tatlı tuzak rita hunter pdf / Rita Hunter - Güz Fırtınası. - PDF Free Download

Tatlı Tuzak Rita Hunter Pdf

tatlı tuzak rita hunter pdf

İçinde tarihi barındıran aşk romanlarının temsilcilerinin arasına artık Türk bir yazarda dahil oldu. Sihirli kaleminden yakışıklı dük ve konteslerin o tutkulu aşklarını okuyabiliyoruz. O kadar kusursuz bir şekilde yazıyor ki; Rita Hunter’ın Türk olduğunu bilmeyenler onun bu aşklara yakından şahit olduğuna inanır. Gelin şimdi esas adı Zeynep Avcı Ataş olan ama kitaplarının üzerinde Rita Hunter ismini kullanan tatlı yazarımızın imzasından çıkmış eşsiz kitaplardan bahsedelim.

Yağmurla Gelen – Rita Hunter

Yağmurla gelen kitabı yazarın ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Bir yayınevi tarafından basılmadı. Ancak internet üzerinden e-kitap halini bulabilirsiniz.

Kalbimi Çaldın – Rita Hunter

Rita Hunter’ın Sepya yayınlarından basılan ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Tutkulu bir aşkı her satırda buram buram hissediyoruz.

Tatlı Tuzak – Rita Hunter

Tatlı Tuzak ile Grandoor Dükü Connor Tracey’in hayatımıza ani bir giriş yapıyor. Sert ve soğuk bir adam olan Dükün inanılmaz aşkına tanık oluyoruz.

Siyah Kadife – Rita Hunter

Kendisi için yasak ve günah olan bir adama aşık olan Emily, okuyana hem aşkın çaresizliğini hem de aşkın son duraklarını hissettiriyor.

Güz Fırtınası – Rita Hunter

Yabancı Yayınları’ndan çıkan Güz Fırtınası, son dönemlerin en iyi aşk kitapları arasında yer alıyor. Her sayfa içerisinde biraz daha aşka doyuyorsunuz. Abertillery Dükü’nün karanlık yaşantısında bir güneşe ihtiyacı vardır. Bu güneş tam da beklemediği zamanda hayatının merkezinde onu yakmak için var oluyor.

Kış Nefesi – Rita Hunter

Carter Maximilian tarihin tozlu sayfaları arasında beklenmedik bir şekilde iki sene önce terk ettiği kadın ile karşılaşıyor. Topluluklarında kadınlar için belirli kurallar vardır. Bu kadın ise bu kuralların çok dışında bir kadın.

Bahar Kokusu – Rita Hunter

Geçmişi ile hesaplaşmasını bitirememiş bir kadının yarını ile arasında kaldığını görüyoruz. Karşısındaki adam ise bir korkunun ve zıtlığın temsili gibidir. Beklenenden farklı bir şekilde yolları kesişen bu iki insanı tutkulu ve cesur bir aşk bekliyor.

Aşkın Ateşi – Rita Hunter (Ateş Serisi I)

Dostu için her şeyi yapmaya göze alan Isabella Gwen Sullivan ve onu en saf haliyle sevecek farklı bir adam. Yolları bir daha ayrılmamak üzere kesişiyor. Aynı zamanda bu kitap Ateş serisinin de ilk kitabı olma özelliğini taşıyor.

Ruhun Ateşi – Rita Hunter(Ateş Serisi II)

Ateş serisinin ilk kitabı olan Aşkın Ateşi’nde tanıdığımız Leighton Kontu Brendan Blackmore bu kitapta hayatının aşkını buluyor. Üstelik hiç beklemediği bir aşk ile sınanıyor.

Kalbin Ateşi – Rita Hunter (Ateş Serisi III)

İskoç bir kızın sert ama eşsiz aşkını okuyamaya hazır mısınız? Onu terk edip gitmiş bir adam için Davina’nın oldukça keskin planları vardır. Ancak bazen planların bir anlamı olmayabilir. Ateş serisinin ilk iki kitabının karakterlerini de burada tekrar görüyoruz.

Kategoriler EdebiyatEtiketler Aşk Kitabı, Rita Hunter, Rita Hunter Kitaplar, Tarihi Aşk Romanları, Tarihi Aşk Romanlarının Temsilcisi Riha Hunter&#;dan 10 Romantik Kitap

1 Rita Hunter - Güz Fırtınası Bölüm 1 Catriona omzunun gerisinden karanlık sokağa şüpheli bir bakış attı. Onu göremiyordu fakat yapışkan bir lanet gibi her yanı kaplayan varlığını teninde bile hissedebiliyordu. Tapmaktan buraya kadar onu maksatlı bir sessizlik içinde takip etmişti. Beni korkutamaz, dedi içinden. Çünkü o, attığı her adımı hesap etmesi gerektiğini bilen, sıradan insanların hayal dahi edemediği tehditleri sezme yeteneğine sahip soğukkanlı bir avcıydı. Hatta kimilerine göre de bir katil Kulakları keskin, gözleri dikkatli, kalbi gölgeli bir günahkar Esen soğuk rüzgarın taşıdığı değişken havayı içine çekerek kokuların hislerine ulaşmasına izin verdi. Çok yakındaydı Onun dünyasında zayıflığın ölüm demek olduğunu hatırladığı sürece kalbine hücum eden korkuyu bastırmanın bir yoıunu bulabilirdi. Kararlılıkla adımlarını hızlandırdı. Bu gece sa-vaşamayacak kadar yorgun düşmüştü ve kolundaki yaradan hiç durmadan sızan kıpkırmızı kanı gibi gücü de çekiliyordu. O uğursuz hırıltıyı işittiğinde insan kalabalığının aktığı sokağa varmak üzereydi. Yaratığın kendini bütünüyle göstermek için doğru zamanı kolladığını biliyordu. Hep böyle yaparlardı zaten. Kurban kendini güvende hissedene kadar gizlenir ve o, aydınlık sokağa varmadan iki adım önce ölümcül darbeyi indirirdi. Ölümle yaşam arasındaki iki adım hep ölümden yana bir yol çizerdi. Neyse ki Catriona ne aptaldı ne de kurban

2 Giydiği erkek kıyafetlerine minnet duyarak biraz daha hızlandı. Çizmesinin kenarındaki hançer ve ceketinin içindeki özel bölmeye gizlediği demir mermili tabancanın verdiği soğuk his rahatlamasına neden oldu. Kesin olan bir şey vardı ki onun dünyasındaki diğer her şey gibi güven de buz gibiydi. Avcının Günlüğü Edmund Winterhouse Tane Hammond, kardeşinin yazılı son paragrafı bitirmeşini beklerken gizlemeyi beceremediği sabırsızlığı yüzünden koltukta kıpırdanıp duruyordu. Umut, heyecan ve takdir edilme ihtiyacından doğan baskıcı yönü, kişiliğinin ağır basan taraflarım büyük ölçüde gözler önüne sermişti. Hemen yanında oturan Mary okumayı bitirdiğinde uzun bir süre boyunca eleştiren, mavi gözleriyle ablasmı inceledi. Sonunda sakince ve biraz da müşkülpesent bir burun kıvırışla, O durumda sokakta onu peşinden koşturması hiç de inandırıcı değil, diye mırıldandı. Sence de biraz zorlama olmamış mı? Jane burnunun ortasma kadar inen, yuvarlak gözlüğünü gözlerine doğru itti. Sana daha önceki bölümleri boşuna okuttuğumu anlıyorum Mary. İnsanlar tehdit altındayken çoğunlukla uzaklaşma eğilimindedir, bu doğamızda var. Catriona o cehennemden gelme yaratıkla tapınağın içinde tıkılıp kalmıştı. İçeride kalamazdı çünkü yaratığın onu kolayca ele geçirebileceğini biliyordu. Kapalı alanlar Catriona&#;yı huzursuz ediyor, gücünü azaltıyor da diyebiliriz. Hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum cima yaralanmıştı da. Hangi aptal kolunda hiç durmadan kanayan bir yara varken bir iblisle savaşır ki? İşte, sırf böyle eleştirileri almamak için Catriona&#;nın aptal olmadığını özellikle vurguladım. Kimse öyle bir yerde ölmek istemez. Sen ister misin? Mary sıklıkla yaptığı gibi omuz silkti. Jane&#;in duygusal tepkileri ya da yazdıkları konusunda eleştiri kabul etmez inatçılığından kolay kolay etkilenmezdi. Ölmeyeceğini ikimiz de biliyoruz. Hem neden kaçıyor ki? Yorgun ya da yaralı olması savaşmasımn önüne geçmemeliydi. En azından denemeliydi. Baktı ki olmuyor, o zaman kaçmasını kabul edebilirim. O bizim kahramanımız. Şansımız varsa yakmda birçok kadının ve hikayedeki kadın egemen zihniyeti kabullenebilecek kadar açık görüşlü bazı erkeklerin de kahramanı olacak. Bu durumda ona zaaflar değil, daha fazla güç gerekiyor. Onu öldürmeli miydi? Mary gözlerini devirerek, Hayır, dedi. Sürekli öldürmekten bahsediyorsun. Ben, kaçanın iblis olmasını tercih ederdim. Eğer iblis kaçması gerektiğini düşünecek kadar kork-tuysa zaten ölmüş demektir. Bu elbette olacak, hatta nasıl öleceğini düşündüm bile. Zincirli bıçağı hatırlıyorsun, değil mi? Ancak o küf kokulu iblis biraz daha saygıyı hak ediyor. Ayrıca zaaflar karakterin zenginliği için gerekli. Yeri geldiğinde bu zaafları yüzünden başı belaya girmeli ki okurun yüreği ağzına gelsin. Bana sanki karşında aptal varmış gibi bakma. Biraz mantıklı düşününce ne demek istediğimi anlayacaksın. Mary&#;nin halis yüzünden sakin bir gülümseme geçti. Mantık mı? Tamamen hastalıklı fantezi dünyanı yansıtan gotik bir hikaye yazıyorsun. Mantık aradığımız son şey olmalı. Daha iyisini yapabilirsin. Mesela İşaretparmağını dudağının kenarına vurarak tavana baktı. Belki de daha kanlı bir şeyler yazmalıyım. Catriona yeni bir silah ve yeni fırsatlar elde ederse ortaya çok çarpıcı şeyler çıkarabilirim. Tapmakta o iblisten kaçtığına göre başka bir tapmak sahnesi yazabilirim ki bu, geçen seferki başarısızlığa bir gönderme olur. Catriona&#;ya olan güveni sarsılan okur, onun acı ve kanlı bir şekilde intikam aldığını görürse memnun olur. Biraz sakin olur musun? Karıncayı inritemeyecek birine göre akim vahşete fazla çalışıyor. Mary, ona kınayarak baktı. Ama haklısın, bir iblisin kutsal bir tapmakta ölmesi son derece ironik. Bak aklıma ne geldi. Bu iblisi bir tarafa bırakalım. İlle de okurun yüreğini ağzına getirmek istiyorsan bir sonraki düşmanı daha güçlü ve çirkin kurgular, Catriona&#;nın başım zaafları olmadan da belaya sokabilirsin ve herkes tatmin olur.

3 Jane, kendinden emin fakat on yedi yaşımn saflığını bayrak gibi üzerinde taşıyan kardeşinin ateşli savunmasına gülmeden edemedi. Tatmin edici şeylerden bahsederken sesini biraz alçaksan iyi olur. Eğer seni dinliyorsa annemin ne söyleyeceğini tahmin etmek zor değil. Mary annesinin sesini taklit ederek, Yalnızca günahlar tatmin edicidir. Düzgün bir Hristiyan yetinmeyi bilmelidir, dedi. Jane gülerek başmı iki yana salladı. Gerçekten buna inamyor olması beni çok üzüyor. Haksız sayılmaz. Babam hayatım sürekli yetinerek geçiren iyi bir papazdı. Onu kastetmedim. Sadece günahların tatmin edici olduğunu düşünerek yaşamı küçümsemek saçmalık. Her insan tatmin olmak ister. Yani bunu günaha girmeden de yapabilmenin bir yolu olmalı. Mary düşünmeden onayladı. Haklısın Peki, annem konusunda ne yapacaksm? Şeytanın emrine girdiğini düşünmesi için yazdığm tek bir paragrafı okuması ya da göğsündeki kesede sakladığın tuzu ve haç şekilli hançeri görmesi yeter. Bu durumda kitabının basılmasına asla müsaade etmez. Bunu hala düşünüyorum. Muhtemelen hiçbir zaman öğrenemeyecek. En azından iş işten geçene kadar. Aralarına anlayışlı bir sessizlik girdi. Yapısı gereği Jane kolay kolay ümitsizliğe kapılmazdı. İş işten geçtikten sonra annesinin yapacak hiçbir şeyi olmayacağını bilmek ona hem güç hem de gizli bir tatmin veriyordu. Annesini üzmeyi sevdiğinden değil, aksine ona tapardı ama geleneksel ve büyük ölçüde sıkıcı hayatları, son günlerde yaşanan gelişmeler yüzünden daha da kötüye gidebilirdi. Jane, iki hafta önce yazdıklarım yerel bir yayımcıya göndererek bu tehdidi ortadan kaldırma hususundaki ilk adımı atmıştı. Kimliğini gizli tutması gerektiğini bilecek kadar ka&#;fası çalışıyordu. Şüphesiz ki hiç kimse bir kadın tarafından kaleme alınmış bir fantazyayı okumak istemezdi. Jane bu noktada kusursuz bir yol izlediğinden emindi. Kaldı ki yayıma Bay Paxley, Edmund Winterhouse adma gönderdiği mektupta eserin tamamlanan kısmım heyecan verici bulduğunu ve kitabı bitirmesi için beş ay sürenin beyefendiye yeterli geleceğini umduğunu söylemişti. Bu Jane&#;i memnun etmişti ama sorunlar ne yazık ki bitmiyordu. Ne düşünüyorsun? Kitabı bitirmem için gereken beş ay süreyi ve o süre içinde nasıl geçineceğimizi. Annem gitmek, en azmdan civar köylerden birinde yeniden başlamak konusunda düşünüyor. Paraya ihtiyacımız olacağım bildiği için iki gecedir durmadan el işlerini bitirmekle uğraşıyor. Mary içini çekerek, Farkındayım, dedi. Neye karar verirse versin ona destek olmalıyız. Ben de bir şey yapabilirim. Bilirsin, yemek konusunda iyiyim. Jane&#;in elini yelpaze niyetine kullandığım görünce, En azmdan senden daha iyiyim, diye düzeltti. İşe yaramaz. Babam senin de eğitimini tamamlamanı isterdi. Ben yanlış bir yatırım olduğumu anneme defalarca söyledim. Hanımefendilik asla beceremeyeceğim bir şey, ailede kumaşı iyi olan sensin. Keşke babamın bıraktığı parayı sen ve Chris için değerlendirebilseydik. Mary, Vicdanını rahatlatma çabalarım ne kadar takdir ettiğimi tahmin bile edemezsin, dedi kendisine son derece yakışan bir alaycılıkla. Ancak boş sözlerin dişe gelmediğini ikimiz de biliyoruz, Jane. Eğitim alabilmeyi ben de isterdim ama elden bir şey gelmez. Hem artık çok da önemli değil. Ustaca yalan söylüyordu. Mary, ortalama bir eğitim için bile sağ kolunu feda edebilecek türde bir insandı. Berbat bir hanımefendi olduğunu söylerken haklıydın. Neyse ki seni her halinle seven yüce gönüllü bir aileye sahipsin. Jane duygulandığını gizlemek için kolunu Mary&#;nin boynuna sarıp kızm yüzünü görgüsüzce göğsüne bastırdı. Ben de seni seviyorum. Hepinizi çok seviyorum ve hayatınızın bililerinin iki dudağı arasmda olduğunu bilmekten nefret ediyorum. Kesinlikle bir şeyler yapmalıyım.

4 Hiçbir şey Mary&#;nin soğukkanlılığını kolay kolay etkileyemezdi. Başım Jane&#;in göğsünden kurtardı ve saçlarım düzeltip her zamanki sakinliğiyle ablasının eline dokundu. Bu hepimizin hayatı, hepimiz bir şeyler yapacağız. Fakat gözlerinde tuhaf bir pırıltı görüyorum. Delice bir şey yapmaya niyetlenme sakın. içinde iblislerin kol gezdiği bir roman yazmaktan daha delice bir şeyler mi? Çok daha delice şeyler yapabileceğim biliyorum. Sen normal değilsin, Jane. Kusura bakma ama bazen ablam olduğun için utanıyorum. Kusura bakmadım. Oldum olası beni arkadaşlarınla tanıştırmak konusunda çok hevessizdin. On üç yaşından beri göğsünde iblislere serpmek üzere tuz taşıyorsun. Sana güvenmiyorum. Sahi, tuz serpince ne gerçekleşmesini bekliyorsun? Birden eriyip yok olmalarını mı? İflah olmaz dürüstlüğü sayesinde Jane hemen itiraf etti. Ekselanslarının ölümünden bahsediyorduk. Kadının yüzünü hoş bir kızarıklık kapladı. Ölüm alaya almacak bir konu değildir kızlar. Bir insan nasıl ve ne zaman öleceğine karar veremiyorsa da şansım fazla zorlamamak elindedir. Ekselansları Sakın bilgece laflar ettiğini düşünme. Talihsiz bir olay yaşandı ve majesteleri kalbine yenik düştü. Jane abartılı bir şekilde gözlerini devirdi. Evet, yaşlı ve yorgun kalbinin kaldıramayacağı bazı talihsizlikler Ellen Hammond ayağmı yere vurdu. Edepsizlik istemem, Jane. Bekar kızların asla düşünmemesi gereken şeyler hakkında uluorta konuşmam yasaklıyorum. Böyle konuştuğun Bayan Nelton&#;ın kulağına giderse Phillip bile annesinden yana tavır alır, unutma bunu. Jane henüz resmen ilan edilmese de nişanlısı sayılan Phillip Nelton&#;m bahsi üzerine iç geçirdi. Korkunç annesine rağmen ondan hoşlanıyordu ve aralarının bozulmasmı istediği söylenemezdi. Yine de akimdan geçenleri söylemeden duramadı. Bekarım anne, aptal ya da kör değil. Ayrıca bu topraklar öğrenmek isteyen herkes için bir sürü cevapla dolu. Örneğin, üreme arzularına ve doğarım sesine kulak veren sağlıklı hayvanların kendilerini nasıl doğal akışa bıraktıklarım ve bunu yaparken nasıl göründüklerini biliyorum. Mary kıkırdadı, Ellen Hammond en sonunda bağırdı. Sus artık! Jane annesinin çıkışının küçük düşürücü sonuçlan olabileceğini hesap edince susmaya karar verdi. Mary, Anne, ne yapacağına karar verdin mi? diyerek hem hepsinin genel kaygısını dile getirdi hem de Jane&#;e tehlikeli sulardan çıkması için fırsat verdi. Ekselanslan ile bugün konuşmayı düşünüyorum. Ona papaz evinin yeni sahibini davet etmeleri için kısa süre içinde burayı terk edeceğimizi söyleyeceğim. Jane annesinin idealist yönünün buradaki anlamsız varlıklarını daha fazla tolere edemeyeceğini ve günün birinde böyle bir kararın alınacağını biliyordu. Kalbindeki asla iyileşmeyecek olan sızı yine kendini gösterdi. Mary, onun yaşındaki her genç kızın yaşayabileceği birtakım kaygılar taşıyan güzel yüzünü kınşürarak, Ama neredeyse bir ömürdür burada yaşıyoruz, dedi. Chris burada doğdu. O zamanki dük, babam öldükten sonra da kalabileceğimizi ve yeni bir papaza ihtiyacı olmadığını söylemişti. Ellen Hammond bu inceliği kabul ettiği için hala suçluluk duyuyordu. Güzel kızım, burada bulunup fırsatçılık ederek günaha giriyoruz. Majestelerinin bir papaza ihtiyaç duymadığım söylemesi beni yolumdan alıkoymama-lıydı çünkü herkesin, yeri geldiğinde yol gösteren birine ihtiyacı vardır. Yaşananlar da bunu gösterdi zaten. Fakat o zamanlar öyle çaresiz durumdaydım ki Christopher çok küçüktü ve bildiğim tüm dünya yerle bir olmuştu. Bazı noktalarda haklı olabilirdi fakat Jane annesinin bu kabullenişi karşısında öfkelendiğini hissetti. Kendine bu kadar yüklenme anne. İnsan kalbi kararmaya görsün Başka bir papaz

5 olsun ya da olmasın, kötülüğü er ya da geç bataklık çamuru gibi birilerine bulaşacaktır. Burada bulunduğumuz süre boyunca sen herkese yardım ettin. Çalışanlar için doktor, şif acı, yol gösterici hatta ebeydin Herkes sana minnet ve saygı duyuyor. Yine de bu durumumuzu meşru kılmıyor. Babanız öldüğünde majestelerinin bize sunduğu imkanlardan da sonra gelen düklerin inceliğinden de yeterince faydalandık. Artık yolumuza bakma zamanı geldi. Doniford&#;da yaşayan Bayan Lombard&#;ı hatırlarsınız. Geçen ay vefat etti. Şu anda evi boş ve oğlunun kiracı olarak bizi kabul etmekten memnun olacağını duydum. Yeni evle ilgili haberi duymazdan gelen Jane, annesinin incelik olarak nitelediği şeyin yozlaşmış bir beyin tarafından ortaya atılmış bir fırsatçılık ya da vurdumduymazlık olabileceğini düşünerek, Ahlaksız dük, diye fısıldadı. Bunu söylemek sana düşmez, Jane. Hele ki ölmüş birinin ardından konuşarak günaha girmenin hiçbir haklı yanı yok. Üstelik onunla akraba sayılırız. Elbette düşer. O masum bir kadını kaçırdı, hapsetti ve bir soylu olan kocasmı öldürmeye kalkıştı. Kaçıp kurtulacağını ve her şeyin yanma kalacağını sanıyordu ama ilahi adalet attan düşüp boynunu kırmasını uygun gördü. Ondan sonra gelen ikisi de çok farklı sayılmazdı. Kendilerini gösterebilmeleri için ellerine yeterince fırsat geçmediği için şanslıyız. Üç sene önce Leighton Kontesi&#;ni kaçırıp kocasını silahla yaralayan dükün yarattığı skandal uzunca süre konuşulmaya devam edecekti. Ellen Hammond başını önüne eğdi. O da dükün savunulacak hiçbir tarafının olmadığını biliyordu ama sosyal konumu ve bağışlayıcı maneviyatı onu, dükü yargılamaktan alıkoyuyordu. Buna rağmen Jane, annesinin iki kızını da bu topraklarda kaldıkları süre boyunca başta bulunan majestelerinin ilgisinden uzak tutmak için gizli ama son derece kararlı bir çaba içine girdiğini biliyordu. Onu hiç gördün mü anne? Mary&#;nin sorusu üzerine anneleri telaşlı bir şekilde gözlerini odanın içinde dolaştırdı. Jane&#;e göre bu; değişen bir şey olmadığı, Abertillery soyundaki bozulmanın büyük ihtimalle nesiller boyu devam edeceği anlamına geliyordu. Neredeyse onlar adına üzüleceğini düşünürken annesi dalgınca, Evet, dedi. Saygıdeğer bir beyefendi olduğunu düşünüyorum. Üstelik o vatansever bir asker. Daha çok kendini inandırmaya çalışıyormuş gibi bir hali vardı. Acilen konuyu değiştirmesi gerektiğini hatırlamış gibi birden, O gözlükleri takmandan hoşlanmıyorum, Jane, diye ekledi. Jane&#;in uzağı görmekle ilgili bir sıkıntısı vardı ve gün gelip yakım görmekte de zorlanacağını düşünüp deli gibi korkuyordu. Kelimelerin yerli yerinde durmasını sağladığı için sadece okurken takıyorum. Gözlük takmamın nesi kötü anlamadım anne. Beni daha bilge göstermiyor mu Mary? Mary saklamayı unuttukları kitap taslağını ustaca eteğinin altına iteledi ve hayran bırakan bir soğukkanlılıkla, Evet, en az boğazlanacağını anlayan tavuk kadar bilge görünüyorsun, dedi. Özellikle o güzelim saçlarınla. Jane burnuna düşen yola gelmez bir saç tutamını parmağına dolayıp çekerek gözünün önüne getirdi. Evet, bu saçlarla ciddiye almmayı beklemek hayalcilik olurdu. Hazır gözlük gözündeyken İncil&#;den birkaç bölüm okumaya başlayabilirsin. Görüyorum ki yapacak bir işin yok. Tartışmanın bir anlamı yoktu. Jane annesinin bir saat kadar önce soyması için kendisine verdiği ancak henüz elini sürmediği patateslere umutsuz bir bakış attıktan sonra her zaman masanın üzerinde duran İncil&#;e uzandı. Teşbihi de al. Biraz dua edersen bilgeliğin nasıl göründüğünle değil, nasıl düşündüğünle ilgili bir erdem olduğunu idrak edebileceğin ruh ve zihin dinginliğine erişebilirsin kızım. Ve elbette iyi bir eş olabilmek için de dua etmelisin. Phillip&#;in aklına, daha aklı başında bir kız bulma düşüncesini sokarsan acısını senden çok fena çıkarırım.

6 Jane söylenerek teşbihi de aldı ve yalnız kalabileceği bir koltuğa geçip kaldığı yerden okumaya devam etti. Eylülün sonlarına girdikleri şu günlerde, Abertillery toprakları masallardan çıkma görüntüsüne kavuşmanın işaretlerini vermeye başlamıştı. Engin kırlık alan ve üzerine serpilmiş ağaçlar yeşilliğini yavaş yavaş kaybediyor, sarının hafif tonları giderek hakimiyetini ilan ediyordu. Yakında hava iyice serinleyecek ve büyülü sonbaharın tatlı renklerinin yerini alacak çıplaklık, lekesiz bir beyazlıkla örtünecekti. Kış geldiğinde bu topraklar gerçek dünyanın dışında mistik bir hayal alemine dönüşürdü. Erişilmez, çetin ve izole En çok da bu yüzden Jane bu topraklara aşıktı. Hatta sadece dışarıdan görme şansına eriştiği korkutucu Abertillery Şatosu&#;nu bile yuvası olarak görüyordu. Ve yakında bu topraklardan ayrılmak zorunda kalacaklarını düşünmek onu herkesin sandığmdan daha fazla üzüyordu. Kederli, dertli bir şekilde iç geçirip kollarını başının altında birleştirdi ve dengesini sağlamak için bacaklarını boylu boyunca uzandığı kaim dalın iki yanından aşağı sarkıtarak yerini sağlama aldı. Durduk yere üç metre yüksekten düşmenin lüzumu yoktu. Bu ağaç ona ilham veriyordu. Hatırlıyordu da Catriona&#;nın hikayesini yazmaya burada karar vermişti ve en yaratıcı fikirler hep bu yapraklar arasmda akima gelmişti. Hatta avcısının rakibi olan en dişli iblislerden birini, yakaladığı çekirgenin kafasını kemirmekle meşgul olan ev sahibi pey-gamberdevesinden ilhamla yaratmıştı. Vahşi ve öğretici bir andı. Hayır, yaratmak değil. O dindar bir kızdı. Yaratmanın, sınırlı insan dimağının asla idrak edemeyeceği türden, sadece Tann&#;nm kudretiyle açıklanabilecek muazzam bir mucize olduğunu öğrenerek büyümüştü. Yapraklardan yayılan hoş kokuyu içine çekip gülümsedi. Bu ağaç ona ilham kadar huzur da veriyordu. Çocukça bir heves, haylazlık ya da annesini delirtmek peşinde değildi. Birkaç hafta sonra yirmi bir yaşma girecekti, çocukluğunu geride bırakalı çok olmuştu. Daha da önemlisi Abertillery topraklarının sınırındaki Doniford&#;un büyük bir kısmına sahip olan Delton ailesinin tek oğlu Phillip Delton ile nişanlanması bekleniyordu. İşte bu ve daha fazlası yüzünden Jane kimsenin burada tünediğini bilmesini istemiyordu. Fakat bazen, saat kaç olursa olsun düşünmeye, zihnini dinlendirmeye ihtiyaç duyduğu vakitlerde, güneşli, bulutlu ya da yıldızlı bir battaniyenin altına kıvrılmaktan hoşlanıyordu. Biraz üstündeki dalda oturan Chris&#;in fırlattığı meşe palamudu iki kaşının araşma isabet edince çığlık atarak doğruldu ve düşmeden önce sıkıca dala tutundu. Bir erkeğin atma bindiği pozisyondaydı ve etekleri yukarı toplandığı için yün çoraplı bacakları ortadaydı. Yumruğunu yukarı sallayarak, Neden yaptm bunu? Ölmemi mi istiyorsun? diye homurdandı. Chris sırıtarak, Ölmeni isteseydim bunu atardım, dedi elindeki neredeyse yumruğu büyüklüğündeki palamudu gösterirken. Sana sesleniyordum, duymaymca dikkatini çekmek istedim. Baksana, gelenler var. Jane kardeşine kötü kötü baktıktan sonra kafasını ovuşturarak diğer yöne döndü. O sırada dört atın çektiği üstü açık arabayı ve o arabanm birkaç metre önünde ilerleyen atlıyı gördü. Bu mesafeden kim olduklarını anlamak pek mümkün değildi. Neyse ki meşe ağacına doğru kıvrılan yolu takip edip Jane&#;in görüş alanına girmeleri çok sürmedi. Önce atlı sonra da araba kıvrımlı yolu takip ederek Jane&#;e karşıdan bir görüş sağladılar. Öndeki atlının yeni dük olduğuna bahse girerim. Arabadaki de Koca arabada tek başma oturan san saçlı kadının kim olabileceği hakkında bir fikri yoktu. Önceki düklerin ahlaki zayıflıklarından hareketle kadının dükün metreslerinden biri olabüeceğini tahmin ederek kınayan gözlerle adama bakü. Ancak dük olması muhtemel adamm ilk izlenim olarak aklına kazman fiziksel bazı özellikleri, birleşen kaşları arasındaki düğümün çözülmesine neden oldu ve Jane meraklı bir ilgiyle yapraklan aralayıp tüm dikkatini ona verdi. Kalbi göğsünü hızla dövüyordu.

7 Adamm gücünün farkındaydı. Gerçi fikir yürütmek için ona sokulmasma gerek yoktu çünkü Jane gözlerinin gördüğünden daha fazlasına yarayan keskin bir hissetme duyusuna sahipti. Evet, yeni dük atın üzerinde olmasma rağmen endamı hakkında üstüne konuşulacak çok şey sunuyordu. Atım kontrol ederken hayvana hükmediyor, bunu yaparken de hayatının büyük bir kısmmı at üzerinde geçirdiğini ortaya koyan hoş bir akıcılıkla hareket ediyordu. Jane onu takdir etmekten kendini alamadı, zira her binici atma hükmetmeyi beceremezdi. Bazıları sadece oradan oraya hoplayan bir taraflarım yerinde tutmak için çabalamaktan ve iyi kötü istediği yere gitmekten öteye geçemezdi. Saçları şapkasının altına gizlenmişti. Jane&#;in rengi hakkında fikir yürütmesi, muhteşem Abertillery soyağacını gözünün önüne getirmek kadar kolaydı. Bu durumda adamın sarışm olması beklenirdi ki Abertillery Dükle-ri nin meleklere şarkı söyletecek türden güzellikleri ve bunu gölgeleyen kapkara bir uğursuzlukları vardı. Adam gayet şık görünüyordu. Bunu söylemek için modadan anlamaya gerek yoktu Jane&#;in hisleriyle de onayladığı gibi, sahip olduğu gücü iyice ortaya çıkaran sütlü çay rengindeki binici ceketinin ona ne kadar yakıştığım gözden kaçırması mümkün değildi. Ayrıca sık sık kendini göstermeyen fakat yeri geldiğinde sesini yükseltebilen kadmsı içgüdüleri de tastamamdı. Adamm ağaca iyice yaklaşması gözlemlerine ara vermesine neden oldu. Jane kendini saklaması gerektiğim düşünerek bacaklarım toparladı ve Chris&#;e de sessiz olmasını işaret etti. Fakat kümes kapısında pusuya yatmış gelincik gibi yaprakların arasından izlemeye de devam etti. Dük, gelişigüzel bir şekilde etrafı inceliyordu. Ağırkan-lı her baş çevirişinde, bu toprakların yeni sahibi olmasının çok daha ötesinde bir özgüven seziliyordu. Sanki küçük dağları o yaratmış gibi Sahip olmaya alışkın, her şey üzerinde hakkı olan ve buna rağmen ya d^ sırf bu yüzden her şeyi sıradan gören bir güçle doğmuş gibi Jane onun doğduğu gün, her bebek gibi ağlamak yerine bıkkınlıkla ebesini şöyle bir süzdüğünü hayal edebiliyordu. Tüm kendini beğenmiş tavırlarına rağmen engin kırları ve bu kırlarda otlayan tombul koyunları, güneşi yansıtan uzaktaki Manş Denizi&#;ni ve ağaçları, kayıt altına alınması gereken ticari varlıklarmış gibi değerlendirdiğine de şüphe yoktu. Sanki her hareketi basit insanlarının anlayışının ötesinde çok önemli bir amaca hizmet ediyordu. Jane, sırf bu ciddiyetin bile onu tehlikeli kıldığını fark edip Hammond Ailesi olarak dikkat etmeleri gerektiğini aklının bir köşesine yazdı. Her şeyin sahibi olan bu yabancının aklından neler geçiriyor olabileceği üzerine düşünmeye fazlasıyla kaptırmıştı. Bu yüzden saklandığı yaprak öbeğinin adamm bakışlarına hedef olduğunu fark etmekte biraz geç kaldı. Fark ettiğinde dikkat çekmemek için bir süre hareket etmeden bekledi ama olan biteni anlama ihtiyacı ağır basıyordu. Gözlerini komik bir şekilde kısıp başım biraz daha öne uzatarak rengini seçemediği gözlerin gerçekten nereye baktığını çözmeye çalıştı. İşin komiği şu anda onunla bakışıyor olabilir ama işe yaramaz gözleri yüzünden bunu fark edemiyor olabilirdi. Ne kadar da aptalca ve küçük düşürücü! Jane bu bilinmezlik ve gerilime daha fazla dayanamayıp geriye çekildi. Şaşırtıcı bir şekilde sessizliğini koruyan Chris&#;le birlikte, gözden kaybolana kadar sessizce onları izlediler. Nihayet sıkılan kardeşi kıpırdanarak Jane&#;in olduğu dala indi. Kızı gördün mü? Ne kadar da güzeldi. Jane kardeşine tek kaşını kaldırarak baktı. Senden bir hayli büyük olduğunu anlayacak kadarını gördüm. Chris ufak, çilli burnunu kaşıyarak ufka doğru baktı ve neredeyse kederli bir sesle, Sorun değil, onunla evlenmeyi düşünmüyorum, dedi. Yeni dükün yakıtı bir arkadaşı olabilir. Birkaç gün öncesine kadar yakın arkadaş ifadesinin metreslik mertebesini açıklamak için kullanılan kibar bir tanım olduğunu bilmeyen Jane kulaklarına inanamayarak kardeşine baktı.

8 Gerçekten bunu kastetmiş olabilir miydi? Yoksa sadece sıradan arkadaşlar olduklarmı mı ima etmişti. Hayır, hayır Elbette bilmiyordu. Fakat yine de ettiği boyundan büyük diğer laflar gibi bu da şüphe duymasına neden oldu. Hey, kaç yaşmdasımz siz bayım? Chris saf saf, Altı! diyerek Jane&#;i hem rahatlattı hem de gülümsetti. Ben senin yaşındayken erkeklerin kısa saçlı ve pantolon giymeye mecbur bırakılan kızlar olduğunu düşünen, normal biriydim. Sözleri Chris&#;i gözlerinden yaşlar gelene kadar güldürdü. Normal mi? Basbayağı aptalmışsın sen. Tamam, altı yaşında değildim. Kaçtın, on altı mı? Jane, Chris&#;in kafasının arkasına bir şaplak attı, sonra vurduğu yeri ovuşturup öptü. Gel kollarıma da sana bir sarılayım. Chris&#;in itirazları her zaman olduğu gibi Jane&#;in yapışkan kollarını ona dolamasına mani olmadı. Birlikte ağacın kaim gövdesine yaslandılar. Saçın burnumu gıdıklıyor. Çok kabarık, ne yapayım! Mary gibi her yerine tokalar takabilirsin. Fazla toka baş ağrısı yapıyor. Bir gece sen uyurken onlan kesersem bana kızar mısın? Eh Emin değilim. O anki ruh halime bağlı sanırım. Erkek olmak istediğin için mi saçlannm kesilmesi seni üzmezdi? Jane&#;in bu konu üzerine düşünmesine gerek yoktu ama Chris&#;in sohbet havasını dağıtmak istemediği için bir süre kafa patlatır gibi yaptı ve sonunda ciddiyetle, Erkek olmak istediğimi sanmıyorum ama erkek olmanın ayrıcalıklarına sahip olmak isterdim, dedi. Erkek olmak hiç kolay değil. Jane gülmemek için dudağını ısırdı. Nedenmiş o? Kızlar işte Onları anlamıyorum. Sahi mi? Biri kalbini mi kırdı yoksa? Chris&#;in yüzüne derin şüpheler taşıyormuş gibi ciddi bir bakış attı. Kim olduğunu söylersen küçük cadının kolunu çimdikleyebilirim. Küçük bir hanım, değil mi? Chris bu fikri değerlendirir gibi gözlerini kıstı ve sonunda başını iki yana salladı. Sana söylemeyeceğim. Biraz karışık bir durum. Bence asıl kız olmak ayrıcalıklı Güzel değilsin ama sonuçta sen de bir kızsın. Üstelik Phillip I )elton seninle evlenmek istiyor. Aklını kaçırmış olmalı. Jane güzelliği ve Phillip&#;in hisleriyle ilgili kısmı her zamanki gibi duymazdan geldi. Ayrıcalıklı demek Bana bu ayrıcalıklardan bir tanesini söyleyebilir misin? Chris hiç düşünmeden, Memeleriniz var, diyerek Jane&#;i bir gülme krizine soktu. Memeler mi? Senin de memelerin var, dedi bir yandan gülüp bir yandan da Chris&#;in tahta gibi göğüs bölgesini yoklarken. Dokunuşu doğal olarak Chris&#;i rahatsız etmişti. Elini itekleyip, Büyük ve yumuşak memelerden bahsediyorum, anlaşana, dedi. Büyük ve yumuşak memelerin olmasını mı isterdin yani? Hayır ama onlara istediğim zaman dokunmak isterdim. Jane tiksintiyle onu kendinden uzaklaştırdı. Annemle senin hakkında konuşacağım. Hadi artık inelim, akşam yemeğinin neredeyse hazır olduğunu haber vermek için gelmiştim. Chris&#;in gözleri büyüdü ve yemek lafının ortaya aül-masını beklermiş gibi pusuya yatan aç midesi şiddetle guruldadı. Yemekten hiç bahsetmedin ki! Sahiden de bahsetmemiş miydi? Söyledim ama sen cevap vermedin. Yalancı! Seni anneme söyleyeceğim. Çıkar çıkmaz kendine bir dal bulup uzandın. Seni ikna etmenin uzun süreceğini bildiğim için rahat etmeye çalışıyordum.

9 Chris komik bir aceleyle, çıktığı yoldan geri indi ve eve doğru uzanan yolu koşmaya başladı. Zavallıcık çok acıkmış olmalıydı. Etrafına bakınıp kimsenin olmadığından emin olunca Jane de aynı yolu takip ederek yüzünde gülümsemeyle bir şarkı söyledi. Bölüm 2 Çoğu insanın hayatta belli bir amacı olmazdı. Yaşamak dışında elbette Catriona nın ise çok açık ve kutsal bir amacı vardı. Onları öldürmek, yok etmek ya da ebediyen kendi dünyalarına hapsedecek bir yöntem bulmak. Sonuçta o da yaşamak ve her şeyden habersiz bir hayat süren aptallar gibi biraz huzur bulmak istiyordu. Catriona onun hayatıyla ilgilenen herkesin bildiği gibi bir ölümlüydü Diğerleri bunun onun en büyük zaafı ve belki de en büyük şansı olduğunu düşünüyordu. Şans kısmını neye dayandırdıklarını Tanrı bilirdi Çok büyük bir ihtimalle dünyasının iblislerin insanları yok ettiği bir av sahası olmaktan kurtulduğunu görecek kadar yaşayamayacaktı. Fakat o gün için yaşamaya devam edeceğini söylemekten keyif alıyordu. &#; Onu yaralayan iblisi ortadan kaldırmasının üzerinden geçen üç olaysız günü araştırma yaparak değerlendirmişti. Bu sessizliğin varacağı yeri merak ediyordu Ve elbette beklemesine gerek kalmadığını görmek onu hiç şaşırtmadı. Avcının Günlüğü Edmund Winterhouse Annelerinin yeni dükle konuşacağını söylemesinin üzerinden koskoca iki gün geçmesine rağmen yüce majesteleri, onu kabul etmeye henüz gönüllü değil- ieg di. Aman ne şaşırtıcı! Mary dükün yeni durumuna uyum sağlamak için çalışıyor olabileceği fikrini öne sürmüştü. Belki saflık ediyor belki de annelerini rahatlatmaya çalışıyordu. Sonuç olarak iyi niyetli Ellen Hammond, bu sayede biraz daha beklemenin sorun olmayacağını düşünmeye başlamıştı. Jane&#;e göreyse adam çalışmıyor, sarı saçlı hanım arkadaşıyla keyif yapıyordu. Bütün dünyanın da bildiği gibi, hiçbir Abertillery Dükü zamparalık yapmak dururken çalışması gerektiğini düşünmezdi. Jane içinde büyüyen öfkeye karşı şaşkın ve basbayağı hazırlıksızdı. Şartlar göz önüne alındığında dükün konuşmak için hevesli olmayışını iyi yönünden görmesi gerekirdi. Bu gecikme sayesinde evlerini ve babasının ölümünden sonra azalsa da hayatlarını idame ettirmelerini sağlayan geliri koruma şansları devam ediyordu. Biraz daha sakin olup durumu iyi değerlendirebilirse annesini fikrinden döndürmek için bir plan yapabilirdi. Buna mecburdu. Aksi halde öyle hızlı tepe taklak olurlardı ki barınacak bir yer bulamadan kış bastırıverirdi. Tabağındaki didiklemeyi keser misin Jane? Son zamanlarda seni Chris&#;ten daha fazla ikaz etmek zorunda kalıyorum. Chris kendiyle övündüğünü ortaya koyan boğuk, gururlu bir ses çıkardı. Özür dilerim, anne. Dalmışım. Dalgınlığın şeytanın yakınlarda kol gezdiğine dair bir işaret olduğuyla ilgili bir söyleve kendini hazırlamıştı ki Ellen Hammond sandalyesini itmeden ayağa fırladı ve devrilen sandalyenin üzerinden atlayarak pencereye koştu. Yüce Tanrım Buraya geliyor! Mary ve Jane de ayağa fırlayıp pencereye koştular. Jane, tahta bahçe kapısından geçmek üzere olan dükü görünce elini ağzına bastırdı ve her biri dehşet içinde birbirlerine bakakaldılar. Bu halde olmaz, asla bu halde olmaz. Mary, Jane odanıza gidin ve yangın çıkıyor bile olsa dışarı çıkmayın. İyi de yemek? En azmdan masayı toplasaydık. Ellen Hammond, Jane&#;i duymazdan geldi. Akıl hastası gibi kendi kendine bir şeyler mırıldanıp etrafında döndü ve kızlarının hala karşısında olduğunu görünce ikisini de odadan dışan çıkarana kadar iteleyip kapıyı suratlarına çarptı.

10 Annesinin paniği Jane&#;i kısa sürede etkisi altma aldı. Oldum olası etrafında gelişen yoğun hislerden ya da davranışlardan etkilenen bir yapısı vardı. Ağlayan birini görünce karşısına geçip hıçkırarak ağlar ve hiç tanımadığı ya da neden kahkaha attığını bilmediği bir kişiyle birlikte gözünden yaş gelene kadar gülebilirdi. Ne yazık ki tuhaf-iıklan bunlarla sınırlı değildi. Jane kusan birini görmeye asla dayanamaz, yanına çömelir ve midesindekilerin tümünü çıkararak ona seve seve eşlik ederdi. İşte annesinin halinden etkilenmesi de bu yüzdendi. Bizi kilitledi Üstümüze kapıyı kapattı, dedi fısıldayarak. Kısık, tekinsiz gözleriyle üzerlerine kapanan kapıyı inceledi ve vakit kaybetmeden evin diğer odalarına açılan iki kapının olduğu loş koridoru taradı. Her an üzerlerine çökecek bir tehdidi bekliyor hatta bunu umuyordu. Chris&#;in yanında olmadığım anladığı dehşet dolu birkaç saniyenin ardından, Chris diye fısıldadı. Sonra kapıyı yumruklayıp kardeşinin adını haykırdı. Anne, Chris içerde kaldı. Kardeşimi buraya gönder. Aslında Chris&#;in tehlikede olmadığını biliyordu ama rüzgara kapılıp gitmişti bir kere. Kurgusal atmosferler oluşturmaya yatkın zihni, kolayca oyuna gelmişti ve derinlerden bir yerden duyulan sağduyusuna ait sesler, aklını başına almasma yetecek kadar gür değildi. Odadan ses gelmeyince bu sefer tokmağı çevirmeye ça-lışü ve tam bu sırada kapının diğer tarafından annesinin ürkütücü fısıltısını işitti. Ben söyleyene kadar kapıdan uzak durmazsanız ikinizi de saçlarınızdan tavana asarım. Chris iyi, deli gibi bağırmayı kes! Birkaç saniye sonra sokak kapısının açılıp kapandığını ve içeri buyur edilen konuğun tahta zemindeki ayak seslerini duydu. Az önce içine şeytan kaçmış kurbanlar gibi davranan kendisi değilmiş gibi Mary&#;ye sessiz olmasını işaret ederek kulağını kapıya dayayıp gözlerini kapattı. Bazen beni çok korkutuyorsun, Jane. Aslında beni çoğu zaman çok korkutuyorsun. Sayende hiçbir şey duyulmuyor. Sus ve lütfen biraz sakin ol. Halbuki sen ne kadar da sakinsin. Arük zavallı Chris&#;in taze beyninin ateşten kanatlı, zehirli dişli iblisler tarafından yenileceğinden endişelenmiyorsun, değil mi? Jane omzunun üzerinden, burun kıvırarak ona baktı. Ateşten kanatlı ve zehirli dişli iblisler mi? Hatırlat da İblis Kral&#;ı yazmaya başladığımda senden yardım alayım. Alsan iyi edersin. Sen de sussan iyi edersin. Bu kapı ne zamandan beri bu kadar kalın? Adamın ayak seslerinden başka hiçbir şey duyamadım. Acaba kralm aklını kaçırmadığı dönemlerde moda olan tokalı topuklu ayakkabılardan giyiyor olabilir mi? Mary başıyla kapıyı işaret ederek, Birkaç adım ötede kraliyet mensubu biri varken sözlerine dikkat et, sevgili ane, dedi. Başımız belaya girebilir. jane uflayıp bir umut içeriyi dinlemeye devam etti. Sanki fısıldıyorlar. Neler konuştuklarını öğrenmem gerekiyor. Uğraştığına değmeyecek. Annem zaten bize anlatır. Hiç sanmıyorum. Bizi dışarı atmakta çok kararlıydı. Ne konuştuklarını anlatmamakta da aym kararlılığı sürdürürse hiç şaşmam. Bizi dışarı attı çünkü ikimiz de bir dükün karşısına çıkacak giysiler içinde değiliz. Şu haline bir baksana! Saçların ortanca çalısına dönmüş. Fark etmemiş olabilirsin diye açıklayayım. Yeni dük onu geriyor ve diğerlerinde olduğu gibi bizi onun gözünden uzak tutmaya çalışıyor. İki kaşını birden imalı şekilde aşağı yukarı oynatarak, Anladın herhalde, diye tamamladı sözlerini. Az önceki çılgın çıkışma rağmen Jane kendisindeki tuhaflığın farkındaydı. Neyse ki kendine geldiğinde üzerinde anormalliğine dair bir iz ya da hasar kalmıyordu. Mary&#;ye göreyse beyni tümden hasarlı olduğu için değişikliği fark edemiyordu. Elbette anladım. Hadi ne konuştuklarını duyacağımız bir yere gidelim.

11 Mary biraz söylendi ama Jane&#;in peşinden kısa koridor boyunca ilerledi. Ablasmm, ikisinin paylaştığı odaya girip elinde bir tabureyle çıkmasını ve tabureyi duvara dayayarak yere koymasını ayağmı yere vurarak izledi. Jane, baca bağlantısı olması için duvarda açılan fakat babasının yanlış hesabı yüzünden hiç kullanılmayan deliğe ulaşmak için tabureye çıktı ve deliği kapatan kumaş yığınını dikkatle yerinden çıkardı. Seneler içinde yıllanıp yıpranan kumaşın yuvasından çıkışı esnada etrafa saçılan toz ve kimsenin ne olduğu hakkında fikir yürütmek istemeyeceği irili ufaklı parçalar, dilini diş ve dudakları arasına kıstırıp hararetle çalışan Jane&#;in yüzüne doğru saçılınca kız öksürüp öğürmeye başladı. Sakın kusayım deme, Jane. Hiç sırası değil. Jane öğürmeleri arasında konuşmaya çalışıyordu. Ağzıma bir şey girdi. Fare kalıntıları olabilir, tadı çok kötü. Yeniden ve daha güçlü bir şekilde öğürdü ve krizi atlatana kadar iki büklüm bir halde alnını duvara yasladı. Jane, boyu küçüldükçe hayvanların korkutuculuğu-nun arttığını savunan ender insanlardan biriydi. Ona göre, üstüne basılınca ezilen ayaklı bir canlıdan daha iğrenç bir şey olamazdı. Bir keresinde çıplak ayakla bir böceğin üzerine basmış ve yerinden kıpırdamadan bir saat boyunca ağlamıştı. Mary aynı şeyin olmasından endişe ederek Jane&#;in sırtını sıvazlayıp sakinleştirici sesiyle, Sadece toz olduğuna eminim, diye fısıldadı. Fareler yerde yaşarlar, unuttun mu? Böcekler konusunda da endişelenme çünkü hiçbir böcek yıllanmak için o kumaş parçasının içinde beklemez. Bacaklarını açmak için dolaşmaları ve başka yerler keşfetmeleri gerekir. Pek de mantıklı bir dayanağı olmayan sözler her nasılsa Jane&#;i sakinleştirdi, öğürtüleri giderek azaldı. Birkaç dakika sonra görevini hatırlayacak kadar kendini iyi hissediyordu. Kumaşı çektiğinden beri sesler daha iyi duyuluyordu. Jane iyice yoğunlaşarak parmak uçlarma yükseldi, durumu hemen değerlendirmeye aldı. Dük, sırtı dönük bir şekilde büyük koltuğa kurulmuş ve bacak bacak üstüne atmıştı. Niyeyse bunu şaşırtıcı bulmadı. Zavallı annesinin durumu ise beklediği gibiydi. Tekli koltuğun ucuna ilişerek kahverengi eteklerinin kıvrımları içine gizlediği ellerini, yetmezmiş gibi bir de dizlerinin araşma sokmuştu. Jane bunu da şaşırtıcı bulmadı. Chris&#;ten ise iz yoktu. Ya dışarı çıkmıştı ya da anneleri onu kiler niyetine kullandıkları dolabın içine tıkmıştı. Durum şu ki dedi Dük. Kaim, derinden gelen sesi tam göğsünün ortasında hissederek yutkunan Jane tekrar ona baktı. Saçları daha önce de tahmin ettiği gibi sarıydı ama bu saçlar, kendisinden önce gelenlerinkinde olduğu gibi öğle güneşi sarısı değil; bal rengine dönüktü. Şüphesiz ki yumuşaklardı fakat Jane, böylesine güçlü sese sahip olan birinin saçlarının yumuşaklığı üzerine düşünmeyi gülünç bularak burnunu kırıştırdı. Sonunda, nispeten önemsiz şeyler üzerine kafa yormayı bırakıp Durum şu kinin ardından ne geleceğini sabırla beklemeye koyuldu. Size bir görev vermek düşüncesindeyim Bayan Hammond. Ellen Hammond&#;ın sırtı köşede duran süpürge sapı gibi dimdik, sesi titrek ve endişeliydi. Görev mi? Elbette ekselansları Sizi dinliyorum. Özel sekreterim birkaç gün önce siz ve aileniz hakkında bana bir rapor sundu. Jane gözlerini kısarak, Neden ki? diye fısıldadı. Fakat üzerine düşünmeye vakit bulamadı. Sevilen bir ailesiniz. Ayrıca öğrendiğim kadarıyla siz de merhum eşiniz kadar itibar görüyorsunuz. Ellen Hammond gözlerini ellerine dikerek, Asla onun yerini tutamam, dedi. Kocasına o kadar aşıktı ki karşısmda d uran, prens ve maiyeti bile olsa kimse onu bu sözleri söylemekten alıkoyamazdı. Ancak bütün odayı turlayıp gözetleme deliğinden sızarak Jane&#;in burnunu sızlatan ve gözlerin in yaşarmasına neden olan duygusallık adamı etkilemedi. Adam, duygularına dair işaret vermeyen, tok ve göğüs t iireten sesiyle, Nitelikleriniz ihtiyacım ölçüsünde tatmin edici, dedi.

12 Duygusuz herif! Şeref duydum, ekselansları. Ellen Hammond ağaya kalkıp bir reverans yapmaya kendini mecbur hissetmiş görünüyordu. Jane annesini memnun görmenin mutluluğundan daha çok, dükün ne tür bir ihtiyaçtan bahsettiğini anlayamamanın merakıyla kıvranıp duruyordu. Oturabilirsiniz, Bayan Hammond. Kadm eteklerini toplayarak kibarca koltuğun kıyısına ilişirken Jane, ön ayaklarım havaya dikip ciğer bekleyen kedi gibi dikilen Mary&#;ye, Önemli şeyler olacak, dedi. Ne gibi? Ayrıca nasıl biri olduğunu da öğrenmek istiyorum. Sanırım annemle göz göze geldim. Evet, bana bakıyor. Mary panikledi. Sakın kıpırdama ve sesini çıkarma. Ekselansları seni fark ederse annem canımıza okur. Onun beni görmesi pek mümkün değil, arkası dönük. Fısıldadığıma göre sesimi duyamayacağını varsayıyorum Hımm Nasıl biri olduğunu göremiyorum, dediğim gibi arkası dönük ama diğerlerine benzediğine eminim. Gösterişli, zengin, meleklerin niyetini bozacak türden bir güzelliği var, vesaire vesaire Ancak sesi Duraksadı. Hatırlar mısm? Dört yaz önce kasabaya gelen sirkte bir aslan vardı.. Nasıl unutabilirim ki? Yemesi için ona kolunu uzatmıştın. Aslanın yelesinin elinde nasıl bir his bırakacağım merak ederek koşulsuz bir bilinçsizlikle elini kafese uzattığını hatırlayan Jane kardeşinin gereksiz yorumunu duymazdan geldi ve açıklamaya çalıştı. Yanma gittiğimizde nasıl homurdandığım hatırlıyor musun? Sesini kamımızda bile hissedip şaşırmıştık. İşte aynen öyle. Bu arada anneme bir görev vereceğini söyledi. Ne görevi? Anlamaya çalışıyorum. Belki de onun gitmekle ilgili düşüncesinden haberi vardır. Saçmalama, nasıl olsun? Kimse anneme dükle neden görüşmek istediğini sormadı bile. Kahretsin, en son ne dediğini duymadım. Bütün suç ondaymış gibi Mary&#;ye söylenerek yeniden içeriye kulak kesüdion dokuz yaşında, diyordu yüce Abertillery Dükü. Kim on dokuz yaşındaydı? Jane boşta duran elinin başparmak tırnağını kemirerek pürdikkat dinlemeye devam etti. Yetmeyince cevapları adamın yüzünden söküp alabileceği umuduyla onu, en azmdan profilini görebilmek için sağa kayıp tek ayağı üzerine yükseldi ama yeni pozisyonu hiç rahat değildi. Son bir gayret ayağım taburenin ucuna kadar kaydırmca dengesi bozulan tabure devrilerek Jane&#;in vücudunun ön tarafının bütünüyle duvara yapışmasma neden oldu. Kahretsin. Arkadan tabureye bastır Mary, sivrisinek gibi yapıştım duvara. Görüyorum. Elim kayıyor, acele etsene! Dikkat et sen de! Bağırma bana! Sakarsın, Jane. Hem yarım akıllı hem de sakarsın. Sabit dur! Mary&#;nin uzun uğraşlan sonucunda düzgün bir konuma gelen Jane tekrar içeriye göz attı. Herkes olduğu yerdeydi ama sohbet konusunda bir hayli yol almış gibi görünüyorlardı. Anlayacağınız gibi sosyal yönden ona yol göstermenizi arzu ediyorum. Bu esnada çok özenli olmanız gerekecek elbette. Yaşı itibariyle yönlendirilmeye müsait olduğu kadar, yine aym neden ve bugüne kadarki yetiştirilme şekli sebebiyle ikna ederek istediğini yaptırma konusunda bazı yetenekleri var. Her kimden bahsediyorsa bahsetsin, sesindeki kararlı ifadeden bu sözleri söylemekten pek hoşlanmadığı anlaşılıyordu. Jane bu üstü kapalı açıklamanın altındaki asıl niyeti ortaya çıkarabilmeyi ne de çok isterdi.

13 Öte yandan yaşıü sayılabilecek bir hanımla güvenli bir arkadaşlığın ona fayda sağlayacağını düşünüyorum. Akademik eğitimleri için özel öğretmenleri zaten olacak. Sizin göreviniz daha şahsi. Sahiden de neden bahsediyordu bu adam? Akima sarı saçlı kız geldi. On dokuz yaşmda mıydı gerçekten? Onları yolda gördüğünde dikkatini çoğunlukla Abertillery topraklarının yeni sahibine verdiğini hatırlayıp kendi kendine söylendi. Belki de kız, sandığının aksine dükün yakm arkadaşı değildi. Fakat yüzde yetmiş ihtimalle de öyleydi. Abertillery Dükleri, saygın olmayan amaçlar dışmda gösterişli sarışınlarla birlikte görülmezdi zira. Ben ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Şeref duydum, ekselansları. Jane annesinin şeref duymak dışmda tüm vasıflarım kaybettiğini fark ederek gözlerini devirdi. Fakat ona kıza-mıyordu çünkü onun yerinde olsaydı vücudunun üst kısmında titreşimlere sebep olan sesin etkisiyle bütünüyle işlevini yitireceğini hissediyordu. Hafifçe ürperdi ve gözlerim kapatarak üzerindeki tuhaf hissin uzaklaşmasını bekledi. Elbette bunun size de bir geri dönüşü olacak. Halihazırda oğlunuzun eğitimi için gerekli düzenlemeler ve yazışmalar yapılıyor. Yanısıra, siz de arzu ederseniz küçük kızınız için de birtakım düşüncelerim var. Dük bunları söylerken Jane&#;in gözleri annesinin üzerindeydi. Bu sayede, söz Mary&#;ye geldiğinde onun kaskatı kesildiğini ve yüzünün rengini kaybettiğini hemen fark etti. Konumunuza uygun toplantılara davet edilmeniz için özel sekreterim bazı ayarlamalar yapıyor. Yeterince seçkin ama kimsenin varlığınızı yadırgamayacağı nitelikte toplantı ve davetlerden söz ediyorum. Beni anladığınızı umuyorum, Bayan Hammond. Anlıyorum, ekselansları. Dükün, onun için yapabileceğim tek şey bu, daha fazlasını beklemeyin, imasına karşm Jane gözlerini kıstı. Böylece küçükhanım uygun bir eş bulabilmek için gereken zaman ve imkana sahip olabilecektir. Jane, Mary&#;nin bir şeyler duyup duymadığım anlamak için kirpiklerinin altından ona baktı. Kardeşi meraklı fakat sakindi. Bu durumda hiçbir şey duymamış oluyordu. Özel sekreterimin sunduğu rapordan anladığım kadarıyla büyük kızınızın eğitimi yerinde. Uygun bir iş konusunda sizi destekleyeceğim. Delton Ailesi ile bir yakınlığınız olduğunu biliyorum ama evlilikle ilgili kısa vadede bir tarih görünmüyor. Evliliğin gerçekleşmemesi durumunda eğer arzu ederseniz kızınız mürebbiyelik ya da yaşlı bir hanımın yardımcılığım üstlenebilir. Ne gerekiyorsa tarafımdan yapılacaktır. İş mi? Phillip ile evlenmeyeceğimi mi düşünüyordu bu adam? Jane durup düşününce ne kendisinin ne de Phillip&#;in işi aceleye getirmek için bir adım atmadıklarını hatırladı. Birbirlerinden hoşlanıyorlardı ve herkesin de kabul ettiği gibi uyumluydular. Vakti geldiğinde elbette evleneceklerdi. Dükün kafasma iki delik açabilecek yoğunlukta bir bakış atarken adamm sözlerim kısaca değerlendirdi ve alfanda göze batan gizli bir anlam olmadığına kendim inandırarak daha fazla düşünmeyi kesti. Size vereceğim görevi detaylı olarak anlatma işini sekreterime bırakıyorum. Üzerinde duracağım tek nokta, Leydi Beatrice&#;in ihtiyaç duyacağı yol gösterici olmanız. Eğer söylediklerini yerine getirmek istemezseniz gitmek konusunda sizi serbest bırakacağım. Bu, teklifimi kabul etmezseniz kapı orada, demenin soylu ifadesi olmalıydı. Ellen Hammond, itaatkar bir şekilde başım salladıktan sonra birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. Lütfen sorduğum için beni bağışlayın, ekselanstan Küçükhanımın kendisi için arzu ettiğiniz eğitim ve bizden beklediğiniz destek konusunda hevesli olduğundan hiç şüphem yok. Ancak bu özel ve meşakkatli iş için eski papazm eşi ve çocuklarının uygun olduğundan emin misiniz? Neden biz? Birden onu yargıladığını fark ederek ayağa kalktı. Kendini ifade edecek

14 ve hatasım telafi edecek kelimeleri düşünürken gözle görülür şekilde titriyordu. Affedin, ekselansları Söylemek istediğim Belki de bu işin eğitimini almış ve Abertillery tek bir el hareketiyle onu susturdu. Sizin de belirttiğiniz gibi bu özel bir mesele. Arkasındaki nedenleri sizinle paylaşmayı düşünmüyorum. Size düşen emirlerimi bekleyip belirlenen programa uygun bir şekilde hareket etmeniz. Emirler mi? Görmezden gelinen bir aile olmanın en güzel yanı, kimsenin bir emir vermek için dahi olsa sizinle konuşmayı akima getirmemesiydi. Jane huzursuzlandı. Saygısızlık ettim, lütfen bağışlayın ekselansları. Dük ağır ağır yerinden kalktı. Devasa bir kule gibi yükselirken omuzlan pencereden vuran gün ışığım kararlı bir şekilde kesiyordu. Jane adamm omuzlarının genişliğine kafa yorarken taba rengi süet ceketin sardığı belinin incelişine ve sırtının hoş üçgen yapısına dikkat etmemişti. Artık ettiğine göre ağzı açık bir şekilde bakabilirdi. Öğleden sonranızı bana ayırdığınız için teşekkür ederim, Bayan Hammond. İyi günler dilerim. Jane onun kapıya doğru hareket ettiğini görünce garip bir hüsrana kapılarak fısıldadı. Gidiyor Tanrıya şükür! dedi Mary aşağıdan bir yerden. Dük tam kapıya varmıştı ki Ellen Hammond telaşla, Ekselansları! diye atıldı. Aferin, devam et anne! Abertillery Dükü başım hafifçe çevirdi. Ne tam olarak ev sahibesine bakıyor ne de onu görmezden geliyordu. Yolundan alıkoyulmaktan rahatsızlık duyduğunu ortaya koyuyordu ama kimse onun kabalık ettiğini söyleyemezdi. Koyu renkli kapı; düzgün, soylu burnuna ve sert hatlı çenesine etkileyici bir fon oluşturuyordu. Her nasılsa Jane&#;in kalp atışlan biraz daha hızlandı ve gürültülü bir şekilde yutkundu. Sonra annesi Jane&#;in zorlukla duyacağı kadar hafif bir sesle, Peki ya siz dedi. Yeni bir papazın yol göstericiliğine ihtiyaç duymuyor musunuz? Dük bir süre düşündü. Kusursuz bir heykele benzeyen duruşu, dudaklarının hafifçe yana kıvrılmasına neden olan gülümsemeyle bozuldu ve dük, Sizce Bayan Hammond? dedikten sonra kapıyı açıp dışan çıktı. İki adım ötesindeki yatakta yatan Mary&#;nin uyuduğundan iyice emin olunca Jane yavaşça kapıya yürüdü. Aynı yatağı paylaştığı Chris&#;i kontrol etmesine gerek yoktu çünkü rol olamayacak kadar sahici horluyordu. Dikkatlice odadan çıktı ve aynı dikkatle kapıyı kapattı. Koridora çıkınca birkaç dakika önce duyduğunu sandığı hıçkmklann annesinin odasından geldiğini anladı ve hızla o tarafa yürüdü. Aniden içinde beliren koruma isteği öyle büyük ve güçlüydü ki, içeri dalıp ona sıkıca sanla-bilir ve tüm dünyanın yükünü onun omuzlarından alabilirdi. Fakat önsezileri içeri girmeden önce sorgulaması gerektiğini ve biraz sağduyunun işe yarayabileceğini söylüyordu. Eli kapı tokmağında, bir süre bekleyerek annesini neyin böyle üzmüş olabileceğini anlamaya çalıştı. Belki de kocasını özlüyordu. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, hüsran ve tüm kayıplara rağmen aralarındaki aşk her zaman hatırlanmayı hak ediyordu. Bir süre onu kendi haline bırakıp odasma çekilme düşüncesiyle boğuştu fakat çok geçmeden bu fikri kafasından attı. Onları bir arada tutan kibar ve incelikli davranışlar değil, güçlü, hatta boğucu sevgileri ve bunu göstermekteki cömertlikleriydi. Ve biliyordu ki bazen acı tek başma katlanılamayacak kadar büyük oluyordu. Odaya gelirkenki kararlılığının tam aksi bir nezaketle kapıyı aralayıp içeri baktı. Annesinin yatağm ucuna oturmuş sarsılarak ağladığım görünce hiç düşünmeden yanına gitti ve yere oturup onun dizlerine kapandı. Çok hızlı tesir eden bulaşıcı bir hastalık gibi kalbine çöreklenen acı, gözyaşlarmı da beraberinde getirdi.

15 Git buradan, Jane. İyiyim ben, dedi annesi, tam tersini hissettiğini ortaya koyan perişan bir ses tonuyla. Jane onun elindeki mektuba benzer kağıdı yatak örtüsünün altına sokuşturduğunu fark etti. Değilsin. Neden bu kadar üzgünsün anne? Ellen Hamond, kendinden uzaklaştırmayı düşünüyormuş gibi onu sertçe süzdü. Ancak kafa ifadesini korumayı başaramayarak kızının kabarık saçlarım okşadı. Sesi gibi elleri de titriyordu. Saçlarım örmeden yatmaman gerektiğini biliyorsun, Jane. Üstelik hazırladığım ceviz yağım da sürmüyorsun. Kendi haline bırakarak onları yola getiremezsin. Saçlanm yüzünden bu kadar üzüldüğünü bilseydim ne istiyorsan yapardım anne. Hadi bana ne olduğunu anlat. Sorun yok kızım. Lütfen Jane yaş içinde kalan gözlerini kaldırarak, Babam mı? dedi. Onu özledin, değil mi? Onu her zaman özlüyorum ama Jane Jane açıklama yapabilmesi için ona zaman tanımayı düşünüyordu. Nihayet konuşup anlattığında kendini daha iyi hissedeceğinden emindi. Fakat annesi yeniden ağlamaya başladı. Konuşmak bir yana nefes alamıyordu. Lütfen sakinleş, yoksa hasta olacaksın. İşe yaramazın tekiyim ben. Baksana, seni de ağlattım. Jane gözyaşlan arasmdan gülümsedi. Bunu hiçbirimiz engelleyemeyiz. Eğer gülmemi istiyorsan güzel gülüşünü göster bana. Ellen Hammond&#;ın gırtlağından hıçkırmakla gülmek arasında bir ses çıktı. Babana çekmişsin. O da senin gibi halden anlardı. Seni üzen babamın hatıraları mı? Mektubu sormak için doğru zamanı kolluyordu. Onu özlüyorum fakat Jane, sizi koruyamayacağım için çok korkuyorum. O mektup ya da o her neyse, o olmasaydı da Jane durumun üç çocuğuyla kalakalan dul bir kadının kaygılarından daha fazlası olduğunu tahmin ediyordu. Dükün bugünkü ziyareti bir şeyleri tetiklemiş olmalıydı. Yine yapamadım. Ona gitmek istediğimizi, böylesi-nin münasip olduğunu söyleyecektim. Yeniden başlamayı göze almam gerekiyordu fakat öyle korkağım ki ağzımı açıp tek kelime edemedim. Belki de burada kalmamız daha iyidir. Bizden istediği şeyin yanlış bir tarafı yok ki. Chris için yapabileceklerini bir düşün. Eğitiminin bir dük tarafından desteklenmesi, hayatının en büyük şansı. Mary için uygun koca bulma niyetiyle ilgili endişelerim var elbette ama sebebi Mary&#;nin bunu duyunca çok kızacak olması. Ellen Hammond başım iki yana salladı. O kadar basit değil. Biliyorum ama olabilir de Sen ona güvenmiyorsun. Diğerlerinden farklı olamaz mı? Onunla yüz yüzeydin, gözlerine bakmak sana ne hissettirdi? Soğukluk Ve bilgelik. Soğuk olması kötü değil. Diğer düklerin ne kadar sıcakkanlı olduklarını biliyorsun, dedi Jane sırıtarak. Neticesi öfke de olsa sözleri, annesinin taze bir enerjiyle dolmasına neden oldu. Ah Jane. Yine edepsizlik etmeye başlarsan seni pataklayacağım. Bana değil, onlara kızman gerekiyor. Belki bu seferki farklıdır. Az önceki coşkunun annesinin yüzünden yavaş yavaş çekilişini izlerken Jane&#;in de gülüşü silindi. Sorunun ne olduğunu sahiden çok merak ediyordu. Bize söylemediğin bir şey var. Ellen Hammond uzun bir süre boyunca odanın köşesindeki sandığa bakıp durdu. Kaybolmuş, sarsılmış bir hali vardı. Sakladığı mektubun üzerini kapatan örtüyü hafifçe sıktı.

16 Sanki onunla ne yapması gerektiğini bilmiyor gibiydi. Konuşmaya karar verdiğinde Jane, onun bir daha asla konuşmamak üzere sustuğundan şüphe etmeye başlamıştı. Diğerlerinden faklı, haklısın Ama diğerlerinden daha iyi değil. İyi olmasını beklemiyorduk zaten. Eğer bize zarar vereceğinden endişeleniyorsan, sana daha öncekilerle nasıl başa çıktığımızı hatırlatmm. Kadın avucunda buruşturduğu mendille gözlerini ve burnunu sildi. Jane onun doğru kelimeleri bulmak için kendine zaman tanıyışım anlayış içinde izlerken aralarına tek tük beyazlar karışmış, örgülü, rengi tıpkı kendininki-ne benzeyen kızıl saçlarını usul usul okşuyordu. Teklifini kabul etmemeliydim. Jane, adamm teklifte bulunmadığım, taleplerini ileterek düpedüz emir verdiğini söylemek istedi. Ancak bu, onları gizlice dinlediğini itiraf etmek anlamına gelirdi ki Jane boşu boşuna azar işitmeye gerek olmadığım düşünerek sessiz kaldı. Annesinin bu öğleden sonra anlattıkları üzerinden yorum yapmaya devam edecekti. Kararlılıkla ve onu ikna edeceğim umarak, Bizi düşündün, dedi. Eminim sana düşünme fırsatı vermemiştir. Bizi gözetlediğim biliyorum. Ayrıca Yaptığm gürültüyü açıklamak için ne yalan söyleyeceğimi bilemedim. Jane inkar etmeyi düşünse de aynı hızla vazgeçti. Kazayı tek sıynk bile almadan atlattığına göre şansım zorlamayacaktı. Oturduğu yere iyice sinerek işaretparmağının kenarından fırlayan şeytan tırnağını sökmeye konsantre oldu. Annesi kısık ve suçlu bir sesle, O an sizi düşündüm, diyene kadar ona bakmadı. Fakat sonra başka şeyler oldu. Ne olduğunu sorma Jane Sadece Gözlerini kaçırdı ve ellerine baktı. Uzun zamandır ağladığı için yüzü zaten pembeydi ama Jane onun giderek kızardığına yemin edebilirdi. Jane dedi tekrar. Ondan uzak durmanızı istiyorum. Saklamaya çalıştığın mektupta yazanlar yüzünden mi bu kadar endişelisin? Mektup kimden geldi ve içinde seni böyle üzecek ne var? Ellen Hammond güvende olup olmadığım anlamak için mektubu eliyle yokladı ve sonra parmağından asla çıkarmadığı alyansım çevirerek, Her şeyi bilmen gerekmez, dedi. Sadece ondan uzak dur. İyi de bahsettiği leydi için çalışmamızı istiyorken nasıl ondan uzak durabiliriz ki? İşte bu yüzden işe yaramaz, kötü bir anne olduğumu söylüyorum. Yarrn ne yapabileceğime bir bakacağım. Ekselansları ile konuşup ilk plana sadık kalarak ona gitmemizin daha iyi olacağını söyleyebilirim. Sesindeki kararlılığı yalanlayan güçsüz bir tavrı vardı. Jane itiraz etti. Peki ya Chris? Mary&#;nin geleceği? Bugüne kadar türlü kurnazlıklarla onların ilgisinden korunmayı başardık. Yine aynısını yapabiliriz. Chris için endişelenmiyorum. Babam bana hala kızgın olabilir ama torununun geleceği için bir şey yapmadan duramaz. Birkaç hafta önce ona, Chris&#;in eğitimini üstlenmesini rica ettiğim bir mektup yazdım. Eminim yakında olumlu bir yanıt gelir. Mary için de endişelendiğim söylenemez. Kızım vakti geldiğinde babanızı gururlandıracak bir eş bulacaktır. Sen Yakmda Bayan Delton ile bir araya gelip nişan işini konuşacağım. Bu iş fazla uzadı. Annesinin metanetle sarf ettiği sözler üzerine Jane&#;in içi sızladı. Babasının evinden ayrıldığı şartlar düşünüldüğünde mektubu yazmanın onu ne kadar incittiğini tahmin edebiliyordu. Jane yine tahmin ediyordu ki büyükbabasının mektuba itibar etmeme ihtimali azımsanmayacak kadar yüksekti. Jane bu hatırlatmayı yapması gerektiğini düşünerek, Ya hayır derse? diye fısıldadı. Ellen Hammond hızla ayağa kalktı. Demeyecek! Beni biraz yalnız bırak, düşünmem lazım. Sorunun ne olduğunu anlatmayı denesen? Hayır, her şeyi bilmeden de ne yapman gerektiğini bilebilirsin. Senin adına karar verebildiğim için şanslısın. Hadi, git artık.

17 Jane şansını zorlamaması gereken zamanları bilirdi. Annesine ters ters bakıp ayağa kalkarken çoktan o mektuba ulaşmanın yollarım düşünmeye başlamıştı. Her önemli şey gibi mektubu da aynanın önündeki ahşap kutunun içinde hayal edebiliyordu. Saçını savurarak kapıya yöneldiği sırada kendini daha iyi hissediyordu. Dışarı çıkıp arkasından kapıyı kapatınca yarın, diye düşündü esneyerek. Bu gece annesinin mektupla biraz daha vakit geçireceğini tahmin ediyordu. Ayaklarmı sürüyerek odasına gitti ve haşmetli bir yıldız gibi bütün yatağı kaplayarak uyuyan Chris&#;i kıyıya kadar itekleyip kendini yatağa bıraktı. Dakikalar sonra rüyalar alemine dalmış, Catriona&#;mn erkek giysilerini giyinmiş bir vaziyette, Abertillery&#;nin karanlık odalarında hayalet gibi süzülerek önemli bir mektubu bulmaya çalışıyordu. Peşindeyse, melek maskesinin gerisinde gerçek yüzünü gizleyen sarışın, uzun boylu ve ürkütücü İblis Kral vardı. Bölüm 3 Bu seferki daha öncekilere benzemiyordu. Catriona onu uzaktan izliyor, ne zaman yaklaşmaya kalkışsa mesafenin hiç azalmadığını görerek şaşırıyordu. Fakat gücü muazzamdı Geceden siyah kanatlarıyla yükseklerde süzülürken o kanatların altında kalan her şeyi gölgeli soğuğuyla kapladığında hissetmişti bunu Catriona temkinliydi. Fakat onu izlediği dördüncü gecenin sonunda temkinli olmanın ne kadar yetersiz bir tedbir olduğunu öğrenecekti. Avcının Günlüğü Edmund Winterhouse Annem bundan hiç hoşlanmayacak. Bırakalım da kendisi anlatsm. Jane annesinin odasından bin bir zorlukla aşırdığı mektubu açmak üzereyken duraksadı. Doğru mu duydum? Bu noktaya geldikten sonra vazgeçmemi mi bekliyorsun gerçekten? Durumu daha iyi anlayabilsin diye mektubu elinde salladı. Eğer onaylamıyorsan gidebilirsin. Sorumluluk bende. Mektup, Londra&#;da yaşayan teyzelerinden gelmişti. Jane uzun zamandır görmediği teyzesi hakkında haber almayı, yeni dük ile ilgili havadislerin ne olduğunu öğrenmek kadar istediğini fark ettiğinden bu yana mektubu okumaya daha da hevesliydi. Eğer annesini üzen kardeşinden gelen bir haberse Jane bunu anlayabilirdi. İkisi arasındaki, zaman ve mesafeyle zayıflayacak türden bir bağ değildi. Özellikle annem için, diye düşündü Jane. Onunki, geçmişe duyulan özlem ile kardeş sevgisi arasmda kalmış güçlü bir histi. Bir yanı, annesinin sahip olabileceklerini elinin tersiyle uzaklaştırdığı için mi acı ve yalnızlık çektiğini anlamaya çalışıyordu. Bir yanıysa bir papaza aşık olarak tattığı mutluluğun her şeye değeceğine inanmış durumdaydı. Kafan saat gibi işliyor. Oku hadi. Bebek hakkında da bir şeyler yazmış olmalı. İzin verirsen başlayayım, Mary. Jane dörde katlı kağıdı açıp Mary&#;ye uzattı. Ya da sen oku. Kulağa hoş gelen bir sesin var. Mary ona iflah olmazsın sen bakışı atıp başını iki yana salladı ama teklifi reddetmedi. Suçu yarı yarıya paylaştığımızdan emin olmadan içinin rahat etmeyeceğini biliyordum. Elinde olsa beni iki şişe mürekkebe takas ederdin. Mürekkebinin bitmek üzere olduğunu hatırlamak yine o umutsuzluk hissinin üzerine çökmesine neden oldu. Pofladı ve elini gelişigüzel sallayarak Mary&#;ye devam etmesini işaret etti. Elimde olmadığı için şanslısın. Hadi, oku artık. Annem gelmez, değil mi? Jane duvardaki saate göz attı. Sanmam. Doniford&#;a sadece gidip gelmesi bile bir buçuk saatini alır. Orada yapacak işleri vardı. Hala biraz vaktimiz var. Rahat bir nefes alan Mary ilk satırı yüksek sesle okudu. Sevgili Ellen, ablacığım Öncelikle seni çok özlediğimi söylemek istiyorum.

18 Jane&#;in ağzının içinde eminim öyledir diye gevelemesi üzerine Mary diğer satıra geçmek yerine ona baktı. Ondan haber almak annemi mutlu ediyor. Bizim kızmamız bir şey değiştirmez. Kocası annemi onaylamıyor ve o da bu konuda hiçbir şey yapmıyor. Sadece bir baron olduğunun farkında değil. Sadece bir baron mu? dedi Mary yarım ağız gülerek. Adamın hem unvanı hem de parası var. Cemiyet tarafından da saygı görüyor. Eğer niyetin Abertillery Düşesi olmak değilse standartlarını bir gözden geçirsen iyi olur, Jane. Jane düşes olmakla ilgili saçmalığa cevap vermeyi hiç düşünmedi. Neden bahsettiğini iyi biliyordu ve Mary&#;nin de bildiğinden emindi. Hala Mayfair&#;de mi yaşıyorlar-mış? Bilmiyorum, henüz bir satır okudum. Tamam, devam et. Mektup, iyi dilekler, mutlu beklentiler, ikinci bebeğin sağlığı ve hamileliğin zorlukları üzerine devam etti. Teyzesi doktor tavsiyesiyle hamileliğin son birkaç haftasını yatakta geçirecekti ama kötü bir şey olmadığından emindi. Kısacası herkes mutluydu, sorun yoktu ve hala Mayfair&#;de oturuyorlardı. Fakat okuduğu yere kadar yeni dük hakkında tek bir kelime bile geçmiyordu. Ah, bunu duymalısın. Jane öne doğru eğilince sarı ve kızıl kafalar mektubun üzerinde birleşti. Diyor ki Yeni Abertillery Dükü hakkında kulağına gelen şeylere dikkat etmelisin. Büyük ihtimalle hepsi doğru sevgili Ellen. Cemiyet, hiçbir gizlilik kaygısı ya da ahlaki sorumluluk taşımayan on altıncı dükün, genç bir leydinin hayatını karartmanın sonuçlarıyla yüzleşmeyecek kadar vurdumduymaz, hatta zalim olduğunu konuşuyor. Leydi Annabel Alton&#;dan bahsediyorum. Zavallı kadının başına gelenleri hatırlarsın. Jane kafa karışıklığı içinde kardeşine baktı. O da kim? Mary bir süre öylece Jane&#;e baktı. Kafası karışan sıradan çoğu insan gibi yüzünde boş bir ifade vardı ki bu da pek hayra alamet değildi. Leydi Annabel Alton, Leckford Kontu&#;nun kızı, dedi alçak bir ses tonuyla. Çok genç yaşta evlenip bir sene içinde de kocasını kaybetmişti. Fakat mektupta bahsi geçen, asla içinde olmak istemeyeceğim türden bir hikaye. Şunu bitirdikten sonra anlatının. Jane&#;in cevabmı beklemeden okumaya devam etti. Onu ölümün eşiğine getirenin yeni Abertillery Dükü olduğunu öğrenmek ne beni ne de diğerlerini şaşırtmadı. Kanları nesilden nesile geçen bir hastalık taşıyor sanki. Leydi Annabel onun sıradaki düklerden biri olacağını bilseydi daha dikkatli davranırdı eminim. Bana kalırsa öylesine iyi niyetli bir leydi bile ona karşı kendini koruması gerektiğini bilirdi. Zavallı kadın ne tür bir belaya bulaştığını anlayana kadar iş işten geçmiş olmalı. Bu tür skandalların bedelini her zaman kadınların ödemesi ne kadar acı. Komik olansa olayların patlak verdiği ilk zamanlar onu yerden yere vuranların, şimdi kadının başına gelenlerin ne kadar üzüntü verici olduğunu söylemesi. Cemiyet toplantılarının yeni gündemi bu sevgili Ellen. Bir dük olduğu için insanlar bu konu hakkında açık açık konuşmaktan kaçınıyorlar. Gazeteler ise işin resmi yanıyla daha ilgili görünüyor. Amma da ikiyüzlüler. Saraya bu kadar yakın bir soyu eleştirmek ise gizli magazin sayfaları ve maskeli soylulara düşüyor ancak. Söylentiler, daha önceki düklerin bu denli cüretkar hareket etmediği yönünde sevgili kardeşim. Mektup, aniden yön değiştirip hemen ardından durulan fırtına gibi sıradan haberlerle bir süre daha devam ediyordu. Kim bu Leydi Alton? dedi Jane mektup biter bitmez. Mary dalgın dalgm, Annem bize asker olduğunu söylemişti, dedi. Leyti Alton&#;dan bahsetmiyorsun sanırım. Abertillery&#;den bahsediyorum. Annem bize onun bir asker olduğunu söylerken aslında Wellington Birlikleri&#;y-le İspanya&#;da savaştığını kastediyormuş. Bunu hiç beklemezdim.

19 Anladığım kadanyla savaşmaktan daha fazlasını yapmış. Mary sessiz kalarak bir süre durumu değerlendirdi. Öyle görünüyor. Leydi Annabel Alton o dönemde, kendisi gibi gönüllü olan birkaç leydiyle birlikte İngiliz askerlerine destek olmak ve yaralıların bakımı için İspanya&#;da bulunuyordu. Jane, tıpkı bir moda akımı gibi savaşın göbeğine gitmek için gönüllü olan hanımların türedikleri o dönemi hatırlıyordu. Kiminin faydalı olduğu su götürmezdi ama kimisi, daha ilk top sesini duyar duymaz dönüş yoluna geçmişti. Jane, bu noktada Leydi Annabel Alton&#;m hikayesini merak ediyordu. Ondan, Londra&#;nın Solgun Güneşi diye bahsedildiğini duymuştum. Girdiği yeri, güneşle dolmuş gibi aydınlattığı için tabii Derler ki dillere destan güzelliği kalbindeki merhametin yarımda eksik kalırmış. Hatırladığım kadarıyla Albay Alton, yani Leckford Kontu da bu hayırsever davranışı konusunda kızma destek olmuştu. Tabii zavallı kadının başma gelecekleri tahmin edememiştir. Leydi Annabel, çatışmaların hararetle devam ettiği günlerde yaralı askerlere yardım eden gönüllü hemşireler arasındaymış. Yaralılardan birinin ölümünden sorumlu olduğunu söyleme bana. Mary tarafsız bir şekilde, Olabilir de olmayabilir de, dedi. Konuyla da bir ilgisi yok zaten. Herkesin konuştuğu olay, Abertillery Dükü ile arasmda bir gönül ilişkisi olarak başlayıp utanç verici şekilde biten münasebetleri. Boşluğu doldurabilmesi için Jane&#;e tanıdığı süre boyunca Mary giderek pembeleşiyordu. Evlilik dışı bir ilişkiden bahsetmeye çalıştığı ortadaydı. Jane çok bilmiş bir şekilde sırıtıp kelimeleri yayarak, Evlilik dışı ilişkiler çoğu zaman ses getirir, dedi. Ama bence fazla abartılıyor. Tam olarak öyle değil, dedi Mary boğazını temizledikten sonra. Bir alışkanlık olarak üzerinde taşıdığı sükûnet yine yerli yerindeydi ama kontrol problemi yaşıyor gibiydi. Gözlerini kaçırıp ilgisini perdesi örtülü pencereye verdi. Boynundaki belirgin damar takip edilemez bir hızla tık tık atıyordu. Sorunun, hepsini derinden etkileyecek sonuçlan olmasaydı Mary asla böyle tuhaf ve kaçamak davramşlarda bulunmazdı. Kardeşinin ruh hali, vurdumduymaz duy-gulanna sızarken, Jane elini hızla atmaya başlayan kalbinin çarptığı göğsüne koydu, kuruyan dudaklarını ıslattı. Ne olmuş o zaman? Ona zorla sahip olmuş. Ah, işte bu beklenmedikti. Jane ayağa fırladı ve tüm suç Mary&#;deymiş gibi haykırdı. Ne? Duydun işte. Jane bir eli belinde, diğeri bir türlü kapatamadığı ağzının üzerinde, kafese kapatılmış bir hayvan gibi odayı hırlamaya başladı. Sonra yön değiştirip Mary&#;nin oturduğu koltuğun önünde durdu. Belki de yanlıştır. Düşünsene, dul da olsa bir kontun kızından bahsediyoruz. Kimse böyle iğrenç bir şey yapıp işin içinden sıyrılamaz. Sıyrıldı, değil mi? Sıyrılmış olmalı ki şu anda burada. Hem sen bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun? O zamanlar sadece Parmaklarıyla küçük bir hesap yaptı. On iki yaşındaydın. Yanlış anlamış olabilirsin. Mary her zamanki Mary haline bürünerek Jane&#;i eleştirel gözlerle süzdü. Şüpheye düştüğü için sadece gözleriyle ablasını yargılıyordu. Durumu kelimelere dökme vakti geldiğinde ise daha sade bir ifade kullandı. Böyle bir konuda emin olmadan asla konuşmam. Sen emin olabilirsin ama bütün hepsinin dedikodudan ibaret olma ihtimali de var. Mary&#;nin ifadesinin değişmemesi üzerine, Yok mu yani, diye savunmaya geçti. Cemiyetin Leydi Annabel&#;i dışladığını söyledin. Bunun bir sebebi olmalı. Tecavüze uğraması dışında mı? Sence bu, bir leydiyi değersiz kılmak için yeterli değil mi?

20 Jane&#;in tepesi attı. Elbette değil. Eğer şansım olsaydı onun yanında dururdum. Kızlar birbirine destek olmazsa erkekler canımıza okur. Sakm sen de bana o duygusuz soylular gibi düşündüğünü söyleme. Düşünmüyorum tabii ki ama sen de çok sıradışı bir düşünce tarzın olduğunu kabul et. Durum şu ki, onlar Leydi Annabel&#;i düke gönül verdiği için yargıladılar. Kalbini ona verdiğine ve zaten bir ilişkileri olduğuna göre bu çirkin olaya çanak tuttuğunu düşünenler olmuş. Olayların gelişme şekli abartılıyor olabilir, haklısın, bu konuda kesin bir şey söyleyemem ama istihbarat eksiksiz. Jane birden kendini hasta gibi hissetmeye başladı. Sosyetenin gözdesi genç bir kadının başına böyle iğrenç bir şey geliyordu ve yetmiyormuş gibi sonrasında acımasız toplumsal bir yargılamaya maruz kalıyordu. Bunu yapan da en medeni toplumlardan birinin, en seçkin üyeleriydi. Üstelik kadın bir hayırseverdi. Öte yandan yeni toprak sahiplerinin adi bir suçlu olduğunu öğrenmişti ki bu, annesinin endişelerinde ne kadar haklı olduğunu ve dikkat çekmemenin artık eskisinden çok daha fazla önem arz ettiğini gösterirdi. Jane hayal kırıklığından yığılıp kalabilirdi. Yeni dük, bir şekilde ilgisini çekmişti, onu inceleme, çözme ve hakkında bilgi toplama arzusu bir süredir kafasını kurcalıyordu. Ancak bu durumda ondan uzak durmaktan başka şansı yoktu. Bunu, tüm sıradışı düşünme biçimini de ardına alarak söylüyordu. Adam savaş zamanı bir albayın, aynı zamanda bir kontun kızma böyle rezil bir şey yapabilmişse, şu an elinde bulundurduğu güçle neler yapmazdı ki? Mary, Annem endişelenmekte haklı, diyerek Jane&#;i düşüncelerinden çıkarıp aldı. Bizi düşünüyor. Özellikle de seni. Beni mi? Evet, seni. Çok dikkat çekiyorsun. Neredeyse adım attığın her yerde gözler sana çevriliyor. Jane nedense kendini savunması gerektiğini hissetti. Saçlarım yüzünden. Mary ablasına sevgiyle gülümsedi. Saçların, gülüşün varlığın. Sen büyüleyicisin Jane. Asıl büyüleyici olan sensin, çok güzelsin. Melek gibisin. Senin o güzelim saçlarına sahip olmak için her şeyimi feda edebilirim. Mary omuzları sarsıla sarsıla güldü. Neyse ki uyanıksın. Ve başım belaya soktuğun kadar, beladan kolayca kurtulabilme yeteneğine de sahipsin. Sahi, bu konuda sana çok imreniyorum. Başımıza bir şey gelirse diye bütün suçu bana yüklemeye çalışıyorsun. Yoksa böyle abartmazdm. Ne fark ettim biliyor musun? Daha önce abarttığına hiç şahit olmamıştım. Yani abartmadığımın farkmdasm. Güzel olduğumu biliyorum ama ikimiz yan yanayken dikkat çekenin sen olduğunun da farkındayım. Biz şu anda neden bahsediyoruz, Mary? Mary gözlerini bilhassa kaçırarak tane tane anlattı. Az önce öğrendiklerimiz kesin olarak bazı şeyleri değiştirecek. Bundan sonra gidecek miyiz yoksa kalacak mıyız, bilmiyorum. Eğer kalacaksak annemin uyanlarını kulak arkası etmeyi keseceğiz ki bu da hareketlerimizi büyük ölçüde etkileyecek. Kendimi eleştireceğim birkaç nokta var. İlk aklıma gelen, burnu havada tavırlanmı törpülemem gerektiği. Sen de sevgili ablacığım dikkat çekmek istemiyorsan daha kontrollü davranmalı, biraz sakinleşmelisin. Bana sakinleşmesi gereken şenmişsin gibi geliyor, Mary. Mary&#;nin yüzünü ağır ağır bir kızarıklık kapladı. Durumun onu görünenden daha fazla etkilediği ortadaydı. Jane kardeşinin üzerine doğru eğilip ince omuzlarını sıktı. On üçüncü dükün, Leighton Kontesi&#;ni hangi sebeple kaçırdığım hepimiz biliyoruz. Diğer ikisi ise onları tanıdığımız süre boyunca zehirlerini yeterince saçacak kadar yaşamadılar. Bu nedenle, bir Abertillery Dükü&#;nün az önce öğrendiklerimizi yapmış olmasını şaşırtıcı bulduğunu söyleme bana. Sadece bu kadar açıklıkla ortaya konması ve herkes tarafından bilinmesi bizi sarstı. Mary&#;nin bulutsuz gökyüzü rengindeki masum gözleri bulutlandı. Mary, bazen aklı bir kanş havada davranıyor olabilirim ama size zarar gelmesine asla izin vermem. Tamam yine de gitmemiz gerekiyorsa gideriz. Birkaç ay içinde kitabım biter ve

21 çok geçmeden de baskıya girer. O zamana kadar para kazanmak için başka yollar denerim. Annem, büyükbabamın Chris&#;in eğitimini üstleneceğini düşünüyor. Eğer dediği gibi olursa bizi buraya bağlayacak hiçbir şey kalmaz. Karamsarlığı bırak artık. O kendinden emin, sinir bozucu, alaycı gülüşünü görmek istiyorum. Tam olarak Jane&#;in beklediği gibi değilse de, Mary&#;nin dudaklarına tatlı bir gülümseme oturdu ve iki kardeş birbirlerine sanldılar. Sen sihri umut olan bir büyücüsün Jane. Seni seviyorum. Biliyorum ve bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. Kapı sertçe açılınca irkilerek birbirlerinden ayrıldılar. Allak bullak bir halde içeri giren anneleri, kapıyı çarptıktan sonra kapana kısılmış bir halde kapı civarında dört dönmeye başladı. Jane ve Mary, bu sefer neyin ters gittiğini anlamaya çalışarken kasti bir sessizlik içinde onu izliyorlardı. Sakinleştirme konusunda teselli etmekteki kadar başarılı değillerdi. Kaldı ki anneleri sakinleşmek istemiyorsa kendini hazır hissedene kadar sakinleşmezdi. Beni reddetti! Büyük bir vazonun taş zeminde parçalanması gibi Ellen Hammond&#;m sesi odada patladı. Bu nasıl bir nefret ki öz torununu bile görmezden gelebiliyor. Ben onun kızıyım, Chris onun kanından. Ona ne kadar benzediğini bilmiyor bile. Bilemez çünkü onu görmeyi hiç istemedi. Beni de kabul etmedi. Şimdi de bizi tamamen sildiğini söylüyor, Tanrım sen bana yardım et. Ellen Hammond&#;m umutsuz öfkesi, onun neden ya da kimden bahsettiğini anlayan Jane&#;in içine nüfuz etti. Şuursuzca sövüp saymak ve içinde bu kadar büyük kini biriktirebildiği için büyükbabasına lanetler okumak geliyordu. Farkına varmadan annesine yaklaşıp onun arkasında yerini aldı ve adımlarını ona uydurdu. Kaskatı bir halde koltuğun önünde dikilen Mary, annesi ve ablasının eşzamanlı hareketlerini dikkatle izliyordu. Chris&#;in eğitimini üstlenmeyi düşünmüyormuş. İnanabiliyor musunuz? Ben ona ne yaptım? Aşık olmak dışında ne yaptım? Evet, ne yaptı? diye tekrarladı Jane. Babamı sevmek dışında ne yaptı? Eğer tanımak isteseydi babanızın ne kadar muhteşem biri olduğunu görecek ve bana hak verecekti. Jane annesininkiyle birebir aym ses tonuyla, Verecekti, verirdi. Adım gibi eminim ki verirdi, dedi. Kadın elleriyle yüzünü kapadı ve bir gün önce Abertillery Dükü&#;nün oturduğu koltuğa çöktü. Zayıf omuzları her derin nefesiyle yükselip iniyor ve iniltiye benzeyen sesler çıkanyordu. Jane sinirle avucunu yumrukladı ve sonra ne yapması gerektiğine karar veremeyen Mary&#;ye yaklaşmasını işaret etti. Birlikte annesinin iki yanma oturdular. Peki şimdi ne yapmalıyım? Bunca zaman hep bir umudum vardı, yılların onu yumuşatacağına inanıp durdum. Cesaretimi toplayıp yazdığım mektubun kalbindeki buzu kıracağına öyle güvenmiştim ki Jane onun yamna çöküp gözyaşlarına ortak olmak üzereyken ilahi bir kuvvetle silkelenip kendine geldi. Bütün gücüyle onu iyileştirmek istiyordu. Başını annesinin omzuna koydu, ellerinden birini iki avucu arasına alıp var gücüyle sıktı. Şimdiye kadar nasıl başardıysak aynı şekilde devam edeceğiz. Mary ve ben, sen ne diyorsan yapmaya hazırız, en azından bizim için endişelenmen gerekmiyor. Yemin ediyorum sorun çıkarmayacağız. Öyle değil mi Mary? Jane haklı anne. Büyükbabam bugüne kadar ne yaptıysa onu yapmaya devam edebilir. Chris bu sene kasabadaki okula gider ve biz de bu süre içinde bir şeyler düşünürüz. Ah, bilmiyorum Babanız yaptığı işi çok sevmesine rağmen beni kendi mütevazı hayatına sürüklediği için içindeki pişmanlıktan hiç kurtulamadı. Bu yüzden Chris iyi bir tahsil alsın, ekonomik ve sosyal engeller yüzünden kalbi kırılmasın istedi.

22 Babam asıl senin kendini böyle harap etmeni istemezdi, dedi Jane. Biz de kardeşimiz için en iyisini istiyoruz ve şüphesiz ki bir yolunu bulacağız anne. Onu Eton&#;a göndermek gibi züppece bir düşüncen yoksa başaracağız da. Lütfen kendini böyle üzme. Eton mı? dedi annesi içerleyerek. Sırf etiketi için oğlumu o israf yuvasına göndermeyi düşünmüyorum. Zaten orası için yaşı çok küçük ve fazlasıyla mütevazı bir yapısı var. Paradan bahsetmiyorum bile. Jane hissettiği kedere rağmen gülümsedi. Chris annesine en tatlı yönlerini gösterecek kadar ne yaptığını bilen, küçük şeytanın tekiydi. Günü gelir de Eton&#;a gitmesi gerekirse asıl endişelenmesi gereken o değil, diğerleri olurdu. Mary vakitlice konuyu değiştirdi. Merhum Bayan Lombard&#;m Doniford&#;daki evine baktın mı? Niyetim oydu fakat haftalardır boş olan evin bugün bacasının tüttüğünü gördüm. Yeni kiracılar iki gün önce taşınmışlar. Jane bu haber karşısında ne hissedeceğini bilemedi. Mantıklı yanı, annesinin gitme arzusunu anlıyor, ona hak veriyordu. Ancak çok daha büyük bir yanı, yeni dükün nasıl biri olduğunu öğrendiği halde buradan ayrılmanın düşüncesine bile katlanamıyordu. Ekimle birlikte havalar iyice soğuyacak. Herkes kış stoklarım yapmaya başladı bile, insanlar evlerini terk etmek şöyle dursun, çatılarını sağlamlaştırıp duvarlarını sıvıyor. Bu saatten sonra yeni bir yer bulmamız hiç kolay değil. Ailece bir çıkmaza çekildiklerinin farkmda olan Jane, bir yandan da istemedikleri takdirde korktukları o yola girmeyeceklerine inanmak istiyordu. Neden inanmayacaktı ki? Güçleri bütünlüklerinden geliyordu. Bağlarından İhtiyaç duyduklarında birbirlerine öyle güçlü kenet-lenirlerdi ki ailelerini yuva yapan o yumuşacık sıcaklığa kimse erişemez, onlara zarar veremezdi. Bugüne dek hep böyle olmuştu. Hislerine güvenerek, Belki de dükün teklifini kabul etmeliyiz, dedi. Mary kaşlarını kaldırdı ve kibarca, Jane, diye ikaz etti. Ellen Hammond öfkelenip bağırmak yerine Jane&#;e suçlu, kaçamak bir bakış attı. Tavrı, onun da bu fikri değerlendirdiğine işaret ediyordu. Jane onun gerçekten ne düşündüğünü öğrenmek için fazla abartmadan üstelemeye karar verdi. Belki sadece birkaç ay için. Bu süre içinde de bir plan yapar ve uygun zaman geldiğinde harekete geçeriz. Eğer biraz para biriktirebilirsek yeni bir ev bulmak daha kolay olur. Ekseleanslarınm bize önerdiği işin bir ömür sürmeyeceği ortada. Bakarsınız düşündüğümüzden önce biter ve dük de bize cömert bir teşekkür etmeye karar verir. Peki, ya size zarar vermeye kalkarsa, dedi annesi. Bir annenin öncelikli görevi çocuklarını korumaktır. Bu durumda ona güvenerek hata etmiş olmaz mıyım güzel kızım? Ders vermeye çalışmıyor, gerçekten anlamak istiyordu. Ona güvenmemiz gerektiğini söylemiyorum. Birbirimiz için ne kadar önemli olduğumuzu anlarsa bizden uzak durmaya karar verebilir. Diğerleri zamanlarının çoğunu Londra&#;da geçiriyordu. Onun da aynısını tercih edeceğini düşünmememiz için bir sebep yok. Hepsi bir yana, bugüne kadar hiçbirine güvenmeyerek kendimizi koruduk. Ne değişti ki? Bugüne kadar hiçbirine bu denli yaklaşmadığımızı da unutuyorsun. Jane başmı sallayarak onu onayladı. Evet, daha zor ama imkansız değil. Yine de ne karar verirsen ver seni destekleyeceğim anne. Fakat her şeyi düşünüp değerlendirdiğimizden emin olmalıyız. Kaybedeceklerimizi telafi edeceğimizden emin olmadan sahip olduklarımızdan vazgeçersek hata ederiz. Dereye önce tek ayağımızı sokmamız gerektiğini bize sen öğrettin. Bunları çoktan düşündüm. Fakat size anlatmaya çekindiğim şeyler var. Ansızın, Jane&#;in asla gerçekleşmeyeceğini düşündüğü bir şey oldu. Üç kere düşünmeden bir adım attığı görülmeyen Mary mektubu havaya kaldırdı. Biliyoruz, her şey burada yazıyor. Anneleri öfkelenecek gibi oldu, hemen sonra bezgin ve yorgun bir halde omuzları çöktü. Sizi bu riske nasıl atarım ben?

23 Bir yanım kararı sana bırakmamız gerektiğini söylüyor, dedi Mary kontrollü, güven verici bir şekilde. Bir yanım ise tüm yükü senin omuzlarına bırakmaktan daha iyisini yapabileceğimizi biliyor. Jane burada kalmamız gerektiğini söylerken haklı olabilir anne. Böyle düşünüyorum çünkü ekselanslarının bize hepimizin korktuğu şekilde davranacağı bir varsayımdan ibaret. Sadece bir ihtimal. Anneleri sertçe Mary&#;nin sözünü kesti. Bazı risklere hiç girmemek gerekir. Riskler olasılık taşır fakat bazı şeyler kesindir; biz de kesin olan felaketlerin önüne geçmeye çalışmalıyız. Örneğin, barınma, ki bu en önemlisi, ve Chris&#;in babamın onun için hayal ettiği tahsili alabilmesi meseleleri. Madem Jane&#;in konuştuklarınızı dinlediğini biliyorsun, o halde teklifini kabul etmememiz halinde dükün bizi gitmekte serbest bıraktığını bildiğimizi de biliyorsundur. Daha açık ifadeyle, adam ya evet dersiniz ya da kapı orada, dedi. Sevgili büyükbabamın da bizi bir daha görmek istemediği kesinleştiğine göre iki mesele de aleyhimize netleşmiş oluyor. Böyle konuştuğun zaman seni pataklamak istiyorum, Mary. Buraya alıştığınız için aklımı çelmeye çalışıyorsunuz. İşin kötüsü, haklısınız. Jane diğer tüm hisleri gibi, annesinin çaresizliğini de yüreğinde hissediyordu. Şefkatle onun elini okşadı. Bir haber çıkmadığına göre belki de hemen karar vermek zorunda değiliz. Ellen Hammond onlara pek de sıradan sayılmayacak bir bakış attı. Evin kiralanmış olması ya da Chris&#;in eğitimi beni düşündürüyor ama başka bir şey daha oldu. Jane ve Mary bir ağızdan, Yine ne oldu? dedi. Bugün, Bayan Nelton ile karşılaştım. Ev aradığımı öğrenmiş ve bana basit bir köylü ile Abertillery Dükü&#;nün hizmetindeki dul bir hanım olmak arasındaki farkı nezaketsiz bir dille hatırlattı. Burada kalmamızın bizim tek itibarımız olduğunu ve gelecekteki akrabalık ilişkilerimiz için bunun elimizdeki yegane fırsat olduğunu söylerken üstü kapalı bir ifade kullanmayı bile gerekli görmedi. Dişi iblis, diye hırladı Jane. Ona ağzının payım verdiğini söyle bana. Tam da yapmamam için beni ikaz ettiği şeyi yapmak üzereyken içimden geçirdiğim gibi konuşmam mümkün değildi. Aklı başında iki insan gibi konuştuk. Jane o kadının konuşup annesinin dinlediğine emindi. Öfkesi giderek kabarıyordu. Ona, bunun kendisini ilgilendirmediğini, Phillip onunla aynı fikirde olmadığına göre kendisinin ne düşündüğünü kimsenin umursamadığını söyleyebilirdin. Öyle bakmayın! Phillip&#;i tanıyorum, o annesi gibi biri değil. Bu üslupla konuşmak bana yakışmazdı. Ama aciz biri olmadığımı anlamasını sağladım. Fakat durumu kurtarmaktan öteye gidemedim. Jane, yağmuru ve güneşi geçiren saman çatılı bir evde yaşayacağını bile bile Phillip&#;in kendisiyle evleneceğini o kötü niyetli kadına kanıtlamak isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Ancak sırf gururu incindi diye saçmalamanın gereği olmadığının da farkındaydı. Sözlerini yutarak, ki şimdi olay çıkarıp annesini daha çok üzmenin lüzumu yoktu, O zaman bir an önce karar vermeliyiz, dedi. Huzursuz bir sessizlik oluştu. Herkes durumu bütün yönleriyle düşünürken bile aslında sonucun ne olacağını biliyordu. Sonunda Ellen Hammond, Bir süre daha burada kalmamız en iyisi, dedi. Beklenen sonuç üzerine bir süre daha tartıştılar, bazı noktalarda kesin sınırlar çizdiler. Artık söyleyecek bir şey kalmadığından emin oldukları bir anda Ellen Hammond kıkırdamaya başladı. Sebebi hakkmda hiçbir fikri olmasa da annesi gibi gülmeye başlayan Jane, Ne oldu? dedi. Her şey nasıl birden tersine döndü anlamadım. İki gün önce gitmek için ekselansları ile görüşme fırsatı kol-luyordum. Şimdi ise gitmek için çok iyi sebeplerimiz olduğu halde burada kalacağımızı söylemenin yolunu düşünüyorum. Farkında olmadan büyük bir günah işlemiş olmalıyım.

24 Artık Mary de onlarla birlikte gülüyordu. Bölüm 4 Şehrin bu kısmında ara sokaklar labirent gibiydi. Kötü bir zamanda yaşıyorlardı. Nereye gittiğini bilmeyen biri için karanlık, ölüm demekti Catriona iç içe girmiş birbirine benzeyen evlerin arasındaki gölgeli sokakta hızlı ve kendinden emin hareket ediyordu. Kendini gizleme gereği duymamasının temel iki nedeninden biri, yani izlendiğine dair o güçlü his, köhne bir tuğla binanın köşesini döndüğünde aniden tüylerini diken diken eden ürpertiye dönüştü. Bir diğer nedeni ise acelesinin olmasıydı ki Catriona nm acelesinin olmadığı bir gün &#; görülmüş şey değildi. Onu, sokağın sonundaki altı katlı binanın çatısındaki en yüksek bacanın üzerinde ilk gördüğünde taştan oyulmuş bir heykel olduğunu düşünmüştü. Aysız, karanlık gökyüzüne doğru bakıyordu. Orada ne gördüğünü Tanrı bilirdi Tabii Tanrı, onun hakkında düşünmek ı istiyorsa Saçları rüzgarlı bir tarladaki buğdaylar gibi savrularak gecenin karanlık fonunda insanüstü bir ışıltı saçıyordu. Eğer kuzgun rengi kanatları olmasaydı kimse Catriona bile onun bir melek olmadığına inanmazdı. Elbette o bir iblisti Hem de en kötüsü Catriona silahlarım kontrol ettikten sonra hızla fakat dikkatle binaya doğru yürüdü. Bu gece kan akacaktı ve rengi kırmızı değil, siyah olacaktı. Avcının Günlüğü Edmund Winterhouse Abertillery Malikanesi -Şatosu- kasvetli dış görünüşüyle ünlüydü. Rutubetli deniz havası ve bereketli nemli toprak yüzünden yer yer yosunla kaplı, kahverengi ve gri taşlardan örülü duvarlarının kalelerinkini andırdığı da söylenebilirdi. Dört ağaç dışında tamamen renksiz, devasa taş bir avlunun ortasına kurulu, pusulanın ana yönlerini işaret eden noktalara inşa edilen dört adet mazgallı kulesi bulunan malikane yüzyıllardır ayaktaydı. Hakkmda öyle hikayeler anlatılıyordu ki, tanık olduğu ve bizzat ev sahipliği yaptığı savaşlann izlerini taşıyan siluetiyle gerçek bir efsane haline gelmişti. En azmdan Jane için öyleydi. Jane kendini bildi bileli, mütevazı evlerinden görünen bu ihtişamı izlemekten asla bıkmayacağım düşünmüştü. Çocukken, bu kabullenişle geçirdiği gecelerde hayal ettiği hikayelere sarılıp pencere kenarında uyukladığını hatırlıyordu. Özellikle akşamm çökmekte olduğu zamanlarda, kulelerin etrafında uçuşan gece kuşlarının dairesel hareketlerini izlerken onları buraya çeken ruhlar olduğuna ve içeride süzülüp giden hayaletlerin kendilerini bir tek onlara gösterdiğine inanırdı. Yoksa neden tapınırcasına aynı yerde dönüp duracaklardı ki? Jane içeriye girmeyi hiç düşünmemişti. Daha doğrusu düşünmüş fakat yürekten istememişti. Eğer girerse dışarıdan gördüğünde duygularına hücum eden büyülü hisleri bir daha tecrübe edemeyeceğine dair gizliden gizliye en-dişelenmişti. Dışarıdan bakmanın hayal dünyasına bahşettiği renkleri, binlerce mumun aydınlattığı bir salonda ya da modem duvar kağıtlarının süslediği koridorlarda kaybetmekten korkmuştu. Şimdiyse, Abertillery Dükü&#;nün huzuruna gitmeden önce bekledikleri bu karanlık oturma odasını incelerken, kendini bir gökkuşağının zengin renkleriyle sarıp sarmalanmış gibi hissediyordu. Gelgelelim bu gökkuşağı parlak turuncular, morlar ve sarılar yerine, gölgelenmiş, loş ve yer yer karanlığa boğulmuş renklerden oluşan bir yelpazeye benziyordu. Anlattığı hikayeler gibi kasvetli fakat zengin, yoğun ve gösterişli Jane, kafasının içindeki onu sürekli düşünmeye ve en nihayetinde yazmaya teşvik eden küçük şimşek çakmalarını hissedebiliyor, parmaklan kanncalanıyordu. Duyguları o kadar yoğunlaşmıştı ki düşüncelerini seslendirmek üzere olduğunu fark edemeden, Burası tam bir hazine, dedi. Nereye ve nasıl baktığına dikkat etmezsen tökezlersin, elini tutan da şeytan olur Jane. Gördüğün zenginliklerin hepsi gelip geçici. Jane, Of, Tanrım! diye isyan edecek oldu fakat hemen vazgeçti. Aslında neyi kast ettiğini anlatıp annesini şoke etmektense günahkar tutumu için af dilemeyi tercih ederdi.

25 Haklısın anne, özür dilerim. Sen de yakanı düzelt Mary. Yeterince kolalamadın mı yoksa? Mary çenesine değdiği için kıvrılan yakasım dikleştirip başım iyice kaldırdı. Yeterli geldiğini düşünmüştüm ama sanırım yanılmışım. Dikkatli olacağım. Jane başını eğip kendi üzerindeki siyaha çalan -asla siyah değil- gri elbiseye baktı. Mary&#;ninki ile birebir aym modeldeydi ama kardeşininki neyse ki lacivertti. Daha da kasvetli görünsün diye yakaları özenle kolalanan elbiseler, giyenin namusunu sorgulamayı düşüneni şamarı yemiş gibi şoka uğratacak kadar muhafazakar bir modele sahipti. En iyi haliyle bir moda katliamıydı, bir felaketti. Göğüs altındaki büzgüden sonra serbestçe dökülmesi beklenen kumaşı kalın olduğu için dökülmüyor, kabarık bir yorgan gibi kalıp halini alarak ayak bileklerinde komik, kaba bir halka oluşturuyordu. Böylelikle, içine gereğinden fazla yün doldurulmuş kumaş bebekler gibi şişman ve aptal görünüyorlardı. Ve kaşınıyorlardı. Terlediklerini söylemeye bile gerek yoktu. Ne acı ki, bir tanesi bile dünyaya fazla gelecekken bu elbiselerden üç tane vardı ve hepsi de onlara aitti. Jane, onu hayal aleminden çıkanp berbat gerçeklerle burun buruna getirdiği için annesine ters ters baktı. Daha fazla toka takmalıydın Jane. Kulağının üstündeki saçlar yerinde zor duruyor. Jane, Biraz kurum dökerek kırmızılığını saklamalıy-dım belki de. Tanrı beni kıvırcık saçlı yaratmış. Bunun için kimseden özür dileyecek değilim, diye meydan okudu. İşin içine Tanrı ve lütufları girince Ellen Hammond söyleyecek bir şey bulamazdı. Kabullendiğini belli eden bir homurdanıştan sonra, Dikkat çekmek istemeyiz kızım, dedi ve kızlannmkiyle aynı modeldeki siyah elbisesini düzeltti. İkinize de söylüyorum, gereksiz yere konuşmayacaksınız. Hatta hiç konuşmayın. Jane yine kendini tutamadı. Ya bir soru sorulursa? Annesi parmağını katiyen olmaz edasıyla sallayarak, Ben sizin adınıza cevap veririm, dedi. Endişeleri yüzünden korkutucu bir insan olma yolunda ilerliyordu. Jane, Aptal ama namuslu, demekten kendini alamadı. Duyamadım. Sözcükleri ağzında geveleme. Ne demek istiyorsan yüksek sesle söyle. Yağmur yağıyor, duydunuz mu dedim. Onu ikna edip etmediğine bakmadan odayı inceliyormuş gibi yaptı. Oturmayı tercih etmedikleri için üçü de odanın ortasında, ayakta dikiliyorlardı. Jane durumlarının komikliği karşısında umutsuz bir iç geçirdi ve kaşındıran elbisesini çekiştirerek zımparamsı kumaşı derisinden uzaklaştırmaya çalıştı. Dük teşrif etmeden önce rahatlamak için her fırsatı değerlendirmesi gerekiyordu. Bir gün önce ekselanslarının kendileriyle görüşmek istediğini öğrendiklerinden beri rahatlamak için yaptığı diğer şeyler gibi bu da bir işe yaramamıştı tabii. Elbisenin kaba kumaşı, tam sırtında, sıkı korsesinin bittiği yerdeki bir noktayı kaşındırınca Jane boşa giden bir çabayla oraya ulaşmayı denedi. Üçümüzün aynı model elbise giymesi neden bu kadar önemliydi anlamadım. Henüz yaz bitmedi, hiç olmazsa daha ince bir şeyler giyseydik. Deli gibi kaşınıyorum. Sende durum ne Mary? Kaşınmaktan söz açılınca boynu kaşınmaya başlayan Mary, Hiç sorma, dedi. Ben de senin kadar şişman görünüyor muyum? Senin kendini göremediğin gibi ben de kendimi göremiyorum. Kıyaslama yapamam. Kıyaslama, Mary. Ne görüyorsan onu söyle. Tamam, şişman görünüyorsun. Harika! Jane birden gülmeye başladı. Hey, Mary. Vücudun o kadar büyük ki, kafan küçücük duruyor. Kafam zaten küçük, Jane. Bence sen kendini görmelisin. Saçlannı o şekilde yapıştırınca yüzün tabağa benzemiş.

26 Porselen tabaklar güzeldir. Ve yuvarlaktır. Jane oluşumunun mimarına baktı. Anne, kafam yuvarlak mı sahiden? Şikayet etmeyin, diye çıkıştı anneleri. İhtiyacımız olur diye elbiseleri geçen sene Bayan Dudman&#;a diktirdim. Gördüğün gibi boşuna da değilmiş. Bayan Dudman, Doniford&#;daki ve muhtemelen civardaki tek terziydi. İşin kötü yanı yarı kördü ve berbat işler çıkarma konusunda kusursuz bir istikrarı vardı. Jane kaim kumaşı iğrenç bir şeymiş gibi, ki gerçekten de öyleydi, parmaklarının ucuyla çekiştirerek, Namuslu görünmemiz için uğraşüğımı biliyorum ama dedi ve kirpiklerinin arasından annesiyle kardeşini süzerken, daha çok kamımızda büyüyen günahı saklamaya çalışıyor gibi görünüyoruz, diye tasasızca ekledi. Daha cümlesi bitmeden annesinin tokadı Jane&#;in elinin üzerine indi. Çıt çıkmayan odada yankılanan ses öyle şiddetliydi ki halihazırda kıkırdayan Mary susup hızla hizaya geldi ve gözlerini başka tarafa çevirdi. Aralarındaki bu gibi ders çıkarılması gereken anlar genellikle aynı şekilde neticelenirdi. Haddini bilmesi beklenen kişi, yani Jane dersini almış bir halde, sessizce köşesine çekilir ve başka şeylerle ilgilenerek dikkatleri kendinden uzaklaştırmayı umardı. İşte bu, alışılagelmiş sessizliğin beklendiği bir anda kapı açılınca üçü birden nefeslerini tutarak birbirine kenetlendi. Büyük an gelmişti. Eğer içeri ekselanslarının teşrifini bildirecek bir uşak gireceğini düşünmüşlerse çok yanılıyorlardı çünkü odayı üstün fiziksel varlığıyla dolduran kişi Abertillery Dükü&#;nün ta kendisiydi. Aman Tanrım, dememek için kendisini zor tutan Jane, adamın onlardan yana baktığı ilk anda bariz bir şekilde irkildiğini görerek kaşlarını çattı. Dahası dük, hafiften bir dehşete düşmüş ifadeyle kapı önünde dikilerek müthiş üçlüyü baştan ayağa inceleme nezaketsizliğinde bulunmaktan da geri kalmamıştı. Jane onu şoka soktukları için gurur duyduğunu söylemek isterdi ama başka hiçbir hisse yer bırakmayacak kadar utanmış durumdaydı. Sonunda dük iki adımda hanımların bulunduğu yere geldi ve belli belirsiz başını sallayarak onları selamladı. Bu klasik hareket, kendilerine gelmelerini de kolaylaştırmışta. Jane, Mary ve anneleri gerçekten de başarılı birer reveranstan sonra ne yapacaklarını bilmez bir halde odanm ortasında dikilmeye devam ettiler. Kendinden emin olma haline yaptıklan ucundan dokundurma buraya kadardı. Dük doğrudan annelerine hitap ederek iç titreten sesiyle, Lütfen oturun, dedi. Adam onların ne kadar endişeli olduklarını anladıysa bile davranışlarında bunu sezdirmekten uzak bir sükûnet vardı. Sessizlik içinde en yakındaki, büyük koyu yeşil bir koltuğa oturdular ve ne ara içeri girdiğini anlamadıkları peruklu bir uşağm getirdiği çay tepsisini sehpanın üzerine bırakışını lüzumsuz bir dikkatle izlediler. Servisi yapmamı ister misiniz, ekselanslan, dedi uşak saygıyla. Dük, uşağa devam etmesini işaret etti. Öte yandan dikkati konuklarının üzerindeydi. Üzerinde derken, sahiden üzerlerindeydi. Giysileri de dahil Hammond kadınlarını incelerken ne düşündüğüne dair hala işaret vermiyordu. Jane&#;in tarafsız tahminine göre çok da hoş hisler içinde olmaması gerekirdi. Jane elbisesinin kalın etek kısmını dizlerinin araşma sıkıştırma arzusunu güçlükle bastırarak çenesini kaldırdı ve ansızın, ağzını açık bırakan bir çarpılma anı yaşadı. Adam ona bakıyordu. Bu sanki içine düştüğün çok şiddetli fırtına yüzünden savrulmayı beklerken, nereden uzandığını bilmediğin ipler tarafından el ve ayak bileklerinden yakalanıp fırtınanın göbeğinde takılıp kalmak gibiydi. Sonuçta hayatta kalırdın ama öyle çok hırpalanırdın ki kendine gelmen zaman alırdı. Başka bir deyişle, hem güven hem de korku vericiydi.

27 Jane onu hiç durmadan terleten elbiseye rağmen ürperdiğini hissetti. Ağzı kupkuru, avuç içleri nemliydi. Üzerine hücum eden yoğun duygular yüzünden kalbi deli gibi göğsünü dövüyor, bu çılgın hareketlenmeye rağmen ciğerleri sanki yeterince çalışmıyordu. Çok sonraları, onunla ilk kez göz göze geldikleri an olarak hatırlayacağı o saniyeler, etkileyici bir romanın sayfaları gibi kalbine kazmırken, Jane işte bu fırtınalı hisler ve kafa kanşıklığı içindeydi. Gözleri fırtma bulutlarının rengindeydi. Jane orada ya da yüzünün bütününde sefahatin izlerini görmeyi bekliyorsa çok yanılıyordu. Adamm gözlerinde temiz bir kış gününün berraklığı vardı Ve elbette soğukluğu. Bariz bir bilinç, hafife almmaması gereken zeka pırıltıları sanki görünenin ötesinde kalan kimliğine ulaşmaya çalışıyordu. Jane, ona karşı saklayacak bir şeyi olmadığı halde bu duygudan rahatsızlık duyarak gözlerini kaçırdı. Sadece birkaç saniye, dedi içinden. Birkaç saniyede içinde bir şeyler allak bullak olmuştu. Jane servis edilen çaya minnetle sarılıp bir yudum aldı. Sıcak ve rahatlatıcıydı. Dük, konuklarmm çaylarının tadına bakabilmeleri için vakit tanıdıktan sonra duygusuzca konuya girdi. Detayları sekreterimle konuşacağınızı söylemiştim ama fikrimi değiştirdim. Sizden beklentlerim üzerine düşündüğünüzü ve kendilerini ilgilendiren noktalarda konuyu ailenizle paylaştığınızı varsayıyorum, Bayan Hammond. Yeniden açıklamam gerekiyor mu? Gerek yok ekselanslan. Biz yani kızlanm ve ben, Leydi Beatrice&#;e bizden istediğiniz desteği vereceğiz. Güzel, dedi dük. Bu tek kelime bile Jane&#;in göğsünü titretecek bir güce sahipti. Gizli gizli Mary&#;ye baktığında onun da etkilendiğini fark etti. Demek sorun kendisinde değildi. Leydi Beatrice benim kardeşim, yani istikbali benim için çok önemli. Suistimal edilmeye fazla müsait ve kendisinden beklenenlerin tam olarak farkında değil. Yanlış tek bir yönlendirmenin sonuçlan sadece kendisini etkilemeyecektir. Bu da sizin konumunuzu son derece kritik bir hale getiriyor. Demek kardeşiydi. Jane neden içinin rahatladığını bilmiyordu ama boğucu oda birden bahar havası içeri dolmuş gibi tazelendiğine göre sebebini sorgulamayacaktı. Bugün küçük mutlulukları yakalama günüydü. Bugün kardeşinizle tanışacak mıyız, ekselanslan? Abertillery Dükü&#;nün yüzünden düşünceli ve biraz da gölgeli bir ifade geçti. Hayır, bugün değil. Ama en kısa zamanda. Bacak bacak üstüne atıp rahatça koltuğa yaslandı. İşin büyük kısmı sizinle ilgili hanımefendi. Beatrice ile vakit geçireceğiniz haftalık bir program oluşturuldu. Daha önce de söylediğim gibi, sizin onunla sohbet etmeniz, onu yönlendirmeniz ve bazı konularda yol göstermeniz gerekiyor. Dini konuları mı kastediyorsunuz? dedi Ellen Hammond bir çırpıda. Birilerini hidayete ulaştıracağı için çocuk gibi heveslenmişti.. Kısmen. Leydi Beatrice isterse elbette. Onu inançları konusunda bir şeye zorlamak niyetinde değilim. Aslında daha çok Duraksadı ve Jane bu duraksamadan, söylemeye çalıştığı şeyin onu zorladığı fikrini edindi. Adam cümlesini, Toplumsal ahlak ve benzeri konuları kastetmiştim, diye tamamlayınca Jane&#;in çayı ağzına götürmek üzere kalkan eli öylece havada kaldı, gözleri şüpheyle kısıldı. Ahlak derken? Neyse ki ya da duruma göre ne yazık ki, annelerinin hızlı kavrama yeteneği tuhaflaşmaya başlayan sohbetin nabzını düşürmeye yetmişti. Endişeniz olmasın, ekselansları. Gerekli olduğu takdirde kızlannızm da bu eğitime, ki ben bunun bir eğitim olduğunu düşünüyorum, dahil olmalan gerekecek. Büyük kızınızın derken Jane&#;in gözlerine tekrar baktı. Onu yine o fırtınanın içine attığından haberi var mıydı acaba?

28 Eğitimi yaşadığınız bölge standartlarına göre göz doldurucu. Aynı zamanda mütevazı bir papazın kızı olarak toplumun haürı sayılır bir kesimi tarafından kabul gören bir saygınlığa sahip, kibirsiz Jane&#;i baştan ayağa süzdü ve Bir hanımefendi diye noktayı koydu. Ne demeye çalışmıştı şimdi bu? Tamam, kibirli değildi ama bunu bir hakaret gibi söylemesine gerek var mıydı? Hepsi bu müthiş, benzersiz elbise yüzünden olmalıydı. Bir cevap vermeliydi belki de. Ağzını açtı, herhangi bir şey söyleyecekti. Belki sadece neden diye sorar ve aniden basüran baş ağrısından kurtulduğu gibi merakını da giderirdi. Annesi niyetini sezmiş olmalıydı ki bacağını çimdikleyerek kendine gelmesini sağladı. Kumaş kalın olduğu için çimdik beklenen etki derecesine ulaşmamıştı ama mesaj son derece iyi anlaşılmıştı. Jane, Abertillery Dükü&#;nü çözmeye çalışırken sıcaklık giderek artıyordu. Alnında biriken ter damlalarından biri şakağına doğru süzüldü ve yavaş yavaş aşağıya inip en sonunda kulak deliğine girdi. Lanet olsun! Yaşlarının biraz daha yakın olması nedeniyle Beatrice&#;in diğer kızınızla vakit geçirmeyi tercih edeceğini tahmin ediyorum. Kardeşim konusunda size güvenebilir miyim, Bayan Hammond? Dükün, kardeşinin yaşının Mary&#;ye de Jane&#;e de aynı uzaklıkta olduğunu bilmemesine olanak yoktu. Bu durumda Jane&#;i kafasında yaptığı bir hesap yüzünden elemiş oluyordu ki bu hiç nazik bir düşünce şekli değildi. Jane, soruya muhattap olan Mary&#;ye baktığında kardeşinin kızardığını fark etti ve alınganlığı bırakıp onun adına üzüldü. Fakat kardeşi hızla toparlanmayı bildi, sonra sakince, Evet, ekselanslan, dedi. Tek taraflı sohbet, dükün kibar talimatlarım sıralamasıyla devam ediyordu. Onlardan beklenen, ahlaki yönden sorunları olan küçük kardeşe hidayeti öğretmek, cennete uzanan yolda emin adımlar atmasını sağlamaktı. Jane&#;in satır aralarından çıkardığı buydu, yoksa sorsanız dük bunu kesin inkar ederdi. Bir dükün kardeşi olmanm getirdiği sorumluluklar neyse, bunları kızın taze beynine aşılamaları gerekiyordu. En azmdan denemeleri Görgü kuralları ve akademik kitaplarda yazılanlar dışında kalan tüm iyi ve ulvi şeyler onların sorumluluk alanıydı. Diğer konularda ekselansları en iyi hocaları tutmuştu zaten. Jane bir noktadan sonra sohbeti dinlemeyi kesti. Kimsenin kendisiyle ilgilendiği yoktu ve odayı inceleyip hayal gücünü besleyecek malzemeler toplamanın daha önemli olduğunu düşünüyordu. Fakat sonra dikkatini yine düke verdi. Aslında buna çekildi de denilebilir. Adamm öyle etkileyici bir sesi vardı ki düşüncelerinin son noktası hep o oluyordu. Mektupta yazılanları yapmış birine göre fazla ciddiydi. Kaba değildi, aslmda tavrı kaba olmaktan yüzde yüz uzaktı ama kibirliydi. Arada bir bağlantı olduğundan değil ama Jane onu bir kadım hayvani bir hazla, o şekilde kullanırken hayal edemiyordu. Ve adamın gözlerinde gördüğü soğuk dürüstlük, dedikoduların yalan olduğunu düşünmesini sağlıyordu. Ya da en azmdan abartıldığım Jane duygular konusunda fazla hassastı. Bazen insanları anlamak onun için korkutucu derecede kolay olurdu ki düke bakarken kalbinde giderek büyüyen anlayış da o denli hızla filizlenmişti. Fakat kabul etmeliydi ki dükün meleksi ve kusursuz güzelliğine rağmen korkutucu, karanlık bir yanı da vardı. Oda yeterince aydınlık olmadığı için tam rengini seçemediği ama siyah ya da çok koyu bir yeşil olduğunu tahmin ettiği ceketi ile gri pantolonu üzerine kusursuz oturmuştu. Terzisinin Bayan Dudman olmadığına kalan yarım şişe mürekkebine bahse girerdi. Bu arada kaliteli giysilerinin, onu meleksi yapan özellikleri bir nevi törpülediği ve ona insani bir yan kattığı da söylenebilirdi. Ah, lanet olsun! Kuyruk sokumunun sağ tarafında kalan etli kısım kaşınıyordu. Yani poposu. Ne kadar harika! Şu anda en çok ihtiyacı olan şey, dükün gözlerinin içine baka baka uygunsuz bir yerini kaşımaktı. Ellerinden birini kıpırdatmaya cesaret edemediğinden kaşınan bölgenin icabına bakmak için ileri geri hafif hareketlerle koltuğa sürtünmeye başladı.

29 Annesine bir şeyler anlatmaya devam eden dükün bakışlarının üzerine kaydığını görünce hemen durdu ve iyice soğuyan çayından görgülü bir yudum aldıktan sonra fincanı kibarca tabağına bıraktı. Abertillery Dükü, soyunun beklentilerini karşılayan niteliklere sahipti. Hep aynı şeyi düşündüğünü biliyordu ama adam sahiden de melek gibiydi. Burnu hafifçe uzun ve inceydi. Bozuk paraların arkasına basılan o çirkin yüzlerle uzaktan yakından bir ilgisi yoktu. Yoksa var mıydı? Karar veremeyerek omuz silkti. Ter mi kokuyordu? Yoksa koku annesinden mi geliyordu? Aradaki azımsanamayacak mesafeye rağmen Mary&#;den de geliyor olabilirdi. Eğer öyleyse kardeşiyle konuşması gerekecekti. Başım hafiften eğerek koku kaynağına yaklaştı ama kimden geldiğine karar veremedi. Bu durumda incelemeye kaldığı yerden devam etmesi gerekiyordu. Tanrı kutsasm, bu adam büyüleyiciydi. Jane dışarıdan fark edilmeyen bir iç geçirip kirpiklerini yelpaze gibi kırpıştırdı. Teni altın rengiydi. Ya da mum ışığı acımasız bir oyun oynuyordu. Gözlerinden sonra dükün dudaklarına bakmak da Jane&#;i tedirgin ediyordu. Kalemle şekillenmiş gibi duran üstdu-dak çizgisi, şüphesiz ki her bakış açısına göre kusursuz kabul edilirdi. Burnuyla dudağı arasında kalan çukur öyle hoş bir eğim oluşturuyordu ki insan tam o noktayı parmağının ucuyla okşamak istiyordu. Ne düşündüğünü fark edip kaşlarını çattı. Saçmalama eğilimleri endişe verici bir hal aldığı için dolgun altdudağı hakkında uzun uzadıya bir inceleme yapmamaya karar verdi. Zaten kuyruk sokumu ve biraz daha aşağısı azimle kaşmıyordu. Jane geriye doğru kaykılıp daha üst kısımlarının koltukla temas etmesini sağlayacak pozisyonu aldı ve kendini kaşımaya devam etti. Doğru noktayı bulduğunda öyle rahatladı ki neredeyse ağzından bir oh nidası çıkıyordu. Yoksa çıkmış mıydı? Lanet olsun ki dükün gözleri üzerine kayıp duruyordu. Ahenkli bir senfoniyi andıran ciddi sesinde zaman zaman meydana gelen kaymalar ve tereddütlü tona bakılırsa dikkati dağılmış olabilirdi. Jane içinden, benim yüzümden değildir, diye geçirirken gözlemlemeye devam etti. Böyle bir fırsat eline bir daha zor geçerdi zira. Bir erkeğin bu kadar güzel görünmekten hoşlanıp hoşlanmayacağını düşündüyse de bir sonuca varamadı. Belki güzelliği kötülüğünü gizleyen yaldızlı bir maskeydi. Belki içindeki iblis, kurbanlarmı böyle tuzağa çekiyor, sonra da ruhlarını emiyordu. Aman Tanrım, diye dudaklarım kıpırdattı. İçindeki Catriona&#;nın avuçlarını ovuşturduğunu hissedebiliyordu. Abertillery Dükü&#;nün bir iblis olma potansiyeli heyecandan nefesini kesmişti. Yazacağı sahneler bir bir gözünün önünde belirdikçe eve gidip yazma isteği dayanılmaz bir hal alıyordu. Bir şeyleri onaylarmış gibi başını aşağı yukarı sallarken dudağının kenarı hafifçe kıvrılmıştı. Adamın fiziksel özelliklerini ve yaydığı titreşimli duyguları kafasına kazıdığından emin olmak için yatay çizgi şeklini almış gözlerini ondan bir saniye bile ayırmıyordu. Yaptığı işe fazlasıyla kapılmış durumdaydı. Bu yüzden Abertillery Dükü&#;nün gözlerini üzerine diktiğini, dahası ona bir şeyler söylediğini anlamakta biraz geç kaldı. Hı? Özür dilerim ekselanları. Ben Ne düşündüğünüzü merak ettim, Bayan Hammond. Jane saf saf, Hangi konuda? diye sordu. Yani Dük iki elinin parmaklarını çenesi hizasmda birleştirerek, Teklifim konusunda elbette, diye açıkladı. Tıpkı bir aptala anlatır gibi tane tane hem de Jane adamın kendini beğenmiş tavrı karşısında hata kabul etmez bir öfke hissetti. Kabul etmememiz halinde bizi göndermekle tehdit ettiğiniz tekliften bahsediyorsunuz sanırım. Görünüşe göre onaylamaktan başka şansımız yok. Dük, Jane&#;i ilginç buluyormuş gibi kaşlarım kaldırarak, O halde size adil davranmadığımı düşünüyorsunuz, dedi.

30 Siz adil olduğunuzu düşünüyor musunuz? Beni sorguluyor musunuz, Bayan Hammond? Jane gözlerini kısıp omuzlarını dikleştirdi ve küstahça, Sanki izin verirmişsiniz gibi, dedi. Eğer yanlış görmediyse adamm o güzelim dudağının kenarı yukarı doğru hareket ediyordu. Fakat Jane bundan hiçbir zaman emin olamayacaktı çünkü annesinin çimdiği az önce deli gibi kaşınan kaba etini bir güzel kıstirmıştı. Daha önce neredeydin anne? Jane kırdığı potun enkazı altından başını uzatıp temiz bir nefes aldı. Lafını toparlamadan önce buna ihtiyacı olacaktı. Demek istediğim güveniniz için gurur duyduk. Ayrıca hayatımda tanıdığım en adil insansınız, ailem adına teşekkür ederim. Tam bir zavallılık abidesiydi. Abertillery Dükü bir şey söylemeden uzunca bir süre Jane&#;i süzdü ve birden ayağa kalktı. Sanki hayal kırıklığına uğramıştı. Anlaşılmayan bir konu olursa sekreterim size yardımcı olacak. İyi günler hanımlar. Hanımlar birkaç saniye sonra kendilerini odada tek başına bulduklarında şaşırarak birbirlerine baktılar. Bu ne kabalık! dedi anneleri ve Mary onu onayladı. En azından kurtulduk. Sen konuşma Jane. Söylediklerin aklıma geldikçe avuçlarım kaşınıyor. Gördüğün gibi kötü bir şey olmadı. İçimde kalması daha mı iyi olurdu? İtiraf et anne, sen de kendini iyi hissettin. Ha, bir de şu var: Ekselansları büyük ihtimalle benden hoşlanmıyor, yani kendimi biraz da olsa güvende hissedebilirim. Ellen Hammond anlamsız birkaç kelime homurdandıktan sonra oda kapısına baktı. Eee, şimdi ne yapaca- Gidelim, dedi Mary. Ne kadar da mantıklı! Çıkmaya hazırlanırlarken çay servisi yapan uşak kapıda belirdi ve onları çıkışa kadar götürerek o güne kadar asla şahit olmadıkları bir nezaketle uğurladı. Malikane ve evleri arası avludan sonra yüz metre ya var ya da yoktu. Ancak taş avluyu geçtikten sonraki toprak yol, onlar içeri girdiklerinde başlayıp aralıklarla yağan yağmur yüzünden çamurluydu. Şu anda sadece çiselediği için şanslılardı. Kendilerini zırh kuşanmış gibi hantal hisseden üçlü çamura sürünmesin diye eteklerini yukan kaldırıp dikkatle yürüyorlardı ki iri yağmur taneleri şaşırtıcı bir hızla üzerlerine dökülmeye başladı. Dehşet içinde birbirine bakan Jane ve Mary bir ağızdan, Hayır, diye bağırdılar. Akıllılık eden anneleri ağırbaşlılığı bir kenara bırakarak etekleri havada koşmaya başlamıştı bile. Jane onun bu kadar hızlı koşabildiğim bilmiyordu. Akıllılık sıralamasındaki kendine ait yeri alan Mary de onu takip etti ve suyu yedikçe ağırlaşıp katılaşan elbisesiyle öylece kalakalan Jane&#;i yağmur altında tek başına bıraktı. Jane harekete geçtiğinde çok geç kalmıştı. Çamur eteklerini çekiştiriyor, kaba ayakkabıları yumuşak toprağa gömülüyordu. Yerin altında, yüzeye yakın yerlerde pusu kurup yukarıdaki insanları ayaklarından tutarak cehenneme çeken iblislerle ilgili yazmayı düşündüğü hikayeyi hatırlamak için bundan daha iyi bir zaman olamazdı. İyice çamura batan ayaklarından birini kurtarıp öne attı ve diğeri için aynı çabayı gösterdi. Fakat yol uzun, meşakkatli ve Jane&#;in aynı çabayı gösterebilmesi için gereken cesareti bulmasına izin veremeycek kadar karanlıktı. Elbise o kadar ağırdı ki ayaklan çekilmeye devam ediyordu. Herhangi bir iblis tehdidine karşı göğsündeki kesede sakladığı tuza ve haç şeklindeki hançere ulaşmasına imkan yoktu. Korkudan çığlık atarak kendini yukarı çekti, çekti ve bu müthiş çabanın sonunda nihayet koşabildiğim fark etti. Ev görüş alanına girdiğinde bir kez daha çığlık attı ama bu seferki sevinçtendi. Merdivenler oradaydı, kurtuluş çok yakındı. Tahta çitin diğer tarafına geçmek için mandalı kaldırması gerektiğini hatırlayana kadar uzun bir süre boyunca köhne kapıyı çıldırmış gibi hırpaladı. Açmayı başardığında

31 mutluluk çığlığını yağmura haykırmaktan kendini alamadı. Başardım, başardım nakaratlı bir şarkı nefes nefese dudaklarından dökülüyordu. Kapıldığı heves kaslarına güç aşılamıştı. Kendine güvenip dört adımlık yolu bir adımda almaya çalışınca merdivenlerin tam dibine boylu boyunca serildi. Ama yılmadı Kalktı, içine çamur dolan ağzını yağmur suyuyla çalkaladıktan sonra kapıyı çaldı. Rahat iç etekleri ve ellerinde tuttukları dumanı tüten fincanlarıyla annesi ve Mary karşısında duruyordu. Jane&#;i görünce irkilerek geri çekildiler ve ona yol açtılar. Keyfiniz yerinde, ne-ne kadar güzel. Çay Dişleri birbirine vurduğu için konuşmakta zorluk çekiyordu. Öfkeyi de unutmamak gerekirdi tabii. Çay ye-yeterince sı-sıcaktır umarım. İkisine de onları öldürecekmiş gibi bakıp içeri daldı. Öyle perişan görünüyordu ki, titizliğiyle ün yapmış Ellen Hammond bile sümüklü böcek gibi arkasmdan çamurlu bir iz bıraktığı için ona tek kelime edemedi. Jane&#;in kardeşleriyle paylaştığı odaya girdiğini görene kadar bekledi ve sonra boğazından yukarı arsız baloncuklar gibi yükselen kahka arzusuna yenik düştü. Elbette Chris ve Mary&#;nin de ondan geri kalır bir yanı yoktu. XVI. Abertillery Dükü Alexander Darius Cunningham, içinden çıkamadığı düşünceler yüzünden her zamankinden daha ciddi görünüyordu. Hoşuna gitmeyen o kadar çok şey vardı ki kafasını çevirdiği her yerde içlerinden biriyle karşılaşması mümkündü. Sinirle oradan oraya dolanıp, öfkeyle piyanonun tuşlarına basan Beatrice&#;e baktı ve bu kıza neden tahammül ettiğini hatırlamaya çalıştı. Ah, aynı babanın farklı kadınlardan hoşlanmasmın sonucunda kardeş oluyorlardı. Kızın avuç içleriyle piyanoya sertçe dokunması üzerine Alexander ayağa kalktı ve kapıya yürüdü. Bu saçmalığa daha fazla tahammül edemeyecekti. En başta buraya gelerek hata etmişti. İçeri adım atma nedeni, görkemli hatta ürkütücü notaların davetiydi. Fark edilene kadar Beatrice&#;in ne kadar iyi çaldığını anlamaya yetecek vakti olmuştu ama o andan itibaren kız şirret yönüne dönerek Alexander&#;a küçük bir gösteri yapmıştı. Görünüşe göre gösterinin ikinci perdesi başlamak üzereydi. Kendimi küçük düşürdüğümü söylüyorsun ama beni küçümseyen asıl sensin. Alexander rahatlamayacağını bildiği halde derin bir nefes aldı. Bu fikre nereden kapıldın? Beatrice sıradışı, dağınık bir topuzla bir araya getirdiği sapsarı buklelerini şiddetle iki yana savurarak başım salladı. Beni bir rahibin karısına emanet etmenden bahsediyorum. Sen günah işlediğimi düşünüyorsun diye kendimi kısıtlamayacağım. Olayı yanlış anladığını söylemek zorundayım. Canının istediği şeye tapmakta özgürsün. Benim gibi bir kadeh brendiye ya da kadınların hoşlandığı türden şeylerden birine. Şapka, elbise, küçük tüylü köpekler Sana sınırsız inanç özgürlüğü sunuyorum. Beartice küçük yumruğunu piyanoya indirdi. Benimle alay etme. Sen de herkes gibi ahlaksız olduğumu düşünüyorsun ama bir şey söyleyeyim mi? Umurumda değilsiniz. Bugüne kadar kimse senin hakkında düşünmüyordu. Yakında düşünmekle kalmayıp dedikodu yapmaya başlayacaklar. Kendini iyileştirmenin bana değil, sana faydası olur. Annem hafifmeşrep bir kadın olduğu için zaten konuşacaklardır. Neden boşuna çabalayayım ki? Annesi sosyetik bir fahişe olduğu için ne kadar incindiğini kendisine itiraf ettiği takdirde daha iyi hissedecekti ama o kadar inatçıydı ki bundan gurur duyduğunu söylemeyi tercih ediyordu. Alexander onu ilk gördüğü anı düşündü. Daha önce de varlığından haberi vardı ama onu görmeyi hiç istememişti. Sadece, dostum diyebileceği tek adamdan ona göz kulak olmasını rica etmişti. Onunla tanışma kararı alma nedeni, yeni elde ettiği unvanı mı, yoksa kızın annesinin ölümünden sonra kimsesiz kaldığını öğrenmesi miydi, emin değildi ama bir şekilde kendini Londra&#;nın orta kesim insanlarının yaşadığı sıradan evlerden birinde bulmuştu.

32 Annesinin birkaç gün önce öldüğü evde öfke ve gurur fırtınaları çıkaran şirret, küçük baş belasıyla karşılaştığı an pişman olduğunu hatırlıyordu. Hoş, şimdi de pişmandı. Kız siyahlar giymeyi reddediyormuş, aman ne önemli! Fakat Alexander onu parlak pembe ve hiçbir dönemin modası olmayacak kadar rüküş bir elbiseyle karşısmda görmeyi de beklememişti. Bana öyle bakmandan hoşlanmıyorum. Nefret ettiğin halde sırf işkence etmek için yanında kalmamı istiyorsun. Tabii yeni Abertillery Dükü olarak sorumluluk sahibi görünmenin işe yarayacağını düşünmüş olabilirsin. Fakat hata ediyorsun Beatrice başparmakları ve işaretpar-maklarıyla mavi gözlerinin hizasında küçük bir aralık oluşturdu. Şu kadarcık bile bir itibarın varsa artık onu da unutabilirsin. İkimiz birbirimizden beteriz. Alexander bu kızı ciddi ciddi hırpalamak istiyordu. İnsanların kendisi hakkmda ne düşündüğünü umursayacak biri değildi fakat Beatrice için Düşüncelerinin daha derinlere inmesine izin vermedi. Belki de dediği gibi onu salmalı ve acımasız hayatın hakkından gelmesine izin vermeliydi. Benden bu kadar kurtulmak istiyorsan aldığın son evlenme teklifini değerlendirmeliydin, Beatrice. Asla! Hiçbir zaman Onunla evlenmeyeceğim. Alexander omuzlarmı silkti. İstemiyorsa evlenmek zorunda değildi elbette. Ancak bu rahatlığı, kızın neden evlenmek istemediğini hatırlamasıyla birlikte öfkeye döndü. Ne zaman bunu düşünse öfkelendiği kadar şaşırıyordu da. Hangi aklı başında genç kız, kendisi için çıldıran, geleceği parlak, saygın bir erkekle evlenmek dururken onun ya da herhangi birinin metresi olmak isterdi ki? Beatrice, dedi durumdan son derece sıkıldığım belli eden bir tonda. Benim himayem altında olduğun sürece sana belirli ölçülerde bir özgürlük tanmacak. Ancak, hiçbir koşulda bu Özgürlük, bir erkeğin metresi olmam, erkek kulüplerinden birinde dansçı olmam, üçüncü sımf kabe-relerde oyunculuk yapmam, bir opera gösterisine izleyici olmak dışmda dahil olmam içermiyor. Bu sana defalarca yinelediğim son sözüm. Bu hafta için Bayan Hammond ve kızlarıyla bir araya geleceğin bir program oluşturuldu. Diğer derslerine olduğu gibi buna da son derece önem veriyorum. Şimdi dedi kapıyı göstererek, Dilediğin gibi ağlayıp rahatlıkla öfke krizi geçirebilmen için odana gitmene izin veriyorum. Öfkeden kıpkırmızı kesilen Beatrice, piyanonun üstündeki vazoyu yere çarptı ve koşarak odadan çıkarken Alexandera karşı hissettiği nefretini yineledi. Alexander gibi nefret edilmenin nasıl bir his olduğunu iyi bilen biri için bu küçük gösterinin etkileyici hiçbir yanı yoktu. Dahası, o küçük kızın yaygara kopartmak için hiçbir fırsatı kaçırmayacağım kin dolu mavi gözlerinde daha ilk anda okumuştu. Yani neyle karşı karşıya olduğunu iyi biliyordu. Fakat hazırlıklı olmak, durumu sadece tahmin edilebilir kılıyordu. Bütün bu olanlara, içine düştüğü bu belaya tahammül edecek kadar genç olup olmadığı ise başka meseleydi. Amaçsızca etrafına bakmdı. Bütün oda erimiş som altın yağmuruna tutulmuş gibi çil çil parlıyordu. Kaliteli kuyruklu piyano bile bütünüyle altın rengindeydi. Tıpkı köşedeki arp ve yanında duran iki boy keman gibi Altın varaklı koltuklar, yine altın sicimle işlenmiş parlak san rengiyle üzerine oturmak isteyeni şüpheye düşürüyordu. Alexander nefes alamadığım hissedip büyük kanatlı pencereyi açtı ve içeri dolan serin yağmur havasmı derin derin soludu. Ondan, başındaki tüm saçmalıklan yoluna koyması bekleniyordu. Fakat bu, daha fazla para anlamına geliyordu ki Alexander yeni Abertillery Dükü olduğundan bu yana harcadığı paranın hesabmı kaçırmış durumdaydı. Diğerlerinin zevk düşkünlüğü yüzünden kuruma raddesine gelen hazinenin işleri biraz bile yoluna koymaya hayrı yoktu. Çalışanların maaşları bile ödenemeyecek durumdaydı. İşe, aşağıdan yukarıya tüm maaşları ödemekle başlamıştı. Gereksiz personeli çıkarmış, işe yaramayanların yerine de yenilerini almıştı.

33 Alexander bu lanetli unvanı elde etmeden önce de zengin bir adamdı. Bundan sonra hiç çalışmasa bile ona üç ömür yetecek kadar çok paradan bahsediyordu. Paranın önemini yitirdiği eşiği çoktan geçmişti. Ancak Abertillery topraklarım, mülklerini ve berbat giden yatırımları desteklemek için ortaya döktüğü her kuruş ona parayı kolay kazanmadığım hatırlatıyordu. Ne yazık ki bu alışverişin Alexanderı memnun edecek hiçbir yanı yoktu. Eğer seçeneği olsaydı eline verilen bu sözde gücü iade eder ve alışkın olduğu, dikkat çekmekten uzak hayatına geri dönerdi. Bazen neden bu kadar çok uğraştığım merak ediyordu. Kendi lekeli adı ya da lanetli unvanı için köprüler çoktan atılmıştı. Belki binlerini mahvolmaktan kurtarmak içindir, dedi içindeki alaycı ve çoğu zaman gerçekçi o ses. Geçmişinde neler yaşanmış olursa olsun kendini şanslı hissetmesine yetecek kadar mahvolmuş insan görmüş, bir kısmıyla yakın ilişkiler içine girmişti. Aralarına birinin daha katılmasının kimseye bir faydası yoktu. Beatrice İnatçı çocuk gerçekten ne yaptığını bilmiyordu. Ya da biliyor ve umursamıyordu. Onu kendi haline bırakmayı bir kere daha düşündü. Fakat hemen, bu noktaya geldikten sonra bunu bir seçenek olmaktan çıkarması gerektiğine karar verdi. Beatrice zeki bir kızdı, bugüne kadar ihmal edilen eğitimindeki eksikleri isteksiz de olsa telafi etmeye çalışıyordu. Nefreti; inandığı, kendini bağlı gördüğü değerlerin tam tersini temsil eden erdem timsali Hammond kadınlarının ona bir şey öğretmesi fikrineydi. Alexander dayanamayıp güldü. Biraz ahlaki sohbetin Beatrice&#;in fikirleri üzerinde olumlu etkileri olabileceğini düşünmüştü ama bu aile, o kadınlar Yine kendini tutamayıp güldü. Düşünürken bile doğru cümleyi kurmakta zorlanıyordu. Bu aile beklediğinden biraz daha ahlaklıydı. Giyim tarzlarına bakarak püriten olabileceklerini düşündü ama aynı giyim tarzı yüzünden fizan tavuğuna benzediklerini de düşünüyordu. Alexander elini gözlerinin üzerine koydu ve başım iki yana sallarken uzun uzun güldü. Odaya girip de o ürkütücü manzarayla karşılaştığında ilk düşüncesi, geri çıkmak ve uşaklardan birine hanımlara kapıya kadar yol göstermelerini söylemekti. Fakat anne Bayan Hammondla yaptıkları ilk konuşmada edindiği izlenimin beklentisini karşılayacağı yününde olduğunu hatırlayarak vazgeçmişti. Dahası onları bu deliliğe iten sebepleri merak etmişti. Kadm bir papaz karısından beklenildiği gibiydi. Bir papaz karısı neler yapar bildiğinden değil ama o ilk an dışında düzgün bir kadm olduğundan şüphe etmediğine göre sorun yoktu. Tombul görünmeye çalışan küçük kız için de iç rahatlığıyla onay verebilirdi. Gelgelelim ateş saçlı diğer kız hakkında şüpheleri vardı. Görüntüsü, tombul, iç sıkıcı ve karamsar diğer ikisi kadar korkutucuydu. Bununla birlikte, sükûneti öyle yapmacıktı ki, Alexander kızdaki sessizliğe rağmen defalarca ondan tarafa bakmak zorunda hissetmişti. Çoğu zaman rahatsız görünmüştü gözüne, diğer zamanlarda da şüphe uyandırıcı. Ne zaman gözü ona ilişse ya kıpırdıyor ya da hesapçı gözleri üzerindeyken bir şeyleri onaylıyormuş ve gördüklerinden memnun kalmış gibi başım aşağı yukarı sallıyordu. Alexander durumu az çok tahmin edebiliyordu. On dört yaşından beri kadınların ilgisine alışkındı. Bundan çoğu zaman hoşlanıyor ve kötü ününü önemsemeyen yada önemsemediğini iddia eden kadınlarla iyi vakit geçirmeyi seviyordu. Daha ileri gitmek isteyenlerse, Alexander&#;ın soğuk kararlılığı duvar gibi önlerinde yükselene kadar birkaç numara sergiliyordu. İşte o, karanlık sayılabilecek odada bile canlılığı gözünü alan kocaman yeşil gözlerdeki merak ve kurnaz parıltılar, Alexander&#;a ileri gitmek isteyen o kadınların yaşattığı türden bir huzursuzluk hissettirmişti. Hakkmda romantik hisler beslemeyecek kadar aklı başında bir kız olduğunu umuyordu. Aksi halde onları ailece göndermek zorunda kalırdı ki onca plan yapıldıktan sonra bunun düşüncesinden bile hiç hoşlanmayacağım fark etmişti. Gelgelelim geçmiş dedikoduların, benzer bir macerayla hortlaması şu anda uğraşmak istemeyeceği türden bir sorundu.

34 Bir de şu küçük gevezelik meselesi vardı. Kız, adı Jane&#;di galiba, kendini kontrol edene kadar Beatrice&#;in eğitimi konusunda Alexander&#;ın onlara verdiği görevle ilgili ne düşündüğünü açıkça ortaya koymuştu. Ne bekliyorlardı ki? Alexander gibi gücü seven bir adamm sahip olduğu gücü kullanmasından daha doğal bir şey olamazdı. Bu yüzden Hammond ailesini evet demek ya da gitmek arasmda bıraktığı için kendini suçlu hissetmesi mümkün değildi. Bu tuhaf aile ile iş yapmanın ona kaybettirecek bir şeyi yoktu. Sonuç hüsran da olabilirdi ama Beatrice&#;in şimdikinden daha kötüye gideceğini sanmıyordu. Alexander, küçük sarışının, Beatrice&#;in sivri dili ve fevri karakteriyle baş edebileceğinden şüpheliydi. Komik görünüşlü diğer kızm muhtemel tarzı hakkında kesin bir fikri olmadığım fark etti. Nedendir bilinmez Alexander kendini, kızm başmm tam tepesindeki saçın yay gibi havaya dikildiğini bilip bilmediğini merak ederken buldu. O firenin dışmda limonla bastırılmış gibi görünen kalıplaşmış saçlar, üç hanımda da eş modeldi. Tanrı korusun, aynı saçlar aym elbiseler Eğer bilmediği bir dini tarikata üyelerse onlan göndermek için al sana bir sebep daha. İster istemez yine gülerek, Tuhaf insanlar diye mırıldandı. Yakın zaman içinde onlarla ilgili daha çok şey öğreneceği kesindi. O zamana kadar kafasındaki plana sadık kalmak en iyisiydi. Göğü delip sertçe yere inen yağmuru bir süre daha izledi, dinledi ve sonra kurtarılması gereken kocaman bir dükalığm bitmek bilmeyen işlerini yoluna koymak için çalışma odasına çekildi. Bölüm 5 Catriona, çatının ince sırtında bir kedinin özgüveniyle ilerledi. Ve o süre boyunca, ona arkadan yaklaşmanın itibarını zedeleceği fikriyle boğuştu durdu. Yaptığı savaşların izlerini taşıyan vücudunun itibarından daha değersiz olduğunu savunmuyordu ama bu savaşta hayatta kalma şansı yüksek olan düşmanının arkasından atıp tutmasını da istemiyordu. Yarı yolda durdu ve hala kıpırdamadan geceyi izleyen iblise hayranlık dolu bir nefretle baktı. Çok güzeldi Diğerleri gibi biçimsiz ya da cehennem banyosundan çıkmış gibi leş kokulu değildi. Ölüm hakkıydı fakat acı güzelliğinde yaşama zevk katan bir incelik vardı Bu gece kan döküleceğine dair verdiği sözü tutmak istiyorsa kalleş dövüşmenin de adil bir yöntem olduğuna kendini inandırması gerekiyordu. Elbette duygusal saçmalıklardan arınması gerektiğine de Uzun çizmesinin içinden eğimli hançerini çıkarıp nişan aldığı hedefe doğru firlattı Avcının Günlüğü Edmund Winterhouse Jane, kızıl-kahve atı Tilda&#;nın üzerinde yolun dönemecini alan Phillip&#;e el sallayarak onu gördüğünü belli etti ve devrilmiş ağacm gövdesine geri oturdu. En En son konuşmalarının üzerinden o kadar uzun zaman geç- içmişti ki asıl niyeti koşarak yanma gitmek ve bir an önce gevezeliğe başlamaktı ama Phillip&#;in yüzündeki ciddiyet yüzünden kendini kontrol etmesi gerektiğini düşünmüştü. Sorun neydi acaba? Uslu bir şekilde ellerini bacaklarının arasına sıkıştırdı ve aüm yakındaki bir ağaca bağlamaya çalışan Phillip&#;e gülümsedi. Somurtkan Phillip, İyi günler Jane, diyerek karşılık verdi. İyi günler Bir sorun mu var Phillip? Nişanlısı sayılan adamın yüzünden tereddütlü bir ifade geçti. Atının sağrısına vurduktan sonra ellerini birbirine sürttü ve sinir bozucu bir yavaşlıkla Jane&#;in yanındaki boşluğa oturdu. Birine bir şey mi oldu yoksa? Annen iyi mi? Cadının at gibi sağlam olduğuna emindi. İyi, hatta çok iyi. Galiba sorunu anlamıştı. Phillip annesine ne zaman kızsa etkisinden kurtulması zaman alıyordu. Jane omzuyla onun omzunu bir kere dürttü, tepki alamaymca uygun tempoda dürtmeye devam etti. Ayakkabısının ucuyla da çizmeli ayağına aynı aralıklarla vuruyordu.

35 Çarpık, sevimli gülümsemesinin meydana çıkardığı derin gamze, güzelliğine muziplik ve katıksız bir neşe katıyordu. Gevşek topuzunun orasından burasından fırlayıp esen tatlı rüzgarla hafif hafif havalananan gür kızıl bukleleri Phillip&#;in yüzüne savruluyordu. Tarüşmasız ki, insan ona bakınca bir kırın ortasındaki çiçek öbeğinin içine düşmüş gibi huzur ve mutlulukla sarıldığım hissetmekten kendini alamıyordu. Onun etkisine çoktan kapılmış olan Phillip şaşkm şaşkın, Küçük çocuklar gibisin Jane, dedi. Seni konuşmaya zorluyorum. Ya da susalım, sen rahatlamana bak. Ben de Tilda ile ilgilenirim. Bugün çok hoş görünüyor. Kalkmak üzereyken Phillip elinden tutarak onu yeniden oturttu. Gitme Özür dilerim. Sana ne kadar kötü davranırsam davranayım bana kızmıyorsun. Jane böyle bir itiraf beklemiyordu. İşin gerçeği söylediklerinde hiçbir gerçeklik payı da yoktu çünkü Phillip tanıdığı en kibar insanlardan biriydi. Sen her zaman çok iyisin. Böyle konuşup beni endişelendirme. Yoksa Tilda ve ben seni peşimizden koştururuz. Birkaç ay önce Phillip&#;e sormadan atına binmeye kalkışmış ve her niyeyse tam da o anda huysuzluk edeceği tutan at onu, bunu yaptığına pişman etmişti. Phillip gülümsedi. Beni çok korkutmuştun. Bir daha aynı şeyi yapma. Parmakları Jane&#;in saçlarında bir süre gezindi, çenesinin narin eğimine geldiğinde duraksayıp iç geçirdi. Gözlerinde tuhaf bir ışık çakıyordu ve yüzü hafiften kızarmıştı. Kafasından ne geçirdiğini anlamaya çalışan Jane başım yana eğip erkeğin gözlerinin içine dostça baktı. Çok tatlısın, Jane. Tıpkı bir melek gibi. Jane&#;in gülümseyişi güneşli günü aydınlatan o ışıltılı gülüşlerden biri değildi. Bir sebepten tedirgin olmuştu ve Phillip&#;in halini iyi bulmuyordu. Öyle bakma bana. Annemle atıştık ama önemli bir şey değil. Yanıtı bildiği halde, Sebebi ben miyim? diye sordu. Yeni bir ev aradığınızı söyledi. Bundan hiç hoşlanmamış. Jane kötü bir söz etmemek için yanağının içini ısırmak zorunda kaldı. Taşınmıyoruz. Öyle bir düşüncemiz vardı ama Abertillery Dükü bizden kalmamızı istedi. Phillip&#;in kaşları imalı bir şekilde kalktı. Demek bu da diğerlerinden farksız. Yoksa sizi orada neden tutmak istesin ki? Sesi ve ifadesindeki kendini beğenmişlik Jane&#;i gücendirdi. Çok uzak da olsa anne tarafmdan bir akrabalığımız var. Bizi tutma sebeplerinden biri de bu, Phillip. Ama bilmeni isterim ki, gitmek isteseydik de bize kimse engel olamazdı. Ne sen ne de annen, diyecekken dilini ısırdı. Öyle demek istemedim. Phillip, Jane&#;in elini tutup dudaklarına götürdü. Nazik ve tatlıydı. İnsan o güzel mavi gözlere bir kere baktı mı kendini ondan kolay kolay alamazdı. Aksine bu sefer, kahverengi saçlarına vuran güneşin neden olduğu altın pırıltılar Jane&#;in aklım Abertillery Dükü&#;nün etkileyici güzelliği ile doldurdu. Fakat arımda suçluluk duyarak, Biliyorum, dedi. Başkasından duymam istemem. Gerçi gizlemek istiyorsa kimsenin bilmesine izin vermez. Adam zavallı gözlerimizin görebildiğinden çok daha fazla toprağa sahip, herhalde o kadar gücü vardır. Her şeye sahip olduğu doğru değil, ailesine ait bu civardaki toprak miktarının yarışma bile sahip olmayan soylular var. Sen neden bahsediyorsun, adam neyi gizleyecekmiş? Aralarında gizli saklı hiçbir şey olmamasına ikisi de alışkındı. Jane omuz silkerek, Bize iş teklif etti. Kardeşinin eğitimine yardımcı olmamızı istiyor, diye basitçe açıkladı. Haber Phillip&#;in ilgisini çekmiş görünüyordu. Tamamen Jane&#;e dönerek, Kardeşi olduğunu bilmiyordum, dedi. Ne tür bir eğitimi kastediyorsun? Bildiğim kadarıyla aramzda bir nasıl desem eğitmen yok.

36 Jane bu sefer imayı duymazdan gelemedi. Demek ki o senin gibi düşünmüyor ekselanslan Phillip. Annenin kim olduğunu unutmayayım diye yaptığın hatırlatma için teşekkür ederim. Bir an karşımda onu görür gibi oldum. Yapma, Jane! Siz de kendinize aynı soruyu sormuşsu-nuzdur. Sormuş olabiliriz, her neyse. Dinlemek istiyorsan anlatacağım. Phillip hevesle başını salladı. Konuyu tam olarak biz de anlamadık aslında. Bir hafta önce eve geldi ve Evinize mi geldi? Evet, Phillip. Annene ekselanslarının evimize teşrif ettiğini, artık sıranın kendisinde, yani yüce kraliçede olduğunu söyleyebilirsin. Her konuyu anneme getirmene gerek yok. Jane sırıtarak omuz silkti. Ne yapayım, bugün bana onu hatırlatıyorsun. Ne diyordum? Evet, eve geldi ve kardeşine bazı ahlaki konularda yol göstermemizi istedi. Hızlı bir şekilde, anladığı kadanyla dükün kendilerinden istediği şeyden Phillip&#;e bahsetti. Bazı noktaları kendisi bile tam olarak çözemediği için başladığındaki hevesinin birazı kaçmıştı. Sonunda, Sakın bundan kimseye bahsetme! demeye kendini mecbur hissetti. Phillip hayal kırıklığı yüzünden olduğu yerde çöktü. Annem duysaydı bizim için daha iyi olurdu ama sen bilirsin. Biliyorum ama bu özel bir konu. Dahası da var Zaten sabit bir maaşımız olduğu için Başmı eğip kirpiklerinin altından Phillip&#;e göz attı. Sana daha önce söylemedim ama birkaç aydır papaz maaşmı alamıyorduk. Yeni dük toptan bir ödeme yaptı. Neden bana söylemedin ki? Size yardım edebilirdim. İşte bu yüzden söylememişti. Kesin yardım etmeye kalkar, annesi de yardım etmemesi için elinden geleni yapardı. Sonunda söz verdiği şeyi yapamadığı için utanan o olurdu. Kaldı ki Hammond ailesinde, iane ya da borç kabul etmeyi hoş görmeyen ağır bir fakir gururu vardı. Bu yüzden boşver dercesine elini salladı ve Phillip&#;i yan çevirip başmı omzuna koydu.. Bize para teklif etmedi. Zaten neye karşılık olduğunu bilmediğimiz parayı annem kabul etmezdi. Ama Chris&#;in iyi bir okulda okumasını sağlayacağını söyledi. En çok da buna seviniyorum. Öyle mi? İyi bir adama benziyor. Kinayeyi duymamaya imkan yoktu. Jane gülerek, Yüce gönüllü demek daha doğru olur, dedi. Mary için de planları varmış. Söy Phillip aniden dönünce Jane&#;in başı az kalsm onun kucağına düşüyordu. Mary mi dedin? Ne planı? Ortamı geren panik havası Jane&#;i hızla etkisi altma aldı. Kocaman olan güzelim gözleriyle Phillip&#;i içten dışa soyarak, Sorun ne? diye fısıldadı. Yoksa adamm başka bir niyeti mi varmış? Ne biliyorsun, birileri bir şey mi söylüyor? Mektupta yazılanlardan haberin var, değil mi? Yakasına yapışacakken Phillip&#;in ürkerek geri çekilmesi, asıl sorunun aşırı hassas duyguları olduğunu fark etmesini sağladı ve delilik anı yerini pespembe, sıcak, sevimli bir utanca bıraktı. Yanımdayken böyle ani tepkiler vermemelisin, Phillip. Sır verir gibi üzerine eğildi. Kolay etkilendiğimi biliyorsun. Evet, uygun toplantılara davet edilmesini sağlayarak Mary&#;nin iyi bir eş bulması için ona yardım edecekmiş. Tabii doğru adamı bulmak benim minik kardeşime düşüyor. Aklı olan herkes Mary&#;nin bu plandan nefret edeceğini bilir. Mary bu, düşünsene mümkün olsa nefes almak için harcadığı zamanda bile kitap okur ve bililerini eleştirirdi. Phillip çocuk gibi somurttu. Nesi vardı bunun? Belki de gerçekten doğru kişi karşısına çıkmamıştır. Ben de onu diyordum. Doğru kişinin karşısma çıkması için hiçbir fırsatı olmadı. Annem dükün teklifini bu açıdan çok faydalı buluyor. Aslmda ben her şeyi kendi haline bırakma

37 taraftarıyım ama bir yandan da Mary&#;nin onu hak eden bir erkekle mutlu olacağım düşünüyorum. O kişiyi bulmak için biraz etrafma bakınsa yeter. Haklısın, belki biraz daha büyüyünce. Demek aynı fikirdeydiler. Her zaman aynı fikirdeydiler zaten. Jane halinden memnun bir kedi gibi gerindi. Hadi, keyifli şeylerden bahsedelim. Biz eğlenirken de annen kuyumuzu kazmaya devam edebilir. Phillip&#;in ruh hali Jane&#;i bile kıskandıracak bir hızla değişti. Haklısın, söyle bakalım dedi tatlı tatlı gülerek. Seni mutlu etmek için ne yapabilirim? Jane, Bir şişe mürekkep, demeyi ne kadar da isterdi. Onıın yerine, Annene Londra&#;dan hediye olarak gelen şekerlemelerden benim için biraz ayırabilirsin. Sen Londra&#;dan şekerleme geldiğini nereden biliyorsun? Birkaç kişiden duydum. Annen konuklarına sadece birer tane almalarım tembihliyormuş. Phillip&#;in yanaklarını komik bir kızarıklık kapladı, yüzü hafiften asıldı. Abarttıklarına eminim. Ondan hoş-lanmayanlar bayağılık ediyorlar ve sen de inanıyorsun. Jane gereğinden fazla gürültülü bir iç geçirdi. Phillip İstersen kendini daha iyi hissettiğin bir zaman görüşelim. Fakat böyle konuştuğuna anında pişman oldu. Başkalarının duygularından beslenen hisleri Phillip&#;in öfkesini kendine hedef seçmiş, o da buna gayet güzel çanak tutmuştu. Yumuşayarak, Phillip dedi ve o da Jane&#;in adını söylemek için aynı anı seçti. Jane bana kızgın olmamı anlıyorum. Hep bu evlilik meselesi yüzünden ama annem şu aralar kendini başka işlere adamış durumda Yani Jane elini kaldırarak onu susturdu. Öncelikle evlilik meselesi yüzünden ona kızgın değildi. Tanrı biliyor ya, bekar olmayı da, sağladığı kısıtlı özgürlüğü de çok seviyordu. Elbette evlenecekti ve evleneceği kişi Phillip&#;ten başkası olmayacaktı Fakat Fakat ne? Onu susturmasına susturmuştu ama ne diyeceğini bilmiyordu. Phillip, Jane&#;in bocalamasını önemsemeyerek kontrolü yeniden ele aldı. Seni mutlu edeceğim. Er ya da geç evlendiğimizde çok mutlu bir kadm olacaksın. Er ya da geç İşte ilişkilerindeki kilit ifade buydu. Parmaklan kızm yanaklarında ve çenesinde teklifsizce dolanıyordu. Aralarında iki senedir süren farklı nitelikte bir arkadaşlık vardı. El ele tutuşmak ya da birbirlerine dokunmak ikisi için de bir rutin halini almıştı. Vedalaşırken ya da duygularına kapıldıklan bazı anlarda birbirlerini yanaklanndan öpmeyi de doğal karşılıyorlardı. Hatta bir keresinde Phillip istemeden dudaklarına çok çok küçük bir öpücük kondurmuştu ama öyle sıradan bir şeydi ki ikisi de buna olduğundan başka bir anlam yüklememişti. Jane şu an neyin değiştiğini bilmiyordu fakat bir şeyler olduğunu hissediyordu. Eğer müdahele etmezse olacakları geri alamayacağım da öyle Bu yüzden akima ilk geleni sordu. Evlendiğimizde benden nasıl biri olmamı bekliyorsun? Phillip geri çekildi. Ne ara bu kadar yaklaşmışlardı ki? Şey Saygı görmeyi beklerim öncelikle. Jane neredeyse gözlerini devirecekti. Saygıymış. Hani sevgi, karşılıklı anlayış? Bir varis isterim ama birden fazla çocuk daha iyi. Jane gözlerini kaçırarak, Elbette, kim çocuk istemez ki? dedi. Kendisine sıradan her erkeğin beklentileriyle bakan bu adamın bazı konularda anlayış gösterebileceğini düşünmek istiyordu. Eğer bir gün seni utandırmamak şartıyla, çoğu kişinin tuhaf bulacağı bir şey yapmak istediğimi söylesem bana ne derdin? Phillip&#;in ifadesi ihtiyatlıydı. Böyle baktığında yirmi üç yaşından daha büyük ve sevimsiz görünüyordu. Daha açık olur musun, Jane? dedi sertçe. Jane aynı sertlikle ağzındaki baklayı çıkardı. Örneğin, kitap yazmaya karar versem. O zaman beni destekler misin?

38 Erkek biraz rahatlamış göründü. Yine de sesi tereddütlüydü. Örneğin Eee Şiir yazman beni çok memnun eder, hanımların naif ruhlarını ifade eden saygm dizeler bence her eşe gurur verir. Naif ruh mu? Phillip, benim naif hiçbir yamm olmadığını biliyorsun. Ayrıca şiirden bahsetmiyordum. Kitap diyorum, hani şu yetişkinlerin okuduğu türden, erkeklere de hitap eden romanlardan. Phillip çifte yemiş gibi geriye sıçradı. Erkekler mi? Sen erkeklerin okuyacağı türden bir kitap mı yazacaksın? Neden olmasın? Yeterince kafam çalışıyor ve hayal gücüm fazla hareketli. Dışarı vurulmayı bekleyen iç dünyamı satırlara dökmemin kime ne zararı olabilir ki? Phillip elini itiraz edercesine indirip kaldırdı. İç dünyası da nedir? Bir hanımefendi içinden geçirdiği gibi değil, ondan beklenildiği gibi davranır. İçindekilerin bilinmesini istiyorsan bana anlatabilirsin. Ne? diye soludu Jane, az önce duyduklarına gerçekten inanamıyordu. Ne söyleyeceğini bilemeden defalarca ağzı açılıp kapandı. Suskun kalmanın en iyisi olduğunu anlayana kadar verdiği iç savaş bayağı hasarlı geçmişti. Dilinin ucuna gelen kelimeleri boğazına takılan lokmalar gibi yuttu, birkaç derin nefes aldı. Karşısında gördüğü yüzdeki ifadeye bakılırsa bazı şeyleri itiraf etmek için uygun bir zaman değildi. Tanrı&#;ya şükür ki uslu ve uzlaşmacı görünme çabası her saniye biraz daha işe yarıyordu. Öte yandan hayal kırıklığı ve öfkeden ağlamak üzereydi. Ayağmm ucuyla yeri eşelerken son bir gayretle, Hayır, sadece örnek verdim, dedi. Klasik zevkleri olmayan bir eş olsaydım da benimle evlenmek ister miydin merak ediyordum. Phillip cevap vermeden önce şüphe çekecek kadar uzun bir süre bekledi. Jane ise o süreyi bir yandan içindeki öfkeyi besleyerek bir yandan da onu söndürmeye çalışarak geçirdi. Merak edilecek bir şey yok, Jane, Biz evlendiğimizde ikimizin de çabasıyla iyi bir çift olacağız. Demek öyle Jane gözlerinin dolduğu anlaşılmasın diye yerdeki ayağıyla eşeleyerek açtığı küçük çukura bakıp, Haklısın, dedi. İnsanoğluna ait tecrübe edilmiş bütün duyguları his-sedebilme yeteneğine sahip biri için verdiği tepki biraz duygusuzcaydı. Teselli olarak tutunabileceği tek şey, kabullenişinin göstermelik olduğunu bilmekti. Hayalleri vardı ve bu kadar yaklaştıktan sonra vazgeçmeye niyeti yoktu. İçi rahatlayan Phillip elini tekrar Jane&#;in yanağına götürdü. Diğer eliyle kızm parmaklarını okşuyordu. Sence artık başka şeylerin de vakti gelmedi mi Jane? Ah, Tanrım Öpüşmekten mi bahsediyordu? İçinde esmeye başlayan fırtına ne kadar şiddetliyse de dışarıdan bakıldığında donup kalmıştı. Olay şuydu ki, bu tür cilveleşmeler ona göre değildi. Kendini son derece tuhaf ve asla hazır olmayacağım bildiği bir şeyle burun buruna kalmış gibi tedbirsiz hissediyordu. Devamı gelmeyen bir Ben mırıltısı çıktı ağzından, onu da rüzgar alıp götürdü. Bunca zamandır hep birlikteyiz, diyordu Phillip. Adını koymadığım için bana kızgm olduğunu biliyorum ama sana sadece, bana güvenmek zorunda olduğunu söyleyebilirim. Jane kalıbından kurtularak, ki bu saçma varsayıma karşı çıkmalıydı, Ben evlenmediğimiz için sana kızgm değilim, dedi. İki kişilik bir kararı sana yükleyemem. Güneşe bak, neredeyse kızıla dönmüş. Senin tahıl toptancısıyla görüşmen yok muydu? Geç kalabilirsin. Yapma meleğim Beklesin, herkes bekleyebilir. Phillip&#;in parmaklan bugüne kadar göstermedikleri bir cüretle kızm dudaklarına değdi ve başparmağı iki dudak araşma girerek onlan araladı. Söz veriyorum, kendimi affettireceğim. Sonrası o kadar hızlıydı ki Jane dudaklanndaki pek de baskıcı olmayan dokunuşa karşı koymayı düşünemedi. Her iki elini karşıdan gelen bir tehdidi engellemek ister gibi göğsüne

39 siper etmişti. Phillip&#;in daha ileri gitmesini engellemek için bir miktar hareket etmesi ya da başım çevirmesi yeterliydi. Tann biliyor ya bunu deli gibi istiyordu ama yapamadı. Çünkü bir yanı merak ediyordu. Kadın ve erkeği O meşhur teması İlk öpücüğün büyüsünü Fakat Phillip ne yaparsa yapsın ne başı dönüyor ne de adına şiirler, soneler yazılan hissi meydana getiren kıvılcımı hissedebiliyordu. Özünde bir merak ateşi yanmıyor değildi ancak bunun daha çok deneysel yönde bir eğilimi olduğunu söylemek mümkündü. Erkekler nelerden hoşlanır sorusu da işte o sırada aklında yer etti. İlk etapta dokunmaktan ve duruma bakılırsa da öpüşmekten hoşlanıyorlardı. Eğer cam yanmıyorsa Phillip&#;in çıkardığı o seslerin sebebi mutluluk olabilirdi. Saygı ve itaat de önemliydi. Catriona olsa ondan neler beklediğini söyleyen adamm yüzüne karşı kıs kıs gülerdi. Tabii iyi günündeyse. Belki hiçbir şey yapmadan öylece durmaktan daha fazlasını denemeliydi. Phillip&#;in yaptığı gibi dudaklarını kıpırdatarak eyleme kendini vermeye çalıştı. Hımm Kendi hislerinde bir değişiklik yoktu ama Phillip&#;in biraz daha memnun görünmesine bakarak iyi bir şey yapmış olduğu fikrine kapıldı. Ancak, doğru yoldasın der görünen duruma karşılık, bu başlı başına yanlış diye içini kemiren histen de kurtulamıyordu. Phillip güçlü kolunu beline dolayıp onu biraz daha kendine yaklaştırmıştı, dudakları daha baskıcıydı ama yaptıkları, bir yerlerde bahsi geçen o ıslak öpücüklerden birine benzemiyordu. Sahi o hikayeyi kim anlatmıştı? Eve gidince Mary&#;ye diş çıkaran bir bebekle öpüşmeye benzeyen ilk tecrübesini anlatanın kim olduğunu soracaktı. Neyse ki Phillip kibar biri, diye düşünürken burnundan derin bir nefes aldı. Phillip&#;in bu kadar sakalı olduğunu bilmiyordu. Çenesi kaşınıyordu ve daha ne kadar sürerdi acaba? Bugün annesi Leydi Beatrice ile bir araya gelecekti. Jane kızın sorununun ne olduğunu öğrenmek için deli gibi sabırsızlanıyordu. Ah, galiba Phillip&#;in işi bitiyordu. Yavaşça ayrıldılar. Bu noktada nasıl davranmalıydı? Jane ona durumu normal karşıladığım, artık sırasının geldiğini söylemeyi ve onu huzursuz etme ihtimali taşıyan tereddütleri ortadan kaldırmak istiyordu. Ama onun gözlerinde gördüğü erkeksi sahiplenidlik bakışlarım kaçırmasına neden oldu. Yanakları deli gibi yanıyordu. Tatlı olduğunu biliyordum ama bu, beklediğimden de iyiydi. Temiz havayı uçuşan toz zerreleriyle birlikte içine çekip Jane&#;in elini tuttu. Sen de hoşlandın mı? Rahatsız olmamıştı ama hoşlandım demek de dürüstlük sayılmazdı. Gülümseyerek -tabii zorla- başmı salladı ve ikisini yoldan geçenlerin dikkatinden gizleyen ağaçların arasından görünen ufku izleme bahanesiyle başım o yöne çevirdi. Benim artık gitmem gerekiyor ama yakın zamanda tekrar görüşeceğiz. Gitmekten bahsedene kadar Jane onun neden buluşmak istediğim akima getirmemişti. O an hatırlayarak, Gönderdiğin pusulada bana önemli bir şey söyleyeceğini yazmıştın, dedi. Unuttun mu? Phillip çapkınca gülüp kızın çenesini okşadı. Sence az önce olanlar önemli değil miydi? Jane kandırılmaya ve sonra da hiçbir önemi yokmuş gibi bunun pişkinliğe vurulmasına pek tahammül edemezdi. Aynı hatayı yaptı diye Chris ensesine az şaplak yememişti. Ancak Phillip gibi istikrarlı ve dürüst bir adam tarafından oyuna getirilmenin şaşkınlığı yüzünden o an belirgin bir tepki vermeyi pek düşünemedi. Dalgın dalgın, Sen şimdi sırf öpüşmek için yalanla beni buraya çektiğini mi söylüyorsun? dedi. Kadmsı, ufacık bir yanının bunu ilgi çekici bulduğunu da inkar edemezdi ama çoğunlukla olmasa da olurdu havasmdaydı. Yalan demeyelim Seni görmek istedim, çok uzun zaman olmuştu. Bizi ziyaret edebilirdin. Annem de seni görmekten memnun olurdu. Annen yüzünden senin de araya mesafe koyduğunu düşünmeye başlamıştı.

40 Nasıl böyle düşünürsünüz? Tanıdığım en saygıdeğer ailesiniz Annem de aynı fikirde ve Jane&#;in gözlerini devirmesi üzerine cümlenin sonunu getirmeyip, çalışılmış bir mahcubiyetle, Bana kızdın mı? diye sordu. Biraz içerlemişti ama kızgm değildi. Pas rengi elbisesinin eteğini düzelterek ayağa kalktı, Mary&#;nin yanında sergileyebileceği türde bir rahatlıkla gerindi. Rahat edebilirsin, kızmadım ama annem dönmeden evde olmam gerek. Yapacak bir sürü iş var. Bizimkilere iletmemi istediğin bir şey var mı? Gerinirken omuzlarından kayıp düşen örgü şalı yerden aldı ve üzerindeki kurumuş yaprakları silkeledikten sonra tekrar omuzlarına sardı. Haklısın, seni de işinden ettim. Lütfen Bayan Ham-mond&#;a saygılarımı ilet. Jane, onun kanarya yutmuş kedi mutluluğuna karşılık kızgm ya da somurtkan tavrını daha fazla sürdürürse kendinden şüphe etmeye başlayacaktı. Gülümseyerek dar patika yola yöneldi ve Phillip&#;e de takip etmesini işaret etti. Atını bağladığı yerden alan Philliple birlikte toprak araba yoluna çıkmaları çok sürmedi. Jane yola bu kadar yakınken erkeğin onu öpme cesaretini nereden bulduğunu merak ediyordu. Demek kendini tutamayacağı bir yola girmişti. Bunu düşünmeye iyiden iyiye kapıldığı için Phillip omuzlarından kavrayarak onu kendine çevirdiğinde karşı koyamadı. Yine tuhaf tuhaf bakıyordu. Kendine iyi bak Jane ve bugünkü öpücüğü hatırla Dudaklarında bir kelebek kanadının dokunuşu hissini bırakan öpücük, Jane&#;i ilkinden daha çok şaşırttı. Onun bu yönünü harekete geçiren her neyse daha mutlu bir adam gibi görünmesini sağlıyordu. Ama sırf o daha mutlu olacak diye de Jane&#;in kendini teşhir edilmiş hissetmesi hiç adil değildi. İşini bitirip rahat adımlarla uzaklaşan Phillip&#;in arkasından bir süre baktı ve sonra başım iki yana sallayıp, Akimı kaçırmış olmalı, diye mırıldandı. Karşıdan gelen atlıyı fark etmesi de aynı ana denk geldi. Tanrı korusun, Abertillery Dükü mü o? Evet oydu ama gelenin kimliğinden emin olunca Phillip&#;le vedalaşırken sundukları manzarayı hatırlayıp panikten bayılacak gibi oldu. Görmüş olabilir miydi? Şalım başma geçirmek bir seçenekti, bir diğer seçenek de yolunu değiştirip eve biraz daha geç varmayı göze almaktı. Dürüst olmak gerekirse annesiyle yüzleşmeyi o an içinde bulunduğu halden daha ürkütücü buluyordu. Belki de görmemiştir, diyen kafasındaki iyimser sese kulak verip son bir kez arkasma baktıktan sonra hızla yola koyuldu. Yürürken sadece eteğinin altından görünen siyah ayakkabısının burnuna bakıyordu. Kollarmı edepli bir şekilde şalının kıvrımları araşma sokmuştu. Denizden esen sert ekim rüzgarı ve diğer endişeleri yüzünden şalı omuzlarından kaydırıp saçlarmı kapatacak şekilde başma sarmaya karar verdi. Böylesi daha güvenliydi. Bir an önce eve varmak istiyordu fakat koca bir attan daha hızlı gitmenin imkansızlığı kadar, bunu denemenin uygunsuzluğunu da hesaba katmalıydı. Kimsenin arkasından At Gerıa demesini istemezdi. Zavallı At Gena Yani Gena Onu akima getirmeyeli yıllar olmuştu. Şimdi niye hatırladığını da bilmiyordu. Aslında biliyor da olabilirdi. Her neyse Jane&#;in kafasının çalışma şeklinde asırlık bir meşe gibi dallanıp budaklanmaya müsait bir şeyler vardı. Kocaman siyah gözleri, iri burnu, ağzının içini dolduran büyük dişleri ve upuzun bacaklarıyla Gena da kolay kolay unutulacak bir kız değildi. Herkes ona görünüşü yüzünden At Gena derdi. Jane bir zamanlar onun için ne kadar da üzülürdü. Ancak üzüntüsü kızm bu lakaptan hiç rahatsız olmadığım, aksine bunu hak etmek için canla başla çalıştığım anlayana kadar sürmüştü. Gena gerçekten de at gibi koşabiliyor, kasten kişner gibi gülüyor ve canım sıkan kim olursa onu çiftelemekte sakınca gömmüyordu. Akimı kaçırdığına şüphe yoktu. Koşarken arkasından yükselen toz bulutu

41 sayesinde eteğinin altındakilerin görünmemesiyle övünen bir leydi yanı da yok değildi. Erkeklerin fırfırlı külotu hakkında yaptığı dedikoduları bilmemesi iyi bir şeydi tabii. Zavallı kız. Jane sert toynak seslerinin daha yakından geldiğini fark edince, At Gena için üzülmeyi kesip kriz anına döndü. Abertillery Dükü büyük ihtimalle yanından geçip gidecekti. Jane arkadan nasıl göründüğünü tahmin ettiği için onun gibi rezil bir üne sahip bir adamın bile ilgisini çekmeyeceğim umuyordu. Fakat kendi kendine ne tür telkinlerde bulunursa bulunsun akimdan bağımsız çalışan içgüdüleri, yaklaşan atın gölgesi yola düştüğünde onu başını çevirip o yöne doğru bakmaya zorladı. Tanınma anı yanılgıya yer bırakmayacak kadar kesindi. Belki bir saniye kadar sürmüştü ama Jane adamın yüzünde, kimliğini çözdüğü an oluşan küçük şaşkınlığı gö-rebümişti. Bravo Jane, dedi içindeki Mary Hammond. İyi günler, ekselansları. Durumu daha fazla batırmamak için kibarlık silahını kullanmaktan başka şansı yoktu. İyi günler, Bayan Hammond, dedi adam sakince. Sesi, sert rüzgardan bile daha hızlı içine işlemişti. Jane olası etkiye kapılmaktan son anda kurtulup yukarı baktı. Arkadan vuran güneş heybetli vücudunun hatlarını belirginleştirmiş, çok gereği varmış gibi saçlarındaki altın pırıltısını yoğunlaştırmıştı. Antik dönemlerdeki savaşçılar da onun gibi mi görünüyorlardı acaba? Belki sadece antik dönemlerde yeryüzüne inen savaşçı meleklere benziyordu. Şüphesiz ki onun için melek kadar, savaşçı benzetmesi yapmak da hata olmazdı. Tabii bir de aklından çıkaramadığı iblisvari yanı vardı. Adı neydi acaba? Bugüne kadar onun on altıncı Abertillery Dükü olması dışında bir şeyle ilgilenmemişken Jane birden kendini adamm adım gerçekten merak ederken buldu. Üzerinde bıraktığı his gibi görkemli bir adı olduğunu sanıyordu. Eve mi gidiyorsunuz? Jane çenesinin altında birleştirdiği şalı her ihtimale karşı biraz daha sıkıştırdı ve aceleyle başmı salladı. Evet, ekselanslan. Böyle güvenilmez havalarda atınız olmadan evden fazla uzaklaşmamalısınız Bayan Hammond. Rüzgara bakılırsa yağmur gelmek üzere. Uyan nezaketen yapılmış gibi dursa da Jane&#;in içine bir kurt düştü. Yoksa atma birlikte binebileceklerini mi söylemeye çalışıyordu? Elbette hayır, hayal gücü artık can sıkmaya başlamıştı. Ona sahip olduklan tek atın kendini büe taşıyacak hali olmadığını söyleyebilirdi fakat bunun yerine yağmur öngörüsünü doğrulayan bulutları görmek için deniz tarafma baktı. Adam sahiden de haklıydı. Bulutlar ne kadar da hızlı hareket ediyor, dedi durumu gerçekten şaşırtıcı bulduğunu ortaya koyarak. İki gün önceki yağmurdan sonra birkaç gün daha rahat ederiz sanıyordum. Herhangi bir cevap gelmeyince Jane kendini ona bakmaya mecbur hissetti. Fakat arkadan vuran güneş, sadece kısmi bir görüş sağlıyordu. Tabii görememek, keskin duygularımn işe yararlılığım artırarak Jane&#;e yine boş konuşmaya başladığım hatırlatmıştı. Yolun ortasında dikilmek giderek daha kötü bir fikir haline geliyordu. Sonunda yürümeye karar verdi ama aklı tekrar dükün son sözündeki imaya takıldı. Gerçekten atına binebileceğini ima etmiş olabilir miydi? Yürümeyi bırakıp düşünceli düşünceli yere baktı. Kafasında canlanan, kocaman beyaz atın önüne otururken sırtım adamm göğsüne yasladığı ve o halde annesine yakalandığı sahneyi detaylıca gözden geçirdi. Yolda bizi görenler de cabası diye içten içe söylendi. Ne kadar da ses getirici bir eylem olurdu. Tamamen aklımı kaçırdığımı düşünenlerle bu kız yoldan çıktı diyenler arasında hararetli bir tartışma çıkardı kesin. Elinde meşalesiyle Bayan Nelton

42 saçlarımı tutuşturmak için kalabalığın başını çekerdi. E ne de olsa saygın hanımlara bu tür tekliflerin yapılmaması gereken bir zamanda yaşıyoruz. Hoş, iki yüz yıl sonra da durumun değişmeyeceğinden eminim. Acaba iki yüz yıl sonra kadınların at arabası kullanmaları ya da erkekler gibi bacaklarını iki yandan sarkıtarak ata binmeleri normal karşılanır mıydı? Düşünsel monoloğu tuhaf bir hal almaya başlaymca silkelendi. Abertillery Dükü, Phillip&#;in onu öptüğünü görmüşse Jane&#;in saygınlığından pekala şüphe etmeye başlamış olabilirdi. Sonrası da çorap söküğü gibi gelirdi. Jane bunu öğrenmeden ya da ona gördüğü şeyi yanlış gördüğünü ispatlamadan hayaüna devam edemezdi. Duyana önemli bir şey söyleyeceğini düşündüren yüksek perdeden bir sesle, Ekselansları, diye lafa girdi. Bayan Hammond? Birlikte ağır ağır ilerlemeye başladılar. Daha doğrusu Jane atın ağır adımlarına yetişmek için acele ediyordu ama görünüşe göre biraz daha çabalaması gerekecekti. Bu saatlerde güneş ne kadar parlıyor, değil mi? dedi iyice boğazını temizledikten sonra. İnsan iki adım önünü görmekte zorlanıyor. Bırakın ki yolun devamında ne olduğunu seçebilsin. Tannya şükür buraları iyi biliyorum. Yoksa neyle karşılaşacağımı bilmeden yürürken hayal görüp dururdum. Sakinlik içinde yoluna devam eden at ve sahibinin Ja-ne&#;i dikkate aldıklarım söylemek zordu. Fakat Jane&#;in o öpüşme anının bir yanılsama olduğunu kanıtlama gerekliliği hala devam ediyordu. Biraz daha hızlandı ve şiddeti artan rüzgarı bastırmak için sesini daha da yükselterek anlatmaya devam etti. Eskiler der ki Yağmurdan önce, gökyüzü bulutlanmaya yakınken havadaki aydınlık en parlak günü bile kıskandırılmış. Aynı şey, sabah gün doğmadan önceki karanlık için de geçerli. Aynı mantık ama tam tersi.. Demek istiyorum ki, güneş de işin içine girince meydana gelen parlaklık Gerçekliğinden şüphe edilmeyecek, mantıklı bir açıklama yapamayacağım anlayınca cümlesini yarım bırakıp, Güneş tam da sizin tarafta, eminim benden daha çok etkilenmişsinizdir, dedi. Şaşırarak artık hareket etmediklerinin farkına vardı. Yol biraz sağa kıvrıldığı için güneşi arkalarına almışlardı. Bu sayede adamın nefes kesici yüzünü daha net görebiliyordu. Adam ona, ancak çocuklara gösterilebilecek bir sabırla bakıyordu. Jane ters bir laf etmediği sürece onu kaba davranmakla itham edemeyeceği için iyimser düşünmeye devam edecekti. Aniden bir şey görmüş gibi ileriye baksa ve yol kenarındaki tek tük ağaçlardan birini bir at arabasına benzetse çok mu ileri gitmiş olurdu. Hayır ileri gitmese de aptal olduğunu kanıtlardı ki aptal görünmekle uygunsuz davranışlar sergilemek arasında kalırsa saygınlığından vazgeçmeyi tercih ederdi. Hem bu, sözsüz gerilimi dağıtmak hem de olası yeni taktikler için, Ekselansları siz kasabadan mı geliyorsunuz? diye sordu. Hayır,Bayan Hammond. Sadece bir gezinti. Ah, burası o kadar büyük ki eminim uzun ve yorucu bir gezi olmuştur. Güneşi de hesaba katarsak Sesi giderek azaldı ve sonunda sustu. Artık güneşten bahsetmeyecekti. Kaldı ki sonsuza kadar kendi kendine konuşacağından şüphe etmeye başlamıştı. Jane dükün dudaklarında anlık bir gülümseme görür gibi oldu ama bundan hiçbir zaman emin olamayacakta. Emin olmak da istemiyordu zaten. Çünkü aptal görün-mektense saygınlığından vazgeçeceğini düşünen birine göre yeterince aptallık etmişti. Bu iş burada biter, dedi içinden ve ihtiyaç duyma ihtimaline karşı temiz havayı içine çekerek az önce Philliple vedalaştıkları yere gözlerini dikti. Karşıdan gelen birine göre konumu ne çok açık ne de yeterince korunaklıydı. Neleri göze almak zorunda kaldığını düşününce Phillip&#;e karşı takındığı umursamaz tavır yerini çoktan kızgınlığa bırakmışta. Yağmur başlamadan yola devam etmeyi öneriyorum.

43 Boş bulunan Jane hafifçe sıçradı. Bu seste ne vardı böyle içine işleyen? Başı önünde, yeniden yola koyulurken ağzında geveleye geveleye, Haklısınız Sizi yolunuzdan alıkoyarak zahmet verdim, dedi. İnce bacaklarına dolanan eteği yüzünden birkaç kez tökezlediyse de kendini utandırmamayı başarmışta. Hem mahcubiyet hem de komik çabası yüzünden düştüğü durumu düzeltmesi gerektiğini düşünerek, Benim için hızınızı düşürmenize gerek yok, dedi. Zahmet vermiyorsunuz, Bayan Hammond. Sayenizde atımı dinlendirmiş oluyorum. Öylemi? İri bir yağmur damlası ayakkabısının önüne düşünce Jane kapkara kesilen gökyüzüne baktı. Bu da ne böyle? Aman Tanrım! Yağmur o kadar hızlı başladı ki Jane tekrar önüne bakmayı akıl edene kadar yüzü sırılsıklam olmuştu. Her şeyi değiştirebilirmiş gibi düke baktı ama onda kendininkine benzer şaşkınlığı değil, durumu katlanılmaz bulduğuna dair o tahammülsüzlüğü gördü ve kızararak özür diledi. Lütfen ıslanmayın, siz gidin Ben yağmur dinene kadar ağaçlardan birinin altında beklerim. Ağaç altları güvenli değildir. Lütfen yol boyunca bana eşlik edin. Jane de ağaç altına saklanamayacağını biliyordu. Adam uzanıp onu atın üzerine atabilirmiş gibi bir adım geriye sıçradı. Olmaz! Buna hiç gerek yok, lütfen daha fazla ıslanmadan yolunuza devam edin. Bayan Hammond! dedi dük iyice şiddetlenen yağmuru bastıran paslı sesiyle. Israr ediyorum. Bana eşlik etmediğiniz sürece üçümüz de ıslanmaya devam edeceğiz. Jane kendisini etkileyenin, dükün tane tane yaptığı mantıklı açıklama ya da yağmur yüzünden kaslan seğiren atın ne kadar korunmasız göründüğünü fark etmesi olup olmadığını bilmiyordu ama teslim olurcasma başmı sallayıp ata yaklaştı. Tanrı korusun, birden o savunmasız atın yerini fazlasıyla büyük bir yaratık almıştı. Elimi tutun. Jane denileni yaptı ve her şeyi unutarak, daha önce hiç olmadığı kadar yükseğe çıkmasını sağlayan adamm sım-sıcak gücü karşısında hayrete düştü. Şimdi biraz hızlı gideceğiz. Güvenliğiniz için bana yakın durmanız gerekiyor. Jane gerekli zamanlarda uzlaşmacı olmanın faydalarından haberdardı fakat ona yakın olmanın düşüncesinin korkudan çok heyecan verdiğini anladığı bir saniye öncesinden beri bütün ruhuyla itiraz etmek istiyordu. Bayan Hammond düşüp boynunuzu kırarsanız bunca çaba boşa gidecek. Lütfen, bırakın ikimizin de güvende olmamızı sağlayacak duruşu almanızda size yardım edeyim. Yağmur başma sıkı sıkıya sardığı şalının içine işleyerek saç derisine ulaşmış, oradan da alnına sızıyordu. İç çamaşırlarının kuru kalmasını istediği için başım salladı ve kendini adama bıraktı. Korktuğu gibi birbirlerine sarılmaları ya da Jane&#;in onun dizine oturması gerekmiyordu. Sadece biraz daha yakın duracaklar, dükün kollan Jane&#;in iki tarafında bariyer görevi görürken o da tutunacak sağlam bir yer bulacaktı. Şimdi bir yere tutunmanızı istiyorum. Eğer karşısmda bir geri zekalı varmış gibi konuşarak Jane&#;in rahatlamasını bekliyorsa hata ediyordu. Jane en makul görünenin dizginler olduğunu düşünüp iki kayışı eline aldı. Arkasmda bir yerlerde derin bir iç geçirme sesi duyuldu. Dizginler değil, Bayan Hammond. Atı kontrol edebilmem için dizginlere ihtiyacım var. Demek bazen sahiden de geri zekalı olabiliyordu. Ah, özür dilerim, dedi ve atan muhteşem yelelerine parmaklarını doladı. Bana sorarsanız hafifçe dönün ve ceketime tutunun. Ceketine tutunmak mı? Bu, sırtını onun göğsüne yaslamaktan daha müstehcen bir duruş değil miydi? Jane başını iki yana sallayıp, Böyle iyiyim, dedi.

44 Çok geçmeden yola koyuldular ve at gittikçe hızını alarak yağmurun kırbaç gibi yüzlerine çarpmasına neden olan bir hıza ulaştı. Jane şalım boynunun arkasma dolayıp sıkıca bağlamışta ama bu bile sırılsıklam olmasını engellemiyordu. Yolun yokuş aşağı olan kısmında, Jane açısından işler iyice kötüye gitmeye başlamışta. Artık dörtnala gidiyorlardı, yani düşmesi halinde en iyi ihtimalle üstünden defalarca araba tekeri geçmiş kurbağa leşine dönerdi. Biraz daha sabredebilmek için kendine cesaret vermeye çalıştı ama iyice ıslanarak parmaklarından kaymaya başlayan yeleyi daha ne kadar tutabileceğini bilmiyordu. Dişleri korkudan ve soğuktan birbirine çarpıyordu. Boğazından, engelleyemediği ümitsiz bir inilti çıktı, onu bir yenisi takip etti. Buraya gel! İşte o an hissettiği güvenin tartışılacak hiçbir yanı yoktu. Adam, güçlü koluyla onu kendine bastırdığında da, belini kavrayıp vücudunu daha sıkı sardığmda da Jane sesini çıkarmayı düşünmedi. İstemedi çünkü Başmı minnetle göğsüne gömüp soğuktan donan ellerini ceketinin yakalarma yapıştırdı ve içine iğneler batıran soğuğu kıran ılık havayı soludu. Daimi sıcaklık uzlaşmacı yanını harekete geçirmiş olmalıydı. Fakat yine de yeterince ısına-mamıştı. Onu her zaman içinden geldiği gibi davranmaya yönelten duygulan, giderek diline kilit vurmayı akıl edemediği bir yoğunluğa ulaşıyordu. Jane sözlerinin bir davet gibi algılanmasına aldırmadan, Donuyorum, diye soludu. Biliyorum Şimdi seni biraz daha kendime çekeceğim ve sen de daha sıkı tutunacaksın. Seni koruyacağıma söz veriyorum, güven bana. Jane donduğunu söylediği andan beri adamm yüzünde büyüyen gülümsemeden habersizce denileni yaptı. Aman Tanrım Çok ama çok sıcacıktı Ve öyle güzel kokuyordu ki hiç kimse hayatının sonuna kadar o kokuyu içine çekerek yaşamaktan şikayet edemezdi. Kar örtüsü altında kalmış bir çam ormanında yakılan ateş gibiydi kokusu. Sıcaklık ferahlıkla sarmalanmıştı. Güven veriyordu. Ve ne tuhaftır ki Jane&#;in ağlamak istemesine neden oluyordu. Adam kulağına doğru eğilip, Daha iyi mi? diye fısıldadı. Jane artık iyiden iyiye ısınmıştı. Evet Çok teşekkür ederim. Bir süre bu şekilde yol aldılar. Yağmur şiddetinden hiçbir şey kaybetmemişti ama Jane sarıldığı kozanın şaşırtıcı güveniyle artık ne ıslanıyor ne de üşüyordu. Kulağının dibinde vuran kalp atışları ne kadar da güç-lüydü. Derinden, güçlü ve biraz hızlı Yağmur yüzünden tedirgin olduğu için onu kim suçlayabilirdi ki? Üzerine bir de aptallık ettiği için ona göz kulak olması gerektiğini düşünüyordu. Jane sanki ilk kez o an atmaya başlamış gibi kendi kalbinin vuruşlarım kulaklarında hissetmeye başladı. Onu harekete geçiren korkuydu, bunu kabullenmeye razıydı. Fakat o kadar koşulsuz bir güven hissediyordu ki, ne olursa olsun başma bir şey gelmeyeceğini bilmesi gerekirdi. Korku değilse endişe miydi? Jane içinde kaynayan duyguların tümüne baskm gelenin heyecan olduğunu bildiği halde kendini güvende tutacak mazeretler üretmeye devam etti. Yağmurla birlikte atm da yavaşça hızım kesmesi onu içine düştüğü ılık rüyadan uyandıran yeni bir ritmi beraberinde getirdi. Başım kaldırıp dalgın dalgın etrafına bakarken yerleşim alanına gelmek üzere olduklarını fark ederek tamamen doğruldu. Gelmek üzereyiz. Evet, hızı o yüzden düşürdüm. Ben burada bir yerde ineyim. Zaten fazla kalmadı. Adamın yüzüne bakması gerektiğini düşünerek başım kaldırdı. Kısa bir süre öncesine kadar güneşin sakladığı hatlar, o an olduğu gibi karşısındaydı. Tanrı affetsin Bu hayranlık günah mıydı? Kış göğü rengindeki gözlerini çevreleyen kirpiklere serpiştirilmiş altın tozları, kış güneşini utandırabilirdi. Ya o bakışlar İnsanları tanıma uzmanı Jane bile orada neler olduğunu çözemiyordu.

45

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir