nizip organ mafyası / Urfa'da çocuk hırsızı iddiasıyla aranan kadının erkek olduğu ortaya çıktı! - seafoodplus.info

Nizip Organ Mafyası

nizip organ mafyası

Fotoğraf: Hacı Bişkin

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde görülen 68 davada en az gazetecinin “örgüt propagandası” ve “örgüt üyeliği” başta olmak üzere 19 farklı suç isnadıyla yargılanmasına devam edildi.

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim ’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda öldürülmesiyle açılan 26 sanıklı dava, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde sanıkların yokluğunda tanıkların dinlenmesiyle sürüyor.

Gazeteci Hrant Dink’in İstanbul Şişli’de ’de öldürülmesiyle ilgili 26 Mart’ta verilen mahkumiyetler Dink ailesi ve avukatlarını tatmin etmedi. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi'ne yapılan itirazda, birçok devlet içi sorumlunun kovuşturma dışı bırakılması temel sorunlardan biri olarak sıralandı.

Gazeteci Musa Anter’in 20 Eylül ’de öldürülmesi ve 90’larda JİTEM’in işlediği cinayetlerle ilgili 7 Temmuz’daki 18 sanıklı dava yakında sonuçlanmazsa zamanaşımına uğrayacak.

Bursa'da yerel bir radyoda program yapan Hazım Özsu’nun (46) 9 Mart akşamı Osmangazi ilçesindeki evinde öldürülmesiyle ilgili soruşturma da sürüyor.

TIKLAYIN - BİA Medya Gözlem Raporları

TIKLAYIN - BİA Medya Gözlem Raporları/ Nisan - Mayıs - Haziran

TIKLAYIN - Türkiye'de cesur mücadele olmazsa özgür gazetecilik biter!

TIKLAYIN- Düzenlemeler, tepkiler, dayanışma, isşizlik Nisan-Mayıs-Haziran

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla ve toplam 84 yıl hapis istemiyle haklarında işlem yapılan gazetecilerin sayısı 18 oldu. Raporda, 14 gazeteci (Hakkı Boltan, Mustafa Sönmez, Hüseyin Aykol, Reyhan Çapan, Hasan Başak, Kemal Yakut, Deniz Yücel, Cem Bahtiyar, Engin Korkmaz, Rüstem Batum, Cem Şimşek, Atilla Taş, Ahmet Sever ve Erk Acarer) ve dört karikatüristin (Charlie Hebdo dergisinden Julien Serignac, Gerard Biard, Laurent Sorurisseau ve Alice Petti) adları geçiyor. Bu kişilerden Hakkı Boltan’a AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'na hakaret ettiği gerekçesiyle 2 yıl 17 gün hapis cezası verilirken, Mustafa Sönmez ve Cem Bahtiyar ise beraat etti. Deniz Yücel’e açılan dava ise yeniydi.

Son üç ayda Kocaeli, Samsun, Gaziantep, Osmaniye ve İstanbul’da en az dokuz gazeteci fiziksel saldırılarla karşı karşıya kaldı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27 Nisan’da yurttaşların polis müdahalelerine görüntülemelerine yasak getiren genelge, İstanbul’da özellikle 1 Mayıs eylemleri ve 26 Haziran’daki Onur Yürüyüşü sırasında görev yapan habercilere karşı yaygın bir polis şiddetini getirdi. Birçok gazeteci meslek örgütü, AFP foto muhabiri Bülent Kılıç’ın elleri arkadan kelepçeli halde boğazı ve sırtına basılarak gözaltına alınmasından sonra artan polis şiddetini ve cezasızlığı İstanbul, Ankara ve İzmir’de “Nefes Alamıyoruz” sloganıyla kitlesel eylemlerle protesto etti.

Söz konusu dönem, haksız şekilde tutuklanan, darp edilen gazetecilerin haksızlığa karşı yoğun mücadeleleriyle geçti: Altı yıl önce bianet sitesi eski muhabiri Beyza Kural’a şiddet uygulayan üç güvenlik şube polisine ancak Anayasa Mahkemesi mahkumiyeti sonrası dava açılması, Yerel Seçimleri’nden sonra Yeni Çağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’a sokak ortasında saldıranlara üç yıl sonra dava açılması, Türkiye’de hak aramanın zorluklarına ve engellerine işaret ediyor. Son olarak da, İstanbul Taksim'de Onur Yürüyüşü'nü izlemek isteyen AFP foto muhabiri Bülent Kılıç, sırtına ve boğazına basılarak, ters kelepçeyle gözaltına alındığı için sorumlu polis hakkında suç duyurusunda bulundu.  

“Kaşıkçı” mahkemesi ABD raporunu istemedi: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın daha sonra açıklanan cinayetiyle ilgili 26 Suudi görevliyi ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargıladığı davayı ele almaya 8 Temmuz’da devam etti. Mahkeme, cinayete iştirak eden 20 sanık ile cinayet mahallinde delilleri yok etmekle suçlanan altı sanığı gıyabında yargılıyor. Mahkemenin, üç kişiyi tanık sıfatıyla dinlediği davada, Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz’in ABD İstihbaratı’nın yayımladığı raporun Adalet Bakanlığı Uluslararası Daire Başkanlığı’nca istenilmesine ve adı geçenler hakkında ihbarda bulunulmasına ilişkin talebi reddedildi. Mahkeme başkanı, Cengiz ve avukatı Ali Ceylan’a “Bu konuda doğrudan savcılıktan talep edebilirsiniz” dedi. Sanıkların yakalanması için Interpol’den yanıt bekleyen mahkeme, aralarında Türk Arap Medya Derneği (TAM Derneği) Başkanı Turan Kışlakçı’nın da olduğu beş tanıkla ilgili zorla getirme kararı verdi.

Anter Davası’nda zamanaşımına 15 ay kaldı: Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, aydın ve gazeteci Musa Anter’in 20 Eylül ’de öldürülmesi ve 90’larda JİTEM’in işlediği cinayetlerle ilgili 18 sanıklı davada, ne “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ı bulabildi ne de İsveç’te bulunan PKK itirafçısı ve eski MİT elemanı Abdülkadir Aygan’ın (Aziz Turan) yedi yıldır ifadesini alabildi. Anter’in avukatı Selim Okçuoğlu, Musa Anter davasında zamanaşımına 15 aylık gibi bir süreç kaldığına dikkat çekti. “Biz dosyanın birleşen sair dosyalardan ayrıldıktan sonra bu hususun üzerine gidilmesini ve dosyanın sonuçlandırılmasını talep ediyoruz” diyen Okçuoğlu, yurt dışında bulunan Abdülkadir Aygan’ın (Aziz Turan) savunmasının saptanmamasında “Adalet Bakanlığı’nın mahkemeyle işbirliği içerisinde hareket etmemesinin rolünün büyük” olduğunu savundu. Mahkeme heyeti, İsveç’te bulunan Abdulkadir Aygan’ın ifadesinin alınması hususunda Adalet Bakanlığı’na tekrar yazı yazılmasına, sanıklar Abdülkadir Aygan, Mahmut Yıldırım, Muhsin Gül, Mehmet Zahir Karadeniz, Fethi Çetin hakkındaki yakalama emrine ilişkin kararın devamına, sanık Mahmut Yıldırım hakkındaki kırmızı bülten uygulamasının devamına karar verdi. Mahkeme heyeti, dosyaların tefrik edilmesi talebini reddederken, sanık Hamit Yıldırım hakkında adli kontrol şartının devamına karar verdi. Dava 7 Temmuz’da.

Radyocu cinayeti soruşturması: Bursa'da yerel bir radyoda program yapan Hazım Özsu’nun (46) 9 Mart akşamı Osmangazi ilçesi Altınova Mahallesi Yolgör Sokak'taki evinin önünde öldürülmesiyle ilgili soruşturma sürüyor. Cinayetle ilgili iddianame henüz yayınlanmadı. Olayla ilgili yakalanan ve 16 Mart’ta tutuklanan bir kişi (HN), radyocuyu “programlarını beğenmediği için” öldürüldüğünü açıklamıştı. Zanlı ifadesinde, “Hazım Özsu'nun arkadaşıyla birlikte yaptıkları radyo programını beğenmiyordum. Birkaç yanlış terimlerini duyunca radyoyu arayıp ikaz ettim. Ancak beni dikkate almayıp tekrarladılar. Daha sonra ev adresini öğrendim. Gözüm dönmüştü, Özsu aşağıya indiğinde, 'Artık sesini kısıyorum' diyerek, belimden çıkardığım tabancayla boğazına ateş ettim. Amacım ayağından vurmaktı, pişmanım'” demişti.

Dink davası İstinaf'a taşındı: İstanbul Şişli’de yönettiği Agos gazetesi önünde 19 Ocak ’de öldürülen gazeteci Hrant Dink’in aile avukatları, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26 Mart’ta verdiği kararlara itiraz etti. Kararın hatalı ve eksik olduğunu ifade eden Dink ailesi avukatları, itiraz dilekçelerini İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi'ne sunulmak üzere Ağır Ceza Mahkemesi'ne teslim etti. 1 Nisan tarihli dilekçede “İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 26 Mart tarihli duruşmada, cezalandırılmalarına karar verilmesi gereken sanıkların bir kısmının beraatine ve bir kısmı hakkındaki davanın zamanaşımı nedeni ile düşürülmesine ilişkin karar verilmesi, sanıkların bir kısmı hakkında düşük cezalara hükmedilmiş olması ve yanı sıra yargılama esnasında toplanmasını talep ettiğimiz delillerin tamamı toplanmadan karar verilmiş olması nedenleri ile İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi kararı hatalı ve hukuka aykırı olmuştur” denildi.

Tutuklamalar

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde bir yerel gazeteci, “soruşturmanın gizliliğini ihlal” gerekçesiyle verilen ceza nedeniyle hapse girdi; ertesi gün denetimli serbestlik altında tahliye edildi. Geçmişte sistemli şekilde tutuklanan gazeteciler, bazı durumlarda bu dönemde de olduğu gibi, adli kontrol altında serbest bırakıldı.

Aygül’e tutuklama ve tahliye: Bitlis’in Tatvan ilçesinde bir çocuğa yönelik cinsel istismar olayını Temmuz ’da haberleştiren Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Bitlis News gazetesi yayın yönetmeni Sinan Aygül, Tatvan 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin “soruşturmanın gizliliğini ihlal” iddiasıyla verdiği 10 aylık hapis cezasının İstinaf'ta beş aya indirilip onanması nedeniyle hapse girdi. Van Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi kararıyla 30 Haziran’da hapse giren Aygül, ertesi gün denetimli serbestlik hükümleri altında tahliye edilecekti (30 Haziran).

Tahliyeler

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde,“örgüt üyeliği” ve “kışkırtıcı haber yapma” ile suçlanan bir gazeteci tutuklu yargılandığı davada, bir gazeteci “örgüt üyeliği”nden aldığı hapis cezasının infazının tamamlanmasıyla; bir gazeteci kendisine verilen hapis cezası sonunda hükmünün bozulmasıyla tahliye edildi. Van’da tutuklu yargılanan dört gazeteci de çıktıkları ilk duruşmanın ardından tahliye edildi.

Aslan’a ilk duruşmada tahliye: Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Mehmet Aslan, “örgüt üyeliği” ve “kışkırtıcı haber yapma” ile suçlandığı ve 9 Ocak’tan bu yana tutuklu olduğu davada, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nce ilk duruşmada tahliye edildi. Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’nden SEGBİS’le duruşmasına katılan Aslan, “Bu haberler Marmara bölgesinden yapılmış. Yaptığım görüşmede ‘sürgün’ kelimesi kullandığım için ‘örgüt üyeliği’ ile suçlanıyorum. Halk arasında bir tutuklunun başka bir cezaevine götürülmesi sürgün olarak tanımlanır. Bunu söylemekle nasıl ‘örgüt üyesi’ oluyorum, anlamıyorum. Bir diğer suçlama ise PKK Lideri Abdullah Öcalan demem. Bu ifadeyi başkası söylediğinde suç olmuyor ama biz kullanınca mı suç sayılıyor?” dedi (26 Mayıs). 

Erdal’a tahliye: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, darbe girişiminden sonra tutuklanan ve “örgüt üyeliği”nden 6 yıl 3 ay hapse mahkum edilen Zaman gazetesi adliye muhabiri Büşra Erdal, dört yıl sekiz ay süreyle hapiste tutulup cezasının infazı tamamlanmasıyla tahliye edildi. Anayasa Mahkemesi’nin Erdal’ın keyfi tutuklamaya dair başvurusunu kabul edilemez bulması Ağustos ’de gündeme gelmişti (15 Mayıs).

Altan’a tahliye: Yargıtay Ceza Dairesi, “FETÖ örgütüne yardım” iddiasıyla 10 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum edilen gazeteci yazar Ahmet Altan ve daha önce tahliye edilen ve 8 yıl 9 ay hapisle cezalandırılan Nazlı Ilıcak hakkındaki hükmü bozdu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu dosyayla ilgili Türkiye’yi mahkum etmesinden bir gün sonra gelen bu kararın ardından Ahmet Altan tahliye edildi (14 Nisan).

Van’da dört haberciye tahliye: Van 5. Ağır Ceza Mahkemesi, iki köylünün helikopterden atılması iddiasını gündeme getirilmesinden sonra 9 Ekim ’de tutuklanan ve altı aydır tutuklu kalan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen, Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi, gazeteci Nazan Sala ile tutuksuz yargılanan MA muhabiri Zeynep Durgut’ı “PKK üyeliği” iddiasıyla yargılama başladı. Mahkeme, ilk duruşma sonunda tutuklu dört gazeteciyi tahliye etti. Yargılama 2 Temmuz’a kaldı (2 Nisan).

Gözaltılar

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde en az 5 gazeteci evlerine yapılan baskınlar ve haber takibi sırasında gözaltına alındı. Bir gazeteci de evi basılarak gözaltı girişimi yaşadı.

Bir gazeteci Taksim’de Onur Haftası Yürüyüşünde haber takibi yaptığı sırada polisin fiziksel saldırısıyla; bir gazeteci, hakkında yakalama kararı gerekçe gösterilerek, iki gazeteci HDP İstanbul İl Örgütü’nün Kobani Davası’na ilişkin 26 Nisan’da gerçekleştirdiği basın açıklamasını takip ederken, bir gazeteci de evi basılarak gözaltına alındı. Osmaniye Belediyesi’nde yaşanan usulsüzlük iddialarını gündeme getirdiği için bir gazetecinin evi basıldı.

Kılıç’a “boğaza basma”lı gözaltı: İstanbul Taksim'de Onur Yürüyüşü'nü izlemek isteyen Agence France-Presse (AFP) foto muhabiri Bülent Kılıç, sırtına ve boğazına basılarak, ters kelepçe takılarak gözaltına alındı. Bir süre polis otobüsünde tutulan, ardından da karakola götürülen Kılıç’a resmi gözaltı işlemi yapılmadı. Polis, kırdığı fotoğraf makinesini tamire götürürken işleme ilişkin belge vermeye yanaşmadı. İlk bilgilere göre savcılığın, darptan ve cinayete teşebbüsten işleme yanaşmadığı polisle ilgili “görevi kötüye kullanmak”tan, Kılıç’a ilişkin de “polise mukavemet”ten işlem yapacağı ifade edildi. Kılıç, serbest bırakıldıktan sonra sosyal medyadan, “Canıma kast edilmeye çalışıldı, nefesim kesilmek istendi, bana bunu yapandan, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları, her ne ise, bu dünyada hangi mahkemeyse hesap soracağım, yaşadığım sürece bunun mahkemede hesabı verilecek. Ulu Divan’a kalmayacak” şeklinde açıklama yaptı (26 Haziran).

Ünal’a gözaltı girişimi: Yeşil Gazete için görev yapan gazeteci Elif Ünal İstanbul Taksim’deki Onur Yürüyüşü’nde görev yaparken  basın kartını göstermesine rağmen üç ke gözaltı girişimi yaşadı. Ünal, sosyal medyada, “Basın kartımı göstermeme rağmen beni üç kere gözaltına almaya çalışan polislerden bianet'ten Evrim Kepenek kurtardı” sözleriyle durumunu aktardı (26 Haziran).

Osmaniye’de Balcılar’a darplı gözaltı girişimi: Osmaniye’de yedi yıldır gazetecilik yapan Hasan Tolga Balcılar'ın “Son Dakika Osmaniye” internet hesabından Osmaniye Belediyesi’nde yaşanan usulsüzlük iddialarını gündeme getirdiği için üç kez evi basıldı; darpla elleri arkadan kelepçelendi ve gözaltı girişimi yaşadı. Balcılar evinin, Osmaniye Belediye Başkanı Kadir Kara’nın talimatıyla basıldığını iddia etti. Daha sonra açıklama yapan Balcılar, “Gazeteciliği bırakıyorum, benim iki buçuk yaşında bir kızım var” dedi (27 Mayıs).

Özgül’e gözaltı: “Terör örgütüne üyelikten açılan bir dosya kapsamında hakkında yakalama kararı var” denilerek gözaltına alınan Pir Haber Ajansı (PİRHA) İzmir muhabiri Ersin Özgül, emniyetteki ifade işleminden sonra serbest bırakıldı (5 Mayıs).

Meyveci ve Sezgin’e gözaltı: HDP İstanbul İl Örgütü’nün Kobani Davası’na ilişkin 26 Nisan’da gerçekleştirdiği basın açıklamasını takip eden Artı TV kameramanı Bilal Meyveci ve Mezopotamya Ajansı muhabiri Muhammed Enes Sezgin gözaltına alındı. Ekipmanları zarar gören medya çalışanları Meyveci ve Sezgin, birkaç saat sonra serbest bırakıldı (26 Nisan).

Canözer’e gözaltı: Jinnews sitesi muhabiri Beritan Canözer, Diyarbakır'ın Bağlar ilçesindeki evine yapılan baskınla gözaltına alındı. Baskın sırasında evdeki eşyaları dağıtan polis, birçok kitap ve dijital materyale el koydu. Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’nde tutulan ve gözaltı gerekçesi öğrenilemeyen Canözer, savcılıkça tutuklanma istemiyle sevk edildiği hakimlikçe adli kontrolle serbest bırakıldı ( Nisan).

Saldırı, tehdit, engelleme

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde Kocaeli, Samsun, Gaziantep, Osmaniye ve İstanbul’da en az 9 gazeteci fiziksel saldırıyla karşı karşıya kaldı. Ankara’da iki medya temsilcisi trans kadınlara yönelik saldırılara ilişkin davayı izlerken polis engelleri ve müdahalesiyle karşılaştı.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27 Nisan’da yurttaşların polis müdahalelerine görüntülemelerine yasak getiren genelgesini, İstanbul’da özellikle 1 Mayıs eylemleri ve 26 Haziran’daki Onur Yürüyüşü sırasında görev yapan habercilere karşı yaygın bir polis şiddeti izledi. Birçok gazeteci meslek örgütü, AFP foto muhabiri Bülent Kılıç’ın elleri arkadan kelepçeli halde boğazı ve sırtına basılarak gözaltına alınmasından sonra artan polis şiddetini ve cezasızlığı İstanbul, Ankara ve İzmir’de “Nefes Alamıyoruz” sloganı ve kitlesel eylemlerle protesto etti.

İsrail ile Filistin arasında başlayan çatışmaların ardından kendisini “İBDA-Siber Cephesi” olarak tanımlayan grup, Türkiye’de yayın yapan tek Musevi gazetesi Şalom’un internet sitesi hacklendi. İsrail’in Gazze’ye saldırısı ve Mescidi Aksa'ya yönelik müdahalesi sonrası yaşanan protestolar sürerken Avlaremoz sitesi editörü Nesi Altaras, Musevi olduğu için Twitter'da ırkçı ve antisemit saldırılara maruz kaldı.

Milliyet gazetesi yazarı ve Ibni Haldun Üniversitesi Öğretim Üyesi Hakkı Öcal, gazeteci Nevşin Mengü'ye yönelik cinsiyetçi yorumda bulundu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, organize suç örgütü lideri olma suçlamasıyla aranan Sedat Peker’in iddialarının gündeme geldiği dönemde, konuyla ilgili haber yayınlayan BBC Türkçe’yi hedefine aldı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Ulvi Yönter, gazetecilere yönelik sözlü saldırılarına devam etti.  MHP Genel Sekreteri ve Bursa milletvekili İsmet Büyükataman, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan’ı “FETÖ'cü olmak” ile itham etti.

Geçen yılın aynı döneminde, iki gazeteci fiziki saldırıların hedefi olurken yedisi de tehdit edildi. Bu dönemde, iki kadın gazeteci (Şirin Payzın ve Nevşin Mengü) cinsiyetçi hakaret ve cinsel taciz ile karşı karşıya kalırken, Yeniçağ gazetesi köşe yazarı Yavuz Selim Demirağ dahil iki gazeteci ölüm tehdidi aldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Saygı Öztürk’e sözlü saldırıda bulunurken bir kişinin fiziki saldırısına uğrayan İzmir Menemen merkezli Çağrı Haber gazetesi imtiyaz sahibi ve Çağrı Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ulvi Tanrıverdi, hastaneye kaldırıldı.

Onur Yürüyüşü’nde iki gazeteciye saldırı, tehdit ve engellemeler: İstanbul Taksim’deki Onur Yürüyüşü'ne müdahale eden polis, AFP foto muhabiri Bülent Kılıç’ıgözaltına alırken sırtına ve boğazına bastı; ellerini arkadan kelepçeledi. Gazeteci sorumlu polis hakkında suç duyurusunda bulundu. Polis, yürüyüşün başında gözaltına alınan bir yurttaşın görüntüsünü çeken seafoodplus.info sitesi muhabiri Derya Saadet’e saldırdı. Dört kez biber gazlı ve bir kez de plastik mermili saldırıya maruz kaldığını aktaran gazetecinin yurttaşın görüntüsünü çekerken polis tarafından itilerek üzerine masa atıldığı belirtildi. Polis, Cumhuriyet gazetesi muhabiri Tuğba Özer, Evrensel gazetesi yazarı Ayşen Şahin, gazete muhabiri Meltem Akyol, Etkin Haber Ajansı muhabiri Pınar Gayıp’ın da aralarında olduğu çok sayıda medya temsilcisinin çekim yapmasını engelledi (26 Haziran).

İHA muhabiri Uslu’ya saldırı:  İyi Parti Grup Başkanvekili ve Kocaeli milletvekili Lütfü Türkkan'ın Kocaeli'nin Dilovası ilçesindeki çiftliğinde yıkım çalışmalarını görüntüleyen İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabiri Mustafa Uslu, çiftlik çalışanı olduğu iddia edilen 4 kişinin saldırısına uğradı. Ağır şekilde darp edilen Uslu, olay yerine gelen sağlık ekipleri tarafından hastaneye kaldırıldı. Uslu'nun kamerası ve ekipmanlarını da kıran 4 saldırgan gözaltına alındı. Türkkan sosyal medya hesabından üzüntüsünü bildirdi (22 Haziran).

Samsun’da Akkuş’a saldırı: Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde inşa edilen devlet hastanesinin eksiklerini yazan Yeniçağ gazetesi muhabiri İbrahim Akkuş yüklenici firma çalışanlarınca belediye binasında sıkıştırılarak doğalgaz borularıyla darp edildi. Saldırganlar serbest bırakıldı (21 Haziran).

MHP’den Yeni Akit yazarı Yönter’e “Türk düşmanı”: HDP'ye yapılan kanlı saldırının ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye "henüz kınama mesajı yayımlamadı" diyen Yeni Akit gazetesi yazarı Kenan Alpay'a MHP'li İzzet Ulvi Yönter tepki gösterdi. Alpay'ı, “Müptezel K.A, dönüp dolaşıp MHP’yi hedef alıyor! Başına ne geldiyse” sözleriyle hedef alan Yönter, “K.A azılı Türk düşmanıdır! Şeytana piyonluk yaptığından günah ve ihanet çukurunun dibindedir” şeklinde tepki gösterdi (18 Haziran).

Güzel’e Gaziantep’te saldırı: İhlas Haber Ajansı ve NRT muhabiri Hanifi Güzel, Gaziantep’in Nizip ilçesinde bir cami minaresinden intihar girişiminde bulunan bir kişinin yakını tarafından darp edildi. Yüzüne sert cisimle vurulan Güzel’in dişi kırıldı (12 Haziran).

Antep’te gazeteci Atmaca’ya saldırı: Gaziantep’te bir cinayet olayını haberleştirmek için Adli Tıp Kurumu morguna giden Demirören Haber Ajansı (DHA) muhabiri Ahmet Atmaca, saldırıya uğradı. Saldırı, Atmaca’nın öldürülen kişinin cenazesinin teslim alınışını görüntülediği sırada meydana geldi. Polislerin ve diğer gazetecilerin müdahalesiyle Atmaca saldırganların elinden kurtulurken failler kaçtı. Ahmet Atmaca daha sonra ambulansla Şehitkamil Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak tedaviye alındı. Gözaltına alınan dört zanlı, adliyeye sevk edilirken de gazetecileri tehdit etmeyi sürdürdü (10 Haziran).

Öcal’dan Mengü’ye “cinsiyetçi” saldırı: Milliyet gazetesi yazarı ve İbni Haldun Üniversitesi öğretim üyesi Hakkı Öcal, AKP milletvekili Kenan Sofuoğlu'nun “Üç ayda bir maaş alıyorum. İlk haftadan maaş bitiyor. Ona yardım. Buna yardım” sözleriyle ilgili “Lamborghini’nin benzin masrafına yetmez zamlardan sonra” şeklinde yorum yapan gazeteci Nevşin Mengü'ye, “Lamborghini alan adam benzinini düşünür! Başkasına girip çıkan ne Sn. @nevsinmengu” sözleriyle saldırdı. Sosyal medya kullanıcıları Öcal’a bu sözleri nedeniyle tepki gösterdi (2 Haziran).

Engel ve darba “Yönetmelik” kalkanı: Ankara Eryaman ve Esat’ta trans kadınlara yönelik saldırılara ilişkin davayı izleyen gazetecilerden Kaos GL sitesi editörlerinden Yıldız Tar, Artı Gerçek sitesinden Seda Taşkın, avukat ve gazeteci Büşra Taşkıran’ın da olduğu haberciler, kalabalığa yönelik müdahaleyi görüntülemek isterken polis engelleri ve müdahalesiyle karşıladı. Gazeteciler engellenirken, “Bu geçerli basın kartı değil” denilerek basın kartları geçersizleştirilmeye çalışıldı. Olaya ilişkin gazetecilere sundukları gerekçe ‘yeni basın kartı yönetmeliği’ olan polis, gazetecileri darp da etti (1 Haziran).

Şardan’ın telefon trafiği izleniyor: T24 sitesi yazarı Tolga Şardan, organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker’in video üzerinden yaptığı beyanlar kapsamında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya dair yazdığı bir yazıdan sonra telefon trafiğinin incelemeye alındığını duyurdu. Şardan, “Büyüteç'te kendisi hakkında yayımlanan her yazıdan sonra, bu satırların yazarının telefonlarına baktırması, HTS'lerini inceletmesi uygulamasından vazgeçmesini öneririm” diye yazdı (4 Haziran).

Osmaniye’de Balcılar’a darplı gözaltı girişimi: Osmaniye’de yedi yıldır gazetecilik yapan Hasan Tolga Balcılar, “Son Dakika Osmaniye” internet hesabından Osmaniye Belediyesi’nde yaşanan usulsüzlük iddialarını gündeme getirdiği için üç kez evi basıldı; darpla elleri arkadan kelepçelendi ve gözaltı girişimi yaşadı. Balcılar evinin, Osmaniye Belediye Başkanı Kadir Kara’nın talimatıyla basıldığını iddia etti. Daha sonra açıklama yapan Balcılar, “Gazeteciliği bırakıyorum, Benim iki buçuk yaşında bir kızım var” dedi (27 Mayıs).

Soylu sorulardan kaçtı, BBC’ye saldırdı: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker'in iddialarının gündeme geldiği süreçte AKP tarafından yalnız bırakıldığına dair yorumlar üzerinden BBC Türkçe'de yayımlanan “Sedat Peker'in iddiaları hakkında hükümette neler konuşuluyor?” haberi hatırlatıldığında, “Sürdürülebilir dezenformasyon var. BBC Türkçe dezenformasyon kanalıdır, hem ekonomik hem siyasi dezenformasyon kanalıdır. Ben Çalışma Bakanlığı yaptım, oradan beri takip ediyorum. Bunun için dostum olan İngiltere İçişleri Bakanı'nı defalarca aramış bir kişiyim” dedi (24 Mayıs).

Şalom sitesine siber saldırı: İsrail ile Filistin arasında başlayan çatışmaların ardından kendisini “İBDA-Siber Cephesi” olarak tanımlayan grup Türkiye’de yayın yapan tek Musevi gazetesi Şalom’un internet sitesini hackledi. Siteye bir görsel yerleştiren saldırganlar “Filistin özgür ve bağımsız olana dek eylemlerimiz sürecek!” ifadelerine yer verdi. Saldırganlar ayrıca Necip Fazıl Kısakürek’in Bizim Şarkımız şiirindeki “Sapan taşlarının yanında füze, Başka alemlerle farkımız bizim!” dizelerini site üzerinden paylaştı. Saldırının ardından Şalom Twitter üzerinden “Türkiye’mizin en köklü gazetelerinden Şalom’un internet sitesi dün akşam siber saldırıya uğramıştır. Kabul edilemez saldırı Savcılığa bildirilmiştir. Suçluların bir an önce yakalanacağına inancımız tamdır. Bu süreçte devletimizin gösterdiği hassasiyete çok teşekkür ederiz” açıklaması yaptı (15 Mayıs).

Altaras’a “antisemit” saldırılar: İsrail’in Gazze’ye saldırısı ve Mescidi Aksa'ya yönelik müdahalesi sonrası yaşanan protestolar sürerken Avlaremoz sitesi editörü Nesi Altaras, Musevi olduğu için Twitter'da ırkçı ve antisemitist saldırılara maruz kaldı. İlk olarak İsrail’in politikalarına karşı açıklama yapması için sürekli tacize uğrayan  Altaras, Twitter’da açıklama yaptıktan sonra bu sefer de nefret söylemleri ve şiddet içerikli mesajların hedefi oldu. Altaras, “Uyudum uyandım nefret odağı olmuşum. ’den fazla böylesine blok attım. Bana birden beri mesaj atıp fikrimi sormak hakmış, ifade özgürlüğüymüş. Ben de cehennemlik faşistmişim. Öldürmediklerine şükredecekmişim” yazdı (12 Mayıs).

MHP’li Yönter’den Baki’ye sözlü saldırı: MHP Genel Başkan Yardımcısı Ulvi Yönter, Twitter üzerinden paylaştığı “Habertürk’te art niyetli Ebru Baki’ye konuk olan Kemal Öztürk, Pınar Kandemir Hacıbektaşoğlu ile Gülfem Saydam Sanver’in Genel Başkanımızın maddelik anayasa önerisini karalama çabaları edepsizlik ve terbiyesizliktir. Ne o, kaldıramadınız mı? Kudurdunuz değil mi? Ebru Baki, her seferinde MHP’ye tahammülsüzlüğünü ifşa eden, alaycı gülümsemesiyle gerçekleri çarpıtan sözde bir gazetecidir Konuklarını MHP düşmanları arasından seçmesi tam bir kokuşmuşluktur Bugünkü golü çıkaramayınca çirkefliği ve çirkinliğe tercih ettiler. Yuh olsun!” ifadeleriyle Habertürk TV ekonomi müdürü Ebru Baki'ye hakaret etti. Kanalın Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir, “Bu ifadeleri aynen Ulvi Bey'e iade ediyorum” sözüyle Yönter’i kınadı (5 Mayıs).

1 Mayıs’ta polis saldırısı ve engeli: İstanbul’da 1 Mayıs eylemlerini izlemeye çalışan gazetecilerden Özge Uyanık’ın telefonu, polis müdahalesini kaydettiği gerekçesiyle kırılmak istendi. “Yol TV muhabiriyim. Telefonumu ezme” şeklinde tepki gösteren Uyanık’a, telefonu ayaklarıyla ezme girişiminde bulunan bir polis, “Sileceksin” sözüyle karşılık verdi. Engellenen DİSK Basın İş üyesi gazeteci Sultan Eylem Keleş'in de “Gazeteciyiz, işimizi yapıyoruz'” itirazı üzerine polisler “Genelge talimatı var” dedi (1 Mayıs).

Savcıdan “sözde tespit”: Gazeteci Cihan Ölmez'e yılına ait sosyal medya paylaşımları ve 'da yaptığı haberler bahane edilerek açılan davanın iddianamesinde savcı, bianet, İnadına Haber ve Evrensel için “Sözde yayın organı” dedi (13 Nisan).

Soylu’dan Cumhuriyet ve yazarına sözlü saldırı: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş ile aralarında gerginlik olduğuna dair iddiayı içeren yazı nedeniyle Cumhuriyet gazetesi ve köşe yazarı Barış Pehlivan’ı hedef aldı. Twitter hesabı üzerinden “Bu habercilik hastalıklı” diyen Soylu, yazının sahibi Pehlivan'ı işaret ederek “Bu çocuklar hasta” dedi. Soylu, “Cumhuriyet gazetesinin işyeri hekimi vardır muhakkak. Bu habercilik hastalıklı. Çünkü bu çocuklar hasta. Tedaviye ihtiyaç var. Gecikmeyin” ifadesini kullandı (8 Nisan).

MHP’li Büyükataman’dan Ocaktan’a sözlü saldırı: MHP Genel Sekreteri ve Bursa milletvekili İsmet Büyükataman Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan’ı “FETÖ'cü olmak”la itham etti. Ocaktan, yazısında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin “Anayasa Mahkemesi’nin de kapanması artık ertelenemez bir hedef olmalıdır” ifadesini “vesayetin zirve noktası” olarak değerlendirmişti. Büyükataman, mesajında, “Sayın Genel Başkanımıza yönelik saldırılarının gerekçelerini 15 Temmuz’da püskürtülen hain emellerde aramak doğru olacaktır” dedi (5 Nisan).

Yılmaz ve Çilingir’e fiziksel müdahale: Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine katıldıkları için tutuklu yargılanan arkadaşlarına destek için 1 Nisan 'de Kadıköy’de eylem yapmak isteyen öğrencilere polis müdahale etti. Eylemcilerden 35 kişiyi gözaltına alan polis, haber yapmak üzere olay yerinde bulunan Halk TV muhabiri Erdinç Yılmaz ve kameraman Umur Çilingir’e de iterek ve tekmeyle fiziksel müdahalede bulundu (1 Nisan).

Hak arama ve cezasızlık

Nisan - Mayıs - Haziran dönemi, haksız şekilde tutuklanan, darp edilen gazetecilerin haksızlığa karşı yoğun mücadeleleriyle geçti: Altı yıl önce bianet sitesi eski muhabiri Beyza Kural’a şiddet uygulayan üç güvenlik şube polisine ancak Anayasa Mahkemesi mahkumiyeti sonrası ve Yerel Seçimleri’nden sonra Yeni Çağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’a sokak ortasında saldıranlara üç yıl sonra dava açılması, Türkiye’de hak aramanın zorluklarına ve engellerine işaret ediyor. Son olarak da, İstanbul Taksim'de Onur Yürüyüşü'nü izlemek isteyen AFP foto muhabiri Bülent Kılıç, sırtına ve boğazına basılarak, ters kelepçeyle gözaltına alındığı için sorumlu polis hakkında suç duyurusunda bulundu

BİA Medya Gözlem Raporu İstanbul, Gaziantep, Nevşehir, Ankara ve Adana’da habercilerin veya gazeteci cemiyetlerinin yargı önünde verdikleri mücadeleler konusunda fikir veriyor. Bu dönemde, Ankara İdare Mahkemesi, Kasım ’da başvuru yaptığını halde kaybettiği sürekli basın kartı yenilenmeyip geçiştirilen 32 yıldır sürekli basın kartı sahibi iktisatçı-gazeteci Mustafa Sönmez’e hak verdi. Sönmez gibi, kazanılmış hakları inkar edildiği gerekçesiyle Nadire Mater, Aydın Engin ve Kazım Güleçyüz gibi gazeteciler de Cumhurbaşkanlık İletişim Başkanlığı’na dava açtı.

Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla hakkında arama kararı olan Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker, Kuzey Kıbrıs’ta gazeteci Kutlu Adalı’nın ’da öldürülmesiyle ilgili İstanbul Kartal Anadolu Adliyesi’nde ifade verdikten sonra yurtdışına çıkış yasağıyla serbest bırakıldı. Sedat Peker, 9 Nisan'da grubuna yönelik düzenlenen operasyon sonrası yayımlamaya başladığı videolarının yedincisinde 'te Ankara’da bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren gazeteci Uğur Mumcu’ya ilişkin suikastta Mehmet Ağar'ın rolü olduğunu iddia etti.

Kılıç’tan polise suç duyurusu: İstanbul Taksim'de Onur Yürüyüşü'nü izlemek isteyen AFP foto muhabiri Bülent Kılıç, sırtına ve boğazına basılarak, ters kelepçe takılarak gözaltına alındığı için sorumlu polis hakkında suç duyurusunda bulundu (27 Haziran). 

Kural’a şiddete dava başladı: İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi, “Hiçbir şey eskisi gibi değil artık, bunu öğreteceğiz size” diyerek bianet sitesi eski muhabiri Beyza Kural’a şiddet uygulayan üç güvenlik şube polisini yargılamaya başladı. Polisler K.A., N.D. ve Y.Ş. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) /1 ve /1-e maddeleri uyarınca “iş ve çalışma hürriyetinin ihlal” gerekçesiyle suçlanıyor. Kural’ın avukatı Meriç Eyüboğlu, sadece bu suçlamadan iddianame düzenlenmesini eleştirerek, soruşturmanın Anayasa Mahkemesi kararını kapsayacak şekilde “darp ve tehdit” suçlarıyla genişletilmesini talep etti. Eyüboğlu, Kural’ın “Ben basınım” dedikten sonra sanık Y.Ş.’nin dönüp, “Hiçbir şey eskisi gibi değil artık, bunu öğreteceğiz size” ifadelerini sarf ettiğini söyledi. Sanık Y.Ş. duruşmada “Basın mensubu olduğunu bilmiyordum. Basın kartını görmedim” iddiasında bulundu. Yaşadığı saldırının kendisinde bıraktığı etkileri aktaran ve gazetecilere yönelik polis şiddetine örnekler veren Kural, “Polisler tarafından yere yatırılan bir öğrenciyi kayda alırken tekrar sivil giyimli birkaç polis tarafından şiddetle itilerek öğrencilerden uzaklaştırıldım. Gazeteci olduğumu belirterek kartımı gösterdim. Bu sırada kameram boynumda takılı kayıt almaya devam ediyordu” dedi. Soruşturmanın genişletilmesi talebini reddeden mahkeme, yargılamayı 24 Eylül’e bıraktı (23 Haziran).

Nevşehir’de “cemiyete saldırı” davası Ekim’e kaldı: Nevşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesi, Nevşehir Gazeteciler Cemiyeti’ne 25 Ağustos ’de düzenlenen molotof kokteylli saldırıda iki Suriyeli sanığı tutuksuz olarak yargılıyor. Ancak 18 Haziran’da olması beklenen duruşma, hakimin izinli olması nedeniyle 20 Ekim’e bırakıldı. Cemiyetin başkanı ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Bayram Ekici’nin müşteki olduğu ve ilk duruşmasına da katıldığı davada, sanıkların telefon haberleşmesine ilişkin kayıtlar talep edildi (18 Haziran).

Güreş’e saldırı 6 yıldır cezasız: Dönemin Gaziantep Güncel gazetesi yayın yönetmeni Murat Güreş’in, Emniyet Müdürlüğü’ne yakın bir yerde kimliği belirsiz bir kişinin bıçaklı saldırısına uğramasının üzerinde tam altı yıl geçti. Çok sayıda kamera görüntüsü inceleyen polis, gazeteciyi bacağından üç kez bıçaklayan kişiyi tespit edemedi. Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gördükten sonra taburcu edilen gazeteci, kimseyle bir husumetinin olmadığını açıklamış, “Kim olduğunu bilmiyorum. Saldırganın ve arkasındaki güçlerin bir an önce yakalanarak adalet önüne çıkarılmasını istiyorum” demişti (13 Haziran).

Saldırıya nihayet dava: Yeni Çağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’ın 10 Mayıs gecesi Ankara’da saldırıya uğramasıyla ilgili olarak iki yıl sonra dava açıldı. Altı şüpheli, “tehdit”, “hakaret” ve “kasten yaralama” suçlarından 20 yıl 10’ar ay hapis istemiyle hakim karşısına çıkacak. Yargılama Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde 12 Kasım’da başlayacak. Ankara Sulh Ceza Hakimliği, “hayati tehlike olmadığı” gerekçesiyle, altı şüpheliyi serbest bırakmıştı. Gazeteciyi beyzbol sopalarıyla darp edip hastanelik eden şüpheliler, saldırıya zemin olarak “Trafikte tartıştık, o nedenle saldırdık” ifadesine sarılmıştı (8 Haziran).

Adalı cinayetine soruşturma: Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker, Kuzey Kıbrıs’ta gazeteci Kutlu Adalı’nın ’da öldürülmesiyle ilgili İstanbul Kartal Anadolu Adliyesi’nde ifade verdikten sonra yurtdışına çıkış yasağı ile serbest bırakıldı. Atilla Peker’e ilişkin “tasarlayarak insan öldürmeye yardım” gerekçesiyle işlem yapıldı. Başsavcılık açıklamasında, KKTC adli makamlarından bilgi ve belgelerin, Türkiye’de bulunan muhtemel delillerin temini ile Peker’in beyanlarının alınması için çalışmaya başlandığı ifade edildi (2 Haziran).

Denizli, kendisine saldıranlara verilen cezalara itiraz edecek: Adana Asliye Ceza Mahkemesi, Seyhan ilçesinde gazeteci Hakan Denizli'ye 24 Mayıs ’da silahlı saldırı düzenledikleri gerekçesiyle beş sanığı 1 yıldan 4 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezasına mahkum etti; ikisini de beraat ettirdi. Yeşilyurt Mahallesi'nde kızı ve torunuyla bindiği otomobilde gazeteciye silahlı saldırıda bulunduğu iddia edilen V.T.A. ile şüphelinin motosikletle kaçmasına yardım ettiği ileri sürülen sürücü S.Ö ve şüphelileri azmettirdiği öne sürülen V.C. ve E.E, polis operasyonuyla gözaltına alınmıştı. Zanlılardan V.T.A, sevk sırasında basın mensuplarına, Denizli'nin gazeteci olduğunu bilmediğini belirterek, “Hiçbir husumetim yok o şahısla” demişti. Gazeteci, 19 günde iki ameliyat geçirmesine ve 35 gün de fizik tedavi görmesine neden olanlarla ilgili verilen bu kararı temyiz edeceğini bildirdi (27 Mayıs).

Sönmez “kart” davasını kazandı: Ankara İdare Mahkemesi, sürekli basın kartını kaybettikten sonra, Kasım ’da başvuru yaptığını halde 32 yıldır sürekli basın kartı sahibi olan iktisatçı-gazeteci Mustafa Sönmez’in basın kartını yenilemeyen, “değerlendirme aşamasında” diyerek başvurularını sonuçsuz bırakan Cumhurbaşkanlık İletişim Başkanlığı’nı haksız bularak gazeteciye ‘sürekli basın kartının’ teslim edilmesine hükmetti (27 Mayıs).

Peker “Mumcu” cinayetinde Ağar’a işaret etti: Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker, 9 Nisan’da grubuna yönelik düzenlenen operasyon sonrası yayımlamaya başladığı videolarının yedincisinde 'te Ankara’da bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren gazeteci Uğur Mumcu’ya ilişkin suikastta Mehmet Ağar'ın rolü olduğunu iddia etti. Peker, Uğur Mumcu suikastının da Mehmet Ağar'ın uyuşturucu ve silah ticaretinden maddi çıkar elde eden kişilerle ilişkileri sonucu gerçekleştiğini savundu. Peker, “Uğur Mumcu neden öldürüldü? Öldürüldüğü zaman yazdığı yazılara bakın. ‘Terörden beslenen terör lordları’, bunun üzerine çalışma ve silah ticareti. Uğur Mumcu şehit ediliyor, yanına ilk gelen kim? Katil en önce gelir, Mehmet Ağar. Eşine diyor ki ‘Ben buradan bir tuğla çekersem devlet aşağı iner’. Terörden menfaat elde edenlere gelince adamı şehit ettiler” dedi. Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu da Twitter hesabından, “Senelerdir Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için kim ne biliyorsa anlatsın, işin ucu kime dokunuyorsa dokunsun dedik. Bu görüşümüzü korumaya devam ediyoruz. Çekin tuğlaları yıkılsın duvar altında kim kalırsa kalsın” paylaşımı yaptı (24 Mayıs).

Kutlu Adalı cinayeti Peker mesajlarında: Organize suç örgütü lideri olma suçlamasıyla aranan Sedat Peker, 24 Mayıs’ta yayınladığı bir videoda, ’da Kuzey Kıbrıs’ta işlenen gazeteci Kutlu Adalı cinayetinde Mehmet Ağar ve Korkut Eken'i işaret etti. Eken ile görüştüğünü savunan Peker, “Bana dedi ki ‘Kıbrıs’ta bir adam var’, evet abi dedim. Dedi ‘Bu Kıbrıs’ı Rumlara satmak istiyor” dediğini, Eker’in Atilla Peker ile Kıbrıs’a keşif için gittiğini açıkladı ve ekledi: “Ancak yüce Allah o insanın kanını bize nasip etmedi. Yahu adam namuslu adam, bugünleri görmüş adam, bunun için çalışmış. Rumlara falan ülkeyi satacağı yok adamın… Aradan zaman geçti, döndüler gün sonra, denk gelinemedi. Korkut abiyle konuştuk, dedi ‘Tekrardan gideceğiz’. Sonra orada bunlara bağlı olan başka bir ekip öldürmüş. Karşılaştık Korkut abiyle, ‘Halloldu o iş’ dedi” (24 Mayıs).

Mumcu davası Ekim’de: Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 Ocak ’te gazeteci Uğur Mumcu aracına bomba yerleştirerek ölümüne neden olan kişi olarak gösterilen ve İnterpol aracılığıyla arandığı iddia edilen Oğuz Demir’i gıyabında yargıladığı, Mumcu Ailesi’ne de duruşma günü tebliğ ettiği davayı 5 Ekim’e bıraktı. Umut Davası’nda beş sanık ise, Anayasa Mahkemesi kararıyla Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılanmaya devam ediyor (21 Mayıs).

Tekin’in Cizre’de vurulmasına düşük tazminat: İstinaf Mahkemesi, 20 Ocak tarihinde Cizre’de ellerinde beyaz bayrakları olan grupta yer aldığı halde zırhlı araçlardan açılan ateşle bacağından yaralanan ve yüzde 10 engelli raporu alan İMC TV eski kameramanı Refik Tekin’ın tazminat talebini, yüzde 50 kusurlu olduğu öne sürerek, yalnızca 3 bin TL olarak belirledi. Tekin’in yaralandığı olayda silah kullanan kolluk görevlilerinin hukuka uygun davrandığını savunan savcı, olayın faili şüpheliler için ise “faili meçhul” dedi. Tekin’in avukatlarının maddi ve manevi tazminat talebiyle açtığı davayı değerlendiren Mardin 1. İdare Mahkemesi, Tekin’in haber takibini “terör eylemi” olarak tanımlayarak tazminat talebini reddetmişti. Son olarak da İstinaf Mahkemesi, Tekin’in gazeteci olduğunu kabul etti ancak olayda yüzde 50 kusurlu olduğunu savundu; düşük bir tazminata hükmetti (12 Mayıs).

TGS ve Uyanık polis engelini yargıya taşıdı: TGS, 1 Mayıs’ta İstanbul’daki polis müdahaleleri sırasında yine polis engeliyle karşılaşan Yol TV muhabiri Özge Uyanık ile birlikte İstanbul Emniyet Müdürü Mehmet Aktaş ve suç teşkil eden emri yerine getiren polis memurları hakkında suç duyurusunda bulundu (5 Mayıs).

Gültekin’e saldıranlara tahliye: Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi, gazeteci Levent Gültekin’in 8 Mart akşamı Bakırköy’deki Halk TV stüdyosu önünde bir grubun saldırısına uğramasıyla ilgili davada tutuklu iki sanığı tahliye etti. Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde görülen duruşmayla ilgili Halk TV’ye konuşan Gültekin'in avukatı Çağrı Metin, “Tutuklu sanıklar, sanki ortada görüntüler yokmuş gibi, Levent beyin kendilerine hakaret ettiğini, kitap almaya gittiklerine dair yine o çirkin savunmalarını yaptılar. Sanıkların avukatları da, Levent Beyin eline hiçbir şey olmadığını, kırık olmadığını, parmaklarını yayında oynatabildiğini söylediler, doktor raporuna rağmen. Sonuç olarak, beklediğimiz sonuç gerçekleşti. Sanıklar tahliye oldu, şaşırmadık” dedi. Dava Eylül’e bırakıldı (3 Mayıs).

Sönmez, Mater, Engin’den “sürekli basın kartı” davası: Cumhurbaşkanlık Hükümet Sistemi gereği oluşturulan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, ’den itibaren başvuru zorunluluğu getirdiği gazetecilere sürekli basın kartlarını vermediği veya başvurucuları yanıtsız bıraktığı için, on yıllarını meslekte geçiren gazeteci yazarlar Mustafa Sönmez, Nadire Mater ve Aydın Engin gibi gazetecilerce ayrı ayrı girişimler çerçevesinde dava edildi. Gazeteciler, kazanılmış haklarının tartışma konusu edilmeyeceğini vurguladı (1 Mayıs).  

Güleçyüz’ten basın kartı için dava: Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, sürekli basın kartının yenilenmemesi üzerine Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na dava açtı. Gazete avukatı Mustafa Özbek’in Ankara İdare Mahkemesi’nde açtığı davanın gerekçesinde, basın kartının değiştirilerek yenisinin gönderilmesi için 21 Aralık tarihli dilekçeyle müracaat edilmesine rağmen, talebe bir cevap verilmeyerek talep zımnen reddedildiği belirtildi. Dilekçede, uygulamayla İdari Yargılama Usûlü Kanununun 27/2 maddesinde düzenlenen “idarî işlemin uygulanması halinde telâfisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması” nedeniyle yürütmenin durdurulması talep edildi (22 Nisan).

Özbey’e tehdide sadece ertelemeli para cezası: Muş 3. Asliye Ceza Mahkemesi, “Adamcılık Değil, Muş Kazanmalı” başlıklı yazısı nedeniyle Haber 49 gazetesi sahibi Emrullah Özbey’i tehdit ve hakaret ettiği gerekçesiyle Belediye Başkanı’nın yakını Erkan Asya’yı sadece “hakaret”ten mahkum etti. Gazeteciye yönelik “bundan sonra olacaklardan kendisinin sorumlu olacağı” şeklindeki sözler nedeniyle savcının tehditten de ceza istediği davada mahkeme, sadece sinkaflı sözleri dikkate aldı; türlü indirimlerle Asya’yı TCK Maddeden bin TL’ye mahkum etti; cezayı taksitlendirdikten sonra da hükmü erteledi (16 Nisan).

Haksız tutukluluğa dava “daha bitmedi”: Bir “FETÖ şüphelisinin ifadesini yayımladığı” için ’de “soruşturmanın gizliliğini ihlal” şüphesiyle 14 gün süreyle tutuklanan gazeteci Murat Güreş, aklandığında “haksız tutuklama” gerekçesiyle başvurduğu Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesi’nde 1, TL’lik tazminata hükmedilince dosyasını İstinaf Mahkemesi’ne taşıdı. Gazeteci, açtığı 70 bin TL’lik davanın çok altında bir tazminata hükmedilmesine, “Kazandığımıza sevinemedik. Paradan daha çok hukuksuzluğun giderilmesinde adaletin yerine gelmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz” sözleriyle tepki göstermişti (10 Nisan).

KHK ile kapatılan Hayatın Sesi TV hakkını arayacak: OHAL döneminde Başbakanlığa bağlı özel bir komisyon yoluyla kapatılan Hayatın Sesi Televizyonu’nun avukatı Devrim Avcı, daha önce “KHK ile değil komisyon yoluyla kapatıldınız” denilerek dava açamayacaklarının belirtildiğini, hatta Anayasa Mahkemesi’ne de bireysel başvuruda bulunduklarını hatırlattı; Anayasa Mahkemesi kararının iptal kararının ardından bu konuda ek girişimde bulunacaklarını bildirdi. Avcı, “Türksat’a frekans için başvuru yapılması, resen kapatılan şirketin yeniden açılması, her ne kadar tartışmalı olsa da el konulan malların iadesi için gerekli başvuruları yapacağız” dedi (9 Nisan).

TRT’ye “darbe baskını”na müebbet hapis: Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsünde görülen karar duruşmasında, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz ’da TRT binasına yönelik işgali yöneten eski Albay Muhammet Tanju Poshor’u, iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'ndaki eylemlere ilişkin sanığın yargılandığı davada karar açıklandı. Darbe bildirisini TRT'de okutan eski yarbay Ümit Gençer'e, “anayasal düzeni ihlal” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi (7 Nisan).

Soruşturmalar, açılan / süren ceza davaları, kararlar

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde görülen 68 davada en az gazetecinin “örgüt propagandası” ve “örgüt üyeliği” başta olmak üzere 19 farklı suç isnadıyla yargılanmasına devam edildi.

Bir gazeteciye “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme” suçlamasıyla, bir gazeteciye “Kişisel verileri hukuka aykırı bir şekilde ele geçirmek ve yaymak” şüphesiyle iki yeni soruşturma açıldı.

Bir gazeteci, “soruşturmanın gizliliğini ihlal” iddiasıyla aldığı 5 ayı onanan hapis cezası için cezaevine girdi. Bir gazeteci “terör propagandası” iddiası gerekçe gösterilerek 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Bir gazetecinin “örgüt propagandası”ndan almış olduğu hapis cezası İstinaf Mahkemesi tarafından bozulurken, bir gazetecinin de “örgüt üyeliği” iddiasıyla aldığı hapis cezası “örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaksızın yardım” suçunu oluşturduğuna hükmedilerek yeniden yargılama için bozuldu. Aynı dönemde bir gazeteci-yazarın almış olduğu beraat kararına itiraz edildi. Bir gazetecinin “terör örgütüne yardım” suçundan almış olduğu cezanın hükmünün bozulmasıyla, gazeteci tahliye edildi.

İki gazeteci “terörle mücadelede görev alanları hedef göstermek” iddiasıyla yargılandığı davada, bir gazeteci “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılandığı davada; iki gazeteci de “örgüt propagandası” iddiasıyla yargılandığı davalarda beraat etti. Aynı dönem iki gazeteci “askeri yasak bölgeye izinsiz geçiş yapmak” suçlamasıyla yargılandığı davada beraat etti.

KCK Basın davasının da dahil olduğu yargılamalarda en az 69 gazetecinin “örgüt üyeliği”, en az 18 gazetecinin “örgüt propagandası” yapmak, 8 gazetecinin “terörle mücadele görev alan kişileri hedef göstermek” suçlamasından; 4 gazetecinin “üye olmamakla birlikte örgüt adına suç yardım”; 1 gazetecinin “terör örgütü açıklamalarını basmak” suçlarından   yıl hapis istemiyle yargılanmaları söz konusuydu.

Bir gazetecinin “hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmayı engellemeye teşebbüs”, Balyoz davasında yargılanan dört gazetecinin isnat edilen diğer suça ek olarak “gizli kalması gereken bilgileri açıklama”, “devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri tahrip etmek, hileyle almak veya çalmak”, “gizli kalması gereken bilgileri temin” iddialarıyla 1 müebbet ve yıl hapis istemiyle yargılamaları gündemdeydi.

1 gazeteci “suçu ve suçluyu övmek”, 7 gazetecinin “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddialarıyla toplam 16 yıl hapis istemiyle devam eden yargılamaları rapora yansıdı.

Aynı dönemde 22 gazeteci de “polise mukavemet” suçlamasından 66 yılla yargılanırken, 6 gazeteci de “gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet” iddiasıyla 18 yılla yargılanıyordu. 6 gazeteci Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet iddiasıyla toplam 30 yıl hapis istemiyle yargılandı. Kendilerine isnat edilen diğer suçlara ek olarak iki gazeteci “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun”a muhalefet iddiasıyla 20 yıl hapis istemiyle karşılaştı.  Dört gazeteci isnat edilen diğer iddialara “özel hayatın gizliliğini ihlal” suçundan da yargılanıyordu ve toplam 20 yıl hapis istemiyle karşı karşıyaydı. Bir gazetecinin “kişisel verileri hukuka aykırı şekilde yaymak” iddiasıyla 4 yıla kadar hapis kadar yargılanması gündemdeydi.

Tüm bu suçlamalardan gazeteci için istenen cezaların toplamı 1 müebbet ve   yıl hapis cezası oldu. Cezalara ilişkin bu hesaplamaya “hakaret” ve “Cumhurbaşkanı’na hakaret”e dair yargılamalar dahil değil.

Geçen yılın aynı döneminde görülen 50 davada 82 gazetecinin, devlete veya MİT’e ait belgeleri ele geçirme, tahrip etme veya açıklama başta olmak üzere toplamda 22 farklı suçlama isnadıyla yargılanıyordu.

Soruşturmalar

Kanbal’a soruşturma: Jandarma Genel Komutan Yardımcısı Musa Çitil’in şikayeti üzerine İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, gazeteciler Yağmur Kaya ile Ahmet Kanbal hakkında “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme” suçlaması ile soruşturma açıldı (21 Haziran).

Ağca’ya “Kaharman” soruşturması: Gazeteci Baransel Ağca, Yeldana Kaharman'ın şüpheli ölümüne dair paylaştığı otopsi raporu nedeniyle hakkında “Kişisel verileri hukuka aykırı bir şekilde ele geçirmek ve yaymak” şüphesiyle Elazığ Başsavcılığı’nca soruşturma başlattığını duyurdu. Gizlilik kararı olmayan dosyada, iki yıldır şüphelerin kaynağı olan otopsi raporunu açıkladığı için yargı eliyle cezalandırmak istendiğini belirten Ağca, “Benimle uğraşmayı bırakın, görevinizi yapın. Yeldana’ya ne oldu?” diye sordu. Ağca, Yeldana Kaharman'ın ölümündeki soruşturma dosyası ve otopsi raporuna dair şüphelerini bir kez daha sıraladı (16 Haziran).

Açılan ve süren davalar

Dört gazeteciye “Kaçak” davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet gazetesinde çıkan “Boğaz’da kaçak var” haberi nedeniyle gazetenin muhabiri Hazal Ocak, foto-muhabiri Vedat Arık ve yazı işleri müdürleri Olcay Büyüktaş ve İpek Özbey’i yargılamaya devam etti. Duruşma savcısı, dört gazetecinin “terörle mücadele eden bir kişiyi hedef göstermek” ve “özel yaşamın gizliliğini ihlal” iddialarıyla cezalandırılmasını talep etti. Mahkeme, mütalaaya karşı son savunmalarını hazırlamaları için gazeteciler ve avukatlarına 1 Aralık’a kadar süre tanıdı (24 Haziran).

Dündar’ın “Gündem” davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Özgür Gündem gazetesiyle dayanışma amacıyla başlatılan Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni kampanyasına katıldığı için Cumhuriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı “terör örgütü açıklamasını basmak” iddiasıyla yargılamaya devam etti. Mahkeme heyeti, hakkında çıkarılan yakalama emrinin henüz infaz edilemediğini belirttiği Dündar için yazılan yurtdışı talimatına gelecek yanıtını bekliyor. Dava 23 Aralık’a kaldı (24 Haziran).

“KCK Basın” davasında 46 sanık: İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 10 yıldır devam eden “KCK Basın” davasından 46 gazeteci ve medya çalışanını “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılamaya devam etti. duruşmada savcı ve sanık avukatları dosyadaki eksik hususların giderilmesini talep etti. Mahkeme, dosyadaki eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı 23 Kasım’a erteledi (22 Haziran).

Dört gazeteciye “TMK” davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Özgür Gündem gazetesinin (KHK ile kapatıldı) 8 Eylül tarihli sayısında çıkan “Saray çıldırdı” başlıklı haber nedeniyle gazetenin Eş Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Reyhan Çapan ile yazar Hasan Başak ve Kemal Yakut’u “terör örgütü propagandası” gerekçesiyle yargılamaya devam etti. Gazetecilerin katılmadığı duruşmada, avukatları Özcan Kılıç hazır bulundu. Mahkeme heyeti, Başak ve Yakut hakkında çıkarılan yakalama kararlarının infazının beklenmesine karar verdi. Dava 3 Kasım’a kaldı (22 Haziran).

Candemir’e “propaganda” davası: Gazeteci Oktay Candemir, evine 5 Nisan tarihinde yapılan baskında el konulan dijital materyallerde bulunan video ve fotoğraflar ile sosyal medya hesabında ve yıllarında yaptığı bazı paylaşımlar suç delili olarak gösterilerek “örgüt propagandası yapmak” suçlamasıyla yargılanıyor. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) savunduğu Candemir ve avukatı Erhan Çiftçiler’in hazır bulunduğu 17 Haziran tarihli duruşmada, Candemir’in daha önce beraat ettiği davada suçlama konusu yapılan sosyal medya paylaşımlarının iddianameye dahil edilmesi eleştirildi. Paylaşımların propaganda amacı taşımadığını belirten Candemir, beraatini talep etti. Mahkeme yapılan savunmalarının ardından dosyanın esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için savcılık makamına tevdi edilmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma 23 Eylül’de (17 Haziran).

“Kamu yararı’nı gözeten Önal’a “özel hayat” davası: Gazeteci Yakup Önal hakkında, CHP’li Şarköy Belediyesi Başkan yardımcısı Adnan Sevim’in konutunun bulunduğu sitenin önünün taşlarla döşenmesini Şarköy’ün Sesi gazetesine ait Facebook hesabından videoyla haberleştirdiği için “kişisel verileri hukuka aykırı şekilde yaymak” iddiasıyla dava açıldı. Savcılıkta ifadesi alınmadan sanık yapılan 32 yıllık gazeteci, “mevkii ve makam kullanılarak şahsi çıkar sağlandığı ve bu yolla kamunun zarara uğratıldığı”nı düşünerek yaptığı haber nedeniyle Şarköy Asliye Ceza Mahkemesi’nde Ceza Kanunu’nun maddesi uyarınca dört yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak (16 Haziran).

Batum’un davası: Gazeteci Rüstem Batum hakkında 10 Eylül tarihinde İMC TV’de yayınlanan “Ayşegül Doğan ile Gündem Müzakere” adlı programda askere, polise ve Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle “devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılama” (TCK ) iddiasıyla açılan dava İstanbul Asliye Ceza Mahkemesinde görülüyor. 11 Haziran’da görülen duruşmada mahkeme, Batum hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma 12 Kasım’da (11 Haziran).

Takva’ya “örgüt” davası: Van’da serbest gazetecilik yapan Ruşen Takva, kentte yapılmak istenen bir yürüyüşü izlediği gerekçesiyle “örgüt üyeliği” ve “toplantı ve gösteri yürüyüşlerine muhalefet” iddiasıyla Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. İddianamede hakkında 18 yıla kadar hapsi istenen gazeteci, “yürüyüşü düzenleyenlerden olmakla, uyarılara rağmen dağılmamak” ile suçlanıyor. Duruşmada tanık sıfatıyla dinlenen A.Ş. isimli polis memuru, “Kürt birliği konusuyla ilgili basın açıklaması yapılacaktı. Valilik uygun bulmayarak yasakladı. Ancak basın açıklamasını yapacaklarına dair haberler yapıldı. Biz de güvenlik amacıyla orada bulunuyorduk. Önce uyarı ve engelleme oldu, sonrasında müzakere yapıldı. Orada bir arkadaşımız yaralandı. Ruşen Takva da grubun içinde bulunuyordu ama yönlendirdiğine dair net bir şeyim yok. Müzakere aşamasında var mıydı, hatırlamıyorum” dedi. Dava, esas hakkında mütalaanın sunulması için 12 Ekim’e bırakıldı (10 Haziran).

Eser ve Topaloğlu’nun üyelik davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Mezopotamya Ajansı muhabiri Sadiye Eser ve Sadık Topaloğlu'nu “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılamaya devam etti. 8 Haziran’da görülen duruşmada Topaloğlu ve Eser’in avukatları Özgür Baran isimli tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmesini ve müvekkillerinin beraatlarını talep etti. Mahkeme, Özgür Baran’ın dinlenmesi için yeniden talimat yazılmasına karar verdi. Bir sonraki duruşma 21 Eylül’de (8 Haziran).

Dündar için kırmızı bülten: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, “MİT TIR’ları” haberinden gazeteci Can Dündar’a Aralık ’de verdiği 27 yıl 6 aylık hapis cezası varken, aynı yayınla ilgili oluşturduğu bir başka dosyada gazeteci için tutuklamaya yönelik yakalama kararı ve kırmızı bülten çıkarmak için karar aldı. Yargılama 6 Ekim’e bırakıldı (8 Haziran).

Üç habercinin “Berkin” davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, ’teki Gezi eylemleri sürecinde polisin attığı gaz fişeğiyle öldürülen Berkin Elvan’a ilişkin soruşturmada adı geçen polislerden birinin kimliğinin açıkladıkları gerekçesiyle gazeteciler Canan Coşkun, Ali Açar ve BirGün’den Can Uğur’ı yargılamaya devam etti. Duruşma savcısı, sunduğu esas hakkındaki mütalaasında, polisi ölümle tehdit eden sol örgütlere hedef göstermek iddiasıyla habercilerin üç yıl hapis öngören TMK’nın 6. Maddesinden cezalandırılmalarını istedi. Dava esas hakkında savunmaların sunulması için 7 Ekim’e bırakıldı (8 Haziran).

Altı gazeteciye BDDK davası: İstanbul 3. Asliye Ceza Mahkemesi, Bloomberg sitesinde 10 Ağustos ’te çıkan ve döviz kurlarının yol açtığı ekonomik krizi ele alan haber nedeniyle muhabirler Kerim Karakaya ve Fercan Yalınkılıç dahil 38 kişiyi “ekonomiye zarar vererek Sermaye Piyasaları Kanunu’nu ihlal etmek” suçlamasıyla yargılamaya devam etti. Sosyal medyada ekonomiye dair yorumlarda bulunan gazeteciler Mustafa Sönmez, Merdan Yanardağ, Sedef Kabaş ve serbest gazeteci Orhan Kalkan da diğer sanıklar gibi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) şikayetiyle beş yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Mahkemenin talebi üzerine rapor gönderen bilirkişi, sanıkların haber ve sosyal medya paylaşımlarından Serbest Piyasa Kanunu’nun maddesi uyarınca “menfaat sağladıkları yönünde herhangi bir bulguya rastlanmadığını" bildirdi. Son duruşma mahkeme iki Bloomberg muhabiri bakımından bu kez Bankacılık Kanunu’na muhalefet yönünde bilirkişi raporu istenmesine karar verdi. Ayrıca, BDDK vekiline ilk bilirkişi raporuna yanıt vermesi için süre tanınmasına ve beş sanıkla ilgili yakalamanın infazının beklenmesine karar verildi. Dava, 9 Temmuz’a kaldı (4 Haziran).

Gök’ün “örgüt” davası: Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, haber kaynaklarıyla telefon görüşmeleri, sosyal medya paylaşımları ve yaptığı haberler gerekçe göstererek Mezopotamya Ajansı muhabiri Abdurrahman Gök’ü “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” iddiasıyla yargılamaya ikinci duruşmayla devam etti. Gök, Diyarbakır'da Newroz kutlamaları sırasında Kemal Kurkut’u polisin silahla vurarak öldürdüğü anları fotoğraflamıştı.  Dosyaya konan “Sabır” kod adlı gizli tanığın, Kemal Kurkut'un örgüt üyesi olduğu ve Gök'ün Kandil'den aldığı talimatla haber yazdığı, fotoğraf çektiği yönündeki iddiaları Gök'e soruldu. Gizli tanığın beyanlarını kabul etmeyen ve beyanlarının doğruluğunu “sıfır” olarak niteleyen Gök, “Gizli tanık beyanları doğru değildir, yalandır, kabul etmiyorum” dedi. Cumhuriyet Savcısı’nın mütalaasını hazırlamak için dosyanın kendisine gönderilmesi talebini kabul eden mahkeme, yargılamayı 30 Eylül’e bıraktı (3 Haziran).

“Balyoz”/“Egemen Planı” davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Taraf gazetesinde “Balyoz planı” ile kumpas kurdukları iddiasıyla gazetenin eski yayın yetkilileri Ahmet Altan, Yasemin Çongar ile Mehmet Baransu,Yıldıray Oğur ve Tuncay Opçin’i yargılamaya 2 Haziran’da devam etti. Duruşma savcısı sunduğu esas hakkındaki mütalaasında, Altan, Çongar ve Oğur’un “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” gerekçesiyle cezalandırılmalarını talep etti. Savcı, ayrıca, Baransu’nun “devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri tahrip etmek, hileyle almak veya çalmak”, “gizli kalması gereken bilgileri temin” ve “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” suçlarından cezalandırılmasını ve Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “örgüt üyeliği”nden zaten 19 yıl 6 ay hapse mahkum edilmiş Baransu’ya yönelik suçlamanın reddedilmesini istedi. Savcı, Tuncay Opçin’in dosyasının da tefrik edilmesini istedi. 52’şer yıl hapisleri istenen sanıklara, “Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma çalma”, “Devletin güvenliğine dair gizli belgeleri temin etme”, “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama”, “Terör örgütü propagandası yapmak” suçlamaları yöneltiliyor. Soruşturmanın genişletilmesi ve Baransu’nun tahliyesine ilişkin talepleri reddeden mahkeme, esas hakkında savunmaların sunulması için yargılamayı Ekim’e bıraktı (2 Haziran).

Akın ve Sarısözen’e propaganda davası: Yeni Yaşam gazetesinin 8 Ekim tarihli nüshasındaki yazılar nedeniyle eski Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Osman Akın ve köşe yazarı Veysi Sarısözen İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde  “örgüt propagandası” suçlamasıyla yargılanıyor. Davanın 2 Haziran’da görülen duruşması avukatlarının mazeret bildirmesi nedeniyle dosya üzerinden görülerek ileri bir tarihe ertelendi (2 Haziran).

Aslan’ın “örgüt üyeliği” davası: Van 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Büyükşehir Belediyesi binası çevresinde çekim yaptıkları gerekçesiyle gazeteciler Arif Aslan ve Selman Keleş’i “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılıyor. 25 Mayıs’ta görülen duruşmada, mahkeme heyeti Selman Keleş’in avukatı Barış Oflas’ın mazeretini kabul ederek duruşmayı erteledi. Bir sonraki duruşma 7 Eylül’de (25 Mayıs).

Can Dündar’ın “Gezi” davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, yazında yaşanan kitlesel Gezi Parkı eylemlerinde rolleri olduğu iddiasıyla gazeteci Can Dündar ve 16 hak savunucusunu yargılama devam etti. Yedi kişinin yargılandığı dava dosyası, Kasım ’den beri tutuklu olan sivil toplum destekçisi ve girişimci Osman Kavala'nın da dahil olduğu ana davasyla birleştirilmişti. Mahkeme, Dündar’ın da olduğu yurtdışında yaşayan bazı sanıklara ilişkin yakalama kararlarının infazını bekliyor. Son duruşmada hazır bulunan Şerafettin Can Atalay, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman daha önce beraat ettiklerini, davanın hukuka aykırı olduğunu savunarak yeniden beraat kararı verilmesini istedi. Yargılamaya 6 Ağustos’ta devam edilecek (21 Mayıs).

Kırkaya’ya TMK davası: Gazeteci Kenan Kırkaya’nın sosyal medya hesabından yılları arasında paylaştığı haberlerde “örgüt propagandası yaptığı” suçlamasıyla yargılandığı davanın görülmesine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Davanın duruşmasında, mahkeme heyeti duruşmayı 28 Eylül’e erteledi (21 Mayıs)

Vice News ekibine “örgüte yardım” davası: Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi, ’te Diyarbakır’da tutuklandıktan sonra sınır dışı edilen Vice News muhabiri Jake Hanrahan ve kameramanı Philip Pendlebury hakkında açılan davada, halen gazetecilerin bulundukları Britanya’dan ifade vermelerini (istinabe) bekliyor. Haberciler, sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği Cizre, Silopi, Nusaybin ve Sur gibi yerleşimlerdeki gelişmeleri izlemek için geldikleri Diyarbakır’da 28 Ağustos ’te gözaltına alınıp bir süreliğine tutuklanmışlardı. Ardından, Hanrahan ve Pendlebury, tercüman Mohamed İsmael Rasool ve rehber Abdurrahman Direkçi hakkında “örgüte bilerek isteyerek yardımda bulunmak suretiyle üye olmak”, “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun’a muhalefet” ve “örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla dava açılmıştı. Gazetecileri 15 yıldan 67 yıla kadar hapisle yargılayan mahkeme, istinabeye yanıtı beklediği için yargılamayı 23 Kasım’a bıraktı (20 Mayıs).

Deniz Yücel’e şimdi de davası: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu, daha önce “Terör örgütü propagandası” iddiasıyla 2 yıl 9 ay 22 gün hapis cezası verilen Die Welt gazetesi Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel hakkında, şimdi de “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılama” gerekçesiyle iki yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. İddianamede, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Yücel hakkında, Die Welt'te 26 Ekim 'da “Kürt annesini göremeden ölmesi” söylemi ile 27 Ekim 'da yazdığı “Ermenilere yapılan soykırım ifadeleri" nedeniyle suç duyurusunda bulunulduğu hatırlatıldı. Oysa ki Yücel, ifadesinde “ayrımcılık ve eşitsizliği eleştirdiğini, tarihi gerçeğin suç sayılamayacağını" ifade etmişti. İddianamede, Basın Kanunu'na göre 6 aylık sürede dava açılabileceği, ancak yazının savcılıkça öğrenilmesinden itibaren dava açma süresinin başladığı, mahkemenin 11 Eylül 'de suç duyurusu yapmasıyla savcılığın suçlamayı öğrendiği kaydedildi. Gazeteci, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya 1 Temmuz'da başlayacak (12 Mayıs).

Fincancı, Önderoğlu ve Nesin'in dosyası Eylül’de: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Özgür Gündem nöbetçi yayın yönetmenliği davasından yargılanan ve 17 Temmuz ’da beraat ettikleri halde kararları istinaftan dönen Şebnem Korur-Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin'i yeniden yargılamaya devam ediyor. 3 Şubat’ta mahkeme, İstinaf'ın kararına uymaya ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Özgür Gündem ana davasıyla birleştirilmesini için yazı yazılmasına karar vermişti. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyadan Eren Keskin, Zana Kaya, İnan Kızılkaya ve Kemal Sancılı yargılanıyor. 6 Mayıs’a bırakılan yargılama, bu kez de koronavirüs önlemleri nedeniyle 30 Eylül’e bırakıldı (6 Mayıs).

Beş gazeteciye “direnme” davası: Beşi gazeteci sekiz kişi hakkında Mardin 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, “Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama” iddiasıyla dava açıldı. İçişleri Bakanlığı’nca Mardin Büyükşehir Belediyesine kayyum atanmasının ardından, 30 günlük “eylem ve etkinlik yasağı” altında, belediye binası önündeki protestoculara polis müdahale etmişti. Polisin şiddet uyguladığını görüntüleyen Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Ahmet Kanbal ve Mehmet Şah Oruç, Jinnews sitesi muhabiri Rojda Aydın, gazeteciler Halime Parlak ve Nurcan Yalçın dahil sekiz kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanlar bir hafta tutulduktan sonra “Orada ne işiniz vardı?” diye sorularak serbest bırakılmıştı. Mardin Savcılığı’nın daha önce “terör örgütü üyesi olma” ve “terör örgütü propagandası” şüphesiyle yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı verilmişti. Gazetecilere Mardin 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, “Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama” iddiasıyla dava açıldı. Yargılamanın 27 Nisan’da Mardin 1’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasında avukatlar açılan davanın kanuna aykırı bir dava olduğunu belirterek beraat kararı verilmesini istedi. Bir sonraki duruşma 13 Ekim’de (27 Nisan).

Çandar’a “suçluyu övme” davası: İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi, 30 Mayıs ’de yaptığı Twitter paylaşımında Rakka’da öldürülen Ayşe Deniz Karacagil’i andığı ve bu yolla “suç ve suçluyu övdüğü” iddiasıyla gazeteci Cengiz Çandar’ı yargılamaya devam etti. Mahkeme, yurtdışında bulunan Çandar’a ilişkin yakalama kararını kaldırdı, ifadesinin de istinabe yoluyla alınmasına karar verdi. Yargılama 23 Eylül’e kaldı (15 Nisan).

Söğütlü için ek savunma: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Mart tarihinde Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu üyesi avukatların yargılandığı davaya dair Gazete Yolculuk haber sitesinde yayımlanan bir haberi Twitter’da bir not ile paylaştığı gerekçesiyle Buse Söğütlü’yü “terörle mücadelede görev almış kişiyi hedef göstermek” suçlamasıyla yargılamaya devam etti. Dönemin Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Akın Gürlek, dosyada müşteki olarak bulunuyor. Gürlek, Sözcü gazetesi yazarlarına ceza vermesi, Atilla Taş ve Murat Aksoy’un tutuklanması, Can Dündar’ın mal varlığına el konulması gibi birçok dosyadan biliniyor. Buse Söğütlü ve avukatı Erman Öztürk’ün hazır bulunduğu duruşmada mahkeme, Covid sebebiyle duruşmaya basın ve izleyici almadı. Mahkeme, bir sonraki celsede Buse Söğütlü’nün “kamu görevlisine hakaret” suçlamasına karşı ek savunma yapmasını istedi. Ancak bu suçlama iddianamede yöneltilmemişti. İddia makamına esas hakkında mütalaa için ek süre verildi. Dava 14 Eylül’e kaldı (14 Nisan).

Alpay, Türköne ve Bulaç’a yeniden yargılama: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, aldıkları cezalar Yargıtay tarafından bozulan Zaman gazetesinin eski yazarları Şahin Alpay, Mümtazer Türköne ve Ali Bulaç’ı yeniden yargılamaya başladı. Şahin Alpay, Mümtazer Türköne ve Ali Bulaç’ın, “FETÖ üyeliği” iddiasıyla aldıkları hapis cezalarının Yargıtay tarafından “eksik inceleme” gerekçesiyle bozulmasıyla yeniden başlayan davada, ilk yargılamada beraat eden Mehmet Özdemir hakkında ise yakalama emri çıkardı. Mahkeme, ayrıca Hüseyin Gülerce, Binnaz Toprak, Ümit Erol ve Zekeriya Tüzen’in tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Dava 9 Eylül’e kaldı. İlk yargılamada, Türköne 10 yıl 6 ay hapis, Bulaç ve Alpay ise 8 yıl 9’ar ay hapse mahkum edilmişti. Türköne'nin tutuklu bulunduğu süre göz önüne alınarak tahliyesine karar verilirken, Yargıtay Mehmet Özdemir hakkında verilen beraat kararının “örgüt üyeliği” suçundan tutuklanması gerektiği gerekçesiyle bozmuştu (13 Nisan).

Van’da beş haberciye “örgüt” davası başladı: Van 5. Ağır Ceza Mahkemesi, iki köylünün helikopterden atılması iddiasını gündeme getirilmesinden sonra 9 Ekim ’de tutuklanan ve altı aydır tutuklu olan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen, Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi, gazeteci Nazan Sala ile tutuksuz yargılanan MA muhabiri Zeynep Durgut’ı “PKK üyeliği” iddiasıyla yargılama başladı. Mahkeme, ilk duruşma sonunda tutuklu dört gazeteciyi tahliye etti. Yargılama 2 Temmuz’a kaldı (2 Nisan).

Gündem cezaları savcılığa yetmedi: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Özgür Gündem ana davasında gazetenin İmtiyaz Sahibi Kemal Sancılı, Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya ve nöbetçi yayın yönetmeni Eren Keskin'e ‘örgüt üyeliği’nden verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezası ile Genel Yayın Yönetmeni Zana Kaya’ya ‘örgüt propagandası’ndan verilen 1 yıl 13 aylık hapis cezasına itiraz etti. Savcılık, Kızılkaya'ya “örgütü propagandası”, “suç işlemeye teşvik”, “suçu ve suçluyu övme”, “halkı kin düşmanlığa tahrik”, “terörle mücadelede görev alan kişileri hedef gösterme”, “terör örgütü yayınlarını basma ve yayınlama” suçlarından da işlem yapılmasını istedi. Kararda, Keskin hakkında “propaganda”, “suç işlemeye teşvik etme”, “suçu ve suçluyu övme” suçlarından, Sancılı hakkında da, “örgüt propagandası” gerekçesiyle de işlem yapılması talep edildi. Savcılık tüm sanıklar yönünden de “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” iddiasından beraat kararı verilmesine de itiraz etti (1 Nisan).

Sekiz gazetecinin davası yeniden başladı: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, kamuoyunda “FETÖ Medya yapılanması” olarak nitelendirilen davasında gazeteciler Ali Akkuş, Atilla Taş, Cemal Azmi Kalyoncu, Gökçe Fırat Çulhaoğlu,Ünal Tanık, Yakup Çetin ve Yetkin Yıldız’ı “örgüt üyeliği”nden yargılamaya devam etti. Yargıtay Ceza Dairesi, 26 sanıklı davada 17 kişinin cezalarını onamış, 8 kişinin ise hakkındaki hükümleri bozmuştu. Bozma kararında Atilla Taş dışındaki sanıklar hakkında “örgüt üyeliği” suçuna delil olarak öne sürülen eylemlerin örgüt üyesi olarak kabul edilmelerine yeterli olmadığı belirtilmişti. Atilla Taş’ın davaya konu olan eylemlerinin ise hüküm giydiği “örgüte yardım” suçunun değil, “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “devletin kurum ve organlarını alenen aşağılama” suçlarının unsurlarını içerdiği ifade edilmişti. Mahkeme, Atilla Taş'ın dosyanın ayrılması yönünden avukatının sunduğu talebi daha sonra değerlendirecek. Yargılama 26 Ekim’e kaldı (1 Nisan).

Oruç ve Çaksu’nun davası: İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, KHK ile kapatılan Özgürlükçü Demokrasi gazetesinde 21 Ekim – 1 Kasım tarihleri arasında yayımlanan haber ve köşe yazılarında “Devleti, hükümetini, yargı organlarını, askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağıladıkları” iddiasıyla gazeteciler Aziz Oruç ile Ersin Çaksu’yu yargılamaya devam etti. Mahkeme, Ersin Çaksu hakkındaki yakalamanın infazının beklenmesine karar vererek yargılamayı 13 Temmuz’a bıraktı (1 Nisan).

Aykol, Kaya ve Kızılkaya’nın davası: İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “Hükümeti, yargı organlarını veya emniyet teşkilatını alenen aşağılama” ve “Türk milletini, Cumhuriyetini ve Meclisi alenen aşağılama” suçlamalarıyla KHK ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin yönetmenleri Hüseyin Aykol, Zana Kaya ve sorumlu müdürü İnan Kızılkaya ile Kürt Siyasetçi Hatip Dicle’yi yargılamaya devam etti. Mahkeme, Dicle hakkında çıkartılan yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verdi. Dava 13 Temmuz’a kaldı (1 Nisan).

Kaya’nın davası Ekim’e kaldı: Ağrı 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Ağrı Dağı’nda 'de düzenlenen festivalde çektiği görüntüler gerekçesiyle DİHA ajansı (KHK ile kapatıldı) muhabiri Abdullah Kaya’yı “terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek yardım” iddiasıyla yargılamaya devam etti. Avukatı mazeret bildiren Kaya, avukatı olmadığı için mahkemeye bir açıklama yapmayacağını bildirdi. Yargılama 1 Temmuz’a kaldı (1 Nisan).

Meşale Tolu’nun “üyelik” davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, ETHA Ajansı çevirmeni Meşale Tolu dahil 27 kişiyi “terör örgütü üyeliği” ve “örgüt propagandası” suçlamalarıyla yargılamaya devam etti. Tolu, mahkkemeye yurt dışında bulunması sebebiyle katılmadı. Mahkeme, savunma avukatlarına bilirkişi raporuna karşı beyanlarını sunmaları için bir ay süre verdi. Bu beyanların mahkemeye sunulmasının ardından dosyanın esas hakkında mütalaasının hazırlanması için iddia makamına gönderilmesine hükmeden mahkeme, mütalaanın celse arasında hazırlanması durumunda sanıklar ve avukatlarına tebliğine karar verdi. Mahkeme ayrıca imajı alınmış dijital materyallerin sanıklara ya da yasal temsilcilerine iadesine hükmetti. Sanıkların esas hakkında mütalaaya ilişkin savunmalarının alınacağı Eylül'deki duruşmada kararın açıklanması bekleniyor (1 Nisan).

Kararlar

Nisan - Mayıs - Haziran dönemine ait Medya Gözlem Raporu, TMK ve TCK kapsamında iki gazeteciye verilen hapis cezalarına, bir beraat kararının İstinaf kararıyla, bir cezaya verilen onama kararı ve bir mahkumiyet kararının Yargıtay kararlarıyla bozulmasına ve bir beraat kararına ise İstinaf kararıyla itiraz edilmesine dikkat çekiyor.

Rapor döneminde yedi gazeteci TMK ve TCK kapsamında yargılandıkları davalarda beraat etti.

Uludağ ve Akça’ya TMK beraati: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara’da görülen 10 Ekim Gar Katliamı davasında bazı dosyaların savcılık tarafından saklanmasını haberleştiren Cumhuriyet gazetesi eski muhabiri Alican Uludağ ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Olcay Büyüktaş Akça‘yı yargılamaya devam etti. Mahkeme, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nden gönderilen dosyayı inceledikten sonra duruşma savcısına esas hakkında mütalaasını sordu. Savcı, haberde yer verilen kişisel verilerin Ankara Gar katliamı dava dosyasında bulunduğundan zaten aleniyet kazandığını bildirdi ve gazetecilerin beraaatini istedi. Haklarında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası istenen Akça ve Uludağ, suç unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat etti (15 Haziran).

Kaplanoğlu’na “Barış” haberinden hapis: Bursa Ağır Ceza Mahkemesi, savaş karşıtı örgütlerinin, ’deki Afrin Harekatı’na karşı yaptıkları basın açıklamasını haberleştiren seafoodplus.info Sorumlu Yazıişleri Müdürü Ozan Kaplanoğlu’nu “örgüt propagandası” iddiasıyla 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına mahkum etti. Haberde geçen “Savaşın değil barışın yanındayız” adlı bildiriyi okuyan ve aynı dosyada yargılanan Emek Partisi (EMEP) İl Başkanı Hasan Özaydın ise beraat etti. Yaptığı haber nedeniyle ceza alan Kaplanoğlu ise, “Ne barışı ne de halkın haber alma hakkını savunmak suç değildir. Biz onurlu gazeteciler olarak gerçekleri halka anlatmaya ve ezilenlerin sesi olmaya devam edeceğiz” diye konuştu (10 Haziran).

Aydın’a “üyelik” beraati: İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, ’de cezaevlerinde başlatılan açlık grevleri, Kaz Dağları eylemleri ve kadınlara yönelik cinayetlere ilişkin haberleri nedeniyle “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılanan Jinnews sitesi muhabiri Melike Aydın’ı beraat ettirdi. Dava kapsamında dinlenen iki gizli tanık “Karayel” ve “Şimal’in gazeteciyi ilk kez gördüklerini beyan etmelerinin ardından Aydın’ın avukatları, “Poyraz” ve “Doğan” adlı gizli tanıkların dinlenilmesine gerek olmadığını kaydetti. Duruşma savcısı da tanık ifadelerinin, haber kaynaklarıyla yaptığı telefon görüşmelerinin ve evinde el konulan “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” isimli kitap benzeri materyaller hakkında yapılan araştırmaların “örgüt üyesi olmak” suçlamasına yeterli delil sayılamayacağını belirterek, beraat kararı verilmesini istedi. Mahkeme bu görüşe iştirak ederek Aydın’ı beraat ettirdi (8 Haziran).

İstinaf Temizkan’a hapsi beraatle bozdu: İstanbul İstinaf Mahkemesi, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22 Ekim ’de gazeteci Sabiha Temizkan hakkında “örgüt propagandası” iddiasıyla verdiği 1 yıl 3 ay hapis cezasını beraatle bozdu. Temizkan, ’te Twitter’dan yaptığı “Mahmur kampı IŞİD’in eline geçti…” şeklindeki paylaşımı nedeniyle yargılanıyordu (8 Haziran).

Aygül’e hapis yolu: Van Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, Bitlis’in Tatvan ilçesinde bir çocuğa yönelik cinsel istismar olayını Temmuz ’da haberleştiren Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Bitlis News gazetesi yayın yönetmeni Sinan Aygül ile ilgili Tatvan 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin “soruşturmanın gizliliğini ihlal” iddiasıyla verdiği 10 aylık hapis cezasını beş aya indirerek onadı. Aygül hakkında verilen cezanın kesinleşmesiyle birlikte gazeteci gelecek günlerde hapse girecek (5 Haziran).

Alphan’a “terör” davasından beraat: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Instagram’da Diyarbakır Newrozu fotoğrafını paylaşan Melis Alphan’ı “Terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla yargıladığı davanın ikinci duruşmasında, gazeteciyi beraat ettirdi. İlk duruşmada duruşma savcısı, gazetecinin cezalandırılması için mütaala sunmuştu. Gazeteci hakkında, Çözüm Süreci’nin hızlandığı ’teki Diyarbakır Newroz’undan paylaştığı fotoğraf nedeniyle 6 yıl sonra dava açılmıştı. Gazeteci, duruşmada verdiği ifadede, “Devletin TRT kanalı etkinliği naklen yayınlamış, NTV ve CNN Türk gibi kanallar da bunu haberleştirmişti. Neden ben yargılanıyorum?” diye sormuştu. Karar duruşmasında Alphan’ın avukatı Ali Deniz Ceylan, TMK’da şiddetin övülmesine dair son yasal değişikliklere işaret ederek, suçun maddi unsurlarının oluşmadığını belirterek müvekkilinin beraatını istedi. Avukat Tolgay Güvercin de, “Müvekkil bir fotoğraf paylaşmasından kaynaklı örgüt propagandasından yargılanacağını öngöremez. O dönem gazeteler söz konusu Newroz'u manşetlerden verdi. Aynı fotoğraflar var. Bir dava açıldı mı, açılmadı. Açılmaması da gerekir” dedi. Mahkeme de, suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle Alphan hakkında beraat kararı verdi (21 Mayıs).

Alkan’ın “örgüt üyeliği” cezası bozuldu: Yargıtay Ceza Dairesi, kapatılan Zaman gazetesi eski köşe yazarı Ahmet Turan Alkan hakkında “örgüt üyeliği” iddiasıyla İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği onama kararını bozdu. Alkan’ın eylemlerinin “örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaksızın yardım” suçunu oluşturduğuna hükmederek bozan Daire, dosyayı yeniden yargılama için İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. Aynı Daire, temyiz incelemesini yaptığı 24 Eylül ’de, Alkan ile birlikte Mustafa Ünal ve İbrahim Karayeğen’e “örgüt üyeliği” suçlamasıyla verilen cezaları onamıştı. Alkan’ın avukatının itirazı üzerine onama kararını değerlendiren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 12 Şubat tarihinde karar düzeltme talebiyle dosyayı Daire’ye gönderdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı düzeltme talepli yazısında; Alkan’ın “FETÖ silahlı terör örgütü” hakkında birçok eleştiri yazısı yazdığını, Zaman gazetesinde herhangi bir idari görevinin bulunmadığını ve kaleme aldığı yazılar dışında örgütün üyesi olduğu yönünde dosyada herhangi bir delil bulunmadığını belirterek sanığın eylemlerinin “hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yardım” suçunu oluşturacağını bildirdi (20 Mayıs).

Savcı Şık’a beraatı Yargıtay’a taşıdı: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf) Savcılığı, Sağlık Bakanlığı’nın kanserojen kimyasallarla ilgili yaptığı, sonuçlarını kamuoyundan gizlediği araştırmanın sonuçlarını Cumhuriyet gazetesi için kaleme aldığı yazı dizisi nedeniyle 1 yıl 3 ay hapse mahkûm edilen akademisyen ve bianet yazarı Bülent Şık’a İstinaf Mahkemesi’nin verdiği beraat kararına itiraz etti. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı Ersel Yıldız, gıda mühendisi Yrd. Doç. Dr. Şık’ın, “göreve ilişkin sırrı açıklamak” gerekçesiyle ve TCK'nın / maddesi temelinde suç işlediğini ileri sürdü; kararı Yargıtay’a taşıdı. İstanbul İstinaf Mahkemesi’nin, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin Eylül ’da Şık’a verdiği 15 aylık hapis cezasını beraatle bozduğu 28 Nisan’da gündeme gelmişti (29 Nisan).

Aydın’a “propaganda” beraati: Yeni Yaşam gazetesi Yazı İşleri Müdürü İnci Aydın, gazetenin 17 Temmuz tarihli sayısında “Yeni Saldırı Kapıda mı?” başlıklı bir haber gerekçesiyle “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Yargılamanın 20 Nisan’da görülen karar duruşmasında, avukatların savunmalarının ardından mahkeme heyeti, “suç unsurunun oluşmadığı” gerekçesiyle Aydın hakkında beraat kararı verdi (20 Nisan).

AİHM mahkum etti, Yargıtay bozdu, Altan tahliye edildi: Yargıtay Ceza Dairesi, “FETÖ örgütüne yardım” iddiasıyla 10 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum edilen gazeteci yazar Ahmet Altan ve daha önce tahliye edilen ve 8 yıl 9 ay hapisle cezalandırılan Nazlı Ilıcak hakkındaki hükmü bozdu. Bozmada, Türk Ceza Kanunu'nun /7'nci maddesinde belirtilen indirimin uygulanmaması da etkili oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu dosyayla ilgili Türkiye’yi mahkum etmesinden bir gün sonra gelen bu kararın ardından Ahmet Altan tahliye edildi. Altan, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılanacak (14 Nisan).

Kaya ve Sayılğan’a “Askeri yasak bölgeden geçiş” beraati:  Yunanistan’a geçmek için Edirne sınırına giden sığınmacıların haber takibini yapmak için bölgeye giden Mezopotamya Ajansı muhabirleri İdris Sayılğan ve Naci Kaya, “yasaklı bölgede çekim yapmak” gerekçesiyle 29 Şubat ’da gözaltına alınmıştı. Gazeteciler 8 Ekim'deki davanın üçüncü duruşmasında, “Askeri yasak bölgeye izinsiz geçiş yapmak” suçlamasından beraat ettiler. (14 Nisan). 

Cumhurbaşkanına hakaret davaları

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla ve toplam 84 yıl hapis istemiyle haklarında işlem yapılan gazetecilerin sayısı 18 oldu. Raporda, 14 gazeteci (Hakkı Boltan, Mustafa Sönmez, Hüseyin Aykol, Reyhan Çapan, Hasan Başak, Kemal Yakut, Deniz Yücel, Cem Bahtiyar, Engin Korkmaz, Rüstem Batum, Cem Şimşek, Atilla Taş, Ahmet Sever ve Erk Acarer) ve dört karikatüristin (Charlie Hebdo dergisinden Julien Serignac, Gerard Biard, Laurent Sorurisseau ve Alice Petti) adları geçiyor. Bu kişilerden Hakkı Boltan’a Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin Başbakanı Davutoğlu'na hakaret ettiği gerekçesiyle 2 yıl 17 gün hapis cezası verilirken, Mustafa Sönmez ve Cem Bahtiyar beraat etti. Deniz Yücel’e açılan dava ise yeniydi.

Geçen yılın aynı döneminde altı gazeteci (Mustafa Hoş, Cem Şimşek, Özgür Paksoy, Ahmet Sever, Necla Demir ve Erk Acarer), Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilişkin görüş ve eleştirileri nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla toplam 28 yıl hapis istemiyle yargılanıyordu.

Boltan’a “Erdoğan” cezası: Okuduğu bir basın açıklaması nedeniyle Özgür Gazeteciler İnisiyatifi Eş Sözcüsü Hakkı Boltan’ın “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “kamu görevlisine hakaret” iddiasıyla yargılanıyor. Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemesi'nde 29 Haziran'da görülen karar duruşmasında mahkeme Boltan'a Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin Başbakanı Davutoğlu'na hakaret ettiği gerekçesiyle 2 yıl 17 gün hapis cezası verdi (29 Haziran).

Sönmez’e ’dan beraat: İstanbul Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi, Twitter hesabından Cumhurbaşkanı Erdoğan için “hırsızlık çetesinin reisi” ve “diktatör müsveddesi” ifadelerini kullandığı ve ABD’nin İran’a yönelik ambargosunu delme suçlamaları kapsamında ’da tutuklanan Rıza Zarrab’ın yargılanmasına değindiği suçlamasıyla yargılanan gazeteci ve iktisatçı Mustafa Sönmez’i beraat ettirdi. Duruşma savcısı, Sönmez’in cezalandırılması yönünde mütalaa sunarken mahkeme, suçun unsurları oluşmadığı kanaatiyle Sönmez’i akladı (23 Haziran).

Dört gazeteciye “Cumhurbaşkanı” davası: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Özgür Gündem gazetesinin (KHK ile kapatıldı) 8 Eylül tarihli “Saray çıldırdı” başlıklı haberi nedeniyle gazetenin Eş Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Reyhan Çapan ile yazar Hasan Başak ve Kemal Yakut’u “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla yargılamaya devam etti. Mahkeme heyeti, Başak ve Yakut hakkında çıkartılan yakalama kararlarının infazının beklenmesine karar verdi. Dava 3 Kasım’a kaldı (22 Haziran).

Yücel’e ’dan yeni dava: İstanbul Başsavcılığı Basın Bürosu, Die Welt muhabiri Deniz Yücel hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla yeni bir dava açtı. 31 Mayıs’ta hazırlanan iddianamede, Yücel’in 6 Kasım ’te çıkan yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafı üzerine “darbeci” şeklinde başlık attığı gerekçesiyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan cezalandırılması isteniyor. Dava, gazetecinin “devleti alenen aşağılama” iddiasıyla açılan ve 1 Temmuz’da görülecek olacak dosyasıyla birleştirildi (15 Haziran).

Bahtiyar’a “Erdoğan” beraati: Sosyal medya paylaşımlarında “Cumhurbaşkanı’na hakaret” ettiği iddiasıyla yargılanan gazeteci Cem Bahtiyar, Bandırma 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nce beraat ettirildi. MLSA’nın savunduğu Bahtiyar, Erdoğan’ın “Tüm dünyaya sesleniyorum bedeli ne olursa olsun Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin güneyinde devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz” paylaşımına “Yav he he” yorumu yaptığı için 4 yıl 8 ay hapis istemiyle yargılanıyordu (15 Haziran).

Korkmaz’a “Cumhurbaşkanı’na hakaret” davası: Antalya Asliye Ceza Mahkemesi, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Akdeniz Şube Başkanı Engin Korkmaz’ı bir ihbar sonucu "Cumhurbaşkanına hakaret" iddiasıyla yargılamaya devam etti. 11 Haziran’da görülen duruşmada mahkeme başkanı müştekinin katılma talebinin kabulüne ve dosyanın karar verilmek üzere incelemeye alınması karar verdi. Dava 15 Aralık’a kaldı (11 Haziran).

Batum’un “Cumhurbaşkanı'na hakaret” davası: İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi, kanun hükmünde kararnameyle kapatılan İMC TV’de 10 Eylül tarihli “Ayşegül Doğan’la Gündem Müzakere” programındaki ifadeleri gerekçe göstererek gazeteci Rüstem Batum’u “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla yargılamaya devam etti. Mahkeme, Batum’un yurtdışında ifadesinin alınması (istinabe) için gazetecinin adresinin bildirilmesini bekliyor. Batum hakkındaki yakalama kararının da infazı bekleniyor. Dava, 21 Ekim’e kaldı (8 Haziran).

Şimşek’e davası: Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi savcısı, “Alman karikatüristler Erdoğan’ı fena çizdi” başlıklı haber nedeniyle Evrensel gazetesi eski sorumlu müdürü Cem Şimşek’i “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret” iddiasıyla cezalandırılmasını talep etti. Adalet Bakanlığı, Şimşek için 11 Mart ’da kovuşturma izni vermişti. Gazeteci ve avukatına savcılık mütalaasına karşı son savunmalarını hazırlamaları için 8 Temmuz’a kadar süre verildi (15 Nisan).

Charlie Hebdo’ya “Cumhurbaşkanı” davası: Ankara Başsavcılığı, 28 Ekim tarihli bir karikatürde “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret edildiği” gerekçesiyle Fransa merkezli haftalık Charlie Hebdo dergisinin dört temsilcisine dava açtı. Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada, derginin genel direktörü Julien Serignac, yazı işleri müdürü Gerard Biard, genel yayın yönetmeni Laurent Sorurisseau ve karikatürist Alice Petti, 4 yıl 8 ay hapis istemiyle yargılanacak. Dava 18 Kasım’da başlayacak. Soruşturma kapsamında, şüphelilerin ifadelerinin alınması için Fransa makamlarına talepte bulunulduğu, “Buna karşın Fransız makamlarınca henüz bu talebe bir cevap vermediği” belirtildi (2 Nisan).

Atilla Taş’a ’dan dava: İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, kamuoyunda “FETÖ Medya yapılanması” olarak nitelendirilen davasında “örgüte yardım” iddiasıyla aldığı hapis cezası Yargıtay’ca bozulan Atilla Taş’ı yedi sanıkla birlikte yeniden yargılamaya devam etti. Yargıtay, Taş’ın davaya konu olan eylemlerinin ise hüküm giydiği “örgüte yardım” suçunun değil, “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “devletin kurum ve organlarını alenen aşağılama” suçlarının unsurlarını içerdiğini karara bağlamıştı. Mahkeme, “Cumhurbaşkanına hakaret”ten de yargılanan Atilla Taş'ın dosyanın ayrılması yönünden avukatının sunduğu talebi daha sonra değerlendirecek. Dava 26 Ekim’e kaldı (1 Nisan)

Sever’in davası: İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “İçimde Kalmasın/Tanıklığımdır” kitabında “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret edildiği” şüphesiyle T24 yazarı ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eski basın başdanışmanı Ahmet Sever’i ’dan yargılamaya devam etti. Mahkeme, Sever’in yurtdışından ifadesinin alınması için istinabe talebine verilecek yanıtı bekliyor. Dava, 9 Eylül’e kaldı (1 Nisan).

Acarer’in “Cumhurbaşkanı'na hakaret” davası: İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, gazeteci Erk Acarer’i BirGün gazetesinde çıkan “Herkese var, Berkin’e yok” yazında “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret edildiği” iddiasıyla yargılıyor. Mahkeme, Almanya’da yaşayan gazeteciyle ilgili yakalama emrinin infazını bekliyor (1 Nisan).

Hakaret ve tazminat davaları

Nisan-Mayıs-Haziran dönemi Medya Gözlem Raporu, en az 31 gazetecinin “kamu görevlisine hakaret” ve “iftira” suçlamasıyla açılan ceza davaları kapsamında toplam 64 yıl 3 ay hapis cezasıyla karşı karşıya olduğuna işaret ediyor.

Özgür Boğatekin “iftira” suçlamasıyla yargılandığı davada beraat ederken; Şarköy’ün Sesi gazetesi yetkilisi Yakup Önal hakkında “hakaret” ve “iftira” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Alican Uludağ ve Eren Tutel’e “kamu görevlisine hakaret” iddiasıyla yeni davalar açıldı.

Aynı dönemde, 6 gazeteci toplam TL ve beş medya organı toplam bin TL tazminat davasıyla karşı karşıyaydı.

Hazal Ocak ve Cumhuriyet gazetesi “Damat işi biliyor” başlıklı haber nedeniyle Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın açtığı bin TL’lik manevi tazminat davası kapsamında yargılanmaya devam etti.

Cumhuriyet gazetesi eski muhabiri Pelin Ünker ile dönemin Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç hakkında açılan 10 bin TL’lik tazminat davasının reddedilmesine ilişkin mahkeme kararı İstinafa taşındı. Demirören Medya Grubu’nun, beş haber sitesine ve Canan Kaya için açtığı toplam bin TL’lik tazminat davasının tüm davalılar yönünden esastan reddine karar verildi.

Ceren Sözeri’nin bin TL ve Çiğdem Toker’in 80 bin TL tazminatla yargılandığı davalar devam etti.

Geçen yıl aynı döneminde toplam 5 gazetecinin “hakaret” suçlamasıyla açılan ceza davaları kapsamında yargılandıkları duruşmalar 15 Haziran itibariyle devam etti. Bir gazeteci için yeni bir iddianame hazırlanırken, bir gazeteci “hakaret” suçuyla yargılandığı davada 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına mahkum edildi. Bir gazetecinin 1 yıl 5 günlük hapis cezası, 6 yıl sonra Yargıtay tarafından onandı. Aynı dönemde Cumhuriyet gazetesi muhabiri Hazal Ocak’ın bir haberine açılan 1 milyon TL’lik ve Cumhuriyet gazetesi yetkilisi Orhan Erinç ve gazeteci Pelin Ünker’e “Paradise Paper” yazı dizisi nedeniyle açılan 10 bin TL’lik tazminat davaları devam etti. Toplam beş gazeteci tazminat davaları kapsamında yargılanıyordu.

Ceza davaları

Altan’ın “hakaret” davası: İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 16 Mart tarihli Taraf gazetesinde çıkan “Darbe hazırlığı ya da Kemalizmi kapatmak” başlıklı köşe yazısında dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya “görevinden dolayı hakaret ettiği” iddiasıyla gazeteci ve yazar Ahmet Altan’ı yeniden yargılanmaya devam etti. Mahkeme, dosyanın tekrar açılmasına gerekçe yapılan İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi kararına ilişkin Yargıtay incelemesini bekliyor. Dava 18 Kasım’a bırakıldı (8 Haziran).

Uludağ’a “hakaret” davası: İstanbul Başsavcılığı, gazeteciler Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Murat Ağırel’in tutukluluk incelemesinin avukatlarına haber verilmeden yapılmasını Twitter hesabında “kumpas” olarak nitelendiren gazeteci Alican Uludağ hakkında “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret” iddiasıyla dava açtı. Uludağ, avukat Onur Cingil’in paylaşımı alıntılayarak, “Bir dönem Zekeriya Öz’ler Beşiktaş Adliyesi’nde kumpas kurmuştu. Yeni kumpasların adresi ise Çağlayan Adliyesi oldu. Aktörler değişse de hukuksuzluklar hep aynı” yazmıştı. Mahkeme, duruşma açmadan “hızlı yargılama” adına gazeteciden savunma istedi (3 Haziran).

Şarköy’de Önal’a soruşturma: İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerinin hazırladıkları rapordan hareketle Tekirdağ Şarköy Belediyesi’nin zarar uğratıldığını 10 Şubat tarihinde çıkan “ bin lira ödeyecekler!” başlıklı haberle gündeme getiren Şarköy’ün Sesi gazetesi yetkilisi Yakup Önal hakkında “hakaret” ve “iftira” suçlamalarıyla soruşturma açıldı. Soruşturma, CHP’li Belediye Başkanı Alpay Var ile Başkan Yardımcısı Adnan Sevim’ın şikayeti üzerine açıldı. Nisan başında savcılığa ifade veren gazeteci, “37 sayfalık raporu talep ettiğinizde haberin gerçekle örtüştüğü görülecektir” dedi (1 Haziran).

“Wushu” haberinden Tutel’e “hakaret” davası: Türkiye Wushu Federasyonu (TWF) Başkanvekili Abdurrahman Akyüz ve kızı Elif Akyüz’ün şikâyetiyle BirGün gazetesinin spor editörü Eren Tutel’e “kamu görevlisine hakaret” iddiasıyla dava açıldı. Gazeteci, Abdurrahman Akyüz’ü sporculara namaza kılma zorunluluğu getirdiği ve bir kişiyi Alevi olduğu için ulusal takım kampından kovduğu iddiasıyla gündeme getirmişti. Haberci, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya 30 Eylül’de başlayacak (28 Nisan).

22 habercinin “hakaret” ve direnme” davası: İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesi, kapatılan Özgür Gündem'e yönelik polis baskını sırasında gözaltına alınan 22 kişiyi “kamu görevlisine hakaret” ve “kamu görevlisinin görevini yapmasını engellemek” iddiasıyla yargılamaya dokuzuncu duruşmayla devam etti. Gazetecilerin avukatı Özcan Kılıç, tüm ifadelerin alındığını ve delillerin toplandığını söyleyerek, ’dan bu yana devam eden davada karar verilmesini talep etti. Mahkeme, hakkındaki yakalama kararı infaz edilmeyen dört gazetecinin dosyasının ayrılmasına ve dosyanın esas hakkında mütalaa için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi. Dava 1 Temmuz’a kaldı (22 Nisan).

Özgür Boğatekin’e “işkence” beraati: Adıyaman Gerger 1. Asliye Ceza Mahkemesi, Gerger Fırat gazetesi haber müdürü Özgür Boğatekin’i Mayıs ’de bir işkence iddiasını gündeme getirdiği “Jandarmada işkence iddiası” başlıklı bir haberde ismi geçen jandarma uzman çavuşun şikayetiyle “iftira” suçlamasıyla yargılamaya devam etti. Mahkeme, gazetecinin katılmadığı duruşmada Boğatekin’in beraatine hükmetti. Daha önce ifade veren gazeteci, “Ben bu davaya nasıl dahil oldum bilmiyorum. Aynı davada daha önce Hacı Boğatekin beraat etti. Daha önce sanık olanlar şimdi tanık durumunda. Olayın gerçekleştiği günlerde FETÖ mensubu kişiler gazetemizle uğraşıyordu. Bu dava da bundan kaynaklıdır” demişti (14 Nisan).

Sever’e “hakaret” davaları: İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, “İçimde Kalmasın/Tanıklığımdır” kitabında “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret edildiği” şüphesiyle T24 yazarı ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eski basın başdanışmanı Ahmet Sever’i Mustafa Şentop ve Mustafa Varank’a hakaret iddiasıyla yargılamaya devam etti. Mahkeme, Sever’in yurtdışından ifadesinin alınması için istinabe talebine verilecek yanıtı bekliyor. Dava, 9 Eylül’e kaldı (1 Nisan).

Dündar ve Kızılkaya’nın “hakaret” davası: Kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem ile dayanışmak için başlatılan Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği kampanyasına katılan gazeteci Can Dündar ile gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü İnan Kızılkaya’nın “kamu görevlisine hakaret” suçlamasıyla yargılanmasına duruşmayla İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Mahkeme, Dündar hakkındaki yakalama emrinin infazını ve savunmasının yurt dışından alınmasına yönelik uluslararası istinabe evrakına verilecek yanıtı bekliyor. Dava, 13 Temmuz’a kaldı (1 Nisan).

Taşpınar’a “hakaret” davası: İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi, “Damat: Fethullahçıların AKP’li Kayınpederleri” kitabında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) eski Başkanı İsmail Kahraman ve AKP Ankara milletvekili Ali İhsan Arslan’a hakaret ettiği iddiasıyla Odatv sitesi editörü Caner Taşpınar’ı yargılamaya başladı. Savunma yapan Taşpınar, “12 yıllık gazeteciyim, birçok kez yargılandım. Ergenekon kumpası davasında da yargılandım ve beraat ettim. FETÖ’yü uzun yıllardır yazıyorum. Şikayetçilerle ilgili haberleri çalıştığım kurumlarda yazdım. Bu konuda hiç yargılanmadım, ceza almadım” diye konuştu. Bilgilerin çoğunu dava dosyalarından ve açık kaynaklardan aldığını ifade eden Taşpınar, “Müşteki İsmail Kahraman hakkında kitapta hiçbir şey yok. Neden şikayetçi olduğunu anlamadım. Damadı ile ilgili yer alan bilgileri açık kaynaklardan edindim. Kamuoyunu bilgilendirip gazetecilik görevimi yaptım. Delillendiremeyeceğim herhangi bir iddia yok” dedi. Taşpınar’ın avukatı Dide Şeniz Uğur da “Basın kamuoyunun bekçisidir, müvekkil de bu görevi yerine getirmiştir” diyerek beraat kararı verilmesini istedi. Mahkeme, müştekilerin suçtan zarar görme ihtimali nedeniyle davaya katılma talebini kabul etti ve esas hakkında mütalaanın hazırlanması için dosyanın iddia makamına gönderilmesine karar verdi. Dava 1 Temmuz’a kaldı (1 Nisan).

Yücel’in hakaret davası: Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel , Gezi Davası iddianamesinde imzası olan bir savcıya ilişkin 20 Şubat ’da paylaştığı bir tweetle “kamu görevlisine hakaret ettiği” iddiasıyla yargılanıyor. İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi, 13 Ekim’de görülen 3. duruşmada, Yücel’in Almanya’daki adresine talimat yazılarak savunmasının alınmasına karar vererek davayı 9 Eylül ’e erteledi (1 Nisan).

Hukuk davaları

Ocak’a “Albayrak” davası: İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi, Kanal İstanbul güzergahında alınan araziye ilişkin “Damat işi biliyor” başlıklı haber nedeniyle Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın açtığı bin TL’lik manevi tazminat davası kapsamında haberde imzası olan Hazal Ocak ve Cumhuriyet gazetesini yargılamaya devam etti. Mahkeme, 27 Ekim ’de beraatle sonuçlanan İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne ait kararın İstinaf dönüşünü beklemeye karar verdi. Dava 14 Ekim’e kaldı (17 Haziran).

Ünker ve Erinç’in “Çalık” davası İstinafa gitti: Çalık Holding, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ve Berat ile Serhat Albayrak’ın Malta’daki off-shore hesaplarına da değinen 7 Kasım tarihli “Paradise Papers” yazı dizisi nedeniyle İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Cumhuriyet gazetesi eski muhabiri Pelin Ünker ile dönemin Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç hakkında açtığı 10 bin TL’lik tazminat davasının reddedilmesine ilişkin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 22 Aralık tarihli kararını İstinafa taşıdı (2 Haziran).

Beş siteye Demirören Grubu’ndan bin TL’lik dava: İstanbul Bakırköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesi, Demirören Medya Grubu’nun şikayetiyle Medya Koridoru haber sitesi yayın yönetmeni Canan Kaya, Aykırı haber sitesi yayın yönetmeni Batuhan Çolak, İleri Haber sitesi ve Ajans Press haber siteleri ile Tele 1 sitesini toplam bin TL tazminat talebiyle yargılamaya devam etti. 1 Nisan’daki duruşmada mahkeme, Demirören Medya’nın gazetecilere açtığı tazminat davasının tüm davalılar yönünden esastan reddine karar verdi (1 Nisan).

Toker’e T3’ten 80 bin TL’lik dava: İstanbul Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, 28 Ocak tarihli “İBB’den Vakıflara Hizmet Raporu” yazısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) hazırladığı “Sivil Toplum Kuruluşları – Okul – Yurt Faaliyet Raporu” başlıklı raporu paylaşan gazeteci Çiğdem Toker ve Sözcü gazetesini 80 bin TL tazminat talebiyle yargılıyor. 15 Ekim ’de gerçekleşen duruşmada davacı Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3) adına tanık olarak dinlenen kurucu müdür Ömer Kökçam, “Gerek protokolde gerek de İBB’nin herhangi bir yerinde vakfa bir bağış yapılmadığı açıkça görülebilir. Vakfın para aldığı gibi hususlar gerçek dışıdır” derken Toker de, "İBB raporunun gerçekliği zaten ortaya çıktı. Ancak şikayet konusu yazımda söz konusu vakfa maddi destek veya bağış yapıldığına dair herhangi bir ifade bulunmuyor” demişti. 18 Şubat için öngörülen duruşma, görülemeden 23 Eylül’e bırakıldı (1 Nisan).

Sözeri’ye tazminat davası: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, Evrensel gazetesi köşe yazarı Ceren Sözeri’yi bin TL manevi tazminat talebiyle yargılamaya devam etti. Dava, Turkuaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Serhat Albayrak'ın Sözeri'nin 7 Nisan tarihli "AK Parti'ye kim oy kaybettirdi?" başlıklı yazısını şikayetiyle başlamıştı. Mahkeme, vefat eden Evrensel gazetesi imtiyaz sahibi Cemal Dursun’un mirasçılarının dosyaya kaydedilmesine, tarafların dilekçelerini içeren davetinin tebliğ edilerek davadan haberdar edilmelerine ve cevap hakkı tanınmasına karar verdi. Dava 14 Temmuz’a kaldı (1 Nisan).

Yeni baskı araçları: İlan kesme ve müfettiş cezaları

İktidarın, ulusal medya kuruluşlarının yüzde 90’ını kontrol altında tutması yetmezmiş gibi, kamu bankalarının, yılında eleştirel yüzde 10’luk kısmı temsil eden Korkusuz, BirGün, Evrensel, Karar, Cumhuriyet, Millî Gazete, Sözcü, Yeniçağ, Yeni Asya ve Yeni Mesaj gazetelerine tek bir santim reklam vermediği ortaya çıktı.

Kamu bankalarından eleştirel basına reklam vermedi: Yazılı basında yılı reklam kullanım verilerine göre, kamu bankaları bazı gazeteleri reklama boğdu, bazılarına ise hiç reklam vermedi. Kamu bankaları yılında Korkusuz, BirGün, Evrensel, Karar, Cumhuriyet, Millî Gazete, Sözcü, Yeniçağ, Yeni Asya ve Yeni Mesaj gazetelerine tek bir santim reklam vermedi. Gazete Duvar’dan Kenan Şener’in “İktidar destekçisi medyaya akan kamu kaynağı Yazılı basında kamu bankaları reklamları dağılımı” başlıklı yazısına göre, kamu bankalarının ilanları yandaş gazetelere aktı. En fazla ilan, MHP’ye yakın Türkgün gazetesine verildi. ’de toplamda 43 bin santim ilan verilen Türkgün’ü Sabah, Akşam, Analiz ve Takvim gibi gazeteler takip etti (25 Haziran).

BİK “saldırı”dan ilan cezası kesti: Basın İlan Kurumu, köşe yazarı Ceren Sözeri’nin 14 Mart ’de yayımlanan “Vatan destan yazmış halk nefes alamıyor” başlıklı yazısında polislere yönelik kullandığı “saldırı” ifadesi nedeniyle Evrensel gazetesine beş gün süreyle resmi ilan kesme cezası verdi. Ceren Sözeri cezadan sonra, “Yasama, yürütme ve yargı BİK’in koruması altındaysa, bu üç erke yönelik eleştirileri bir yaptırım konusu yapacaksa gazetecilik nasıl yapılacak? İfade özgürlüğünü kim sağlayacak?” diye sordu (18 Mayıs).

Yasaklamalar, kapatmalar, toplatmalar

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde Sulh Ceza Hakimlikleri, online gazetecilik mecralarında yayımlanan en az 24 haber ve gazeteci Erk Acarer’in birçok tweetine erişim engeli getirdi. Sansür, bu dönemde, erişim yasakları konusunda kamuoyunu bilgilendirmek için faaaliyet yürüten İfade Özgürlüğü Derneği’nin sitesi Engelli Web’in tweetlerini de hedef aldı.

Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker’in YouTube kanalı ve bazı videoları ile Twitter ve Instagram hesapları, “millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle erişime engellenirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a ilişkin ’ten beri yayınlanan çeşitli haberler; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski başdanışmanı, emekli general Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu SADAT Şirketi; Peker’in iddialarına da yansıyan İHH yardımları, Elazığ’da şüpheli şekilde ölen gazeteci Yeldana Kaharman ve AKP İstanbul İl Kadın Kolları yetkilisi Manolya Demirören Tekin’e ilişkin iddialar, kıyıların kirletilmesi ve iktidar çevresinden şirketlerin aldığı kamu ihalelerle ilgili haberler de erişim yasağı ile karşılaştı.

Peker’in sosyal medya hesapları ve paylaşımlarına erişim engeli kararı: Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker’in YouTube kanalı ve bazı videoları ile Twitter ve Instagram hesapları, “millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle erişime engellendi. Bilişim hukuku uzmanı ve İfade Özgürlüğü Derneği yetkililerinden Prof. Dr. Yaman Akdeniz, hakim kararının, ilgili platformların Türkiye’de temsilcilikleri olmasına rağmen henüz uygulanmadığını bildirdi. Peker, çevresine yönelik operasyon düzenlenip evinin basılmasının ardından, Mayıs başından bu yana başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere iktidarı hedef alan videolar yayınlıyor (25 Haziran).

Cumhuriyet haberine erişim engeli: İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski başdanışmanı, emekli general Adnan Tanrıverdi’nin kurucusu olduğu askeri danışmanlık şirketi Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. (SADAT A.Ş.) hakkında verilen soru önergelerinin yanıtsız kaldığına dair, aralarında Cumhuriyet sitesinde de çıkan haberler için, “kişilik hakları ihlali” gerekçesiyle erişim engeli getirdi (18 Haziran).

İHH haber ve tweetlere erişim engeli: İstanbul 9. ve Sulh Ceza hakimlikleri, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH) IŞİD kampına yardım gönderdiğine dair, organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker’in beyanlarına yansıyan iddialara ilişkin haberler, bununla ilgili tweetlere, “kişilik hakları ihlali” iddiasıyla erişim engeli getirdi. Engelli Web’e göre, karardan BirGün, Kaç Saat Oldu? gibi siteler de etkilendi ( Haziran).

İki site haberlerine “ihale” engeli: İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği, AKP Ankara İl Yönetim Kurulu üyesi ve Teşkilat Başkan Yardımcısı Hakan Arol’un genel müdür yardımcılığını yaptığı Efor Etkileşim Merkezi Yönetim Sistemleri A.Ş’nin aldığı kamu ihaleleriyle ile ilgili haberlere, “kişilik haklarının ihlali” gerekçesiyle, erişim yasağı getirdi. Engelli Web, Cumhuriyet ve Artı Gerçek’i de etkilenenler siteler arasında gösterdi (17 Haziran).

Odatv’ye “Demirören” sansürü: Beykoz Sulh Ceza Hakimliği, Yıldırım Demirören’in yeğeni, AKP İstanbul İl Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Ekonomi İşler Birim Başkanı ve Beykoz Belediye Başkan Yardımcısı Manolya Demirören Tekin ile ilgili haberler ve içeriklere, “kişilik hakları ihlali” gerekçesiyle erişim yasağı koydu. Kararda, Odatv sitesine de atıf yapıldı (16 Haziran).

Üç site haberine erişim yasağı: Geçen yılki Elazığ depreminin ardından, afetleri “zinanın yasal olmasına” ve “çocuk yaşta evliliklerin yasaklanmasına” bağlayan Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde görevli Prof. Dr. Bedri Gencer ile ilgili haberlere İstanbul Sulh Ceza Hakimliği’nin 9 Nisan tarihli kararıyla erişim engeli getirildi. İfade Özgürlüğü Derneği’ne göre Erişim Sağlayıcıları Birliği, yasak kararını içeriklerin, / sayılı kararındaki içeriklerle benzer olduğu gerekçesiyle aldı. Kararda, Cumhuriyet, Halk TV ve BirGün sitelerine ait haberlere atıf var (4 Haziran).

Odatv ve Halk TV haberlerine engel: İstanbul Büyükçekmece 3. Sulh Ceza Hakimliği, Bodrum Yalıkavak Mahallesi Cumhuriyet Caddesi’nde bulunan Delta Hotel’in kıyı kesimine kimyasal madde olan borik asit dökmesiyle ilgili iddiaların yer aldığı haberleri “kişilik hakları ihlali” adına ve / sayılı kararı ile erişime engelledi. Kararda, Odatv ve Halk TV sitelerinde çıkan haberlere işaret edildi (4 Haziran).

Peker’in “Kaharman” paylaşımlarına erişim yasağı: Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliği, organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker‘in, YouTube kanalında yayınladığı 2. ve 3. bölüm videoları ile Elazığ’da şüpheli şekilde hayatını kaybeden gazeteci Yeldana Kaharman’a dair iddialara ilişkin Jandarma Genel Komutanlığı‘nın açıklamasına verdiği yanıtı içeren tweetlerini, “kişilik hakları ihlali” gerekçesiyle erişime engelledi (1 Haziran).

Acarer’in twetlerine sansür: Gazeteci Erk Acarer’in, Metro Turizm’in sahibi Galip Öztürk, Mehmet Ağar ve Orgeneral Arif Çetin’in bağlantılarını açıkladığı tweetleri, “kişilik hakları” iddiasıyla Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliği’nin / sayılı kararıyla erişime engellendi (1 Haziran).

“Torpilli tahliye” haberlerine yasak: İstanbul Sulh Ceza Hakimliği ve Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği, 27 Mayıs ve 31 Mayıs tarihlerinde aldıkları kararlarla, Ağustos ’de tutuklanan girişimci Doğan Çelik’in soruşturma savcısının izinde olduğu bir dönemde Sulh Ceza Hâkimince serbest bırakılmasıyla ilgili çıkan haberleri, “kişilik hakları ihlali” gerekçesiyle erişime kapattı. İfade Özgürlüğü Derneği, karardan etkilenen online mecralar arasında Odatv ve Deutsche Welle sitelerini saydı (31 Mayıs).

Bilal Erdoğan için erişim engeli: İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a ilişkin ’ten beri yayınlanan çeşitli haberlere, “kişilik hakları”nı gerekçe göstererek erişim engeli getirdi. İfade Özgürlüğü Derneği’ne göre, kararda Sözcü, Odatv ve T24 sitelerine ait haberlere de yer verildi. Haberlerde Bilal Erdoğan’ın bir arkadaşına ihale verilmesi ve Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Bilal Erdoğan’ın da malvarlığını açıklamasını istemesi konu ediliyordu (28 Mayıs).

“Yolsuzluk” haberine sansür: Aksaray 1. Sulh Ceza Hakimliği, Sarıyahşi ilçesinin Belediye Başkanı Fatih Ünsal’ın, belediyenin imkanlarını kendisi için kullandığı iddialarıyla ilgili haberlere, “kişilik hakları ihlali” gerekçesiyle erişim engeli getirdi. İfade Özgürlüğü Derneği’ne göre karardan, Sözcü sitesi de etkilendi (25 Mayıs).

“Saygısızlığa dayak” haberlerine sansür: Van 3. Sulh Ceza Hakimliği, Van Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bağlı Şerif Onat Sosyal Hizmet Merkezi’nde görevli çocuk gelişimci Agit Demirkan’ın İpekyolu İlçe Kaymakamı Sinan Aslan’ın karşısında ayağa kalkmadığı için korumalarca darp edilerek gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili haberlere, “kişilik hakları”nı gerekçe göstererek erişim engeli getirdi. İfade Özgürlüğü Derneği, kararda BirGün ve Artı Gerçek sitelerinde çıkan haberlere atıf yapıldığını bildirdi (26 Mayıs).

Albayraklar haberlerine erişim yasağı: İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliği, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın abisi Serhat Albayrak ve eşi Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hafize Şule Albayrak’ın avukatlarının talebiyle haklarında çıkan pek çok haberin online bağlantısına erişim yasağı getirdi. Hafize Şule Albayrak’ın Star gazetesindeki “Açık Görüş” başlıklı köşesinde yer alan yazısına ilişkin haberler de yasaklanan içerikler arasında yer alıyor. Serhat Albayrak’ın Cumhuriyet'e açtığı bin liralık tazminat davası haberi, Paradise Papers haberleri nedeniyle hakkında dava açılan gazeteci Pelin Ülker’in duruşmasının ertelenmesine dair haber, Berat Albayrak’ın istifası sonrası medyanın durumunu eleştiren köşe yazarları haberi, TRT verilerini ücretsiz olarak Turkuvaz Medya Grubuna kullandırma talimatını soran haberler de erişime engellendi. Erişim yasağı a3haber sitesinin üç haberini de etkiledi (17 Nisan).

EngelliWeb haberlerine de sansür: İfade Özgürlüğü Derneği sözcüsü Prof. Dr. Yaman Akdeniz, erişim engelleme ve içerik çıkartma uygulamalarını kamuoyu ile paylaşmak ve arşiv tutmak için EngelliWeb projesini başlattıklarını, ancak EngelliWeb haberleri yoluyla kamuoyunun bilgilendirmelerinden hoşlanılmadığını, sansürü duyuran birçok haberlerine de yasak getirildiğini bildirdi (16 Nisan).

Sansürü duyuran habere erişim yasağı: İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Hakimliği, İfade Özgürlüğü Derneği’nin @ifadeorgtr sitesindeki bir içeriğe, 10 Şubat’ta “kişilik hakları” iddiasıyla erişim engeli getirdi (11 Nisan).

Mizahi dilli kitap cezaevinde yasak: Gazeteci-yazar Oktay Candemir'in mizahi anlatımla kaleme aldığı “Bölücü-Görücü Hikayeler” kitabı, “Kurumun güvenliğini tehlikeye düşürüp, hükümlülerin iyileştirilmesi amacına ulaşmayı zorlaştırdığı” gerekçeleriyle Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde kalan tutuklulara verilmedi (10 Nisan).

“Paradise Paper” haberi davası haberlerine erişim engeli: “Paradise Papers” haberi davası haberlerinin erişime engellenmesiyle ilgili haber ve tweetler, kişilik hakları ihlali gerekçesiyle, İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Hakimliği’nin 9 Nisan tarih ve / sayılı kararı ile erişime engellendi. Erişime engellenen haberlerin yayınlandığı web siteleri arasında seafoodplus.info; engellenen tweetlerin ilişkili olduğu haber portalları arasında Deutsche Welle Türkçe, Evrensel ve Yurt gazetesi var (9 Nisan).

Habercilik

Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir gazeteci aracılığıyla kendisine “Yeni video yayınlama, kapatalım bu işi” mesajı gönderdiği iddialarından sonra, aracılık iddialarına ilişkin “Böyle yapan şerefsizdir” diyen Hadi Özışık ile yaptığı görüşmenin video kaydını yayınladı. Özışık gibi Peker’in beyanlarında adı geçen Habertürk TV program sunucusu Veyis Ateş de TGC üyeliğinden çıkarıldı.

12 basın meslek örgütü, Sedat Peker’in yayınladığı videolarla birlikte bu dönemin en öne çıkan sorunu haline gelen “Medya - Siyaset - Mafya” ilişkileri konusunda kamuoyuna çağrı yaparak, "Kamu yararı için gazetecilik mücadelesini hep birlikte verelim. Gazeteciliği ve gazeteleri yeri gelince kalkan, yeri gelince silah gibi kullanmalarına hep birlikte engel olalım" mesajı gönderdi.

Nisan - Mayıs - Haziran döneminde, İstanbul’daki Taksim Camii'nin açılışı için iktidara yakın gazeteler aynı manşetleri attı. Hürriyet gazetesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Montrö Antlaşması’ndan çekilmesinin sakıncalarını ortak bildiri dile getiren emekli amirale ilişkin duruma dair CHP’yi hedef göstermesini, amiraller arasında CHP'li üyelerin olduğuna işaret ettikleri bir haber yayınladı.

Ateş TGC’den atıldı: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, siyaset mafya ilişkileri içinde yer aldığı yönündeki iddialar nedeniyle açtığı disiplin soruşturmasını çerçevesinde, 10 Haziran’da istenen savunmasını da göndermeyen üyesi Veyis Ateş’i üyelikten çıkardı (26 Haziran).

Meslek örgütlerinden Peker’in açıklamalarına kamu yararı çağrısı: 12 basın meslek örgütünü, Sedat Peker’in yayınladığı videolarla birlikte ortaya çıkmaya başlayan gazetecilerin siyaset-mafya-iş insanı ilişkilerine dair bir açıklama yaptı. Meslek örgütleri kamuoyuna çağrıda bulunarak "Kamu yararı için gazetecilik mücadelesini hep birlikte verelim. Gazeteciliği ve gazeteleri yeri gelince kalkan, yeri gelince silah gibi kullanmalarına hep birlikte engel olalım" dedi (23 Haziran).

Dündar Özdil’i önce sildi, sonra “kardeşim” dedi: Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, ABD’den kara para aklama suçlamasıyla iadesini istediği Sezgin Baran Korkmaz ile ilgili iddianamede Korkmaz’ın Türkiye’de bir televizyon kanalı kurduğu ve bu TV kanalında bazı güvenilir gazetecilerin de bulunduğu ifadelerinin yer aldığını öne sürüp gazeteci Uğur Dündar’a da Twitter mesajında atıf yapınca Dündar’ın ağır tepkisiyle karşılaştı. Dündar, “Sakın cenazeme gelme. Yılmaz Özdil benim için bitmiştir. Sana yazıklar olsun. Hala ‘değerli ağabeyim’ diyor. Sakın bana değerli ağabeyim deme. Sen artık değersiz Yılmaz’sın. Karşıma çıkarsan çok fena olur. Daha fazla uzatırsa bir tane çarpar yollarım. Yine söylüyorum sakın cenazeme gelmesin. Benim için bitmiştir. Yazıklar olsun” dedi. Dündar, gerginliğin ardından katıldığı canlı yayında ise, “Ben anlıyorum ki bir yanlış anlaşılma var. Yanlış anlaşılma ortaya çıktıktan sonra benim onun üzerine söyleyecek hiçbir lafım olamaz. Yılmaz Özdil bundan sonra benim kardeşim olarak kalacak" açıklamasını yaptı (22 - 25 Haziran).

Saymaz’dan “Biz gazeteciler”: KRT TV’de yayınlanan Şimdiki Zaman programına son kez yorumcu olarak katılan gazeteci İsmail Saymaz, Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil ile Uğur Dündar arasında yaşanan tartışmaya değindi: “Biz gazeteciler olarak Sedat Peker’in ortaya attığı ciddi ithamları ve iddiaları, Kutlu Adalı ve Uğur Mumcu cinayetleri, Yeldana Kaharman’ın şüpheli ölümü, Yalıkavak Marina’ya çökme, Paramount Oteli olayı, Latin Amerika’dan Türkiye’ye gelen uyuşturucu hattı, Erkam Yıldırım olayı, bütün bu ciddi iddiaları unuttuk. Neyi tartışıyoruz peki? Cukkalı gazeteci, avantacı gazeteci meselesini tartışıyoruz. Bunu biraz da maalesef biz gazeteciler bu hale getirdik” dedi (22 Haziran).

Ateş, Şık’ı hedef yaptı: Kara para aklamaktan aranan SBK Holding'in sahibi Sezgin Baran Korkmaz'dan sorununu çözmek için 10 milyon avro istediği iddia edilen HaberTürk TV eski sunucusu Veyis Ateş, Korkmaz ile yaptığı ifade edilen telefon görüşmesinden bir kesit yayınlayan TİP milletvekili ve gazeteci Ahmet Şık’ı hedef aldı. Ateş, “Ahmet Sık; dokunulmazlık zırhına sığınıp, Sezgin Baran Korkmaz'ın omzundan bana ateş açma” diye yazdı. 10 yıldır tanıdığını açıkladığı Ateş’e sert yanıt veren Şık, “Hem meslek etiğini ayaklar altına alan hem de yasal olarak suç teşkil eden bir fiilin içinde olmasından dolayı üzgünüm. Ateş, bilmelisin ki bir sahibim olsaydı Sezgin Baran Korkmaz’dan istenilen 10 milyon Euro rüşvet için beni de aracı kılmak isterlerdi. Bir sahibim olsaydı ben de Silivri Hapishanesinde değil mafya yöntemleriyle gasp edilmiş Paramount otelde kalırdım. Ve bir sahibim varsa o kesinlikle kendimden daha fazla saygı duyduğum hakikatten başkası değildir…” diye yazdı (20 Haziran).

Ateş, ses kaydına “montaj” dedi: Gazeteci İsmail Saymaz, Sözcü gazetesinde yer alan “Ben ikna olmadım” başlıklı yazısında, Sezgin Baran Korkmaz'ın 7 Ocak'ta gerçekleştiğini belirttiği, gazeteci Veyis Ateş’in kendisinden sorununun çözülmesine karşılık rüşvet teklif ettiğini savunduğu telefon görüşmesinin iki dakikalık kısmını kendisine dinlettiğini yazdı. Saymaz, ilgili kısma ait dökümü yazısında paylaştı. Gazeteci ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Ahmet Şık da, YouTube hesabından Saymaz'ın yazısında paylaştığı kısma ait ses kaydını yayınladı. Ateş ise, bunun ardından, Twitter üzerinden, “Bu ses kaydının montajlanma yöntemiyle oluşturulduğu açıktır” dedi (20 Haziran).

Saymaz, Ateş’i suçladı: HaberTürk TV eski program sunucusu Veyis Ateş, Sedat Peker’in yurtdışından yaptığı suçlamalara 10 gün sessiz kaldıktan sonra Halk TV'de İsmail Saymaz’ın sunduğu programa katıldı. Yayında Saymaz, Veyis Ateş’in kara para aklamaktan aranan SBK Holding'in sahibi Sezgin Baran Korkmaz'dan 10 milyon avro istediğini gösteren ses kaydını dinlediğini ifade etti; Ateş’e “Doğruyu söylemiyorsun, ben bu konuşmayı diledim” dediğinde ise bir itirazla karşılaşmadı. Ateş, 10 gün sessiz kalmasına dair “Üstüme ne yağacak bilmiyordum, ondan konuşmadım” dedi. Yayına iki kez bağlanan Korkmaz ise Veyis Ateş'in kendisini aradığını “Veyis Bey lobilerle görüştüğünü söyleyerek 10 milyon avro istedi, vermedim” dedi. Ateş ise “Pazartesi gelsin suç duyurusunda bulunsun” diye yanıt verdi (18 Haziran).

Ateş, Yılman’ı “şok” etti: HaberTürk sitesi yazarı Sevilay Yılman, firari Sezgin Baran Korkmaz'ın kendisinden 10 milyon euro istediğini belirttiği HaberTürk TV sunucusu Veyis Ateş'le aralarında geçen konuşmanın kaydını yazdı. Ses kaydının 12 dakikadan oluştuğunu, kendisinin ise yalnızca 3 dakikasını dinlediğini belirten Yılman, “Şoka girdim, inanamadım” dedi. Ses kaydını dinledikten sonra derhal HaberTürk yönetimini aradığını söyleyen Yılman, “Duyduklarımı birebir paylaştım kendileri ile. Ama yine de dayanamayıp üstü örtülü olsa da 10 milyon euro şantajı ima eden bir tweet attım. Ki o tweet'im de çok yerde haberleştirildi!” diye yazdı (15 Haziran).

Ateş’e Peker’den yeni suçlama: Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker’in yurtdışından yaptığı video yayında, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve TGC’nin hakkındaki mafya-siyaset ilişkileri nedeniyle savunmasını istediği HaberTürk TV program sunucusu Veyis Ateş’i hedef aldı. Peker, kayıtta, “Çıkıp açıklasana, süslü sülümanla Sezgin Baran Korkmaz’ın arasını bulmak için Sezgin Baran Korkmaz’dan avanta istemedim desene. Namusun yok mu senin? Süslü sülüman sana söz veriyorum, seni yüce divanda yargılatacağım. Seni rezil rüsva edeceğim. Anadolu adliyesinde ortak çalıştığın savcıları, o savcıların çocukları üzerinden yaptıkları serveti bir bir anlatacağım. Seni mahvedeceğim… Anadolu adliyesindeki sana bağlı savcılar ve İstanbul’daki istihbarattan sorumlu il emniyet müdür yardımcısıyla thodex operasyonunu nasıl yönlendirdiğinizi, yeğenin ve oğlun vasıtasıyla bu şahısla irtibat kurup yurt dışında bu paranın büyük kısmını nasıl aldığınızı da anlatacağım” diyor (14 Haziran).

TGC’den Ateş’e soruşturma: TGC Yönetim Kurulu, 10 Haziran’daki toplantıda hakkındaki şikayetleri değerlendirdiği gazeteci Veyis Ateş hakkında, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne aykırı davrandığı gerekçesiyle disiplin soruşturması açılmasına oybirliğiyle karar verdi. TGC, Ateş’ten siyaset-mafya ilişkileri içinde adının geçtiğine ve mesleğin itibarını sarsacak oluşumlar içinde bulunduğuna yönelik şikayetler nedeniyle savunmasını istedi (14 Haziran).

“Veyis Ateş zorunlu izne çıkarıldı”: HaberTürk sitesi yazarı Fatih Altaylı, organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker'in kendileriyle bağlantıları olduğuna ilişkin iddialarının ardından yıllık izne çıkan HaberTürk TV ana haber bülteni sunucusu Veyis Ateş ile kurumda yaşananları yazdı. HaberTürk yönetiminin Veyis Ateş’ten konu ile ilgili bilgi istediğini söyleyen Altaylı, “Veyis Ateş’in bir açıklama yapmaması üzerine kendisi zorunlu olarak izne çıkarıldı” dedi (10 Haziran).

Altaylı, Ateş’ten açıklama istedi: HaberTürk sitesi yazarı Fatih Altaylı, organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker'in kara para aklama suçundan hakkında tutuklama kararı bulunan ve yurtdışına kaçan Sezgin Baran Korkmaz’a ait Bodrum Paramount Otel’de kalan isimlerden gazeteci Veyis Ateş'in açıklama yapmasını istedi. Altaylı, "Aynı ekranı paylaştığım Veyis Ateş’ten beklentim bu vahim iddiaları net ve açık biçimde 'yalanlaması'" dedi (7 Haziran).

Peker’in Ekşioğlu yayınına Kaplan tepkisi: Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker,  AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeğeniyle evli olan Serdar Ekşioğlu ile telefon görüşmesini sosyal medya hesabından yayınladı. İkili arasında geçen görüşmede Ekşioğlu, hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan'ın eşi Süheyb Öğüt ile görüştüğünü söylediği Peker, “O benimle görüşmek istemiş zaten” diyor. Kayıta göre, “Ekşioğlu Peker’e “Reisim ben görüşeyim mi Süheyb'le” sözünden sonra, ikna etmek için de, “Ben Feyza'yla görüştüm Hilal'in yardımcısı” diyor. Peker'in bu paylaşımının ardından Kaplan, Twitter üzerinden, Ekşioğlu'na yanıt verdi: “Serdar Ekşi denen yalancı ile 'alakamız' şudur. Kendisi Taha Ün ile yakındır. O yüzden bu videoda hakkımızda söylediklerinin Taha Ün-Davutoğlu ekibi kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Eşimle cepten görüştüğü tarihi açıklasın; HTS kayıtlarını talep edeceğiz & iftiradan dava açacağız” (6 Haziran).

Peker’den Ateş iddiası: Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker, yayımladığı dokuzuncu videosunda kara para aklama suçundan hakkında tutuklama kararı bulunan ve yurtdışına kaçan Sezgin Baran Korkmaz’a ait Bodrum Paramount Otel’e el konulduğunu ve öncesinde ise aralarında hakim, emniyet müdürü ve bazı basın mensuplarının bulunduğu isimlerin bu otelde ücretsiz kaldığını iddia etti. Bu isimler arasında HaberTürk TV program sunucusu Veyis Ateş'in de olduğunu ileri sürdü (6 Haziran).

Peker, Doğan Medya'nın satışını hatırlattı: Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla arananSedat Peker, Demirören Medya'nın, Türkiye medyasının en büyük grubu olan Doğan Medya Grubu'nun 'deki satışında Ziraat Bankası'ndan aldığı milyon dolarlık krediyi ödemediğini iddia etti. Peker, Demirören'lere satılan televizyon kanalları ve gazeteleri Turkuvaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Serhat Albayrak ile Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan istifa eden Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın yönettiğini söyledi (6 Haziran).

Medya “Beyhude umut pompalama” peşinde: Medya ombudsmanı Faruk Bildirici, kişisel internet sitesinde yayımladığı yazısında, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 26 Mayıs’ta ABD merkezli 26 küresel şirketin (Netflix, Google, Amazon, Coca-Cola, Boeing ve Microsoft vs) üst düzey yöneticisiyle yaptığı çevrimiçi toplantının iktidara yakın medyada bir hafta sonra işlenmesini ve toplantının ele alınış tarzını eleştirdi. Bildirici, “Anadolu Ajansı, aradan tam beş gün geçtikten sonra 31 Mayıs’ta bu toplantıyla ilgili yeni bir haber geçiyordu. Gazetecilikte beş gün önce yapılan bir toplantıyla ilgili haber yazılmaz diyemem. Ama yeni bir bilgi bulursanız, yeni bir gelişme olursa yazılır… Daha da önemlisi, yanıltıcı ve dayanakları olmayan bir başlıkla sunulmuştu. ABD’li şirket yöneticilerinin Türkiye’de yatırım yapacaklarına dair hiçbir bilgi verilmiyordu. Böyle bir haberi İletişim Fakültesi’nde bir öğrenci yazsa öğretim üyesinden kesinlikle geçer not alamazdı” diyen Bildirici, haberlerdebeyhude umut pompalama” yapıldığını söyledi (2 Haziran).

Aktay’dan gazeteciye “burun sokma dersi”: Yeni Şafak gazetesi yazarı ve eski AKP milletvekili Yasin Aktay, Suriye'ye giden MİT TIR'larına ilişkin olarak organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker'in iddialarının ardından “MİT TIR’ları haberlerini yapan Enis Berberoğlu ve Can Dündar’ın Peker’in iddialarının kendilerini aklıyor olduğu zehabını yakalamaları anlaşılmaz bir durum değil. Ama sanırım bir sorun var. Bunlar yaptıkları işin mahiyetini, suçlandıkları konuyu tam anlamamışlar. Mevzuyu hala Suriye’ye giden ve MİT kontrolündeki TIR’larda ne olduğuna dair haberlerinin doğru olup olmaması meselesinden ibaret zannediyorlar. Oysa sorun en basitinden böyle bir şeye burunlarını sokmaları ve sokma tarzları. Bunu yaptıkları için Türkiye’ye yapmış oldukları ihanet” diye yazdı (2 Haziran).

İktidara yakın gazeteler “bir ağız”: İktidara yakın gazetelerden Akşam, Sabah, Yeni Akit ve Yeni Şafak gazeteleri, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın İstanbul’daki Taksim Camii'nin açılışını aynı ifadeyle manşete taşıdı. Erdoğan'ın dün açılışta kullandığı, “Taksim Camii, yeniden ibadete açtığımız Ayasofya Cami-i Kebir'e bir selam, İstanbul'un fethinin yıldönümüne hediyedir” cümlesini “Ayasofya'ya selam fethe hediye” başlığı ile manşete taşıdığı görüldü (29 Mayıs).

BİK’den DW’ye tepki: Basın İlan Kurumu (BİK), ’de milyon bin TL tutarındaki ilan ve reklamı dağıttığını, resmi ilanların yüzde 78’ini iktidar yanlısı basına aktardığını, gazetelere verilen cezaların yüzde 97'sinin de BirGün, Cumhuriyet, Evrensel, Korkusuz ve Sözcü gazetelerine kesildiğini duyuran Almanya merkezli Deutsche Welle sitesine tepki gösterdi. BİK açıklamasında, 60 yıldır aleni ve şeffaf bir devlet teşekkülü olan Basın İlan Kurumu'nun faaliyet raporlarını “gizlenen, saklanan raporlar” şeklinde servis ettiği ve basına verilen destekleri hiçe saydığı iddiasıyla DW’yi kınadı (28 Mayıs).

AA muhabirinden “Soylu” soruları: Anadolu Ajansı muhabiri Musab Turan, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'ye bir toplantı sırasında suç örgütü liderliği suçlamasıyla araran Sedat Peker'in yayımladığı videolar yoluyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedef almasını sordu. Turan, “Son günlerde gündemi meşgul eden konular var. Burada narko bürokrasi ile ilgili iddialar ülkemizi uluslararası arenada zora soktu mu? Hükümetin buna ilişkin bir planı var mı? Ve de 19 yıllık bir toplum hareketi olarak başlayan milletin teveccühünü kazanan AK Parti ismi şaibelerle anılan Süleyman Soylu'dan daha mı küçük?” şeklinde soru yöneltti. Konuyu özel yaşamına getirmesi nedeniyle soru sorma tarzı nedeniyle meslektaşlarından da tepki alan Turan, “Sorumun sonunda duygusallaştığım için özür diliyorum ama bu soruyu sorduğum için özür dilemiyorum” şeklinde bir açıklama yaptı (23 Mayıs).

Cumhuriyet’in “Dündar”lı savunmasına tepki: Cumhuriyet gazetesi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, TRT canlı yayınında yönelttiği suçlamalarla ilgili, “Soylu, TRT Haber’deki programda, Cumhuriyet gazetesini suçlarken verdiği örneklerin çoğunluğu, Can Dündar’ın başında bulunduğu İkinci Cumhuriyetçi bir ekibin Cumhuriyet gazetesini yönettiği döneme denk gelmektedir” ifadeleriyle kendisini savundu. Gazeteci Can Dündar da “Bütün sorumluluk benim. Ve bunu gururla söylüyorum. Kimseyi suçlayıp ihbarcılık yapmadan Soylu’nun gözüne girmeye çalışmadan; utanmadan” diyerek yanıt vermişti. Cumhuriyet'in açıklaması sosyal medyada ve medyanın bir kesiminde tepkilere neden oldu. Cumhuriyet’in “savunma”sı, Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin de aralarında olduğu gazetecilerce eleştirildi (22 Mayıs).

Peker, Özışık’la görüşmesini yayınladı: Organize suç örgütü liderliği suçlamasıyla aranan Sedat Peker, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir gazeteci aracılığıyla kendisine “Yeni video yayınlama, kapatalım bu işi” mesajı gönderdiği iddialarından sonra, aracılık iddialarına ilişkin “Böyle yapan şerefsizdir” diyen Hadi Özışık ile yaptığı görüşmenin video kaydını yayınladı. Peker'in videoları yayımlamasının ardından, TGC üyeliğine son verilen Hadi Özışık, HaberTürk TV'de konuk olduğu programa katılmadı (18 Mayıs).

Altaylı’dan Selvi’ye “Peker” hatırlatması: HaberTürk sitesi yazarı Fatih Altaylı, “Kim kime duma duma” başlığıyla yayımlanan yazısında, 14 Mayıs tarihinde “Sedat Peker’i kim kullanıyor” sorusunu soran Hürriyet gazetesi köşe yazarı Abdulkadir Selvi'nin yazısına atfen “Biz Peker’in ölüm tehditlerini sineye çekmeyip, hakkımızı mahkemelerde ararken bugün Sedat Peker’e sallayanlar için o 'Ünlü işadamı Sedat Bey' idi. Şimdi amiral kayığının iktidara fazlasıyla yakın olduğunu her fırsatta vurgulayan yazarları soruyor, 'Sedat Peker’i kim kullanıyor?' diye” ifadelerini kullandı (16 Mayıs).

Bildirici’den “medyanın körlüğü”ne tepki: Okur temsilcisi ve gazeteci Faruk Bildirici, Urfa'da yılındaki genel seçimler öncesi AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız'ın yakınları ve korumalarının saldırısıyla başlayan ve üçü Şenyaşar ailesinden dört kişinin öldüğü olayla ilgili Şenyaşar ailesinin adalet talebinin medyada görmezden gelinmesine tepki gösterdi. Bildirici, kişisel web sitesinde, “Medyanın gözü adaletsizliğe nasıl bu kadar kör olur?” başlığıyla bir yazı kaleme aldı: “Akıtılan onca kanı görmezden gelen medyanın günahı büyük” dedi (22 Nisan).

Sabah, Albayrak’ı görmedi: Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın milyar dolar tartışmasında 19 Nisan’da ilk kez resmi olarak eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile dönemini işaret etmesi ve rezerv satma talimatını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vermediğini belirtmesine rağmen Sabah gazetesi birçok gazetecinin aksine konuşmanın Albayrak’a işaret eden bölümlerine değinmedi (20 Nisan).

A Haber, Kaftancıoğlu’nu hedef yaptı: İktidara yakın A Haber kanalı, koronavirüs nedeniyle hayatını kaybeden CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Kemal Gülhan’ın cenazesine ilişkin haberinde, cenazeye katılan Canan Kaftancıoğlu’nu hedef yaptı. Kanal, cenaze görüntülerinde, Kaftancıoğlu'nun hareketlerini kırmızı okla gösterdi, “Canan Kaftancıoğludini değerleri hiçe saydı”, “Namaza niyet etmedi”, “Erkeklerin yanında saf tuttu”, “Kaftancıoğlu’yla birlikte ön safta bir başka kadının saf tutması dikkatlerden kaçmadı” gibi ifadelere yer verdi (11 Nisan).

Belediye ihaleyle partizan basını besledi: İstanbul Pendik Belediyesi, iktidar medyasını vergilerle besledi. Bir yılda belediye tarafından ihaleyle 40 bine yakın Sabah gazetesi nüshası, 15 binden fazla Yeni Şafak nüshası alındı. Belediye, Sabah ve Yeni Şafak dışında Daily Sabah, Akşam, Akit, Türkiye, Takvim, Milliyet, Hürriyet, Posta ve Dünya gazetelerini aldı. Ayrıca belediye bütçesinden Albayrak Grubuna ait Derin Tarih, Z Raporu, Gerçek Hayat ve Bilge Minik dergileri alınırken, listede tek bir yerel gazete dahi yer almadı. İktidar medyasının alımını ihale eden belediyenin verdiği işi ‘Donuts Rüyası’ isimli tatlıcı dükkanının alması ise dikkat çekti (9 Nisan).

Erdoğan istedi, Hürriyet yaptı: Hürriyet gazetesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu işin merkezinde CHP var, yakında medyada göreceksiniz” sözlerinden sonra Montrö Antlaşması’ndan çekilmesinin sakıncalarını ortak bildiri dile getiren emekli amirale ilişkin, “Darbe bildirisini imzalayan emekli amirallerden 4’ü CHP üyesi çıktı” haberini servis etti. Ombudsman Faruk Bildirici’nin tepkisine neden olan habere ilişkin GYY Ahmet Hakan, “İnternet haberciliğinin kendine özgü hızının yol açtığı bir hız kazasıydı bu haber. Fark eder etmez derhal yayından çektik” dedi. Haberin geri çekilmesinden Yeni Akit, Hakan’ı hedef aldı ( Nisan).

Dilipak’tan “kadın düşmanlığı”: Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, İstanbul Sözleşmesi'nin ardından bu kez de şiddet gören kadının devletten sığınak talep etmesini sağlayan sayılı kanunu hedef gösterdi. Dilipak, 4 Nisan tarihli köşesinde “Zaten sayılı kanun aslında sözleşmenin tekrarı gibi. Hatta daha kapsamlı ve zaten yakınmaların çoğu bu yasaya dayalı verilen kararlarla ilgili. değişmezse aslında bir şey değişmemiş olur, o zaman da yakınmalar devam eder” dedi (5 Nisan).

Anayasa Mahkemesi kararları

Anayasa Mahkemesi (AYM), Nisan - Mayıs - Haziran döneminde gazeteci Hayko Bağdat’ın başvurusunda idareyi 9 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Bu dönemde AYM, OHAL döneminde aralarında Hayatın Sesi TV ve İMC TV’nin de bulunduğu pek çok televizyonun beş yıl önce KHK ile kapatılmasına temel oluşturan maddeyi iptal etti.

Ancak AYM, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın tüm kamu kurum ve kuruluşlarından tüm vatandaşların ilgili tüm bilgilerine ulaşma yetkisine onay verdi. AYM, bu kararla, kötüye kullanılması durumunda gazetecilerin güvenliği üzerinde risk oluşturabilecek bir zemin yaratmış oldu.

Geçen yılın aynı dönemindeAnayasa Mahkemesi (AYM) bir gazetecinin ikinci kez tutuklanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlâl ettiğine hükmetti; devleti 30 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti. Ayrıca AYM, seafoodplus.info sitesine erişimin tümüyle engellenmesiyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine hükmetti; idareyi 6 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti. Bu dönem AYM bir gazetecinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik yaptığı bireysel başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğuna hükmetti.

AYM, Bağdat’a hak verdi: Anayasa Mahkemesi (AYM), gazeteci Hayko Bağdat’ın  eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e hakaret ettiği gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkum edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi. Bağdat, yılında Ermenistan’daki Soykırım Anıtı'na çelenk bırakan Alman Yeşiller Partisi'nin eski Eş Başkanı Cem Özdemir’e Melih Gökçek'in “Lütfen cevap ver. Senin kökenin Ermeni mi?” şeklinde karşılık vermesine tepki göstermişti. Gökçek'in mesajına tepki gösteren Bağdat ise, “Cevap ver Cem Özdemir?", "#melihgokcekermeniymiş Bağrıma taş basıp deyiverdim”, “Sana resmen Ermeni dedim. Dava aç bence? @06melihgokcek”, “Başkenti resmen Ermeni'ye vermişler Yazıklar olsun” diye paylaşım yapmıştı. AYM, Bağdat’a dair mahkumiyet kararının kaldırılmasına ve 9 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi  Karar, AYM üyesi Selahaddin Menteş'in karşı oyuyla alındı (17 Haziran).

AYM “tüm özel verileri” İletişim Başkanlığı’na verdi: Anayasa Mahkemesi (AYM), Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın tüm kamu kurum ve kuruluşlarından tüm vatandaşların ilgili tüm bilgilerine ulaşma yetkisine onay verdi. AYM, İletişim Başkanlığı'nın “gerekli gördüğü tüm bilgileri” kamu kurum ve kuruluşlar ile tüzel kişilerden isteme yetkisinin Anayasaya aykırı olmadığına hükmetti. AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın da arasında bulunduğu 5 üye ise bu karara muhalefet ederek, kişisel verilerin İletişim Başkanlığı'nın eline geçeceği ve bu verilerin korumasız kalacağı uyarısında bulundu. 24 Temmuz ’de çıkarılan 14 No'lu İletişim Başkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin maddesinde, İletişim Başkanlığına tüm kurumlardan istediği bilgileri alma yetkisi verilmişti (16 Haziran).

AYM’den OHAL KHK’sine iptal: Anayasa Mahkemesi (AYM), OHAL döneminde aralarında Hayatın Sesi TV ve İMC TV’nin de bulunduğu pek çok televizyonun KHK ile kapatılmasına ilişkin maddeyi iptal etti. sayılı KHK ile değiştirilen kanunun birçok maddesine karşı yapılan başvuruyu değerlendiren AYM, “Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu” gerekçesiyle medya kuruluşlarının ilgili bakanın onayıyla kapatılması ve mallarına el konulmasını öngören kuralı iptal etti. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve yıllarında “Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine iltisaklı, ilişkili ve destek olduğu” iddiasıyla 54 medya hizmet sağlayıcı kuruluşa ait 37 radyo ve 33 televizyon olmak üzere 70 radyo ve televizyonun kapatıldığını açıklamıştı. AYM’ye başvuru, CHP milletvekillerince yapılmıştı (8 Nisan).

AİHM kararları

Son üç ayda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), beş gazetecinin darbe girişimini izleyen süreçte tutuklanmasına yönelik başvurularda ve Aralık sürecinde dört bakana yönelik TBMM’de başlatılan “yolsuzluk” soruşturmasına ilişkin haberlere yayın yasağı getirilmesiyle ilgili bir başka gazetecinin başvurusu kapsamında Türkiye’yi,  toplam 82 bin avro ( bin TL) tazminata mahkum etti.

AİHM Ahmet Altan, Murat Aksoy, Tunca Öğreten, Mahir Kanaat ve Ali Bulaç’ın darbe girişimi sonrası tutuklanmalarına ilişkin başvurularda, Türkiye’yi “keyfi tutuklama” ve “ifade özgürlüğünün ihlali” gerekçeleriyle toplam 81 bin avro (yaklaşık bin TL) tazminata mahkum ederken yolsuzluk haberlerine yayın yasağını AİHM’e taşıyan gazeteci Banu Güven için de bin avro (14 bin TL) tazminata hükmetti.

Geçen yılın aynı döneminde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), basın ve ifade özgürlüğü başvuruları kapsamında Nisan - Mayıs - Haziran dönemini boş geçti.

Bulaç AİHM’de kazandı: AİHM, darbe girişimden hemen sonra, 30 Temmuz ’dan 11 Mayıs ‘e kadar tutuklu kalan, ardından “FETÖ üyeliği” iddiasıyla da 8 yıl 9 ay hapisle cezalandırılan gazeteci Ali Bulaç’ın ifade özgürlüğü ve güvenlik haklarının ihlal edildiğine hükmetti. AİHM, Türkiye’nin Bulaç’a 12 bin avro (yaklaşık bin TL) tazminat ödemesine karar verdi (8 Haziran).

Öğreten ve Kanaat AİHM’de kazandı: AİHM, dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın RedHack Grubu’nca sabote edilen e-mail hesabından haber yaptıkları için ’de bir süre tutuklu kalan BirGün gazetesi muhabiri Mahir Kanaat ve gazeteci Tunca Öğreten’in yaptığı başvuruda Türkiye’yi güvenlik hakkı ve ifade özgürlüğünü ihlal etmekten toplam 38 bin avro (yaklaşık bin TL) tazminat ödemeye mahkum etti (18 Mayıs).

Yayın yasağı, AİHM’de mahkum: AİHM, Aralık sürecinde eski bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar'a yönelik TBMM’de başlatılan “yolsuzluk” soruşturmasına ilişkin haberlere Sulh Ceza Hakimliği’nce yayın yasağı getirilmesine dair gazeteci Banu Güven, Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın yaptığı başvuruyu karara bağladı. AİHM, işi bu konuları haber yapmak ve kamuoyuna duyurmak olan gazeteci Banu Güven’in 'ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine' karar verirken Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın gazeteci değil akademisyen olduğunu belirterek iki isim hakkında ‘hak ihlali’ kararı vermedi. Türkiye’nin Banu Güven’e giderler karşılığında Euro (yaklaşık 14 bin TL) ödemesine karar verdi. Üye hakim Egidijus Kūris diğer başvurucular Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın da ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini belirten karara şerh düştü. Anayasa Mahkemesi de ’da dört bakan hakkında yolsuzluk iddiaları için kurulan Araştırma Komisyonu haberlerine yayın yasağı getirilmesinin ifade ve basın özgürlüğünün ihlali olduğuna hükmetmişti (4 Mayıs).

AİHM’den Altan ve Aksoy mahkumiyetleri: AİHM, “FETÖ’ye yardım” iddiasıyla 10 yıl 6 ay hapse mahkum edilen ve darbe girişiminden bu yana 4,5 yıldır hapiste olan gazeteci yazar Ahmet Altan ve aynı dönemde tutuklanıp 16 ay tutuklu kalan gazeteci Murat Aksoy’un “ifade özgürlüğü” ile “özgürlük ve güvenlik hakları”nın ihlal edildiğine karar verdi. Türkiye, Altan’a 16 bin avro ( bin TL), Aksoy’a da yaklaşık 15 bin avro ( bin TL) manevi tazminat ödeyecek (13 Nisan).

RTÜK’ten haberler

Nisan-Mayıs-Haziran döneminde, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin RTÜK cezalarının muhalif medyayı hedef almadığını savundu. Şahin televizyon kanalı yöneticilerine verdiği yeni bir talimatla, televizyon kanallarından boş cadde ve sokak görüntülerini kullanmalarını istedi.

TBMM Genel Kurulu, RTÜK’ün boş kalan üç üyeliği için, AKP kontenjanından eski AKP Çanakkale milletvekili Mehmet Daniş, Türkgün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Orhan Karataş ile MHP kontenjanından ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Basın Başdanışmanı Deniz Güçer’i seçti. RTÜK yayınlarından dolayı KRT TV ve TELE 1 TV’ye idari para cezası vermeye devam etti.

RTÜK’e yeni üç üye: TBMM Genel Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nda (RTÜK) boşalan üç üyelik için, AKP kontenjanından eski AKP Çanakkale milletvekili Mehmet Daniş, Türkgün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Orhan Karataş ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Basın Başdanışmanı Deniz Güçer’i seçti (29 Haziran).

RTÜK “şiddeti” görmedi: RTÜK, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İyi Parti lideri Meral Akşener’e yönelik “Daha dur, bunlar daha iyi günler” sözlerinin kadına şiddet anlamına gelmediği gerekçesiyle, gazeteci Şirin Payzın’ın eleştirilerinden dolayı Halk TV’ye oyçokluğuyla yüzde 2 oranında idari para cezası verdi (2 Haziran).

Şahin kabul etmedi: RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, kurulun muhalif medyayı hedef almadığını savunarak, “Verilen cezalar sadece belli medya kuruluşlarına yönelikmiş gibi bir algı oluşturmak, halkı yanlış yönlendirmek, RTÜK'ü iktidarın savunucusu ilan etmek en kibar tabirle aymazlıktır… Haberlerde iddia edildiği gibi RTÜK iktidara muhalefet eden içerikleri yayınlayan medyayı susturmak için haksız ve hukuksuz cezalar vermemektedir. Kaldı ki, Üst Kurulumuzun vermiş olduğu tüm müeyyidelerin sonuna kadar arkasındayım” dedi (17 Mayıs).

RTÜK’ten “caddeleri boş göster” talimatı: RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin televizyon kanalı yöneticilerine verdiği yeni bir talimatla, televizyon kanallarından boş cadde ve sokak görüntülerini kullanmalarını istedi. RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyesi İlhan Taşçı, “RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, bugün televizyon kanallarının yöneticilerine özel hattan bir 'talimat' gönderdi. Televizyonların lebalep görüntüleri kullanmamaları; bunun yerine 'boş cadde ve sokak görüntülerinin kullanılmasını' istendi! Statlar, kongreler gösterilmeyecek” dedi. Türkiye 29 Nisan akşamından itibaren “tam kapanma”ya girerken RTÜK Başkanının bu talebi, yoğun ve mesafeyi göz ardı eden AKP kongrelerinin düzenlenmesi ve dün de oynanan bazı futbol müsabakalarında tribünlerin dolmasına yurttaşların yoğun tepki göstermesinin ardından geldi (2 Mayıs).

KRT TV, Tele 1 ve Kanal D’ye cezalar: RTÜK, CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay'ın katıldığı “Şimdiki Zaman” programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan söz ederken Adnan Menderes’e atıf yapan açıklamalarını gerekçe göstererek KRT TV'ye idari para cezası uygulamaya karar verdi. RTÜK, programda kullanılan bazı ifadelerin, “kurum ve kişileri eleştirmenin ötesinde küçük düşürücü ve itibarsızlaştırıcı nitelikte olduğuna” kanaat getirdi. Ayrıca, Tele 1 kanalındaki “Ankara Rüzgarı” programına konuk olarak katılan Rifat Serdaroğlu'nun ifadeleriyle ilgili olarak da kanala idari para cezası uygulanmasına karar verildi. Üst Kurul, “Camdaki Kız” isimli dizide, “manevi değerlere, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine” aykırılık tespit edildiği ve kadınlara yönelik baskıları teşvik eder ve kadını istismar eder” nitelikte unsurlara rastlandığı gerekçesiyle de Kanal D'ye idari para cezası vereceğini bildirdi (28 Nisan).

KRT’ye ceza: RTÜK, CHP milletvekili Engin Özkoç’un Gürkan Hacır’ın sunduğu “Şimdiki Zaman” programında sarf ettiği “Türkiye Cumhuriyeti’nde bir tek darbeci var. Adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Tüm diktatörlerin başına gelen onun da başına gelecektir” şeklindeki sözünü yayın ilkelerine aykırı bularak KRT TV’ye en üst sınırdan idari para cezası verdi. Karara tepki gösteren RTÜK üyesi İlhan Taşcı, “RTÜK, muhalefetle iktidar arasındaki siyasi tartışmalarda taraf olmayı alışkanlık edindi” dedi  (21 Nisan).

RTÜK cezaları

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Nisan - Mayıs - Haziran döneminde haber ve program yayınlarından dolayı TV kuruluşlarına toplam 46 para cezası ve 20 gün yayın durdurma cezası verirken radyo kuruluşlarına 1 idari para cezası verdi.

Kurul, televizyon kanallarına toplam TL veradyo kuruluşlarına TL idari para cezası verdi (Reklam ve ticari yayınların değerlendirme dışı bırakıldığı “RTÜK cezaları” bölümü, RTÜK’ün  3 Şubat - 7 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirdiği 9 toplantının kayıtları incelenerek hazırlandı).

RTÜK, TV kanallarına “milli manevi değerler”e ilişkin ilkenin ihlali nedeniyle 3 kez, “hukukun üstünlüğü”nü ihlalden 1 kez, “haksız çıkar” konusuna ilişkin ilkenin ihlali nedeniyle 2 kez, “toplumsal cinsiyet eşitliği”ne ilişkin ilkenin ihlali nedeniyle 2 kez, “Türkçenin kullanıma” ilişkin ilkenin ihlali nedeniyle 2 kez, “kişileri fal veya batıl inançlar yoluyla istismar edemez” ilkesinin ihlali nedeniyle 22 kez, “çocuk ve gençlerin gelişimine ilişkin” ilkenin ihlalinden 3 kez, “İnsan onuru” ilkesini ihlalden 5 kez ve “tarafsızlık” ilkesini ihlalden 5 kez idari para cezası verdi.

Aynı dönem, RTÜK bir radyoya “Türkçenin kullanıma” ilişkin ilkenin ihlali nedeniyle 1 kez idari para cezası verdi.

RTÜK, geçen yılın aynı döneminde haber ve program yayınlarından dolayı TV kuruluşlarına 48 para cezası, 4 uyarı cezası ve 29 program durdurma cezası verirken radyo kuruluşlarına 4 para cezası ve 3 kez yayın durdurma cezası verdi. Kurul, TV’lere toplam TL ve radyolara TL idari para cezası verdi.

Milli ve manevi değerler: RTÜK, sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan “Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz” ilkesini ihlalden Fox TV’ye (Sen Çal Kapımı) ,00 TL; Halk TV’ye (Medya Mahallesi) TL ve TELE 1 TV’ye (18 Dakika) TL olmak üzere toplam TL idari para cezası verdi.

Hukukun üstünlüğü: RTÜK sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan, "Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz" ilkesinin ihlali nedeniyle, TV ’e (Haber Bülteni) ,00 TL idari para cezası verdi.

Haksız çıkar: RTÜK sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde yer alan, "Haksız çıkarlara hizmet eden ve haksız rekabete yol açan unsurlar içeremez” ilkesinin ihlali nedeniyle, FUL TV’ye TL idari para cezası verdi.

Toplumsal cinsiyet: RTÜK, sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (s) bendinde yer alan "Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez" ilkesinin ihlali nedeniyle, FOX TV’ye (Bajar) ,00 TL ve Star TV’ye (Sefirin Kızı) ,00 TL olmak üzere toplam TL idari para cezası verdi.

Türkçe’nin kullanımı: RTÜK sayılı Kanun'un “Türkçenin, özellikleri ve kuralları bozulmadan doğru, güzel ve anlaşılır şekilde kullanılmasını sağlamak zorundadır; dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez” ilkesine aykırılıktan TELE 1’e (Zamanın Ruhu) TL, Kanal Z’ye TL, Show TV’ye (Arıza) ,00 TL olmak üzere TV’lere TL, Radyo Spor’a TL olmak üzere toplam TL idari para cezası verdi.

Batıl inanç:  RTÜK, sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasının (r) bendinde yer alan “Yayın hizmetleri kişileri fal veya batıl inançlar yoluyla istismar edemez” ilkesinin ihlali nedeniyle, FUL TV’ye toplam TL idari para cezası ve toplam 4  kez 5 gün  yayın durdurma cezası verdi.

Çocuk ve gençlerin gelişimi: RTÜK, sayılı Kanunun 8. maddesinin 2.  fıkrasında yer alan  “Çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz” ilkesini ihlalden Show TV’ye (Çukur) ,00 TL, TV 8’e (Kırmızı Oda) ,00 TL ve Kanal D’ye (Hekimoğlu) ,00 TL olmak üzere toplam TL idari para cezası verdi.

İnsan onuru ve özel hayatın gizliliği: RTÜK sayılı Kanun'un 8. maddesindeki "insan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez" ilkesinin ihlali nedeniyle KRT TV’ye (Akşam Haberleri) TL, Halk TV’ye (Kayda Geçsin) TL, TELE 1 TV’ye (Anında Manşet) TL, HaberTürk’e (Enine Boyuna) TL ve HALK TV’ye (İki Yorum) TL olmak üzere toplam TL idari para cezası verdi.

Tarafsızlık ilkesi: RTÜK sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır” ilkesinin ihlali nedeniyle Halk TV’ye (Özlem Gürses ile Saat ve Özlem Gürses’le Kayda Geçsin) TL, FOX TV’ye (FOX Ana Haber) ,00 TL, TV ’e ,00 TL, TELE 1 TV’ye (18 Dakika) TL olmak üzere toplam TL idari para cezası verdi.

(EÖ/SA/NÖ)

Urfa&#;da çocuk hırsızı iddiasıyla aranan kadının erkek olduğu ortaya çıktı!

Urfa&#;da çocuk hırsızı iddiasıyla aranan kadının erkek olduğu ortaya çıktı!mask

Büyütmek için resme tıklayın

Şanlıurfa'da iddiaya göre, kadın kılığına giren ve çocukları kaçıran şahıs yakalandı. 

Bir kaç gündür, sosyal medyada dolaşan ve çocukları kaçırdığı iddiasıyla gündeme gelen şahısın yakalandığı iddia edildi. 

Gazeteci Mehmet Yetim tarafından da konuyla ilgili sosyal medya üzerinde yapılan paylaşımda şu ifadelere yer verildi.

"Şanlıurfa'da günlerdir kamuoyunu meşgul eden ve ailelerin korkulu rüyası haline gelen Suriyeliçocuk hırsızı kadın! sonunda yakalandı. Suriyeli çocuk hırsızı kadın kılığına girmiş bir erkek olduğu anlaşıldı. Hırsızın yakalanması ile birlikte ailelerde rahat bir nefes aldı."

UrfaPusula

#çocuk, suriyeli, , haber, sondakika, açıklama, şanlıurfa, pusula, urfa, kadın, Esma albayrak haberleri

Mahbesten hapishaneye

Tanzimat’a () kadar, aynen Avrupa’da olduğu gibi deri yüzmek, toprağa gömmek, çengele asmak, testislerini koparmak ve yedirmek, vücuda yara açıp yaraya tuz basmak, farelere kemirtmek, mil çekmek, organ kesmek, çengele asmak gibi birbirinden azap verici cezaları uygulayan Osmanlı Devleti’nde ‘hapsetmek’ denildiğinde kastedilen, herhangi bir suçla itham edilen kişinin, yargılama süreci boyunca gözetim altına alınmasıydı. Yargılama süresi kısa olduğundan hapislik de kısa sürerdi.

► Dinleseafoodplus.info

“Kudüs Fatihi”, “Kürt Komutan” Selahaddin Eyyübi

Batı’da Bizanslılar ve Ermenilerle, doğuda Perslerle, güneyde Araplarla yaşam alanı için mücadele eden Kürtlerin, bu dört gücün üstüne bir de Avrupalılarla tanışması Malazgirt’ten yaklaşık bir asır sonra başlayan Haçlı Seferleri ile olmuştu. Haçlı Seferleri, Papa II. Urbanus’un 27 Kasım ’te toplanan Clermont Konsili’nde Kutsal Toprakları kurtarmak için yaptığı çağrı ile başlamış, Birinci Haçlı Seferi sırasında, 15 Temmuz günü Haçlı ordularının eline geçen Kudüs’ü geri alma şerefi ancak 88 yıl sonra, Musul Atabeyi Nureddin Zengi'nin Kürt komutanlarından Şirkuh’un yeğeni Selahaddin Eyyübi’ye nasip olacaktı.

► Dinleseafoodplus.info

Paris Komünü

Biraz geriden başlayayım. 19 Temmuz ’de Fransa İmparatoru III. Napolyon, Prusya’ya savaş açmış, savaş hiç de Napolyon’un hayal ettiği gibi gelişmemişti. 2 Eylül ’te Napolyon’un ordularının Sedan’da yenilmesinden ve Napolyon'un esir düşmesinden iki gün sonra, Alman orduları Paris’e doğru yürürken, 4 Eylül Paris Belediye Binası’nın (Hotel de Ville) önünde Cumhuriyet ilan edildi ve Ulusal Savunma Hükümeti kuruldu. Başına da General Louis Jules Troucheau getirildi. Böylece fiilen Üçüncü Cumhuriyet başlamış oldu. O sırada henüz şehzade olan II. Abdülhamit’in, savaşı Prusya'nın kazanacağına dair sterlin’e bahse girdiği söseafoodplus.info günlerde, Parisliler için bile hayat çok zordu, yabancılar için iki kat zordu. Böylece 'den beri Paris'te sürgünde olan Yeni Osmanlıların liderlerinden Namık Kemal Viyana’ya gitti. Ziya Paşa Brüksel’e geçti. Ama Mehmed, Reşat ve Nuri beyler Paris’te kalmayı tercih ettiler.

► Dinleseafoodplus.info

Milli Mücadele Yıllarında İstihbarat Savaşları

Ankara’nın ilk istihbarat örgütü 23 Eylül ’de kurulan Hamza Grubu’ydu. TBMM Hükümeti ile Hamza Grubu arasındaki haberleşmede kullanılan şifre anahtarı İngilizlerin eline geçince grup 15 Aralık ’de ad değiştirdi. Sırasıyla Mücahid Grubu, Muharib Grubu, Felah Grubu diye adlandırıldı ama istihbarat faaliyeti esas olarak, Teşkilat-ı Mahsusa’nın son başkanı Hüsamettin Ertürk ve Fevzi (Çakmak) Paşa tarafından kurulan Müdafaa-i Milliye adlı askeri gruplarca yürütüldü. Karşı casusluk faaliyetleri ise esas olarak İngilizlerin Black (Kara) Jumbo teşkilatı tarafından yürütüldü.

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı’dan Günümüze Marşlar

Mahmud Ragıp Kösemihal, “Türkiye-Avrupa Musiki Münasebetleri” adlı eserinde şöyle der: “Eski Çin kaynaklarının yazdığına göre milattan iki asır öncelerine kadar gerçi Çinliler muharebede musiki kullanırlardı. Fakat Türkistanlıların harp çalgıları daha çeşitli idi. Milattan önceki ila yıllarında Fergana’ya ve belki de Baktriyan’a kadar gelen Çin General ve siyasetçisi Şan-Kiyen dönüşte Türkistan asker çalgılarını da Çin’e götürdü. Bunlar Tatar Borusu, ağaç kabuğundan yapılıp üzerinde parmak delikleri bulunan ve ileri ağzı deveboynu gibi eğri başka bir Tatar üfleme çalgısı ve çift düdüklü bir ağız sazından ibareti. Ses veren ağzı deve boyun gibi eğri, üstünde perde delikleri bulunan ve Houkya dedikleri Tatar korneti Moğol orkestrasında da kullanılıyordu.” Bu "orkestradan" Batı tarzı bandoya, "bazı sesler çıkarmaktan" "marşlar" bestelemeye giden yolu anlatacağım bu programda.

► Dinleseafoodplus.info

’den Günümüze CB Seçimleri-II: Korutürk, Evren, Özal, Demirel, Sezer ve Gül Nasıl Seçildi?

baharında Sunay’ın görev süresi biterken Ağustos ’de Genelkurmay Başkanı olan Faruk Gürler, cumhurbaşkanı olma umuduyla görevinden istifa etmiş ve Senato’ya girmişti Ancak ordunun siyasi partileri ikna turları sonuç vermedi. Askerlerin tehdit ve markajı altında seçimlere geçildi. Oylar Gürler ile AP’nin asker kökenli adayı Tekin Arıburun ve Demokratik Parti (DP) adayı Ferruh Bozbeyli arasında bölündü, defalarca oylama yapıldı ama üç aday da seçilemedi. Dolayısıyla yeni bir kriz kapıdaydı

► Dinleseafoodplus.info

’den Günümüze CB Seçimleri-I Celal Bayar, Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay Nasıl Seçildi?

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yönünü Batı’ya çeviren Türkiye’nin bu dönemdeki ilk muhalif partisi, 18 Temmuz ’te kurulan Milli Kalkınma Partisi (MKP) oldu. Bunu 7 Ocak ’da kurulan Demokrat Parti DP) izledi. 14 Mayıs seçimlerinde DP’nin büyük çoğunlukla iktidara gelmesinden sonraki en önemli konu yeni cumhurbaşkanının seçilmesiydi. DP’nin cumhurbaşkanı “her daim İttihatçı” bir "sivil", Celal Bayar oldu. Onu 27 Mayıs darbecilerinin lideri "Aga" Cemal Gürsel izledi. Gürsel’i ise “idare-i maslahatçı” bir asker, Cevdet Sunay izleyecekti.

► Dinleseafoodplus.info

Ermeni Soykırımı’nda Alman Sorumluluğu

’te Resmi Efendi’nin Berlin’e elçi olarak gitmesiyle başlayan Osmanlı-Alman dostluğu yılından itibaren Osmanlı ülkesine gelen Prusyalı askerlerle güçlenmeye başlamış; ve 'de Alman Kayzeri II. Wilhelm’in İstanbul’da Sultan II. Abdülhamid’i ziyaretleri ile perçinlenmiş, nihayet Cihan Harbi’nde silah arkadaşlığına dönüşmüştü. Harp yıllarının en trajik olayı ise, İTC liderliğinin İmparatorluğun Ermeni tebaası için hazırladıkları korkunç plan uyarınca, 24 Nisan günü İstanbul’daki Ermeni cemaatinin önde gelenlerini Çankırı ve Ayaş’a sürgün etmeleriyle başlayan, katliamlarla devam eden, nihayet soykırım halini alan "tehcir" idi. Bu kanlı süreçte Almanların tavrı, suçları ve sorumluluğu neydi?

► Dinleseafoodplus.info

31 Mart İhtilal-i Askeriyesi

coşkusu hâlâ sürerken tarihe “31 Mart Vak’ası” veya “31 Mart Olayı” olarak geçen ayaklanma patlak verdi. Olay, bugün kullandığımız Miladi takvime göre 13 Nisan günü yaşanmıştı ama o tarihte kullanılan Rumi takvime göre 31 Mart günü meydana geldiği için böyle adlandırılmıştı. Ana karakteri itibariyle Osmanlı tarihinde sıkça görülen, “Patrona Halil”, “Kabakçı Mustafa” benzeri Yeniçeri ayaklanmaları geleneği içinde yer alan ve “alaylı” askerlerin “mektepli” askerlere yönelik bir gövde gösterisi olan olayın arka planı çok karmaşıktı

► Dinleseafoodplus.info

Laik(!) Cumhuriyet’in Gayrimüslimsiz Meclisi

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk meclisi 31 Mart ’de açılmış, 14 Şubat ’de kapanmıştı. Bu kısa ömürlü meclisin ilk döneminde 69’u Müslüman 46’ı Müslüman olmayan üyesi vardı. 30 yıl aradan sonra 17 Aralık ’de açılan Meclis-i Mebusan’da 67 Müslüman, 43 gayrimüslim mebus yer aldı. Kısacası Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısını tam anlamıyla yansıtmasa da gayet çoğulcu bir meclis oluşmuştu. Fakat, 23 Nisan 15 Nisan arasındaki Birinci Meclis’te tek gayrimüslim mebus yoktu! Bu durum dört gayrimüslimin vekil seçildiği ’e kadar sürdü. Ancak, o tarihten sonra da meclislerimizde gayrimüslim temsili hep “eser miktarda” oldu.

► Dinleseafoodplus.info

III. Bölüm: İşgal Altında Seçimleri ve Osmanlı’nın Son Meclisi

Osmanlı döneminin son genel seçimi Aralık ’da, ülkenin bir kısmı fiilen işgal edildiği için ancak 15 vilayet, 35 mülhak liva ve 16 müstakil livada yapılabildi. Seçim yapılamayan önemli merkezler Mondros Mütarekesi’nden sonra işgal edilen Musul, Beyrut, Suriye ve Halep gibi vilayetler, Kars, Ardahan, Batum sancaklarıydı. İşgal Güçleri İzmir, Adana, Urfa ve Antep'de seçimlere önce izin vermiş sonra yasaklamıştı. İşgal Güçlerinin karargâhının olduğu İstanbul'da ise seçimler serbestçe yapılmıştı.

► Dinleseafoodplus.info

Seçimler ve Müzikli Propaganda

Tarih ve Toplum dergisinin Ocak ’de yayımlanan Sayısındaki Robert Anhegger-Cemal Ünlü imzalı makaleye göre Türkiye’de taş plaklı seçim propagandasının ilk örneği Meddah Sururi’nin “Mahalle kahvesinde mebus intihabı” adlı kaydı olabilir. 78’lik bu kaydın tarihi tespit edilememiş ama benzer içerik Memduh Şevket Esendal’ın tarihleri arasında yazıldığı sanılan "Mebus olursa" adlı öyküsünde yer aldığı için kaydın da bu döneme veya daha öncesine ait olması mümkünmüş. Taş plakların seçimlerde kullanılması ise bu konunun uzmanı Tarih Vakfı Başkanı Prof. Mehmet Ö. Alkan’a göre veya yılında olmalı. O yıllardaki seçimlerde CHP genel merkezinin taş plaklar hazırlatarak taşraya gönderip belediye hoparlöründe çaldırarak halka dinlettiğini biliniyormuş. 14 Mayıs ’de CHP’den doğan DP’nin "Yeter Söz Milletindir!" şiarıyla ezici farkla tek başına iktidar olmasıyla siyasal iletişimde müzik kullanımı artmış. Ancak bunlar DP Marşı ve Adnan Menderes’in miting konuşmalarını içeren plaklar olmuş.

► Dinleseafoodplus.info

Cumhuriyet’in Antisemitizm Karnesi

Genel kanı, kabaca “Yahudi ırkından olanlara duyulan fanatik nefret ve düşmanlık” diye tanımlayabileceğimiz antisemitizmin, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye’de hiçbir zaman olmadığı yolundadır. “Bir şeyler” olduğunu kabul edenler ise “münferit (tekil) olaylar” deyip geçerler. Hâlbuki, durum hiç de böyle değildir.

► Dinleseafoodplus.info

İttihatçıların "Propaganda Savaşları”

Osmanlı İmparatorluğu'nun en has müttefiki olan Almanlar, Cihan Harbi sırasında İTC yönetimine sadece mali ve askeri alanda destek vermemiş, aynı zamanda modern propaganda tekniklerini de öğretmişti. 11 Kasım ’te Osmanlı İmparatorluğu, Büyük Britanya, Fransa ve müttefiklerine savaş ilan ettikten hemen sonra Almanlar ilerde "Kayzer II. Wilhelm'in Casusu" diye ünlenecek olan arkeolog Max Freiherr von Oppenheim’ın başkanlığında Doğu İstihbarat Servisi’ni (Nachrichtenstelle für den Orient) kurmuşlardı. Alman Genelkurmayı tarafından desteklenen büro bir düzine yabancı akademisyen, memur ve yerli uzmandan oluşuyordu. Büro İstanbul’da Der Osmanische Lloyd adlı bir de gazete yayımlıyordu. Bu büro ile birlikte İttihatçılar Cihan Harbi'ne daha hazırlıklı gireceklerine inanıyorlardı.

► Dinleseafoodplus.info

Metafor ve tarihsel gerçeklik olarak Amazonlar

Antik dönemden günümüze ulaşmış en etkileyici kadın imgelerinden biri hiç kuşkusuz Amazonlardır. Sadece Yunan ve Roma değil, Anadolu mitolojisinin de parçası olan bu “tek göğüslü” korkusuz ve vahşi kadın savaşçıların, uçsuz bucaksız steplerde, ellerinde mızrakları, omuzlarında ok ve yayları ile erkeklerden oluşmuş ordulara korkusuzca karşı koymalarına ilişkin anlatılar yıldır canlılığını ve çekiciliğini korur.

► Dinleseafoodplus.info

Salib-i Ahmer ve Hilal-i Ahmer’in “Öteki Yüzü”

“Kızıl Haç” fikri İtalyan ulusal birliği sürecinde, Fransa ve Sardunya-Piemonte Krallığı ittifakı ile Avusturya-Macaristan orduları arasında 24 Haziran günü yaşanan Solfarino Savaşı sırasında ortaya çıktı. İş seyahati dolayısıyla bulunduğu Castiglione tepesinden savaşı meydanını izleyen İsviçreli iş insanı Henry Dunant, 15 saat süren çarpışmalarda ölen ve yaralanan binlerce askere sadece iki doktorun yardım etmeye çalıştığını görünce Fransız yetkililerden aldığı izinle bir Fransız gazeteci, bir İtalyan rahip ve İngiliz turist çiftle birlikte savaş alanına koşmuştu. Halk ayrım gözetmeksizin her yaralıya yardım etmeye çalışan bu gönüllüleri “Tutti fratelli” (Herkes kardeştir) diye teşvik etmekle kalmamış, hem onlara yardım etmiş hem de ellerindeki her türlü malzemeyi hizmetlerine sunmuştu.

► Dinleseafoodplus.info

Seçim Tarihimiz-II. Bölüm: , , Seçimleri

23 Temmuz ’de Abdülhamid Meşrutiyet’i ikinci kez ilan ettikten hemen sonra Mebusan Meclisi için ilk seçimlerin aynı yılın Kasım ve Aralık aylarında yapılması kararlaştırıldı. O günlerin iletişim ve ulaşım olanakları içinde seçimler bir gün içinde yapılamıyor, günlerce sürüyordu. Örneğin İstanbul’da seçimler 5 günde yapılmıştı. 17 Aralık ’de İstanbul’da büyük bir coşku ile toplanan üyeli Meclisi Mebusan’da Türk, 60 Arap, 27 Arnavut, 26 Rum, 14 Ermeni, 10 Slav ve 4 Yahudi mebus vardı. Ancak bunların çoğu İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önerdiği ya da desteklediği adaylardı.

► Dinleseafoodplus.info

Yurdundan Ayrılan Şehirler

ürkiye Ulusal Afet Arşivi’ne göre ile arasında deprem, heyelan, kaya düşmesi, sel, çığ düşmesi, orman yangını yaşanmış. Afetler sadece insanların mekan değiştirmesine neden olmamış, şehirler, kasabalar da yer değiştirmiş. Harput, Erciş, Erzincan, Yenice, Gediz, Gördes, Arguvan, Samsat ve diğerlerinin kısa hikayesi şöyle

► Dinleseafoodplus.info

Coğrafya Kader midir?

Yunancada “yeryüzü” anlamına gelen “geo” ile “tanımlamak” anlamına gelen “graphie” kelimelerinin birleşmesi ile türetilmiş “geographie”, yani “yerin tasviri” terimi ilk defa, MÖ. 3. yüzyılda Eratosthenes’in Geographika adlı eserinde karşımıza çıkmıştı. Kader inancı ise çeşitli dinlerde var ama İslam’da Allah'ın nesneleri ve olayları, özellikle sorumluluk doğuran beşerî fiilleri, ezelde planlayıp zamanı gelince yaratması anlamında bir kavram. Demek ki karşımızda coğrafyanın ezelden itibaren kaderimizi belirlediğini ve bunu değiştirmenin imkansızlığını ima eden bir görüş var. Peki bu doğru mu? Coğrafya hakikaten kader midir?

► Dinleseafoodplus.info

Meclis-i Muhassılin’i ve Meclis-i Umumi’si

Demokrasi deyince akla ilk olarak seçimler, seçimli demokrasi deyince de ilk Antik Dönem’deki (M.Ö. 5.yüzyıldan itibaren), Atina Şehir Devleti gelir. Atina demokrasisi sadece varlıklı erkek vatandaşların oy kullandığı bir demokrasiydi. Kadınlar, köleler ve yabancılar (metikler) oy kullanamazdı. Osmanlı Devleti ise demokrasiyle değilse de seçimle ilk kez yüzyılda tanıştı

► Dinleseafoodplus.info

Tarih: 1 Şubat Yer: Sachsenhausen Toplama Kampı Amaç:?

İlk Nazi “temerküz/toplama kampı” ’te açılıp ’e kadar aralıksız “hizmet veren”(!) Dachau toplama kampı idi. sonuna kadar Nazilerin Avrupa’nın çeşitli yerlerine dağılmış 23 merkezi “toplama kampı” ile tutuklama, işkence ve öldürme faaliyetlerini yürüttükleri 44 bin tesis vardı. 23 kampın idare ve eğitim merkezi Berlin’e 35 km uzaklıktaki Oranienburg kentindeki Sachsenhausen Toplama Kampı idi. 1 Şubat günü bu kampı “özel istek” ile iki Türk hükümet görevlisi ziyaret etti. Bunlar İstanbul Emniyet Müdürü Halûk Nihat Pepeyi ile Emniyet Genel Müdürlüğü Azınlıklar Şubesi Müdürü Salahattin Korkud idi. Bu ziyaretin amacı neydi, sonuçları neler oldu?

► Dinleseafoodplus.info

yılında Anayasası

Yeni dönemin ilk anayasal metni, 13 Eylül ’de hazırlanan ve 18 Eylül günü Mustafa Kemal’in Meclis’e sunduğu “Halkçılık Programı” üzerine yürütülen uzun ve ateşli tartışmalardan sonra ortaya çıkan 23 asıl madde ve “gayeye ulaşıncaya kadar Meclis’in sürekli toplantı halinde” olmasına dair geçici maddeyle birlikte yaklaşık bir sayfalık bir metinden oluşan “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” idi.

► Dinleseafoodplus.info

Yıl Süren Dreyfus Davası

yılının Temmuz ayında Alman elçiliğinin Fransız temizlikçi Madam Bastian, askeri ataşe Schwarzkoppen’in çöp sepetinde yarı yanmış kağıt parçacıkları bulmuştu. Fransız ordu istihbaratı, bu not kağıdındaki bazı bilgilerden topçu bölüğü mensubu bir Fransızın Almanlar adına casusluk yaptığı kanısına vardı. Soruşturmayı yöneten kişi Yahudi düşmanı olduğunu gizlemeyen Yüzbaşı Sandherr idi. Muhtemelen ülkedeki politik atmosferle uyumlu olan önyargıları Sandherr’i şüphelilerin sayısını hızla azaltmaya yöneltti ve en önemli şüpheli Alfred Dreyfus adlı bir Yahudi yüzbaşı oldu. Bundan sonra yaşananlar sadece Yüzbaşı Dreyfus’un hayatını değil, Fransa’yı da değiştirecekti.

► Dinleseafoodplus.info

Romulus Takvimi’nden Gregoryan (Miladi) Takvim’e

Yeryüzündeki değişik kültürler temel olarak üç çeşit takvim üretmişler. Dünya ile Güneş arasındaki ilişkiyi esas alan Güneş takvimleri (Arapça Şemsi takvim); Dünya ile Ay arasındaki ilişkiyi esas alan Ay takvimleri (Arapça Kameri takvim) ve bu iki sistemin karışımı olan Ay-Güneş takvimleri. Bugün Batı dillerinden takvim karşılığı kelimelerin neredeyse hepsi Latince calendae’den gelir ki, bu kelime, “gelecekteki festivallerin, çarşı-pazar günlerinin günü” demektir.

► Dinleseafoodplus.info

“Kafir işi” Güzel Adetler: Noel, Yılbaşı, Piyango

Hicri ve Rumi Takvim’i kullanan Osmanlı ülkesinde “Miladi” yılbaşı kutlaması yapılmazdı. Hicri Takvim’in başlangıç ayı olan Muharrem’in gelişi ise kutlanmadığı gibi, günü Kerbela Olayı’nın yıldönümü olduğundan matem havasında geçerdi. Hicri Takvim’in kullanılmasında ortaya çıkan 11 günlük farkı ortadan kaldırmak için 15 Şubat gününün 1 Mart olarak kabul edilmesiyle yürürlüğe giren Rumi Takvim’in ilk gününde ise sadece Düyun-u Umumiye’ye bağlı bazı kuruluşlarda kutlama töreni yapılırdı. Buna karşılık Osmanlı ülkesinde yaşayan Hıristiyanlar için yılbaşı "Noel" dönemi anlamına gelirdi. Aralığın 15'inden sonra hareketlenen bu cemaat, 24 Aralık gecesini 25'e bağlayan gece İsa'nın doğuşunu (Doğuş Yortusu) kutlardı. Ortodoks Rumlar aynı geceye “Hristugenna” adını verirlerdi. Ermeniler ise 1 Ocak'ta kutladıkları yılbaşına “Gağant” derlerdi.

► Dinleseafoodplus.info

Maraş Katliamı: Unutmadık, Unutmayacağız!

Aralık haftasında Kahramanmaraş’ta yaşanan ve tarihe ’Maraş Katliamı’ diye geçen korkunç olaylar anlamlandırabilmek için epey geriye gitmek gerekir. arası ülkede basının sağ-sol çatışması diye kodladığı şiddet olayları ile geçmişti. 12 Mart Muhtırası, sağ-sol çatışmasının ordu içinde de olduğunu gösteriyordu. seçimlerine yeni Genel Başkanı Bülent Ecevit’in liderliğinde giren CHP milletvekili ile birinci parti olurken, Süleyman Demirel’in AP’si , Necmettin Erbakan’ın MSP’si 49, Ferruh Bozbeyli’nin DP’si 45, Turhan Feyzioğlu’nun CGP’si 13, Mustafa Timisi’nin BP’si 1 milletvekili çıkarmıştı. Ancak CHP’nin milletvekili sayısı tek başına hükümet kurmaya yetmediği için Ecevit ancak Ocak ’te MSP ile kurulan koalisyonda başbakan oldu. Ama bu hükümetin ömrü 8 ay oldu. Yerine AP-MSP-MHP-CGP’den oluşan I. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümeti kuruldu

► Dinleseafoodplus.info

Mevlâna Hakkında Yanlış Bildiklerimiz

3 Temmuz ’de Kösedağ Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan Rum (Anadolu) Selçuklu Devleti, Moğolların yönetimini tanımıştı. Moğolların Anadolu’dan çıkarılması ise hiç kolay olmadı. ’de Selçuklu devlet adamı Muineddin Pervane’nin çağrısı ile Memluk Sultanı Baybars Anadolu’ya girdi. Halkın da katılımıyla Moğollara saldırdı. Baybars çekildikten sonra Moğol ordusu geri geldi ve halkı kılıçtan geçirdi, Pervane öldürüldü. Öclerini alan Moğollar Anadolu’dan çekildiler, Rum Selçuklu Devleti de II. Gıyaseddin Mesud’un ’de ölümüyle son buldu. Bu dönemin günümüze bıraktığı en önemli miras yıl önce (17 Aralık ’te) bu alemden göçen Mevlâna Celaleddin-i Rumi, onun eserleri ve Mevlevilik düşüncesi oldu. Ancak bu hikâye birçok yönden düzeltilmeye muhtaçtır.

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı Kudüs’e Hiç Sahip Oldu mu?

Bundan yıl önce 11 Aralık 'de, İngiliz General Edmund Allenby resmi bir törenle Kudüs'e girdi ve dört asırlık Osmanlı hakimiyeti sona erdi. Bugün bizim Kudüs dediğimiz şehir Bronz Çağı’nda (M.Ö. ) Sami kavminden Kenaniler tarafından kurulmuştu ve adını dönemin en büyük tanrısı Shalem’den (Salem) almıştı. İbranice Yerushalayim, Aramice Yerushlem, Süryanice Urishlem ve Asurca Urusalim, Roma döneminde İmparator Ælia Hadrianus’tan dolayı Ælia (Ilia) Capitolina, 'de Müslümanların fethinden 'da Haçlıların fethine kadar bu isimden bozma İliya, Fatımiler döneminden () itibaren Beytü’l-Makdis ya da Beytü’l-Mukaddes, Memlükler döneminde () kısaca Al-Kuds ya da Kudüs diye anılmıştı.

► Dinleseafoodplus.info

Kubilay Han'ın Sarayı'ndan I. Edward'ın Komünyonu'na Rabban Şauma'nın Avrupa Seferi

Herkes İtalyan seyyahı Marko Polo'yu tanır ancak çağdaşı Rabban Şauma'nın adını çok az kişi bilir. Tarihe dinsel bir adlandırmayla Bar (ya da Mar) Şauma/Savma olarak geçen bu kişi aslında Marko Polo'nun Asyalı karşılığı olup, onunkine benzer bir seyahati hemen aynı yıllarda ('lerde) ama tam tersi istikamette, Pekin'den Fransa'nın Bordeaux şehrine doğru gerçekleştirmiştir.

► Dinleseafoodplus.info

“Kürtlerin Trajedisi” ve ABD

arasında ABD Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger, ’da yayımlanan White House Years (Beyaz Saray Yılları) adlı anı kitabında şöyle yazmıştı: “Nixon, Rıza Şah’ı Irak’taki Kürtlerin otonomisi konusunda cesaretlendirmişti. Kürt meselesi ve ’teki trajik sonuçları bu bölümün konularının dışındadır bu yüzden bunu 2. ciltte ele alacağım.” Kissenger 2. ciltte bu konuyu hiç hatırlamadı. Ancak 20 yıl sonra Years of Renewal (Yenilenme Yılları, ) adlı kitabında Kürtlerle ilgili 21 sayfalık bir bölüm yazdı. “Tragedy of the Kurds” (Kürtlerin Trajedisi) başlıklı bu bölümde özetle ABD’nin her ne kadar "ulusların kendi kaderini tayin hakkı"ndan (kısaca KKTH) yana görünse de Kürtler söz konusu olduğunda buna hiç ilgi göstermediğini anlatıyordu.

► Dinleseafoodplus.info

Türkler Nasıl Müslüman Oldu?

İlk Halife Ebu Bekir’in döneminde (), Arabistan yarımadası “Müslüman” oldu ama ne pahasına… İslam dünyasının Herodot’u sayılan Taberi’ye göre Ebu Bekir’in orduları kafirleri kadın, çocuk demeden demirle dağlayıp ateşte yakmışlardı. Bunlar arasında Peygamberin sağlığında Müslüman olmuş ama Ebu Bekir’e biat etmeyen kabileler de vardı. İkinci Halife Ömer zamanında () Kays’ın orduları on yıl kadar bir sürede Suriye, Filistin, Mısır, Irak, Kürdistan, İran, Ermenistan, Azerbaycan, Horasan ilhak edildi. Peki, bu ilhaklar kılıçla mı oldu, ikna ile mi? Gelin birlikte karar verelim

► Dinleseafoodplus.info

İdamdan Önce Atatürk Seyit Rıza ile Görüştü mü?

Bu hafta 15 Kasım günü Elazığ'ın Buğday Meydanı’nda idam edilen Dersim’in dinsel ve toplumsal lideri Seyit Rıza idamdan önce Atatürk’le görüşüp görüşmediğinin cevabını arayacağım. Şimdi biraz geriye gidelim ve Seyit Rıza’nın nasıl yakalandığını anımsayalım.

► Dinleseafoodplus.info

Prens Sabahattin ve Adem-i Merkeziyetçilik

Bugün pek çok kişi cumhuriyet ile demokrasiyi eşdeğer görür. Halbuki bugün dünya yüzünde adı cumhuriyet olup diktatörlük olan pek çok ülke, adı monarşi olup rejimi demokrasi olan pek çok ülke vardır. Öte yandan bir devlet, merkezileştikçe demokratiklikten uzaklaşır, merkeziyetçilikten uzaklaştıkça demokratikleşir. Osmanlı döneminde “adem-i merkeziyetçilik” tartışmasını başlatan kişi Prens Sabahattin’dir.

► Dinleseafoodplus.info

Türkiye’nin İlk Nüfus Sayımı

yılında Cumhuriyet Türkiyesi’nde modern anlamda ilk nüfus sayımı yapıldı. Bu sayıma geçmeden önce kısaca geçmiş dönemin nüfus sayımlarının özelliklerini anımsayalım. Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet, halkını yüzyıllardan itibaren tahrir defterleri (genel nüfus kayıtları), yüzyıllardan itibaren avarız (olağanüstü vergi) ve cizye (Gayrimüslimlerden alınan vergi) defterleri ve yüzyıldan itibaren temettüat (gelir) defterleri aracılığıyla kayıt altına almıştı. Bu kayıtların esas işlevi, elbette vergi ve asker toplamaktı. yılında, bir istatistik teşkilatı kurulmuş, başına da bir Rus uzman getirilmiş, ancak Osmanlı-Rus Savaşı patlayınca, Rus uzmanın işine son verilmişti.

► Dinleseafoodplus.info

Sürgünler Diyarı Trablusgarp

Bugünkü Libya’yı oluşturan üç bölgeden biri olan Trablusgarp (diğer bölgeler Bingazi ve Sirenayka idi) Osmanlı Devleti’ne ’da bağlandı ve Akdeniz’deki üç Garp Ocağı’ndan ikincisi (birincisi Cezayir’de, üçüncüsü Tunus’ta idi) Trablusgarp’ta oluşturuldu. Bölge uzun süre “Dayı” denen yerel beylerle yönetildi ama bölgedeki aşiretlerin gerektiğinde birbirlerine karşı Avrupalılarla bile işbirliği yaptığı fark edilince, bölgenin idaresi ve güvenliği için merkezden asker gönderildi. Ağırlıklı olarak Aydın, İzmir, Manisa, Muğla gibi Batı Anadolu’dan toplanan çoğu devşirme levendlerin ve yeniçerilerin evlenmeleri yasaktı. Ancak bu yasak zamanla delindi ve Osmanlı-Arap-Bedevi karışımı Kuloğulları denen toplumsal kesim ortaya çıktı.

► Dinleseafoodplus.info

Terör Kavramının Tarihi

Terör, kelime olarak Latince “allak bullak eden, felç eden aşırı derecedeki korku” anlamına gelen “terror” kelimesinden Yüzyılda Fransızcaya “terreur” olarak geçmiş. Fransız İhtilali’nden sonra, iktidarı kaybeden soyluların, kilisenin ve Britanya’nın yardımıyla iktidarı yeniden ele geçirmeye teşebbüs etmesi üzerine iktidardaki Jakobenler, Eylül ’ten Temmuz 'a kadarki 10 ay, “karşı devrimci” olarak gördükleri ve “iç düşman” diye etiketledikleri halk yığınlarını giyotine yollamışlar, bu kanlı dönem tarihe “Terör Rejimi” (Regime de le terreur) olarak geçmişti ve Fransız devrimcileri kendilerini gururla “terörist” olarak adlandırmışlardı.

► Dinleseafoodplus.info

Dünyayı Altüst Eden Büyük Yalanlar

"Kamuoyunu etkilemek ya da bir gerçeği gizlemek için kasıtlı ve çoğunlukla örtülü biçimde yayılan yanlış haber" anlamına gelen dezenformasyon teriminin kökeni Rusça "dezinformatsia" sözcüğüdür. İlk olarak Batı literatüründe, Bolşevik Devrimi ile ortaya çıkan SSCB'ye yönelik ideolojik kampanyaları tanımlamak için kullanılmıştır ancak dezenformasyon deyince akla ilk olarak Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels gelir. Aslında tüm devletler birer dezenformasyon uzmanıdır. ABD ise dezenformasyon konusunda bir “dünya markası”dır.

► Dinleseafoodplus.info

Mussolini ve Kara Gömleklileri

Faşizm terimi eski Roma Cumhuriyeti’nde konsüller önünde taşınan ve onların otoritelerini gösteren bir baltanın sapına düzenli şekilde sarılmış değneklerden oluşan demetin adından gelir. İtalyan faşizmi, Mussolini’nin lideri olduğu Partito Nazionale Fascista (Ulusal Faşist Parti)’nin ile yıllarında içerisinde İtalya Krallığı'nda; ile yılları arasında ise İtalya'nın kuzeyinde kurulan İtalyan Sosyal Cumhuriyeti adlı kukla yönetimin resmi ideolojisinin adıdır.

► Dinleseafoodplus.info

Şeyh Ubeydullah İsyanı’ndan Mahabad Cumhuriyeti’ne

yılında hem Osmanlı Devleti’ni hem İran’daki Kaçar Devleti’ni hedef alan Hakkâri-Şemdinanlı Şeyh Ubeydullah İsyanı, İran Kürt etnik kimliğinin siyasallaşma evresine geçişin başlangıcı oldu. sonrasında, Şikaklardan İsmail Ağa Simko’nun Kürt ve Azeri bölgelerindeki egemenliği, Kürt siyasi bilincinde önemli bir sıçramaya olanak sağladı. ’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurulması siyasi mücadelenin kazanıldığını düşündürdü, ancak bu mutlu dönem çok sürmedi.

► Dinleseafoodplus.info

Sabatay Sevi, Rivayetler ve Gerçekler

Sabatay Sevi 1 Ağustos ’da İzmir'de, büyük olasılıkla İspanyol kökenli Yahudi bir ailenin üç oğlundan biri olarak dünyaya gelmişti. Adının, Cumartesi günü doğmasından dolayı İbranice “7. Gün” anlamına gelen Şabbat kelimesinden geldiği rivayet olunur. İzmir’de İngiliz Levant Company'de çalışan babası Mordehay Sevi’nin aksine küçük yaştan itibaren dini ve mistik konularla ilgilenmeye başlayan Sabetay, şehrin en ünlü hahamlarından (ve ilerde kendisinin en büyük muhalifi olarak) Joseph Eskapha'nın öğrencisi olmuş ve daha 18 yaşındayken akranları arasından sıyrılıp hahamlık icazeti almıştı. Bu tarihten sonra mistik konulara daha da yoğunlaşan Sabatay, okuduklarının da etkisiyle yılında henüz 22 yaşındayken kendisinin Yahudilerin yüzyıllardır bekledikleri Mesih olduğuna inandı, ’te bunu açıklamaya giden yol ve sonrasında yaşananlar Sabataycılık (veya Dönmelik) inancını şekillendirdi.

► Dinleseafoodplus.info

“Mumsöndü” İthamının Tarihi

Antik Yunan ve Roma'da “orgia” (orji), çeşitli tanrılara tapınmada uygulanan herhangi bir töreni anlatan kutsal bir terimdi. Zaman içinde pagan tanrılar Bacchus ve Dionysos'un onuruna düzenlenen, genellikle coşkulu veya çılgınca danslar, şarkılar ve bolca içkiyle kutlanan gizemli kültleri ve ayinleri ifade eden bir terim oldu. Romalı tarihçi Livy'ye (ö) göre, bu törenler karanlığın "özgür erkek ve kadınların rastgele çiftleşmesini" ve ara sıra cinayetleri gizleyebilmesi için geceleri yapılırdı ve bu, din kisvesi altında klasik bir ahlaksızlık vakasıydı. Erken İslami kaynaklarında “mum söndü” benzeri ithamlara maruz kalanlar da Mazdekilik, Hürremilik, Babekilik, Deysanilik ve Karmatilik gibi, Sünni ulema tarafından “heretik/sapkın” ilan edilen mezheplerin mensuplarıydı. Osmanlı’nın Sünni uleması ise doğrudan Kızılbaşları hedef aldı. Ardından açık ya da örtük suçlama dairesi büyüyerek günümüze kadar geldi. Hatta, CB Erdoğan, “sadece sapkın zevklerin üzerine inşa edilmiş Alevilik” olmaz bile dedi! Bu söylemin altında ne yatıyor? Gelin tarihten örneklerle anlamaya çalışalım…

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı'da Köpeklerin Sergüzeşti

İstanbul’un köpeklerinin Bizans’tan miras kaldığı sanılır. Eflak’tan Fatih Sultan Mehmed’e üç, dört tane tazı ve zağar ile birlikte birkaç sekson gönderilmesinin ardından padişah “onları beslemeye başka bir oda olsa” buyurduğunda Yeniçeri Ocağı’nda “seksoncu ortası” kurulmuştu. Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı “sekson” cinsi köpeği harp köpeği olarak tanımlar ve anavatanının Saksonya olduğunu söyler. İlk köpek itlafı (toplu öldürme) ise Kanuni Sultan (I.) Süleyman’ın (hd ) kayınbiraderi ve sadrazamı Lütfi Paşa tarafından Şam’da yapılmıştı. İlk köpek tehcirini (sürgününü) ise I. Ahmed’in (hd ) sadrazamı Nasuh Paşa, başkentin Suriçi bölgesindeki köpekleri Üsküdar’a atarak gerçekleştirdi.

► Dinleseafoodplus.info

II. Abdülhamid’in Serveti ve Miras Davaları

Osmanlı padişahları Ayazağa, Kandilli, Yapağıcı, Bahşâyiş ve İzzeddin çiftlikleri dışındaki bütün emlâk ve çiftliklerin hasılatları ile “ma'den-i hümâyun hâsılatı”, “havâss-ı celîle”, “mukātaat” gibi bazı gelirlerle geçinirlerdi. ’da Tanzimat Fermanı ile bunlar kaldırılıp yıllık 12 bin lira maaş bağlandı padişahlara. Tahsisat ’da aylık 20 bin liraya çıktı, buna bağlı olarak da Hazine-i Hassa denilen padişah hazinesinin hacmi ve teşkilatı büyüdü. ’da tahta çıkan II. Abdülhamid döneminde ise, Tanzimat'la birlikte devlet hazinesine geçen mülkler tekrar padişah hazinesine alındı. Padişah adına yeni emlâk alımları en yüksek seviyeye ulaştı, bunlara çeşitli kaynaklarının eklenmesiyle Hazine-i Hassa hacim ve teşkilat bakımından genişledikçe genişledi. Öyle ki yılında Abdülhamid’in dünyanın en zengin 3. kişisi olduğu tahmin ediliyordu.

► Dinleseafoodplus.info

Troçki Cinayeti

Bildiğimiz adıyla Leon/Lev Troçki 7 Kasım 'da Ukrayna'nın Yanovka kentinde Lev Davidovich Bronshteyn adıyla doğdu. yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne üyelikle başlayan politik yaşamı Çarlık rejimini devirmek için mücadele, sürgünler, Bolşevik Devrimi’nden sonra yeni rejimin örgütlenmesine katkı, Kızıl Ordu’nun kuruluşuna ön ayak olmakla şekillenmişti. Lenin’in ’te ölümünden sonra tek ülkede sosyalizm anlayışına ve bunun politik sonuçlarına karşı uzlaşmaz bir kavga yürüterek, tüm gücüyle enternasyonalizm ve dünya devrimi bayrağını Lenin’in bıraktığı yerden daha ileri taşıma iddiasıyla Stalinle girdiği politik kavgayı kaybeden Troçki 18 Ocak tarihinde Sovyetler Birliği’nden kovuldu ve yaşına sürgünde girdi. Hayatı ise Stalin'in bir ajanı tarafından kafasına aldığı buz baltası darbeleri sonucu, 21 Ağustos 'da ülkesinden çok uzaklarda Meksika'da sonlanacaktı.

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı’da Matbaanın Serencamı

yılında, Suriye’nin Tell Brak sit alanında, M.Ö. ’li yıllardan kalma iki küçük kil tablet bulunmuştu. Dikdörtgenimsi biçimli bu tabletlerin üzerlerinde belli belirsiz figürler vardı. Üstte birer çukur, altta çöp hayvanlar… Belki bir keçi, belki bir koyun Arkeologlar çukurların 10 sayısını ifade ettiğini düşündüler ve tabletlerde “burada 10 keçi veya koyun vardı” yazılı olduğunu tahmin ettiler. Bu tabletler, günümüze ulaşmış ‘tarihin en eski basılı sayfaları’ idi. Biz de 9 Ağustos Dünya Kitapseverler Günü vesilesiyle bu hafta kitabın tarihine göz atalım

► Dinleseafoodplus.info

Japonya’yı Teslime Atom Bombaları mı Zorladı?

Birçok Amerikalı, 6 Ağustos günü Hiroşima’nın, 9 Ağustos günü Nagazaki'nin bombalanmasının İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirdiğine inanıyor. Ancak Ward Wilson, “The Bomb Didn’t Beat Japan … Stalin Did” (20 Mayıs , Foreign Policy) başlıklı yazısında yukarıdaki iddia da dahil olmak üzere şu beş miti sorguluyor: 1. Nükleer caydırıcılık bir krizi çözmekte güvenilir bir unsurdur. 2. Yıkımların büyüklüğü savaşların kazanılmasını sağlar. 3. Nitekim Japonya, teslim olmaya iki atom bombasının şoku üzerine razı oldu. 4. Atılan bombalar 65 (şu an 78) yıldır barış içinde yaşamamızı sağladı. 5. nükleer cini şişeye geri sokmak mümkün değildir. Dikkat ederseniz bu beş mitten sadece biri, Japonya’nın teslimine atom bombaları mı sağladı konusu olgusal olarak irdelenebilir. Şimdi bunu yapacağız.

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi’nde Kadın Giyimi Siyasaları

Adı biçimi, rengi, deseni farklı olsa da kadının örtünmesi insanlık tarihi ile yaşıt sayılır. Bazen vücudu doğadan korumak için, bazen adet, ergenlik, evlilik, savaş, zafer, çile, ölüm ve yeniden diriliş gibi olayları simgeleştirmek için kadının örtünmesi istenmiştir. Mitoloji, büyü ve çok tanrılı dinler de kadınların örtünmesine bolca gerekçeler sunmuş, normlar koymuşlardır ama kadın giyimine en çok tek tanrılı dinler karışmıştır. Bu programda Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde kadınların yıllık "görünür olma" mücadelesine bir göz atacağız.

► Dinleseafoodplus.info

Lozan’da Kürtler ve Kürt Meselesi

4 Kasım tarihinde TBMM’de Lozan Heyeti’nin yapacağı işlerin görüşülmesi sırasında Dersim Milletvekili Diyap Ağa söz almış ve şöyle demişti: Allah muinleri olsun. Hangisini münasip görmüş ise öyle eylesin. Hamdolsun gidenler dinini, diyanetini bilir adamlardır. Heyet içinde bulunanlar zannederim, kendi dinine, diyanetine hiyanet etmek istemez. (Alkışlar) Hepimiz biriz. Ne Türk, ne Kürtlük davası vardır. Hep biriz, kardeşiz. (Bravo sesleri, alkışlar) Bir kişinin beş on oğlu olur. Biri Hasan, biri Ahmed, biri Hüseyin, biri Mehmed isimli olabilir. Fakat hep bir insandırlar. Biz de öyleyiz. Yoksa ayrı, gayrimiz yoktur…

► Dinleseafoodplus.info

Temmuz Kerkük Katliamı'nın Öteki Hikayesi

24 Şubat ’de Türkiye adına Menderes ve Irak adına Nuri Sait Paşa arasında imzalanan Bağdat Paktı’na Nisan’da İngiltere, Eylül’de Pakistan, Kasım’da İran katılmıştı. ABD’nin gözlemci statüsüyle katıldığı paktın İstanbul’daki toplantısının yapılacağı 14 Temmuz günü, Arap Birliği politikası kapsamında Mısır tarafından desteklenen General Abdülkerim Kâsım Irak’ta darbe yapmıştı. Darbe sırasında, Kral II. Faysal, Veliahd Prens Abdülillah ve Başbakan Nuri Said Paşa linç edilerek öldürülmüş, cesetleri arabalarla bir süre sokaklarda sürüklenmiş ve sonrasında Adalet Sarayı’nın kapısına asılmışlardı. Bundan sonra yaşanan olaylar, ironik biçimde Irak tarihinin en demokrat ve çoğulcu lideri olacak olan Abdülkerim Kasım'ın niyetlediğinin aksine, Irak’ın Kürt, Arap ve Türkmen etnik grupları ile milliyetçi ve komünist grupları arasındaki ilişkilerin giderek kötüleşmesine neden oldu. Bu gruplar arasındaki en kanlı olaylar ise devrimin birinci yıldönümü kutlamaları sırasında, Temmuz günlerinde Kerkük’te yaşandı.

► Dinleseafoodplus.info

Anadolu’nun Arkeolojik Hazineleri: Kaçırıldı mı Hediye mi edildi?

İngiliz arkeoloğu Sir Charles Fellows yılında İzmir’e geldi, ardından Güneybatı Anadolu’da araştırma gezilerine başladı. Bu tarihe kadar batılı seyyahlar Likya kültürünü bilmiyordu. Fellows, Xanthos, Tlos, Myra ve Olympos gibi Likya kentlerinde araştırmalar yaptı. Bu gezilerin bilimsel raporlarını yayımladıktan sonra, Fellows’u finanse eden British Museum yöneticileri, Başbakan Palmerston’dan II. Mahmud’a müraacat edip Likya’da Fellows ve ekibi tarafından bulunan lahitlerin bir kısmını talep etmesini istediler. Saray önce izin vermek istemedi ama yılı sonlarına doğru Likya’ya ikinci kez gelen Fellows, bireysel olarak ’de izni kopardı ve arasında Harpy Anıtı, Nereidler Anıtı ve Aslanlı Mezar’ı British Museum’a taşıdı. II. Mahmud’un yolunu Abdülmecid, Abdülaziz ve en çok da II. Abdülhamid izleyecekti…

► Dinleseafoodplus.info

Sivas Katliamı’na Giden Yol

27 Mayıs ’ta Demokrat Parti iktidarını deviren Milli Birlik Komitesi’nin Ankara ve İstanbul üniversitelerinden hukuk profesörlerine hazırlattığı Anayasası’nın maddesinde “din ve vicdan özgürlüğü” yani egemen Sünni inanç dışında herhangi bir dine, mezhebe inanmak ya da inanmamak anayasal haklar arasında sayılıyordu. İki yıl sonra Ankara’daki farklı fakültelerden 50 kadar Alevi üniversite öğrencisi adına Seyfi Oktay ve Mustafa Timisi’nin başını çektiği bir heyet, 1 Mayıs ’te gazetelerde boy gösterecek bir basın açıklaması yaptı. Bildiride devletin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her türlü inanca eşit mesafede durmasını ve laiklik prensiplerine göre hareket etmesini; Alevilere de bu düzlemde yaklaşılmasını istiyordu.

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı'nın "Türk" Algısı

Osmanlı’nın aslında Türk olmaktan hoşnut olmadığını, "Etrak-ı bi idrak" (İdraksiz Türkler), "Etrak-ı na pak" (pis Türkler), "bed lika Türk" (çirkin Türk), "baği Türk" (haydut Türk) diyerek Türkleri aşağı gördüklerini söyleyenler haklı mı? Buna cevap vermek kolay değil. Çünkü Osmanlı elitlerinin, tarihçilerinin, şairlerinin Türklüğe bakışı tek tip değildi. Kaynaklarda zamana göre, yerine göre ‘Türk’ sözcüğü bazen olumlu, bazen olumsuz, bazen nötr bir terim olarak ortaya çıkıyordu.

► Dinleseafoodplus.info

Yıllık Yolculuk: Tourkia, Rum İli, Türkiye

Yunanca, Tourkia ismi (Yunanca: Τουρκία) ilk defa Bizans imparatoru VII. Konstantinos Porfirogennetos'un (hd ) yazdırdığı De Administrando Imperio kitabında geçmektedir. Fakat kitapta "Türkler" derken Macarlar kastedilmiştir. Benzer olarak Hazar Kağanlığı'na da Bizans kaynaklarında Tourkia denilmiştir. Bizanslılar ancak Malazgirt Savaşı'ndan sonra "Türklerin" Anadolu'da yaşadığı yerlere Tourkia demeye başlamıştır. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’un (hd ) Haçlı komutanlarından Flandre Kontu Robert’e yazdığı mektupla başlayan sayısız yazışmanın sonucu ortaya çıkan "Türk" imgesi ise şöyledir: "Türkler dinsiz ve insansal yönden hoşgörüsüz, kaba, hoyrat, yıkıcı, vicdansız, acımasız, ahlak kuralları gözetmez, iğrenç eylemleri sonucu en korkunç günahları işlemeye yatkın, ancak gözüpek kişilerdir."

► Dinleseafoodplus.info

Sene Ankara'da Bir Suudi Prensi

Türkiye Suudi ailesinden Abdülaziz'in 'de kendini Hicaz ve Necd Kralı ilan etmesini tanımakla kalmadı, 5 Haziran-6 Temmuz 'da Mekke'de toplanan hilafet konferansına da temsilci gönderdi. Ama en sıcak ilişkiler, Abdülaziz'in oğlu Emir Faysal'ın Haziran tarihindeki Türkiye ziyaretinde kuruldu. Mustafa Kemal Atatürk döneminde, Suudilerle ilişkiler samimi değil, ama gayet barışçıl ve dostane idi. Taraflar birbirinin işine karışmamış, rejimlerini birbirine empoze etmeye kalkmamıştı. sonrasında Türkiye-Suudi ilişkileri zaman zaman soğudu, zaman zaman sıcaklaştı; ancak hiçbir zaman günümüzdeki gibi öngörülemez olmadı.

► Dinleseafoodplus.info

“Dandy” Halil Şerif Paşa, Courbet ve “Dünyanın Kökeni”

'te Fransa'nın Agde kentinde düzenlenen Uluslararası Naturist Federasyonu'nun (INF) XIV Kongresi, natürizmi şu şekilde tanımladı: Kendine saygıyı, başkalarına ve çevreye saygıyı teşvik etme niyetiyle toplu çıplaklık uygulamasıyla karakterize edilen doğayla uyumlu bir yaşam biçimi. Antik dönemde soylu veya sporcu erkeklere has bir ayrıcalık olan çıplaklık, Helenistik dönemde, Ortaçağ’da, Rönesans döneminde ve Aydınlanma Çağı’nda sosyal yaşamdan ziyade güzel sanatların alanına bırakılmış böylece “nü heykel” veya “nü resim” diye bir kategori ortaya çıkmış. Günümüzde sosyal ve sanat alanında nüdizm sadece üç ülkede İran, Irak, Suudi Arabistan’da yasadışı, diğer İslam ülkelerinde açıkça kanun yok. Osmanlı/Türk ülkesinde nüdizm değil ama nü resim Batı ile ilişki içinde ve oldukça mahcup biçimde filizlenmiş. Bu etkileşimde önemli rolü olan kişi Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın sağ kolu Mehmet Şerif Paşa’nın oğlu Halil Şerif Paşa adlı bir Osmanlı “dandy”si, bir Osmanlı “flaneur”ü ile onun Gustave Courbet’ye sipariş ettiği “Dünyanın Kökeni” adlı tablo bu haftanın konusu…

► Dinleseafoodplus.info

Cumhuriyet’in “Kahraman” Prototipi Topal Osman Kimdir?

Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın çevresinden Falih Rıfkı Atay Çankaya kitabında “Savaş bitip de İngilizler ve müttefikleri, İttihatçı ve hele Ermeni “öldürüşçülüğünün” hesaplarını sormak yoluna gidince, ne kadar gocunan varsa silahlanıp bir çeteye katılmıştır” der. Bu kişilerin her birinin hikayesi çok ilginçtir ama Topal Osman’ın temsili nitelikteki öyküsü hepsinden daha zihin açıcıdır. Cihan Harbi’nden sonra galipler İttihatçılığın ve Ermeni “öldürücülüğünün” hesabını sormaya kalkınca silahlanıp çete kuranlardan birinin hikayesi hepsinden daha zihin açıcıdır.

► Dinleseafoodplus.info

21 Mayıs Çerkeslerin Kara Günü

Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ın Osmanlı Devleti’nden kopması, ’te de Ruslar tarafından işgal edilmesi artık çanların Çerkesler için çalması anlamına geliyordu. , ve Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlı’dan yana olan Çerkeslerin kaderi, sonuncu savaşı (da) Rusların kazanması üzerine radikal biçimde değişti. Edirne Antlaşması’yla Çerkesya Rusya’ya bırakıldı. Çar I. Nikola, Özel Kafkasya Kolordu Komutanı Kont İvan Fyodoroviç Paskeviç’e, “Dağlılar” dediği bölge halkları için sadece iki seçenek olduğu söylemişti: Bunlardan ilki “Dağlı halkları ebediyen itaat altına almak”, ikincisi “itaat etmeyenleri yok etmek” idi.

► Dinleseafoodplus.info

Düellonun Tarihi-II

“Dünya üzerindeki en iğrenç halk” sorusuna “Flamanlar, Yahudiler ve Türkler” diye cevap veren Voltaire şöyle der: “Türklerin sırtına yüklediğimiz iftiralar koskoca bir kitap olur. Ben, kadınları baskı altında tutan, güzel sanatlara ilgisiz davranan Türkleri sevmem fakat iftiradan o kadar iğrenirim ki, onlara dahi çamur sıçratılmasına katlanamam. Türkler gururludurlar fakat asilzadelik taslamazlar. Cesurdurlar, yiğittirler ama düello etmezler. Çünkü ancak savaşa giderken kılıç taşırlar. Özel yaşamlarında silahsızdırlar. Bunun aksine, barbarlık ve şövalyelik çağlarından beri Avrupalılar için, belinde kocaman kılıçla yemek masasına oturmak bir şeref meselesi olmuştur. Türkler ise gösterişi sevmezler.” Voltaire takma adıyla tanıdığımız, yılları arasında yaşamış olan büyük Fransız düşünür François Marie Arouet’nin dediği gibi, ya da yüzyılın büyük gazetecisi Çetin Altan'ın dediği gibi Türklerde düello yok muydu?

► Dinleseafoodplus.info

Düellonun Tarihi-I

Düello, iki kişi arasında bir onur sorununu çözmek için belirli kurallara göre ölümcül silahlarla yapılan dövüşlere denir. Düello adlandırması Latince duellum İtalyancaya aktarılarak yayılmış. Latincede aynı anlama gelen bellum (savaş) kelimesi yerine de kullanılırmış. Düellonun ilk biçimi, çarpışma yoluyla haklı tarafı belirlemek için başvurulan yargısal düellodur. Germen kabilelerinin kendi aralarında çatışmaları teke tek kılıç dövüşüyle çözdükleri bilinir. Kayıtlara geçmiş ilk düello ise Strasbourg yakınlarında yılında “Kel” Charles ve kardeşi “Almanyalı” Louis arasındaki ihtilaf sebebiyle gerçekleşmiş. İki kardeşin kıyasıya çarpıştığı düello sonucunda Charles, kardeşi tarafından öldürülmüş. yüzyıldan itibaren düello bir orman yangını gibi tüm Avrupa'ya yayılmış

► Dinleseafoodplus.info

Hamdullah Suphi’nin Gaga(v)uzları

’de Türk Ocakları’nın Halkevlerine dönüştürülmesi sürecinde “kalemi kırılan” ve adı konmasa da Romanya’nın Bükreş Sefaretine “gönüllü sürgün” edilen Hamdullah Suphi Tanrıöver’in gayretleriyle Türkiye ile Romanya arasında ’da imzalanan Göç Mukavelenamesi’ne göre Dobruca’da yaşayan Müslüman Türklerin ve Tatarların Türkiye'ye göçlerinin ’ta sona ermesi gerekiyordu. Ancak savaş yüzünden son kafile 'de Romanya'dan ayrıldı. Tanrıöver’in Romanya’da “keşfettiği” Hıristiyan Türklerin yani Gagavuzların göçü ise sembolik bir grup dışında mümkün olmadı. Çünkü Türkiye’deki siyasi elitler Türk millî kimliğinin parçası olarak İslam dinine bağlı olmayı hala önemli görüyorlardı. Türkiye'ye getirilen küçük grup ise, Fener Rum Patrikliği'nin gücünü kırmak için 'lerde Ankara tarafından Papa Eftim'e kurdurulan Türk Ortodoks Kilisesi'ne cemaat yapılmaya çalışıldı. Ancak o proje de başarısız oldu.

► Dinleseafoodplus.info

Atatürk Dönemi’nin Emek Politikaları

15 Mayıs ’da Yunan birliklerinin İzmir’i işgaliyle başlayan Milli Mücadele döneminde Bolşevik Devrimi’nin ve Almanya’daki Spartakist hareketin etkisiyle Anadolu’da bir dizi sosyalist, komünist örgütlenme ortaya çıkmıştı. Kemalist hareketin İtilaf Güçleri’ni ülkeden çıkarmak için Sovyet Rusya’nın askeri ve mali yardımına muhtaç olduğunun iyice ortaya çıktığı yılında ise komünizme sempati zirveye çıkmıştı. Ancak 'te Cumhuriyet kurulduktan sonra hikaye çok farklı gelişti

► Dinleseafoodplus.info

’in Provası: Adana Faciası/Katliamı/İğtişaşı

yılında İstanbul'da yaşanan 31 Mart Olayı ile eş zamanlı olarak başka merkezlerde de kalkışmalar olmuştu ama en önemlisi Adana’da Osmanlı kaynaklarına göre ‘Adana İğtişaşı’ (karışıklığı), Ermeni kaynaklarına göre ‘Adana Faciası’, misyoner kaynaklarına göre ‘Adana Katliamı’ diye anılan kanlı olaylardı.

► Dinleseafoodplus.info

Ayrılmaz Üçlü: Erkek, Savaş ve Tecavüz

Antik çağlardan beri “zafer kazanan talan yapar” ilkesi uyarınca talanın en önemli parçasını kadınlar oluşturmuştur. Bu bağlamda tecavüz suç değil, hak kategorisine giriyordu. Kadınlara esir alınmadan önce mutlaka tecavüz edilir, esir alındıktan sonra sahibinin dışında herhangi biri tarafından tasallutla bulunulursa, işte o zaman sorun çıkardı, fakat bu da en fazla mala karşı işlenmiş suç sayılırdı ve burada muhatap ganimeti kaldıran taraftı. Kaygı, onun zararlarını karşılayamama konusundaydı.

► Dinleseafoodplus.info

“Kürtleri deftere kaydeden” Erivan Radyosu

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bloklar arasındaki radyo savaşları, Ortadoğu’ya da taşınmış, ABD ve müttefiklerinin desteğiyle Irak'ta, Lübnan'da, Mısır'da ve İran'da Kürtçe yayın yapan birçok radyo istasyonu kurulmuştu. SSCB'nin bunlara cevabı ise 40'ı aşkın farklı dil ve lehçede yayın yapan Rusya'nın Sesi Radyosu oldu. Bunlardan Erivan Radyosu ise, Kürtçe yayınları ile Kürt modernleşmesinin, Kürt aydınlanmasının, Kürt hafızasının inşaa sürecinin önemli unsurlarından biri olmakla kalmadı, Kürt stran ve klamlarının arşivlenmesinde önemli rol oynadı.

► Dinleseafoodplus.info

Bir İnsanlık Davası: Savaş Suçlarının Cezalandırılması

Savaş düzeni ve atlı savaşçılara ilişkin kuralları içeren ilk hukuk metinleri yüzyılda İtalya’da kaleme alındı. Orta Çağda, savaş hukukunun gelişmesinde kilisenin önemli bir rolü olmuştu. Kilise konseyleri, savaşan taraflar arasında hakemlik rolünü üstlenmişler, savaş hukukuna ilişkin kimi kurallar da koymuşlardı. Yine de savaş sırasında “Tanrı ve insanlık yasalarının ihlal ettiği için" yargılanan ilk kişi, yılında Brisekh şehri işgal edildiğinde Yukarı Rhine Bölgesi askeri valisi olan Peter de Hegen Bakh’dir.

► Dinleseafoodplus.info

Soğuk Savaş’ın Radyo Cephesi

Rusya’nın Ukrayna işgali dolayısıyla sıklıkla andığımız Soğuk Savaş, 5 Mart ’da İngiliz siyasetçi ve devlet adamı Winston Churchill’in ABD, Missouri’deki Fulton kasabasındaki Westminister Koleji'nde yaptığı ve için Demir Perde teriminin geçtiği uzun konuşma ile başlatılır, ’de SSCB’nin ve Doğu Bloku’nun dağılmasıyla sonlandırılır. Soğuk Savaş özetle ABD ile Sovyetler Birliği ve onların müttefikleri arasındaki çatışma, gerilim ve rekabet dönemiydi. Bu dönem boyunca, iki süper güç arasındaki mücadele sıcak çatışmayla sonuçlanmadı ama rekabet birden fazla arenada ortaya çıktı: Yüksek maliyetli savunma harcamaları; muazzam bir konvansiyonel ve nükleer silahlanma yarışı, ideolojik, psikolojik ve casusluk savaşları; spor rekabeti, uzay yarışı başta olmak üzere askeri, endüstriyel ve teknolojik gelişmelerde yarış, askeri koalisyonlar ve vekâlet savaşları Bunlar arasında en ilginci de radyo savaşları idi

► Dinleseafoodplus.info

İstanbul’un İşgali, “Beyaz At” Efsanesi, Malta Sürgünleri

Mondros Mütarekesi görüşmeleri sırasında en büyük tartışmalar İstanbul’un işgal edilip edilmeyeceği konusunda olmuştu. Sonunda Osmanlı Hükümetine güvenliği ve düzeni kontrol edebildikleri sürece işgal olmayacağına dair güvenceler verilmişti. 7 Kasım ’da İtilaf Kuvvetleri adına İstanbul’a gelen iki İngiliz subayının görevi, Harbiye ve Bahriye nezaretleri katında irtibat subaylığı yapmaktı. Ertesi gün de ilk Fransız askerî heyeti geldi. Bu iki grubun gelişi sessiz olmuştu. Ancak 8 Kasım’da İtilaf Kuvvetleri’nin Ariane adlı mayın tarama gemisi Galata rıhtımına yanaştı. Ardından işgal genişledi

► Dinleseafoodplus.info

Ben Gurion ve Ben-Zvi’den Herzog’a

14 Mayıs ’de İsrail Devleti’nin Kuruluş Beyannamesi’ni okuyan kişi David Ben Gurion, Beyannameye imzasını atanlardan biri de Ben Zvi idi. Ben Zvi iki dönem Knesset'e seçildi. Kasım 'de Cumhurbaşkanı Chaim Weizmann'ın ölümü üzerine 8 Aralık'ta cumhurbaşkanı seçilerek bu görevi üç dönem olarak ölümüne kadar sürdürdü. Ben Gurion ve arasında iki kez Başbakanlık görevini üstlendi. Bu iki şahsın iktidar döneminde neler olmadı ki?

► Dinleseafoodplus.info

Stalin Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı İstedi mi?

İkinci Dünya Savaşı’nın ikinci yılında, 18 Haziran ’de Türk-Alman Dostluk Anlaşması’nın imzalanması üzerine o güne dek “aktif tarafsızlık” politikası izleyerek savaştan uzak kalmayı başaran Türkiye’de adeta bayram havası esmişti. Müttefik Devletler Türkiye’nin tarafsızlıktan vazgeçip Mihver Devletleri’nin yanında savaşa girmesinden endişe ediyorlardı. Ancak gün süren Stalingrad muharebesinin 2 Şubat ’te Sovyet halklarının zaferiyle sonuçlanmasıyla bu ihtimal azalmış buna karşılık Müttefiklerin yanında savaşa girmesi ihtimali güçlenmişti. Bu konu Müttefiklerce Şubat ’te Adana Konferansı ve 28 Kasım ’te Tahran Konferansı’nda ele alındı. Bu sefer Stalin şüpheciydi: “Ne kadar baskı yaparsak yapalım Türkiye’nin savaşa gireceğini sanmıyorum” diyecekti. Tahran Konferansı’nın ikinci oturumunda Churchill Stalin’e dedi ki: “Eğer Türkiye savaşa girme teklifimizi reddederlerse bunun ciddi siyasi sonuçları olacağını Türkiye’ye söyleriz. Özellikle Boğazların statüsünü etkileyen konularda…” Stalin o gün cevap vermemişti ama konu üzerine ciddiyetle düşünmeye başlaması muhtemelen o gün olmuştu…

► Dinleseafoodplus.info

Holodomor: Gerçek mi, Kurgu mu?

“Holodomor gibi aşırı zorlayıcı meseleleri gündeme getirmiyoruz, çünkü hemen siyasallaştırıyoruz. Halbuki bunlar geçmişin ortak sorunları.” Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 'de böyle demişti. "Holodomor" Ukrayna dilinde “kıtlık yoluyla yok etme” diye çevrilebilir. Ukraynalı milliyetçilerin iddiasına göre 'te Ukrayna, Joseph Stalin'in Sovyet rejimi tarafından yönetilen "insan yapımı bir kıtlık" yaşadı. Bunun sonunda yaklaşık 10 milyon Ukraynalı telef oldu. Önce "resmi tezler"e, sonra da "öteki tezler"e bakalım.

► Dinleseafoodplus.info

Cumhuriyet’in Kürtçe Yasakları

21 Şubat, ’dan beri Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Uluslararası Anadil Günü olarak kutlanıyor. TDK sözlüğüne göre "ANADİL, kendisinden başka diller veya lehçeler türemiş olan dildir. ANADİL HAKKI ise "anadil" niteliğinde bir dili konuşanların bu dilde eğitim görme, basın yayın faaliyetinde bulunma, mahkemelerde ve devlet dairelerinde bu dili kullanma, çocuklarına ve yaşadıkları yerlere bu dilden isimler verme hakkı olarak özetlenebilir. Cumhuriyet tarihi boyunca devletin başta Kürtçe olmak üzere “ANADİL” politikalarına gelince:

► Dinleseafoodplus.info

Emek Tarihinin “Şanlı” Sayfaları

4 Mart ’te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile başlayan (Mete Tunçay'ın deyimiyle) ‘solda sükûn dönemi’ ancak Cemiyetler Kanunu’ndaki değişikliklerin yürürlüğe girdiği 10 Haziran ’da bitmişti ama bu tarihten itibaren kurulan altı sosyalist partiden sadece Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun liderliğini yaptığı Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) ile Dr. Şefik Hüsnü’nün liderliğini yaptığı Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) etkili olabilmişti. Bu iki parti de ’den beri yeraltında faaliyet gösteren Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) kadroları tarafından kurulmuştu aslında. Bu partilere paralel olarak kimi kendiliğinden, kimi komünistlerin öncülüğünde civarında sendika faaliyete geçti. Bu bağlamda en örgütlü kesimler kömür işçileri, tütün işçileri, mürettipler, kunduracılar ve mensucatçılar idi. Yasaklar kalkar kalkmaz bu kadar çok sayıda sendika kurulması ve dönemin CHP’li Dahiliye Vekili Şükrü Sökmensüer’in dediğine göre bunların 38’inde komünistlerin egemen olması Recep Peker Hükümeti’ni hem şaşırtıp hem de ürkütünce de Aziz Çelik’in tabiriyle “ baharı” topu topu altı ay sürmüştü. 16 Aralık tarihinde alınan bir karar uyarınca İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, CHP yanlısı İstanbul İşçi Sendikaları Birliği (İİSB) yöneticilerini sadece sorguya çekmekle yetinirken, TSP ve TSEKP ile bu partilerin etkili olduğu sendikaları ve gazeteleri kapattı. Bu partilerin TKP ile ilişkili görülen yöneticileri TCK’nın ve Maddelerine muhalefetten ağır cezalar aldılar. Dolayısıyla 14 Mayıs 'de Demokrat Parti'yi ezici çoğunlukla iktidara getirenler arasında bu ağır baskılarla adeta nefes hale gelemez hale getirilen işçi sınıfı da vardı.

► Dinleseafoodplus.info

Lozan'ın Acı Meyvesi: Zorunlu Mübadele

2 Mart günü, Ankara Hükümeti’nin temsilcisi olarak Lozan Barış Görüşmeleri’ne gönderilen heyetin ikinci adamı olan Dr. Rıza Nur, Türk tarafının görüşmelerde izlediği politikayı TBMM’deki gizli celsede uzun uzun anlatırken, konuşmasının ortalarında sadeleştirilmiş dille şöyle demişti: Şimdi Efendiler, bu azınlıklar meselesi en mühim meseledendir ve azınlıkların hukuku Misak-ı Millimizce kabul edilmiştir. Lozan’da kabul etmek istemediğimiz zamanlarda Misak-ı Millimizi gözümüze dayamışlardır. Biz de kabul ettik…. Lozan’da ahalinin mübadelesini kabul ettik. Mübadele zorla yapılacaktır. Artık Anadolu’da azınlıklar kalmayacaktır. Yalnız İstanbul istisna olmak üzere… (“Ermeniler?” nidaları) Fakat arkadaşlar, kaç Ermeni vardır? (“Yahudiler?” sesleri) İstanbul’da otuz bin Yahudi vardır. Şimdiye kadar bir arıza çıkarmayan insanlardır. (Gürültüler) Museviler malûm, nereye çekilirse oraya giden insanlardır. Tabii, olmasalardı daha iyi olurdu derdim." Bu konuşmada açıkça Rumlardan söz edilmemesinin nedeni, henüz görüşmeler sürerken, 30 Ocak ’te Yunanistan ile ayrıca imzalanan (kısa adıyla) Mübadele Anlaşması uyarınca “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyrukları ile, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının arasında zorunlu bir mübadele” olmasına karar verilmiş olmasıydı. Oturumdaki tepkilerden anlaşılacağı gibi, bu milletvekillerini tatmin etmemişti elbette, çünkü onlar ülkedeki tüm Gayrimüslimlerin gönderilmesini istiyorlardı!

► Dinleseafoodplus.info

Türkleştirme Siyasaları ve Halk Evleri

10 Nisan ’de Ankara’da toplanan olağanüstü kongrede, Türk Ocakları Cumhuriyet Halk Fırkası’na (CHF) katılma kararı almıştı. Türk Ocakları ile birlikte Talebe Birlikleri, Muallimler Cemiyeti, Türk Kadınlar Birliği, Gazeteciler Cemiyeti, İhtiyar Subaylar Cemiyeti, Türk Masonlar Cemiyeti gibi CHF’ye muhalefet edebilecek kurumlar da kapatılmış ya da kendini feshetmişti. Türk Ocakları’nın yerini 19 Şubat ’de 14 şube ile faaliyete geçen Halkevleri aldı.

► Dinleseafoodplus.info

İttihatçıların Kemalistlere Mirası: Türk Ocakları

II. Meşrutiyet Dönemi’nin () ilk Türkçü örgütlenmelerinden biri olan Türk Yurdu Cemiyeti, 31 Ocak ’de İstanbul’da kurulmuştu. Kuruluşuna şair Mehmed Emin (Yurdakul) Bey’in öncülük ettiği bu dernekte Akçuraoğlu Yusuf, Ağaoğlu Ahmed, Hüseyinzade Ali Turan ve Müftüoğlu Ahmed Hikmed Bey gibi Rusya kökenli Türkçü aydınlar yer alıyordu. Derneğin yayın organı olan Türk Yurdu’nda yayınlanan yazıların en az yarısı dış Türklere dairdi. Altı ay sonra “ Tıbbiyeli Türk Evladı” imzasıyla 11 Mayıs günü yayınlanan beyannamenin ardından 20 Haziran tarihinde Ağaoğlu Ahmet Bey’in evinde yapılan bir başka toplantıda İttihatçı Dr. Fuat Sabit’in önerisi ile Türk Ocağı adlı bir dernek kurulmasına karar verilmişti. 25 Mart ’de İttihat ve Terakki Cemiyeti merkezinde Ziya Gökalp’in de katıldığı bir toplantıda Türk Ocağı’nın resmi kuruluşu gerçekleşti. Ocağın amacı “İslam kavimlerinin en mühimlerinden olan Türklerin millî terbiye, sosyal, iktisadî ve ilmî seviyelerinin ilerletilmesiyle Türk ırk ve dilinin kemaline çalışmaktır” diye belirtilmişti.

► Dinleseafoodplus.info

“Günah Keçisi” Olarak Köy Enstitüleri

Köy Enstitüleri fikri ’den itibaren Türk Ocakları’nın yerini alan Halkevlerinin köy şubelerinin işlememesi üzerine ortaya çıkmıştı. Bu konuda ilk kafa yoran ’te MEB olan ancak ’de vefat eden “köycü” Reşit Galip Bey’di. Ancak onun misyonu devam etti ve CHP’nin Kurultayı’nda köy eğitimine ağırlık verilmesi kararı alındı. İsmail Hakkı Tonguç'un İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne atanmasını takiben ’de denemelere başlandı. ’da Eskişehir-Çifteler, Kırklareli-Kepirtepe, Kastamonu-Gölköy ve İzmir Kızılçullu Köy Enstitüleri açıldı ve 17 Nisan tarihinde bunlara eklenen on okulla Köy Enstitüleri resmen kuruldu. Ama hikayenin sonu mutlu bitmedi.

► Dinleseafoodplus.info

Paraların Dili Olsaydı

Şark-İslâm devlet geleneğinde toplumların devlet olmanın ön şartı, "bey" veya "sultan" adına hutbe okutmak ve "sikke kestirmek" idi. İlk Osmanlı gümüş akçesi yılında Orhan Bey tarafından kestirildi. Bu paranın üzerinde "Orhan halledallahü mülkehü" (Orhan Allah mülkünü daim kılsın) benzeri bir ifade ile darp yeri olan Bursa’nın adı vardı. İlk bakır para I. Murad (ö. ) döneminde, Sultanî adı verilen ilk altın para ise Sultan II. Mehmed (Fatih) tarafından yılında kestirildi.

► Dinleseafoodplus.info

Nerede O Asri Balolar!

12 Ağustos Kasım tarihleri arasında, 98 gün boyunca CHF’ye korkulu anlar yaşatan Serbest Fırka’nın Ankara’nın isteği üzerine kendini feshettiği günlerde, Manisa’da bir esrarkeş kahvehanesinde toplanan bir grup Nakşibendi, daha sonra kendilerine yöneltilecek suçlamalara bakılırsa, halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, fes yerine şapka giyilmesi gibi “Devrim Kanunları”ndan duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlardı. Grubun lideri Giritli “Derviş” Mehmet, bir süredir İslami halk inancına göre “Deccal”a karşı mücadele etmekle görevlendirilen “Mehdi” olduğuna inanıyordu, çevresindekileri de buna inandırmıştı. Bu grubun Menemen’de gerçekleştirdiği ve Kubilay adlı bir asteğmenle iki bekçinin ölümüyle bitecek olan kanlı olay, Cumhuriyet tarihine damgasını vuracaktı.

► Dinleseafoodplus.info

23 Aralık ’da Menemen’de Ne Oldu?

12 Ağustos Kasım tarihleri arasında, 98 gün boyunca CHF’ye korkulu anlar yaşatan Serbest Fırka’nın Ankara’nın isteği üzerine kendini feshettiği günlerde, Manisa’da bir esrarkeş kahvehanesinde toplanan bir grup Nakşibendi, daha sonra kendilerine yöneltilecek suçlamalara bakılırsa, halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması, fes yerine şapka giyilmesi gibi “Devrim Kanunları”ndan duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlardı. Grubun lideri Giritli “Derviş” Mehmet, bir süredir İslami halk inancına göre “Deccal”a karşı mücadele etmekle görevlendirilen “Mehdi” olduğuna inanıyordu, çevresindekileri de buna inandırmıştı. Bu grubun Menemen’de gerçekleştirdiği ve Kubilay adlı bir asteğmenle iki bekçinin ölümüyle bitecek olan kanlı olay, Cumhuriyet tarihine damgasını vuracaktı.

► Dinleseafoodplus.info

Bir Macar İcadı: Turancılık

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan/ Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan…” Ziya Gökalp’in Trablusgarp hezimetinin yaşandığı ’de İttihat Terakki’nin edebiyatçı kesiminin Selanik’te çıkardığı Genç Kalemler dergisinde yayımlanan "Turan" adlı şiirin bu son iki dizesi, deyim yerindeyse ırkçı Türkçülüğün amentüsüdür. Peki Turancılığı Osmanlılar veya Türkler mi icat etmişlerdir?

► Dinleseafoodplus.info

Batı ile Aşk ve Nefret Hikayemiz

30 Ekim tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması sonrasında İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun pek çok önemli şehrinin İtilaf Güçleri tarafından işgal edilmesinden yaklaşık altı ay sonra İzmir’e Yunan askerlerinin çıkartma yapmasıyla başlayan Milli Mücadele Batı’nın düşman olarak tanımlanmasını mecbur kılmıştı. Ancak Cumhuriyet Türkiye'sinde yönetici elitler ile kültür insanlarının ve onların şekillendirdiği halkın Batı’ya yönelik duyguları çok çelişkili oldu.

► Dinleseafoodplus.info

Günlük Meydan Okuma: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

Muhaliflerden arınmış İkinci Meclis 11 Ağustos ’te açıldıktan iki gün sonra Meclis Başkanlığı’na yine Mustafa Kemal seçildi. Aynı gün Lozan görüşmeleri sırasında Baş Delege İsmet Bey ile sürekli çekişen Rauf Bey istifa etti, yerine Fethi Bey Başbakan oldu. 23 Ağustos’ta Lozan Barış Antlaşması Mustafa Kemal’in elleriyle seçtiği üyelerden 14’ünün muhalefetine rağmen TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girdikten sonra sıra, Halk Fırkası’na resmiyet kazandırmaya geldi. Fırkanın resmen kuruluşu 11 Eylül , Dahiliye Vekâleti tarafından tescili ise 23 Ekim olduğu halde, kuruluş tarihi, İzmir’in geri alınışının tarihine denk getirilmek için 9 Eylül olarak kabul edildi. Dikkat edilirse kurulan partinin adında “cumhuriyet” ibaresi yoktu. Halk Fırkası’na “Cumhuriyet Halk Fırkası” denmesi, dışlanan muhaliflerin Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF) adıyla bir parti kuracakları haberlerinin yayılmasıyla gündeme gelmiş, TpCF’nin kurulmasından bir hafta önce, yani 10 Kasım ’te fırkanın adı Cumhuriyet Halk Fırkası yapılmıştı. Haziran ’te Şeyh Said İsyanı’nın ardından TpCF kapatıldıktan sonra “cumhuriyet” ibaresi CHP’nin tekeline girecekti.

► Dinleseafoodplus.info

Direnme Hakkının Tarihi: İnsanın Leviathan'a Karşı Savaşı

Yönetenlerin haksızlıkları ve adaletsizlikleri karşısında yönetilenlerin başkaldırma, ayaklanma, devrim gibi aktif, sivil itaatsizlik gibi pasif yöntemlerle direnme hakkına sahip olup olmadıkları Antik dönemden beri, yönetenler ve yönetilenler ile bazen ilkinin bazen ikincilerin yanında olan düşünürler tarafından ateşli biçimde tartışılıyor. Örneğin Eski Yunan’da ‘Polis’ (şehir-devleti) düzenini bozmak, tanrılara karşı gelmekle eş anlamlı görülmüştür. Bu bağlamda Sokrates’in (MÖ ) ölüme mahkûm edilmesine neden olan başkaldırısı çok ayrıksı bir olay. Sokrates’in öğrencisi Platon (Eflatun) Sokrates’in tavrından çok etkilendiği halde halkın yöneticilere direnme hakkına karşı çıkmıştır. Platon’un öğrencisi Aristo da demokrasiye ve direnme hakkına karşıdır. Peki daha sonraki çağlarda durum farklı mıydı?

► Dinleseafoodplus.info

Kürdistan: Var mı, Yok mu?

‘Kürdistan’ terimi ilk kez, son Büyük Selçuklu Sultanı Sancar Bey’in (ö. ) merkezi bugünkü İran’ın Hemedan kentine yakın Bahar kenti olan ‘Kürdistan Eyaleti’ için kullanılmıştı. Kaşgarlı Mahmud'un yüzyılda kaleme aldığı sanılan Divan-ı Lügat-it Türk'ün ekindeki haritada 'Arzü'l Ekrad' (Kürtlerin Dünyası) ifadesi okunuyordu. Yavuz Sultan Selim () döneminde İran’dan Irak’a, Suriye’den Anadolu’ya uzanan geniş Kürdistan coğrafyasının önemli bir bölümüne hakim olan 28 Kürt beyi (Ümera-yı Ekrad) değişik imtiyazlar karşılığında Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmaya söz verdiler. Bu dönemin belgelerinde coğrafi terim olarak ‘Kürdistan’ kullanılıyordu

► Dinleseafoodplus.info

11 Kasım ’de “Küllerinden Doğan” İnönü

İnönü 25 Ekim günü başvekillikten resmen istifa ettikten sonra sadece Malatya Milletvekili sıfatıyla evine çekilecekti. Elbette perde arkasında yaşananların Anadolu’nun dört bir yanına yansıması kolay olmayacaktı. Örneğin İsmail Arar’a göre, Güzel Ordu gazetesinin 29 Ekim tarihli nüshasında İnönü’nün resmi basılmış, altına da “Başvekil İsmet İnönü” yazılmıştı. Uyarılar üzerine gazetenin Ordu’da dağıtılan ve başka illere gönderilmek üzere postaya verilen tüm nüshaları toplanarak İsmet İnönü’nün resminin altındaki “Başvekil” sözcüğünün üzeri çizilerek gazete yeniden dağıtıma çıkarılmıştı. Başbakanlıktan ayrılır ayrılmaz gazetelerde ne ismi ne de resmi kalmıştı. İnönü ile ilgili haberlere son verilmişti. Bir yıldan uzun bir zaman içinde İnönü basında unutulmuştu bile. Peki nasıl oldu da, bir yıl sonra İnönü, Atatürk'ün yerine oybirliğiyle Cumhurbaşkanı seçildi?

► Dinleseafoodplus.info

Din, Siyaset, İdeoloji ve Mumyalama

Ölünün iç organlarını çıkardıktan sonra ilaçlayarak çabuk bozulmayacak hale getirmeye mumyalama veya tahnitleme deniliyor. Eski kültürlerin pek çoğunda olan mumyalama, insan ruhunun ölümden sonra da hayatını sürdürdüğü inancına dayanır. Mumyalama deyince aklımıza ilk eski Mısır gelir ancak İsmail Hami Danişmend “Türk mumyacılığı çok eskidir, ancak bilinen mumyalar hep İslamiyet'ten sonraki devirlere aittir” der ancak Mısırlıların tekniğini "çirkin bir ameliyat" olarak niteleyen Danişmend Türklere ait tahnit tekniğinden söz etmez. Tekniğini bilmiyoruz ama Osmanlıların yüzyılın sonlarına kadar ölen padişahları mumyaladığını biliyoruz.

► Dinleseafoodplus.info

Kızıl Elma Nedir? Neresidir?

Kızıl Elma bir Türk söylencesi midir? Bugünün Türk milliyetçileri veya ırkçıları, bu soruya kocaman bir ‘evet!’ derler ancak bu konuda ürettikleri metinler bir iki paragrafı geçmez. Çünkü yüzyıl yazarı Kaşgarlı Mahmud’un lügatindeki söylenişiyle ‘alma’nın Eski Türkler için önemli bir meyve olduğuna dair bilgimiz yok. Bazı minyatürlerde yer alan meyve tabağı çizimlerinde elmaya benzer meyveler var ama bunların Kaşgarlı’da adı daha fazla geçen kayısı, şeftali veya erik olması mümkün. Eski Türk kültürü uzmanlarından Emel Esin’e göre ise Kızıl Elma sembolleştirmesi elmaya değil, Eski Türklerde Güneş ve Ay’ı anlatan kızıl topa dayanır. Hatta bu kızıl top ilerleyen dönemlerde ‘muncuk’ adıyla bayrak ve tuğların tepesini süsleyecektir. Buna karşılık Roderic H. Davison, E. J. Gibb veya onlardan nakille Stefanos Yerasimos gibi araştırmacılara göre Kızıl Elma efsanesi erken Bizans’ta doğmuştur. Gelin bu tezlerin izini birlikte sürelim.

► Dinleseafoodplus.info

İnönü’nün Başbakanlık’tan Uzaklaştırılması

18 Eylül ’de, Başvekil İsmet İnönü, TBMM’de yaptığı konuşmada “birkaç aydır Türk efkâr-ı umumiyesini işgal eden fakat bugün artık maziye karışmış olan Tunceli hadisesi” hakkında şunları söylemişti: "Şimdi size, Tunceli’ndeki vaziyetin bugünkü halini arz etmek isterim. Cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir. Bugün bu altı aşiretin ne kadar adamı varsa, bunlar reisleriyle beraber faaliyet imkânından tamamen mahrum bırakılmıştır. Cumhuriyet ordusu ve zabıtası, bu hadise esnasında yaptığı takiplerde, hurafe olarak zihinlerde yerleşen ne kadar uçurum halinde dere ve ne kadar çıkılmaz dağ varsa, hepsini Ankara sokakları gibi baştan başa geçmişlerdir. Kanun götüren ordu, jandarma neferleri- nin, ayak basmadığı yer, inmediği dere ve çıkmadığı tepe yoktur. Cumhuriyet’in ıslahat ve imar programına muhalefet eden bütün engeller ortadan kaldırılmış ve program bir an fasıla vermeksizin ilerletilmektedir. (…) İsyana iştirak eden aşiret reislerinin hepsi mahkemeye verilmişlerdir. Umumi, tabii olan adliye mahkemesine verilmişlerdir. Cumhuriyet idaresinin kuvvetli olduğu kadar, şefkatli ve adaletli olduğunu göstermek itibariyle Tunceli hadisesi en son ve en mukni, bir misal olmuştur.” Başbakan’ın açıkladığına göre devletin kaybı 51 yaralı 30 “şehit” idi. İsyana iştirak edenlerden ise ölü, 20 yaralı vardı. Şimdi sıra Dersim’de dönüşümün başlatılmasına gelmişti. Bu, İnönü’nün başbakan olarak son konuşması oldu. İki gün sonra, Anadolu Ajansı şu haberi geçti: “Başvekil Malatya Mebusu İsmet İnönü’ne talep ve ricası üzerine, Reisicumhur Atatürk tarafından bir buçuk ay mezuniyet verilmiş ve Başvekâlet vekâletine İktisat Vekili Celâl Bayar tayin edilmiştir.”

► Dinleseafoodplus.info

Resmi Tarihin Hainleri: ’likler ve Diğerleri

24 Temmuz 'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması, birçok alt anlaşma ve sözleşmenin yanı sıra, 1 Ağustos ile 20 Kasım arasında işlenen savaş ve "Ermeni Tehciri" suçlarına karışanlara genel af, yasa ve protokoller de içeriyordu. Bu maddeleri, İttihatçı gelenekten gelen mesai arkadaşlarını cezadan korumak isteyen Mustafa Kemal eklettirmişti ancak, dava arkadaşlarını koruyayım derken, "davaya katılmamış/karşı çıkmış/ihanet etmiş" olduğu düşünülen kişilerin cezalandırılması konusunda rejimin elini de bağlamıştı. Bu paradoksu çözmek Lozan Heyeti'nin İkinci Murahhası olan ırkçı-Türkçü Dr. Rıza Nur’a nasip(!) oldu. Büyük tartışmalardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne, Milli Mücadele sırasında İtilaf Devletleri'yle ya da İstanbul hükümetleriyle işbirliği yapmış kişiyi af kapsamı dışında tutma hakkı tanındı. Ancak muhaliflerin tasfiyesi bu listeyle sınırlı kalmadı, günümüze kadar "vatandaşlıktan çıkarma" kılıcı muhaliflerin başının üstünde sallandı.

► Dinleseafoodplus.info

Cezayir Meselesi’nde Türkiye’nin Alnı Ak mı?

yüzyılın başlarından itibaren, Fransız sömürgeciliğine hem İslamcı gruplardan hem milliyetçi gruplardan hem de solcu gruplardan örgütlü tepkiler gelmeye başlamıştı. Bu üç kesim de farklı nedenlerle Türkiye’deki Kemalist deneyimi büyük ilgi ile izliyorlardı. Kasım 'dan itibaren Fransızlar, Adana-Antep-Urfa yöresini işgal ettiklerinde, Fransız birliklerindeki Moritanyalı, Libyalı, Tunuslu ve Cezayirli askerler Moritanyalı, Libyalı, Tunuslu ve Cezayirli askerlerin bir bölümü Türk tarafına geçmişlerdi. Milli Mücadele’nin kazanılmasından sonra da bu askerler Türk vatandaşlığına alındılar, kendilerine bir miktar toprak verilerek Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde iskân edildiler. Ama ilgi bununla sınırlı kaldı. ’dan beri Fransız sömürgesi olan Cezayir sorununa uluslararası kamuoyunun dikkatini çeken Komünist Enternasyona…

► Dinleseafoodplus.info

Atatürk Döneminde Türkiye-SSCB İlişkileri

İki ülke arasındaki ilişkiler Milli Mücadele yıllarında başlamıştı. Fahir Armaoğlu’nun Sovyet belgelerinden aktardığına göre, anlaşmadan sonraki bir yıl içinde Sovyet Rusya, Ankara Hükümeti’ne karşılıksız olarak tüfek, makineli tüfek, 54 top, tüfek mermisi, top mermisi, atımlık top barutu, el bombası, şarapnel mermisi, kılıç, 20 bin gaz maskesi ve 10 milyon altın ruble yardım göndermişti. Değişik kaynaklarda değinilen Sovyet Rusya’nın veremediği silahların Almanlardan alınması için Almanya’ya gönderilen ruble, İtalya’daki bir hesaba yatırılan 1 veya 3 milyon İtalyan lireti, Sovyet Rusya temsilcileri Danilof ve Bagirof tarafından getirilen kilo külçe altın ile Sovyet Rusya’nın parasal yardımı 17,5 milyon rubleye yaklaşıyordu. Ayrıca yüksek miktarda gıda ve tahıl yardımları vardı. Ama en önemlisi Batum’un Gürcistan’a verilmesi şartıyla Doğu sınırı güvence altına alındığı için, Türk orduları Batı Cephesi’ne kaydırılmış ve Yunanlara karşı zaferlerin kazanılması mümkün olmuştu. Sovyet Rusya, kendisi de henüz emekleme döneminde olduğu halde İngiliz emperyalizmine karşı "Kemalist Türkiye"yi desteklemeye, 'ten sonra da devam etti.

► Dinleseafoodplus.info

Sansürle Kararan Beyaz Perde

Cumhuriyet döneminde ilk bireysel şirket Kemal Film Bir Facia-i Aşk ve Boğaziçi Esrarı adlı filmlerin getirdiği gelirle güçlenince ’te Halide Edip’in Ateşten Gömlek filmini sinemaya uyarlamaya karar vermişti. Muhsin Ertuğrul’un çektiği film, Milli Mücadele’yi konu alan ve Müslüman Türk kadınların (Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir) oyunculuk yaptığı ilk Türk filmiydi. ’larda yurt dışında eğitime gönderilen Faruk Kenç ve Turgut Demirağ gibi genç sinemacılar, Avrupa’da gördüklerini uygulamaya başladılar. Ancak bu yıllarda ciddi bir sinema endüstrisinden söz edilemezdi. Buna yılları arasında filmler gösterime girmeden önce mahalli polis tarafından izlenir ve filmin uygun görülmeyen yerleri kesildikten sonra gösterimine izin verilirdi. Nihayet 9 Haziran tarihinde bir yönetmelikle film gösterimini denetlemek üzere merkezî bir sansür heyeti oluşturuldu. 26 Aralık tarihli bir başka yönetmelikle de senaryo sansürü başlatıldı.

► Dinleseafoodplus.info

Ertuğrul Fırkateyni Faciası

Osmanlı ve Japon imparatorlukları arasındaki ilişkileri taçlandırmak için 14 Temmuz ’da İstanbul’dan yola çıkan, dönüş yolunda 16 Eylül ’da Kumanonada Denizi’nde batan bir geminin hazin hikayesi.

► Dinleseafoodplus.info

13 Eylül ’de İzmir’i Kim Yaktı?

1 Eylül’de “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri diye biten ünlü bildirgesini yayımladıktan sonra orduyla birlikte İzmir’e doğru ilerleyen Mustafa Kemal, 9 Eylül günü yorgun ordunun konakladığı Nif’in (şimdi Kemalpaşa) biraz ilerisindeki Belkahve’den yabancı harp gemileriyle dolu körfeze ve Anadolu şehirlerinin aksine tek bir dumanın bile tütmediği İzmir’e uzun uzun baktıktan sonra yanındakilere “Bu şehre bir şey olsaydı çok üzülürdüm” demişti. Mustafa Kemal 10 Eylül’de Turgutlu üzerinden İzmir’e geldi. Ordu mensupları ve İzmir’in ileri gelenleri onu karşılarında görünce biraz şaşırmışlardı. Çünkü henüz gelmesini beklemiyorlardı. Şaşkınlık geçince büyük bir coşku yaşandı. Hoş geldin demeye gelenler, çiçekler, çelenklerle süslü bir sofrada yenilen yemek, alkışlar, yaşasın sesleri… Ancak Yunan Ordusu’nun acele ile terk ettiği İzmir’in içi karmakarışıktı. Bu nedenle Mustafa Kemal’I Karşıyaka’da İplikçizadelerin köşküne yerleştirdiler. İstirdat’ın dördüncü gününde güzel hava tersine döndü. İzmir’in en mamur, en güzel, en zengin mahalleleri alevler içindeydi çünkü

► Dinleseafoodplus.info

"Sezar'ın hakkı Sezar'a, Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya"

“Tanrı-Kral” anlayışının “Tanrı’nın oğlu-Kral” anlayışına evrilmesi çok uzun zaman almıştı. Hıristiyanlığın doğuşuyla çağdaş olan Roma İmparatorluğu ise, çok tanrılı (Pagan) bir devletti ve herkes istediği tanrıya inanıyordu ve devlet işleyişinde herhangi bir din esas alınmıyordu. Yani Roma ‘seküler’ (dünyevi) bir devletti. Ama Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte bu durum değişti. Nitekim Laikliğin ilk işareti sayılan Matta İncili’ndeki “Kayzer’in şeylerini Kayzer’e ve Tanrı’nın şeylerini Tanrı’ya ödeyin” ya da Türkçeye geçtiği şekliyle “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin” ayeti Roma’da Neron döneminde, Hıristiyanlığa yönelik ağır baskılar sonucu ortaya çıkmıştı. Hıristiyan-Katolik doktrinine göre, dünya Adem’le Havva’nın cennetten kovulmasından bu yana Civitas Dei (“Tanrı Sitesi/Devleti’) ve Civitas Terrara (Yeryüzü Sitesi/Devleti) olarak ikiye ayrılıyordu. Katolik Kilisesi ise, Yeryüzü Devleti’ndeki Tanrı Devleti’nin temsilcisiydi. Devletle Kilise arasındaki gerilimi ilk çözen, daha sonra Bizans adını alacak olan Doğu Roma İmparatorluğu’nun başı I. Consantinus’un tarihinde yayımladığı ‘Milano Fermanı’ oldu. Bu fermanla Hıristiyanlık resmen tanındı ve din özgürlüğü güvenceye alındı. Bunun karşılığında da Kilise, Constantinus’u ödüllere, iltifatlara boğdu. Bu süreç Doğu’da Büyük Theodosius ve Batı’da Gratianus tarafından bir adım daha ileri götürülerek Hıristiyanlık, “Resmi Din”; Katolik Kilisesi, “Devlet Kilisesi” ilan edildi.

► Dinleseafoodplus.info

İttihatçılar ve Kemalistlerin Bektaşi Siyasaları

II. Mahmud’un ’da Yeniçeri Ocağı’nı lağvetmesi ile birlikte Bektaşiler için zor günler başlamıştı ama II. Mahmud’un halefi Abdülmecid’in () annesi Bezm-i Alem Valide Sultan’ın bir Bektaşi tekkesine gidip “Oğlum padişah olsun!’ diye dua etmesi, bu kötü durumun çok kısa sürdüğünü gösteriyor. Gerçekten de Nakşi şeyhleri göstermelik olmaktan ileri gidememiş, eski Bektaşi tekkelerinde yine Bektaşi önderlerinin sözü geçmişti. Amasya’ya sürülen Hamidullah Çelebi de ’te affedilerek Hacıbektaş’a dönmüştü. Abdülaziz zamanında İmparatorluğun değişik yerlerinde ve özellikle Mısır’da Bektaşi tarikatı toparlanmaya başladı. Mısır Hidivleri siyasi amaçları doğrultusunda Bektaşileri destekledi. Bektaşileri Farmasonluğa sokan Mısır Hidivi Mustafa Fazıl Paşa idi. Bektaşileri Arnavutluk’ta bir devlet kurmak istedikleri için sıkı takibe alan II. Abdülhamid bile Topkapı’da eski Bektaşi dergâhı olan Takkeci Baba Dergâhı'nın yerine yeni bir dergâh inşa etmelerine izin vermişti. Ancak bunlara rağmen Bektaşiler kendilerini diğer tarikatların içinde gizlemeye devam etmiştir. II. Abdülhamid’i devirip tahta kukla V. Mehmed Reşad’ı çıkaran İttihatçıların ve onların devamı olan Kemalistlerin Bektaşilik ile ilişkisi ise tek tip olmadı.

► Dinleseafoodplus.info

Hacı Bektaş-ı Veli, Kadıncık Ana, Abdal Musa ve Balım Sultan

Yesevilik, Haydarilik, Vefailik ve Kalenderiliği kaynaştıran Babai hareketi kökenli Abdalan-ı Rum (Abdallık) hareketinin devamı olan Bektaşiliğin kurucusu olarak kabul edilen Bektaş’tan dönemin resmî kronikleri, hatta sûfî kaynakları bile bahsetmez. Ancak ne Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ne Yûnus Emre ne de Anadolu’da yaşamış başka hiçbir sûfî onun kadar güçlü bir kutsallaştırmanın konusu olmuştur. Kendisinden söz eden kaynakların en eskisi ’daki Babailer Ayaklanması’nın manevi lideri Baba İlyâs’ın torunu Elvan Çelebi’nin aile tarihidir. Ama burada çok kısa bir bilgi vardır. Hacı Bektâş-ı Velî hakkında ikinci kaynak, vefatından yaklaşık yüz yıl sonra, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin torunu Ulu Ârif Çelebi’nin emriyle Ahmed Eflâkî tarafından kaleme alınan Menâḳıbü’l ârifîn adlı Farsça eserdir. Bu eserde de Hacı Bektâş-ı Velî hakkında kısa bir pasaj vardır. XV. yüzyılın sonlarına ait bir başka önemli kaynak ise yine ’ta Selçuklu’ya karşı ayaklanan Baba İlyâs’ın soyuna mensup bir sûfî tarihçi olan Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osmân adlı eseridir.

► Dinleseafoodplus.info

Baba İlyas, Baba İshak ve Babailer Ayaklanması

Bazı kaynaklara göre 10 Muharrem (12 Ağustos ) Cuma günü, bazı kaynaklara göre ise 1 Ağustos Çarşamba günü başlayan Babai İsyanlarının mahiyetini anlamak için biraz önceye gitmek gerekir. ’de Rum (Anadolu) Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümü üzerine oğulları I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaaddin Keykubad arasındaki iktidar mücadelesi ülkenin toplumsal dokusuna ve ekonomik durumuna çok zarar vermişti. ’de I. Alaaddin Keykubat’ın tahta çıkmasıyla düzen sağlanmış görünüyordu ancak kötü günler yakındı.

► Dinleseafoodplus.info

Melek Tavus’un Evlatları: Ezidiler

Ezidilerin inançları Kitab-ı Cilve (Tecelli Kitabı) ile asılları ile kopyaları yüzlerce yıl önce kaybolan Mushaf-ı Reş (Kara Kitap) adlı iki kutsal kitapta anlatılan yaratılış efsaneleri üzerine kurulu. Ancak bu kitaplar günümüze kadar ulaşmadığı için, Ezidilik inancı esas olarak gelenekle biçimlenmiş, Irak’ta ya da Ermenistan’da yaşayan Ezidiler için kutsal olanla Türkiye’de yaşayan Ezidiler için kutsal olan farklı olmuş. Türkiye kamuoyunda yanlış bir biçimde "Şeytana Tapanlar" diye karalanan Ezidilerin inançları arasında ne şeytana tapmak, ne de kötülüğü sembolize eden şeytan var. Dahası, Şeytan kelimesini ve anlamca buna benzeyen “kaytan”, “şad”, “şer”, “melun” ve “lanet” gibi kelimeleri telaffuz etmeleri bile yasak. Anlaşılan Ezidiler, hem Müslümanlıkta ve Hıristiyanlıkta yeri olmayan Melek Tavus’un halkı olmanın, hem de egemen Türk ve Arap etnisitesinden olmak yerine Kürt olmalarının cezasını çekiyorlar. Ne de olsa “öteki"nin -hele de azınlık ise- "kendinden daha aşağı ve kötü olduğu” fikri, insanlık tarihinin en eski negatif bilgisi.

► Dinleseafoodplus.info

Yılında 33 Kurşun Olayı/ Geliyê Seyfo

yılının Temmuz ayının son günlerinde, Van’ın Özalp İlçesi’nde yaşanan ve Türk tarih yazımına “33 Kurşun Olayı”, Kürt tarih yazımına “Geliyê Sefo” (Seyfo Deresi/Geçidi Katliamı) diye geçen o meşum olayın içyüzünü ortaya çıkarmak, henüz tam olarak mümkün olmadı çünkü olayı soruşturan Genelkurmay Askerî Mahkemesi kayıtları araştırmacılara hâlâ açılmadı. Ancak yıllar sonra ortaya çıkan ayrıntıları bir araya getirince, tarihe “33 Kurşun Olayı” diye geçen meşum olayın şöyle geliştiği anlaşılıyor: ’ların başlarında, Özalp Kaymakamı Hilmi Tuncel, Özalp Jandarma Kumandanı Vasfi Bayraktar ve Hudut Tabur. Kumandanı Binbaşı Şükrü Tüter (bazı kaynaklarda Tutar diye geçer) devletin zafiyetlerini yüzünden bir türlü sağlanamayan sınır güvenliğini kendilerine sadık adamlardan oluşturulan çetelere havale etmişlerdi. yılının yaz aylarından birinde, bu çetelerden biri, İran’da yaşayan Milan (Milânengiz veya Milânlar) Aşireti reisi Mehmedi Misto’ya ait hayvanlardan, bazı tanıklara göre 'ünü, bazı tanıklara göre ise kadarını kaçırıp Türkiye’ye getirmişlerdi. Türk istihbarat belgelerinde, dedelerinin Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslara karşı Osmanlı Devleti’ne hizmet ettiği, kendisinin de olayın yaşandığı yılında dahi Türk istihbaratı için çalışmakta olduğu kayıtlı olan Mehmedi Misto, olay üzerine Özalp Kaymakamı’na bir mektup yazmış ve “Gasp edilen hayvanlarımı bana iyilikle iade ediniz. Ben sizin dostunuzum. Ricamı kabul etmezseniz bu hayvanlarımı aynı usûlle geri alabilirim. Fakat bu takdirde Türk Hükûmeti’nin haysiyeti rencide olur. Buna sebebiyet vermeyiniz” demişti. Kaymakam haksızlığını kabul etmek bir yana "Haddini bil, gelip karını da koynundan alırız" cevabıyla olaylar çığrından çıkmıştı.

► Dinleseafoodplus.info

Siyasete Olimpiyat Molası

Yunanca “Olimpiyat” kelimesi, sanıldığı gibi oyunların şerefine yapıldığı Yunan mitolojisinin baş tanrısı Zeus’un oturduğu Olimpos Dağı’ndan değil, muhtemelen Olimpia Şehir Devleti’nden geliyor. Olimpia’daki ilk atletizm müsabakalarının kaç yılında yapıldığı konusunda pek çok rivayet var. MÖ. 1. yüzyıl tarihçisi Diodorus’un belirttiğine göre Olimpiyat’tan üç yıl sonra bir güneş tutulması meydana gelmişti. Bu tutulma, eğer MÖ yılındaki güneş tutulması ise, ilk olimpiyatın MÖ 'da başladığı hesaplanıyor. Bazı araştırmacılar ise, MÖ 9. yüzyıl yazarı Homeros’un Illiada adlı destanındaki atlet tasvirlerinden hareket ederek, olimpiyatları çok daha önceye götürüyorlar. MÖ yılından itibaren Olimpia’dan başka Pythia, Nemea, Isthmia, Elis ve Pisa şehir devletlerinde de yapılan olimpiyatların ilk altı yüzyılında yarışmalara sadece Yunanca konuşan özgür ve genç erkekler’ katılabilirmiş, ancak MS 2. Yüzyılda Yunan yarımadasının Romalıların eline geçmesinden sonra yarışmalara Yunan olmayanların katılmasına da izin verilmiş.

► Dinleseafoodplus.info

Kolomb’dan Günümüze Tütünün Sergüzeşti

Tütün, patlıcangiller (Solanacease) familyasından altmış dört cinsi içinde barındıran, bilimsel adı “nicotiana” olan türün bir üyesi. Tütünün ana vatanının Asya mı, Avustralya mı yoksa Amerika kıtası mı olduğu yolunda değişik teoriler varsa da genel kabul, tütünü Avrupa’ya tanıtan kişinin yılında Amerika Kıtası’nı “keşfeden” Kristof Kolomb olduğu. Kaynaklara göre, Kolomb’un adamları, tütünle ilk kez Venezuela kıyılarının açıklarındaki bugünkü adıyla Trinidad ve Tobago adalarında tanışmışlardı. Yerlilerin bir bitkinin yapraklarını bir çubuğa yerleştirdiklerini, daha sonra yakarak dumanını içlerine çektiklerini gören Kolomb ve arkadaşları, yerlilerin "tobacco" adını verdikleri tütünü Avrupa’ya getirdiklerinde bu kadar tutulacağını muhtemelen tahmin etmemişlerdi. Gerçekten de daha sonraki yıllarda Amerika kıtasına adını veren Amerigo Vespuci, dünyanın çevresini dolaşan Ferdinand Macellan ve Güney Amerika’daki Aztek uygarlığının sonunu getiren ve kıtayı İspanya’nın sömürgesi yapan Hernando Cortez gibi Kolomb’un ardılları, Kolomb ve yerliler gibi tütünün tiryakisi olmuşlardı. Onların da etkisiyle tütün Avrupa’da öyle bir moda olmuştu ki ’lere kadar, başta İspanya ve Portekiz olmak üzere, Belçika, İsviçre, İtalya, Fransa ve İngiltere’de tütün tanınıyor, hatta küçük çapta üretiliyordu. Tütünün Osmanlı coğrafyasına girişi ise ’lerde olmuştu

► Dinleseafoodplus.info

Hasan Sabbah ve Haşhaşilerin Çarpıtılmış Tarihi

Hasan Sabbah ve adamları yani Haşhaşiler hakkındaki bilgilerimizin ezici bölümünü, Şiilik-Karmatilik-İsmaililik-Nizarilik zincirine düşman olan Sünni yazarlardan derlemiş bulunuyoruz. Resmi öğretiye göre Haşhaşilik, İslam dininde görülen mezhepsel kırılmanın ardından Şiiiliğe bağlı İsmailiye mezhebinin Nizari kolunu temel alan ve kendi çevresinde “Şeyhü’l Cebel” yani “dağın sahibi, dağın efendisi” olarak anılan İsmaili din adamı Hasan Sabbah tarafından yılında İran’da ele geçirilen Alamut kalesinde sınırları belirlenmiş bir tarikat öğretisinin genel adıdır. İsmaili kökenlere sahip olan Haşhaşilik öğretisini benimsemiş tarikat üyelerine “Haşhaşi” (çoğulu "Haşhaşin") denmektedir. Gerçekleştirmiş oldukları sayısız suikast ve terör eylemleri ile Batılı ve Doğulu birçok yazarı etkilemiş olan tarikatın kurbanları tarafından tarikata üye olanları tanımlamak için konulmuş Haşhaşi ismi tarikat örgütlenmesi hakkındaki rivayetlerde haşhaş bitkisinden elde edilmiş uyuşturucu ürünlerinin tüketiminin etkisiyle işlenmiş cinayetlerden gelmektedir. Bu hikâye Haçlılar tarafından Avrupa'ya, oradan Osmanlı'ya, oradan da günümüz Türkiye'sine taşınmış, özellikle son yıllarda iktidar sahiplerinin bazı siyasi muhalifleri için bolca kullandığı bir terim haline gelmiştir. Peki Hasan Sabbah ve öğretisi hakkında “öteki tarihçiler” ne der?

► Dinleseafoodplus.info

Cumhuriyet Tarihinin Ünlü Dolandırıcıları

2 Nisan tarihli Bal Tutan Parmağını Yalar başlıklı programda rüşvet, yolsuzluk tarihçemizin siyaset ve devlet teşkilatıyla ilintili serencamına şöyle bir göz atmıştık. Bu hafta da "dolandırıcı" diye tabir edilen şahısların hikayelerini paylaşmak istedim. İlk ünlü dolandırıcımız “Eyüplü Halit”, ’lere kadar İstanbul’da, İstiklal Caddesi’nde faaliyette bulunan ünlü erkek hazır giyim mağazası Mayer’in sahibi Georg Mayer’in yılında Türkischer Basar (Eugen Salzer Verlag) üst başlığıyla yayınladığı ve Türk Çarşısı Şark’ta Ticaretin Püf Noktaları (Kitabevi, ) başlığıyla çevirisi yayınlanan hatıratında yer alan kahramanlardan biri. Bu hatıratta Halit, 68 genç kadını evlenme vaadiyle dolandırmış bir kahraman olarak resmedilmekte, ancak hayatı hakkında daha fazla bilgi yer almamakta. Eksik kalanları Yaşar Danacıoğlu’nun hatıralarından yararlanarak Rıfat N. Bali tamamlıyor.

► Dinleseafoodplus.info

Mezopotamya’nın Kadim Halkı: Süryaniler

Süryanilerin kökenine ilişkin tartışmalar, milliyetçilik akımlarının şiddetlendiği yüzyılda ortaya çıktı. Bugün özellikle diasporada, tarihlerini Asurlulara götürenlerle, ilk Hıristiyan topluluklarından Aramilere götürenler arasında ateşli bir tartışma sürüyor. Asurlular en eski yazılı belgeleri MÖ yıllarına ait olan Mezopotamyalı bir şehir devleti halkı. Mezopotamya kavimlerinin karışımı olduğu iddia edilen Aramiler ise tarih sahnesine MÖ ’lerde çıkmışlar. Tevrat’a göre, Aramiler ile Asurlular Nuh’un oğlu Sam’ın beş oğlundan ikisinin neslinden geliyorlar, ama MÖ ’li yıllarda birbirlerine düşman olmuş bu iki kardeş. Aramilerin en azından bir bölümü, 30’lu yıllarda Hıristiyanlığı kabul ederek 38 yılında Antakya Patrikliğini kurdular. Hıristiyanlığı kabul etmeyen Aramilerden ayırt etmek için, bu gruba Süryani denildi. Yani Süryani adı, kökeni Asur veya Arami olan bir halkın dinsel adı. Bu yüzden de bugün Süryani denince akla etnik vurgusuna göre dinsel vurgusu ağır basan etno-dinsel grup geliyor.

► Dinleseafoodplus.info

Tek Parti Dönemi’nde Uyuşturucu Üretimi ve Denetimi

Son zamanların popüler figürü olan eroin, afyondan elde edilen morfinin sentezlenmesiyle elde edilen bir kimyasal madde. Eroine benzer ilk madde, yılında Londra’daki St Mary's Hastanesinde çalışan İngiliz kimyacı C. R. Alder Wright tarafından sentezlendi. 23 yıl sonra 31 Ağustos ’de Almanya’daki Bayer ilaç firmasında çalışan kimyager Dr. Felix Hoffman afyon sakızının doğal türevi olan ve morfine benzeyen fakat ondan daha az bağımlılık yaratan kodeini elde etmek üzere çalışırken, kodeinden üç kat daha kuvvetli olan başka bir madde elde etti. Bayer bu maddeyi "heroin" olarak adlandırdı. Kelime Almancada “kahraman” anlamına gelen "heroisch" kelimesinden türetilmişti. Çok iyi bir ağrı kesici özelliği olan ilaç kanser ve tüberküloz hastaları üzerinde, savaşta yaralanan askerlerde ve hatta soğuk algınlığı etkilerini azaltmak için hiçbir yan etkisi olmadığı belirtilerek uzunca bir süre piyasada kaldı. Mucize ilaç olarak tanıtılan eroin çok kısa bir sürede bu iki kıtada yayıldı. yılına gelindiğinde ilacın yan etkileri olduğu anlaşıldı. yılında ise Bayer firması eroin üretimini tamamen durdurdu. Peki bu sırada Osmanlı ülkesinde neler oluyordu? Daha geniş bilgi için: Cengiz F. Erdinç'in Overdose Türkiye, Türkiye'de Eroin Kaçakçılığı, Bağımlılığı ve Politikalar (İletişim, )

► Dinleseafoodplus.info

Abdülaziz’in İntiharı(!) ve “Çerkes” Hasan Olayı

Abdülaziz, babası II. Mahmud öldüğünde dokuz yaşındaydı. Tahta 16 yaşındaki ağabeyi Abdülmecid geçmişti. Abdülmecid kardeşini kafese hapsettiği gibi sistemli bir eğitim almasını da engellemişti. Abdülmecid yılında veremden öldüğünde halk, onun yerini alan babacan tavırlı, alçakgönüllü, sade ve alaturka giyimli, içkiye uzak duran, bir oturuşta bir kuzuyu bitiren, geceleri ney üfleyen, güreşe, horoz dövüşüne, köçek dansına ve ortaoyununa düşkün, halkın arasına karışmaktan çekinmeyen yeni padişahı sevmişti. Ancak bu sevilen padişahın sonu trajik olacaktı

► Dinleseafoodplus.info

Özel Harp Dairesi’nin Becerikli Çocuğu: Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)

’de Kıbrıslı Rumlar İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra pek çok ülkeye tanınan "kendi kaderini tayin" hakkı uyarınca bir plebisit yaparak Yunanistan’a bağlanmak istediğinde Türkiye hâlâ eski tavrını sürdürüyordu. Hatta ’da CHP’nin Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, ’de ise DP’nin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü “Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs diye bir sorun yoktur” diyerek Yunanlıların ve Rumların elini epeyce güçlendirmişlerdi. Aslında bunda şaşılacak bir şey yoktu; çünkü o yıllarda hem CHP’nin hem de DP’nin en önemli hedefi Batı bloğuna ve NATO’ya kabul edilmekti. Aynı arzu Yunanistan’da da olduğu için, taraflar suyu bulandırmak istemiyorlardı. Ancak “güvercin” Fuad Köprülü’nün yerine “şahin” Fatin Rüştü Zorlu’nun Dışişleri Bakanı olunca durum değişecekti. Rakiplerinin “sert, kırıcı, yabancı düşmanı, çok zeki” gibi sıfatlarla tanımladığı Zorlu ile birlikte Türkiye aktif biçimde “Taksim” politikasına yöneldi. Aslında bunun için uygun bir zamandı çünkü Mart ’de Türkiye, Irak, İran ve Pakistan arasında imzalanan Bağdat Paktı dolayısıyla ABD ve İngiltere, Türkiye’ye toleranslı davranıyorlardı.

► Dinleseafoodplus.info

Hahambaşı Hayim Nahum Efendi Kimdir?

’te Manisa’da doğan Hayim Nahum, küçük yaşta Filistin’e giderek İbranice ve Arapça öğrendikten sonra eğitimi için Alliance Israélite Universelle (kısaca Alyans) adlı örgütten yardım istemişti. Hayim Nahum, örgütün yardımıyla Paris’te ilahiyat eğitimi aldıktan sonra ’de Alyans için çalışmaya başladı. Bu yıllarda Paris’te II. Abdülhamid’in muhalifleri Jön Türklerle (geleceğin İttihatçıları) ilişki kuran Hayim Nahum, Alyans’ın desteğiyle İstanbul'daki Haham Okulu'nda ilerde kayınpederi olacak, Edirneli Abraham Danon'un yardımcılığına getirildi. yılında Danon’un kızıyla evlendi ve II. Abdülhamit’in kütühanesinde çalışmaya başladı. Muhtemelen bu görevi sırasında Abdülhamid’in yaveri ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) Merkez Komitesi’nden Selim Sırrı (Tarcan) aracılığıyla bu sefer İstanbul’daki İttihatçılarla yakınlaştı.

► Dinleseafoodplus.info

II. Abdülhamid ve Theodor Herzl

Aydınlanma düşüncesi ve Fransız İhtilali’nin yarattığı özgürlük ortamından diğer gruplar gibi Yahudiler de yararlanmıştı. ’da Napolyon, Mısır Seferi sırasında Yahudilere Akka’nın dışında bir yerde yerleşim kurma sözü verdi, ancak bölgeden kısa sürede çekilince bunu gerçekleştiremedi. ’ta, Kudüs’teki Britanya temsilcisi Lord Palmerston “Britanya İmparatorluğu’nun yüksek çıkarlarını korumak üzere” bir Avrupalı Yahudi Yerleşim Kolonisi kurma fikrini ortaya attı ama arkası gelmedi. Başlangıçta II. Abdülhamid Rusya, Romanya ve Yunanistan gibi ülkelerde zulüm gören ve bu yüzden ülkelerinden kaçmak zorunda kalan Yahudileri sahiplenmiş ve onların ülkenin çeşitli vilayetlerine yerleştirmişti. Fakat bu ailelerin Filistin’e yerleşmeleri istenmiyordu. Bâbıâli’nin ısrarını kırmak üzere ’de “Şark Meselesi” başlığıyla bir makale yazan ve makalesinde İngiltere hamiliğinde bir Yahudi Devleti’nin kurulması fikrini atan iş adamı Edward Cazelet, İstanbul’a planını görüşmeye gitti. Ancak yanıt değişmedi. Yahudi göçmenler için Adana, Halep ve Mezopotamya’da geniş topraklar vardı. Ancak Filistin’e göç mümkün değildi! Osmanlı ülkesine hicret edecek Musevilerin hükümet tarafından bir işaret verilmeden kabule aykırı hareket eden memurlar şiddetle cezalandırılacaklardı. Bu arada Yahudiler kendi aralarında “Siyon Aşıkları” adlı bir dernek kurmuşlardı. Böylece Yahudilerin Filistin ve Kudüs’e yerleşmesini amaçlayan Siyonizmin de ilk adımı atılmış oldu.

► Dinleseafoodplus.info

Tarihin İntihar Kasidesi

Muhtemelen insanlık tarihi kadar eski olan intihar eylemi, Platon, Aristo, Epikür, gibi Antik Çağ filozoflarınca olumsuzlanırken, ilahi dinlerin hemen hepsinde onaylanmayan davranışlar arasında sayılmıştır. Kuran'da intihara ilişkin açık hüküm olmamasına rağmen İslam geleneğinde de intihar günah kabul edilir, intihar eden kişinin cennete gidemeyeceği, cehennemdeyse ölümüne neden olan olayı tekrar tekrar yaşayacağına inanılır. Buna rağmen tarih boyunca İslam toplumlarında çok sayıda intihar olayı yaşanmıştır. Görünüşe göre bunların çoğu namus ve onurun korunmasıyla ilgilidir. yüzyıldan itibaren modernleşme ile birlikte, Batı edebiyatının romantik intihar vakalarının da etkisiyle, karşılıksız aşk, başarısızlık, yoksulluk ve mali krizler yüzünden bunalıma düşenlerin intiharı oldukça sık rastlanan durumlar olmuştur. Ya da modernleşme ile intihar vakaları görünür hale gelmiştir. İntihar yöntemleri de modernleşmiş; eskinin suya veya uçuruma atlama, iple asma, bıçakla kesme, zehirli bitki yeme gibi yöntemlerinin yerine revolver, havagazı, kimyasal maddeler gibi yeni araçlar kullanılmaya başlamıştır.

► Dinleseafoodplus.info

“Eğer biregû hamr içse, bir akça cürm alına!”

Alkol kelimesi Arapçada bir şeyin özü, aslı anlamına gelen “el kuhl" sözünden Batı dillerine girmiştir. Spotify tanıtım: Alkollü içkilerin tarihi insanlığın tarihi ile yaşıttır. Nuh’un gemisindeki insanların şarap içerek hayatta kaldıkları, şarabı da onların dünyaya yaydığı rivayet olunur. Mitolojiye göre şarabın anavatanı Ege havzasıdır. En eski dinlerden biri olan Musevilikte sarhoş olmamak koşuluyla içki içilmesine izin vardır. Şarabı "İsa'nın kanı" olarak kutsal sayan Hıristiyanlık içkiyi törenlere katmıştır. İçkiye karşı en katı tutumu takınan İslamiyet’in bile içkiyi yasaklama kararını vermesi kolay olmamıştır.

► Dinleseafoodplus.info

’e Ad Vermek: Tehcir, Fazahat, Mukatele, Medz Yeghern, Soykırım

Adının ‘tehcir’ mi, ‘mukatele’ mi, ‘kıt’al’ mi, ‘katliam’ mı, ‘kırım’ mı, ‘soykırım’ mı olduğuna bir türlü karar vermediğimiz ‘ arasında yaşananlar’ hakkında konuşmak, Osmanlı İmparatorluğu'nun Cihan Harbi'ni kaybettiğinin anlaşılmasından ’ye kadarki dönemde bugünkü kadar zor değildi. Hatta o yıllarda olayların ‘katliam’ veya ‘facia’ olduğunu, failler bile kabul ediyordu. Örneğin tehcirin baş mimarı Talat Paşa anılarında “Esas olarak askeri bir önlemden başka bir şey olmayan göç ettirme, vicdansız ve karaktersiz insanların elinde bir facia şeklini almıştır” demişti. ’de savaş suçlarını soruşturmak üzere kurulan Mustafa Arif (Deymer) başkanlığında kurulan Osmanlı Dahiliye Nezareti Komisyonu’nun raporuna göre Birinci Cihan Harbi’nde ölen Ermeni sayısı ’di. İTC üyesi olan ancak tehcirde rol almayan Mustafa Kemal 24 Nisan ’de meclisteki açık celsede yaptığı konuşmada “maziye aid fazahat” (geçmişe ait rezillik, ayıp) demiş, “bu tür fecayiin (faciaların) tekrarından vazgeçmemizi istiyorlar” diyerek suçu zımnen kabul etmişti. Ancak Ermeniler 3 Aralık tarihli Gümrü Anlaşması ile taleplerinden vazgeçmek zorunda kaldıktan sonra, o güne dek İtilaf Devletleri’nin kulağına kar suyu kaçırmamak için gayet özenle seçilen dil ve politikasını değişecekti.

► Dinleseafoodplus.info

İrlanda Patates Kıtlığı

Tarihçi William H. McNeill, ’da yazdığı “Patates Dünya Tarihini Nasıl Değiştirdi?” başlıklı makalesinde “Patates tahıla nazaran dört kat daha fazla karbonhidrat içerdiği için Avrupa’da hızlı nüfus artışına neden olan, kıtanın sanayileşmesini sağlayan ve bugünkü uygarlığın temelini oluşturan bir bitki” demişti. Patatesin anayurdunun, Güney Amerika kıtasındaki And Dağları’nın eteklerinde, İnka uygarlığının yayıldığı Peru ve Bolivya vadileri olduğu sanılıyor. İnka topraklarını ele geçiren İspanyol sömürgeci komutan Francisco Pizarro yılında tam 99 yumruyu İspanya Kralı II. Felipe’ye sunacak ama patatesin Avrupa halkları tarafından benimsenmesi çok uzun sürecekti.

► Dinleseafoodplus.info

Türkiye'nin NATO Sevdası

Amerikan Yakın Doğu ve Afrika İşleri Bürosu’nun Ekim ’da açıklanan raporunda Türkiye’nin coğrafi konumuyla Sovyet askeri ve siyasi etkisinin Doğu Akdeniz’e kolay bir şekilde akabileceği bir bölgede şişenin ağzındaki tıpa görevini gördüğü belirtilmişti. ABD Başkanı Truman’ın "containment" (Doğu Bloku'nu çevreleme) politikasında önemli roller biçilen Türkiye ve Yunanistan’a ünlü "Marshall Yardımı" verildi. Haziran 'de Sovyetler Birliği, Batı Berlin'i kuşatmaya başladı. Bunun üzerine ABD, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Norveç, Danimarka, İzlanda, Portekiz, İtalya ve Kanada 4 Nisan 'da Washington'da NATO'yu (North Atlantic Treaty Organization/Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kurdular.

► Dinleseafoodplus.info

Bal Tutan Parmağını Yalar Ülkesi

Halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan bir Sümer tableti rüşvetin ilk belgesi sayılabilir. Sümerolog Veysel Donbaz’ın çözdüğü “Sümer okul günleri” adlı tablette okulun başarısız bir öğrencisinin ailesinin öğretmeni evlerine davet edip yedirip içirmesi v türlü hediyeler vermesi anlatılıyor. Tabletin devamında, bu ağırlamanın sonucunu okuyoruz: Başarısız çocuk birden sınıfın en başarılı öğrencisi olmakla kalmıyor, ardından sınıf başkanı bile seçiliyor. yıl öncesine ait bir Çin metninde, yolsuzluğun 40 yolu sayılmış. Belgeye göre, rüşveti önlemek için memurlara verilen "yang-lien" adlı ek ödeme yapılıyormuş, ama sonucun ne olduğu yazılı değil belgede. “Nasıl dilin ucundaki balı veya zehri tatmamak mümkün değilse, devlete hizmet edenlerin de kralın hasılatının en azından küçük bir parçasını yiyip bitirmemesi mümkün değildir. Nasıl sudaki bir balığın su içip içmediğini tespit edemezsek, devlete hizmet edenlerin de kendileri için para alıp almadıklarını tespit edemeyiz.” Bu satırlar da Hint hukukunun temel kaynaklarından sayılan MÖ ’lü yıllarda yazılmış Arthasastra’dan alınma.

► Dinleseafoodplus.info

Avamdan Havasa, İttihatçılıktan Kemalizm’e Memduh Şevket Esendal

Asıl adı Mustafa Memduh olan kahramanımız, 29 Mart ’te bir taşra kasabası olan Çorlu’nun (Tekirdağ) o zamanki adıyla Papayani Mahallesi'nde, İzmarada adında bir Rum’un kiralık evinde doğmuştu. İsimlerinden Mustafa, peygamberin isimlerinden biri olarak, Memduh ise, dedesinin mahlası olarak konulmuştu. Sonradan kendi ifadesiyle "günün modasına uyup" babasının adı Şevket’i ikinci isim olarak benimsedi. ’te Soyadı Kanunu kabul edildikten sonra “eski Türklerin yaptıkları gibi () büyüklerden birinden bir ad" ister ve “Esendal” soyadını kendisine İsmet (İnönü) Bey verir…

► Dinleseafoodplus.info

Rıdvan Paşa Cinayeti, Abdürrezzak Bedirhan Bey Ve Rusların Kürt Politikaları

23 Mart ’da Abdürrezzak Bey’in adamlarının basit bir yol yapım anlaşmazlığını bahane ederek İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa’yı öldürmeleri sadece Abdürrezzak Bey’in değil tüm Bedirhanilerin, hatta İstanbul’daki Kürt toplumunun da kaderini değiştirdi. Rıdvan Paşa Cinayeti’nin ardından Bedirhan Bey Ailesi’nden 12 yaş üzeri erkekler dahil kişi ve aileyle ilişkisi olan yaklaşık kişi Mekke ve Şevket-i Derya vapurlarıyla çeşitli yerlere sürgün edildi. Trablusgarp’a sürgün edilen Abdürrezzak Bedirhan Bey ’da affedildince önce İstanbul’a geldi ardından Rusya Sefareti’nin bilgisi dahilinde Tiflis’e giderek buradaki Rus yetkililerle işbirliği halinde Kotur, Soma, Bradost, Salmas ve Urmiye’deki etkili bazı Kürt aşiret liderlerine bağımsızlık için Rus desteğinin önemini anlattı. Abdürrezzak Bey, doğrudan bir ayaklanma örgütlemeye girişmek yerine, “Kürt milliyeti” fikrinin yerleştirilmesi maksadıyla Rusya’da Kürtler hakkındaki akademik çalışmaların geliştirilmesine yoğunlaştı."

► Dinleseafoodplus.info

Mart Koçgiri İsyanı

Tarihî Dersim Sancağı’nın batısında yer alan Sivas’ın İmranlı, Zara, Suşehri, Kangal, Divriği, Hafik ilçeleriyle, Erzincan’ın Refahiye ve Kuruçay ilçelerindeki köyde yaşayan, ezici çoğunluğu Kızılbaş/Alevi Kürt olan konfederasyonu olan ve Dersim’in Hasanan Aşireti ile akrabalığı olduğu söylenen Koçgiri Aşireti, Dersim bölgesinin geneli gibi, yüzyılın başlarına kadar devletle, İstanbul’la pek sıcak ilişkiler içinde olmamışlardı. Sorunlar devletin resmî belgelerinde ağırlıklı olarak “asayişsizlik” başlığı altında toplanıyordu. Ancak 23 Temmuz ’de Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edilmesiyle ortaya çıkan özgürlük ortamında kurulan Kürt cemiyetlerinden bazıları Dersim’de de faaliyet göstermeye başlayınca, milliyetçi uyanışın ilk filizleri de belirdi.

► Dinleseafoodplus.info

Bacıyan-ı Rum'dan Anşa Bacılılara

23 Mayıs 'de, Tokat Mutasarrıflığı'na, Anşa Bacı ve oğlu Hasan hakkında gönderilen şikayet dilekçesi ve II. Abdülhamit Dönemi’nin Kızılbaş politikaları

► Dinleseafoodplus.info

Mustafa Kemal’in “Altın Vuruşu”: 3 Mart ’te Hilafet’in İlgası

Kasım gecesi saat ’te, gök gürültüsünü andıran alkışlar arasında kabul edilen ve Saltanat’ın kaldırılmasını sağlayan iki maddeli kanunun 1. maddesinde, Misak-ı Milli sınırları içinde TBMM hükümetinden başka hükümet tanınmayacağı kesin bir dille belirtilirken, 2. maddesinde “Türkiye Devleti, Hilafet makamının dayanağıdır” denmişti. Peki ne olmuştu da, 16 ay sonra, 3 Mart günü bu dayanaktan vazgeçilerek Hilafet makamının kaldırılması gerekmişti?

► Dinleseafoodplus.info

Kavel ve Paşabahçe Grevlerinden Haziran’a

Pek çok işyerinde pandemiyi gözardı eden koşullara, düşük ücretlere, sigortasız ve güvencesiz çalıştırılmaya, kıdem tazminatlarının gaspına; sendikalaşmanın engellenmesine karşı direnişler, grevler yapılırken emek tarihi ne diyor?

► Dinleseafoodplus.info

Üniversite Reformu

Boğaziçi Üniversitesi'ne kayyım-rektör atanmasına karşı akademisyenlerin ve öğrencilerin saygı uyandıran direnişleri vesilesiyle Darülfünun'un İstanbul Üniversitesi oluşunun hikayesi

► Dinleseafoodplus.info

28 Kanun-ı Sani’yi Unutma-II

Kazım Karabekir mi, Enver mi, Mustafa Kemal mi? Geçen hafta TKP lideri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 28/29 Ocak gecesi, Karadeniz'de katledilişinin hikayesini anlatmıştık. Bu hafta “azmettirici kimdi?” sorusuna cevap vereceğiz

► Dinleseafoodplus.info

28 Kanun-ı Sani’yi Unutma-I

"28 Kanun-ı Sani’yi Unutma-I" Mustafa Suphi ve Yoldaşları Nasıl Katledildi?

► Dinleseafoodplus.info

Bir Tetikçi: Yakup Cemil. Bir Darbe: 23 Ocak Babıali Baskını

Olağan şüphelilerin muhaliflere saldırdığı, MHP liderinin siyasileri ve gazetecileri tehdit ettiği günlerde tarihten kıssa: Bir Tetikçi: Yakup Cemil Bir darbe: 23 Ocak Babıali Baskını

► Dinleseafoodplus.info

Celali İsyanları ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kuraklık

Türkiye için kuraklık artık depremden daha büyük tehlike. Yakında iklimsel kaynaklı ölümleri görmeye başlayacağız" derken Anadolu'nun kuraklık tarihi bize ne anlatıyor?

► Dinleseafoodplus.info

Birahane Darbesi, Reichstag Yangını, Uzun Bıçaklılar Gecesi, Kristal Gece

Trump’ın faşist taraftarlarının ABD Kongresi’ne yönelik kanlı darbe girişimi, arasında Hitler’i iktidara taşıyan seri darbeleri anımsattı

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı’nın “Frenk” ve “Frengistan” Algısı

Genel olarak Batı, özel olarak AB ve ABD ile ilişkilerimizdeki med-cezirlerin tarihçesine göz atmaya ne dersiniz?

► Dinleseafoodplus.info

Yıldır Kanayan Yara: Sarıkamış Faciası

Enver Paşa Naciye Sultan'a erotik mektuplar yazarken Allahüekber Dağları’nda kaç bin asker buzdan heykele dönüşmüştü? Olan bitenin sorumlusu kimdi?

► Dinleseafoodplus.info

Soykırımsal Dilin Kötü Çağrışımları

MHP Genel Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı'nın HDP'lileri PKK ile özdeşleştirdikten sonra "itlaf edilmeleri gereken zehirli haşereler" diye nitelemesi kötü bir devlet geleneğinin izini sürmeyi gerekli kıldı

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı’dan Miras Kalan Kötü Gelenek: Avcılık

Bir Amerikalı'ya Dersim’de Aralık tarihleri arasında 50 mermi kullanarak yaban keçisi vurması için verilen izin şimdilik iptal edildi ama tehlike henüz geçmedi

► Dinleseafoodplus.info

Sabiha-Zekeriya Sertel Gazeteciliği ve Tan Matbaası Baskını

Bundan 75 yıl önce bugün Hüseyin Cahit'in "Kalkın Ey Ehli Vatan!" çağrısıyla binlerce kişilik güruh Tan Gazetesi'ni yerle yeksan etmişti. O zihniyet halen dipdiri

► Dinleseafoodplus.info

Futbol Sadece Futbol Değildir!

Maradona'ya veda ederken Black Stockings, Cuma Ligi, Atina Olayı, Sivas-Kayseri Maçı Faciası ve El Salvador-Honduras Futbol Savaşı'nın hikayesi Ayşe Hür: "Müslüman Türklere futbolu sevdirenler Osmanlı Devleti’nin tebaası olan Yahudiler, Rumlar, Ermeniler ve Levantenlerdi. Osmanlı ülkesindeki ilk futbol karşılaşması, ’te Selanik’te, ’lerde İzmir’de, ’larda ise İstanbul’da yapıldı. II. Abdülhamid’in gazabından kurtulmak için, ’de ilk futbol kulüplerini ‘Black Stockings’ (Siyah Çoraplar) adıyla kuran Müslüman Türkler, daha ilk maçlarında Rumlara karşı yenik iken, ünlü jurnalci başı Ali Şamil ve adamlarına yakalandılar. Halk arasında ‘Pazar Ligi’ diye anılan 'Constantinople Football League' ’te oluşturuldu. Moda, Elpis ve Imogene takımlarının mücadelesinde ilk kupayı, İngiltere Sefaret gemisi tayfalarının takımı Imogene kaldırdı"

► Dinleseafoodplus.info

Külhanbeyi, Kabadayı, Çeteci, Mafya Babası

Siyasilere tehdit ve hakaret mektupları gönderecek kadar pervasızlaşan organize suç örgütlerinin kısa hikayesi Ayşe Hür: "Osmanlı döneminde, kabadayılık, ünlü ’liklerden gazeteci Refii Cevat Ulunay’ın tabiriyle 'bir çeşit şehir şövalyeliğiydi'. Hulki Aktunç, kabadayılığın böyle efsaneleştirilmesine karşı çıkar ve onları 'şehir eşkıyaları', 'şehir Celalileri' olarak niteler. Siyah cepkenleri, beyaz ama yaz kış yaka bağır açık gömlekleri, boyunlarında muskaları, ellerinde tespihleri, başlarında püsküllü fesleri ile gezen kabadayılar, koltuk altında saldırma, bellerinde kama taşırlar ama mecbur kalmadıkça kavga etmezler, cana kıymazlardı"

► Dinleseafoodplus.info

Seyit Rıza TBMM'ye ve Milletler Cemiyeti'ne Mektup Yazdı mı?

15 Kasım 'de altı arkadaşıyla birlikte Elazığ'da idam edilen Seyit Rıza'nın arasında devletle yazışmaları bize farklı bir hikâye anlatıyor Ayşe Hür: "10 Eylül tarihli bu telgrafta, Seyid Rıza ve diğer reislerin TBMM Hükümeti’ne bağlı oldukları belirtilmekte, Koçgiri liderlerinden Alişan ve arkadaşlarının affedilmesi rica edilmektedir. TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne diye başlayan 13 Kasım tarihli telgrafta Seyid Rıza, Koçgiri meselesini çözümek için gelecek tahkikat heyetinden beklediklerini dile getirerek tüm Dersim namına Mustafa Kemal’e teşekkür eder. İkinci Umumi Müfettişlik'ten Dahiliye Vekaleti’ne çekilen 8 Aralık tarihli şifreli telgrafta Seyit Rıza ve Baytar Nuri’nin Cumhuriyet hükümetine bağlı olduklarını belirttikleri ve haklarındaki şüphelerin giderilmesi için ovada iskanlarını rica ettikleri yazar"

► Dinleseafoodplus.info

İstanbul, Erzincan ve Varto Depremleri

kişinin hayatını kaybettiği 30 Ekim İzmir Depremi vesilesiyle alınması gereken tedbirler üzerine belki birkaç gün daha düşünmemizi sağlar umuduyla Ayşe Hür: "Bizans dönemindeki adıyla Konstantinopolis'te irili ufaklı 50’den fazla deprem olduğu sanılıyor. Bunlardan kayda geçen ilki yılında. , , , , yılında olanlar ise çok şiddetliydi. Halkın "Kıyamet-i Suğra" (Küçük kıyamet) adını verdiği depreminde sarsıntılar 45 gün sürmüş, bazı kaynaklara göre 15 bin kişi ölmüştü. II. Bayezid, Topkapı Sarayı’nı terk edip 10 gün bahçedeki çadırda yaşamış, sarsıntılar durmayınca Edirne Sarayı'na taşınmıştı"

► Dinleseafoodplus.info

Bosna-Hersek'in İlhakı ve Boykotajı

CB Erdoğan'ın Fransız markalarına, mallarına yönelik boykot çağrısı, bundan yıl önce bu topraklarda gerçekleştirilen bir boykot olayını hatırlamaya vesile oldu Ayşe Hür: "Bosna-Hersek, Berlin Anlaşması’na göre Avusturya-Macaristan (Habsburg) İmparatorluğu tarafından işgal edilecek ve yönetilecekti. Bosna-Hersek üzerinde Osmanlı hükümranlık hakları ise devam edecekti. 9 Ekim ’te Mürzsteg Programı’yla bölgenin kontrolü biraz daha Habsburg idaresine geçti. 12 Eylül günü II. Abdülhamid’in doğum günü şerefine yabancı elçilere verilen ziyafete çağrılmayan Bulgaristan’ın İstanbul temsilcisi (Kapı Kethüdası) Geşov durumu protesto ederek 13 Eylül günü Sofya’ya gidince ilk kriz yaşandı"

► Dinleseafoodplus.info

Prometeus'tan Şeyh Şamil'e Kafkasya

50'ye yakın etnik grubun, adet olduğu üzere dostluktan ziyade düşmanlık biriktirmeyi başardığı Kafkasya'ya ve Rusların Kafkasya politikalarına biraz daha yakından bakalım mı? Ayşe Hür: 'Kafkasya' adı ilk defa Yunan yazarı Aiskhylos'un MÖ ’da yazdığı "Zincire Vurulmuş Prometheus" adlı eserde kullanılmıştı. Terimin Rus kaynaklarında ilk boy gösterişi Osmanlı'nın "Deli" dediği "Büyük" Petro döneminde () oldu. Tiflis, Baku, Nahçıvan ve Erivan’ın Rusya’ya katılması ’de I. Aleksander zamanında oldu. ’da Azerbaycan’a yönelen Rus orduları, ve ’da İran’daki Türk asıllı Kaçarları yenerek tüm Kafkasya’yı hakimiyetlerine aldılar

► Dinleseafoodplus.info

Şikago Kolomb Sergisi'nde "Kürt Dramı"

Bugün Dario Fo'nun eserinin Kürtçe sahnelemesi yasak, halbuki yıl önce Osmanlı İmparatorluğu'nu Yeni Dünya'da bir Kürt piyesi temsil ediyordu Ayşe Hür: "Batılılaşma politikasının parçası olarak Osmanlı İmparatorluğu Londra, Paris, Londra, Paris, Viyana, Paris Dünya Sergisi ve Kolomb Dünya Sergisi’ne katılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu sergiye Şubat 'de özel bir heyet aracılığıyla davet edildi. Mayıs ayında sergi hazırlıkları için bu alanda tecrübesi ve ödülleri olan İlya Suhami Sadullah Firması’yla anlaşma yapıldı."

► Dinleseafoodplus.info

Ümitten Hüsrana: Türk-Ermeni Teali Cemiyeti

Türk-Ermeni Teali Cemiyeti programının tanıtım alanı boş kalmış. Oraya şunu ekleyelim: 27 Ekim tarihli Jogovurti Tsaynı gazetesinde, Tavit Der Movsesyan öncülüğünde, amacı milliyetçi Türklerle Ermeniler arasında samimi ilişkiler tesis etmek olan bir oluşumdan bahsediliyor, bu oluşum için Dahiliye Nezareti'nden de gerekli iznin alındığı belirtiliyordu. Ancak olaylar umulduğu gibi gelişmedi

► Dinleseafoodplus.info

"Her Türk Asker Doğar" ve "Ordu Millet" Doktrini

Askerlikle ilgili kavram ve kurumların toplum yaşamındaki ve siyasetteki ağırlığının hem arttığı hem nitelik değiştirdiği bu günlerde, askerlik kurumuna daha yakından bakalım Ayşe Hür: "I. Murad Dönemi'nden () itibaren Osmanlı Devleti’nde askerlik teşkilatının belkemiğini, Hıristiyan tebaa arasından seçilen ve Müslümanlaştırılan 'devşirme'lerden oluşturulan Kapıkulu Ocakları oluşturuyordu. arasında Anadolu'yu tarumar eden Celali İsyanları sırasında beylerbeylerine ve sekban birliklerine asker almak için vergi toplama yetkisi verilerek, askeri sınıfla reayanın, yani yönetenle yönetilenin birbirine karıştırılmaması ilkesi açıkça ihlal edilmişti"

► Dinleseafoodplus.info

Taş Devri'nden Günümüze Haritacılık

Sykes-Picot Haritası, Sevr Haritası, nihayet Sevilla Haritası "Haritalar en az toplar ve savaş gemileri kadar emperyalizmin silahları olmuştur" diyen harita tarihçisi J. B. Harley haklı mı? Ayşe Hür: "Çek Cumhuriyeti'nin Pavlov köyü civarında bulunan mamut dişine çizilmiş harita MÖ yılına tarihlenir ve üzerinde dağ, nehir ve vadileri gösterdiği sanılan çizgiler vardır. yılında Kerkük yakınlarındaki Ga-Sur yerleşiminde bulunan 7,6x 6,8 santimlik kil tablet, Azala adlı birinin iku (12 hektar) boyutlarındaki tarlasına dair bir haritayı gösterir"

► Dinleseafoodplus.info

Cihan Harbi'nde İskele Savaşları ve "Mütekabiliyet Sürgünleri"

Cihan Harbi'nde İskele Savaşları ve "Mütekabiliyet Sürgünleri" Ayşe Hür: " arasında Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyıları İtilaf gemilerinin bombardımanı yüzünden büyük kayıplar verdi. Cezasını da Osmanlı ülkesinde yaşayan yabancı uyruklular ödedi. 15 Nisan ’te Fransızların Jeanne d'Arc zırhlısı Antalya körfezinde yakaladığı kayıklardaki kile buğday, 55 teneke sade yağ, 10 teneke zeytinyağı, 50 kıyye peynire el koymuştu. 14 Mayıs ’te Fransızlar Kaş’ın Kale nahiyesinde Osmanlı sancağını indirip Fransız bayrağını çekerken işbirlikçilikle suçlanan yerli Rumlardan 18 kişi Konya-Bozkır’a sürüldü"

► Dinleseafoodplus.info

Resmi Tarihin Yazmadığı 13 Eylül Ankara Yangını

Hatay, Cudi, Çanakkale, Mersin, Adana, Bursa ormanları yanıyor. Neden yanıyor, kim yakıyor, henüz bilmiyoruz. Halbuki tarihimizden yangınların Devlet'in etnik temizlik ve iskân politikalarında kolaylaştırıcı rolü olduğunu biliyoruz. Nasıl mı?

► Dinleseafoodplus.info

Yılında Hatay Devleti'nin İlhakı ve Türkleştirilmesi

Fahrettin Altay Paşa'ya "Cumhurbaşkanlığını bırakıp Hatay’a çete reisi olacağım" diyecek kadar konuyu kişiselleştiren Atatürk'ün irredendist başarı öyküsü

► Dinleseafoodplus.info

Bizans, Ermenilere ve Süryanilere Zulmetmiş miydi?

Malazgirt Savaşı'nın yıldönümünde CB Erdoğan Ahlat'ta yaptığı konuşmada bazı iddialar dile getirdi. Bu hafta bunlardan birinin izini sürüyoruz.

► Dinleseafoodplus.info

Bizans, Ermenilere ve Süryanilere zulmetmiş miydi?

► Dinleseafoodplus.info

Yavuz, İdris-i Bitlisi, Çaldıran ve Kızılbaş Katliamı

Yavuz, İdris-i Bitlisi, Çaldıran ve Kızılbaş katliamı Ayşe Hür: " yüzyılda Moğol Cengiz Han soyundan Hûlagü’nün orduları, yüzyılın sonundan itibaren Timur’un orduları tarafından tarumar edilen Kürdistan coğrafyası yüzyıl boyunca sırasıyla her ikisi de Sünni Türk(men) hanedanları olan Karakoyunlular ve Akkoyunluların egemenliğinde yaşamıştı. Fatih Sultan (II.) Mehmed’in ’te Otlukbeli’nde yendiği Akkoyunluların sonunu ’de Şii Safevilerin 14 yaşındaki lideri Şah İsmail getirecekti. Doğu sınırındaki bu gelişmeler Osmanlı Devleti’ni Dersim ve Kürdistan’la ilgili özel politikalar geliştirmeye yöneltti"

► Dinleseafoodplus.info

Preveze Zaferi'nden Sinop Baskını'na

Türkiye ile Yunanistan'ın deniz savaşlarının eşiğine geldiği günlerde denizcilik tarihimize bakmak kıssadan hisse çıkarmak açısından önemli görünüyor Ayşe Hür: "İlk kez Fatih Sultan Mehmed döneminde hutbelerde ‘‘Sultan-ül Berreyn’’ yerine ‘‘Hakan-ül Bahreyn ve Sultan-ül Berreyn’’ ifadesi kullanılmaya başlandı. Lala Şahin Paşa’nın girişimleriyle Gelibolu’da denizci ocağı kuruldu. II. Bayezid döneminin ünlü korsanı Kemal Reis yılında Vezîrâzam Mahmud Paşa’nın emri altında, bir azap olarak Eğriboz seferine katılmış, adanın fethinden sonra oraya yerleşmişti. I. Selim dönemin ünlü korsanları Kurdoğlu (Cartulli) Muslihiddin ile Midilli Vardari Yakup Ağa'nın İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adlı dört oğlu idi"

► Dinleseafoodplus.info

Sevr Anlaşması Sürecinde Kürtler

yıl önce Paris Konferansı'nda Seyid Abdülkadir, Şerif Paşa ve Binbaşı Noel'in Kürtler için planları nelerdi, Mustafa Kemal bu planları nasıl bozdu? Ayşe Hür: "Şerif Paşa Galatarasay Lisesi'nin ardından Fransa’daki Saint-Cry Askeri Akademisi'nde okumuş, 'larda 'Paşa' unvanı almış, Brüksel ve Paris'te Askeri Ataşelik yapmış, ’de Stockholm’e orta elçi olarak atanmıştı. yılında Britanya’nın İstanbul Sefareti Müsteşarı Hohler’in merkeze şöyle yazmıştı: Noel, çok iyi insan, çok güçlü biri. Kürtlerin peygamberi olmak istiyor. Kürtler gibi kimse yoktur, onlar çok asil, çok iyiler diyor. Binbaşı Noel, bir 'Kürt Lawrence’dir!' Mustafa Kemal 11 Haziran ’da Diyarbakırlı Cemil Paşazade yoluyla Kürtlere şu mesajı gönderdi “İngiltere, bağımsız Kürdistan haritasını Ermenilerin çıkarına kurban ediyor. Kürtler ve Türkler birbirlerinin gerçek kardeşleridir ve birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir'"

► Dinleseafoodplus.info

Kemalist Müzik Devrimi’nde Alaturka-Alafranga Çatışması

Şark musikisinden Garp müziğine Ayşe Hür: "’te Yeni Sinema’da Osman Zeki (Üngör) Bey’in yönettiği orkestra Zeki Bey’in Cumhuriyet Marşı ile Beethoven’in Beşinci Senfonisi’ni çalmıştı. İkinci konsere çıkarken orkestranın adı artık ‘Riyaset-i Cumhur Filarmonik Orkestrası’ idi. ’da Darülelhan’ın ‘Şark Musikisi Şubesi’nin kapatılacağını derleme çalışmaları yapmak üzere gittiği Anadolu gezisinden dönüşte öğrenen Darülelhan’ın hocası Rauf Yekta Bey, “bir milletin musikisi resmî bir encümenin kararıyla nasıl ilga olunabilir?” diye şaşkınlığını dile getirmişti. 26 Kasım ’deki radyo yayın akışı şöyleydi: Stüdyo Musiki Heyetinden Şevketza Faslı. Esham ve Tahvilat Borsası Haberleri. Telsiz Telefon Orkestrası. Zahire Borsası Haberleri. Telsiz Telefon Musiki Heyeti. Anadolu Ajansı Haberleri. Telsiz Telefon Orkestrası. Teganni"

► Dinleseafoodplus.info

Deyiş mi, Horovel mi, Sirto mu, Klam mı, Türkü mü?

Ayşe Hür: " Temmuz’unda Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla artık resmen varlığını ilan eden Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yeni devlete 'Türk ulusu' yaratma çabalarının bir parçası olarak yılının Temmuz ayında bugünkü konservatuvarın karşılığı olan İstanbul Darü’l-Elhan’ının hocalarından oluşan heyet Ege Bölgesi’ni kapsayan bir geziye çıktı. Amaç, bölgede söylenen tüm ezgileri kayıt altına alıp, yeni kurulan devletin “milli” müzik arşivini oluşturmaktı. ’da benzer bir heyetin hedefi ise tüm Anadolu’nun ezgilerini kayıt altına almaktı. Heyetin ilk durağı Adana idi, ardından Gaziantep’e geçtiler, ardından Urfa’ya gittiler. Gezileri sırasında ’ye yakın türküyü derleyip kayıt altına aldılar. Bunu ’a kadar dört gezi daha izledi. Bu gezilerde derlenen kadar ezgi 14 defter halinde arşivlendi. ’daki son gezide halkoyunları da filme çekildi"

► Dinleseafoodplus.info

II. Meşrutiyet’in İlham Kaynakları

Bundan yıl önce 23 Temmuz 'de, II. Abdülhamid, İttihatçı-Taşnak ittifakının zorlamasıyla 14 Şubat 'de rafa kaldırdığı Kanun-ı Esasi'yi yeniden yürürlüğe koydu Ayşe Hür: "II. Abdülhamit’i alaşağı etmeye karar veren Müslüman-Türklerin ilk hücresi, Fransız Devrimi’nin yıldönümünün kutlandığı yılının Mayıs ayında, İstanbul’da Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’de kuruldu. Jön Türklerin ilham kaynakları arasında Fransız Devrimi’nin önemli bir yeri oldu. ’in ‘Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet’ şiarı (Jön Türkler buna bir de ‘Adalet’i eklemişlerdi) Fransız Devrimi’nin ‘Liberté, Égalité, Fraternité’ sloganından ödünç alınmıştı. Jön Türkler başarısız Rus Devrimi'nden halkın vergi vermeyi reddetmesi, halkın saraya ve hükümete delegeler göndererek taleplerde bulunması, teröristlerin üst düzey yetkililere intihar saldırıları düzenlemesi gibi yepyeni yöntemlerle tanıştılar"

► Dinleseafoodplus.info

Sene Ağrı Dağı’nda Bir Kürt Cumhuriyeti

Bir asırlık Kürt Meselesi'nin tarihinden: sene , Ağrı Dağı'nda bir Kürt Cumhuriyeti Ayşe Hür: " yılının Ekim ayının başında 4 bin kişilik bir Kürt birliği Beyazıt’ı bastı ve bazı Türk subay ve erlerini İran’a kaçırdı. Ankara’nın buna cevabı, Beyazıt’ı ilçe, Karaköse’yi il yapmak ve İran’la transit ticareti kesmek oldu. Mayıs ’dan itibaren Celâlî Halit Bey’in başkanlığındaki Ezidi, Sünni ve Alevi aşiretlerinden oluşan Celâlî Konfederasyonu, Ağrı Dağı’na sığınmıştı'de Lübnan'da kurulan Xoybun dağdaki hareketi yönetmek üzere, Osmanlı ordusunda kurmay binbaşı olan ve Eylül ’teki Nasturi (Beytüşşebab) Ayaklanması’ndan sonra sırasıyla Suriye, Irak ve İran’a geçen İhsan Nuri Bey'i görevlendirdi. İsyancılar Ağrı Dağı’nda minyatür bir Kürt cumhuriyeti yaratmış ve İngilizlerin aracılığıyla Milletler Cemiyeti’ne bile başvurmuşlardı. Sarı, kırmızı ve yeşilli bayrakları, Agiri adlı gazeteleri vardı"

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Gasp ve Müsadere

Servet denetimi, muhalifleri ve rakipleri tasfiye, hazine açıklarını kapatma yolu olarak Ayşe Hür: "Osmanlı tarihinde ilk kayıtlı-kuyutlu müsadere, Konstantinopolis’in fethinden bir gün sonra yapılmıştır. Malları ilk müsadere edilen kişi ise II. Mehmed’in ‘Fatih’ unvanı almasında önemli rolü olan Vezir-i Azam Çandarlı Halil Paşa’dır. Müsaderenin sistematik hale geldiği Kanuni Dönemi’nin ünlü vak’alarından biri Defterdar İskender Çelebi’nin infazı ve servetinin müsaderesiydi. İskender Çelebi’ye atfedilen suç, Irakeyn Seferi sırasındaki bazı başarısızlıklar ve yolda gerçekleşen bir soygundu. Cinci Hoca lakaplı Karabaşzade Hüseyin Efendi’nin, "Deli" İbrahim'in tahttan indirilmesini takiben () katli ve mallarının müsaderesi hazineyi epeyce rahatlatmış, Cinci Hoca’nın toplam kese kadar olduğu rivayet edilen altınları halk arasında ‘Cinci Parası’ diye anılmıştı."

► Dinleseafoodplus.info

Dumuklu Alevileri Hadisesi

Sivas Katliamı’nın yılında, yıl önce Malatya Akçadağ’da yaşanan bir başka Kızılbaş/Alevi katliamını anmak Ayşe Hür: "II. Abdülhamit döneminde ‘Halifelik’ meselesi yeniden 'keşfedildi', tek tip Kuran’lar, ilmihaller bastırılıp hem ülke içinde hem de Türkistan, Hindistan ve Cava gibi uzak diyarlarda dağıtıldı. Sünni Kürtler II. Abdülhamit'i 'Bavé Kurda' (Kürtlerin Babası) olarak adlandıracak kadar sevdiler. Ama Kızılbaş Kürtler için Abdülhamit demek, Ali Şefik Paşa’nın böl-yönet politikaları ve katliamlarıydı, Neşet Paşa’nın kanlı harekatlarıydı. Fransız gezgin Poujoulat şöyle der: 'Arga’dan elli adım ötedeki Laca Dağı’nın eteğinde kişilik bir (Kızılbaş) Kürt kabilesi ve çeşitli yaşlarda Kürt kadınları vardı. Çadır yapacak bir parça kumaşları yoktu ve yakıcı güneşin altındaydılar"

► Dinleseafoodplus.info

Teşkilat-ı Kadime: Hafiyeler, Jurnalciler ve Sansür

Ayşe Hür: "Tarih tekerrür eder mi? II. Abdülhamid’in 'muzır' bulduğu kişi ve akımlarla nasıl mücadele ettiğini dinleyin, kararı siz verin: Kaynaklara göre IV. Murad (ö. ) ilk kez muhbir (ihbarcı) kullanan padişah idi. yüzyıldan itibaren bu işin adı ‘jurnal’ oldu. Abdülaziz döneminde ‘jurnalciler’ adlı yeni bir memuriyet ortaya çıktı. Özel doktoru Mavroyani Paşa’ya göre Civinis Efendi adlı Korfulu bir Rum albay rütbesiyle polis şefi yapılmıştı. Abdülhamit’e doğrudan bağlı olan Yıldız Hafiyye Teşkilatı’nın başına da Mösyö Bonin getirilmişti. ’dan itibaren çeşitli devlet görevlerinde bulunan Süleyman Kani Bey’e göre jurnalcilerin sayısı 30 bini aşıyordu. Jurnalciler arasında gazeteciler, paşalar, devlet görevlileri, şeyhler vardı."

► Dinleseafoodplus.info

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Güvenlik ve Bekçi Teşkilatı

Yasakçılar, bekçiler, kır serdarları, korucular Ayşe Hür: "Kanuni Sultan Süleyman zamanında fesat hareketlerini ortadan kaldırmak ve bozulan asayişi yeniden sağlamak amacıyla 'Yasakçılar' diye görev oluşturulmuştu. yüzyıl yazarı Evliya Çelebi, İstanbul’da bekçinin bulunduğundan bahseder. Bunlardan tanesi bedesteni korumakla görevli olup geri kalanlar geceleri İstanbul mahallelerinin güvenliğinden sorumludur. yüzyılın başlarında özellikle geceleri yaşanan hırsızlık ve cinayet olaylarının artmasıyla birlikte ilk defa İstanbul’da bir gece naibi, suçüstü yakalanan zanlıların yargılanması için gece mahkemesi kurulmuştu. İtalyan seyyah Edmondo de Amicis: 'İstanbul Avrupa’nın gündüz en parlak, gece en karanlık şehridir. Gece olur olmaz, şehir ıssızlaşır; bekçilerden, köpek sürülerinden, şuleler gibi bir parlayıp bir sönen esrarlı fenerlerden başka bir şey görülmez."

► Dinleseafoodplus.info

“Bir Millet ki Heykel Yıkmaz!”

Vendôme Sütunu'ndan Ayastefanos Rus Abidesi'ne, Adalet Taşı'ndan Güzel İstanbul'a Ayşe Hür: "16 Mayıs 'de Paris komüncüleri Napolyon Bonapart’ın acımasız gücünü, militarizmini, uluslararası hukuka karşı çıkışını ve fatihin fethedilenlere yönelik sürekli saldırısını simgeleyen Vendôme Sütunu’nu yıktılar. Sadrazam 'Makbul/Maktul' İbrahim Paşa, ’da Budin’den getirttiği Herkül, Apollon ve Diana heykeli ile Macar Kralı Mathias Corvino’nun tunç heykelini Sultanahmet Meydanı’na bakan konağının önüne diktirmiş ancak halkın 'putperestlik' suçlaması üzerine kaldırılmıştı. ’ta, Tanzimat Fermanı’nın birinci yıldönümünde, Gülhane Parkı’na Batılı anlamda bir anıt dikilmek istendi ama “Adalet Taşı’” adlı bu proje gerçekleşmedi. Osmanlı döneminde inşa edilen ilk anıtsal eserler II. Abdülhamit’in tahta çıkışının yıldönümü şerefine, imparatorluğun çeşitli vilayet ve sancaklarına diktirdiği saat kulesiydi."

► Dinleseafoodplus.info

27 Mayıs Darbecilerinin Kürt Politikaları

49'lar Davası, Sivas Kampı ve Doğu Grubu Ayşe Hür: 'Milli Birlik Komitesi’nin yakında neşredeceği vesikalarda bir Kürdistan hükümeti tesisi için DP grubu içinde çalışanların varlığı ispat ediliyor. Sabık iktidar, Şeyh Said’in oğlunun Rus yapısı ciple Doğu’da propaganda yapmasına göz yummuştur.” 31 Mayıs , Cumhuriyet) 1 Haziran ’de, çeşitli kaynaklara göre sayıları ila arasında değişen bir grup şeyh, ağa ve derebeyi tutuklanarak Sivas Kabakyazı’daki 5. Er Eğitim Tugayı’na götürüldüler. Cemal Gürsel: 'Eğer yola yordama gelmezlerse, dağlı Türkler [Kürtler] rahat durmazlarsa, ordu, şehir ve köylerini bombalayıp yıkmakta, tereddüt edilmeyecektir. Öyle bir kan gölü olacaktır ki, ülkeleriyle birlikte batacaklardır.' (16 Kasım , İsveç gazetesi Dagens Nyheter) 'Küçük Yassıada' diye anılan Sivas-Kabakyazı kampındaki 55 kişi Aralık 'dan Ekim 'e kadar Antalya, İzmir, Burdur, Muğla, Afyon, Isparta, Manisa, Çorum ve Denizli’de zorunlu ikamete tabi tutuldular."

► Dinleseafoodplus.info

DP Dönemi’nde CHP’nin Malvarlığı Nasıl Müsadere Edildi?

AKP iktidarının İş Bankası'ndaki CHP hisselerinin Hazine'ye devri için yollar aradığı günlerde tarihten bir yaprak Ayşe Hür: "14 Mayıs 'de "Yeter Söz Milletindir" diyerek ezici çoğunlukla iktidara gelen DP sadece altı aylık 'balayı'ndan sonra CHP'nin taşra teşkilatı gibi çalışan Halkevleri için CHP'ye aktarılan paralara CHP'nin el koyduğunu iddia etti. yazında Halkevleri meselesi yeniden alevlendi çünkü Ekim ayında ara seçim yapılması söz konusuydu. Ayrıca eski Türk Ocağı Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in başını çektiği bir grup bazı Halkevlerinin tekrar" Türk Ocağına verilmesini istiyordu. 11 Ağustos 'den itibaren Halkevlerinin mülkiyeti Maliye'ye geçerken, Halkevlerinin 19 yılda biriktirdiği film, fotoğraf, resim, belge arşivi ve bini aşkın kitabı ya kayboldu, ya fırsatçıların eline geçti."

► Dinleseafoodplus.info

Hayali Cihan Değer: 12 Ada’yı ve Girit’i Geri Almak Mümkün mü?

Ayşe Hür: "24 adadan oluşan Menteşe Adaları On İki Ada diye de bilinir. Oniki Ada, adını ada sayısından değil, adaların “Demogerondia” adı verilen 12 kişilik mahalli meclislere dayanan yönetim şeklinden almıştır. Ege'deki ada ve adacıklar tarih boyunca Yunan kolonilerinin,Venedik ve Ceneviz kolonilerinin, Malta Şövalyeleri’nin ve Bizans'ın egemenliğinde olmuş, Osmanlı tarafından , ve dönemlerinde fethedilmiştir. senesinde Cenevizlilerden Venediklilere geçen Girit Adası’nı Osmanlı askerleri 22 Ağustos ’te ayak bastı. Ancak adanın tümüyle kontrol altına alınması 25 yıl süren savaşlardan sonra ’da mümkün oldu. Osmanlı idaresi diğer Ege adalarında olduğu gibi Girit'te de şenlendirme (sürgün ve göç ettirme) yöntemi ile değil, kitlesel ihtida yöntemiyle toplumsal tabanını oluşturdu’te bine düşen nüfusun 46 bini Müslüman, 83 bini Hıristiyan’dı. Osmanlı Devleti, Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Rumeli’de toprak kaybetmemek için Girit ve civarındaki iki adayı Yunanistan’a terketmeyi önerdiğinde buna İngilizler şiddetle karşı çıktılar."

► Dinleseafoodplus.info

Fransa "Ne tanrıları isterim ne de efendileri"

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının yılında Baharı ve mirası Ayşe Hür: "Bir grup genç Marksist, cinsel özgürlükçü ve anarşist bir karışımdan oluşan söylemlerle 22 Mart 'de Nanterre Üniversitesi’nin idare binasını işgal ettiler. Liderleri 'Kızıl Danny' lakaplı Daniel Cohn Bendit idi. 2 Mayıs günü Paris'teki Sorbonne’un bahçesi, rektörün deyimiyle 'Nanterreli kudurmuşlar' tarafından dolduruldu. Rektör, 'Occident' (Batı) adlı sağcı öğrenci grubu ile işgalciler çatışmasın diye polisi üniversiteye davet edince olaylar çığırından çıktı. 6 Mayıs’tan itibaren Sorbonne'un bulunduğu Quartier Latin’de öğrenci polis çatışmaları yaşanıyordu. Bu çatışmaların en önemlisi 'Barikatlar Gecesi' denilen Mayıs gecesi yaşandı. Henri Weber: Fransız tarihinde barikatlar hep halk ayaklanmalarının kahramanlıklarına karışmıştır: , ve Paris Komünü. Barikat bir simgedir, kralların ve gericilerin ordularına karşı işçilerin, fakirlerin savunusudur.”

► Dinleseafoodplus.info

Hoş Geldin Bir Mayıs, Ey Ulu Münci!

’dan ’ye Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi'nde 1 Mayıs nasıl kutlandı? Ayşe Hür: "İstanbul'da ilk 1 Mayıs 'da Yunan sosyalist gazetesi Ergatis (Irgatlar) çevresinden Rum emekçiler Sivaçev, Papadopulos ve arkadaşları tarafından Kağıthane'ye bir 'gezi' şeklinde kutlanmıştı. 'İştirakçi' Hilmi’nin yayınladığı İştirak dergisindeki bir fotoğrafın altında 'Pangaltı’ndaki Belvü Bağçesinde, Efrenci (Miladi) senesi Mayısının birinci günü, Osmanlı Sosyalistleri tarafından idare edilen 1 Mayıs Bayramı' yazıyor. 16 Mart ’de İstanbul işgal edilince İstanbul’daki sendikalar 1 Mayıs kutlaması yapmamıştı. Yine de Türkiye Sosyalist Fırkası çevresinden bir grup 'Türkiye Müstakil Olacak' pankartıyla Haliç’ten Beyoğlu’na yürümüştü."

► Dinleseafoodplus.info

24 Nisan ’te İstanbul’dan Sürgün Olmadı Yalanı

Ayşe Hür, Ermeni Soykırımı’nın Yıldönümünde “Katolik, Protestan Ermeniler ile İstanbul, İzmir ve Edirne Ermenileri sürülmedi” yalanını değerlendiriyor. Ayşe Hür: Öldürülen Ermenilerin sayılarıyla pervasızca oynayan resmî tarihçilerin, İTC’nin ’te Ermenilere reva gördüğü muamelenin “soykırım” olmadığını kanıtlamak için ileri sürdüğü tezlerden biri Ermenilerin “grup olarak hedef alınmadıkları” seafoodplus.infoin başlangıcında bütün vilayetlere gönderilen emirlerde "vilayet dahilindeki kura ve kasabatda bulunan bila istisna (istisnasız) bilimum (bütün) Ermeniler aileleriyle birlikte ihraç edilecektir" yazar. Talat 11 Ağustos 'de vilayetlere çektiği telgrafta "Ermeni Katoliklerin diğerleri ile birlikte sevk ve tediblerini" ister. 15 Ağustos'ta Almanların baskısıyla "Protestan mezhebinden Ermenilerin [henüz] sevk olunmayanlarının sevkinden sarf-ı nazar edilsin" der.

► Dinleseafoodplus.info

Yılında TBMM'nin Öteki Tarihi

Ayşe Hür bu haftaki programında, 23 Nisan 'de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun yılında TBMM'nin öteki yüzüne bakıyor.

► Dinleseafoodplus.info

Matbuat Kamilen Meddah Oldu!

Ayşe Hür Cumhuriyet döneminde iktidar-basın ilişkilerinin öteki yüzüne bakıyor: "25 Temmuz ’de kabul edilen Matbuat Kanunu ile gazete çıkarmanın onlarca belirsiz kritere bağlanması yetmezmiş gibi merkezin sıkı denetimi ile gazeteciler nefes alamaz hale gelmişlerdi. Gazeteler Falih Rıfkı’nın deyimiyle Matbuat Müdürlüğü’nden gelen “telefon darbesi” ile kapatılırken ne için kapatıldıklarını bile öğrenemezlerdi. Basın sadece baskı ile değil, ödüllendirme ile de susturuluyordu. Mustafa Kemal’in sağlığında yaklaşık 40 gazeteci milletvekili olmuştu. Tek Parti döneminin basın üzerindeki sopası olan tarihli Matbuat Kanunu arasında defalarca ağırlaştırıldı. Gazeteler korkudan Mustafa Kemal’in ölüm döşeğinde olduğu haberini bile veremediler"

► Dinleseafoodplus.info

Hepimiz Çingeneyiz, Hepimiz Romanız!

Ayşe Hür 8 Nisan Dünya Romanlar Günü dolayısıyla Dünya'nın en kadim "öteki"si Romanların tarihine bakıyor: " yılında toplanan İkinci Dünya Roman Konferansı’nda “Çingene” yerine, Rom (=adam, insan) kökünden gelme ‘Roma’ (Türkçede Roman) adının kullanılması kararı alındı. Bu talep ilk kez 'te Augustus Pott'un kitabında dile getirilmişti. Romanlar, özgürlükçü yaşam tarzları yüzünden yüzyıllar boyunca yaşadıkları her ülkede garipsenmek ve dışlanmakla kalmadılar, işkencelere uğradılar, hapislere atıldılar, şehirlerden sürüldüler, çocukları ellerinden alındı, soykırıma uğradılar. tarihli Bizans geçen ve ‘büyücü’ veya ‘vantrolog’ anlamına gelen ‘adsincani’ teriminin, Yunancadaki Atzinganoi, Almancadaki Zigeuner, Fransızcadaki Tsiganes, İtalyancadaki Zingaro veya Türkçedeki Çingene sözcüğünün kökeni olduğu sanılıyor. yılında XIV. Louis Çingenelerin yakılarak ve kılıçtan geçirilerek yok edilmesine karar verdi. ’da İngiltere Kralı VI. Charles bütün erkek çingenelerin öldürülmesi, kadın ve 18 yaş altı çocukların kulaklarının kesilmesini emretti."

► Dinleseafoodplus.info

Mahpushane İçinde Mermerden Direk

Ayşe Hür "Covid tehdidi altındaki bin tutsak için infazda eşitlik" talebi bağlamında Osmanlı'dan günümüze af tarihine bakıyor. Ayşe Hür:" MÖ yılında Atinalı General Thrasybule geçmişte suç işlemiş 30 tiranı Atina’dan kovduktan sonra “geçmiş şeyleri unutma kanunu” çıkardı. Bu kanuna Amnestia dendi. Osmanlı’da affetme yetkisi padişaha aitti. Padişah tahta çıktığında, sünnet veya düğünlerde, özel günlerde af çıkarırdı. Böylelikle halkın sevgisini ve güvenini kazanırdı. Padişaha tanımmış af yetkisi ilk kez Ceza Kanunu ile yazılı hale geldi. ’da tahta çıkan II. Abdülhamit, Kanun-i Esasi’nin 7. Maddesi ile padişaha verilen af yetkisini sık sık kullandı. En geniş affı ise tahta çıkışının Yıldönümü olan ’de ilan etti. II. Abdülhamit, 'da kendisine karşı mücadele eden Ermeni komitacıları; , ve 'de ise Bulgar, Makedon, Yunan komitacıları affetti’te Cumhuriyet’in Yıl şerefine çıkarılacak affın ’da Mustafa Kemal’e suikast düzenlemekten hapis yatan TpCF üyelerini kapsamasına karşı çıkanları Dahiliye Vekili Şükrü Kaya “Onların affını Gazi Paşa rica etti” diye ikna etti"

► Dinleseafoodplus.info

Ali Şükrü Bey Cinayeti: Bir Taşla Üç Kuş

Ayşe Hür Tarihin Öteki Yüzü'nde 97 yıl önce, 27/28 Mart ’te Ankara’da işlenen siyasi cinayetin perde arkasına bakıyor. Ölen de, öldüren de gayet iyi biliniyordu. Peki cinayetin nedeni neydi? yılında Trabzon Vakfıkebir’de doğan Ali Şükrü Bey, Bahriye Mektebi’nde okumuş, İngiltere’de deniz hukuku eğitimi görmüş, deniz kurmay binbaşısı iken son Osmanlı Meclisine Trabzon mebusu olarak katılmıştı. Dönemin siyaset adamlarından Zamir Bey'e göre "Hükümet lehine konuşanları dalkavuklukla suçlayan", "Taassubu hocalardan geri olmayan, kadının serbestisi şöyle dursun, yüzlerinin açılmasına bile tahammülü olmayan" biriydi. Falih Rıfkı da Ali Şükrü Bey'in Meclis'teki muhafazakâr grup içinde "en azılı" olanlardan biri olduğunu söylemişti. Nitekim yılında TBMM'nin kabul ettiği Men-i Müskirat (içki yasağı) Kanunu onun işlerindendi. Ali Şükrü Bey, en son Mart akşamı, Karaoğlan Çarşısı'ndaki Kuyulu Kahve'de dostlarıyla sohbet edip nargile içtikten sonra Mustafa Kemal'in muhafızlığını yapan "Topal" Osman'ın adamlarından Mustafa Kaptan'la kol kola yürürken görülmüştü.

► Dinleseafoodplus.info

Hint, Çin ve Yunan Mitolojisinde Tıp

Bölüm- Sağlık sisteminin kronik sorunlarının üstüne Covid 19 yüzünden 14 Mart'ı kutlayamayan tıp camiasına saygıyla: Adını yüzyıl sonlarında onları keşfeden bilim adamından alan Ebers Papirüs’ünde büyü formülünden başka timsah ısırmasından ayak tırnağı ağrısına kadar her derde deva olan ilaçların ya da evleri çeşitli haşerelerden koruyan malzemelerin adları yazılıdır. Hindu mitolojisine göre dünyanın yaratıcısı olan Brahma aynı zamanda adı “yaşam bilgisi” olarak özetlenebilecek olan kutsal Veda metinlerinden tıpla ilgili olan Ayurveda’nın da ilk öğretmenidir. Bugün “Hint cerrahisinin babası” sayılan Suşruta’nın kitabında “estetik” burun ameliyatları, boyun tümörleri, bademcik ameliyatları, kol ve bacak gibi uzuvların kesilmesi, apselerin açılması gibi işlemler tarif edilir. Mısır mitolojisine göre tanrı Toth her çeşit hastalığı iyi ederdi, Seshet kadın hastalıklardan korurken, Seth bulaşıcı hastalıkları önlerdi, İsis de hekimlik mesleğinin tanrısıydı. Onların soyundan gelen Horus ise sağlığın korunmasının sembolüdür. Çin hekimliğinin yasalarını yazan efsanevi Sarı İmparator Dönemi’nde (M.Ö. ) yaşadığına inanılan Huang Ti’dir. Bugün bile Çin’de okutulan ünlü kitabı Nei Chin’e göre insan vücudunun teşhis amacıyla parçalara bölünmesine dinsel nedenlerle izin verilmezdi. Hammurabi Yasaları’nın maddesinde bir doktorun büyük bir operasyon gerçekleştirmesi ya da bir göz hastalığını iyileştirmesi halinde on gümüş sikkeyle ödüllendirileceği belirtiliyor. Ancak hasta hayatını ya da bir organını kaybederse doktorun elleri kesiliyordu.

► Dinleseafoodplus.info

Cumhuriyet Tarihinin Büyük Yalanı: “Köylü milletin efendisidir!”

Ayşe Hür bu haftaki Tarihin Öteki Yüzü programında, Tek Parti Dönemi’nden günümüze, siyasette ve edebiyatta köy, köycülük, tarım politikalarını ele alıyor. Ayşe Hür: ''Türkiye'nin sahibi hakikisi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve elyak olan köylüdür!" Mustafa Kemal bu sözleri TBMM'nin 1 Mart tarihli Üçüncü Toplanma Yılını açarken söylemişti’lerde köylülüğün yüceltmesinin nesnel temelleri vardı. Ailelerin yüzde 5'i toprakların yüzde 65'ine sahipti. Yüzde 95'i de kalanı paylaşıyordu. Gayri Safi Milli Hasıla'nın (GSMH) yüzde 'si, ihracatın yüzde 95'i tarım ürünü idi. 17 Şubat-4 Mart tarihli İzmir İktisat Kongresi'ndeki konuşmasına bakılırsa Mustafa Kemal, bir ara İngiliz tipi liberal sanayileşmeyi arzulamıştı. Ancak 'ların ortasında bile yönetici zümre, 'Türkiye bir tarım ülkesi mi yoksa bir sanayi ülkesi mi olsun?' konusuna karar verememişti.''

► Dinleseafoodplus.info

Fatareş, Kara Fatma, Fatma Seher Hanım, Mayan Hatun, Zabel Yesayan, Mina Hanım…

Ayşe Hür bu haftaki programında, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle tarihten kadın portrelerini ele alıyor. Ayşe Hür: ''Kaynaklardaki ilk “Kara Fatma” yılında Trabzon Valisi Tayyar Mahmud Paşa tarafından İstanbul’a yazılmış bir mektupta çıkar karşımıza. Mektuptan bu kadının 78 kişilik bir çeteye komuta ettiğini ve Amasya Sancağı’nda haydutluk yaptığını öğreniriz. Mehmet Bayrak’tan öğrendiğimize göre Sinemilli Aşireti’nden Fatareş Hanım ’te Kırım Savaşı patlak verdiğinde, padişahın tüm Osmanlı tebaasına yaptığı çağırıya uyarak, dolayında süvari ve piyade ile bu savaşa katılmak üzere İstanbul’a gider. Gusieppe Fossati’nin çizdiği gravür 15 Nisan tarihli L’Illustration Journal Universel dergisi yoluyla Fransız basınında boy gösterir. Gravürün altında Fransızca ‘Kürdistan kahramanı Kara Fatma İstanbul’da” yazmaktadır. Aynı gazetenin 1 Temmuz tarihli sayısında ise Kara Fatma’nın ‘Kara Güzel’ olarak da tanındığından söz edilir ama yaşı 78 olarak verilir. Bu haberde de Kara Fatma çirkin, bakımsız, yırtık pırtık giysili biri olarak tarif edilmektedir.''

► Dinleseafoodplus.info

Balkan Savaşları/Hezimeti: Sonun Başlangıcı

Ayşe Hür bu hafrtaki programında, "Dünyaya dehşet salan Osmanlılarız" coşturmasıyla başlayan, imparatorluk topraklarının üçte birinin, nüfusunun beşte birinin kaybedilmesiyle biten Balkan Savaşlarını (hezimetini) ele alıyor. Ayşe Hür: ''Sonunda “umulmayan” ama “için için arzulanan” oldu ve 8 Ekim günü Karadağ, 17 Ekim günü Bulgaristan ve Sırbistan, 19 Ekim günü ise Yunanistan Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. bin kişilik Balkan orduların karşılık bin kişilik Osmanlı ordusu vardı. Silah, cephane ve malzeme stokları tükenmiş durumdaydı. Ordunun subay kadroları hâlâ Trablusgarp meselesiyle meşguldü. Siyasiler ise fırkacılık kavgalarına gömülmüştü.İTC’nin halkı savaşa hazırlamak için mitingler düzenlemek olmuştu. İstanbul’daki mitinglerde sadece Türk/Müslüman mebuslar değil Rum, Yahudi ve Ermeni mebuslar da konuşmalar yaptı. Mitinglerde halk “Cengâverlikle bütün dünyayı titreten şanlı dedelerimizin kahraman torunlarıyız”, “Dünyaya dehşet salan Osmanlılarız”, “Filibe’ye hücum, Sofya’ya hücum!” diye haykırıyordu''

► Dinleseafoodplus.info

Vatandaş Türkçe Konuş Zorbalığı ve Vagon-Li Olayı

Ayşe Hür: Lozan Barış Antlaşması, kâğıt üzerinde Türkiye Cumhuriyeti uyruklu bir Kürt’ün Kürtçe gazete çıkarmasını, Kürtçe televizyon yayını yapmasını, Kürtçe seçim propagandası yapmasını, mahkemede Kürtçe savunma yapmasını mümkün kılıyordu. Şark Islahat Planı’nın Maddesi “Aslen Türk olup Kürtlüğe yenilmeye başlayan” çeşitli vilayet ve kaza merkezlerinde, devlet dairelerinde, okullarda, çarşı ve pazarlarda, Türkçeden başka dil kullananlar, hükümet ve belediyenin emirlerine muhalefet etmek ve direnmek suçundan cezalandırılacaktır,” diyordu. 28 Nisan ’da Türk Ocağı Kurultayı’nda Van Mebusu İshak Refet (Işıtman), Şark vilayetlerinde yaşayan Kürt unsurların hem dillerini muhafaza ettiklerini, hem de Karakeçililer, Serkanlar, Türkanlar gibi Türk kökenli toplulukları Kürtleştirdiklerinden söz ediyor, bu konuda cezai tedbirler alınmasını öneriyordu.

► Dinleseafoodplus.info

Sene Şeyh Said İsyanı mı, Kürt İsyanı mı?

Ayşe Hür: Bundan 95 yıl önce tam bugünlerde patlak veren veya verdirilen bir isyan Cumhuriyet tarihine damgasını vurdu. 13 Şubat ’te, Piran Köyü’nde Nakşibendi Zaza Şeyh Said’in kaldığı eve bir grup jandarmanın gelerek evdeki bazı firarileri istemeleri ve bu isteğe ateşle karşılık verilmesiyle başladığı iddia edilen isyan Cumhuriyet tarihine ve Türk-Kürt ilişkilerine damgasını vurdu. İsyanın arkasında bulunduğu düşünülen tam adı Hizbe Azadiya Kürdistan (Kürt İstiklal Komitesi, kısaca Azadi) olan örgütün kadrosu, Hamidiye Alayları geleneğinden gelen Kürt kökenli subaylardı. Piran, Çapakçur, Lice ve Hani dağlık bölgesindeki Sünni Zaza-Kürt aşiretlerinden gelen isyancılar 16 Şubat’tan itibaren Darahini, Hani, Lice, Çapakçur ve Palu’yu ele geçirdiler, 24 Şubat’ta Elazığ’ı girdilerse de halkın direnişi çekilmek zorunda kaldılar. 3 Mart ’te “Pasif” bulunan Ali Fethi (Okyar) Bey Hükümeti 60’a karşı 94 oyla düşürüldü, yerine “şahin” İsmet Paşa Hükümeti kuruldu.

► Dinleseafoodplus.info

Rusya Tarih Kitaplarında Osmanlı-Türk İmgesi

Ayşe Hür: Çocuklarımıza “Moskof”un sıcak denizlere inmek için Osmanlı’yı düşman bellediğini söyledik, “…yedi sekiz dokuz Ruslar domuz” diye tekerlemeler öğrettik. Peki Ruslar çocuklarına ne anlatıyor? “XIII yüzyılda Bizans için yeni ve çok tehlikeli bir düşman -Osmanlı Devleti- ortaya çıktı. O, Konya Selçuklu Devleti’nin çökmesi sonucundan bağımsız olan beyliklerin birleşmesinden oluştu ve aktif işgal siyaseti sonucu topraklarını genişletti. Türkler ’te her taraftan saldırarak, öldürerek ve esir alarak Aya Sofya mabedine kadar geldiler. Kapıların kapalı olduğunu gördüklerinde baltalarla kırmaya başladıseafoodplus.info̧em Süleyman tarihe, sadece Avrupa’yı dehşete düşüren şanslı bir işgalci olarak değil aynı zamanda başarılı reformcu olarak girmiştir. Osmanlı kanunlarının yer aldığı Kanunname kitabı ile o Kanuni lakabını almıştır. Kırım Savaşı’nın asıl nedeni asıl nedenleri Balkanlar ve Yakındoğu’da Rusya, Türkiye, İngiltere, Fransa ve Avusturya-Macaristan arasındaki çıkar çatışmaları idi. I. Nikola yanlışlıkla Türkiye’nin ‘hasta adam’ olduğunu düşünüyor ve onun mirasının bölünmesi gerektiğini savunuyordu. Balkan Savaşlarında Rusya her zaman olduğu gibi ezilmiş Slav haklarının tarafında durdu. Slav halklarının milli özgürlük hareketleri Rus cemiyetinde geniş yankı buldu, Balkanlara yüzlerce Rus gönüllüsü gitti.

► Dinleseafoodplus.info

Tarihte Bayrak, Kırmızı, Hilal ve Yıldız

Tarihte Bayrak, Kırmızı, Hilal ve Yıldız; Kimine göre uğruna ölünecek kutsal bir sembol, kimine göre yırtma özgürlüğü yoksa bir kumaş parçası… Ayşe Hür: “Bayrak” kelimesi eski Türkçedeki “batrak”dan geliyor. “Batrak” ise “batırmak” fiilinden. Bir de “saplamak” anlamına gelen “sançmak” fiilinden gelen “sancak” var. 7. yüzyılda Baykal Gölü’nün batısında Lena ve Yenisey kıyılarında Göktürk’lere tabi olarak yaşamış Kurıkanlara ait kaya resimlerinde, bazı süvarilerin ellerinde bayraklar görülüyor. yüzyıl yazarı Kaşgarlı Mahmud’a göre Oğuz boylarının her birinin kendisine ait tuğu ve bayrağı vardı. Oğuzlarda “Tokuz tuğluk han” denilince en yüksek mertebedeki hanlık anlaşılırdı. Eski Türk kültürlerinde bayraklarda mavi rengin ağırlıklı olduğuna ancak turuncu ve kırmızı rengin de bolca kullanıldığına dair ipuçları var. Abbasiler Dönemi () iktidarı temsil eden siyah bayraklılar (müsevvideler) ile muhalefeti temsil eden beyaz bayraklıların (mûbeyyizalar) savaşı halinde geçti. yüzyıl yazarı İbn-i Bibi, Selçukluların Kȃhta Kale’sini fethinden söz ederken “sultanın siyah sancağı”, Alanya Kalesi’ni fethinden söz ederken “sultanın sarı bayrakları” ifadesini kullanır. Selçuklular Dönemi’nde “çetr” bayrak ve sancaktan daha önemliydi. Sultanın çetrinin uzaktan görünmesi bile düşmanın kalbine korku salardı. Çetrin yere düşmesi ordunun bozguna uğraması anlamına gelirdi. Tarihçi Hammer’e göre “Elviye-i Sultaniye” denilen saltanat sancaklarının ikisi kırmızı, biri sarı, biri yeşil, biri beyaz ve ikisi de değişik renklerden çizgili idi.

► Dinleseafoodplus.info

Veba, Kolera, Çiçek, Verem Nasıl Yenildi?

Türkiye'de aşı karşıtlarının atağa geçtiği günlerde Çin'deki Coronovirüs salgınıyla sarsıldık. Peki tarih boyunca insanlık hangi hastalıklarla boğuştu? Veba, Kolera, Çiçek, Verem Nasıl Yenildi? Acımasızlığı ve sayısız evliliğiyle bilinen VIII. Henry ile sevgilisi Anne Boleyn’i yılında Londra’dan kaçırtan ‘İngiliz terleme hastalığı” dünya yüzüne ilk kez 28 Ağustos ’te çıkmıştı. Nâzım Hikmet’in Kuva-yı Milliye Destanı’nda adı geçen “İspanyol nezlesi”, Birinci Dünya Savaşı sırasında 18 ay içinde dünya nüfusunun yüzde beşinden fazlasını öldürmüş bir grip çeşidiydi. Bazı tarihçilere göre, savaşın bitmesine bu hastalık neden olmuştu. Tarihi kayıtlara geçmiş ilk büyük veba salgını, yılında, o zamanki adı Konstantinopolis olan İstanbul’da başlamıştı. Bu salgında on binlerce kişi ölmüş, salgın Bizans orduları ile Avrupa’ya geçmiş, orada da büyük tahribat yapmıştı. ’de Çin’de başlayan, ’de Baykal Gölü civarında, ’te Aşağı Volga Nehri civarında görülen ikinci büyük veba salgını, ’te Moğol orduları vebalı ölüleri mancınıklarla şehre fırlatınca, Avrupalı ticaret gemilerinin uğrak yeri olan Kefe’ye sıçradı. Açılan yaralar hızla siyaha dönüştüğü için halk 'Kara Ölüm' dediği veba, üç yıl içinde İspanya’dan Rusya’ya, Romanya’dan Grönland’a kadar tüm Avrupa’yı sardı, yılında aniden sönümlendiğinde 75 milyon olan Avrupa nüfusu 50 milyona inmişti.''

► Dinleseafoodplus.info

Berlin Konferansı ve Afrika’nın Sömürgeleştirilmesi

Tarihçi Ayşe Hür bu haftaki programında, '19 Ocak 'de Libya iç savaşını görüşmek için toplanacak olan Berlin Konferansı, yıl önceki bir başka Berlin konferansının tekrarı mı? 15 Kasım Şubat Berlin Konferansı'nda Afrika'nın talanı nasıl planlandı?' sorularını ele alıyor: Afrika’nın sömürgeleştirilmesinde, İskoç kaşif, doktor ve misyoner David Livingstone’un ’de Cape Town’da başlayan ve yılında Zambia’da sona eren "keşif gezileri"nin rolü büyüktü. Livingstone’nun Afrika’dan gönderdiği haberler kesilince New York Herald muhabiri Henry Morton Stanley onu aramak için ’de Afrika’ya gitti ve Livingstone öldükten onun misyonunu devam ettirdi. Güya ülkesi için yeni sömürgeler arayan Belçika Kralı II. Leopold, Stanley’in yazılarından sonra gözünü Kongo havzasına dikti. arasında bugünkü Zaire'yi şahsi mülkü haline getirdi. Portekizli sömürgeciler Angola ve Mozambik’i en vahşi yöntemlerle sömürüyor, köle ticaretinden aslan payını alıyorlardı. İngilizler güya köle ticaretine karşıydılar ama Portekiz’in Kongo’yu sömürgeleştirme çabalarına perde arkasından destek veriyorlardı. Fransa ise donanma subayı Pierre de Brazza aracılığıyla Orta Afrika’yı ilhaka girişmiş ve 'de Brazzaville diye anılacak şehri kurmuş ve buraya Fransız bayrağını dikmişti. Britanya, 4 Haziran Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’ndan Kıbrıs'ı kiralayınca, Fransa’nın tepkilerini önlemek için ’de Tunus’un Fransızlar tarafından işgaline göz yumdu. Tunus’un ’de Fransızlar tarafından işgaline kızan Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Üçlü İttifak'ı kurunca o tarihe kadar sömürgeciliğe karşı olduğunu iddia eden Almanya Afrika işlerine müdahil oldu. ’de “Bizim denizlere açılacak donanmamız yok, bizim sömürgeler için Fransızlarla savaşacak halimiz yok” diyen Bismarck ’te Alman tüccarlarının baskısıyla önce Gine Körfezi’nde “incelemeler” yaptı, ardından Kamerun, Togo, Zengibar Sultanlığı’nı işgal etti. 'de Transvaal'i, 'de Mısır'ı işgal ederek Afrika'yı güney ve kuzeyden paranteze alan Britanya’nın bundan sonraki hedefi arada kalan toprakları sömürgeleştirmekti. Britanya’nın Kongo havzasının paylaşımı için Portekizlilerle yaptığı gizli anlaşmalar Belçika, Fransa ve Almanya’yı kızdırınca 15 Kasım ’te “Sömürgeler Üzerine” Berlin Konferansı toplandı. Başlangıçta Berlin Konferansı’na Osmanlı İmparatorluğu davet edilmemişti. Britanya’nın araya girmesiyle kriz aşıldı ve Berlin Sefiri Mehmed Said Paşa ve Sefaret Müsteşarı Ohannes Efendi konferansa katıldı. Ama Osmanlı tarafının talana katılma talebi karşılık görmedi. Belçika Kralı II. Leopold yılları arasında 23 yıl boyunca şahsi mülkü haline getirdiği Kongo’da 30 milyonluk nüfus işkenceler, köle alım-satımı, bulaşıcı hastalıklar ve katliamlarla milyona düşürürken kauçuk plantasyonlarından gelen milyonlarca frangı cebine indirdi. ’de Etiyopyada İtalyanlara karşı Dogali Savaşı’nı, ’de Tanganika’da Almanlar ve İngilizlere karşı Afrika kabilesinin direnişini, ’de Orta Afrika’da Fransız İngiliz, Alman ve Belçikalılara karşı Swahili Savaşı’nı, ’te Gine ve Gabon’da Fransız ve İngilizlere karşı Ekemenku Ayaklanması’nı Avrupa basını hiç yazmadı. arasında Hererolar ve Namaların Alman Generali von Trotha’nın birlikleri tarafından soykırıma uğratılması yılında Namibya’nın resmen kurulmasına kadar Batı kamuoyunda bilinmiyordu. Almanya Yüzyılın bu ilk soykırımı için yarım ağızla özür dilemekle yetindi. Fransa’nın Kongo ve Gabon’da yok ettiği yerli nüfus ise en iyimser kaynaklara göre bin, bazılarına göre ise bin civarında. Sadece Kongo-Okyanus Demiryolu inşaatında 20 bin yerli işçi ölmüştü. Trablusgarp Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’ndan İtalya’nın egemenliğine geçen Libya'daki Sunusi rejiminin İtalya'ya direnişinin bedeli ise toplama kamplarında bin sivilin ölmesi oldu.

► Dinleseafoodplus.info

Batı'da Soytarı'nın, Doğu'da Dalkavuk'un Kısa Tarihi

Tarihçi Ayşe Hür bu hafta, ''Batı'da Soytarı'nın Doğu'da Dalkavuk'un Kısa Tarihi''ni anlatıyor: Muktedirin, kralın, sultanın, padişahın "dev aynası" ; Türkçedeki Türkçe “soytarı”, Arapça, sahte penis takarak gülünç veya müstehcen oyunlar oynayan kişiler için kullanılan sa’tir’den geliyor. Bunun kaynağı ise Yunan mitolojisinde sahte penis ve keçi ayaklarla tasvir edilen mitolojik yaratık Satyros. Roma İmparatorluğu’nda savaştan dönen muzaffer bir komutanı halk coşkuyla karşılarken hemen yanında bulunan bir kişi şöyle dermiş komutana: "Unutmayın efendim, siz tanrı değilsiniz!" Gaddarlığıyla tanınan İngiliz Kralı VIII. Henry’nin soytarısı Will Somers, “Harry” diye hitap ettiği Henry’nin önünde asla eğilmez, konuşmaya başlamadan önce “Yüce majesteleri! gibi hitapları asla kullanmaz ve sözünü asla esirgemezdi.

► Dinleseafoodplus.info

'den 'a "Siyah Altın"ın Laneti ve İran'ın Üç Devrimi

Tarihçi Ayşe Hür, bu haftaki programında, 'den 'a "Siyah Altın"ın laneti ve İran'ın üç devrimi konularını ele alıyor. Ayşe Hür: ''Takvimler ’yi gösterirken Baron Julius von Reuters, İran’ın ekonomik kaynaklarının işletilmesi yolunda o kadar geniş haklar kazanmıştı ki yıllar sonra Lord Curzon bile bunu bir çeşit soygun olarak niteleyecekti. Halkı İran’ın İngilizlere “haraç-mezat” satılmasına karşı ayaklanmaya çağıranların başında ’da İran’dan sürgün edilince İstanbul’a gelerek II. Abdülhamit’in himayesine giren Cemaleddin Afgani vardı. yılında Muzaffereddin Şah, feodal dönemden kalma yetkilerinin bir bölümünü halka bırakmaya, kurumlara devretmeye razı oldu. Bu, Batı’da yaygın adıyla İran Anayasa Devrimi, İranlıların deyişiyle İnkılab-ı Meşrutiyet’ti. Britanya Donanma Bakanı Winston Churchill, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkacağı beklentisinden de hareketle gemilerin makinelerini kömürden petrole çevirmek istiyordu; bu da gerekli kaynaklara da erişimi gerektiriyordu. Petrol sektörünü millileştirme hamleleri karşısında başbakanını ‘mat’ eden ve yabancı petrol şirketlerini ülkeye davet ede İran Şahı’nın özgüveni yerine gelmişti. Yeni vizyonunun adı ’te konuldu: ‘İnkilab-ı Sefid’ yani ‘Beyaz Devrim!’ yılının Haziran ayında öğrenci, kamu görevlisi, aydın, çarşı esnafı ve din adamlarından oluşan halkçı koalisyon, “İslam Devrimi”nin ilk kostümlü provasını yaptılar. Ama hareket kanlı şekilde bastırıldı ve İmam Humeyni, ülkeden sürüldü.''

► Dinleseafoodplus.info

Lozan ve Montrö'de Boğazlar Meselesi

Tarihçi Ayşe Hür, Tarih boyunca Boğazlar, Marmara ve Karadeniz'de egemenlik savaşları; II. Bölüm: Lozan ve Montrö'de Boğazlar Meselesi: Eski Yunanlılar Marmara’yı Karadeniz’e bağlayan boğaza, Bosphoros (Öküz Geçidi) diyorlardı. Bu ad Yunan mitolojisinde baştanrı Zeus'un, İo adında bir kıza âşık olması olayıyla ilgiliydi. Orhan Gazi Dimetoka’da Sırp ve Bulgarlara karşı çarpışan Bizans İmparatoru’nun yardımına koşunca, ’te mükafat olarak Gelibolu’daki Çimpe Kalesi Osmanlılar’a üs olarak verildi. II. Mehmed ’de, Anadolu Hisarı’nın karşısına bugün Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Hisar Kumandanı Firuz Ağa boğazdan geçen gemilerden mürur akçesi almaya başladı. Vermeyi reddeden bir Ceneviz gemisi toplarla batırıldı. Karadeniz’i “Osmanlı gölü” yapma süreci, ’de Karadeniz’in güney kıyısındaki Trabzon’un ve ’te Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kili ve Akkerman kalelerinin ele geçirilmesiyle tamamlandı. Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Kırım’ı Rusya’ya terk etmekle kalmadı, Rusya’ya Karadeniz’de harp gemisi bulundurmak, kendi gemileri ile ticaret yapmak ve ticaret gemilerini Boğazlardan geçirme hakını tanımak kaldı. 6 Mart ’de Dimitri Senyavin’in Rus donanması İstanbul’a geldi, iki ay süreyle İstanbul Boğazı’nı kapattı. Osmanlı tarafı 8 savaş gemisi, 6 fırkateyn ve 55 küçük gemi ile Rus donanmasına saldırdı, iki filo 10 Mayıs’ta birkaç saat çarpıştılar. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanında, Osmanlı Devleti’nin yardım çağrısına sadece Ruslar cevap vermişti. Dokuz gemilik Rus filosu, 8 Şubat ’te Boğaz'a girerek, Büyükdere önlerinde demir attı. 12 bin Rus askeri karaya çıktı. Ruslar ’teki İstanbul seferinin hatırası olarak Beykoz’da Selvi Burnu’na halkın Moskof Taşı dediği anıt kayayı diktiler. Kaya ’te Vaniköy Rehber-i İttihadi Osmani Mektebi öğrencileri ve öğretmenleri tarafından parçalanarak denize atıldı. ’te Osmanlı orduları ile Kavalalı’nın orduları Nizip’te tekrar karşılaşınca, Osmanlı Devleti ile Rusya, Avusturya, Fransa, Britanya ve Prusya arasında ’de Londra Sözleşmesi’ni imzalandı. ’e kadarki statüyü bu sözleşme belirledi. 10 Ağustos ’de imzalanan ama ilgili devletlerin hiçbirinin meclisinde onaylanmadığı için uygulanmayan Sevr Anlaşmasının ve 61 maddeleri Boğazlar sorununa ayrılmıştı.

► Dinleseafoodplus.info

Karadeniz'de Osmanlı-Rus Bilek Güreşi

Tarihçi Ayşe Hür, Tarih boyunca Boğazlar, Marmara ve Karadeniz'de egemenlik savaşları; I. Bölüm: Karadeniz'de Osmanlı-Rus Bilek Güreşi: Eski Yunanlılar Marmara’yı Karadeniz’e bağlayan boğaza, Bosphoros (Öküz Geçidi) diyorlardı. Bu ad Yunan mitolojisinde baştanrı Zeus'un, İo adında bir kıza âşık olması olayıyla ilgiliydi. Orhan Gazi Dimetoka’da Sırp ve Bulgarlara karşı çarpışan Bizans İmparatoru’nun yardımına koşunca, ’te mükafat olarak Gelibolu’daki Çimpe Kalesi Osmanlılar’a üs olarak verildi. II. Mehmed ’de, Anadolu Hisarı’nın karşısına bugün Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Hisar Kumandanı Firuz Ağa boğazdan geçen gemilerden mürur akçesi almaya başladı. Vermeyi reddeden bir Ceneviz gemisi toplarla batırıldı. Karadeniz’i “Osmanlı gölü” yapma süreci, ’de Karadeniz’in güney kıyısındaki Trabzon’un ve ’te Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kili ve Akkerman kalelerinin ele geçirilmesiyle tamamlandı. Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Kırım’ı Rusya’ya terk etmekle kalmadı, Rusya’ya Karadeniz’de harp gemisi bulundurmak, kendi gemileri ile ticaret yapmak ve ticaret gemilerini Boğazlardan geçirme hakını tanımak kaldı. 6 Mart ’de Dimitri Senyavin’in Rus donanması İstanbul’a geldi, iki ay süreyle İstanbul Boğazı’nı kapattı. Osmanlı tarafı 8 savaş gemisi, 6 fırkateyn ve 55 küçük gemi ile Rus donanmasına saldırdı, iki filo 10 Mayıs’ta birkaç saat çarpıştılar. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanında, Osmanlı Devleti’nin yardım çağrısına sadece Ruslar cevap vermişti. Dokuz gemilik Rus filosu, 8 Şubat ’te Boğaz'a girerek, Büyükdere önlerinde demir attı. 12 bin Rus askeri karaya çıktı. Ruslar ’teki İstanbul seferinin hatırası olarak Beykoz’da Selvi Burnu’na halkın Moskof Taşı dediği anıt kayayı diktiler. Kaya ’te Vaniköy Rehber-i İttihadi Osmani Mektebi öğrencileri ve öğretmenleri tarafından parçalanarak denize atıldı. ’te Osmanlı orduları ile Kavalalı’nın orduları Nizip’te tekrar karşılaşınca, Osmanlı Devleti ile Rusya, Avusturya, Fransa, Britanya ve Prusya arasında ’de Londra Sözleşmesi’ni imzalandı. ’e kadarki statüyü bu sözleşme belirledi. 10 Ağustos ’de imzalanan ama ilgili devletlerin hiçbirinin meclisinde onaylanmadığı için uygulanmayan Sevr Anlaşmasının ve 61 maddeleri Boğazlar sorununa ayrılmıştı.

► Dinleseafoodplus.info

Beş Asırlık Hülya: Karadeniz-Marmara İzdivacı



Uluslararası koruma dışında, özel ihtiyaç sahibi olan mültecilerin ihtiyaçları doğrultusunda koruyucu ve önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini ifade eden Erçoban, şiddet mağduru kadın ya da annesi babası olmayan çocuk için ek koruyucu önlemlerin alınmasının zorunlu olduğunu belirtti.

Avrupa’da da farklı değil
Mültecilerin yaşadığı sorunların Avrupa’da da çok farklı olmadığını kaydeden Erçoban, Avrupa Polis Örgütü Europol’ün, son 2 yıl içerisinde 10 binin üzerinde göçmen çocuğun Avrupa Birliği ülkelerine geldikten sonra kaybolduğunu açıkladığına dikkat çekerek, “Europol’ün istihbarat birimi, binlerce çocuğun gittikleri ülkede kayıtlarını yaptırdıktan sonra izlerini kaybettirdiklerini söylüyor. Bu çocukların akıbetinin araştırılması ve özellikle organ mafyası, seks işçiliği, zorla çalıştırma, kölelik şeklinde insan ticareti yapan çetelerin eline düşmelerinin engellenmesi gerektiği uyarısını yapıyor. Risk gurupları bu tür olumsuzlukların açık hedefi” diye konuştu.

Mülteciler endişeli
Cinsel istismar suçunu işleyenler hakkında ağır cezaların uygulanması gerektiğini belirten Erçoban, şunları söyledi:
“Biz dernek olarak ailelerle görüştüğümüzde, kamplara gitmek istemediklerini söylüyorlar. Bir korkudan bahsediyorlar, büyük bir endişeleri var. Nedenini sorduğumuzda kadınların taciz edilmesinden korktuklarını ifade ediyorlar. Kamplarda çocuk istismarına dair çıkan haberler, bu algının, korkuların çok da sebepsiz, yersiz olmadığını gösteriyor. Burada devlete, kamp çalışanlarına, çocuk gelişim uzmanlarına, sosyal hizmet uzmanlarına, psikologlara, hukuk insanlarına ve sivil topluma, medyaya büyük görevler düşüyor.”

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir