstinat Duvarı: Yüksek bir setin kenarına toprağı tutmak üzere örülen duvar, dayanma duvarı.
) İş: Sözleşme evrakına göre işçi, malzeme ve ekipman gerektiren her türlü inşaat.
) İşe Başlama Emri: Kişi veya kuruluşa bir projedeki sözleşmesi ile ilgili olarak işe başlama yetkisi veren belge ve / veya an.
) İşin Çapı: Proje ya da sözleşmedeki gereksinimlerin tümünün tanımıdır.
) İşin Çapındaki Değişiklikler: Bunlar, tasarım ve yapım sürecinde işin çapını artıran ya da azaltan değişikliklerdir.
) İşletmeye Geçiş: Mal sahibinin tesise yerleşmesinden önce ve mal sahibince atanan işletme ve bakım personelinin kontrolü ele alması ile sistemin, işletme ve kontrol dönemine başlaması.
) İtibari Kot: Bir projenin kotlarının verilmesinde başlangıç kotu olarak seçilen değişmez bir noktanın kotu. Bu kot, seçilen herhangi bir rakamla gösterilir, öteki kotlar buna göre düzenlenir.
) İzolasyon: 1. Yalıtım, tecrit. 2. Geçirimsizlik, sızdırmazlık, tecrid.
) Jeodezi: Yeryüzünün tamamının veya bir bölümünün alanını veya uzaklıkları ölçme bilimi.
) Jeoloji: Yerbilim, yer bilimi.
) Jips: Pişirilip öğütülerek alçı elde edilen, kalsiyum sülfat yer katmanı.
) Jipsoplasti: Alçıdan kabartma süsler yapma sanatı.
) Kabartma: Kil, alçı, taş gibi işlenebilir gereçleri alçaklı yüksekli yüzeyler halinde biçimlendirerek meydana getirilmiş yapıt, rölyef.
) Kaide: Altlık, ayaklık.
) Kalan Maliyet Projeksiyonu: Bir projedeki belirli bir zaman noktasından işin sonuna kadar oluşması beklenen maliyettir. Bu maliyet, o güne kadar gerçekleşmiş olan ile planlanmış toplam maliyet arasındaki farktır.
) Kale: Eski zamanlarda, içine halkın ve askerlerin kapanıp düşmana direnmeleri için kurulan yüksek ve kalın duvarlı, kuleli, burçlu ve mazgallı geniş yapı; surların tümü, kermen.
) Kalite: Projenin yada onu oluşturan unsurların çizim, şartname ve uygun standartlar açısından, mal sahibinin istek, hedef ve beklentilerine ne dereceye kadar uyduğunun ifadesidir.
) Kalite Yönetimi: Kalitenin sağlanması doğrultusunda, yararlanılan kaynak ve işlemlerin eşgüdüm ve yönlendirilmesinde söz konusu sistematik prosedür ve yaklaşımların planlanması, organize edilmesi, uygulanması ve belgelendirilmesidir.
) Kalkan Duvarı: Bir beşik çatıda aşıklara dik doğrultudaki üçgen dış duvar.
) Kamulaştırmak: Bir şeyi sahibinden satın alarak kamuya mal etmek, kamu yararına almak, istimlak etmek.
) Kanalizasyon Mazgalı: Sokaklarda, yağmur sularının toplandığı kanal ağzı.
) Kanivo: Yol yüzeyine düşen yağmurun bordür kenarında toplanıp yol boyunca aktığı yer.
) Kapalıçarşı: Üstü örtülü eski çarşı yapılarına verilen ad.
) Karabodos Hatılı: Doğramacılıkta kullanılan 828 cm kesitli ağaç.
) Kargalık: Bir alın duvarında mertekler arasında kalan boşluklara ya da duvar parçalarına verilen ad.
) Karne: İhaleye katılma yeterlilik belgesine verilen monash.pw komisyonuna verilmek üzere yasal kuruluşlarca hazırlanır ve yalnız verildiği iş için geçerli olur.
) Karşılaştırmalı Keşif: Bir tasarım bileşeninin bir alternatif ile değiştirilmesi açısından karşılıklı maliyet ve riskleri ortaya koyan analiz. Bu analiz hem parasal, hem de fonksiyonel değerler açısından yapılır.
) Kasr (Kasır): Savunmalı hükümdar sarayı, şato veya büyük köşk.
) Katılma-Yeterlik Belgesi Alanların Listesi: Rekabete dayalı fiyat vermek hususunda ön yeterliliğe sahip olduğu saptanan yüklenicilerin listesi.
) Katrak: Birden fazla testeresi olan tomruk biçme/taş kesme tezgahı.
) Kalite Dönemi: İnsanlar, sistemler, malzemeler, evrak, teknik ve işçilik dahil tüm proje unsurlarının plan, şartname ve ilgili standartlara uygun olup olmadığını saptamak amacı ile yapılan sürekli inceleme, teftiş, belgeleme ve testlerdir.
) Kemer: 1. İki sütun veya iki ayak arasındaki bir açmanın üstünü örtmek için, uçları bu sütun veya ayaklara oturmak üzere yay şeklinde yapılan, ahşap, maden ya da kagir yapı parçası. 2. Yay şeklinde çerçeve.
) Kent Planlaması: Belediye ölçüsünde yapılan fiziksel planlama. Şehircilik, kentbilim.
) Kervansaray: Eskiden ana yollarda kervanların konaklaması için yapılan büyük han, sultan hanı.
) Kesin Teminat: Sözleşmedeki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde bir sigortanın sigortalı mal sahibi veya yükleniciye teminattaki miktarı ödeyeceğine dair beyanı.
) Kesin Teminat Poliçesi: Geçici ve kesin teminat, yevmiye ve malzeme ödeme teminatlarını, birinci (ana) yüklenicinin sigortalıya (mal sahibi veya yüklenici) ödememesi veya müzayakası halinde ilgili (sigorta) kuruluşunun kendisine, poliçe üzerindeki miktarı ödeme beyanı.
) Keson: Bir temel biçimi. Sağlam zeminin derinde olduğu durumlarda, daha geniş ve sağlam temel yapmak için zemin üzerinde içi boş olarak inşa edilir ve ağırlığından da yararlanılarak istenilen derinliğe indirilir.
) Kalite güvencesi: Kalite kontrol prosedürlerinin gerçekten kullanıldığına güvenmek açısından, planlı ve sistematik yöntemlerden yararlanılmasıdır.
) Kıvam (Viskozite): Boyanın akmaya karşı direnci.
) Kiriş: Boyu doğrultusundaki eksenine dik kuvvetlerin etkisi altında bulunan çubuk; döşemeden gelen yükleri düşey taşıyıcılara aktaran, eğilmeye dayanıklı strüktür elemanı. Kirişler genel olarak ahşap, çelik, betonarme, ön gerilmeli beton olurlar.
) Klasman: Kazı işlerinde zemin cinslerine göre kısımlara ayrılması ve bunların miktar bakımından yüzde olarak oranlarının saptanması.
) Konak: Büyük ve görkemli ev.
) Konik: 1. Koni biçiminde veya koni ile ilgili olan. 2. Tabanı daire şeklinde olan bir koninin bir düzlemle kesilmesinden elde edilen türlü kesit eğrilerine verilen ortak ad.
) Konkasör: İri taşların ihtiyaca göre küçük parçalar haline getirilmesini sağlayan iş makinası.
) Konstrüksiyon: monash.pwı. 2. Bir çerçeve içinde yan yana dizilen veya bir ızgara meydana getiren ağaç çıtaların veya karton peteğin iki yüzüne kontrplak veya suni tahta levhası yapıştırılarak yapılmış (tabla).
) Konut: Bir veya daha çok insanın ikamet ettiği yer, ev mesken, ikametgah.
) Korkuluk: Köprü, merdiven, balkon gibi düşmek tehlikesi olan yerlerin kenarlarına dikilen alçak duvar veya parmaklık.
) Kot: 1. Bir noktanın, esas olarak alınan yatay düzlemden yüksekliği ve bu yüksekliği gösteren rakam. 2. Projelerde boyutları göstermek için ölçü çizgileri üzerine yazılan rakam, ölçü rakamı.
) Kot Çizgisi: Ölçü çizgisi.
) Köşk: 1.Açıklık yerde, bahçe içinde yapılmış, çoğu yazın kullanılan süslü ev, villa. 2. Cihannüma.
) Krampon: Kenet, ağır ahşap inşaatta öğeleri birbirine bağlamada kullanılan iki ucu kıvrık ve sivri demir parça.
) Kreynler: Yükün düşey ve yatay olarak taşınmasını sağlayan iş makinalarıdır. Sabit, yürüyen, kule şeklinde ve kablolu kreynler vardır.
) Kritik Yol Metodu: Bir projenin planlama ve denetimi için tüm geçerli bilgileri tek bir planda toplayarak onun tamamlanması için gereken işlemlerin sıra ve süreleri ile aralarındaki ilişkileri gösteren bir yönetim aracıdır (tekniğidir).
) Kubbe: Küre takkesi, yarım küre veya toparlakça kümbet biçimi verilen yapı örtüsü; bir kemerin , yayının tepe noktasından inen dikin çevresinde dönmesiyle meydana gelen örtü. Kubbeler kare, çokgen ya da dairesel planları örtmekte kullanılmıştır.
) Kule: 1. Yüksek ve çoğu silindir şeklinde yapı. 2. Burç. 3. Osmanlılarda, çiftlikler veya yazlıklarda beylerin savunmaya elverişli kasırlarına verilen ad.
) Kule Şeklinde Kreyn: Gereçleri 50 monash.pw kadar öıkarmak için kullanılır. Kaldırma kapasiteleri tondur.
) Kuvars: Kumlama işleri ve aşındırıcılarda kullanılan billûrlaşmış( kristalleşmiş), silis türlü dişli kum.
) Kübik: 1. Küp şeklinde olan. 2. Kübizm akımına uygun olarak yapılmış olan.
) Külah: monash.pwir veya çokgen prizma biçimindeki kulelerin veya minarelerin üstünü örten sivri çatı. 2. Ocaklarda, dumanın oda içine yayılmasını önlemek ve bacaya girmesini sağlamak için ateşliğin üstüne konulan çoğu yarım huni biçiminde davlumbaz.
) Küpeşte: Korkulukların üzerine, elin kaymaması için yerleştirilen ve boydan boya devam eden profilli ahşap, maden veya plastik kısım.
) Küresel: Küre ile ilgili olan veya küre biçiminde olan, kürevi.
) Küresel Üçgen: Bir küre yüzeyi üzerinde belirtilen eğri kenarlı üçgen.
) Labirent: monash.pwının veya geçitlerinin çokluğu dolayısıyla içinden kolay kolay çıkılamayan yer. 2. Çoğu Gotik kiliselerinin döşeme kaplamalarında, açık ve koyu renkli taşların ardışık sıralar halinde dizilmesiyle elde edilen geometrik süs. (Kudüs yolu)
) Lento: Süvelerin üzerini kapatan elemanlara verilen ad. Lentolar duvar boşluklarının üst kısmını teşkil eder. Taş,demir profil veya betonarmeden yapılırlar.Üzerlerine gelen yükleri taşıyabilmek için kapı,pencere vb. açıkların üst başlarına konan ahşap, çelik ya da demirli beton kirişler.
) Levye: Bir yükü ağırlığı yerinden oynatmada kullanılan çelik çubuk.
) Liman: Gemilerin barınarak yük veya yolcu alıp indirdikleri yer.
) Limonluk: Merdiven boşluğu tarafında,basamağın üst ve ön kısmında yapılan çıkıntıya limonluk monash.pwğın merdiven boşluğuna kaymaması ve merdivenin temizlenmesi sırasında su vb. nin yanlardan aşağıya dökülmemesi için yapılır.
) Loder: Kazı ve yükleyici olarak kullanılan iş makinaları.
) Lojman: Personelin oturması için kimi kuruluşların yaptırdıkları düşük kiralı veya kira karşılığı olmayan konut.
) Maddi Tazminat: Sözleşmeye göre yüklenicinin işi bitirmede gecikmesi halinde mal sahibine genellikle gün bazında ödemeyi kabul ettiği para miktarı.
) Mafsal: Eklem, oynak yeri.
) Mahya: 1.Çatıda iki eğik yüzeyin, dışta dereceden büyük bir açı yaparak birleştiği çizgi.
) Mahya Aşığı: Kırma veya beşik çatılarda mahyaya yerleştirilen aşık.
) Mahya Kiremidi: Mahyayı örtmekte kullanılan özel şekilli kiramit.
) Mahzen: monash.pwı deposu. monash.pwşiv.
) Makadam: Kırmataş serilip silindire sıkıştırılan yol kaplaması.
) Mal Sahibi Proje Yöneticisi: Bu bir proje yönetim biçimi olup burada mal sahibi, bağımsız bir proje yönetim kuruluşunu -proje ekibi üyesi olarak- kullanmaz ve proje yönetim hizmetinin tamamını şirket içi personel ile karşılar.
) Mal Sahibinin Güvencesi: Projede beklenmedik değişikliklerden doğacak zararı karşılamak amacıyla mal sahibinin ayırdığı para miktarıdır.
) Malaksör: Harç karıştıran makine (Basit, ufak betoniyer). Kamaç.
) Maliyet Kontrolü: İnşaat maliyetinin mal sahibince onaylanan prosedür ve yetki çerçevesinde hesaplanan sınırlar içinde tutulması işlevi.
) Maliyet yönetimi: Belirlenen bütçe sınırları içinde kalmak amacıyla, planlama, tasarım ve yapım süreçlerindeki tüm veya kısmi maliyetlerin yönetimi.
) Malta: Yumuşak doğal asvalt.
) Marto: Çekiç.
) Masif: 1. Kütle ya da külçe halinde olan, som. (Örneğin, masif ahşap.) 2. Yığma. (Örneğin, masif yapı.)
) Mazgal: monash.pw duvarlarında iç yanı geniş, dışyanı dar delik. 2. Kale korkuluğunda mazgal dişleri arasında kalan her boşluk.
) Megalit: Tarih öncesi çağlarda dikilmiş anıtsal taş.
) Megalitik: Çok iri taşların birbiri üzerine harçsız olarak yerleştirilmeleriyle yapılan ve insanoğlunun ilk mimari yapıtlarını meydana getiren ilkel yapı.
) Megalitik Mimarlık: Megalitik yapıların oluşturduğu mimarlık.
) Megaron: monash.pw ve Girit saray ya da evlerinde büyük, dikdörtgen hol veya erkeklere ayrılmış bölüm. 2.Önünde bir giriş bölümü, içinde bir odası, odanın ortasında bir ocak bulunan ve bütün Yunan mimarlığına örnek olan, taştan yapılmış eski Yunan konutu.
) Mekan: İnsanı çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk. Mimari bir mekan yaratmak, geniş anlamdaki doğadan veya peyzaj mekanından insanın kavrayabileceği bir bölümü sınırlamaktır.
) Mengene: Kesilecek, işlenecek, düzenlenecek bir nesneyi sıkıştırmaya yarayan aygıt.
) Merdiven: Yukarıya, yükseğe çıkmak için yapılan basamaklı yol. Ahşap merdivenler basamaklarının düzenleniş şekillerine göre bindirme basamaklı, oturtma basamaklı, sürme basamaklı gibi adlar alırlar.
) Merdiven Boşluğu: Merdiven boyunca yapının tepesine kadar uzanan boşluk, merdiven evi, merdiven yuvası.
) Merdiven Genişliği: Küpeşteler arasında kalan serbest genişlik.
) Mertek: Ahşap çatıda mahyadan oluklara kadar uzanıp örtüden gelen yükleri taşıyan ve aşıklara ileten, çoğu 3/1,4/10,5/10,5/12 cm kesitli ağaçlara verilen ad. Türkiye de mertek aralıkları 75 cm den daha çok yapılamaz.
) Mesken: Konut.
) Meskun: İnsanların oturduğu yapı veya bölge.
) Metropol (Metropolis): Belli bir büyüklüğe ulaşmış, örneğin, nüfusu bir milyonu aşmış ve bir bölgenin en önemli kenti olarak nitelenebilen yerleşme.
) Meydan: Halkın toplandığı, çoğu binalarla çevrili, düz, açık ve geniş yer; alan.
) Mezbaha: Kasaplık hayvanların kesildiği yer, kanara, salhane.
) Mikrobeton: İnce beton. En iri tanesi mm büyüklükte olan beton.
)Miksaj: Harmanlama,karma,karıştırma.
) Mimar: Yapıların tasarımını yapıp bunların uygulamasını yöneten sanat ve fen adamı. Mimar bir yapının gerçekleştirilmesinde bu ekibin iş birliğinin yöneticisi durumundadır.
) Molas: Killi kireçli kumtaşı. Balçıklı kireç ve kum karışımı tortul oluşum.
) Moloz: yapım ve yıkım artığı taş, tuğla harç vb. kalıntılar.
) Monüman: Anıt, abide, dev yapıt.
) Mozale: Çok önemli bir kişinin gömülü olduğu anıtmezar. Bu sözcük, Karya Kralı Mausolus un (M.Ö. monash.pw), klasik çağlarda dünyanın yedi harikası arasında sayılan Bodrum daki görkemli mezarından sonra yerleşmiştir.
) Murç: Taş yüzeylerinin kaba düzlemesinde, her cins beton ve kagirin kırılması ve de delik açmalarda kullanılan sivri uçlu demir el aygıtı.
) Mücavir: Komşu, yakın.
) Mücavir Alan: Belediye sınırlarına komşu olup kentin ilerideki gelişmesi bakımından gerekli görülen ve imar mevzuatı bakımından belediyelerin denetim ve sorumluluğu altına verilmiş olan alanlara verilen ad, komşu alan.
) Müze: Sanat ve bilim yapıtlarının veya sanat ve bilime yarar şeylerin görülüp yararlanılması için bulundurulduğu yer.
) Neopren: Neopren( Marka) Conta olarak kullanılan bir sentetik elastomer.
) Niş: Çoğunun üstü kemerli duvar hücresi, hücre.
) Nivelman: Arazi üzerinde çeşitli noktaların belli bir röpere göre yükseklikleri ya da yükseklik farklılıklarını ölçme eylemi. Düzeçleme.
) Nivo: 1. Düzey, seviye kot. 2.Dürbünlü düzeç. Dürbünlü nivelman aygıtı.
) Oda: monash.pw binanın, özellikle bir evin oturmak, çalışmak, yatmak gibi eylemlere yarayan gözlerinden her biri: oturma odası, yatak odası, yemek odası, sandık odası. 2. Meslek adamlarını içinde toplayan resmi birlik. Örneğin, Mimarlar Odası.
) Ofşor: Kıyı açığı.Kıyının deniz tarafı ve bu bölgedeki yapım.
) Onarım: Onarmak işi, restorasyon, tamirat, tamir.
) Onaya Sunulan Evrak: Sözleşme evrakında istenen enformasyonun (bilgi, döküman) iletilmesi.
) Otomasyon: Türlü endüstriyel, yönetimsel ve bilimsel işlerin insan aracılığı olmadan ya da çok az insanla otomatik olarak yürütülmesi.
) Ölçek: Bir harita veya çizimde görülen uzunluklarla bunların imlediği gerçek uzunluklar arasındaki oran, mikyas.
) Ömür Boyu Maliyet: Bir yapı veya tesisisin yapının ömür boyu maliyeti onun bugünkü değere indirgenmiş (dönüştürülmüş) planlama, tasarım, yapım, kullanım, bakım ve yıkımı ile ilgili tüm maliyetlerini kapsar.
) Ön Cephe: Yapının yola bakan yüzü.
) Özel Meslek İnsanları: Mimarlar, mühendisler, tasarımcılar ve özel konularda uzmanlık sahibi çeşitli meslek insanları.
) Pah: Eğri olarak kesilmiş kenar, şataf.
) Panorama: Yüksek bir yerden bakılınca göz önüne serilen, engin görüş.
) Parsel: Belli bir amaç için ayrılıp sınırlanmış arazi parçası; bir adanın parçalarından her biri.
) Pasaj: İki yanında dükkanlar bulunan örtülü yaya geçidi.
) Payanda: Düşey bir taşıyıcı, örneğin bir duvarı pekiştirmek için eğik olarak vurulan destek.
) Perforatör: Delici,delgi. Herhangi bir amaç için herhangi bir şekilde metal,taş, tahta ya da kağıt vb. ni delme.
) Pergola: Rekreatif faaliyetler kapsamında açık alanlarda; gölge temini gibi fonksiyonel özelliği yanında estetik görünümleride dikkate alınarak, daha çok ahşap malzeme kullanılarak belirli ölçülerde tesis edilen inşai yapı elemanıdır.
) Peyzaj Mimarlığı: Doğal ve kültürel kaynakları, fiziksel çevreyi insanların rahatı, huzuru, sağlığı ve güvenliği için estetik ve bilimsel ilkeler çerçevesinde düzenleyen bilim dalıdır.
) Plan: Bir cismin yatay bir düzlemle kesildiği varsayılarak çizilen arakesit resmi, yatay kesit.
) Planlama: Plan yapma eylemi.
) Pozlar: Malsahibinin muhasebeleştirme amacıyla, proje maliyet kalemlerini yazılı biçimde tanımlanması.
) Prefabrikasyon: Hazır elemanlar veya bileşenlerle yapı kurma; şantiye çalışmalarının olanak ölçüsünde fabrika çalışması haline getirilmesi ve hazır yapı elemanlarının yapı yerinde montajı ile yapılan inşaat.
) Prefabrike Yapı: Birleştiklerinde bir taşıyıcı sistemi meydana getiren ve atölyelerde önceden imal edilmiş olan betonarme veya öngerilmeli betonarme kısımlardır.
) Prim: Mal sahibi ile yüklenici arasında yapılan sözleşmede öngörülen temel hedeflerin aşılması halinde mal sahibi tarafından ödül biçiminde yükleniciye yapılan veya yapılması gereken ödeme.
)Profesyonel Tasarımcı: Gerçekleştirilecek projenin tasarımını yaparak çizim ve şartnamelerini hazırlayan profesyonel kişi ya da kuruluşlardır. Bu profesyonel kişi mimar, mühendis veya profesyonel hizmetleri veren bir kuruluş olabilir.
) Program Yönetimi: Birden fazla inşaat projesi olan bir mal sahibinin, tüm projelerine standart teknik ve yönetim uzmanlığı sağlamayı amaçlayan hizmetlerdir.
) Proje Bütçesi: Mal sahibinin projeyle ilgili tüm harcamalarını kapsamak üzere hesaplanan veya hedef alınan toplam miktar. Bu miktar inşaat maliyetinden başka arazi, yasal, danışma giderlerini, faiz (finansman) ve projeyle ilgili diğer tüm harcamaları kapsar.
) Putrel: Yapılarda taşıyıcı olarak kullanılan ince demir profil.
) Pünez: Raptiye.
) Rabiç: Bir çatkıya geçirilmiş sıvateli. (metaldepluvaye) üzerine vurulmuş sıva.
) Raf: Üstüne öteberi koymak için duvara veya bir dolabın içine tutturulmuş genişce ve uzunca ahşap, maden, cam ya da plastik levha; sergen.
) Rakor: monash.pwtta boruları döndürmeden eklemeyi sağlayan iki parçalı fitings İki ucuna, birbirine ters yönde diş çekilmiş manşon.
) Raspa: kazıyıcı. Yüzeylerde istenmeyen katmanları kazmada kullanılan demirden geniş yassı ağızlı el aygıtı.
) Restitüe Etmek: monash.pw şekline getirmek; eski şeklini yapmak. 2.(Bir yapıtın) Eski durumunun resmini yapmak.
) Restorasyon: Aslını bozmadan onarma.
) Rijit Üstyapılar: Bağlayıcı malzeme olarak çimentonun kullanıldığı yol üstyapılarına denir. Sehiriçi yollarla, orta ve ağır trafik yağunluğu olan karayollarında kullanılan kaliteli bir kaplama tipidir.
) Rekonstrüksiyon: Bir kentin tümünün, bir parçasının ya da bir yapının özgün biçimiyle yeniden kurulması; yeniden inşa etme.
)Rövitalizasyon: Canlandırım, reanimasyon.
) Rüstik: 1.Kıra değin. 2. Ucu dişli taşçı çekici. 3. Duvarları, yarı yontulmuş veya taşın ilkel halini anımsatır biçimde yontulmuş taşlarla örülmüş (yapı).
) Sabit Kreyn: Vinç ve bir kaldırma tertibatı vardır. Fabrika gibi sabit tesislerde kullanılır.
) Saçak: monash.pw şeyin kenarı boyunca sarkan püskül gibi teller; halının iki başında, çözgü ipliklerinin kesilmesinden arta kalan uçlar. 2. Çatının binadan dışarı taşan bölümü.
) Saha Çizimleri: Bu çizimler, yüklenici tarafından sözleşme evrakına dayanarak yeterli detaylarda hazırlanır ve amacı, yüklenicinin söz konusu inşaatı tasarım hedeflerine ve sözleşme koşullarına uygun biçimde gerçekleştireceğini tasarımcıya göstermektir.
) Sahanlık: Binalarda kapı önünde, merdiven başlarında veya ortasında genişçe düzlük.
) Sanayi: Hammaddeleri yapılmış eşya haline getiren iş ve etkinliğin bütünü, uran, endüstri.
) Saray: monash.pw başkanlarının (veya Osmanlılarda sultanın yakınlarının) oturmalarına ayrılmış büyük konak. 2. Halk işlerinin içinde görüldüğü büyük bina.
) Sathi Kaplamalar: Asfaltın ( bitüm) bağlayıcı malzeme olarak yüzeye yerleştirilip, hemen sonra bunun üzerine agreganın serilip sıkıştırılmasıyla yapılır. Karıştırma söz konusu değildir. Trafik yoğunluğu çok fazla olmayan yollara uygulanabilir.
) Sergah: Ankara evlerinde hayata verilen ad.
) Sergen: 1. Raf. 2. Ahu ağacından yapılmış örgü duvar panosu.
) Sıcak karışım Asfalt Kaplama: Kaba ve ince agreganın bitümlü bağlayıcılarla ( asfaltla ) özel asfalt hazırlama tesisinde karıştırılarak hazırlanıp, sıcak olarak uygulanmasına denir. Kalitelidir ve yoğun trafikte olan yollar da uygulanır.
) Silindir Operatörü: Kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, silindirlerin günlük kontrol ve bakımını yapma, silindirleri kullanarak toprak, stabilize, asfalt gibi zeminleri, zeminin yapısına ve işin çeşidine uygun olarak sıkıştırma işlemlerini, ekonomik ve güvenli bir şekilde yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
) Silo: Tane ve toz halindeki ürün ve gereçlerin ( Dökme Çimento ) konduğu dikine silindirsel gereç.
) Simetri: Bakışım, tenazur.
) Simetri Ekseni: Bir simetride benzeş noktaların karşılıklı olarak aynı uzaklıkta bulundukları doğru, bakışım ekseni.
) Siporeks: Gazbeton.
) Sismik: Depreme dayanır yapı tasarımı.
) Sit: Doğal ya da insan eliyle yapılmış, özel bir fiziksel niteliği olan ve bir bütün meydana getiren çevre parçası.
) Site: 1.Büyük kent. monash.pw kentlerin en eski kesimi. 3.Büyük bloklardan meydana gelen konut yerleşmesi birimi.
) Sofa: monash.pwe oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol. 2. Kapı yanlarında oturulacak peyke. 3. Bahçelerde üzerine oturulan set.
) Soğuk Demirci: Demirin soğuk olarak el aletleri ve makineler yardımıyla kesilmesi, şekillendirilmesi ve birleştirilmesi yoluyla mamül eşya, demir doğrama ve çeşitli konstrüksiyonlar haline getirilmesine ilişkin işlemleri, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
) Sondaj Çamurcu: Kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, sondaj sıvısı hazırlama, özelliklerini belirleme ve ıslah etme, çamur ekipmanlarının montaj ve bakım işlemlerini yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
) Soyut: Soyutlama ile elde edilen, varlığı ancak eşyada gerçekleşen; somut karşıtı, mücerret, abstre.
) Sözleşme Evrakı: Yüklenici ile mal sahibi arasındaki sözleşmeyi oluşturan dokümanlardır.
) Sözleşme Uygulaması: Bilinen sistem, politika ve prosedürlere dayalı olarak, sözleşme koşullarını yerine getirme işlevi.
) Stabilize: monash.pw vb. yapımlara sağlam bir temel teşlik etmek üzere, bir bağlayocolı kum-çakıl ya da tuvönan kırmataş 2. Bu gereçlerin serilip sıkılaştırıldığı zemin.
) Stadyum: Futbol, atletizm gibi oyunlar için düzenlenmiş, seyirci yerleri de bulunan alan, stad. Bu ad atletizm çalışmaları için düzenlenmiş Roma Stadyumlarının boyunun ,stadium denilen Roma milinin 1/8 ine eşit olmasından gelmektedir.
) Strüktür: 1. Bir yapının yük taşıyıcı bölümü. 2. İnsan eliyle inşa edilmiş her şey.
) Su Kemeri: İlk kez eski Romalılarca uygulanmış olan, üzerinde su yolu bulunan, tuğla veya taştan yapılmış kemerli köprü.
) Su Pompası Operatörü: Suyun bir yerden başka bir yere aktarılmasını sağlamak için, su pompası ve pompa gruplarının montaj, çalıştırma, bakım ve kontrol işlemlerini, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
) Sürveyan: Gözetmen, Yapıyerinde yapılan işlere ve kullanılan gereçlere, işveren adına nezaret eden teknikere verilen isim.
) Sütun: monash.pwştan yapılmış taşıyıcı direk, kolon. Eskiden sütun sözü daha çok kagir, silindirsel ayakları anlatmakta kullanılırdı. monash.pwir biçiminde dikilitaş.
) Şadırvan: Ortasında yüksekçe bir yerden şarıltı ile bol su akan havuz veya çevresi musluklu duvarla çevrilmiş su haznesi. Şadırvanların, abdest almak için camilerin iç avlularına yapılan, üstü açık veya kapalı şekilleri vardır.
) Şahmerdan: Yüzeysel temel için uygun olmayan zeminlerdeki kazıklı temel inşaatlarında, kazı sırasında kendini tutamayan zeminlerdeki kazıklı iksalarda, gevşek zeminleri sıkıştırmak için başvurulan kazık çakma işlerinde kullanılan iş makinası.
) Şahniş (Şahnişin): Eski Türk evlerinde odanın sokağa ya da avluya doğru bakan üç yanı pencereli çıkıntısı.
) Şale: İsviçre çobanlarının kulübelerine veya dağ evlerine verilen ad. Bu ad, İsviçre evleri biçiminde yapılmış bütün kır evlerine verilmektedir.
) Şartnameler: İş ile ilgili malzeme, ekipman, sistem, gereken işçi vb. kaliteler konusunda, ayrıntılı biçimde yapılan yazılı açıklamalardır.
) Şömine: Salonda veya bir terasta, duvar kenarında veya ortada yapılan alafranga odun ocağı, ocak.
) Tasarım: Tasarımlamak işi veya tasarımlanan biçim, tasavvur, dizayn.
) Tasarım Öncesi Evre: Projeye başladıktan sonra ve, eskiz evresinden önce, inşaat programının hazırlandığı planlama ve konsept (fizibilite) geliştirme evresi.
) Taşlık: monash.pwşlı yer. 2. Taşla döşenmiş yer. 3. Eski evlerde sokak kapısının içi.
) Teklif: Sözleşmede tanımlanan işi belirli bir fiyatla yapma önerisi.
) Telafi Programı: Bu program master programa göre olan gecikmeyi kapatmak için gereken faaliyet ve özel çabaları gösterir. Burada, her istenen proje ekip üyesinin faaliyetleri de gösterilebilir.
) Teminat: Üçüncü bir kişinin ürün (veya iş) kalite veya miktarı veya yeterli performansı üzerinde belirli bir süre için sözleşmede verdiği ve gerçekleşmemesi halinde yasal yaptırımı gündeme gelen karşılık.
) Tonoz: Biçimi alttan iç bükey olmak üzere taş ya da tuğla ve harçla örülmüş yarım silindir biçimde tavan, bir kemerin aralıksız olarak devam etmesi ile meydana gelen örtü.
) Tonoz Bingi: Tromp.
) Toplam Maliyet Tahmini: Bir proje veya proje elemanının, tamamlandığında gerçekleşmesi beklenen maliyetidir. Bu maliyet, belirli bir tarihe kadar gerçekleşmiş maliyet ile o tarihten işin bitimine kadar tahmin edilen maliyetin toplamıdır.
) Topografya: Engebelerini belirtecek şekilde bir araziyi grafik olarak gösterme işi.
) Trabzan: Merdiven parmaklığı, merdiven korkuluğu.
) Uygarlık: İnsanların toplu olarak daha iyi bir halde yaşamaları ve doğaya hükmedebilmek için gösterdikleri çabalardan çıkan sonuçların tamamı, ki bilim ve kültür halinde belirir,medeniyet.
) Uygulama Çizimleri: İnşaatın bitiminden sonra, fiilen yapılmış işi gösteren çizimler.
) Uygun Teklif: İhale dosyasında veya sözleşmede tanımlanan bir işe uygun en düşük teklifi veren.
) Uykuluk: Sergahın bir köşesine yapılmış, yüksekçe bir yanı pencereli set. Yazın burada yatılır.
) Uzman Yükleniciler: Bir projenin bütünü içinde belirli unsurları sağlayan ve/veya spesifik elemanların montajını yapan inşaat yüklenicileri.
) Üslup: Bir sanatçının, bir sanat çeşidinin veya bir sanat döneminin kendine özgü tasarım tarzı; belirli bir mekan ve zamanda, sanat alanında, benzer gereksinme ve olanaklardan doğan anlatımları birleştiren ortak payda, stil.
) Üst Başlık: monash.pw kafes kirişin veya makasın basınca çalışan üstteki bölümü. monash.pw kapı kanadının üstünde bulunan ve serenleri bağlayan parça. 3.Üst flanş.
) Üst Geçit: Doğal zeminin üstündeki yaya veya taşıt geçidi.
) Varak: monash.pwılmış kağıt. 2. Altın, gümüş veya başka madenleri döverek meydana getirilen incecik yaprak, folyo.
) Vekaleten Proje Yönetimi: Yalnız mal sahibi ile inşaat proje yöneticisi arasında belirlenen ilişki çerçevesinde uygulanan bir inşaat yönetimidir. İnşaat yönetiminde vekalet, güven çerçevesinde proje yöneticisinin, mal sahibi adına hareket etmesidir.
) Veranda: monash.pwı taraça, üstü örtülü camlı balkon. 2. Hindistan ve Uzak Doğu da evlerin uzunluğunca yapılan hafif galeri. Bu tür verandalar taklit edilerek Avrupa da bazı evlerde de uygulanmıştır.
) Vibratör: Dökülmüş taze betonu sıkıştırarak daha az boşluklu bir beton durumuna getiren makinalardır. Bir motorun verdiği hava titreşim yaparak betonun sallanıp sıkıştırılması sağlanır.
) Vitray: monash.pweleri süslemek için, kesilmiş renkli camları ince kurşun veya ağaç çubuklarla ya da alçı ile birbirine bağlayarak yapılan resim. 2. Bu resimle süslenmiş büyük pencere. Bu çeşit pencereler Avrupa ya Doğu dan gitmiştir.
) Yapı: Karada veya suda, bayındırlık veya iskan amacıyla kurulan köprü, yol, tünel, baraj, bina gibi tesisler ile bunların yeraltı ve yerüstü inşaatı.
) Yapım Sonrası Evre: Kesin kabulü izleyen evre.
) Yararlanma: İnşaatın bitişinden (kesin kabulden) önce, mal sahibi tarafından (öngörülen amaçla) kullanılması.
) Yeddi Emin (Emanetçi): Sözleşmeye göre görevi, mal sahibi için namus, dürüstlük, güven ve titiz bir iyi niyetle hareket etmek olan kişi veya kuruluş.
) Yeterlilik: İhale evrakının ihale dosyasında tanımlanan projeye uygun teklif verilebilmesi açısından yeterliği (yeterlilik derecesi).
) Yeterlilik İncelemesi: En düşük teklif fiyatı ve inşaat süresince en az anlaşmazlık amacı ile sözleşme evrakının, yerel piyasa ve ihale stratejisini dikkate alarak çeşitli hata, belirsizlik ve eksiklerin ortadan kaldırılması hususunda rutin incelenmesi.
) Yüklenici: İnşaat vb. işlerin sözleşme, plan ve şartnamelere uygun biçimde yapımı için sorumluluk alan ve bu amaçla işgücü, malzeme ve ekipman sağlayarak bunları yöneten (denetleyen) kişi veya örgüt.
) Yürüyen Kreyn: Ray, palet ve lastik tekerler üzerinde hareket ederler.
) Zemin: 1.Üzerinde desenler bulunan bir şeyin asıl yüzeyi. 2. Diplik. 3. Yeryüzü, yer; temelin oturduğu yüzey.
) Zeyilname: Daha önce yayınlanmış sözleşme belgeleri üzerinde ekleme, düzeltme ve açıklama yapmak amacıyla, fiyat teklifi almadan önce çıkarılan ihale belgesi eki.
) Ziyade: Bir caminin ana yapısı ile çevre duvarları arasında kalan açık bölümlere verilen ad.
) Zon: Bölge, bir kentte, yeni kurulacak bir sitede yaşayan/ yaşayacak nüfusun ikamet, alıveriş, sağlık eğlence, yönetim gibi gereksinimlerine ayrılan alanlardan her biri.
Kaynak / Reference
Etiketler:İnşaatinşaat sözlüğüinşaat terimleriinşaat terimleri sözlüğü