muzaffer özdağ darbe / Bir Askerî Darbenin Öğrettikleri – Derin Tarih

Muzaffer Özdağ Darbe

muzaffer özdağ darbe

HABERLER

HAKSÖZ HABER

 

Irkçı provokasyonların öncü isimlerinden Ümit Özdağ yeni ve orjinal bir şey söylemiyor. Bilakis 27 Mayıs Cuntasının en ırkçı üyelerinden babası Yüzbaşı Muzaffer Özdağ'ın 'lardan bu yana verdiği kirli ve çirkin mücadeleyi sürdürüyor. 

 

Karar Gazetesi yazarı yIldıray Oğur bugün babası Muzaffer Özdağ'ın 27 Mayıs askeri darbesiyle aşikar edip zirvelere taşıdığı halk iradesine düşmanlık, toplumun farklı etnik ve mezhebi yapısını yok edilmesi gereken düşman kategorisine sokmak, Şamanizme uzanan Türklük ve despotizmi temsil eden Atatürkçülük dışında bütün seçeneklerin üzerine namlu doğrultmak gibi sabıkaları 28 Şubat darbe sürecinden bugünlere taşıyan Ümit Özdağ'ın ideolojik ve sınıfsal karakterini tahlil eden güzel bir analiz yazısı kaleme almış. 

 

Muzaffer-Gönül Özdağ çiftinin Tokyo'da dünyaya getirdikleri çocukları Ümit Özdağ'ın Ata/Türkçülük üzerine kurduğu Kürt ve Arap düşmanlığının serencamı üzerine iyi bir kök araştırması, nitelikli bir ideolojik-sınıfsal çözümleme örneği olan makaleyi Haksöz Haber okurlarıyla da paylaşmak istedik. 

Yıldıray Oğur / KARAR

Suriyeli mülteciler yok iken…

Matbaa kadar geç kalmasa da nihayet artık bizim de aşırı sağcı-mülteci karşıtı bir partimiz var.

Ama partinin kurucusu ve parti fotoğraflarına bakılırsa her şeyi Ümit Özdağ ile Batı’daki muadilleri arasında önemli bir fark var.

Batı’daki bu tarz partilerin liderleri genelde yeni ve popülist siyasetçiler, çoğunun temel derdi yabancı ve mülteci karşıtlığı.

Bazıları diğer meselelerde liberal pozisyonlara bile sahip olabiliyor.

Ama bizim yerli ve milli aşırı sağ partimizin başında, Türkiye’de tek bir Suriyeli ve Afgan mülteci yokken de nüfusun bir kısmını iç tehdit olarak gören ve ülkenin bekasının bu yüzden tehlikede olduğunu düşünen, bu radikal fikirleri ve çözümleri yüzünden önce MHP’de, ardından İYİ Parti’de bile barınamamış şahin bir Türk milliyetçisi var.

Üstelik temsil ettiği bu şahin milliyetçi çizgi kendi orijinal pozisyonu da değil.

Türkiye’de MHP’de bile barınamamış, uzun yıllar marjinal kalmış zenofobik, seküler, toplumcu, Türkçü bir geleneğin fikri mirasçısı.

Kelimenin tam anlamıyla mirasçısı.

Çünkü Özdağ, Türkiye’deki milliyetçi hareketin, seküler Türkçülükle yollarını ayırdığı, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin Milliyetçi Hareket Partisi’ne döndüğü ’daki meşhur Adana’daki kurultayda üç hilale karşı, bozkurdu savunan seküler Türkçü grubun öncülerinden Muzaffer Özdağ’ın oğlu.

O yüzden de siyasi çizgisini anlamaya çalışırken ailesine ister istemez referans yapmak gerekiyor.

Zaten kendisi de sık sık ailesine referans yapıyor.

İlk hocasının babası olduğunu söyleyerek bu fikri mirası kabul ediyor.

Dün Devlet Bahçeli’nin ağır sözlerine isim vermeden ve başkalarından esirgediği nazik bir dille yanıt verirken, babasının MHP’nin kurucularından olduğunu, annesinin eski MHP kadın kolları başkanı olduğunu hatırlattı.

Anneler gününde attığı ve anneler günü vesilesiyle bile Süleyman Soylu’yla polemiğini sürdürdüğü tweette de çok kızgın olduğu için Soylu’ya mektup yazacağını söylediği annesinin avukatlığını şöyle övmüştü:

“Sert avukattır. Aziz Nesin-Ergün Göze davasında Ergün Göze’nin avukatlığını yapmış, kazanmıştı.”

Pek çok insan için hiçbir şey ifade etmeyen bir hatıra bu.

Halbuki Özdağ’ın annesinin kazandığını gururla söylediği ’deki dava son yarım asırdır Yargıtay’ın verdiği en ırkçı, en hukuksuz kararlardan biriydi.

Dava yılında Ergun Göze’nin Türkiye gazetesinde Aziz Nesin aleyhine yazdığı iki yazıya dayanıyordu.

“Vatan haini” kavramını bağlaç rahatlığında kullanan, dili çok sert ve sınırsız bir Türk milliyetçisi olan Göze, “Aziz Nesin ve Türk ordusu” başlıklı yazıda Nesin’i bir Kıbrıs gezisinde yaptığı konuşma için yine “vatan hainliği” ile suçladıktan sonra, 51 yıl önce orduda Tümen İstihkam Bölük Komutan vekiliyken askeri mahkemede aldığı cezayı hatırlatıp ona “hırsız ve zimmetçi” demişti.

Nesin hakkındaki bu bilgiyi, ilk olarak Peyami Safa yarım asır önce Nesin’le bir polemik yaparken kullanmış.

yılında bunu alıp tekrar kullanan Ergun Göze’yi Aziz Nesin, mahkemeye vermiş ve mahkeme Göze’yi hakaretten 10 milyon TL tazminata çarptırmıştı.

Bu noktada devreye Ergun Göze’nin avukatı olarak Gönül Özdağ’ın girdiği anlaşılıyor.

Mahkumiyet kararı temyiz için Yargıtay’a taşındı.

Ve Yargıtay 4. Ceza Dairesi, bu mahkumiyeti Türk hukuk tarihine geçen bir gerekçeyle bozdu:

“Bir toplantı ya da gösteri nedeniyle çok değişik bir harekette bulunan kişinin kamunun dikkatlerini çekeceği doğaldır. Eğer kişi, toplumun yakından ilgilendiği biri ise dikkatler daha da yoğunlaşacaktır. O zaman, ilgi ve merak onun bilinmeyen yanlarına da yönelir. Öyle ki, geçmişi güncelleşir ve biyografisi, olay dolayısıyla yayımlanır duruma gelir. Kişi, yaptığı çıkışla geçmişinin sergilenmesine böylece rıza göstermiş hale girer; çünkü, isteyerek yaptığı çıkışla yaşamının ortaya dökülmesini dilemiş olur”

“Anayasa’nın maddesi uyarınca onun başlangıç kısmı metne dahildir. Başlangıç bölümünün 7. fıkrası gereği olarak Türklüğün manevî değerlerine ve ulusal çıkarlarına aykırı hiçbir düşünce koruma göremez. Son fıkrayla değerler ve çıkarlar Türk milleti tarafından, Türk evladının vatan ve millet sevgisine emanet olunmuştur.”

Yani Yargıtay, Aziz Nesin gibi Türklüğün çıkarlarına aykırı fikirler ileri sürenleri hukukun korumayacağına, onlara hakaret etmenin serbest olduğuna karar vermişti.

Nesin, 2’ye karşı 3’le alınan bu vahim karara Yargıtay Ceza Kurulu’nda itiraz etti ama bu kez de Yargıtay Ceza Kurulu kararı onadı.

Böylece Aziz Nesin hakarete uğramış mağdurken, Türklüğe hakaret eden bir suçluya döndü.

Aziz Nesin kısa bir süre sonra da vefat etti.

Aynı Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 12 yıl sonra Hrant Dink’in yazısını da “Türklüğe hakaret” diye yanlış anlayıp onun hakkındaki kararını da onayladı ve suikastına giden yola taşlar döşedi.

Babası hakkında ölmeden önce bu kararı veren yargı zihniyetinin değişmesi için ’da yetmez ama evet diyen Ali Nesin bugün linç edilirken, bu kararı övünerek hatırlatan Ümit Özdağ alkışlanıyor.

Halbuki burada bir avukatın başarısından çok, Türklüğün ve devletin çıkarları uğruna gerektiğinde hukuku bile ayakları altına alabilen bir milliyetçi devlet ideolojisi var.

Özdağ ailesinde bu ideolojik pozisyonun ilk temsilcisi de baba Muzaffer Özdağ’dı.

Muzaffer Özdağ’ın esas hikayesi MHP kurucusu olarak değil, 27 yaşındayken Jandarma Yüzbaşı Muzaffer Özdağ olarak başlıyor.

Özdağ, 27 Mayıs darbesini yapan 38 kişilik Milli Birlik Komitesi’nin (MBK) en genç üyesiydi.

Sadece MBK’nın en genç üyesi değildi, en ateşli ve şahin üyesiydi de.

İçinde general düzeyinde askerin yer almadığı MBK’nın darbenin başına lider olarak seçtiği Orgeneral Cemal Gürsel’i darbeden sonraki gün tatilini geçirdiği İzmir’den Ankara’ya getiren yüzbaşı Özdağ’dı.

MBK toplantılarında en ateşli çıkışları o yapıyor, izinsiz olarak MBK adına yaptığı konuşmalar cunta içinde tartışmalara neden oluyor, Cemal Madanoğlu gibi ’de sucuklu omlet yerken darbeye karar vermiş şahin bir albayı bile “içinde yer aldığı cuntanın ne olduğunu anlamamakla” suçluyordu.

O günlerde darbeyi destekleyen gazetecileri bile tedirgin etmiş meşhur “Babıali’den de geçeceğiz” sözü de ona ait.

27 Mayıs’ın “üniversitelerden geçtiği” ’ler tasfiyesinde de karşımızda çıkıyor Özdağ.

Aralarında darbecilerin kurduğu anayasa komitesinin üyesi olan Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya’nın, Mina Urgan, Yavuz Abadan, Ali Fuad Başgil, Haldun Taner, Sabahattin Eyüpoğlu ve Fuad Sezgin gibi isimlerin olduğu akademisyenin üniversiteden “DP’li, komünist, mason, kifayetsiz, cinsi sapık, Kürt devleti kurmak isteyen” gibi fişlemelerle atıldığı Sayılı Kanun, MBK’da kabul edilince Özdağ şöyle demişti:

“Efendim, şu anda 27 Ekim yani İhtilâlin altıncı ayının ilk günündeyiz. Ve şu kanunla da, İhtilâlimizin en mutlu ana faaliyetlerinden birisini yapmış oluyoruz. Bununla da irfan müesseselerimizde yeni bir devre girmiş oluyoruz. Hepinizi hararetle tebrik ederim. (Bravo sesleri)”

Esas darbenin üzerinden geçmesini istediği mesele ise o günkü adıyla Doğu sorunuydu.

Darbenin ardından ziyaret ettiği Öncü gazetesinde şöyle demişti:

"Biz 27 Mayıs'ı Doğu’da hazırlanan bir Kürt isyanı 'nı önlemek için yaptık. Yoksa vatan bölünecekti. Biliyor musunuz ki, Demokrat Parti liderlerinden önce biz Kürt ağalarını tutukladık?”

seafoodplus.info

Gerçekten de darbeden sadece 4 gün sonra Kürt ağa, şeyh ve kanaat önderleri toplanıp Sivas Kampı’na götürülmüş, Ekim ’da çıkarılan Mecburi İskan Kanunu ile 55 ağa ve şeyh aileleriyle birlikte Batı’daki illere sürgün olarak gönderilip, yerleştirilmişti.

Milli Birlik Komitesi’nde Mecburi İskan Kanunu görüşmeleri sırasında en şahin konuşmaları yapan yine yüzbaşı Muzaffer Özdağ’dı.

Kürt şeyhlerin dördüncü derece akrabalarının bile sürülmesini, suç işlememiş olsa da akrabalık bağının sürgün için yeterli olmasını, sadece memleketlerine değil, Kürt nüfusunun olduğu yerlere de geri dönüşlerinin yasaklanmasını önermişti:

“Eskiden tehcir edilmiş olanlardan geriye dönenlerden bu memleket çok çekti. Bunların bir kere tehciri yapılınca, bir daha o mıntıkaya gelmemeleri, memleketin istikbali için şarttır.”

“Şeyhlik öyle karışık bir unsurdur ki, yedi sülâlesinden birisi de olsa, bu sıfatı öğrenilince gene irtica unsuru olabilirler. Onun için sürgünde bu dördüncü derecedeki akrabalık meselesi her halde yerindedir.”

“Efendim, Devletin milletin emniyeti için, vardığımız emniyeti mevzuubahis olduğu zaman bunların akrabalıkları kâfidir. Varlığımız için tehlike teşkil ediyorsa, elbette kanun tatbik edilecektir.”

“Burada bir kelimenin. ilâvesini teklif ediyorum, «nüfuz mıntıkalarına dönemez. 25 sene evvel olan Şeyh Sait isyanında Şeyh Sait iskân mahalli olan Hınıs'a dönmesine mâni olundu ama, Bingöl, Dersim gibi nüfuz mıntıkası olan yerlere gitmesine mâni olunamadı. Bu bakımdan bu hükmün konması lâzımdır.

Numan Esin: Türkiye'de seyahat hürriyetini tamamen kaldırmak gibi bir hüküm.

Muzaffer Özdağ: Suçlular için kaldırılsın seyahat hürriyeti.”

Bu iskân kanununun hemen ardından devlet başkanı Cemal Gürsel’in çıktığı Doğu gezisine de eşlik etmişti Özdağ.

Gürsel, Diyarbakır’daki meydanda şu ünlü cümleleri söylerken de yanı başındaydı:

“Bu memlekette ve Şarkta Kürt diye bir millet yoktur. Bu bizi parçalamak ve lokma lokma yutmak içindir…Aklımızı başımıza almalıyız. Güya sureti haktan görünüp bizi sapıtmak isteyenlere karşı birleşmeliyiz. Fısıltı ile bizi yoldan ayıranların yüzlerine tükürünüz. Hayır deyin, bu memleketin aslı Türktür. Benim bildiğim bu işler öyle habis kaynaklardan geliyor. Belirli tahrikler düşman ellerinden geliyor… Eski idare Said Nursi adındaki serseriyi de himaye eder gibi görünerek diğer bir yönden de memleketi parçalamak yolunu tutmuştur. Biz birbirimizi Türk olduğumuz için sevelim, mezhep, inanç ayrılıkları bizi birbirimizden ayırmamalıdır.”

Özdağ, bu ziyaretten kısa bir süre sonra ihtilal hükümetinin devam etmesini istedikleri için tasfiye edilen 14’ler grubu içinde Türkeş ile birlikte sürgün edildi.

Tokyo Büyükelçiliği’ne ateşe olarak tayini çıktı.

Zaten Ümit Özdağ da orada doğdu.

jpg

Muzaffer Özdağ, Türkiye döndüğünde önce siyasi mücadeleyi tercih etmedi. Bir süre Türkeş ile cunta arayışlarını sürdürdü.

21 Mayıs Talat Aydemir’in ikinci darbe girişiminin içinde oldukları iddiasıyla Türkeş ile birlikte tutuklandı, yargılandı ve beraat etti.

Daha sonra yine Türkeş ile birlikte Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne girdi. Bu partiden seçimlerinde Afyon’dan Meclis’e seçildi.

Özdağ Meclis’te de kürsüye çıktığında salonda gerilimin arttığı şahin bir milletvekili oldu.

Meclis’te eşkıyalar, ağalar, sınırlardan kaçak girişler, Hatay’da Türkçe konuşma oranları üzerine dönemin İçişleri Bakanı Faruk Sükan ile kavgaları Meclis zabıtlarından okununca çok tanıdık gelebilir.

CMKP’nin MHP’ye döndüğü meşhur Adana Kurultayı’nda partiye amblem olarak bozkurdu öneren Nihal Atsız’a yakın seküler Kemalist Türkçü ekibin liderlerinden olan Özdağ, kongrede üç hilalciler kazanınca da partiden ayrıldı. MHP’den resmi olarak 12 Mart muhtırasından bir hafta önce istifa etti ve bir daha da siyasete girmedi. Ömrünün sonuna kadar da 27 Mayıs darbesini savundu.

’da Celal Bayar’a yazdığı açık mektupta darbeyi savunurken “Yassıada yargıçları Cumhuriyet adliyesinin en müspet sicil sahibi en seçkin yargıcı arasından seçilmiştir” demişti.

Özdağ daha sonra avukatlık yaptı, kitaplar yazdı. yılında Göreve Çağrı adlı bir kitap yazıp Nazım Hikmet’in iade-i itibarına karşı çıkarak onun Rus ajanı olduğunu iddia etti:

"Nâzım'ın vatan sevgisi, kadınlara sevgisinden farksız. Nâzım, narsisttir, kendinden başkasını sevemez, şizofrendir. Türk halkı Kurtuluş Savaşı verirken, Nâzım Nataşalar'dan eğitim alıyordu"

Kitaplarından en ünlüsünün adı ideolojik çizgideki devamlılığı da gösteriyor:

“Örtülü İstila ve Psikolojik Savaş”
jpg

“Sessiz istila” kavramı bu kitaptan geliyor olmalı.

Muhtemelen Zafer Partisi’nin adı da fikri önder olan babaya bir saygı duruşu…

Baba Özdağ bu kitapta dış güçlerin Türkiye’ye dönük örtülü istilasına karşı uyarıyor:

“Milli birlik ve dayanışmasını kaybetmiş, ayaklanmalarla, iç güvenliği yıkılmış, yurt bütünlüğünü savunacak güç ve iradesi yıpranmış, dağılmış bir ülkenin istila ve işgali genel politik durumun elverdiği bir dönemde askeri bir hareketa gerek duyulmadan gerçekleşebilir."

Baba Özdağ; komünizm, bölücülük ve Alevi-Sünni gerilimini dış güçlerin Türkiye’ye dönük örtülü istilasında kullandığı meseleler olarak görüyordu.

yılında yazdığı kitabın adı meseleye nasıl baktığını özetliyor: “Millet Birliğimiz Vatan Bütünlüğümüz Soydaş Toplumlardan Kürtler”

Oğul Ümit Özdağ da akademik hayatından itibaren aynı çizgiyi sürdürdü.

Devletle de yakın ilişkileri oldu. yılında akademisyenken Erbil ve Süleymaniye’ye gönderilerek Dışişleri Bakanlığı’na Kuzey Irak Raporu yazdı.

jpg

Genelkurmay’ın desteklediği söylenen, Ülker grubunun fonladığı Türkiye’nin ilk think tanki olan Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASAM) başkanlığını yürütürken de
Kürt Sorunu yerine Kürtçülük Sorunu diyor, Kürtler için, "Kürt Türkleri ve Zaza Türkleri" terimlerini kullanıyor, “özel bir istihbarat ekibi kurup, PKK’nın ve siyasi kolunun üst düzey kadrolarının Ermenilerden oluştuğunu ortaya koymayı” öneriyordu.

’den itibaren MHP’nin genel başkanlığı için yaptığı denemeler sırasında Bahçeli'yi bile Türkiye için kullandığı "çiçek bahçesi" terimi yüzünden gaflet içinde olmakla suçlamıştı.

Özdağ, daha ortada Suriyeli mülteciler yokken Kürtlerin nüfusunun artmasından endişe duyan bir akademisyendi.

Mesela ’de bu satırları yazdığından Türkiye’deki Suriyeli sayısı 50 bin civarındaydı:

“Öcalan’ın “Ya silaha ya da karına sarıl” şeklinde ifade ettiği Türkiye’yi işgal edilecek bir coğrafya olarak gören ve demografik savaş açan bu açıklamasını, sadece PKK ile sınırlı görmek de yanlıştır. ’de Türkiye’yi ziyaret eden K. Iraklı resmi bir grubun Ankara’da bir düşünce kuruluşunda yaptığı toplantıda “Eskiden Mersin üzerinden denize açılan bir Kürdistan istiyorduk, artık vazgeçtik. Çünkü siz Türkler Anadolu’yu senede Türkleştirdiniz, Biz senede Kürtleştirebiliriz” açıklamaları demografik savaş anlayışının Barzani çizgisinde de hakim olduğunu göstermektedir. Bir süreden buyana PKK da “İstanbul’u, İzmir’i size bırakmayız. Diyarbakır’ı biz yöneteceğiz, geri kalan bölümü ise birlikte yöneteceğiz” demektedir. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, yılı itibarı ile anadili Kürtçe olan kadınlarda doğurganlık iken, anadili Türkçe olan kadınlarda ’dur. Bunun anlamı 27 sene sonra Türkçe anadil grubunun nüfustaki payında keskin bir düşüş olacağıdır. Erdoğan’ın üç çocuk talebinin arkasındaki gerekçe de bu keskin düşüşü engellemektir. Erdoğan’ın üç çocuk yapma çağrısı, doğum oranları olan, anadili Türkçe olan kadınlaradır.”

Bu radikal milliyetçiliği yüzünden MHP’den iki kez ihraç edildi, kurucusu olduğu İYİ Parti’ye de fazla şahin geldi.

Şimdi de mülteciler meselesini MHP’ye bile fazla gelmiş milliyetçiliğine bir kaldıraç olarak kullanıyor.

Ama bu kez savunduğu fikir toplumda maalesef marjinal değil.

Dün Ermeniler, komünistler, DP’liler, Kürtler, İslamcılar tehditti bugün Suriyeliler, Afganlar…

Mülteciler meselesinden sonra bu tehdit algısının ve propagandasının biteceğini herhalde kimse düşünmüyor.

Çünkü bazı ideolojilerin yaşam pınarı tehdittir, nefrettir.

Tamam, bu ideolojiye ırkçılık demeyelim…

Etiketler :yıldıray oğur, ümit özdağ, muzaffer özdağ

Ümit Özdağ: MHP'den Zafer Partisi'ne uzanan, milliyetçi siyasette bir yolculuk

Ümit Özdağ

Kaynak, Getty Images

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Türkiye'de seçim sürecinde en çok konuşulan siyasi figürlerinden biri oldu.

Öncelikle sığınmacıların Türkiye'den gönderilmesi gerektiğini vurgulayan Özdağ, 28 Mayıs'ta yapılacak cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu öncesi Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na destek verdiğini açıkladı.

Zafer Partisi'nin de parçası olduğu ATA İttifakı bu hafta dağılmış, ittifakın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan ise ikinci turda Cumhur İttifakı Adayı Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a desteğini açıklamıştı.

Özdağ ise cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turuna dört gün kala Kılıçdaroğlu ile protokol imzaladı.

Ümit Özdağ'ın bu hamlesiyle seçimin sonucunu etkileyip etkilemeyeceği merakla bekleniyor.

Özdağ'ın siyasi kariyerinin köşe taşlarını derledik.

Sürgündeki MHP'li aile

Ümit Özdağ'ın biyografisinde belki de en dikkat çeken detaylardan birisi, Japonya'nın başkenti Tokyo'da doğmuş olması.

3 Mart tarihinde dünyaya gelen Özdağ'ın annesi, Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) ilk kadın kolları başkanı Gönül Özdağ. Babası ise 27 Mayıs Darbesi'nin önde gelen isimlerinden, o dönemki Millî Birlik Komitesi Üyesi Kurmay Yüzbaşı Muzaffer Özdağ.

Millî Birlik Komitesi içinde Alparslan Türkeş ile birlikte hareket eden babası Muzaffer Özdağ, 13 Kasım 'tan itibaren komite ile görüş ayrılığı yaşaması sonucu askeri müşavir olarak Japonya'ya sürgüne gönderildi.

Ümit Özdağ da ailesinin 2 yıllık sürgün hayatında dünyaya geldi. 'te Türkiye’ye dönmeleri üzerine Muzaffer Özdağ, Alparslan Türkeş'in de yer aldığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne girdi. Bu parti sonradan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adını aldı.

Özdağ; ilkokul, ortaokul ve liseyi TED Ankara Koleji’nde okudu. Lisans eğitimini Almanya'nın Münih kentindeki Ludwig Maximilian Üniversitesi'nde tamamladı. Yüksek lisansını Gazi Üniversitesi'nde, Türkiye’de planlı kalkınma ve Devlet Planlama Teşkilatı hakkında hazırladı. Aynı üniversitede araştırma görevlisi ve akademisyen olarak çalıştı.

Lise yıllarından itibaren ülkücü siyasetle iç içe oldu.

İlk Genel Başkan adaylığı

Ümit Özdağ, kendi anlatımıyla yılları arasında Ülkü Ocakları’nda Alparslan Türkeş’in talimatı ile özel eğitim grubuna ders verdi. Çeşitli şekillerde hareketin parçası oldu ancak 'e kadar MHP'de aktif siyasete girmedi.

'te MHP Genel Başkanlığı için aday olduğunu duyurdu.

Ancak 'daki kongreden iki gün önce MHP yönetimi tarafından partiden ihraç edildi ve kongrede aday olamadı. Ardından akademik hayatına ve siyasi yorumculuğa geri döndü.

İkinci kez MHP

yılında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından yeniden partiye davet edildi.

Aynı yıl seçimlerde İstanbul’dan MHP 2. Bölge 4. Sıra adayı gösterildi ancak seçilemedi.

7 Haziran ve 1 Kasım 'teki genel seçimlerde ise MHP’den Gaziantep milletvekili seçildi.

9 Nisan 'da bir kez daha MHP Genel Başkanlığı'na aday olduğunu açıkladı ancak MHP Genel Merkezi ile muhaliflerin mahkemelik olduğu kongre süreci sonrası Yüksek Seçim Kurulu kongreyi iptal etti.

Özdağ, 20 Ekim 'da MHP’den ihraç edildi.

Referandum ve İYİ Parti'ye geçiş

Özdağ, diğer MHP’den ihraç edilen genel başkan yardımcıları ile 16 Nisan 'de yapılan anayasa değişikliği referandumu öncesi “Türk Milliyetçileri Hayır Diyor” platformunu kurdu ve kampanya yürüttü.

Ardından 25 Ekim tarihinde kurulan İYİ Parti'ye katıldı ve partinin Kurucular Kurulu'nda yer aldı. Strateji, iletişim, propaganda ve tanıtımdan sorumlu genel başkan yardımcısı oldu.

genel seçimlerinde İYİ Parti'den İstanbul milletvekili seçildi.

yerel seçimleri sonrası, kendi deyişiyle "İYİ Parti’nin siyasal çizgisinin kuruluş noktasından ayrılması üzerine" Başkanlık Divanı'ndan ayrıldı.

16 Kasım 'de, İYİ Parti yönetimiyle girdiği tartışma sonucu partiden ihraç edildi. Ancak 13 Ocak tarihinde Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ihraç kararını iptal etti.

Özdağ, 4 Mart tarihinde İYİ Parti'den istifa ettiğini açıkladı.

Ayyıldız Hareketi ve Zafer Partisi

Özdağ, İYİ Parti'den istifa etmesinden hemen sonra Ayyıldız Hareketi adlı oluşumu kurdu ve yeni siyasi parti çalışmalarına başladı.

26 Ağustos 'de kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na vererek Kurucular Kurulu üyesi ile birlikte resmen Zafer Partisi’ni kurdu.

Zafer Partisi, kuruluşundan itibaren Türkiye'de "sığınmacıların geri gönderilmesini" en öncelikli gündem olarak ele aldı. Sık sık "göçmen karşıtlığı" ile eleştirildi.

Soylu ile polemik ve Hatay'da 'mayınlı eylem'

Geçen yıl Mayıs ayında, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile girdiği polemikten sonra Ümit Özdağ'ın adı daha çok duyulmaya başlandı.

Özdağ ile Soylu arasındaki gerilim, Soylu'nun Mayıs başında bir TV programında Özdağ hakkında söylediği, "Soros çocuğudur ve operasyon çocuğudur. İstihbarat elemanı olduğu apaçık bellidir" sözleriyle başlamıştı.

Özdağ bunun üzerine İçişleri Bakanlığı'na yürüdü. Burada polis tarafından engellendi.

TBMM önünde basın açıklaması yapan Özdağ, Soylu'ya hitaben, "Bu görev bittiği zaman tutuklanacaksın, bunun sen de farkındasın, sen Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük kriminalisin" dedi.

Ümit Özdağ sığınmacılarla ilgili olarak Zafer Partisi döneminde daha da sert bir söylem benimsedi.

27 Haziran 'de bir dizi toplantıya katılmak için Suriye sınırındaki Hatay'ın Reyhanlı ilçesine hareket etti. Adana'daki konuşmasında, "Reyhanlı'da, Türkiye-Suriye sınırına, iktidara geldiğimizde tamamlamak üzere ilk mayını yerleştireceğiz" diyen Özdağ'ın konvoyu, Hatay'ın girişinde durduruldu.

Valiliğin 1 hafta süreyle tüm etkinlikleri iptal etmesi nedeniyle Özdağ ile beraberindekilerin kente girişine izin verilmeyeceği bildirildi.

İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İbrahim Çataklı ise Twitter'dan yaptığı açıklamada, Ümit Özdağ için "Tek güç kaynağı yabancı düşmanlığı" dedi.

14 Mayıs seçimlerinde kilit rol

14 Mayıs'ta yapılan cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçiminde, milliyetçi oyların bir kısmına da Ümit Özdağ liderliğindeki Zafer Partisi talip oldu.

Parti sığınmacıların gönderilmesi politikasını öne çıkardı ve ATA İttifakı adı altında başka partilerle bir araya gelerek, yine eski bir MHP'li olan Sinan Oğan'ı cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi.

Sinan Oğan'ın oyların yüzde 5,17'sini alması, Türkiye'de milliyetçi bir yükselişin olduğu yorumlarına neden oldu.

ATA İttifakı dağıldı ve Sinan Oğan, seçimin ikinci turunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı destekleyeceğini açıkladı.

Oğan ile yolları ayrılan Özdağ, Zafer Partisi'nin Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğini şu sözlerle duyurdu:

"Türkiye’nin Türkiye olarak kalmasını istiyorsanız, göçmenistan olmasını istemiyorsanız, 28 Mayıs’ta yapılacak seçimde 13 milyon sığınmacıyı vatanına yollayacak politikaya ve politikacılara destek verin. Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verin. Bu, ülkenizin göçmenistan olmamasının tek yolu.”

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir