ağır metal zehirlenmesi testi nerede yapılır / Ağır Metal Ölçümü - Haliç Çevre Laboratuvarı

Ağır Metal Zehirlenmesi Testi Nerede Yapılır

ağır metal zehirlenmesi testi nerede yapılır

Ağır Metaller Testi

Ağır Metaller Testi

AĞIR METALLER

Ağır metaller sinir ve beyin hücreleri üzerine doğrudan zehir etkisi gösterirler. Protein ve enzimlere doğrudan ve kuvvetlice bağlanarak sinyallerin sinir ve kas dokuları arasında iletilmesini engellerler. Bu durum bazen dikkat eksikliği, bazen otizm ve bazen de kronik yorgunluk olarak kendini gösterebilir. Ağır metallerin yüksekliğinde -her metalin toksik etkisi farklı olmakla beraber- anemi, çeşitli alerjiler, büyüme geriliği, hipertansiyon, , bağışıklık sisteminin zayıflaması, spazm ve böbrek yetmezlikleri görülebilir.

Ağır metaller havaya karıştıktan sonra toprağa ve buradan bitkiler ve besin zinciri yoluyla da hayvanlara ve insanlara ulaşırlar. Aynı zamanda hayvan ve insanlar tarafından havadan solunurlar. Ağır metaller, endüstriyel atıklar veya asit yağmurlarının toprağı ve bileşiminde bulunan ağır metallerin çözünmesi ile su kaynaklarına geçer. Suyolu ile taşınma, çözünen ağır metallerin ırmak, göl ve yeraltı sularına ulaşmasıyla devam eder.

Başlıca ağır metaller Kurşun (Pb), Kadmiyum (Cd), Krom (Cr), Nikel (Ni), Bakır(Cu), Kobalt (Co), Çinko (Zn), Civa (Hg) ve Arsenik (As)tir.

·KURŞUN (Pb)

Kurşun insan faaliyetleri ile ekolojik sisteme en önemli zararı veren ilk metal olma özelliği taşımaktadır. Kurşun vücuda başlıca sindirim ve solunum yolu ile girer.

Kurşun kullanımının tarihçesi Eski Roma’ya kadar uzanır. Günümüzde başlıca boya, pil, seramik, porselen, kauçuk sanayi, benzin katkı maddesi, oyuncak yapımında ve matbaacılıkta kullanılmaktadır. Kurşun;

-Motorlu araçların yaydığı egzoz gazları

-Kurşun borularla evimize ulaştırılan sular

-Kalıcı rujlar

-Vinil okul çantaları,

-Duvar boyaları

-Tekstil boyaları

-Saç boyaları

-Oyuncaklar

-Pimapenler

-Kirli hava

-Porselen veya çelikten yapılmış banyo küvetleri

-Piller

-Konserve gıdalar

-Kimyasal gübreler

-Saç boyaları

-Kurşunlu cam

-Böcek öldürücüler ve

-Sigara dumanı ile hayatımıza girmektedir.  

Akut kurşun zehirlenmesine nadiren rastlanır. Zehirlenme için kurşun bileşiklerinin oral yolla alınması ya da kurşun buharlarının solunması gerekmektedir. Zehirlenmenin başlıca belirtileri; ağızda metalik tat, mide bulantısı, karın ağrısı ve kusmadır.

·KADMİYUM (Cd)

Kadmiyum, toksikolojik olarak en büyük hasara yol açan metaldir. Buna karşılık normal olarak vücudumuzda 40 mg' a kadar bulunabilmektedir. Vücutta çok uzun süre kalabilir ve düşük düzeyde maruz kalınsa bile yıllar içinde birikebilir.

Kadmiyum, vücuda solunum ve sindirim yolu ile girer. Endüstriyel atık ve artık maddeler yoluyla toprak ve suya geçen kadmiyum, su ve toprağı kirletir. Toprak ve suda biriken kadmiyum, önce sudaki mikroroganizmalara, buradan da besinlerle hayvan ve insanlara ulaşır. Havaya karışan kadmiyum partikülleri yere ya da sulara düşmeden önce çok uzun mesafeler kat edebilir. Zehirli atık depo alanlarından gerçekleşen sızıntı ve taşmalar sonucunda suya ve toprağa karışabilir.

Kadmiyumun endüstriyel kullanımı uzun yıllar öncesine dayanır. Nonkorozif özelliği sebebi ile genellikle kaplama ve galvanizasyon sanayinde kullanılır. Ayrıca nükleer santrallerde nötron absorblayıcı olarak, nonkorroziv özelliği sebebi ile uçak sanayinde, insektisit formülasyonlarında, plastik yapımında stablizatör olarak kullanılmaktadır. Bunlardan başka boya ve nikel kadmiyumlu pil sanayinde de yaygın olarak kullanım alanı bulmaktadır. Kurşun üretiminde ise yan ürün olarak oluşur.

Kadmiyum;

-Sigara dumanı

-Kirli hava

-Kadmiyumlu topraklarda yetişen bazı meyve ve sebzeler

-Böbrek, karaciğer, tavuk gibi et ürünleri

-Böcek öldürücüler

-Nikel-kadmiyumlu piller

-Boyalar

-Fosfatlı gübreler ile hayatımıza girmektedir.

Zehirlenme için Kadmiyum bileşiklerinin oral yolla alınması ya da solunması gerekmektedir. Zehirlenmenin başlıca belirtileri; mide bulantısı, karın ağrısı ve kusmadır. Kadmiyum solunduğunda akciğer hastalıkları, kalp-damar sistemi ve iskelet sisteminde bozukluklar meydana gelir.

·KROM (Cr)

Krom, doğada Cr +2 – Cr+6 oksidasyon basamaklarında bulunur, ancak Cr+3 ve Cr+6 formları biyolojik olarak önemlidirler. En toksik olanı hekzavalan (Cr+6) formudur. Hekzavalan formu akciğerler gibi çeşitli doku tiplerinin hücre memranlarından kolayca geçebilir ve hücre içinde Cr +3 ’e indirgenir.

Krom vücuda başlıca deri ile temas sonucu ve krom içeren toz ve buharların solunumu ile olmaktadır.  Krom içeren minerallerin endüstriyel oksidasyonu ve fosil yakıtların, ağaç ve kağıt ürünlerin yanması neticesinde doğada Cr+6 oluşmaktadır. Okside krom havada ve saf suda nispeten kararlı iken ekosistemdeki organik yapılarda, toprakta ve suda Cr+3 e geri indirgenir. Kromun kayalardan ve topraktan suya, ekosisteme, havaya ve tekrar toprağa olmak üzere doğal bir dönüşümü vardır. Krom partikülleri havaya karıştığında 10 gün kadar kalabilir. Toprak partiküllerine sıkıca yapışır. Havadan solunarak, suyla ve besinlerle vücuda alınabilir.

Krom endüstride;

-Kromla kaplama (Korozyona karşı) –

-Boya endüstrisinde –

-Deri ve tekstil endüstrisinde vb. kullanılır.

Krom, cilde temas ettiğinde kontakt dermatite (alerji) neden olur. Hekzavalan krom deri ve burun mukoz memranlarında şiddetli korozif etkisi gösterir. Krom tozları solunduğunda farenjit ve bronşite de neden olur. Yapılan laboratuvar çalışmalarında Hekzavalan kromun akciğer kanserleri ile ilişkisi olduğu tespit edilmiştir.

·BAKIR (Cu)

Bakırın bitkiler ve canlılar üzerindeki etkisi, kimyasal formuna ve canlının büyüklüğüne göre değişir. Küçük ve basit yapılı canlılar için zehir özelliği gösterirken büyük canlılar için temel yapı bileşenidir. Az miktarda bakır iyonu alınması vücudun bakır dengesini bozmakta, enzim aktivitesini engellemekte, karaciğer, beyin ve böbreklerin normal çalışmasını bozmaktadır.

Endüstride bakırın önemli rol oynamasının ve çeşitli alanlarda kullanılmasının nedeni çok

farklı özelliklere sahip olmasıdır. Bakırın en önemli özelliklerinin arasında yüksek elektrik ve

ısı iletkenliği, aşınmaya ve korozyona karşı direnci, çekilebilme ve dövülebilme özellikleri

sayılabilir.

Bakır ve bileşikleri, anti bakteriyel madde ve böcek zehiri olarak tarım zararlılarına ve yumuşakçalara karşı yaygın olarak kullanılır. Ayrıca iyi kalaylanmamış bakır kaplarda asitli yiyeceklerin yenilmesi, yemeğe geçen bakır tuzları ile zehirlenme oluşabilir.

Bakır; elma, erik vb .. pek çok sebze ve meyve ile insan vücuduna alınır. Aynı zamanda anne sütü ile bebeklere geçer. Bakır eksikliğine bağlı olarak hayvanlarda ve insanlarda büyümede gecikme, solunum sisteminde enfeksiyonlar, kemik erimesi, anemi, saç ve deride renk kaybı gibi rahatsızlıklar kendini gösterirken, bakır bilezikler eklemlerin kireçlenmesine ve romatizmaya karşı kullanılır.

Bakır vücut fonksiyonları açısından önemli olmakla beraber özellikle saç, deri esnek

kısımları, kemik ve bazı iç organların temel bileşenidir. Erişkin insanlarda ortama 50 -

mg bulunan bakır, amino asitler, yağ asitleri ve vitaminlerin normal koşullarda

metabolizmadaki reaksiyonlarının vazgeçilmez öğesidir. Birçok enzim ve proteinin yapısında

bulunan bakır, demirin fonksiyonlarını yerine getirmesinde aktivatör görevi üstlenir.

Bakır zehirlenmesi gerçekleştiğinde tükürük salgılamanın artması, mide ağrıları,

bulantı, kusma, ağır ishal, vücutta aşırı sıvı kaybı, şok ve karaciğerde bakır birikimine bağılı olarak hepatit görülebilir.

·KOBALT (Co)

Kobalt ve kobalt bileşiklerinin insanlar üzerinde kansere neden olduğuna dair henüz kesin bulgular olmamasına rağmen, kobalt bileşikleri risk oluşturduğundan kanserojen madde gibi muamele görürler. Kobalt içeren implant takılan bölgelerde tümör oluşumuna da rastlanmış ve hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde, kobalt metalinin, suda çözünür kobalt bileşiklerinin kansere yol açtığı kanıtlanmıştır.

Kobalt stratejik ve endüstriyel uygulamalarda ve askeri alanda önemli kullanım alanlarına

sahiptir. Demir, nikel ve diğer metallerle birleştirilerek, "Alnico" adı verilen ve alışılmışın dışında manyetiklenme gücüne sahip olan alaşımın eldesinde kullanılır. En çok süper alaşım olarak jet motor türbinlerinde kullanılırken, malzemelere manyetiklik özelliği kazandırma, korozyondan korunma ve mekanik özelliklerin iyileştirilmesi amacıyla alaşımlarda, yüksek hız çeliklerinde, takım çeliklerinde, elmas takımlarında ve kesici uçlarda alaşım elementi olarak da kullanılır. Bileşikleri ise petrol ve seramik endüstrisinde katalizör ve boyalarda pigment, mürekkep ve verniklerde kurutma maddesi olarak kullanılır. Ayrıca pil elektrotlarında, her tip manyetik malzemelerde ve kayıt cihazlarında kullanılmaktadır. Dayanıklı ve oksitlenmeye karşı dirençli bir metal olması nedeniyle, elektrolizle kaplama işleminde de kullanılır. Porselen ve cam sanayilerinde, kalıcı ve parlak mavi rengin üretilmesinde kobalt tuzları kullanılmaktadır. Etkileri radyumunkine benzer olduğundan izotopu kanser tedavisinde kullanılır.

Kobalt;

-Et, karaciğer, böbrek,

-Midye, istiridye, balık ve deniz yosunları

-Süt

-Sebzeler (bakla tohumu, ıspanak, lahana, salata, pancar, incir) ve

-Sigara dumanında bulunmaktadır.

Havada bulunan toz halindeki kobaltın solunması ve kobalt tuzlarına deri teması neticesinde kobalt zehirlenmesi gerçekleşir. Uzun süre kobalt tozuna maruz kalındığında, alerjik tepkilere ve kronik bronşite neden olmasına rağmen kobalt kaynaklı deri tahrişi ve hastalıklar çok nadir gözlenir.

·NİKEL (Ni)

Nikelin bilinen biyolojik fonksiyonu olmamakla birlikte orta seviyede zehirleyici özelliği vardır. Nikelin organik formu, inorganik formundan daha zehirleyicidir. Deriyi tahriş etmesinin yanında kalp-damar sistemine çok zararlı ve kanserojen bir metaldir. Nikelin toksikolojik etkileri temel olarak 3 grupta incelenebilmektedir. Bunlar; (1) Kanserojen etki, (2) Solunum sistemine etki, (3) Dermatolojik (alerjik) etkidir.

Nikelin başlıca maruziyet, toz ve buharlarının solunması ile olur. Nikele maruziyetin oluşturabileceği başlıca sağlık riski solunum  sistemi kanserleridir. Burun ve akciğer kanserleri de en sık rastlanılanlardır.

Nikelin büyük bir çoğunluğu, korozyon ve ısı direncinin yüksek, sertliğinin ve dayanımının iyi olması sebebiyle alaşım üretiminde kullanılmaktadır. Nikelin ana kullanım alanı paslanmaz çelik, bakır-nikel alaşımları ve diğer korozyona dayanıklı alaşım üretimleridir. Saf nikel kimyasal katalizör olarak elektrolitik kaplamada ve alkali pillerde, pigmentler, madeni para, kaynak ürünleri, mıknatıslar, elektrotlarda, elektrik fişlerinde, makine parçaları ve tıbbi protezlerde kullanılmaktadır.

Nikel;

-Elektrik düğmeleri

-Aydınlatma gereçleri

-Seramik

-Soğuk saç perması, saç spreyleri

-Yemek pişirme kapları

-Kozmetik ürünler, şampuanlar

-Metal paralar

-Diş malzemeleri

-Bazı çikolatalar, margarinler, endüstriyel alanların yakınında üretilmiş gıda ürünleri

-Endüstriyel atıklar

-Süs eşyaları

-Metal rafinerileri

-Metal eşyalar

-Nikel-kadmiyum piller

-Musluk suyu ve

-Sigara dumanı ile hayatımıza girer. 

Kadınlar tarafından sık ve sürekli olarak kullanılan takıların nikel veya nikel alaşımları içermesi nedeniyle özellikle kadınlar nikel alerjisi tehlikesi altındadır. Bu nedenle, küpe, kolye, bilezik, saat kayışı gibi deriyle sürekli ve yakın teması olan eşyalarla ilgili olarak Avrupa’da bir takım yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Zararlı etkilerine rağmen nikel ve tuzlarıyla zehirlenmeye nadir olarak rastlanır. 30 ppm nikel ile 30 dak temas bile ölümcül olabilmektedir. Zehirlenme etkileri; başağrısı, yorgunluk, halsizlik, bulantı ve kusma, soluma zorluğu, göğüs ağrısı şeklindedir. Nikele maruziyetin bir diğer önemli etkisi de alerjidir. Astım, ürtiker, kontakt dermatit oluşturabilir.

·ÇİNKO (Zn)

Çinko, pek çok besin maddesinde, suda, havada ve kısacası çevrede hemen her yerde bulunan bir metaldir. Çinko beslenme açısından esansiyel bir metaldir. Yetersizliği neticesinde önemli sağlık problemleri oluşur.

Galvanize bakır boru veya plastik boru ile temas sonucu sudaki çinko içeriği daha da artar. Çinko;

-Deniz ürünleri,

-et,

-tahıl,

-kanatlılardan elde edilen ürünler ve

-kabuklu yemişlerde yüksek oranda bulunur.

Aşırı çinko alımına bağlı zehirlenmeler yaygın değildir. Galvanize kaplarda uzun süre saklanan yiyecekler ve içeceklerin tüketimine bağlı olarak sindirimde sıkıntı, ishal, mide bulantısı ve karın ağrısı şeklinde ortaya çıkar. Aşırı dozda elementel çinko alındığında, uyuşukluk, kas

fonksiyonlarında düzensizlik (zayıf) ve yazmada zorluk çekme gibi semptomlar gözlenir.

·CİVA (Hg)

Civa, çok küçük miktarlarda bile etkili olabilen bir sinir sistemi toksinidir. Merkez sinir sistemini ve böbrek sistemini doğrudan etkiler. Gelişim bozukluklarına, hareket ve beyin işlevi bozukluklarına neden olur. Civa, yer kabuğunun oluşumuna katılan temel elementlerdendir. Çoğunlukla yüzeysel katmanlarda bulunur ve kolaylıkla serbest hale geçerek tüm eko-sistemlere yayılır. Bu nedenle su, toprak, hava ve canlılarda iz halde civaya rastlamak mümkündür.

Civa bileşikleri toksikolojik karakterlerine göre üç grupta incelenirler. Bunlar elementel (metalik), organik ve inorganik civa bileşikleridir. Civanın toksik etkisi kimyasal bileşimine göre değişir. Genel olarak civa başlıca sinir sistemini ve böbrekleri etkiler. Metalik civa buharlarına maruz kalındığında ölümcül olabilen korozif bronşit ve zatüreye neden olabilir. İnorganik civa tuzlarından en çok etkilenen organ böbrek iken organik civanın etkilediği organ beyindir.

Civanın başlıca kullanım alanları; gübre, pestisid, döşeme cilaları, boru yapımı, laksatifler (kabızlık giderici), deri sanayisi, klima filtreleri, yapıştırıcılardır.

Civa;

-Egzoz gazları ve kirli hava

-Böcek ilaçları, tarım ilaçları

-Amalgam diş dolguları

-Keçe

-Kulak ve burun damlaları, bazı aşılar (karma aşı, hepatit B, HiB, grip), Kan grubu uyuşmazlığını önleyen ilaçlar, laksatif (kabızlık giderici) ilaçlar  

-Kontakt lens solüsyonları

-Petrol ürünleri

-Musluk suyu, içme suları

-Çamaşır yumuşatıcıları

-Deniz ürünleri

-Kozmetikler (maskara, talk pudrası vb…)

-Ahşap koruyucuları, yer cilaları ve parlatıcıları

-Piller

-Elektrikli aletler, termostat, barometre, fluoresan lamba, akış ölçerler, laboratuvar ve beden termometreleri, tansiyon aleti, nemölçerler vb. araç ve gereçler

-Patlayıcılar

-Boyalar ile hayatımıza girmektedir.

Civa buharı zehirlidir. Isı iletkenliği kötü olmasına rağmen elektrik iletkenliği oldukça iyidir. Civa, diğer metallerle kolayca alaşım yapar. Bu alaşımlara amalgam adı verilir. Fosil yakıtların yanması, madencilik sektöründe civa içeren kayaçların kırılması, katı atık depo sahalarından sızma, atık pillerin rastgele atılması, diş hekimliğinde kullanılan amalgam dolgular ve evde kullanılan civa içeren aletlerin kırılması gibi insan faaliyetleri sonucunda yılda 20 ton civa çevreye yayılmaktadır. Böylece, hava ve suda bulunan civa oranları yükselmektedir.

Civa ve bileşiklerinin etkisi doz, etkilenen kişinin yaşı, etkilenim süresi, etkilenim yolu, etkilenen kişinin sağlığı ve beslenme düzeyi ile ilişkilidir. İdrar, saç ve kan düzeyinin ölçülmesiyle etkilenim seafoodplus.infok civa buharına bağlı yüksek doz, kısa süreli etkilenimlerde, akciğer hasarı, bulantı, kusma, ishal, kalp hızı ve kan basıncında artış, deride kızarıklık, göz tahrişi gibi bulgular ortaya çıkabilmektedir.

·ARSENİK (As)

Arsenik, yer kabuğunun doğal oluşumuna katılan elementlerdendir. Bu nedenle tüm canlılarda ve ekosistemlerde iz halinde bulunurlar. Ancak canlılardaki yoğunlukları; endüstriyel etkinliklere, canlının beslenme koşulları ve beslenme şekline göre değişir. Çevrede bulunan arsenik buharlaşmaz, çoğu arsenik bileşiği suda çözünür, arsenik bulaşmış maddelerin yanmasıyla havaya karışabilir, havadan yere inerek birikebilir, parçalanmaz, ancak bir türden diğerine dönüşebilir. Solunum ve sindirim yollarıyla vücuda alınabilir.

Arsenik elementel halde toksik değildir; ancak bileşikleri toksiktir. Doğada genellikle oksijen, klor ve kükürtle bileşik halde bulunur.

Arsenik, endüstride pestisit ve böcek ilaçlarında, yağlı boya sanayinde, cam ve seramik sanayinde, tahta koruyucusu olarak, sülfürik asit üretiminde, kanatlı ve domuz yemlerinde katkı maddesi olarak kullanılır. Tüm bunlar besinlerin arsenikle bulaşmasının kaynağını oluşturur. Arseniğin bir sistemden diğer bir sisteme geçişi genellikle su İle olur.

Zehirlenmede ilk önce ateş, sinirlilik, karaciğer büyümesi gibi semptomlar görülür. Akut olaylarda ağız kuruluğu, ishal, yutkunma güçlüğü, kusma, karın ağrısı, kan basıncında düşme, göz kapağı ödemi görülür. Baş ağrısı, şuur kaybı, görme sinirinde bozulma; merkezi sinir sistemine bağlı diğer belirtilerdir. Kronik olaylarda, karaciğer tahribatı karakteristikdir. Başlangıçta sarılık görülür. Sonraki aşamalarda ise siroz oluşur.

Ağır metaller; periyodik cetvelde lantanitler, aktinitler, geçiş elementleri ve bazı yarı metallerden oluşan elementlerin tümüne verilen addır. doğada serbest halde bulunurlar ve bu sebeple bozunamazlar, parçalanamazlar. Özellikle kurşun, kadmiyum, nikel, arsenik, civa, krom, bakır, kobalt tekstil bitirme işlemlerinde sıkça kullanılan ağır metallerdir ve kanserojen etkiye sahiptirler. Bu sebeple belli bazı Avrupa yönetmeliklerine ek olarak, ABD’de Tüketici Ürünlerine İlişkin Geliştirilmiş Yasa'yla da (CPSIA) kısıtlanmıslardır.

Dünya nüfusundaki artış ve buna bağ olarak, hızlı üretilen, uzun süre dayanan ama doğal yöntemlerden uzaklaşılarak yapılan tarım ve kullanılan tohum ve ilaçların yaygınlaşmasının ağır metal zehirlenmesi riskini ortaya çıkardığına işaret eden Uzm. Dr. Semih Gökart, ağır metal zehirlenmesinin sinsice ilerleyen bir sorun olduğunu ancak belirtilerin yeterince tanınmadığını söyledi.

Ağır metal zehirlenmesinin son yıllarda hızla arttığına değinen Yeditepe Üniversitesi Bağdat Caddesi Polikliniği Aile Hekimi Uzm. Dr. Semih Gökart, araştırmalara göre, ABD nüfusunun yaklaşık yüzde 25’inde son 10 yıl içinde ağır metallere bağlı sorunlarla karşılaştıkların söyledi. Ağır metal zehirlenmesi,  kurşun, kadmiyum, alüminyum, civa, bakır, fluorid ve arsenik tarafından vücudumuzda oluşan olumsuzluklar ve hastalıklar olarak tanımlanıyor. Dışarıdan alınan bu maddeler, biriktiği organa, etkilediği sisteme bağlı olarak psikolojik rahatsızlıklardan, fizyolojik sorunlara kadar geniş bir yelpazede hastalık oluşturabiliyor.

DNA Hasarına Neden Olabiliyor

Çocuk ve yaşlılarda tablonun daha hızlı ve ağır seyredebileceğini söyleyen Dr. Semih Gökart, şu bilgileri verdi: " Bu maddeler, dokularda birikerek kronik hasarlara yol açabileceği gibi, akut zehirlenmelerden sorumlu olabilirler. DNA hasarına da neden olabildikleri için kanseri de tetikleyebiliyor. Daha çok beyin ve böbreklerde birikmeye meyillidirler ve hücrelerin, organların, sistemlerin normal işlevini bozarak ağır hasarlara uğratabiliyor."

Hasarlı Mutfak Malzemeleri Ve Oyuncaklara Dikkat!

Dünya nüfus artış hızının kontrol edilememesi, hızlı üretilen, uzun süre dayanan ama doğal yöntemlerden uzaklaşılan tarım, burada kullanılan tohumlar ve ilaçların yaygınlaşması ağır metal zehirlenmesindeki en önemli etkenlerin başında geldiğini anlatan Dr. Semih Gökart, sözlerine şöyle devam etti; "Sanayi kaynakları, çevre kirlenmesi, tarımda kullanılan ilaçlar, böcek öldürücüler, mutfak ürünleri, amalgam içeren dolgular, kozmetik ürünler, kirli sularda yaşayan deniz canlıları ağır metal zehirlenmelerinde en önemli kaynaklardır. Hava, çevre kirliliğinin yine kontrolsüz sanayileşmeye paralel olarak artması, özellikle tarım havzalarında oluşturduğu hasarlar, bireysel kullanımlarda dikkatsizlik ve umursamazlıklar (teflon mutfak malzemeleri, çizilmiş, hasarlı mutfak malzemeleri, deterjanlar, kaynağı belli olmayan ürünler, oyuncaklarda kullanılan boyalar) bu sorunu oluşturan başlıca nedenleri arasında."

Hangi Belirtiler Gözleniyor?

Ağır metal zehirlenmesinin baş ağrısı, yorgunluk, kas ağrıları, hazımsızlık, kabızlık, solgunluk, kansızlık, koordinasyon bozukluğu, baş dönmesi gibi şikâyetlerle kendini gösterdiğini söyleyen Uzm. Dr. Gökart, Metal zehirlenmeleri çok sinsi ve önemli bir durumdur. Ancak ne yazık ki, bu belirtiler toplum tarafından yeterince tanınmıyor. Konuyla ilgili toplum bilinci de yeni yeni gelişiyor. Karşılaşılan klinik durumlar ve hastalıklarda maalesef metal zehirlenmeleri hala akla son gelen nedenlerin arasında yer alıyor. Ancak başta Dünya Sağlık Örgütü’nün konuya gösterdiği hassasiyet ve tanı yöntemlerindeki gelişmelerden sonra ayırıcı tanıların daha net yapılır olması sağlanmaya başladı.”  Kanda ağır metal tespit edilmemesinin onun olmadığı anlamına gelmediğini söyleyen Dr. Semih Gökart, “Vücudumuzun her hücresine yerleşebilen bu ağır metaller ancak bulundukları yerden mobilize edildiğinde yani bulundukları hücrelerin dışına taşındıklarında kanda görülecektir” dedi.

Tedavide En Etkili Yöntem Şelasyon Tedavisi

“İşin en zor yanı tedavi protokolü oluşturmaktan geçiyor. Uzun yıllar sonucunda ve gittikçe biriken bir toksinin vücuttan uzaklaştırılması karşınızdaki kişinin olayı kabul etmesi, önerileri ve planlananları doğru olarak uygulamasına bağlıdır” diyen Dr. Semih Gökart, tedavi yaklaşımıyla ilgili şunları anlattı: “Metallerin uzaklaştırılmasını sağlayan gıda, takviye ve vitaminlerden faydalanılabilir. Ancak ağır metallerin pek çoğu için özel bir destek olmadan vücudun boşaltım sistemleri (böbrekler, karaciğer, bağırsaklar, akciğer ve deri) yoluyla atılamaz. Tıp dünyasının yeni yeni geliştirdiği yöntemlerle (örneğin özel boyama) biriken metallerin yerini ve vasfını öğrenebiliyoruz. Bu birikmelerinde özellikle otonom sinir sistemi başta olmak üzere tüm organlarda sistemlerde hasar oluşturabileceğini biliyoruz. Buralara yerleşen ağır metallerin uzaklaştırılması için uygulanan en önemli yöntem “şelasyon detoksifikasyonudur”.

"Tedavi Sonrası Midyeden Uzak Durun"

Tedavi sonrası beslenme amaçlı yapılan yanlışlara karşı bazı önlemler alınması gerektiğini vurgulayan Gökart, beslenmeye ilişkin şu uyarılarda bulundu: "Kozmetik ürünlerin içeriğine dikkat etmeliyiz. Dişteki amalgam dolguların çıkarılmasının özenle ve bilinçle yapılması gerekmektedir. Kirli sulardaki deniz canlılarını özellikle dip balıklarını, midyeyi kesinlikle tüketmemeliyiz. Evimize gelen su kurşun borulardan ulaşıyorsa hemen değiştirilmesini sağlamalıyız. Antiasitlerin bir kısmı yine risk taşıyan ürünlerdendir. Teflon tava ve tencereler, hatta çizilmiş çelik (çelik diyoruz ama aslında nikel var) tencereleri de kullanmamalıyız. İthal boyalı ucuz oyuncakları, imalat yeri belli olmayan boyaları, menşei belli olmayan seramik kâseleri, alüminyum folyoyu mutfakta (özellikle ısıtma amaçlı) kullanmamalıyız."

Hangi metallerin, hangi organları etkiliyor?

  • Civa: Böbrek, karaciğer ve özellikle beyin fonksiyonları üzerinde etkisini gösterir.
  • Kurşun: Sinir sistemine, kemik dokulara zararlıdır.
  • Alüminyum: Hafıza bozukluğundan Alzheimer’e kadar problemlere neden olabilir.
  • Bakır: Demir, çinko gibi ihtiyacımız olan yararlı elementlerin miktarını azaltabilir.
  • Arsenik: Karaciğer, böbrek, solunum yolu sisteminde hasarlara yol açabilir.
  • Fluorid: Dişlerde lekeler, kemik zafiyetine yol açabilir.
  • Kadmiyum: Böbrek, sinir sistemi, solunum sistemi ile kemik dokularda hasar oluşturabilir, hipertansiyona da neden olabilir.
  • Nikel: DNA hasarı, alerjik hassasiyette artış oluşturabilir.
  • Çinko: Kalsiyum, bakır, demir emilimi bozulabilir.
  • Mangan: Parkinson benzeri nörolojik bulgulara sebebiyet verebilir.
  • Krom: GİS bozuklukları, karaciğer iltihaplanması, akciğer kanseri, alerjik hassasiyette artış görülebilir.

seafoodplus.info

Sağlık Köşesi

Vücutta biriken toksik minerallerin ve metallerin kuvvetle bağlanarak bağırsaklardan emilmesinin 

engellenmesine ve vücuttan uzaklaştırılmasına “şelasyon” denir. 

Şelasyon bedende biriken zehirli mineral ve metallerin atılması amacıyla yapılır. Demir,kurşun,kadmiyum,civa bu yöntemlerle atılabilir. Damar yoluyla EDTA (etilen diamin tetra asetik asit) verilir. Çok kez vitamin B, C, magnezyum ve çinko birlikte verilir. Uygulama haftada 2 defa yapılır ve bu işlem ortalama 2- 3 saat sürer. Ayrıca şelasyon işlemleri ağızdan veya fitil yoluyla da yapılabilir.

Şelasyonda Amaç: 

  •  Mevcut olan regülasyon bloklarının giderilmesi
  •  Bağdokusu, lenfatik sistemin düzenlenmesi
  •  Regülasyonun sağlanması
  •  Bağırsak florasındaki disfonksiyonların giderilmesi
  •  VSS’in kominikasyon fonksiyonunun sağlanması
  •  Ağır metallerin bedenden uzaklaştırılması
  •  Bedene binen patolojik ve psikolojik yükün giderilmesi
  •  Ortomoleküler tıp açısından takviyelerin yapılması
  •  Daha önce etkili olan metodlarının kişiye özel kombinasyon terapilerinin düzenlenmesi 
  •  Tedavinin kişiye özgün düzenlenmesidir.

Ağır Metal Zehirlenmesi ve Arınma – Şelasyonun Önemi

Ağır metal kirliliği nedir ve vücudu nasıl etkiler? 

Ağır metal zehirlenmesi oldukça yeni bir konudur. Tamamlayıcı tıp ile ilgilenen doktorlar insan bedenin 

ağır metallerden arındırılmasının, diğer bir deyişle “detoksifikasyon işinin” geleceğin tıp alanı 

olacağını belirtiyorlar. 

Ağır metaller kurşun, civa, gümüş, kadmiyum, altın, kobalt, kalay gibi elementlerdir. Bütün ağır 

metaller değişik yollarla (yiyecekler, içme suları, diş dolguları, çevresel kirlilikler, gazlar vs) insan vücuduna 

alınmaktadır. Ağır metallerin çoğu özel bir destek olmadan vücudun normal ekskresyon yolları 

ile (böbrek, karaciğer, barsak, akciğer, deri) atılamazlar. En toksik ağır metallerin başında kurşun, 

kadmiyum, civa ve nikel gelmektedir.

Ağır metal zehirlenmeleri arasında en sık rastlananı civa zehirlenmesidir. Diş hekimliğinde kullanılan 

amalgam tipi dolguların neden olduğu civa ve ağır metal zehirlenmeleri sıkça karşılaştığımız ağır 

metal zehirlenmelerinin başında gelmektedir. Ancak amalgam tipi dolguların çıkarılması ve uzaklaştırılması, 

tek başına bedenin civadan arındırılması anlamına gelmiyor. 

Amalgamın yapısında % 50 oranında civa vardır. Amalgamın geri kalan yapısında yine çok zehirli 

kalay, bakır ve gümüş gibi ağır metaller bulunur. Amalgam ucuz ve çalışması kolay bir malzeme olduğundan 

diş hekimliğinde dolgu materyali olarak kullanımı çok yaygındır. Amalgam tipi dolguların 

yapısında bulunan ağır metaller yoğun çiğneme ile özellikle ekşi ve sıcak yiyeceklerin oluşturduğu 

galvanik akımlar yoluyla iyonize olarak bedene geçebilmektedir. 

Amalgam ağır metal kaynakları arasında çok özel bir yere sahiptir. İçerdiği civa ağır metaller arasında 

özel bir konumu işgal eder: Daha yeni yeni geliştirilen özel boyama yöntemleri ile bedende yığımlanmış 

olan ağır metallerin vejetatif sinir sistemi (VSS, sempatik sinir sistemi) başta olmak üzere 

tüm organizma üzerinde olumsuz etkiler yaptığı gösterilmiştir. VSS içine yerleşen ağır metallerin, organizmada 

kalıcı hasar ve kronik hastalıklar oluşturduğu için bir an önce bedenden uzaklaştırılması 

gerekmektedir. Şelasyon bu açıdan çok önemlidir.

Ancak amalgam tipi dolguların bu zararlı etkilerinden kurtulmak için diş hekimlerine müracaat 

edildiğinde, bu kez diş hekimlerinin bu dolguları çıkarma işlemleri sırasında ileri derecede dikkat 

göstermesi gerekir. Çünkü dolgu çıkarılırken amalgamda bulunan civa kolayca inhale edilebilir ve 

bedende yerleşebilir. Biliyoruz ki inhalasyonla alınan civanın vücutta yarılanma ömrü 18 yıldır. Bu 

durum hasta için olduğu kadar diş hekimi için de ciddi risk oluşturmaktadır.

Kanda ağır metallerin tespit edilememesi vücutta ağır metal depolanması olmadığı anlamına gelmez. 

Vücudun hemen her hücresinde yerleşebilen ağır metaller ancak bulundukları yerden mobilize 

edildiklerinde, özellikle de hücre içinde hücre dışına çıkarıldıklarında kanda saptanabilir hale gelirler. 

Şelasyon tedavisi, nöralterapi ile kombine edildiğinde hücre içinde ve özellikle beyinde mevcut 

olan ağır metalleri yerinden mobilize ederek bağ dokusuna ve kana geçmesini sağlamak mümkündür. 

Nöralterapi yaklaşımında ağır metallerin akümüle olduğu segmentlerin kanlanmasını artırmak 

ve lenfatik sistemi düzenlemek mutlaka yapılması gereken bir uygulamadır. Ağır metaller vücutta 

bütün dokularda birikmektedir. Yalnızca, beyin, sindirim sistemi organları ve böbrekler değil, çene 

kemiğinde bile depolanmaktadırlar. Ağır metallerin organ konsantrasyonları yıllarca herhangi bir 

değişiklik göstermeden yüksek konsantrasyonda kalabilir ve pek çok patolojik durumun oluşmasına 

neden olabilir. Vücudun tek başına ağır metalleri uzaklaştırma yeteneği bulunmadığı için, ağır metalleri 

elimine etmek için yardıma ihtiyaç duyar. 

VSS ağır metalle yüklendikten sonra, kronik ağrı oluşmasının temeli de atılmış olur. Kronik ağrı ile 

seyreden hastalıkların patogenezinde ağır metal ve toksinlerin yalnızca vücudun değişik organlarında 

birikmesi değil, VSS’de birikmesi de önemli bir rol almaktadır. VSS hasar görmeden kronik ağrı 

ile seyreden hastalıklar yerleşmez. VSS, temel madde içinde serbest sonlanan sinir uçlarıyla beslenmektedir. 

Burada birikmiş olan ağır metaller serbest sinir uçları üzerinden sinir sistemine girerek 

beyine kadar taşınabilirler. 

Ağır metallerin VSS içine yerleşmesi ile VSS artık immün sistemi de uyaramaz hale gelir. VSS’de 

depolanan ağır metaller, DNA replikasyonu olumsuz etkileyerek pek çok hastalığın kolaylıkla oluşması 

ve kronikleşmesine yardımcı olurlar. Yani VSS’de akümüle olan ağır metaller insan DNA’sında 

değişimlere sebep olur. Ayrıca parazitler (virüs, bakteri ve mantar sporları) gibi zararlı mikro organizmalar 

da ağır metallerle yüklenmiş VSS’ne kolayca yerleşir ve bedende rahatça yayılırlar. VSS 

içine depolanmış ağır metaller bedene dışarıdan gelen mikro organizmalara karşı VSS’yi savunmasız 

hale getirir. Civa ve kalay otonom sinir lifleri içine girdikleri gibi, VSS’nin transport özelliğini hasara 

uğratarak bedenin savunma sistemini çökertirler. Bu açıdan bakıldığında civa ve kalayın bir an önce 

bedenden uzaklaştırılması olası kronik hastalıkların oluşmasını önleme açısından büyük öneme sahiptir. 

Amalgamın neden olduğu civa ile zehirlenmiş sinir lifleri hala fonksiyonel olabilir ancak fonksiyonlarını 

tam olarak yerine getiremezler. Bu gerçeği şöyle özetleyebiliriz: ağır metaller VSS’ni paralize 

ederek bu sistemi fonksiyonlarını yapamaz hale getirebilir. VSS’in ağır metallerle zehirlenmesi sonucunda, 

beden kendisine verilen uyarılara ve tedavi seçeneklerine gerekli yanıtı veremez. Bu durumda 

VSS fizyoterapi, akupunktur, psikoterapi, biyorezons, masaj ve elektrik stimülasyon gibi otonom 

sinir sistemi yanıtı üzerinde işlem yapan uyaranlara karşı da cevap veremez hale gelir. VSS’nin uyarı 

terapilerine tekrar yanıt verebilmesi için nöralterapi ile birlikte şelasyon tedavisi uygulayarak bedeni 

ağır metallerden arındırmak öncelikle yapılması gereken işlem olmalıdır. Tüm bu toksinlerin etkisi 

otonom sinir sistemi üzerinde olduğundan VSS’ini bahsedilen tedavi yöntemleri ile rahatlatmak ve 

ağır metallerin oradan uzaklaştırılmasını sağlamak, regülasyon sağlamaya yönelik bir işlemdir. 

 Eğer sistem VSS içine yerleşmiş olan ağır metallerden dolayı bloke olmuşsa o zaman terapilere yanıt 

vermediği gibi beden durağan hale gelmiş, VSS’in bloke olması ile kronik ağrıların yerleşmesi için 

kapı açılmış demektir. VSS’in bloke olmasıyla birlikte antikor oluşumu engellenir ve vücudun immun 

sistemi ileri derecede bozulur.  

Pek çok kronik hastalık çeşitli ağır metal kirliliği sonucu oluşabilir. Ağır metal kaynaklı hastalıklar 

arasında: nörolojik bozukluklar (depresyon, migren, Alzheimer, Parkinson, multipl skleroz, vb) 

organik hastalıklar (böbrek hastalığı, alerji, egzama, astım, vb), otoimmün hastalıklar (ülseratif kolit, 

Crohn hastalığı, romatizma, vb) sayılabilir.

Aşağıdaki belirtiler civa zehirlenmesinin bir işareti olabilir: 

  • Uykusuzluk, sinirlilik 
  • Konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, halsizlik 
  • Sindirim sistemi problemleri
  • Diş eti hastalıkları 
  • Kronik eklem sorunları 
  •  Kas ağrısı ve çok daha fazlası.

Başlangıçta çoğu kişi ağır metallerden kaynaklanan toksik yüklenmenin ve diğer deyişle zehirlenme 

belirtilerinin farkında olamamaktadır. Ancak bu yüklenme belli bir eşik değerin üzerine çıktığında ve 

ilgili organa ait şikayetler belirdiğinde hasta, belirtinin ortaya çıktığı organ ile ilgili bir hekime başvurmaktadır. 

Klasik bir hekim tarafından değerlendirilen hastalarda genellikle şikayetlere ve organa 

özgü tedaviler yapılmakta, çoğu kez bu sorun ve belirtilerin bir ağır metal zehirlenmesinden kaynaklı 

olabileceği akla gelmemektedir. Bu durum gereksiz pekçok tetkik ve tedavinin yapılmasına neden 

olmakta, buna karşın iyileşme elde edemeyen hasta sorunları ile başbaşa kalmaktadır. Bu durumda, 

civa ve diğer kirletici maddeler bedenin her yerine yerleşecek ve yığımlanacak özelliğe sahip oldukları 

için başta bağ dokusu, merkezi sinir sistemi, hücre içi olmak üzere bütün organlarda miktarları 

daha da yüksek düzeye çıkacaktır.

Ağır metal yüklenmesinden kaynaklanan semptomların listesi oldukça uzundur: alerji, kronik yorgunluk, 

depresyon, eklem ağrısı, baş ağrısı ve kronik hastalıklar Toksinlerin miktarı vücudun kendisini 

arındırma kapasitesinin üzerine çıkmış, toksinlerin atılımı yavaşlamış ve vücutta ciddi anlamda 

birikim meydana gelmiştir. 

Amalgam dolgusu olan hastalardan amalgamlar çıkarıldığında, eğer kanda ve idrarda ağır metaller 

tespit edilmezse artık bedende civanın olmadığı sanılır. Bu doğru değildir. Üstelik biorezonans 

yöntemi ve homeopatik ilaçların kullanımı da tek başına yeterli değildir. Çünkü bu yöntemler, hücre 

zarının geçirgenliğini artırarak civanın hücre zarının iki tarafına da geçişini artırır ve hücre içinde 

civanın daha da birikimine neden olurlar. Bu durumda kandaki civa miktarı düşük olarak bulunabilir. 

Bu nedenle amalgamın dişlerden çıkarılması ile birlikte yalnızca biyorezonans ve homeopatik tedaviler 

yeterli olmaz. Hücre içerisinden bu toksik maddeleri dışarı çıkararak onları elimine edecek daha 

etkin yöntemlerin uygulanması gerekir. 

Doğru ve etkili şelasyon tedavisi, ağır metallerden kaynaklanan sorunların giderilmesi için çok önemlidir. 

Klasik anlamda yapılan şelasyon tedavisi, Damar yoluyla EDTA (etilen diamin tetra asetik 

asit) ile birlikte çoğu kez vitamin B, C, magnezyum ve çinko verilmesine dayanır. Uygulama haftada 

2 defa yapılır ve bu işlem ortalama 2- 3 saat sürer. Nadiren şelasyon işlemleri ağızdan veya fitil yoluyla 

da yapılabilirse de başarı şansı damardan olan kadar etkili değildir. Bununla beraber, IV yolla 

yapılan şelasyon tedavisi daha çok akut toksikasyonlara yöneliktir ve agresif bir tedavi olduğu için 

vücut için gerekli minerallerin de bağlanarak vücuttan atılmasına sebep olabilir.

Ancak bilinmelidir ki, klasik anlamda yapılan bu şelasyon tedavisi istenilen sonucu vermekten çok 

uzaktır. Bu pencereden bakıldığından Dr . Herget , Dr Klinghardt ve Dr. Nazlıkul’un geliştirdikleri 

şelasyon kombinasyonu gerçek detoksu sağlamak açısından çok önemlidir. Ağır metallerin yerlerinden 

mobilize edilmesi, bağlanması ve atılması için önerilen medikal desteğin yanı sıra kişiye özgün 

beslenme yanında lenfatik sistemin ve bağ dokusunun regülasyonu için nöralterapi uygulamaları 

mutlaka doğru şekilde kombine edilmelidir. Bu birleşim terapisinin arkasında yılların deneyimi ve 

birikimi söz konusudur. Şelasyon terapisi konusunda uzman kişiler tarafından yürütülmelidir.

Dr. Herget, Dr. Klinghart ve Dr. Nazlıkul’un çalışmaları, gerek hücre içine yerleşmiş olan ve gerekse 

bağ dokusunda depolanmış olan ağır metallerin bulundukları yerden kolayca mobilize edilmesi ve 

daha sonra bedenden uzaklaştırılması için çok önemli gelişmeler sağlamıştır. Araştırmacılar, ağır 

metalleri bağlayarak (şelasyon) vücuttan atabilecek yöntemleri geliştirmişlerdir. Dr. Herget, Dr. Klinghart 

ve Dr. Nazlıkul’un geliştirdikleri şelasyon tedavisinde 3 temel preparat kullanılır:

1. Chlorella,  2. Koriander,   3. Barlauch

VÜCUDUMUZU ZEHİRLEYEN AĞIR METALLER

1-Kurşun

Trafik kirliliği,petrol, sigara kalemler saç boyaları,akü imalatıyla vücuda geçer. Sinir sistemine zihin ve kemik sağlığına zarar verir Kalsiyum,çinko,aljinik asit, B1 ,B 6 ve C vitaminleri bu zararlı etkileri azaltabilir

2-Kadmiyum

Konserveler, sigara dumanı, deterjanlar, eve yeni alınan halılar ve tarımsal gübrelerle vücuda girer. Böbrek,sinir sistemi,kemikler ve solunum sistemine zarar verir. Tansiyonu yükseltir. Kurtulmak için A, C ve E vitaminleri , kalsiyum selenyum, alginik asidin yanı sıra soğan sarımsak ve pırasa kullanılabilir.

3-Alüminyum

Bazı diş macunları,yemek saklama kapları,mide için kullanılan antasidler,sigara filtreleri,bazı tuzlar ve peynirler,terden koruyucu deodorantlar zararlı alüminyum içerirler. Hafıza bozuklukları ve Alzheimer hastalığı bulgularında artma olur. Kalsiyum,çinko,magnezyum, B6 vitamini bu zararları azaltabilir.

4- Civa

Bazı boyalar,ton balığı konservesi ve diş dolgularında bulunan amalgam yoluyla vücuda girerler. Böbrek,karaciğer ve özellikle beyin fonksiyonlarını bozan civanın zararlarından kurtulmak için soğan,pırasa,yumurta yenmelidir. Ayrıca C vitamini,selenyum,kalsiyum çinko gibi maddeler kullanılmalıdır.

5-Bakır

Bakır su borularından vücuda giren bu metal ,demir ve çinko gibi vücuda yararlı elementlerin miktarını azaltır. Yumurta, soğan, sarımsak, pırasa bu zararları minimale indirir. Ayrıca eksilen çinko ve demirinde ek olarak alınması gerekir.

6- Fluorid

Diş macunları,ağız gargaraları, teflon tavalar ve fluor miktarı yüksek sular bunun kaynağıdır. Dişlerde lekeler ve kemik zayıflığında önemli rol oynadığı gösterilmiştir. Çözüm flordan uzak durmak ve kalsiyum almaktır.

7-Arsenik

Bazı şarap ve biralarda ,tuzlarda ve boyalarda bulunur. Karaciğer,böbrek ve solunum sisteminde olumsuz etkileri gösteren arsenik için antioksidan bazı vitaminler (A-C-E) selenyum ve alginik asit kullanılabilir. 

 

Prof. Dr. med. Hüseyin NAZLIKUL

seafoodplus.info

DİĞER YAZILARIMIZ

Kurşun, cıva, alüminyum, arsenik vb. toksik özellik taşıyan ağır metallerin otizme yol açıyor olabileceği düşünülmektedir. Ancak, bu konudaki araştırmalar incelendiğinde, bu düşüncenin bir varsayımdan öteye geçmediği görülmektedir. Sözü edilen toksik ağır metallerden biri olan cıva kızamık-kabakulak-kızamıkçık (MMR) aşılarında da bulunmaktadır. Bu aşılarla otizm arasındaki ilişkiyi araştırmak üzere 13 farklı üniversiteden 19 bilimci tarafından yüzlerce otizmli çocuk üzerinde bir araştırma yürütülmüştür. Bu araştırmanın sonuçları, otizm belirtilerinin ortaya çıkmasıyla bu aşı arasında hiçbir ilişki olmadığını göstermiştir (Richlerve diğ., ).
Ağır metallerle otizm arasında bir ilişki bulunamamış olmasına rağmen otizmli çocuklarda ağır metallerden arındırma (chelation) tedavisine sıklıkla başvurulmaktadır. Ağır metallerden arındırma, toksik ağır metallerin vücuttan bitkisel veya kimyasal yollarla atılmasını hedefler. Bitkisel yollarla metal atımında genellikle kişniş gibi bazı bitkilerden yararlanılır. Kimyasal yollarla metal atımında ise bazı ilaçlar kullanılır. Gerek bitkisel, gerekse kimyasal metal atım uygulamalarının vücuttaki diğer sistemleri nasıl etkilediği tam olarak bilinmemektedir. Ancak, bu uygulamalarla ölümlere kadar varan çok ciddi yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla, Amerikan Pediatristler Akademisi gibi pek çok sağlık örgütü bu tür tedavilerin çok gerekli olmadıkça uygulanmaması gerektiği yönünde uyarıda bulunmaktadır.
Sonuç olarak, ağır metallerden arındırma tedavisi yalnızca ağır metallerden etkilendiği kesin olarak kanıtlanan ve bu tedaviye uygun özelliklere sahip olan (örneğin; böbrek, karaciğer ve kemik iliği hastalığı olmayan) çocuklara önerilebilir. Otizmli çocukların çoğunda ise böyle bir durumun varlığı saptanamamaktadır.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir