mutlak krallık nedir / seafoodplus.info - Paragraf Okuma | Anayasal Monarşi Nedir?

Mutlak Krallık Nedir

mutlak krallık nedir

Monarşi Nedir Ve &#;eşitleri Nelerdir? Monarşi Y&#;netimi Ve &#;zellikleri Hakkında Bilgi

Haberin Devamı

Monarşilerde yönetimi elinde bulunduran kişiye bazen kral ya da kraliçe, bazen imparator, bazen padişah denilir. Yine monarşi yönetimlerinde idareyi ve yönetimi elinde bulunduran kişiye şah, kağan, oymak beyi, kont, prens veya prenses, emir veya hakan gibi isimler de verilmektedir.

Monarşi Çeşitleri Nelerdir?

Tek merkezli bir yönetim biçimi olan monarşi zaman içerisinde ya da bölgesel olarak farklılık göstermiştir. Monarşinin çeşitlerini şöyle sıralamak mümkündür:

Eskiçağ Monarşileri: İnsanlık tarihinin bir döneminde bütün halklar monarşi yönetimini tanımış ve hükümdara ayrıca dinsel bir kutsallık da atfetmiştir. Yani monarşinin başındaki kişi o toplumun aynı zamanda dinsel yönden de lideridir ve mutlak dokunulmazlığı, kutsallığı vardır. Buna tarihte örnek olarak Mısır'da firavun örnek gösterilebilir. Mısır firavunu kendisini "Tanrı" kabul ediyor ve halkı ona tapınmak zorunda kalıyordu. Özellikle doğu monarşilerinin birçoğunda krala atfedilen tanrısallık daha fazla gözlenmektedir.

Feodal Monarşi: Feodal monarşide esas kan bağı, klan ya da aile durumunun kralın mutlak gücünün kaynağını oluşturmasıdır. Soydan gelme monarşi şekline Avrupa'dan örnek verilebilir. Franklar döneminde 5.yüzyıl ile 9.yüzyıl arasında görülmüştür. Fakat Çin ve Japonya’da da soydan gelme monarşi yönetimi süregelmiştir.

Haberin Devamı

Mutlak Monarşi: Mutlak monarşiye örnek olarak genellikle yüzyıl - yüzyıl arası İspanya ve Fransız monarşileri gösterilir. Mutlak kral Tanrı'nın yeryüzündeki iktidarını kullanmaktadır. En iyi örnek de Fransız kralı Louis dönemidir.

Meşruti Monarşi: Meşruti monarşide kral yetkisini Tanrı' dan değil halktan almaktadır. Halk tarafından seçilir. Bir Anayasa vardır, bir meclis vardır ve kralın yetkileri sınırsız ve mutlak değildir. Örneğin, yılında Fransız Kralı Louis mutlak monarşi iktidarını kaybetmiştir. Anayasası ile kral yürütme gücünü kullanan bir ulusal temsilci haline dönüşmüştü. Yani yasama ve yargı yetkisi ayrılmış mutlak monarşi bu anlamda kaldırılmıştı. Günümüzde bazı değişikliklerle birlikte meşruti monarşi bazı ülkelerde varlığını sürdürmektedir.

Haberin Devamı

Monarşi Yönetimi Ve Özellikleri

Monarşi Yönetimlerinin özelliklerini çeşitlerine göre ayırarak belirtmek gerekirse; mutlak monarşide tüm yetkilerin bir ömür boyu hem de miras yolu ile geçecek biçimde tek bir kişide olduğu söylenebilir. Halk tamamen yönetim dışı bırakılmıştır. Meşruti monarşi de ise kralın ya da tek kişi hükümdarın yetkileri kısmen paylaştırılmıştır. Ülkenin bir Anayasası vardır. Bu Anayasa ile yetkiler düzenlenmiştir. Tek kişi iktidarın sadece yürütme yetkisini elinde bulundurur. Yargı ve Yasama organı ile yetki paylaşılmıştır.

Bugün Avrupa ülkelerinde bazı monarşiler etkinliğini yitirmiş adeta sembolik olarak bulunurlar. Belçika karlı gibi aslında ülke demokrasi ile yönetilir. Fakat İngiltere' de bir miktar daha ağırlığı bulunan kraliçe var olsa da demokratik biçimde yönetilen bir ülkedir. Monarşilere örnek; Birleşik Arap Emirliği, Suudi Arabistan Krallığı, Katar Emirliği örnek gösterilebilir.

Monarşi nedir?Mutlak monarşi nedir?Meşruti monarşi nedir?Anayasal monarşi nedir?Monarşi ile yönetilen ülkeler hangileri? Bu soruların yanıtını merak ediyorsanız doğru yerdesiniz.

Dünyada yer alan ülkeler, bu zamana kadar pek çok yönetim biçimi ile yönetildi. Bu yönetim biçimlerinden bir tanesi de monarşi. Söz konusu yönetim şekli birden fazla kola ayrılıyor. Bunların arasında mutlak monarşi, meşruti monarşi gibi yönetim sistemleri yer alıyor.

Yüzyıllar önce dünyada en yaygın yönetim biçimi olan monarşiye ilişkin bazı soru işaretleri bulunuyor. Bu yazıda çok sayıda kişi tarafından oldukça merak edilen monarşiye ilişkin merak edilen detayları ele alacağız.

Monarşi Nedir?

Hükümdarın devlet başkanı olduğu yönetim şekline monarşi denir. Monarşi isimli yönetim biçiminde hükümdar hayatı boyunca yetkiye sahip. Bu, monarşiyi diğer yönetim şekillerinden ayıran en önemli özellik. Monarşide hükümdarlık yetkisi genellikle babadan oğula geçer.

Monarşi kelimesi, dilimize "monarchie" isimli Fransızca sözcükten gelir. Otoritenin imparatorun ya da kralın elinde olduğu monarşide bağışlama ve cezalandırma yetkileri yalnızca hükümdarın elinde. Dolayısıyla söz konusu konularda da kararı sadece hükümdar verir.

Monarşi, dünyada en yaygın yönetim şekliydi. Çoğu ülkede prens, devleti tek başına yönetirdi. Prens, Tanrı’dan başka kimseye hesap vermiyordu çünkü yetkinin Tanrı tarafından verildiğine inanılıyordu. Bu yönetim biçimi aslında tam olarak uygulanamadı çünkü hükümdarlar güçlü soylu insanlar ve din adamları gibi kişileri göz önünde bulundurmak zorundaydı.

Monarşinin tam anlamıyla uygulanamamasının bir nedeni daha bulunuyor. Yüzyıllar önce haberleşme ve ulaşım oldukça yavaştı. Bu sebepten ötürü uzak bölgelerde yer alan topraklarda kralın danışmanları yer alıyordu. İnsanlar, yönetim tarafından alınan yanlış kararlara tepki gösteremiyordu.

Pek çok ülkede siyasal ve toplumsal gelişim, özellikle yüzyılın sonlarına doğru "meşruti" isimli yeni bir monarşi türü gün yüzüne çıktı. Bu monarşi türü ile birlikte hükümdarın sahip olduğu yetkiler, yazılı bir anayasa ile tanımlanırken aynı zamanda sınırlandırıldı.

Meşruti Monarşi Nedir?

Meşruti monarşi isimli yönetim sisteminde hükümdarın yetkileri anayasa tarafından sınırlandırılır. Bu sistemde yetkiler meclis ile paylaşılır. Osmanlı Devleti, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet dönemlerinde söz konusu yönetim sistemi ile yönetildi. Magna Carta ile kurulan siyasi sistem, tarihteki ilk meşruti monarşi olarak bilinir.

Pek çok ülkede toplumsal ve siyasal gelişim, özellikle 18 yüzyılın sonuna doğru "meşruti" olarak isimlendirilen yeni bir monarşi türünü gün yüzüne çıkardı. Bu yönetim sisteminde kral, devletin simgesi konumunda. Kral yetkisini hükümete verir. Hükümet de vatandaşlar tarafından seçilen meclisin kararlarına uymak zorunda.

Mutlak Monarşi Nedir?

Yasama ve yürütmenin hükümdarın elinde olduğu sisteme mutlak monarşi denir. Yasama ve yürütmenin yanı sıra yargı da hükümdarda. Dolayısıyla hükümdar, devlet içerisindeki tek otorite sahibi.

Devletin tek kişi tarafından herhangi bir sınırlama olmadan yönetildiği sistem olan mutlak monarşi, Avrupa’da yer alan beyliklerin yıkılması ile birlikte ortaya çıktı. Bu yönetim sistemi, Babil Kralı Hammurabi tarafından kuruldu.

Anayasal Monarşi Nedir?

Fransa’da yılında başlayan Temmuz Devrimi’nden sonra kurulan anayasal monarşide hükümdarın yetkileri anayasa ve vatandaşlar tarafından seçilen meclis tarafından kısıtlanır. Yani bu sistemde hükümdarlar, sahip olduğu yetkilerin bir kısmını meclise ve anayasal kurumlar ile paylaşır.

Anayasal (parlamenter) monarşi ile yönetilen ülkeler arasında Belçika, Kamboçya, Ürdün, Hollanda, Norveç, İspanya, İsveç ve Tayland gibi ülkeler yer alıyor. Aktif hükümdarları ile anayasal monarşi yönetim sistemi ile yönetilen ülkelere ise Bahreyn, Bhutan, Ürdün ve Kuveyt verilebilir.

Avrupa bölgesinde parlamenterizme geçiş, Birleşik Krallık’ta başladı. Soylular, Kral John’a Magna Carta isimli fermanı kabul ettirdi. Ferman kabul edikten sonra parlamento yönetimi kuruldu. Söz konusu yönetim sistemine göre kral, veri toplayabilmek için halkın onayını alması gerekiyordu.

Hapis ve sürgün cezası için hukuki dayanak lazımdı. Ülkeye giriş ve çıkış serbest oldu ve bununla beraber tam ticaret serbestliği tanındı. Bu sistem, bazen uygulanırken bazen askıya alındı.

Monarşi ile Yönetilen Ülkeler Hangileri?

Parlamenter MonarşiAktif Hükümdarlar ile Anayasal MonarşiMutlak Monarşi
Andorra

Monako

Katar

Antigua ve BarbudaBahreynBrunei
AvustralyaBhutanUmman
BahamalarÜrdünSuudi Arabistan
BarbadosKuveytVatikan
BelçikaLihtenştayn

Esvatini

Danimarka

Tonga 
BelizeFas 
KamboçyaBirleşik Arap Emirlikleri 
Kanada  

Lüksemburg

  
Grenada  
Jamaika  
Japonya  
Lesotho  

Birleşik Krallık

  
Malezya  
Hollanda  

Yeni Zelanda

  
Norveç  
Papua Yeni Gine  
Saint Kitts ve Nevis  
Saint Lucia  
Saint Vincent ve Grenadinler  

Tuvalu

  
Solomon Adaları  
İspanya  
İsveç  
Tayland  

Parlamenter monarşiyle yönetilen ülkeler arasında Andorra Antigua ve Barbuda, Avustralya, Bahamalar, Barbados, Belçika, Belize, Kamboçya, Kanada, Danimarka, Grenada, Jamaika, Japonya, Lesotho, Lüksemburg, Malezya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Papua Yeni Gine, Birleşik Krallık, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Solomon Adaları, İspanya, İsveç, Tayland ve Tuvalu bulunuyor.

Aktif hükümdarlar ile anayasal monarşi ile yönetilen ülkeler arasında Bahreyn, Bhutan, Ürdün, Kuveyt, Lihtenştayn, Monako, Fas, Tonga ve Birleşik Arap Emirlikleri yer alıyor. Mutlak monarşi ile yönetilen ülkeler arasında ise Brunei, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Esvatini ve Vatikan mevcut.

Bu yazıda monarşi ile ilgili çoğu kişi tarafından merak edilen soruları yanıtladık. Konuya ilişkin düşüncelerinizi aşağıda yer alan yorumlar kısmından bizimle paylaşmayı unutmayın.

Monarşi

Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Bu hükümdar, Türkçede kral, imparator, şah, padişah, prens, emir, kont, oymak beyi gibi çeşitli adlar alabilir. Bir monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Cumhuriyetlerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir. “Monarşi” sözcüğü dilimize Fransızca Monarchie kelimesinden gelir. Cezalandırma ve bağışlama yetkileri sadece hükümdarın elindedir.

Siyasal otoritenin genellikle miras yoluyla bir kişinin (kral, imparator vb.) üstünde toplandığı yönetim biçimidir.
Monarşi kendi dışında yerleşmiş yasal ya da geleneksel bazı kuralları dikkate almak zorunda olmasından dolayı tiranlıktan ya da diktatörlükten ayrılır.
            A) Monarşinin Tarihi Devirlerde Ortaya Çıkış Şekilleri
1) Eskiçağ Monarşileri

Tarihlerinin belirli bir döneminde bütün halklar, monarşi yönetimini tanımışlar ve bu yönetim biçimine her zaman kutsal bir nitelik vermişlerdir. Sürekli olarak dinsel bir atmosfer içinde tüm davranışların dinsel ve törensel biçime büründüğü bir dünyada kral, yalnızca Tanrı’nın (İbranilerde) ya da tanrıların seçtiği kişi, bazen de Mısır firavunlarında olduğu gibi Tanrı’nın kendisi olarak kabul ediliyordu. Monarşinin yüksek düzeyde yer alan bu dinsel niteliği, söz konusu yönetimin ortadan kalkmasından sonra bile varlığını sürdürdü: Sözgelimi, Atina’da demokrasinin tümüyle yerleştiği dönemde, arkhon (Yunan sitelerinde özellikle de Atina’da en yüksek devlet memuru), sitenin bütün dinsel yaşamını yönetiyordu. Tanrılar ve insanlar arasında aracı olan hükümdar, kendisini destekleyen ve otoritesini ortaya koyması için gerekli olan güçler tarafından, iktidarının sınırlandırıldığını görüyordu. Nitekim Mısır’da, kral, birçok kez din adamlarıyla çatıştı ve uzlaşmak zorunda kaldı. Aynı biçimde, Mykenai dönemi Yunanistan’ında, krallık gücü sıkı bir biçimde bürokratik bir saray yönetimine dayanıyordu; savaş zamanında komutan olan kral savaşta onunla birlikte olan savaş oligarşisini dikkate almak zorundaydı.
Tarımın sulamaya dayandığı ve karmaşık bir örgütlenme gerektirdiği bölgelerde (Nil vadisi ya da Mezopotamya deltası), daha mutlak bir niteliğe bürünen monarşiler daha uzun süre varlıklarını sürdürdüler. Atina,Isparta ya da ya da Roma gibi öbür yerlerdeyse oligarşi (iktidarın küçük bir azınlığın elinde olduğu yönetim) hızla kralın yetkisinin yerini aldı.Bununla birlikte, İskenderiye fetihlerinin ardından Yunanistan’da, Doğu monarşilerinin kutsal niteliğinden güçlü biçimde etkilenmiş bir monarşi biçimi ortaya çıktı.
2) Feodal Monarşi
Feodal monarşi, soydan gelme monarşiden (aile ya da klan önderi durumundaki kralın, iktidarı elinde bulundurduğu, aile ve devlet hizmetinin karıştığı, ailenin gelirlerinin devletinkine denk düştüğü ve ailenin hizmetinde olanların kralın yönetimine doğrudan yardımda bulunduğu bir rejim) doğdu. Söz konusu soydan gelme monarşi rejimi, Franklar dönemine (V-IX. yy.) raslar. Bununla birlikte, Karolenjlerin ilk döneminde imparatorun otoritesi kendi topraklarının ötesine taşıyordu. Bu durum, Charlemagne’ın ‘te kutsanması ve ‘de taç giyerek Roma imparatorlarının yerini alacak kişi olarak belirlenmesi sayesinde gerçekleşti. Roma İmparatorluğu’ nun gücünü yeniden canlandırmak için yapılan bu girişim, büyük senyörlerin imparatora karşı çıkmaları sonucunda başarısızlıkla sonuçlandı. Bu çatışmadan feodal monarşi doğdu: Devletin topraklarının bölünmesi; geniş prensliklerin kurulması; kralın büyük senyörler tarafından seçilmesi. Söz konusu monarşi, X. yy’dan seafoodplus.info’a kadar Fransa’nın, ayrıca Japonya’nın, Ming sülalesi döneminde Çin’in ve XIII. yy’da Rusya’nın da yönetim biçimi oldu. Büyük senyörler, krallığa ait hakları ve halk otoritesi olma haklarını etkin bir biçimde kullanıyorlardı: Adalet dağıtıp vergi topluyor, para basıyor ve topraklarında yaşayan halkı gerçek anlamda temsil ediyorlardı. Kral, en üstün kişi olmakla birlikte, en azında XI. yy’da, söz konusu büyük senyörler arasında en güçlü olanı değildi. Kralın Reims’de kutsanması ona bir otorite ve yönetime karışan öbür kişilerin üstünde bir yer sağlıyordu ama vasalların onayını almadan iktidarını sürdüremiyordu. Bu nedenle kral, köy ve kentlerde büyük senyörlerin koruyuculuğundan sıkıntı çekenlerin tümünü koruması altına aldı ve kendi gücünü sınırlandıran bütün güçlerle çatıştı.
XIV. ve XV. yy’larda krallık yönetimi güçlendi ve feodal nitelikteki bu monarşi bir tür yönetim monarşisine dönüştü. Bu da yavaş yavaş mutlak monarşiye doğru evrim gösterdi.
3) Mutlak Monarşi
Daha önceleri, Mısır ve Babil monarşileri için kullanılan mutlak monarşi deyimi daha çok Batı monarşileri, özellikle XVI. -XVIII. yy’lar arasındaki Fransız ve İspanyol monarşileri için kullanıldı.
Mutlak kral (en iyi örneği Fransa’da Louis XIV‘tü) senyörler senyörüdür. Kralın, senyörü olmayanlara senyör olma hakkı, buradan kaynaklanıyordu. Reims’de kutsanan mutlak kral Tanrı’nın iktidarını kullanıyordu ve yalnızca Tanrı’ya hesap verirdi. Bu durum ona belirli görevler yüklüyor ve özellikle Tanrı saygısı ve “gerçek inancı” savunma yükümlülüğü veriyordu. Hiçbir prens dinlerin çokluğunu hoşgörüyle karşılayamazdı. Bu nedenle Nantes Fermanı kabul edilmez nitelikteydi ve yürürlükten kaldırılması, mutlakiyetçiliğin mantığı gereğiydi. Bununla birlikte kral, uyrukları bağlılık yeminleri bakımından “bağlı tutmak ve serbest bırakmak” gibi papaların kendi kendilerine verdikleri hakkı kabul etmiyordu. Kral ile Papalık arasındaki çatışma ‘de yeniden alevlendi, sonra yatıştı. Fransa kralı,kendini Kutsal Roma-Germen imparatoruna bağlı olarak da görmüyordu. Kral yasama gücüne, yargı gücüne (son yargılama yetkisi kralındı ve her uyruk ona başvurabilirdi), vergi toplama hakkına, nişan ve rütbe verme hakkına (soyluluk unvanı verme, subay atama hakkı), para basma, barış ve savaşa karar verme hakkına sahipti.
a) Mutlakiyetin Sınırları
Bu “mutlak” monarşi gene de sınırsız değildi. Tahta geçmeye ilişkin kurallar gelenekle ve krallığın “temel yasalarıyla” belirlendiği için kral, kendisinden sonra gelecek kişiyi seçemezdi. Kral naipliklerinin örgütlenmesi işini belirleyemezdi. Louis XIII ve Louis XIV‘ün bu konuda aldıkları kararlar Parlamento tarafından bozuldu. Kral, ülke toprağının bir bölümünü devredemezdi (bu kural, François I‘e, kötü sonuçlar veren Madrid Anlaşması’nı reddetme olanağı sağladı). Kral, ayrıcalıkları ve her bölgenin geleneklerini dikkate almak zorundaydı. Krallık yasası, öbür yasalara yalnızca eklenir ve onlara herzaman egemen olamazdı.
Krallık iktidarının sınırlarını iyi anlayabilmek için, yasaların yazıya geçirilmelerinin ve özellikle uygulanmalarının güçlüklerini göz önünde tutmak gerekir. Unutkanlıklar, kasıtlı ya da kasıtsız savsaklamaları da bunlara eklemek gerekir. Yeni devlet memurluklarının açılmasına gelince bunlar, babadan oğula geçer hale geldi. Bu görevlerin sayısı, kralın mali gereksinimlerine
bağlı olarak artıyordu. Yeni memurluklar açılması, bazen planlar kuran bir görevliler topluluğunun kurulmasına yol açıyordu. Krallık iktidarının bir bölümünü elinde bulundurduğunun bilincinde olan bu topluluk, güç anlarda bunu hissettirmesini bildi. Kral, bastırdığı parayı kuşkusuz zorla kabul ettirebiliyordu, ama uluslararası büyük tacirlerin verdikleri değere göre belirlenen paranın kurunu zorla kabul ettiremiyordu. XVI. yy’dan XVIII. yy’a kadar, Fransa Krallığı sık sık para sıkıntısı içinde kaldı ve mali bunalım krallığın yıkılmasında etkili oldu. Kral, mali alanda her istediğini yapamazdı. Louis XV döneminde olduğu gibi kral, kendisine gerekli olan parayı ödünç olarak veren bankerlerle uyuşmak zorundaydı. Daha adaletli vergiler getirmek istediği zaman da, ayrıcalıklı kişilerin direnişleriyle karşılaşıyordu. Kral tek başına yönetmiyordu. Krallığın yüksek dereceli görevlileri (baş mabeyinci, amiral, şansölye) kendisine yardım ederlerdi. Monarşinin gizine ve özüne çok yakından bağlı olan, görevinden alınamayan ve kralın yokluğunda kurullara başkanlık eden şansölyeninki bir yana öbürlerinin görevleri, daha çok onursal nitelikteydi. Kral, kurulu ile birlikte yönetimi sağlıyordu. Simgesel de olsa her zaman kurulda hazır bulunurdu ve bu kurulun üyelerini (bunlar çoğunluktaydı) soylular sınıfından seçerdi. Bu kurul yapılacak işlere göre bölünürdü. “Yüksel Kurul”, önemli kararları alan kuruldu ve üyeleri “devlet bakanı” unvanını taşırlardı. “Resmi Yazışmalar Kurulu” taşra ile olan yazışmaları yönetirdi. “Maliye Kurulu”,”Ticaret Kurulu” (‘dan sonra) da vardı. “Vicdan Kurulu”na daha çok kralın günah çıkarıcısı olan papaz katılırdı. “Özel Devlet, Maliye, Yönetim Kurulu” öbür geri kalan işlere bakardı ve bu kurulun iki yüz kadar üyesi olabilirdi. Buna kendi alanlarında kararlar alan, sürekli ya da süreksiz olarak çalışan kurullar ve dosyaları hazırlayan daireler eklenirdi.
Kral, dört “devlet sekreteri” il de yönetimi sağlıyordu (Dışişleri, Savaş ve Deniz, Saray ve Protestanlık İşleri). Fouquet’ nin gözden düşme olayına kadar mali işler genel nazırı da vardı. Bu daha sonra, mali işler genel denetimcisi oldu.
Taşra yönetimini valiler ve özellikle nazırlar yönetiyordu. Bunların güçlenmeleri, Eski Rejim’ in sonuna kadar arttı. Yönetimin merkezileştirilmesi mutlak monarşinin istediği şeydi. Kral, halkına da danışabilirdi. Bu danışmayı, istediği gibi toplayıp dağıtabildiği “état généraux”lar ve aynı zamanda ileri gelen kişilerin oluşturduğu meclis aracılığıyla
yapıyordu. Krallığın zayıflık dönemlerinde çokça yapılan bu toplantılar ‘ten ‘a kadarki dönemde bir yana bırakıldı, ama unutulmadı. Parlamentolar üst düzeydeki adalet ve tescil organlarıydılar. “Uyarma hakkı” (kral buyrultuları üzerine hukuk düzeni açısından uyarma hakkı) onlara verilmişti. Bu parlamentolar monarşinin zayıflıklar gösterdiği zamanlarda bu hakkı kullanmaktan geri kalmadılar. Kralın istediklerinde, kendi ayrıcalıklarına yönelik bir şey bulduklarını sandıkları zaman, bu hak onları XVIII. yy’da sistemli olarak muhalefete itti. Kral onları da hesaba katmak zorundaydı. Kuşkusuz, sınırsız olmayan bu monarşi, gene de meşruti bir monarşi değildi. .
4) Meşruti Monarşi
Mutlak monarşiden farklı olan bu tür monarşide kral, Tanrı tarafından değil, ulus tarafından seçilir. Kral ile ulus arasındaki ilişkiler bir metinle, Anayasa’yla belirlenmiştir (en azından Fransa’da böyleydi). Ulus, seçimle oluşturulmuş bir ya da birçok meclis tarafından temsil edilir. Egemen olan ulusun seçtiği kral, ulusun iradesine bağlıdır. Ama Anayasa’nın kendine verdiği ve Meclis ya da Meclisler karşısında elinde bulundurduğu bir yetkisi vardı. Meşruti monarşi İngiltere ve Fransa’da gerçekleşmiştir. Ortaçağ’a, tarihli Magna Carta’ ya (Büyük Ferman) kadar uzanan İngiliz meşruti monarşisi, Common Law dan, yani kazai içtihatları oluşturan ve belirli olaylar üzerindeki yargıç kararlarından meydana gelen bütünden doğmuştur. Demek ki yasa, kral iradesine bağlı değildi, doğrudan doğruya halkı temsil eden yargı gücünden doğuyordu. Doğal olarak, kral, krallığın ayrıcalıklarına sahipti. Özellikle XVI. yy’ da Tudorlar yönetiminde kral, özel kurul ile iradesini kabul ettirmeye kalkıştı. Parlamento’nun direnişi, para ve sürekli ordu olmaması yüzünden başarısızlığa uğradı. Kral Fransa’da olduğu gibi, doğrudan doğruya yerel yönetim alanlarına karışamıyordu. Buraların yönetimi, mali işler açısından bağımsız olan Sherif lere, sulh yargıçlarına ve bölgesel yöneticilere bırakılmıştı; “Orta sınıf” halkın içinden seçilen ve Common Law taraftarı olan bu yöneticiler, kısa sürede kendi güçlerinin bilincine vardılar. Bu “orta sınıf”, Lortlar ve Avam olmak üzere iki meclise ayrılmış. Parlamento’da kendini ortaya koydu. Lortlar kral tarafından atanırlardı ve görev babadan oğula geçerdi. Lortlar, hiç kuşkusuz pek demokratik olmayan bir yolla seçilmiş milletvekillerinden oluşan, ama gücünü ortaya koyan “orta sınıfı çok iyi temsil eden Avam Kamarası’na hemen karşı koydular. Kral Avam Kamarası’nın onayını almadan yeni vergi koyamazdı. Henry VIII, Anglikan dinsel bölünme hareketi sırasında ve yerine geçecek kimsenin ortaya çıkardığı sorun karşısında Avam Kamarası’na danıştı. Avam Kamarası XVIII. yy ’da, çok önemli bir siyasal rol oynadı. Parlamento, yasaların yavaş yavaş kaynağı oldu, bakanları denetledi, XVIII. yy’ dan başlayarak belirli süreler içinde toplanmaya başladı. Torylerin (muhafazakârlar) ya da Whiglerin (liberaller) çoğunlukta olduğu Avam Kamarası Partisi’nden kabineyi oluşturma geleneği yerleşti. Kral, XVIII. yy’den sonra, Avam Kamarasınca denetlenmeye başlandı. Kral “hükümdarlık yapıyordu, ama yönetmiyordu.”
Fransa’da iki dönem meşruti monarşi yaşandı. Louis XVI, ‘da mutlak monarşi iktidarını kaybettikten sonra 4 Ağustos gecesi Fransızların kralı oldu, ‘e kadar yalnızca yasa adına hükümet etti. Ama, kişiliğinin dokunulmaz olduğunun bildirilmesine karşın onun iktidarı kutsal niteliğini ve temel özelliklerini kaybetmişti. Anayasası ile kral, yürütme gücünü kullanan bir ulusal temsilci haline geliyordu. Buna karşılık Meclis, kralın vetosuyla yumuşatılmış da olsa, yasama gücünü elinde tutuyordu. Kral tarafından atanan bakanları, Meclis görevden alamazdı. Bu, İngiliz monarşisi örnek alınarak, meşruti monarşinin yasaya dayandırılması girişimiydi. Rejim bir yıldan daha az ömürlü oldu, ‘te Restorasyon yönetimi de “Sarfa (”La Charte”) dayalı meşruti bir monarşiydi. Ama bu “Şart” hükümdarın “ihsan ettiği” bir belgeydi ve ulusun iradesini dile getirmiyordu Bununla birlikte, kral, ihsan etmiş bile olsa, bu belgeye titizlikle uymak zorundaydı. Bu belge yılının görüşlerine verilmiş bir ödün niteliği de taşıyordu. Bu görünüm Temmuz monarşisiyle daha belirgin hale geldi. Yasama yetkisi kral ve iki meclis arasında bölüşülmüştü. Bu iki meclisten biri, yetkileri gittikçe azalan Yüksel Meclis, öteki belirli bir vergi ödeyen yurttaşlara tanınan oy hakkıyla seçilen Temsilciler Meclisi’dir. Yürütme gücü, hükümet tarafından temsil edilir. Bakanlar Meclis içinden seçilebilirdi ve bu, gerçekte bakanların Meclislerce denetlenmesi demekti. Sorumlu olmayan kral, gene de Meclislerin görüşlerini dikkate almak zorundaydı. Böylece, parlamento sistemine doğru adım adım gidiliyordu. Her tip monarşi, devletin ve toplumun belirli bir gelişme düzeyine denk düşmüştür. Denebilir ki mutlakiyetçilik kralların savaş tasarıları için kaçınılmaz olan insan ve para kaynağını bulmak isteğinden doğmuştur. Meşruti monarşi, ticaret burjuvazisi ile mali burjuvazinin yükselmesine bağlıdır. Günümüzde, biçimleri büyük değişikliğe uğramış da olsa, meşruti monarşi bazı ülkelerde varlığını korumaktadır.

            Günümüzde Monarşinin varlığını herhangi  bir şekilde sürdürdüğü devletler:

Avusturalya (Federal Meşruti Monarşi)
Antiller ve Barbados ((Meşruti Monarşi)
Bahamalar (Meşruti Monarşi)
Bahreyn (Mutlak Monarşi)
Belçika (Meşruti Krallık)
Belize (Meşruti Monarşi)
Bhutan (Parlamenter Monarşi)
Birleşik Arap Emirlikleri (Monarşi ile yönetilen 7 emirlikten oluşan federasyon)
Brunei (Meşruti Monarşi)
Büyük Britanya (İngiltere) (Meşruti Krallık)
Danimarka (Meşruti Krallık)
Fas (Meşruti Krallık)
Grenada (Meşruti Monarşi)
Hollanda (Meşruti Krallık)
İspanya (Meşruti Krallık)
İsveç (Meşruti Krallık)
Jamaika (Meşruti Monarşi)
Japonya (Meşruti Monarşi)
Kanada (Meşruti Monarşi)
Kuveyt (Meşruti Monarşi)
Lesotho (Monarşi)
Liechtenstein (Parlamenter Monarşi)
Lüksemburg (Meşruti Monarşi)
Monako (Meşruti Monarşi)
Malezya (Federal Meşruti Monarşi)
Nepal (Meşruti Monarşi)
Norveç (Meşruti Krallık)
Papua Yeni Gine (Meşruti Monarşi)
Solomon Adaları (Meşruti Monarşi)
Suudi Arabistan (Mutlak Monarşi)
Svaziland (Meşruti Monarşi)
Tayland (Meşruti Monarşi)
Tonga (Meşruti Monarşi)
Umman (Meşruti Monarşi)
Ürdün (Parlamenter Monarşi)
Vatikan (Seçime Dayalı Mutlak Monarşi)
Yeni Zelanda (Meşruti Monarşi)

  1. B) Hükümdarın Tahta Geçiş Biçimine Göre Monarşi Çeşitleri

1) İrsî Monarşiler

İrsî monarşi, kalıtsal monarşi ya da hanedanlık sistemi, monarşi yönetim sisteminin en yaygın olan ve günümüzde süregelen monarşilerin çoğunun kullandığı yöntemidir.

İrsî monarşi yönetimi altında tüm hükümdarlar aynı aileden gelir ve hükümdarlık ailenin bir üyesinden diğer üyesine veraset yoluyla geçer. Hanedanlık sisteminin avantajları istikrar, süreklilik ve önceden kestirile bilirlik ile birlikte aile içi şefkatin dengeleyici unsuru ve sadakattir.

Örneğin bir ırsî monarşinin başındaki kral ya da kraliçe ölür ya da tahttan feragat ederse taç genellikle bir sonraki nesle, yani kral ya da kraliçenin belirli bir sıra gözetilerek çocuğuna geçer. O çocuk da ölürse taç bu sefer onun çocuğuna, eğer çocuğu yoksa da kardeş, yeğen, kuzen ya da diğer bir akrabasına geçer. Irsî monarşilerde çoğunlukla tahta çıkma sırası konmuş belirli kurallara göre belirlenir ve böylece çok önceden tahta kimin çıkacağı bilinir. Günümüzde tahta geçme sırası tipik olarak en büyük çocuktadır ancak baba yanlı soydan gelene, seçilmiş olan başka bir veliahta ya da dönerek seçilen bir veliahta geçme gibi geçmişte daha çok kullanılan başka yöntemler de bulunur.

Tarihsel olarak tahta geçme sistemlerinde özellikle bu hakkın yalnız erkek çocuklarda mı olduğu ya da kız çocukların da bu hakka sahip olup olmadığı sorunu üzerinde yoğunlaşan farklılıklar olmuştur. Baba yanlı tahta geçiş sisteminde kadınların ne tahta çıkmasına ne de soyundan gelen erkeklere tahta geçiş hakkını bırakmasına izin verilir. Baba yanlı bir akraba baba soyundan doğrudan ortak bir atası olan kişidir. Diğer bir tahta çıkma sisteminde ise hem erkek hem de kadınlar varis olabiliyor ve cinsiyete bakmadan yaşça büyüklüğe göre tahta çıkılmasına olanak sağlıyor.

Seçimli monarşi de eğer seçime girme hakkı yalnızca bir aileye verilirse ırsî monarşi gibi olabilir. Tarihte buna rastlanmıştır. Burada kullanılan yöntemlerden birisi, hükümdar hâlâ hayatta iken nüfuzunu kullanarak bir akrabasını seçtirmesiydi.

Avrupa’da Orta Çağın son dönemlerinde ülkelerin çoğu resmî olarak seçimli monarşiydi ancak hükümdarlık yüzyıllar boyu aynı ailede kaldığından ötürü bu karışık durum yavaş yavaş ırsî monarşiye doğru dönüşmekteydi. Günümüzde bu monarşilerin çoğu resmî olarak da ırsî monarşi hâline gelmiştir.

            Irsi Monarşilerde Görülen Bazı Durumlar

İnterregnum Yasağı .- Bir monarşide Kral ölünce “interregnum (fetret)” olmaz. Yani saltanat kesintiye uğramaz; devlet başsız kalmaz. Veraset ilkeleri gereğince saltanat kime geçiyorsa, saltanat ona otomatik olarak ve kendiliğinden geçer. Bu ilkeyi İngilizler “the king never dies (kral hiçbir zaman ölmez)”; Fransızlar ise “Le Roi est mort, vive le Roi (kral öldü, yaşasın kral) ” özdeyişleriyle dile getirirler

Niyabet .- Niyabet (naiplik, régence) kralın fonksiyonlarını yerine getiremeyecek durumda (küçüklük, ağır hastalık, vs.) bulunduğu döneme denir. Bu dönemde, kendisine “naip (régent)” denen bir kişi veya “niyabet konseyi (conseil de régence)” denen bir kurul, kralın görev ve yetkilerini, onun adına kullanır

Yılı İtibariyle Dünyada Görülen Irsi (Kalıtsal) Monarşi Örnekleri:

Afrika

Amerika

Asya

Orta Doğu

Avrupa

Okyanusya

2) Seçmeli Monarşiler

Hükümdar adaylarının basit veya komplike bir seçimle veya herhangibir seçme işlemiyle monarşik iktidarı elegeçirmesine seçmeli monarşi denir.

Dünya Tarihi Boyunca Görülen Seçmeli Monarşi Örnekleri: 

Günümüzde Seçmeli Monarşinin Mevcut Kullanımı:

Kaynak gösterilmeden yazılardan alıntı yapılmaması ve bir kısmını yada tamamının kullanılmaması gerekir.

Aykırı hareket edenler hakkında her türlü başvuru, talep, dava ve şikâyet hakkım saklıdır.

E-posta: [email protected]

Ankara, Ankara, Türkiye

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir