kuranda geçen fasık nedir / 6. En'âm Sûresi | Feyzü'l-Furkân

Kuranda Geçen Fasık Nedir

kuranda geçen fasık nedir

Kur an-ı Kerim e göre mümin, Müslüman, kâfir, müşrik, fasık ve düşman tanımı

Yüce Rabbimiz, özenle yarattığı insanlara, yaratılışlarının asıl gayesi olan Allah ı tanıma ve sadece O na kulluk etme yollarını her insanın anlayabileceği canlı ve açık seçik misallerle anlatmıştır. Buna rağmen insanların bir kısmı nankörlük ederek, Allah ın yerine, taştan topraktan yaptıkları putları ve daha birçok çeşitli yaratıkları kendilerine ilahlar ittihaz ederek, onlara tapmak delaletine saplanmışlar, bazıları da ona da ihtiyaç duymadan kendilerini küfür zindanlarına kapatmışlardır. Onları Rabbimiz şöyle tanıtıyor: "Küfrü seçenler, hayvanlar gibi yiyerek, sadece faydalanmaya bakarlar, sonunda varacakları yer ateş (cehennem)tir. (Muhammed suresi, âyet)."

Bu insanlar, yani "kâfirler", "müşrikler" ve (itikadi) "fâsıklar"(1) adı altında delalet ehli olarak tanınmışlar, diğer bir kısmı da Allah a inanmış, "müminler" ve "Müslümanlar" adı altında kurtuluşa eren talihliler olarak tanınmışlardır.

Müminler içinden de Allah, belli bir zümreyi şerefli bir vazifeyle şereflendirerek, onları diğer müminlerden daha imtiyazlı kılmış ve bahtiyar kulları arasına almayı irade buyurmuştur. Bu ilâhî iradeleri ve buyrukları aşağıda sırası geldikçe göreceğiz.

Bunlardan mesela Al-i İmrân suresinin ve âyetlerinde Rabbimiz şöyle buyuruyor: "İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir cemâat oluşsun, işte felaha erecekler onlar olacaktır."

"Siz, Allah a iman etmiş müminler olarak, emr-i bi l-mâruf ve nehy-i ani l münker vazifesini yapmak üzere insanlar için çıkarılan en hayırlı bir ümmetsiniz. Ehl-i kitap (yahudiler ve hıristiyanlar) da -sizin gibi- iman etmiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde inananlar da olmakla beraber, ekserisi yoldan çıkmış (itikâdî) fasıklardır."

Âyetlerin ifadelerinden anlaşıldığına göre, Allah katında hayırlı kullar olmanın yolu, önce iman, sonra da sâlih amellerle imanın korunması ve sigortaya alınmasıyla oluyor. Çünkü "emr-i bi l-maruf ve nehy-i ani l-münker, yüce dinimizin ameli yönünü kapsar ki, Allah ın "yapmayın" dediğini, haramlarını terketmek, "yapın" dediği emirleri ve helal olanları yapmaktır. Emr-i bi l-maruf, ilahi iradenin, yapılmasını istediği hususlardır ki, salih ameller de bu iradenin içindedir. Nehy-i ani l münker de, yapılmaması gereken ve onlardan uzaklaşılması emrolunan hususlardır.

Bu emir ve yasakların imân, inanç ve itikadî olanlarına uyanlar müminlerdir; uymayanlar da kafirlerdir, müşriklerdir, münkirlerdir.

Kafirlerin iyi amellerinin hiçbir değeri yoktur

Müminlerden bu ilahi emir ve tavsiyelerin ameli olanlarına riayet edenler Müslümanlardır, etmeyenler (ameli) fasıklardır. Tüm ilahi buyruklara riayet etme hususlarında, gösterilen hassasiyet ve itinâ nisbetinde Müslümanlar Allah katında derecelendirilirler.

Bu derecelerin en üstün olanlarından biri, "takvâ"dır. Hucurât suresi, âyeti bunu şöyle ifade eder: "Şüphesiz Allah katında en değerliniz, en takva sahibi olanınızdır." Takva sahibi: Allah ın buyruklarından dışarı çıkıp cezaya çarpılmaktan ve O nun rızasını kaybetmekten en çok korkan ve bu korkudan emin olma yolunda bütün benliğini seferber ederek gayret gösteren kişidir.

Kafirlerin iyi amellerinin hiçbir değeri yoktur. Çünkü iyi amellerin değerlendirilmesi için iman şarttır. İmansız amel, su üzerine yazı yazmakla aynıdır.

Allah katında hayırlı olmak, insanlar arasında faydalı ve şerefli olmak demektir. Yani insanın şerefi, iman ve salih amelledir. Bu iki şeyden mahrum olan insanlar, Allah katında hayırsız ve değersiz insanlardır. Müminlerin, iman şerefinden sonra bir de en hayırlı olabilmeleri için, Peygamberimiz şu özelliği koymuştur: "Sizin en hayırlınız, insanlara en çok iyilik ederek menfaat sağlayanınızdır." (el-camiu s-sağır, II. 9)

İnsanlara karşı daima iyilikçi olmak, yüce dinimizin en çok övdüğü bir haslettir.

İman etmeyenler, İslâm literatüründe "kafir"dir, "müşrik"tir. Bu kelimelerle muttasıf olanlar, Tevrat ve İncil de dahil, bütün mukaddes kitaplarda ve bütün peygamberlerce bu isimlerle tanıtılmış kötü insanlardır. Neden kötü insanlardır? Çünkü, ilk önce Yaratan larına karşı nankörlük yapmış, Bezm-i Elest te vermiş oldukları sözlerinde durmamışlar, mükerrem insan olarak yaratılmış, sayısız nimetlerle donatılmış kainat sofrasına sultanlıkla taltif edilmiş olmanın kadrini inkar etmişlerdir. Yeryüzündeki tüm insanların aslında bir ana-babadan türemiş kardeşler olup birbirlerine iyilik etmek gerekirken, küfür ve şirk bağımlısı, Müslüman düşmanı müşrikler tam tersine, inananlara kötülük yapmayı ve öldürmeyi gaye edinmişler; böylece Hakkı değil, kuvveti, barbarlığı, dayatmayı ve zorbalığı üstün tutarak, insanlara zulümle ve diktatörlükle hakim olmaya çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugün için Amerika ve İsrail yöneticileri bu kötü insanlara canlı birer misaldirler. Dünyanın birçok bölgesinde huzur içinde yaşamak isteyen inanmış insanlara felaket getiren, kanlarını döken, öldüren, yurtlarını ve evlerini harabeye çeviren ve insanlık dışı her türlü kötülüğü yapan bu iki canavar, terörist devlettir. Bunlar, hayırlı ve imanlı insanlar için bugün, en tehlikeli teröristler ve en azılı düşmanlardır. Tüm insanların ve kainatın Yaratıcısı Rabbimiz bu hususu, Mâide suresinin ayetinde çok açık bir şekilde ifade ediyor: "Ey Muhammed! İnananlara en şiddetli ve en azılı düşman olarak, insanlar içinde yahudileri ve müşrik hıristiyanları bulursun."

"Mümin kimseden başkası Cennet e girmeyecek"

Bu Müslüman düşmanı kafirler ve müşrikler, Tevbe suresi nin ayetinde de, aynıyla "neces", yani pislikten ibaret oldukları ve bu yıldan sonra Mescid ül-Harâm a yaklaştırılmamaları tembihlenmiştir. Tabir, "bu yıldan sonra" kaydıyla geldiğinden ve sonu açık bırakıldığından, kıyamete kadar demek olur ki, bu sure, Mekke nin fethi olan hicretin 8. yılı 1 Ocak mîlâdî yılından bir sene sonra Medine de nazil olmuştur. Buna göre, miladi senesinden itibaren kıyamete kadar bu İslâm düşmanı müşrikler ve kafirler, Beytü l Haram a kesinlikle sokulmayacaklardır. Beytü l Haram, Allah ın yeryüzünde en mukaddes tavaf evidir. Oraya Allah "pislik" kabul etmediğine göre, Müslümanlar da mukaddes yerlerine ve camilerine onları kabul etmesinler demektir. Bugünkü Müslümanlar  ve bilhassa idarecileri, bu çok mühim İlâhî uyarıyı dikkate almak durumundadırlar.

Rivayet olunur ki, Hicret in 9. senesinde Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir i Mekke ye "Hac emiri" olarak görevlendirip yola çıkardıktan hemen sonra bu sure nazil oldu. Peygamber Efendimiz bu sefer bu sureyi Mekke ahalisine tebliğ için Hz. Ali Efendimizi yola çıkardı. Hz. Ali (k.v.) yolda Hz. Ebu Bekir e yetişti ve durumu anlattı. Beraberce Mekke ye vardılar. Hz. Ali (k.v.) Kurban Bayramı günü Akabe cemresi yanında insanlara bu sureden otuz kırk âyet kadar okuduktan sonra:

"Ey insanlar! Şu dört hususu size bildirmekle emrolundum" deyip saydı: "1- Bu seneden sonra Beytullah a hiçbir müşrik yaklaşmayacak. 2- Hiç kimse Beytullah ı çıplak olarak tavaf etmeyecek. 3- Mümin kimseden başkası Cennet e girmeyecek. 4- Her ahid (anlaşma ) sahibine, ahdi tamamlanacak."

Bu ayetin tefsirinde Abdullah b. Abbas (r.a) "Müşrikler, tıpkı köpek ve domuz gibi aynıyla necistirler" der. Hasenü l-Basrî de: "Bir müşrikle musâfaha eden (yani tokalaşan) abdest alsın" der.

(1) "Fasık" kelimesi, imanı olmayan kâfir manasına geldiği gibi, iman edip de amel etmeyenler manasına da geldiğini iş ar için, "îtikadî" ve "amelî" diye kayıt koymayı münasip gördük.

Fasık Tanımı

Fasık kelimesinin Türk Dil Kurumuna göre tanımı şöyle;

1. sıfat Allah&#;ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen
2. Kötülük eden, fesatçı

Kur&#;an-ı Kerim&#;de Fasık Hakkındaki Ayetler Hangileri?

NOT: AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN ALINMIŞTIR.

Bakara Sûresi Ayet; Allah bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, &#;Allah örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?&#; derler. (Allah) onunla bir çoklarını saptırır, bir çoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır.

Sponsorlu Bağlantılar

Bakara Sûresi Ayet; Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr eder.

Âl-i İmrân Sûresi Ayet; Artık bundan sonra kim yüz çevirirse işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.

Mâide Sûresi Ayet; Mûsa, &#;Ey Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebilirim. Artık bizimle, o yoldan çıkmışların arasını ayır&#; dedi.

Sponsorlu Bağlantılar

Mâide Sûresi Ayet; Allah şöyle dedi: &#;O halde orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.&#;

Mâide Sûresi Ayet; İncil ehli Allah&#;ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah&#;ın indirdiği ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir.

Mâide Sûresi Ayet; Aralarında, Allah&#;ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah&#;ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur&#;an&#;ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan çıkmışlardır.

Sponsorlu Bağlantılar

Mâide Sûresi Ayet; De ki: &#;Ey kitap ehli! Sadece Allah&#;a, bize indirilene ve daha önce indirilmiş olan (ilahi kitap)lara inandığımızdan ve çoğunuzun da fasıklar olmasından ötürü bizden hoşlanmıyorsunuz.&#;

Mâide Sûresi Ayet; Eğer Allah&#;a, Peygamber&#;e ve ona indirilene (Kur&#;an&#;a) inanıyor olsalardı onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir.

Mâide Sûresi Ayet; Bu (usul), şahitliği layıkıyla yerine getirmeleri ve yeminlerinden sonra başka yeminlere başvurulacağından endişe etmelerini sağlamak için en uygun çaredir. Allah&#;a karşı gelmekten sakının ve dinleyin. Allah fasık toplumu doğruya iletmez.

A&#;râf Sûresi Ayet; Biz onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. Ama gerçekten onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk.

Sponsorlu Bağlantılar

A&#;râf Sûresi Ayet; Mûsâ için, Tevrat levhalarında her şeye dair bir öğüt ve her şeyin bir açıklamasını yazdık ve ona şöyle dedik: &#;Şimdi onları kuvvetle tut, kavmine de emret. Onları en güzeliyle alsınlar (uygulasınlar). Yakında size fasıkların yurdunu göstereceğim.&#;

Tevbe Sûresi 8. Ayet; Onların bir ahdi nasıl olabilir ki! Eğer onlar size üstün gelselerdi, ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirlerdi. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışıyorlar, oysa kalpleri buna karşı çıkıyor. Onların pek çoğu fasık kimselerdir.

Sponsorlu Bağlantılar

Tevbe Sûresi Ayet; De ki: &#;Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler size Allah&#;tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah&#;ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez.&#;

Tevbe Sûresi Ayet; Yine de ki: &#;İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir topluluksunuz.&#;

Tevbe Sûresi Ayet; Onlar için ister bağışlanma dile ister dileme (farketmez.) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah fasık topluluğu doğru yola iletmez.

Tevbe Sûresi Ayet; Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah&#;ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.

Sponsorlu Bağlantılar

Tevbe Sûresi Ayet; Kendilerinden razı olasınız diye, size yemin edeceklerdir. Siz onlardan razı olsanız bile, Allah o fasıklar topluluğundan asla razı olmaz.

Yûnus Sûresi Ayet; Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, &#;Onlar artık imana gelmezler&#; sözü, işte böylece gerçekleşmiştir.

Nur Suresi 4. Ayet; Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir.

Nur Suresi Ayet; Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.

Sponsorlu Bağlantılar

Neml Sûresi Ayet; &#;Elini koynuna sok; Firavun&#;a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.&#;

Kasas Sûresi Ayet; &#;Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.&#;

Ankebût Sûresi Ayet; Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap indireceğiz.

Secde Sûresi Ayet; Hiç mü&#;min fasık gibi olur mu? Bunlar (elbette) eşit olmazlar.

Sponsorlu Bağlantılar

Secde Sûresi Ayet; Fasıklık edenlere gelince, onların barınağı ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya döndürülürler ve onlara, &#;Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın&#; denir.

Zuhruf Sûresi Ayet; Firavun kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.

Ahkâf Sûresi Ayet; İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) &#;Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.&#;

Ahkâf Sûresi Ayet; (Ey Muhammed!) O halde yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret. Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış olan topluluk helak edilir.

Sponsorlu Bağlantılar

Hucurât Sûresi 6. Ayet; Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.

Hucurât Sûresi Ayet; Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.

Zâriyât Sûresi Ayet; Bunlardan önce de Nûh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.

Hadîd Sûresi Ayet; İman edenlerin Allah&#;ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan bir çoğu fasık kimselerdir.

Sponsorlu Bağlantılar

Hadîd Sûresi Ayet; Andolsun, biz Nûh&#;u ve İbrahim&#;i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik. Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama içlerinden birçoğu da fasık kimselerdir.

Hadîd Sûresi Ayet; Sonra bunların peşinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa&#;yı gönderdik, ona İncil&#;i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah&#;ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükafatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.

Sponsorlu Bağlantılar

Haşr Sûresi 5. Ayet; (Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah&#;ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir.

Haşr Sûresi Ayet; Allah&#;ı unutan ve bu yüzden Allah&#;ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.

Saf Sûresi 5. Ayet; Hani Mûsâ kavmine, &#;Ey kavmim! Allah&#;ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz halde niçin bana eziyet ediyorsunuz?&#; demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

Münâfikûn Sûresi 6. Ayet; Onlara bağışlama dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.

Sponsorlu Bağlantılar

Göktürk

Fasık Ne Demek?

Tarih: 19 A&#;ustos NE NEDİR?

Fasık nedir, kimlere denir? Fasık kelimesinin sözlük anlamı nedir? Fasık kelimesi Kur’an’da ve hadislerde nasıl geçiyor?

Fâsık, “İlâhî emirlere itaatten ayrılıp âsi olan mümin veya kâfir” anlamında kelâm ve fıkıh terimidir.

FASIK NEDİR, KİMLERE DENİR?

Sözlükte “hurma ve benzeri şeyler için kabuğunu yırtıp çıkmak; belirli bir sınırı aşmak” anlamına gelen fısk veya füsûk kökünden türemiş bir sıfat olan fâsık, değişik mezheplere mensup âlimlerce yapılmış farklı tarifleri bulunmakla birlikte terim olarak “haktan sapan, Allah’ın emirlerine itaatten ayrılan âsi mümin veya kâfir” diye tanımlanabilir.

FASIK KUR’AN’DA GEÇİYOR?

Fâsık kelimesinin Câhiliye döneminde terim olarak kullanılmadığı bilinmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de kök halinde yedi, çekimli fiil olarak on ve fâsık şeklinde de (ikisi tekil, diğerleri çoğul) otuz yedi yerde geçmektedir. Bazı âyetlerde yahudiler, hıristiyanlar, müşrikler ve münafıklardan söz edilirken çoğunun fâsık olduğu bildirilir. (meselâ bk. el-Bakara 2/99; Âl-i İmrân 3/; el-Mâide 5/47, 59; et-Tevbe 9/67) Diğer bazı âyetlerde ise fısk ve füsûk müminlere nisbet edilir. (bk. el-Bakara 2/, ; en-Nûr 24/4) Âyetlerde belirtildiğine göre Allah fâsıklardan razı olmaz, yaptıkları malî hayırları kabul etmez ve kendilerini hidayete erdirmez; onları dünyada cezalandırdığı gibi âhirette de cehenneme atar. Yine bir kısım âyetlerde müminin fâsıkla eşit tutulmayacağı, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenlerin fâsık olduğu ve Kur’an’ı fâsıkların inkâr ettiği bildirilir ki bunlar kâfirler için verilmiş hükümlerdir. Bir grup âyette de leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilmiş, vurularak öldürülmüş, yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş, canavarlarca parçalanmış hayvanların etinin yenmesi ve fal okları ile kısmet aranması fısk olarak nitelendirilmiştir. (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “fsḳ” md.) Bu âyetleri tefsir eden âlimler Kur’an’da fıskın “inkâr etmek (küfr), şirk dışındaki günahları işlemek, yalan söylemek, sövmek, lakap takmak, Hz. Peygamber’in emrine muhalefet etmek” gibi mânalara geldiğini belirtmişlerdir. (Taberî, IV, ; İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aʿyün, s. )

FASIK KELİMESİ HADİSLERDE NASIL GEÇMEKTEDİR?

Fısk ve fâsık kelimeleri hadislerde ve sahâbe sözlerinde de geçmektedir. Hz. Peygamber mümine sövmenin günah (füsûk) olduğunu ve fıskla itham edilen kişinin fâsık olmaması halinde bu sıfatın itham edene döndüğünü söylemiş (Buhârî, “Edeb”, 44; Müsned, V, ), nimetlere şükretmeyen ve belâlara tahammül göstermeyen kadınların fâsık ve dolayısıyla cehennemlik olduklarını, deccâl Medine’ye girdiğinde bütün fâsık ve münafıkların onun yanında yer alacağını haber vermiştir. (Müsned, III, ; IV, )

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

KAFİRLER VE FASIKLARIN KURBAN EDİLECEĞİ GÜN

Kafirler ve Fasıkların Kurban Edileceği Gün

PAYLAŞ:                

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

Erkam Medya © islam&ihsan

FISK, FÂSIK

İsyan, Allah`ın emrini terk, hak yoldan çıkma, günah işleme tohumun kabuğunu delip çıkması. Fısk`ın çoğulu fesekâ ve füssâk`tır. Istılahi anlamı ise, büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah`a itaat etmekten çıkmak (Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur`an Dili, I, ). Ayette "Rabbinin emrinden, O`na itaattan dışarı çıktı" (el-Kehf, 18/50) denilmiştir. Emrini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden, amel etmediği halde kelime-i şehâdet getiren ve inanan kimse anlamlarında kullanılır (İbnü`l-Manzûr, Lisânü`l-Arab, X, ; el-Cürcânî, et-Ta`rifât, fâsık mad).

Fıskın; Günahı çirkin kabul etmekle beraber, zaman zaman işlemek, devamlı olarak günah işlemek ve günahın çirkinliğini inkâr ederek işlemek (Kâdı Beydâvı, I, 58) şeklinde üç mertebesi vardır. Üçüncü mertebe, küfür mertebesidir. Yani günahın çirkinliğini ve kötülüğünü kabul etmeyerek haram olduğuna inanmayarak işleyen kimse dinden çıkmış olur.

Fıskın sahibine Fâsık denir. Fâsıkın üçüncü mertebesinde olmayan fâsık, günahkâr mümindir. Ehl-i Sünnet`e göre mümin ünvanı kendisinden ahrımaz. Mutezileye göre; Büyük günahişleyen fâsık, mümin değildir. İnkâr etmiyorsa kâfir de değildir. Küfürle İman arasında kalır. Mutezile buna "El-menziletu beyne`l-menzileteyn"* der. Yani küfürle iman arasında üçüncü bir mertebe. Haricilire göre; Fıskın hangi mertebesinde olursa olsun fâsık kâfirdir (Abdusselam İbn İbrahim, Şerhû Cevheretu `t- Tevhıd, s . ).

Fısk ve fâsık terimleri ile çoğulları Kur`an da elli kadar ayette, kullanılmıştır.

Ayetlerde görülen değişik anlamlara birer örnek vereceğiz: Zalim anlamında; ``Fakat zalimler kendilerine söylenen sözü değiştirip başka sekle koydular. Biz de fâsık olmaları yüzünden, üzerlerine gökten azap indirdik" (el-Bakara, 2/59).

Hak yoldan çıkma anlamında: "Ayetlerimizi yalanlayanlara ise, doğru yoldan çıkmaları sebebiyle azap dokunacaktır" (el-En`âm, 6/49). Yalancı anlamında: "Ey iman edenler, eğer fâsık bir kimse size bir haber getirirse, onun doğruluk derecesini araştırın" (el-Hucurât, 49/6). Mücâhid ve Katâde`den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber Müstalik Oğullarına, Velid b. Ukbe`yi toplanan zekâtları teslim almak üzere gönderdi. Ancak Velîd, oraya gitmekten korkarak yoldan geri döndü ve Hz. Peygamber`in huzuruna çıkarak müstakil oğullarının dinden döndüklerini ve Medine`ye saldın için toplandıklarını, öldürülmekten korktuğu için aralarına girmediğini söyledi. Bunun üzerine Allah elçisi, Hâlid b. Velîd`i araştırma için müstalik oğullarına gönderdi. Hâlid, oraya gece vardı ve casuslarını önden gönderdi. Ezan okunduğunu ve namaz kılındığını görünce haberin yalan olduğu ortaya çıktı. Bu olay üzerine yukarıdaki ayet nâzil oldu ve bu şekilde yalan uyduran Velîd b. Ukbe ve benzerleri için "fâsık" terimi kullanıldı (İbn Kesir, Muhl İhtisaa ve tahkik, Muhammed Alı es-Sâbûnî, Beyrut /, III, , ).

Yine Kur`an`da iffetli bir kadına zina iftirası atan kimseye fâsık denilmiştir. "İffetli kadınlara zina isnâd edip de, sonra bu iddialarını doğrulayacak dört şahit getirmeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahitliklerini de ebediyen kabul etmeyin. İşte"onlar fâsıkların ta kendileridir. Ancak, bundan sonra tövbe edip islah olanlar bu hükmün dışındadır" (en-Nûr, 23/4, 5).

Ebû Hanife (ö. /)`ye göre, zina iftirası ezası uygulanan kimse sonradan tövbe ederse, Fâsıklıktan kurtulur, fakat ölünceye kadar şâhitliğine güvenilmez. Çünkü ayetteki "tövbe ederlerse" istisnası, yalnız cümlenin son kısmına aittir. Diğer çoğunluk hukukçulara göre ise, istisna ayetin bütününe aittir. Tövbe edince hem fâsıklıktan kurtulurlar ve hem de şahitlikleri geçerlidir (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu`l-İslâmî ve Edilletuhû, VI, , ).

Hz. Peygamber fâsık âlimden uzak durulmasını (Dârimî, Mukaddime, 29), karga eti yiyenin fâsık olduğunu (İbn Mâce, Sayd. 19), Fâsıkların cehennem ehli olduklarını (Ahmed b. Hanbel, III, , ) ve bir müslümanın diğerini fâsıklıkla itham etmemesini (Tecrid-i Sarih Tercümesi XII, , Hadis No: ) bildirmiştir. Ayrıca pek çok rivâyeti bulunan bir hadiste beş hayvan için fâsık terimi kullanılmıştır. Hz. Âişe`den gelen rivâyet şöyledir: "Beş fâsık hayvan vardır ki, bunlar haremde de harem dışında da öldürülebilir. Yılan, Akrep, Fare, Kuduz Köpek ve Karga" (Müslim, Hacc, 67, 68, 69; Nesaî, Menâsik, , ,, , İbn Mâce, Menâsik, 91). Burada fâsık terimi; zararlı haşarat, söz dinlemeyen, kötülük yapan anlamındadır.

Ayet ve Hadislerden anlaşıldığına göre fâsık tabiri kâfir ve münâfığı içine alan geniş anlamda kullanıldığı gibi, ehl-i Sünnet âlimlerine göre daha çok büyük günah işleyenler için kullanılmıştır. Ehl-i Sünnete göre inkâra düşmeksizin büyük günah işleyen ne kâfir ne de münâfık olur. İmandan da çıkmaz. Tövbe etmeksizin ölürse, Allah`ın onu ya bir şefâatçının şefâati veya fazl ve keremi ile affetmesi, ya da suçuna göre onu cezalandırması mümkündür. Sonra onu cennete sokar. Çünkü Allahû Teâlâ "Ey iman edenler, Allah`a nasûh (kesin) tövbe ile tövbe ediniz" (et-Tahrim, 66/8) ayetinde, günah işleyene iman sıfatiyle hitabetmiştir. Bunun gibi daha pek çok ayet vardır (bk. el-Bakara, 2/; el-Hucurât, 49/9; el-Mâide 5/; Ebû Mansur Mâtûridî, Kitabü`t Tevhid, İstanbul , s). Ayrıca İslâm ümmeti Hz. peygamber asrından günümüze ehl-i kıble için büyük günah işleyip işlemediğini dikkate almaksızın salât, dua ve Allah`tan mağfiret dileyegelmiştir. Yine müminlerin namazlarda ana-baba, hısımlar ve tanıdıkları için bir ayırım yapmaksızın istiğfâr etmesi meşhur olmuştur. Halbuki onlar kâfir için istiğfârın caiz olmadığına inanırlar.

Ayet ve Hadislerde günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır. Kur`an`da; "Eğer yasaklandığımız büyük günahlardan sakınırsanız, sizin öbür küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir makama koyarız" (en-Nisâ, 4/31), "O, iyi amellerde bulunanlar; küçük kusurları hariç, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçmışlar" (en-Necm, 53/32) buyurulur.

Büyük günah (kebire) şöyle tarif edilebilir; ayet ve Hadislerde büyük günah olarak belirtilen, hakkında nassı ile bir ceza konulan veya bir tehdîd unsuru bulunan fiiller ile, nass`larda belirtilmediği halde kötülüğü bunlar seviyesinde bulunan fiillerdir. İmam Mâtûridî (ö. /) büyük günahları itikat ve amelle ilgili olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Birincisi küfür ve şirk türünden olup, amelle ilgili olanı kişiyi küfre götürmez (Maturidî, a.g.e., s).

Hadislerde bazı büyük günahlar sayılmıştır; Allah`a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalancı şahitlik, sihir, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, cihâd alanından kaçmak, iffetli mümin bir kadına zina iftirasında bulunmak, zina yapmak, Mescid-i Haram`da günah işlemek bunlar arasındadır (Bıharı» Edeb, 6; Müslim, İman, 38; Tirmizî, Tefsır, 5; Şehadatı 3; Birr, 4; Ebû Davûd, Vesaya, I0; Nesâî, Tahrım, 3; Ahmed b. Hanbel, III, , V, 36, 38; Dârimî, Diyât, 9). Hz. Ali (ö. 40/) buna hırsızlık ve şarap içmeyi de ilave etmiştir (Teftâzânî, Şerhu`l-Akaid, Istanbul /, s vd).

Ancak işleyeni fısk derecesine düşüren bu günahlar, Hadislerde örnek kabılinden ve hadisin vârid olduğu sıradaki şartlara göre söylenmiş olmalıdır. Çünkü ez-Zehebî (ö. /1 ) ` nin yazdığı "Kitabü`l-Kebairı de büyük günahların sayısı yetmişe ulaşırken, el-Heytemî (ö. /)`nin "ez-Zevacir an İktirafeıl-Kebairı adh eserinde bu sayı `ye kadar çıkar.

Hanefilere göre büyük günah işleyen fâsık, hâkimlik görevine tayin edilmişse, vereceği hüküm ihtiyaç sebebiyle geçerli olur. Fakat hâkimin, fâsığın şahitliğini kabul etmemesinde olduğu gibi kendisininde bu göreve atanmaması gerekir. Ancak iffetli kadına zina iftirası suçundan hüküm giyen kimse hakimliği ve şâhitliği geçerli değildir (Vehbe ez-Zühaylî a.g.e., VI, ).

Fâsık kendisi ve çocukları üzerinde velâyet hakkına sahiptir. O, malını saçıp savurmaması şartıyle sırf fıskı yüzünden hacredilmez. Çünkü tasarruf ehliyetini kısıtlama (hacr) israf ve saçıp savurmayı önlemek için meşrû kılındı. Ayrıca ilk müslümanlar büyük günah işleyenlerin ehliyetlerinde kısıtlama yapmadılar (İbn Âbidîn, Reddu`l-Muhtar, V, ).

Fâsık, yahudi, hristiyan veya mecusiye zimmî yahut harbî olsun sadaka vererek maddi yardım yapmak mümkün ve caizdir. Ayette: ``Onlar yemeğe ihtiyaç ve istekleri olduğu halde, onu, yoksula, yetime ve esire yedirirler" (el-İnsan, 76/8) buyrulur. Burada "Esir" harbî durumunda sayılır. Yine Hz. Peygamber, susuz köpeği sulayan kimse hakkında "Her canlı hayvan için ecir vardır" (Buharı. Mezalim. Edeb, 37, Müsakat, 9, Müslim, Selam ) buyurmuştur. "Senin yemeğini, Allah`tan sakınan kimseden başkası yemesin" (Tirmizi, Zühd, 56; Ebû Dâvud, Edeb, 16; Ahmed b. Hanbel, III, 38) hadisi ise, yardım konusunda tercih önceliğini bildirir (ez-Zühaylî, a.g.e., II, ).

Fıskın zıddı adl; fâsık`ın zıddı adil`dir. Adâlet; dini istikamet üzere bulunmak, dini görevleri yerine getirmek, zina, şarap içmek, ana-babaya asi olmak ve benzeri durumlardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrardan sakınmaktır. Şâfiîler, bir aile reisinin çocukları üzerinde velâyet hakkına sahip olması için onun adâlet sahibi olmasını şart koşmaktadırlar. Delilleri Hz. Peygamber`in şu hadisidir: "İki adâletli şahid ve rüşde ermiş veli bulunmadıkça nikâh olmaz" (Ebû Dâvûd, Nikâh, 19; Dârimî, Nikâh, II; es-Serahsı, el-Mebsût, V, 31). Çünkü nikâh velâyeti görüş ve takdir hakkını kullanmayı gerektirir. Fâsık ise, mal velâyetinde olduğu gibi, bu konuda da isabetli karar veremez.

Hanefi ve Mâlikilere göre velâyetin sabit olması için adâlet şart değildir. Veli, adil olsun, olmasın kendi kızını veya erkek kardeşinin kızını evlendirebilir. Çünkü onun fâsıklığı yanında bulunan kimselere karşı şefkat göstermesine ve hısımlarının maslahatını gözetmesine engel olmaz.

Velâyet hakkı geneldir. Ne Hz. Peygamber devrinde ve ne de ondan sonra hiçbir velinin fıskı sebebiyle çocuklarına velâyetten menedildiği nakledilmemiştir. Tercihe şayan olan görüş budur. Yukarıda zikredilen hadisi hanefiler zayıf görmüştür.

Hanefilere göre fâsık, velâyete ehil olduğu gibi şahitliğe de ehildir. Adâletli veya adâletsiz şahitliğe de ehildir. Adâletli veya adâletsiz şahitlerin önünde yapılacak akitler geçerli olur. Şia da aynı görüştedir. Onlara göre şâhitlik akdin sıhhati için gerekli bir şart olmayıp, mendûbtur (ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 75, ).

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.