analiz ne demek felsefe / Felsefi Analiz Nedir? - Oggito

Analiz Ne Demek Felsefe

analiz ne demek felsefe

Hiçbir felsefeci örneğin, bir felsefeci olarak, İngiltere ya da Amerika iç savaşlarının nedenleri hakkında söyleyecek dişe dokunur görüşleri olduğunu ileri sürmez. Onun talep ettiği, ister teoloji, sanat, bilim, psikoloji ya da tarih ister başka bir şey olsun, herhangi bir disiplinin temel varsayımlarını sorgulama hakkıdır.

Felsefi analiz, felsefenin ne olduğu sorusunu yanıtlamak için iyi bir başlangıç noktasıdır. Bu süreç, insanların ileri geri ortaya attıkları fikirlere normalde olduğundan daha yakından bakmalarını gerektirir. İlgilendikleri herhangi bir mesele hakkında görüş bildirmeye herhangi bir anda istekli olmayan çok az insan vardır. Bu, hükümetin ekonomiyi yönetmesi, öteki çeşitleriyle karşılaştırıldığında Amerikan futbolunun üstünlükleri ya da kapitalizme karşı sendikaların hakları konularındaki görüşlerinden ibaret olabilir. Mesele (ya da hemen her mesele) ne olursa olsun, genel olarak kamuoyunun kanılarını açıklaması beklenebilir. Böylelikle Britanya halkının büyük bir çoğunluğu, medya raporlarına göre, Falkland serüvenini desteklemiş görünür; çoğu insan, bir köpek katilinin değilse bile bir karı koca katilinin ipe çekilmesi gerektiğine inanır; örneğin bir barda oturan herhangi bir insana, Batı dünyasının karşı karşıya olduğu en büyük toplumsal sorunu, şehir merkezlerindeki ayaklanmaları sorun, yanıtın basitliği sizin için şaşırtıcı olacaktır.

O hâlde, böylesi konulara derinlemesine bakmak ne anlama gelir? Birinci şart bellidir ve felsefenin özel bir katkısına gerek duymaz: Fikrini ortaya atmadan önce kişi bir duruma ilişkin olguları netleştirme zahmetine girecektir. Bu her zaman tam anlamıyla mümkün olmayacaktır kuşkusuz ama kahvenin baş belasını, mesele hakkında sanki gerçekten azıcık kafa yormuş gibi Daily Bigot (Günlük Bağnaz) gazetesindeki başlıkları bir bir sıralamaktan alıkoyacak kadar bile olsa yeter. Herhangi bir alanda herhangi bir uzman, bu türden bir öz disiplin bekleyecektir; bundan sonrası özel olarak felsefeyi ilgilendirir: Olgusal önermeler ile değer önermeleri ve varılabildiği oranda da gerçek ile fikir arasındaki farkı görmek ve saptamaktır.

Olgu önermeleri kanıtlanabilir önermelerdir; sınanabilirler ve doğru olup olmadıkları gösterilebilir. Birkaç olgusal önerme örneği verelim. Kendi türünden başkalarıyla karşılaştırıldığında benim pipom büyüktür (bundan kuşku duyuyorsanız önerim, buluşalım, bakalım; o zaman bana bir dolumluk tütün vermekte ne kadar istekli olacaksınız). Bahçemdeki ağaçlar çıplak (olgu), bu şaşırtıcı değil; çünkü aralık ayındayız (bu da siz okurların doğrulayamayacağı başka bir olgudur). İmlanız iyidir, kötüdür ya da duruma göre ikisi arasında bir şeydir. Basit bir sınav, durumu hemen ortaya çıkarır. Çoğu değilse bile birçok önermemiz, şu ya da bu yolla kanıtlanabilir. Ancak geride, bütün içindeki oranı ne olursa olsun, sürekli olarak hepimizin yaptığı, kanıtlanamayan türden sayısız önerme vardır. Bunlar “doğru” ya da “yanlış” kategorilerine sokulamazlar.

Örneğin ben, Rusların ya da Marksistlerin tarih yorumları, Roma Katolik Kilisesi’ninkinden daha geçerlidir, diyorum. Böyle bir önermenin “doğru” mu yanlış mı olduğunu hangi temelde sınayabiliriz? Tam gazetede bir makale okuyorum. Bu makalede yazar, aklına estiği gibi, medyada resmedilen şiddetle gerçek hayatta dışa vurulan şiddet arasında bir bağlantının olduğunu gösteriyor. Kişi bu tezi kanıtlamak için ne yapabilir? Belli bir grup insan diyor ki bütün kürtajlar yanlıştır çünkü “Öldürmeyeceksin” emrini çiğner. Gelgelelim, başka bir grup da aynı ciddiyetle kürtaj kabul edilebilir ve yasal olmalıdır diyor çünkü aksi hâlde kadın, hamileliği sürdürüp sürdürmemeyi tercih etmek gibi vazgeçilmez bir hakkını kaybeder. Bu konuda hangi olgular dizisine bakarak bir karara varmam beklenir ki?

Bu ve bunun gibi milyonlarca mesele hakkında kesin olan tek bir olgu vardır, o da bu meseleler hakkında karar vermemizi sağlayacak doğrulanabilir olguların yokluğudur. Bu görüş açılarından her birinin başını çekenler, tezlerini destekleyecek sağlam dayanaklar varmış gibi konuşurlar ama inançlarının gücü onları körleştirmiştir. Böylece, bunun bir cinayet biçimi olduğu temelinde kürtaja karşı çıkanlar, tek yanlı olarak, ceninin aslında potansiyel olarak da olsa bir kişi olduğuna karar verirler. Öte yandan, onlara karşı çıkanlar da bir iribaş ne kadar kurbağa, bir tırtıl ne kadar kelebek ya da döllenmiş yumurta ne kadar tavuksa potansiyel bir kişinin de o ölçüde fiilen bir kişi olduğuna karar vermektedir. Bütün bu yargılar, hangi yandan gelirlerse gelsinler, kişinin, insan davranışının hangi biçimlerinin en değerli olduğu ve hangi ölçütlerin en çok desteklenmeye değdiği hakkındaki anlayışına dayanan, olgu değil değer yargılarıdır. Ancak bütün bu yargılar, çoğu zaman saygın olduklarını düşünsek ve tutku, inanç ve içtenlikle söz etsek de sonuç olarak kesin olgu dünyasına değil, en iyi durumda inanç, en kötü durumda ise orta bir yer tutmasını umut ettiğim fantezi dünyasına aittirler.

Şu halde, “doğru” olduklarını ilan edebileceğimiz belli önermelerde bulunmak mümkündür; dünya yuvarlaktır, Pisagor teoremi sağlamdır, ışık belli bir hızla yayılır. Ama değer yüklü önermelerde bulunurken “doğru” ya da “yanlış” sözcükleri asla kullanılamaz. Reagan’ın başkanlık dönem inin Carter’ınkinden daha uzun olduğu doğrudur; Amerikalıların çoğunluğu durumun bu (ya da öteki) olduğunu düşünse bile, Reagan’ın daha iyi (ya da daha kötü) bir başkan olduğu doğru değildir. Aynı biçimde, futbolun tenise oranla daha erkekçe bir oyun olduğu, hayvanları etleri ve derileri için beslemenin haince olduğu, eşcinselliğin doğaya aykırı olduğu da doğru değildir. Birçok insan bütün bu sorunlar hakkında kesin görüşler savunur ama bu onları doğru yapmaz çünkü onlardan hareketle kanıtlanabilecek olgular dizisi yoktur ve bu durum kanaatin gücüyle, ifadenin duruluğuyla ya da düşüncenin tutarlılığıyla bir nebze olsun değişmez.

Bu yüzden, yüzyıllar boyunca filozofların ana görevlerinden biri bu kanıtlanabilir ve kanıtlanamaz önermeler karışıklığında hakemlik etmek olmuştur. Bu süreçte filozof, çoğu zaman, çoğu kişinin fiilen tepeden bakmasına olmasa da umutsuzluğa düşmesine neden olacak biçimde, iki cami arasındaki beynamaz gibidir ama filozoftan bir tarafa katılmasını ve hemcinslerine, örneğin şimdiki zamana uygun On Emir biçiminde bir tür değerler hiyerarşisi sunmasını beklemek, ondan bir filozof olarak rolünü aşmasını istemek olacaktır ve bu, bir kitap eleştirmeninden çok satacak bir piyasa romanı yazmasını istemek kadar yersizdir. Felsefecinin görevi önermeleri analiz etmektir, onları derecelendirmek değildir; o bir öğretmendir, vaiz değildir. Onun hedefi, anlayış ve hoşgörüyü ve bu ikisinin yol arkadaşı oldukları bilincini yükseltmektir.

Felsefenin bu özelliği aşağıdaki konuşmada ortaya çıkar:

Birinci felsefeci: Ne demek istiyorsun?

İkinci felsefeci: “Ne demek istiyorsun” demekle ne dernek istiyorsun?

Bu felsefi bir şakadır ve bu yüzden, bir Alman şakası gibi, gülünmesi gerekmez. Ne ki soru temel bir sorudur. Birisine emperyalist ya da faşist ya da gerici ya da yalnızca ahlaksız dediğimde ne demek isterim? Ne anlama gelirse gelsin (ve bu böyle hitap edilen kişiden hoşlanmamanın bir dışavurumu da olabilir), sözde yakıştırıldığı kişiyle ilişkisi içinde olan bu sözcüklerin bir analizi, bunların hem en hemen kesin bir biçimde başka insanlara yalnızca önyargılar gibi görünebilecek, benim kişisel değerlerimin bir ifadesinden öte olmadıklarını ortaya çıkaracaktır. 

O hâlde felsefeci, bu yaklaşımı öteki disiplinlere de taşır. Felsefecinin bu disiplinler hakkında akademik yargılarda bulunduğu anlamına gelmez bu. Hiçbir felsefeci örneğin, bir felsefeci olarak, İngiltere ya da Amerika iç savaşlarının nedenleri hakkında söyleyecek dişe dokunur görüşleri olduğunu ileri sürmez. Onun talep ettiği, ister teoloji, sanat, bilim, psikoloji ya da tarih ister başka bir şey olsun, herhangi bir disiplinin temel varsayımlarını sorgulama hakkıdır. Örneğin bir tıp öğrencisine, asıl ilgi alanının acıları dindirmek ve hayatı korumak olduğu öğretilir ve genel olarak halkın çoğunluğunun bir hekimden beklediği de budur ama felsefeci, arzulanan bu iki amaç çatıştığında, hekimin ne yapması ya da ne önermesi gerektiği sorusunu sorar. Bu, kaçınılmaz olarak ötanazinin doğruları ve yanlışların tartışılmasını gündeme getirir.

Kaynak: Felsefeyi Yaşamak Ahlak Düşüncesine Giriş, Ray Billington, Çeviri: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları,

Analitik felsefe nedir? Temsilcileri kimlerdir? Analitik felsefe &#;zellikleri ve &#;rnekleri

Haberin Devamı

Fottlob Frege: Aritmetiğin Temelleri, Fonksiyon ve Kavram

Ludwig Wittgenstein: Kültür ve Değer, Kesinlik Üstüne, Felsefi Soruşturmalar

Bertrand Rusell: İktidar, Evlilik ve Ahlak, Aylaklığa Övgü

Temsilcileri Kimlerdir?

 Analitik Felsefenin kurucuları Bertrand russell, Moore ve Cambridge olarak kabul edilmektedir. Her iki kurucu sayılan filozof da Wittgenstein, Carnap, Gödel, Feigl, Reichenbach ve Passmore gibi isimlerden etkilenmişlerdir. Analitik Felsefe temel olarak mutlak gerçeklik kavramına ulaşmak için ortaya çıkmıştır. Analitik felsefenin babası olan kabul edilen Gottlob Frege felsefeye daha titiz ve aynı zamanda spesifik bir düşünce getirmek için çalışmalarda bulunmuştur.

Analitik Felsefe Özellikleri ve Örnekleri

 Analitik felsefe akımının özellikleri şu şekildedir:

Haberin Devamı

Dil çalışmaları önemlidir ve teori ile argümanlar için dil çalışmaları kavramsallaştırılmıştır. Zaman bağlı olması ile beraber titizlikle yapılan dil çalışmaları hem biçim olarak hem de mantık olarak odaklanılan bir konudur.

Doğa bilimlerinde kullanılmış olan tüm bilimsel araştırma yöntemleri kullanılmaktadır. Fizik ve biyoloji bilimlerine ontolojik yönleri ile benzerlik gösterir.

Bilimsem yöntemi ile tek gerçek bilgilinin mantıksal doğru ile ulaşılabilen bir durum olduğu düşünülür.

Analitik Felsefede mantıksal olguların mantık aracılığı ile biçimsel dilinin kurulması amaçlanır.

Analitik felsefedeki temel hareket noktası dil anlayışıdır ve dilin önemlidir. yüzyılın sonları ile yüzyılın başlarında ortaya çıkmış olan Analitik Felsefe düşünürler arasında dil çalışmalarının önemi ile ortaya çıkmıştır. Felsefenin kendisinin herhangi bir bilgi ya da gerçeklik üretemeyeceğini düşünen filozoflar dilsel yapıları çözerek ve inceleyerek mutlak gerçekliğe ulaşabileceklerini düşünmüşlerdir. Russel ve onun mantıksal düşünce temeli ile gelişen analitik Felsefe mükemmel bir biçimsel dil kurmayı amaçlamaktadır. Bu amaçtan uzak kalarak daha çok gündelik dile yönlenen Rusesel sıradan insanların konuştukları dilin tam ve yetkin dil olduğunu kabul etmiştir. Herkesin konuştuğu ve herkesin kolay bir şekilde anladığı dilin doğru ve gerçeği bulmak için yeterli olduğu savunmuştur. Analitik felsefeye göre dilin gündelik olan kullanımının dışına çıkanları belirlemek ve bunun nedenleri araştırmaktır. Bu sayede anlaşılamayan ve sorgulanan tüm bilgiler de gerçekliğe kavuşmuş olur. 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir