arapçada ma edatı / (PDF) Arap Dilinde Ma Edatı Ve İşlevleri | Eyup Akşit - seafoodplus.info

Arapçada Ma Edatı

arapçada ma edatı

Belağat, Arap Dilinde MÂ EDATI Ve IŞLEVLERis-Tez, EMİNE CAN-dnşseafoodplus.info ÖZDOĞAN, Kmaraş Üni

0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views77 pages

Description:

Belağat,Arap Dilinde MÂ EDATI Ve IŞLEVLERis-Tez,EMİNE CAN-dnşseafoodplus.info ÖZDOĞAN,Kmaraş Üni

Original Title

Belağat,Arap Dilinde MÂ EDATI Ve IŞLEVLERis-Tez,EMİNE CAN-dnşseafoodplus.info ÖZDOĞAN,Kmaraş Üni

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

Description:

Belağat,Arap Dilinde MÂ EDATI Ve IŞLEVLERis-Tez,EMİNE CAN-dnşseafoodplus.info ÖZDOĞAN,Kmaraş Üni

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd
0 ratings0% found this document useful (0 votes)
views77 pages

Original Title:

Belağat,Arap Dilinde MÂ EDATI Ve IŞLEVLERis-Tez,EMİNE CAN-dnşseafoodplus.info ÖZDOĞAN,Kmaraş Üni

Description:

Belağat,Arap Dilinde MÂ EDATI Ve IŞLEVLERis-Tez,EMİNE CAN-dnşseafoodplus.info ÖZDOĞAN,Kmaraş Üni

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ


SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

ARAP DİLİNDE MÂ EDATI VE İŞLEVLERİ

Emine CAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KAHRAMANMARAŞ
OCAK

I
T.C.
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

ARAP DİLİNDE MÂ EDATI VE İŞLEVLERİ

DANIŞMAN: Yrd. Doç. Dr. M. Akif ÖZDOĞAN

Emine CAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KAHRAMANMARAŞ
OCAK

II
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

ARAP DİLİNDE MÂ EDATI VE İŞLEVLERİ

Emine CAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Kod No:

Bu Tez 28/01/ Tarihinde Aşağıdaki Jüri Üyeleri Tarafından


Oy Birliği/Oy Çokluğu ile Kabul Edilmiştir.

Yrd. Doç. Dr. M. Akif ÖZDOĞAN Yrd. Doç. Dr. Faruk ÇİFTÇİ Yrd. Doç. Dr. Şaban ÖZ
BAŞKAN ÜYE ÜYE

Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

Prof. Dr. Ahmet Hamdi AYDIN


Enstitü Müdür Vekili

Not: Bu tez ve projede kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve
fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere
tabidir.

III
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ARAP DİLİNDE MÂ EDATI VE İŞLEVLERİ

Emine CAN

Danışman : Yrd. Doç. Dr. M. Akif ÖZDOĞAN

Yıl : , Sayfa: 66 + 6

Jüri : Yrd. Doç. Dr. M. Akif ÖZDOĞAN (Başkan)


: Yrd. Doç. Dr. Faruk ÇİFTÇİ (Üye)
: Yrd. Doç. Dr. Şaban ÖZ (Üye)

Arapçada isim, fiil ve harf olmak üzere üç kelime çeşidi vardır. İsim ve fiil
kendi başlarına tam manaya delalet eder. Fiilin isimden ayrılan yönü zaman ifade
etmesidir. Harf ise tam bir mana belirtmez ama diğer kelime çeşitleri yani isim ve
fiil ile anlam bütünlüğü oluşturur. Harfler hurûfu'l-meânî yani mana harfleri
grubuna dahildir. Bu gruptaki bütün harfler tek başlarına kullanılamaz. Bu
harfler cümleleri ve kelimeleri birbirine bağlamakla görevlidirler. Bunlardan bir
kısmı tek başına cümlenin unsuru olurken, bir kısmı kullanıldığı kelime ile
cümlenin unsuru olur. Arapçada edat kelimesi de harf ile aynı mana ve görevde
kullanılmıştır. Bu çalışmada on çeşit mâ edatından bahsettik. Mâ edatı ulaştığımız
bazı eserlerde sayı olarak daha farklıdır. Bir kısmı ondan az iken bir kısmı ondan
daha fazladır. Biz ise bu edatı on çeşitle sınırlandırdık. Bu edatın dört tanesi harf,
altı tanesi isim görevindedir.

Anahtar Kelimeler: Kelime, Edat, Fiil, İsim.

I
DEPARTMENT OF ISLAMIC SCIENCES
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM UNIVERSITY

ABSTRACT
MA THESIS

IN ARABIC LANGUAGE, “M” PREPOSITION


AND ITS FUNCTION

Emine CAN

Supervisor : Asst. Prof. Dr. M. Akif ÖZDOĞAN

Year : , Pages: 66 + 6

Jury : Asst. Prof. Dr. M. Akif ÖZDOĞAN (Chairperson)


: Asst. Prof. Dr. Faruk ÇİFTÇİ (Member)
: Asst. Prof. Dr. Şaban ÖZ (Member)

Arabic language, there are three kinds of word type which are noun, verb
and letter. Noun and verb signify certain meaning by itselves. The part which
distinguish verb from noun is to signify a certain meaning always. But letter
doesn’t signify a fully meaning but it makes totality with other word types –noun
and verb- . Letters are included to (hurufu’-meani) meaning letters. The letters
which are in this group don’t use alone. These letters’ function is to tie the words
each other. Some of them are element of the sentence alone and some of them
become element with the word which the letter used. In Arabic language, the word
of preposition used in same meaning and same function with letter. In this study,
we mention about ten kinds of “mâ” preposition.”Mâ” preposition is more
different in which work we can reach. Some of them are less than ten but some of
them are more than ten. We take into account all the works and confine “mâ”
preposition with ten kinds. Four of this prepositions’ function is letter and six of
this prepositions’ function is noun.

Keywords: Word, Preposition, Verb, Noun.

II
ÖN SÖZ

Edatlar hemen hemen bütün dillerde vardır. Bunların işlevini kavramadan


mensup olduğu dili tam olarak öğrenmek mümkün değildir. Biz de Arap Dilinde Mâ
Edatı ve İşlevleri adlı bu çalışmamızda mâ edatını çeşitleri ve işlevleriyle ele almaya
çalıştık.
Arapçada kelime; isim, fiil ve harf olmak üzere üçe ayrılır. Buradaki harf
alfabede bulunan harfler değil, hurûfu'l-meânî olarak adlandırılan mana harfleridir. Bu
harfler kendi başlarına müstakil bir mana ifade etmezler ama diğer kelime çeşitlerini ya
da cümleleri birbirine bağlayarak yeni manaların ortaya çıkmasını sağlarlar. Arapçada
edatlar bu harf grubu içerisinde değerlendirilir. Bunun için harf ve edat kelimeleri
birbirinin yerini tutabilir. Hatta bu harflerin bağlama görevinden dolayı kendilerine
edavâtu'r-rabt denmiştir.
Arapçada hurûfu'l-meânî ile ilgili birçok eser te'lif edilmiştir. Bu eserlere
ulaşabildiğimiz kadarıyla, konumuz olan mâ edatını her yönüyle ele almaya çalıştık.
Çalışmamız Giriş ve Önceki Çalışmalar'dan sonra dört ana başlıktan oluşmaktadır:
Türkçe ve Arapçada Kelime Çeşitleri, Mâ Edatının Görevleri ve Çeşitleri, Mâ Edatının
Diğer Kullanım Alanları, Mâ Edatının Kullanıldığı Kalıplar. İlk bölümde konumuzun
daha iyi anlaşılmasını sağlamak için Türkçemizdeki kelime çeşitlerini, daha sonra
Arapçadaki kelime çeşitlerini ele aldık. Burada konumuzu yakından ilgilendirdiği için
iki dildeki kelime çeşitlerinden diğerlerine nazaran edatlara daha geniş verdik. Ayrıca
her iki dildeki mâ unsurunu karşılaştırdık. İkinci bölüm çalışmamızın asıl konusunu
oluşturmaktadır. Burada mâ edatının görevlerine kısaca değindik ve müelliflerin mâ
edatını ele alış şekillerini verdik. Bu edatın çeşitlerini de detaylı bir şekilde ele aldık.
Burada yeri geldikçe aynı konuyla ilgili görüş farlılıklarına ve ekollerin görüşlerine yer
verdik. Mâ Edatının Diğer Kullanım Alanları bölümünde çeşit olarak
değerlendirilmeyen ama gramer konuları içerisinde geçen mâ ile ilgili bilgileri ele aldık.
Son bölümde ise mâ'nın kullanıldığı kalıpları manalarıyla beraber verdik. Bu bölümde
mâ'nın işlevselliğini örneklerle görselleştirmeye çalıştık.
İnsan elinin değdiği bir eser bütün hatalardan beri olamayacağı için bu
çalışmamızı eksiklikleriyle beraber elimizden geldiğince anlaşılır kılmaya çalıştık.
Bu çalışmada konunun belirlenmesi ve kaynakların temin edilmesinde
yardımlarını sunan, çalışmam boyunca beni teşvik ve tavsiyeleriyle yönlendiren
danışmanım Yrd. Doç. Dr. M. Akif ÖZDOĞAN'a, yine teşvik ve önerilerini gördüğüm
sayın dekanım Prof. Dr. M. Kemal ATİK'e, hiçbir desteğini benden esirgemeyen, görüş
ve tavsiyelerinden yararlandığım Yrd. Doç. Dr. Faruk ÇİFTÇİ'ye, kaynakları tercüme
esnasında istifade ettiğim Öğr. Gör. İsmail AKÇAY'a, yüksek lisans boyunca
kendilerinden yararlandığım bütün hocalarıma, hayatımın her aşamasında olduğu gibi
bu çalışmamda da beni destekleyen ve yalnız bırakmayan aileme, eserlerin temininde
yardımcı olan arkadaşım Sebiha KAHRAMAN'a, çalışmam boyunca beni yüreklendiren
ev arkadaşım Neşe YENİLMEZ'e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Emine CAN
Ocak

III
İÇİNDEKİLER
ÖZETI
ABSTRACT II
ÖN SÖZ III
İÇİNDEKİLER IV
KISALTMALAR LİSTESİ VI
1. GİRİŞ 1
2. KONUYLA İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR 3
3. TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ 5
Türkçede Kelime Çeşitleri 5
Arapçada Kelime Çeşitleri 7
İsim 7
Fiil 8
Harf 9
Nahiv 12
Türkçe ve Arapçadaki Mâ Unsurunun Karşılaştırılması 12
Değerlendirme 13
4. MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ 15
Mâ Edatının Görevleri 15
Mâ Edatının Çeşitleri 17
İsm-i Mevsûl Olan Mâ 18
Hâs İsm-i Mevsûl 19
Müşterek İsm-i Mevsûller 19
Masdariye-Zamâniyye Edatı Olan Mâ 22
Gayr-i Zamâniyye İfade Eden Mâ 22
Zamâniyye İfade Eden Mâ 22
İki Muzâri Fiili Cezm Ederek Şart Edatı Olan Mâ 26
Nefy Edatı Olan Mâ 28
Fiillerden Önce Gelen Nefy Mâsı 28
İsimlerden Önce Gelen Nefy Mâsı 30
Soru Edatı Olan Mâ 31
Taacub Kalıbında Kullanılan Mâ 33
Nekre Olan Mâ 35
Nekre-i Mevsûfe 35
Nekre-i Gayri Mevsûfe 35
Övgü ve Yergi Fiillerinden Sonra Gelen Mâ 36
Tam Ma'rife Özel 37
Tam Ma'rife Genel 38
Kâffe Olan Mâ 38
Fiillerden Sonra Gelen Kâffe Mâsı 39
Harflerden Sonra Gelen Kâffe Mâsı 39
Zâid Olan Mâ 41
Zâidlik Bildiren Harfler 42
Te’kîd Cümlelerindeki Mânın Kullanımı 46
5. MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI 49
İstimrâr Fiilleriyle Kullanılan Mâ 49
İstisnâda Kullanılan Mâ 51
Leyse’ye Benzeyen Mâ 52
6. MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR 56

IV
7. SONUÇ VE TARTIŞMA 62
KAYNAKLAR 64
ÖZ GEÇMİŞ

V
KISALTMALAR LİSTESİ

TDK : Türk Dil Kurumu


TDV : Diyanet Vakfı Yayınları
DİA : Diyanet İslâm Ansiklopedisi
KSÜ : Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
b. : Bin
Bkz. : Bakınız
Çev. : Çevirmen
s. : Sayfa
ss. : Sayfa Sayısı
c. : Cilt
vb. : Ve Benzeri
vd. : Ve Diğerleri

VI
GİRİŞ Emine CAN

1. GİRİŞ

Konunun Önemi

Bir toplum için dil ne kadar önemli ise bir dil için de kalıpları, kuralları,
unsurları o denli önemlidir. Her dilin kendine has kuralları olduğu gibi bazı diller için
ortak olan unsurlar vardır. Meselâ cümle içerisinde kendinden sonraki ögeleri cer eden
harf-i cerler Arapçaya özgüdür. Yine İngilizce ve Arapçada zamirlerde erillik-dişillik
ayrımı varken Türkçede böyle bir ayrım yoktur. Ama tekillik-çoğulluk, zarf, edat,
bağlaç bu üç dil için de ortak olan unsurlardır.
Dillerdeki unsurlardan her birininin; o dilin anlaşılmasında, en güzel şekilde
ifade edilmesinde, dildeki karışıklığının giderilip kelimeler arası anlam bütünlüğünün
oluşmasında önemli görevleri vardır. Nitekim Arapçada edatların görevi de kelimeler ya
da cümleler arası iletişim kurup yeni ve doğru anlamların ortaya çıkmasını sağlamaktır.
Modern ve klâsik dönem dilcilerin hemen hemen hepsine göre edat görevindeki
harfler tek başlarına tam bir mana ifade etmezler. Bunlar ancak cümle içerisinde
kullanıldıkları zaman anlamlıdırlar. Meselâ el-Halîl b. Ahmed’e göre harf, kelimeler
arası bağlantı kurmaya yarar (el-Halîl b. Ahmed, 75). Hasan Abbâs da harfleri
"edavatü’r-rabt" diye tanımlamış, cümelelerin ve onların unsurları arasındaki bağlantıyı
edat olarak kullanılan bu harflerin sağladığını ifade etmiştir (Abbâs, I, 26).
Klâsik ya da modern döneme ait edatlarla ilgili eserlere baktığımız zaman tek
harfi tanıtan müstakil çalışmalara rastlamak çok zor. Özellikle son yıllarda harfler ve
edatlarla ilgili yapılmış tezler, daha çok harflerin genel özelliklerini ortaya koyan ve
harf-i cerler, istifhâm edatları, atıf harfleri, Arapçada harfler ve edatlar başlıkları altında
ele alınarak bu alanda yapılmış genel çalışmalardır. Bu tür çalışmalar Arap dilinde
edatların yeri ve önemini tespit etmemiz açısından tabii ki yararlıdır ama bunların, bir
edatı bütün yönleriyle tanıtmak için yeterli olamayacağı kanatindeyiz. Bunun için mâ
edatını müstakil olarak ele alıp onunla ilgili bu konudaki eksikliğin giderilmesini
mümkün kılmaya çalıştık. Söylemeye çalıştığımız gibi gerek gramer gerek edatlarla
ilgili eserlerde mâ ile ilgili toplu bilgilere ulaşamadık ama bu alandaki birçok eserden
onunla ilgili bilgileri toplayıp kendi değerlendirmemize göre bir tasnif yaptık.
Tezimizde mâ'nın Arapça için önemini, bu dildeki işlevini, diğer edatlarla
ilişkisini, onları ilgilendiren yönlerini tespit etmeye çalıştık. Ekollerin ve dilcilerin bu
edatla ilgili görüşlerine ayrı ayrı yer verdik.
Dildeki unsurların ya da kalıpların her biri başlı başına bir araştırma konusu
olabilir. mâ edatı da bir araştırma konusu olabilecek kadar zengin bir yapıya sahiptir.
Biz de bu bağlamda bu edatı ele almayı öngördük ve onu her yönüyle tanıtmaya çalıştık.
Bu edat ilerki bölümlerde de göreceğimiz gibi değişik şekillerde karşımıza çıkmakta ve
görev itibariyle çeşitlilik arz etmektedir.

Araştırmada Takip Edilen Yöntem

Klasik ve modern döneme ait eserlerden öncelikle edatlarla ilgili, daha sonra
gramer konularıyla ilgili olanlardan mâ edatını bütün detaylarıyla tespit etmeye
çalışırken kaynak tarama yönteminden yararlandık.

1
GİRİŞ Emine CAN

Bir araştırma yapılırken önce bu alandaki temel kavramları ele almak ve onlar
hakkında ön bilgi vermek, o konunun anlaşılması için önemlidir. Buna binaen üzerinde
çalıştığımız "mâ" edatının işlev ve görevlerine geçmeden önce Arapça ve Türkçedeki
edatlar hakkında kısaca bilgi vermenin uygun olacağını düşündük ve ilk bölümde
bunları ele aldık.
Arapçada edatlar daha önce değindiğimiz gibi birden fazla görevde kullanılır.
Mâ edatı da dilciler tarafından genel itibariyle harf ve isim olmak üzere ikiye
ayrılmıştır. Müelliflerin bu konudaki değerlendirmelerine ayrı ayrı yer verdik ve edatı
bu yönleriyle tanıtmaya çalıştık.
Mâ edatı dil bilginleri tarafından farklı sayılarla ifade edilmiş ve her bilgin bu
edatı farklı isimler altında ele almıştır. Klâsik dönem yazarlarının hemen hemen hepsi,
isim ve harf olarak ikiye ayırıp alt başlıklar halinde açıklarken çağdaş yazarlar daha
fazla ana başlık altında konuya giriş yapmışlardır. Meselâ klâsik dönem yazarlarından
İbn Hişâm ve İbn Ya’îş, öncelikle bu edatı isim ve harf kategorisine ayırmış, çağdaş
yazarlardan Abbâs Hasan, el-Antâkî ve Hasan Akdağ böyle bir ayırıma gitmeden direkt
olarak bu edatın çeşitlerinden bahsetmişlerdir. Abbâs Hasan dokuz, diğer iki müellif on
iki çeşit mâ'dan bahseder. Biz de onların sınıflamalarına daha yakın bir ayrım yaptık ve
"Mâ Edatının Çeşitleri" bölümünde bu edatı on adetle sınırlandırdık.

2
KONUYLA İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR Emine CAN

2. KONUYLA İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR

Bir konuyu araştırırken o konuyla ilgili daha önce yapılmış çalışmaları


gözönünde bulundurmak kaçınılmazdır. Biz de bu çalışmada klâsik ve modern dönem
kaynaklarına ulaşmaya çalıştık. Ulaşabildiğimiz kaynaklar nisbetinde konuyu ele aldık.
Klâsik ve modern eserlerini incelediğimizde tezimizin konusuyla ilgili müstakil
bir çalışmaya rastlamadık ama hurûfu’l-meânî ile ilgili yapılan klâsik eserlerin "mim
harfi" bölümlerinde ve modern kaynakların gramer konuları içerisinde mâ edatıyla ilgili
önemli bilgilere ulaştık. Bu eserlerde konumuzla ilgili toplu bilgilere bu bölümlerde
rastladık. Bazı klâsik eserlerde ise konumuzu serpiştirilmiş olarak bulduk.
Yararlandığımız klâsik eserlerden birkaçı şunlardır:
1. el-Halîl b. Ahmed, Kitâbu’l-Hurûf ve’l-Edevât.
Harfleri; zâid harfler, istisnâ harfleri, masdariye harfleri, nefy harfleri gibi
sınıflamalara ayırarak işlevlerine göre ele almıştır.
2. İbnu’s-Serrâc, el-Usûl fi'n-Nahv.
Arapçada nahiv ve sarf konuları ayrılarak sadece nahiv konularının ele alındığı
ilk eserdir.
3. İbn Ya'îş, Şerhu’l Mufassal li'z-Zemahşerî.
İsim, fiil, harf ve eş anlamlı kelimeler olmak üzere dört bölümü içeren ez-
Zemahşerî'ye ait el-Mufassal'ın en önemli şerhlerindendir.
4. ez-Zeccâcî, el-Îzâh.
Önce harf, isim ve fiil hakkında geniş bilgi verdikten sonra gramer konularını ele
almıştır. Ele aldığı konuları soru cevap yöntemiyle açıklamıştır.
5. İbn Hişâm, Muğni’l-Lebîb.
Yazar, harfleri alfabetik sıralamadaki isimlerine göre ele almıştır. Mesela elif
harfi, bâ harfi, tâ harfi, …, mîm harfi, nûn harfi şeklinde bir sıralamayı tercih etmiştir.
Mâ edatını mîm harfi bölümünde konu edinmiştir. Harfleri tanıttıktan sonra bazı nahiv
konularına da değinmiştir. Kitapta konuları Kur'an, hadis, şiirden örnekler vererek
açıklama yoluna gitmiştir.
6. er-Rummânî, Kitabu Meâni'l-Hurûf.
Harfleri işlevlerine göre değil, şekilsel açıdan ele almış ve dört bölümde
değerlendirilmiştir. Kitap, dört bölümden oluşmaktadır: Birli harfler, ikili harfler, üçlü
harfler ve dörtlü harfler. Mâ edatı ikinci bölümde bulunmaktadır.
Modern kaynaklarda mâ edatı yine müstâkil bir başlık altında ele alınmayıp
gramer konuları içerisinde geçmektedir. Bu eserlerden birkaçı şöyledir:
1. el-Galâyînî, Câmîu’d-Durûsi'l-'Arabiyye.
Eserde, Arapça nahiv ve sarf konuları on iki bölümde ele alınmıştır. Kitap üç
ciltten ibarettir. Üçüncü cildin sonunda genel olarak harfleri tanıtmıştır. Harfleri meânî
ve mebânî diye ikiye, meânî olanları da âmil ve âtıl olmak üzere ikiye ayırmıştır. Âmil
olanlar, amel edenlerdir. Âtıl olanlar ise amel etmeyenlerdir. Bu kategoriden sonra
harfleri işlevlerine göre çeşitlerine ayırmıştır. Otuz bir çeşit harf grubundan bahseder.
Bunların içinde âmil ve âtıl olanlar da bulunmaktadır.
2. Abbâs Hasan, en-Nahvu'l-Vâfî.
Eser, Arapça gramer konuları hakkında bilgi veren modern dönemin önemli
kaynaklarındandır. Arap ülkelerindeki üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Üç cilt halinde basılmıştır.
3.eş-Şertûnî, el-Mebâdiü'l-Arabiyye.

3
KONUYLA İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR Emine CAN

Arapça gramer konularını ele almıştır. Eser, dört ciltten ibarettir. Dördüncü
cildin sonunda harfleri işlevlerine göre kategorilerine ayırmıştır. Mâ edatıyla ilgili
bilgilere gramer konuları ve harflerle ilgili bölümden ulaştık.
4. Muhammed el-Antâkî, el-Minhâc.
Kitapta önce gramer konularından bahsedilmiş daha sonra harfler alfabetik
sıralamaya göre ele alınmış ve işlevlerinden bahsedilmiştir.
5. Mustafâ Emîn-Ali el-Cârim, en-Nahvu'l-Vâdıh I-II.
Üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan bu eser, Arapça gramer konularını
bol örneklerle ele almıştır. Eser iki cilt halindedir. Ciltler, üçer bölümden ibarettir.
6. Nevin Karabela, Arap Dilinde Lâm Edatı ve İşlevleri
Tek harfi esas alarak bu alanda yapılmış en önemli çalışmadır. Doktora tezidir.
Ayrıca tezimizin konusuyla ilgili birkaç makale de ulaştığımız çalışmalar
arasındadır.
1. NÜSHA Şarkiyat Araştırmaları Dergisi’nde İlyas Karslı’ya ait yayınlanan
“Türkçe-Arapça Çevirilerde Yapılan Hatalar Üzerine Bir İnceleme” adlı makale.
2. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde yayınlanan
çevirmenliğini Hasan Keskin’in yaptığı Kâzım Fethî er-Râvî'ye ait “Kur’ân-ı Kerim’de
Te’kîd Üslûpları” adlı makale.

4
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

3. TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ

Asıl konumuza geçmeden önce Türkçe ve Arapçadaki kelime çeşitlerine kısaca


değinmek yerinde olacaktır. Burada konumuzla ilgili olan kelime çeşitlerini diğerlerine
nazaran daha detaylı ele almaya çalıştık. Bu bağlamda her iki dilde kelime çeşidi olarak
kullanılan dolayısıyla ortak unsur olan edat ön plana çıkmıştır. Şunu belirtmek gerekir
ki Arapçada kelime çeşidi olan harfler, edat konumundadır. Bundan dolayı edatı, her iki
dil için ortak unsur olarak zikrettik.

Türkçede Kelime Çeşitleri

Türkçede kelime çeşitlerine geçmeden önce bu dildeki kelime tanımını ele


alalım. TDK’nın sözlüğünde kelime şöyle tarif edilir: “Anlamı olan ses veya ses birliği
söz, sözcük.” (TDK, II, ). Ergin ise kelimeyi "Manası veya vazifesi bulunan
ve tek başına kullanılan ses veya sesler topluluğu" olarak tanımlamıştır (Ergin,
). Şu tanım ise daha çok şekil yönünden yapılmıştır: "Ses açısından, vurgusu ve
kelime aralarını gösteren sinyallerle, imlâda aralarına konan boşluklarla birbirinden
ayrılan ses birlikleridir." (Demir ve Yılmaz, ).
Türkçede kelime üçe ayrılır: İsim soylu kelimeler, fiiller, edatlar (Keskin,
89; Demir ve Yılmaz, ). Bunlar da kendi aralarında sınıflandırılır.
A. İsim soylu kelimeler
1. İsimler
2. Sıfatlar
3. Zarflar
4. Zamirler
B. Fiiller
C. Edatlar
1. İlgeçler
2. Bağlaçlar
3. Ünlemler
Bunlar içerisinde tezimizle ilgili olarak isimler ve edatları ele almamız yeterli
olacaktır.
İsimler: Türkçede isim soylu kelime grubu içerisinde değerlendirilir.
İsim; canlı ve cansız bütün varlıkları, kavramları, duygu ve düşünceleri,
durumları, bunların birbirleriyle olan ilişkilerini bildiren kelimedir (Keskin, 89).
İsimler değişik şekillerde gruplanabilirler(Keskin, 89):
1. Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler
b. Özel İsimler : Ayşe, Sema, Fatih.
c. Cins İsimler: Kavak, kalem, bardak.
2. Görev ve Anlamlarına Göre İsimler
a. Somut İsimler: Kitap, masa, ütü.
b. Soyut İsimler: Güzellik, cesaret, asalet.
3. Varlıkların Sayısına Göre İsimler
a. Tekil İsimler: Ev, kapı, anahtar.
b. Çoğul İsimler: Evler, kapılar, anahtarlar.
c. Topluluk İsimleri: Ordu, cemaat,sürü.
4. Yapılarına Göre İsimler
a. Basit İsimler: Kitap, kalem, defter.

5
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

b. Türemiş İsimler: Gözlük, aşçı, silgi.


c. Bileşik İsimler: Kırıkkale, bilgisayar, aslanağzı.
Edatlar: Türkçede kelime çeşididir. Bu sözcüğün kelime anlamı “alet” ve
“vâsıta” demektir (seafoodplus.info?t=edat). Dil bilgisi unsuru
olarak edat, tek başına manası olmayan, daha çok isim ve isim soylu kelimelerden sonra
gelerek bağlı olduğu isimle cümledeki diğer kelime ve kelime grupları arasında
(seafoodplus.info?kategori=verilst&kelime=edat&ayn=tam) benzerlik, yer,
yön, tarz, zaman gibi çeşitli münasebetler kurmaya yarayan kelimelerdir
(seafoodplus.info). Başka bir ifadeyle edat, bir kelimeden sonra gelerek o kelime ile
diğer ögeler arasında ilge kuran kelime veya ilgeçtir (TDK, I, ). “Önünde yer
aldığı ya da ardından geldiği birimle başka bir birim ya da tümcenin geri kalan bölümü
arasında ilgi kurmaya yarayan birim.” olarak da tanımlanır (Mahmûd, )
Edatlar tek başlarına tam bir mana belirtmezler ancak isim ve fiiller arasında ilgi
kurarlar ve bunlara yeni manalar verirler. Bunlar dilin yardımcı kelimeleridir, asıl
kelimeler olan isim ve fiillere yadımcı konumundadırlar. Türkçeye bu kelime çeşidi
daha çok yabancı dillerden gelmiştir (Ergin, ).
Türkçede edatlar genel itibariyle üçe ayrılır (Ergin, ):
A. Ünlem Edatları: Keder, sevinç, ızdırap, nefret, coşkunluk gibi ruh hallerini,
seslenmeleri ve tabiat seslerini ifade eden edatlardır. Bunlar kendi aralarında beşe
ayrılırlar:
1. Ünlemler: “His ve heyecenlarla tabiattaki seslerin, ses halindeki
tezahürleridir.” Bu ünlemler tek başlarına anlam taşıyabilir.
Ay, oy, of, öf, şrak, miyav gibi.
2. Seslenme Edatları: Bunlar hitap edatlarıdır.
Ay, ey, hey, be, bre, yahu gibi.
3. Sorma Edatları: Soru için kullanılan edatlardır.
Hani, acaba, niçin gibi.
4. Gösterme Edatları: Bir şeyi göstermek için başvurulan edatlardır.
İşte, aha, te gibi.
5. Cevap Edatları: Tasdik veya red ifade eden edatlardır.
Evet, hayır, yok, değil, peki, hay hay gibi.
B. Bağlama Edatları: Tek başlarına manaları olmayan eş görevli kelimeleri,
kelime gruplarını ve cümleleri şekil ve mana bakımından birbirine bağlayan kelimelere
denir. Türkçede aslında bağlama edatı yoktur, bunlar Türkçeye sonradan diğer dillerin
etkisiyle girmişlerdir. Bu konuda özellikle Arapçadan bir hayli etkileşim olmuştur.
Bu edatlar da kendi aralarında beşe ayrılırlar:
1. Sıralama Edatları: Ve, ile, dahi, ila…
2. Denkleştirme Edatları: Veya, yahut, veyahut…
3. Karşılaştırma Edatları: seafoodplus.info, seafoodplus.info, seafoodplus.info, seafoodplus.info…
4. Cümle Başı Edatları: Cümleleri mana bakımından birbirine bağlayan
edatlardır.
Fakat, ancak, çünkü, mademki, güya, aksi halde…
seafoodplus.info Gelen Edatlar: Dahi, ise, da (de), ki, bile, değil…

6
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

C. Son Çekim Edataları: Asıl edatlar bunlardır. Sonlarına geldikleri isimlerin


zarf hallerini meydana getirirler. Bu edatlara enklitik edatları da denir. Enklitik edat,
kendinden sonra gelen unsurun anlamını kuvvetlendiren, pekiştiren edattır. Bu edatların
bir kısmı ekleşmiş veya ekleşmeye uygundur (İpek, ). Ayrıca bunların bir
kısmı çekim eki alan isim ve fiillerin bölünemeyecek şekilde kalıplaşmasıyla
oluşmuşken bir kısmı da başka dillerden geçen edatlardan oluşmuştur (Ergin,
).
İle, için, kadar, öte, dolayı, karşı, doğru, başka, rağmen, diye, dek, içeri,
dışarı….
Edatlar içerisinden "ünlem edatlarına" baktığımız zaman onların tek başlarına
kullanılınca başka bir kelime ya da kelime çeşidine ihtiyaç duymadan tam bir mana
ifade ettiklerini görebiliriz. Ama bağlama ve son çekim edatları başka kelimelerle
kullanılınca tam bir mana belirtmezler. Meselâ ünlem edatlarından olan "işte, evet, öf"
kendi başlarına kullanılınca mana tam iken, diğer edat türlerinden "rağmen, madem, ile,
için" kelimeleri tek başlarına kullanılınca manada bir eksiklik vardır ve tam olarak bir
mana ortaya koyabilmek için başka kelimelere ihtiyaç duyarlar.

Arapçada Kelime Çeşitleri

Arapçada kelime, tam bir manaya delâlet eden lafızdır. Bu dilde kelime genel
olarak üçe ayrılır (İbnu’s-Serrâc, I, 36): İsim, fiil, harf (Sibeveyh, I, 12; ez-
Zebîdî, 66; Abbâs, I, 17). Halîl b. Ahmed ise kelimeyi dörde ayırmış ve
dördüncüyü de nahiv olarak ele almıştır (Halîl b. Ahmed, ).

İsim

İsim kelimesi, "Bir şeyin alâmeti, sınırı, keskin yüzü, dağın zirvesi, yükseklik,
yücelik" anlamlarına gelmektedir (İbn Manzûr, XIV, ; el-Fîrûzâbâdî,
).
Adlandırılan varlıklara müsemmâ denir (Durmuş, XIV, ). "Kur’ân-ı
Kerim’de ‘ism’ kavramı isim ve fiil halinde yetmiş bir yerde geçmektedir. Bunların
yarısından fazlası isim veya çoğulu olan esmâ, ikisi adaş anlamındaki 'semiy', geri
kalanları da 'tesmiye' masdarına bağlı isimlerdir." (Durmuş, XIV, ).
Nahiv terimi olarak isim, zamanla ilişkisiz olarak tek başına bir manaya delâlet
eden (İbnu’s-Serrâc, I, 36; el-Galâyînî, I, 6) ve varlıklar hakkında bilgi
veren kelimedir (el-Halîl b. Ahmed, ).
İsim, şu kelimeler gibi ‫ﺎﺱ‬‫ﺤ‬‫( ﻧ‬bakırcı), ‫( ﻣﺎﺀ‬su), ‫ﺨﻠـﺔ‬‫( ﻧ‬hurma), ‫( ﻃـﺎﺋﺮ‬kuş), ‫ﳏﻤـﺪ‬
(Muhammed) beş duyu organı ile algılanabilen canlı veya cansız bir varlık olabilir. Beş
duyu organı ile algılanamayan bir kelime de olabilir: ‫ـﻮﻍ‬‫ﺒ‬‫( ﻧ‬temayüz etme; dahilik; çok
iyi olma), ‫ﻞ‬‫ﺒ‬‫( ﻧ‬şeref, soyluluk, asalet), ‫ﻭﺀَﺓ‬‫ﺮ‬‫( ﻣ‬yiğitlik, mertlik, cömertlik) (Mutçalı,
). Bu iki kullanımda da isim zamanla ilişkili değildir ( Abbâs, I, 25).
İsmin beş önemli özelliği vardır. Bir kelimenin isim olması için kendisinde bu
özelliklerden birinin bulunması gerekir. Bu beş özellik şunlardır (İbn Akîl, I, 27;
Abbâs, I, 25):
seafoodplus.info olur: Kelimenin son harekesi mecrur olması demektir.
seafoodplus.infoli olarak gelir.
3.Münâdâ olur.

7
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

4. ‫ ﺍﻝ‬takısı alır.
5.Müsnedün ileyh olur. Müsnedün ileyh, fâil, mübdeta, ‫’ﺇﻥﹼ‬nin ismi gibi özne
konumundaki isimlere denir. Müsnedün ileyh Türkçedeki özne, müsned ise yüklem
görevindedir.
İbn Akîl, bu özellikleri ismin fiil ve harften ayrılan yönleri olarak ele almıştır.
İbnu’s-Serrâc isim, fiil ve harf arasındaki farklardan bahsetmiştir. Bunları şöyle
sıralayabiliriz (İbnu’s-Serrâc, I, 37):
A. İsme, haber isnâd edilmesi câizdir ama harf ve fiile isnâd edilemez. Meselâ:
‫ﻋﻤﺮﻭ ﻣﻨﻄﻠﻖ‬
"Amr gidiyor."
Fiil, haber olamaz, kendisine haber de isnâd edilemez. Meselâ:
‫ﺃﺧﻮﻙ ﻳﻘﻮﻝ‬
"Kardeşin diyor ki "
‫ﻗﺎﻡ ﺃﺧﻮﻙ‬
"Kardeşin ayağa kalktı."
Şöyle söylemek uygun değildir: ‫ ﺫﻫﺐ ﻳﻘﻮﻡ‬veya ‫ﻻ ﻳﻘﻮﻡ ﳚﻠﺲ‬
Harf de fiil gibidir, ne haber olur ne de kendisine haber isnâd edilir.
B. İsmin başına ‫ ﺍﻝ‬takısı gelir ama fiil ve harfin başına gelemez.
C. İsmin başına harfi cer gelir ama fiile ve harfe gelemez.
D.‫ ﻗﺪ ﻭ ﺳﻮﻑ‬kelimeleri ismin, harfin, fiil-i emr ve fiil-i nehyin başına gelmez. Ama
diğer fillerin başına gelebilir.
E. İsim, sıfat olur ama fiil ve harf sıfat olamaz.
F. İsim ve harf zaman ifade etmezken fiil zaman manası verir.

Fiil

Fiil, zamanla ilişkili olarak tek başına bir manaya delâlet eder (el-Galâyînî,
I, 9) ve varlıkların hareketleri hakkında bilgi verir (Halîl b. Ahmed, ).
Fiiller, isimleri ortaya çıkaran lafızlardır. Mesela ‫ﻞﹸ‬‫ﻘﹾﺘ‬‫ ﻳ‬ve ‫ﺮﹺﺏ‬‫ـﻀ‬‫ ﻳ‬fiillerinin isimleşmiş hali
şu iki kelimedir: ‫ﻞ‬‫ ﺍﻟﻘﹶﺘ‬ve ‫ﺏ‬‫ﺮ‬‫( ﺍﻟﻀ‬Sibeveyh, I, 12). Genel olarak dil bilginleri fiilleri
mâzi, hâl ve istikbâl olmak üzere üçe ayırmıştır (el-Halîl b. Ahmed, 76; İbnu’s-
Serrâc, 37). Meselâ ‫ ﺻﻠﻲ‬fiilini bu zamanlara sırasıyla uyarlarsak şöyledir: _ ‫ﺻـﻠﻲ‬
‫( ﻳـﺼﻠﻲ _ ﺳﻴـﺼﻠﻲ‬İbnu’s-Serrâc, I, 37). Manaları sırasıyla şöyledir: "Namaz kıldı,
namaz kılıyor, namaz kılacak."
İbn Akîl ise fiili mâzi, muzâri ve emir olmak üzere üçe ayırmıştır (İbn Akîl,
I, ). Örnek vermek gerekirse:
Mâzi fiil: ‫ﺏ‬‫ﺮ‬‫( ﺿ‬vurdu), ‫ﻜﹶﺮ‬‫( ﺷ‬şükretti), ‫ﺪ‬‫ﻤ‬‫( ﺣ‬hamdetti)
Muzâri fiil: ‫ﺮﹺﺏ‬‫( ﻳﻀ‬vuruyor), ‫ﻜﹸﺮ‬‫( ﻳﺸ‬şükrediyor), ‫ﺪ‬‫ﻤ‬‫( ﳛ‬hamdediyor)
Emir fiil: ‫ﺮﹺﺏ‬‫( ﺇﺿ‬vur), ‫( ﺇﺫﹾﻫﺐ‬git)

8
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Fiiler mutasarrıf ve gayr-ı mutasarrıf olmak üzere ikiye ayrılırlar. Mutasarrıf


fiiller, etken yapıdadır, muzâri çekimleri yapılır ve onlardan ism-i fâil yapılır. Gayr-ı
mutasarrıf ise edilgen yapıdadır, muzârisi yoktur, kendisinden ism-i fâil yapılmaz.
Meselâ: ‫ ﻟـﻴﺲ‬،‫( ﻋـﺴﻰ‬ez-Zebîdî, 71). Bu fiillerin sadece mâzi çekimleri vardır,
muzâri ve emirleri yoktur.
İsim, vakitlerden soyutlanmış olduğu gibi vakit de olaylardan veya fiillerden
soyutlanmış olabilir. Nahivciler bununla kastedilen kelimeye masdar demişlerdir.
Meselâ: ‫( ﺍﻟﻈﱠﻦ‬zannetme), ‫ﺏ‬‫ﺮ‬‫( ﺍﻟﻀ‬vurma), ‫( ﺍﻷﻛﹾﻞ‬yemek) gibi (İbnu’s-Serrâc, I, 37).
İsmin değil, fiilin vakit manası taşıdığını söylemiştik. Fiilden elde edilen masdarda vakit
manası olmasına rağmen bir donukluk söz konusudur. Bundan dolayı vaktin olaylardan
soyutlandığı söylenmiştir.
Fiilleri, isimler ve harflerden ayıran özellikler vardır (İbn Akîl, I, ;
İbnu’s-Serrâc, I, 37) Bunlar:
1. İsim ve harf zaman ifade etmezken fiil zaman manası verir.
2. Fillerin başına ‫ ﻗﺪ‬ve ‫ ﺳﻮﻑ‬gelir.
3. Muzâri fiilin başında muzârât harfleri diye bilinen ‫ ﻥ‬،‫ ﻱ‬،‫ ﺕ‬،‫ ﺍ‬bulunur. Mâzi
fiilin sonuna fail olan ‫ ﺕ‬gelebilir. Mesela ‫ﻛﹾـﺖ‬‫ﻴﺎﺭ‬‫ ﺗ‬veya ‫ﻠﹾـﺖ‬‫ﻓﻌ‬. Ayrıca ‫ـﺖ‬‫ ﺃﺗ‬veya ‫ـﺖ‬‫ﻤ‬‫ﻧﹺﻌ‬
kelimelerinde olduğu gibi sakin te'nîs ‫'ﺕ‬si de gelebilir. Emir fiilin sonunda ise te'kîd ‫ﻥ‬
harfi bulunur. ‫ﻦ‬‫ـﺮﹺﺑ‬‫ ﺇﺿ‬Bu harf şeddeli ya da şeddesiz gelebilir. Fiillerin sonuna gelen bu
harfler zâiddir. Bu harflerin sona gelmesi, fiillerin isim ve harften farkını ortaya koyar.

Harf

Harf, “bir tarafa meyletmek, sapmak, taraf, yan, kenar, uç, zayıf, cılız dişi deve”
anlamlarında kullanılır (el-Halîl b. Ahmed, III, ; İbn Manzûr, IX, 42; el-
Fîrûzâbâdî, ).
Harf, nahiv terimi olarak isim ve fiil haricinde kullanılan ve kendinden başka
manaya delâlet eden (ez-Zemahşerî, ; el-Galâyînî, I, 9) kelimeye denir
(İbn Ya’îş, ?: III, ). ‫ ﻣـﻦ‬،‫ ﺇﻥﹼ‬،‫ ﻋﻠـﻰ‬،‫ ﰱ‬،‫ ﱂﹾ‬،‫ ﻫﻞ‬،‫ ﻣﺎ‬gibi. Harfler, varlıkları ve varlıkların
hareketlerini, durumunu etkiler. Kendileri isim ya da fiil kategorisinde
değerlendirilmeseler bile bu ikisini etkileme gücüne sahiptirler. Burada kastedilen hica
harfleri değil, bir mana ortaya koyan, kelimeler arası bağlantı kuran kelime çeşididir
(Halîl b. Ahmed, 75). İsim ve fiilerin ayırt edici bir özelliği olmasına rağmen,
harflerde bu özellik yoktur. Harfler içerisinde fiile ya da isme benzeyenler bulunur. (el-
Galâyînî, I, 9). Meânî harflerin çoğunluğu isim soylu olmasına karşın birkaç tane
fiil vardır (Durmuş, XVI, ). Meselâ, ‫ ﻟﻴﺲ‬harftir ama fiile benzer.
İbnu’s-Serrâc harfi, haber vermesi ve kendisinin haber olması caiz olmayan
kelime olarak tarif etmiştir (İbnu’s-Serrâc, I, 40).
Harflerin de isimler gibi zamanla bağlantısı yoktur ama isimler tek başlarına bir
manaya delâlet ederken, harfler müstakil bir mana ifade etmezler (İbn Akîl, I,
20). Harflerin şu üçüyle kullanılması gerekir: İsimle, isim veya fiille, isim veya zarfla
(ez-Zeccâcî, 55).
Harfleri dört kategoriye ayırabiliriz (Durmuş, XVI, ):

9
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

A. Hurûfu’l Mebânî: Herhangi bir anlam ifade etmeyen ve Arap alfabesini


oluşturan harfler. ‫ ﺙ‬،‫ ﺕ‬،‫ ﺏ‬،‫ ﺃ‬gibi. Kelimelerin oluşumunda görevlidirler (Durmuş,
XVI, ).
B. Hurûfu’l-Hicâ: Kelimeleri hecelere bölüp heceleri oluştururlar. Meselâ
tesniye elifi, cemi vâvı, yâ-ı nisbe gibi (Mahmûd Sa'd, 13).
C. Hurûfu’l-Mu’cem: Aynı sûretteki harflere nokta konularak karışıklığı
gidermeleri ile meydana gelmiş kelimelerin vuzûha kavuşturulması yani harekelerinin
ve noktalarının belirlenmesi sebebiyle bu isimle anılırlar (ez-Zeccâcî, 54).
D. Hurûfu’l Meânî: Tek başlarına tam bir mana ifade etmemelerine karşın fiil ve
isim ile kullanıldıkları zaman tam bir mana ortaya koyan harflerdir (Mahmûd Sa'd,
13). Kendilerine mana harfleri denmesinin sebebi de budur. İsim ve fiilleri
birbirine bağlamada vasıta görevi gördükleri için nahivciler harfleri edavâtü’r-rabt yani
rabt harfleri diye de isimlendirmişlerdir. Kûfeli dilcilerin çoğu harfi, edat diye
adlandırmıştır (Abbas, I, 66). Rabt, bağlama demektir. Bu harfler cümleler ya da
isim ve fiil arasında bağlantıyı sağladığı için bu isimle anılmışlardır.
Mahmûd Sa'd, harfleri hurûfu'l meânî ve hurûfu'l-mebânî olmak üzere ikiye
ayırmıştır. Hurûfu'l-meânî, isimleri ve fiilleri birbirine bağlar. Bu harfler içerisinde atıf,
istifhâm, nefy, istisnâ, cer harflerini ve lâm-ı tarîfi zikreder. Hurûfu'l-mebânî ise hicâ
harfleridir. Bunlar da tesniye elifi, cemi' vâvı, yâ-ı nisbe, te'nîs tâsı, te'nîs elifidir
(Mahmûd Sa'd, ).
Hurûfu’l-meânî, tespit ettiğimiz kadarıyla müellifler tarafından dört kategoriye
ayrılmıştır:
A- Hususiyet açısından: Bu görevdeki harfler üçe ayrılır (İbnu’s-Serrâc, I,
; el-Verrâk, ):
1. İsme mahsus olanlar. Harf-i cerler ve lâm-ı tarif gibi.
2. Fiile mahsus olanlar. Nasb ve cer harfleri gibi.
3. İsim ve filler için ortak olan harfler. Atıf harfleri ve istifhâm harfleri gibi.
İstifham harfleri içinden ‫ ﻫﻞ‬ve ‫ ﺃ‬harftir, diğerleri ise isimdir (el-Galâyînî, I, 9).
İbn Akîl, bu görevdeki harfleri muhtas ve gayr-ı muhtas olmak üzere ikiye
ayırmıştır. Muhtası ise kendi arasında isme mahsus olanlar ve fiile mahsus olanlar diye
yine ikiye ayırmıştır. Meselâ, ‫ ﰱ‬ve ‫ ﱂ‬harfleri muhtastır. Çünkü bunlardan birincisi
isimlere, ikincisi fiillere mahsustur. Meselâ;
‫ ﰱ ﺍﻟﺪﺍﺭ‬‫ﺯﻳﺪ‬
"Zeyd evdedir."
‫ ﺯﻳﺪ‬‫ﱂ ﻳﻘﹸﻢ‬
"Zeyd ayakta değildir."
Ama örneğin ‫ ﻫﻞ‬harfi gayr-ı muhtastır. ‫؟‬‫ ﻗﺎﺋﻢ‬‫" ﻫﻞ ﺯﻳﺪ‬Zeyd ayakta mıdır?", ‫ﻫﻞ ﻗﺎﻡ‬
‫؟‬‫" ﺯﻳـﺪ‬Zeyd ayağa kalktı mı?" Görüldüğü gibi bu soru edatı, hem isim hem fiil cümlesi
için ortak kullanılmıştır. Dolayısıyla isme ya da fiile has olmadığı için gayr-ı muhtastır
(İbn Akîl, I, ).
B- Amel edip etmemeleri açısından: Bunlar üçe ayrılırlar (el-Verrâk, ):
1. Amel edenler: Bu harfler bir önceki kategorinin farklı bir versiyonu
mahiyetindedir. Muhtas olanlar yani sadece isim veya sadece fiile özgü olup aynı
zamanda kendisinin bir parçası konumunda olmayanlar amel edebilir. Bunlar cer, cezm,
nasb ve ref edenler olmak üzere dörde ayrılır.

10
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

2. Amel etmeyenler. Atıf harfleri, istifhâm harfleri bu grup içindedir. Bunlar


isim ve fiil için ortak kullanılan harflerdir.
3. Amel etmesi de etmemesi de caiz olanlar. ‫ ﻣﺎ‬edatı bu harfler içindedir.
Harfler sadece isme veya sadece fiile özgü kullanıldıklarında amel ederler. Yani
muhtas olan harfler amel eder ama gayr-ı muhtas olanlar amel etmez. Meselâ cer harferi
isme özgü, nasb harfleri sadece fiile özgü kullanıldığı için amel ederler ama atıf harfleri
hem isim hem fiille kullanıdığı için amel etmezler (el-Verrâk, )
İsme veya fiile has olan harf, onun bir parçası konumunda ise yine amel etmez.
Meselâ sadece fiile mahsus olan ‫ ﺳـﻮﻑ‬،‫ ﺱ‬،‫ ﻗـﺪ‬harfleri fiilin bir parçası, sadece isme
mahsus olan ‫ ﺍﻝ‬ismin bir parçası olduğu için amel etmezler (İbnu’s-Serrac, I, 56).
C- Yeni bir mana oluşturup oluşturmamaları açısından ikiye ayrılırlar:
1. Hurûfu’l-Meânî Olanlar: Yeni bir mana ortaya koyan harfledir.
2. Hurûfu’l-Meânî Olmayanlar: Bu harfler zâid veya mükerrerdir. Bunlar yeni
bir mana ifade etmezler, te’kîd ifade ederler. Zâid olanlar: ‫ـﻦ‬‫ ﻣ‬،‫ ﺏ‬،‫ﻣﺎ‬. Mükerrer olanlar
ise: ‫ ﻧﻌﻢ‬،‫ ﻧﻌﻢ‬veya ‫ ﻻ‬،‫ ﻻ‬dır.
D- Kullanıldıkları konum itibariyle: Harfler konum itibariyle sekiz şekilde
kullanılır (İbnu’s-Serrâc, I, ):
1. İsmin başına gelirler: ‫( ﺍﻟﺮﺟﻞ‬adam), ‫( ﺍﻟﻐﻼﻡ‬köle). Bu kelimelerin başındaki lâm-
u tarif, nekre olan bu iki kelimeyi ma'rife yapar.
2. Fiilin başına gelirler: ‫ ﺳﻮﻑ‬ve ‫ ﺱ‬. Bu harfler fiillerin başına gelir. ‫ ﺳﻮﻑ ﻳﻔﻌـﻞ‬ve
‫ﺳـﻴﻔﻌﻞ‬. İkisi de gelecek zaman içeren "yapacak" manasındadır. Bu iki harf muzâri fiilin
manasını gelecek zamana çevirir. ‫ ﺱ‬yakın gelecek zamanı bildirirken ‫ ﺳـﻮﻑ‬daha sonraki
zaman dilimini ifade eder.
3. İsmi isme bağlarlar: ‫ﺟﺎﺀ ﺯﻳـﺪ ﻭ ﻋﻤـﺮﻭ‬: "Zeyd ve Amr geldi." Bu cümledeki ‫ ﻭ‬iki
ismi birbirine bağlamıştır.
4. Fiili fiile bağlarlar: ‫ﻗﺎﻡ ﻭ ﻗـﻊ‬: "Kalktı ve oturdu.", ‫ﺃﻛـﻞ ﻭ ﺷـﺮﺏ‬: "Yedi ve içti."
Buradaki iki fiili birbirine bağlayan harf ‫'ﻭ‬dır.
5. Fiili isme bağlarlar: Şu cümledeki ‫ ﺏ‬harfi fiili isme bağlar: ‫ﻣﺮﺭﺕ ﺑﺰﻳـﺪ‬: "Zeyd'e
uğradım."
6. Cümlenin başına gelir: ‫ ﺃ ﻋﻤـﺮﻭ ﺃﺧـﻮﻙ‬: "Amr senin kardeşin mi?", ‫ﻭﻣـﺎ ﻗـﺎﻡ‬
‫ﺯﻳﺪ‬:"Zeyd ayağa kalkmadı." . Birinci cümlenin başında soru edatı olan ‫ ﺃ‬, ikinci cümlenin
başında olumsuzluk edatı olan ‫ ﻣﺎ‬harfi vardır.
7. Cümleyi cümleye bağlarlar: ‫ﺇﻥ ﻳﻘﻢ ﺯﻳﺪ ﻳﻘﻌـﺪ ﻋﻤـﺮﻭ‬: "Zeyd ayağa kalkarsa Amr
oturur." Bu cümlenin aslı şöyledir:
‫ ﻳﻘﻢ ﺯﻳـﺪ ﻳﻘﻌـﺪ ﻋﻤـﺮﻭ‬. Burada ilk cümle ikinciye bağlanmaz ama başına ‫ ﺇﻥ‬gelirse
bağlanır. İki cümleden birincisi şart, ikincisi cevaptır.
8. Zâid olurlar: ‫ﻓﺒﻤﺎ ﺭﲪﺔ ﻣﻦ ﺍﷲ ﻟﻨﺖ ﳍﻢ‬
“Allah’ın rahmetiyle onlara yumuşak davrandın.” (Âl-i İmrân, )

11
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Buradaki ‫ ﻣـﺎ‬zâiddir. Harf-i cerden sonra gelmesine rağmen bu harfin amel


etmesini engellememiştir, ‫ ﺭﲪﺔ‬kelimesi mecrur olarak kalmıştır.
Bu üç kelime çeşidi de yani isim, fiil ve harf birbirleriyle şu şekilde
kulanılabilirler (İbnu’s-Serrâc, I, 41):
-Harf, harfle kulanılamaz: ‫ ﻣﻦ‬-‫ ﺃ‬İkisi beraber anlam açısından eksiktir.
-İsim, isimle kullanılır:‫ﺍﷲ ﺍﳍﻨﺎ‬: "Allah bizim ilahımızdır."
-İsim, fiille kullanılabilir: ‫ﻗﺎﻡ ﻋﻤﺮﻭ‬: "Amr ayağa kalktı."
-Fiil, fiille kullanılamaz: ‫ ﺟﺎﺀ ﻳﻘـﻮﻡ‬. Bu ikisi anlamsız iken atıf harfiyle kullanılırsa
manalı olur.
-Harf, bir tane fiille kullanılamaz: ‫ ﺃ ﻳﻘﻮﻡ‬. Bu iki kelime tam bir mana ifade etmez.
-Harf, bir tane isimle de kullanılamaz: ‫ ﺯﻳـﺪ‬-‫ ﺃ‬. Bu iki kelime de tam bir mana
ifade etmez.
Nidâ harfleri, bir isimle kullanılabilir. Çünkü bu harfler fiilin yerine kullanılır. ‫ﻳﺎ‬
‫ ﺯﻳـﺪ‬Anlamsız değildir. Nidâ harfi ve münâdâdan oluşmuş anlamlı bir cümle halindedir.
Bildiğimiz gibi münâdâlar isimdir (İbnu’s-Serrâc, I, 41).

Nahiv

Halîl b. Ahmed’in dördüncü kelime çeşidi olarak ele aldığı nahiv, ne isim ne fiil
ne de harftir. Onun delili harekedir. Bundan kastedilen i’rabtır (Halîl b. Ahmed,
76). Burada somut olarak bir kelime olmasa da harekenin cümle içinde fonksiyonu
bulunduğu için Halîl b. Ahmed bunu kelime çeşidi olarak ele almıştır.

Türkçe ve Arapçadaki Ma Unsurunun Karşılaştırılması

Yıllar boyu Araplar ve Türkler aynı topraklar üzerinde yaşamışlardır. Dillerin


birbirleriyle etkileşimleri göz önünde bulundurulursa böyle bir ortamda Türkçe-Arapça
etkileşimi kaçınılmaz olur. Bundan dolayı bu iki dil birbirinden kelime alış verişinde
bulunmuştur. Farklı dil grubuna mensup oldukları için gramer konusunda benzerlikler
yoktur ama her iki dilde bulunduğu ve konumuzla yakından ilgili olduğu için bu iki dil
açısından ma unsuruna kısaca değinmemiz yerinde olacaktır.
-Ma eki Türkçede mastar eki ve fiiillerde olumsuzluk eki olarak kullanılır.
Mastar eki olan –ma, -mak mastar ekinin kısaltılmış şeklidir (Karaman, ). Bu
iki ek arasındaki fark şudur: -mak ekinde yürüyen canlı bir hareket ifadesi vardır. –
ma'da ise bu hareketle yapılan iş anlatılmaktadır (Ergin, ). Banguoğlu bu
mastar ekini –ma adları ve –ma sıfatları olarak ele almıştır. –ma adına örnek çile-meğ-e
başladı, çile-me-ye başladı. –ma sıfatına örnek ise yazma, açma, sürme (Banguoğlu,
).
Olumsuzluk ifade eden –ma eki, fiilden fiil yapım eklerinin en son bulunanıdır,
ondan sonra fiilden fiil yapan ek getirilemez. Mesela gel-me, al-dır-ıl-ma gibi. Olumsuz
isim cümlelerindeki değil kelimesi, bu ekin yerini tutar (Karaman, ).
Eve gittiği zaman kimseyi orada bulamadı.
Eve gittiği zaman babası orada değildi.

12
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Türkçedeki –ma eki mastar ve olumsuzluk görevinde kullanılır demiştik.


Arapçadaki mâ ise ek değil, kelime çeşiti görevindedir ve on farklı mana ifade eder. Bu
manaların içinde Türkçedeki –ma ekinde olduğu gibi mastar ve olumsuzluk da vardır.
İkisi de ma sesini verir ve iki aynı görevde kullanılır.
Ma, ek olarak kullanıldığı gibi bazı Türk lehçelerinde kelime olarak da
kullanılabilir. Dîvânü Lügâti’t-Türk’te “al, işte” anlamına gelen bir edat olarak tarif
edilmiştir. Karaçay lehçesinde “bak, işte” anlamını taşır (Mahmûd, ).
Ma unsuru sadece Arapça ve Türkçede değil, birbirleriyle akrabalığı olmayan
birçok dilde de bulunmaktadır. İ. M. Dyankonov bu konuda şunları söylemiştir:
“Anlaşıldığı kadarıyla ma zamir elemanı, eski çağlarda özellikle verimli olmuştur.
Tarih öncesi dönemde onun bünyesinde birçok fiilden türeme isimlerin ön eki, keza
Arapça ma inkâr kalıbı ve eski Mısır yapay inkâr fiilleri olan im, ım oluşmuştur” Olcas
Süleyman ise farklı dillerdeki ma unsuru hakkında şu görüştedir: “Beni Eski Ön Asya
dilleri ortamına ilk defa bu takı götürmüştür. Onun Arapça inkâr eki ma ile örtüşmesi,
Çince ma “hayır”, ma “ancak” (İt.), pa “hayır” (Fr.) sözcüklerini hatırlamaya
zorlamıştır” (Karasoy, ?: 6).
Arapçadan Türkçeye veya Türkçeden Arapçaya tercüme ederken de bu iki
dildeki mâ unsuruna dikkat etmek gerekir. Çünkü bu edat bizim tespit ettiğimiz
kadarıyla on farklı görevde kullanılmıştır. Dolayısıyla mâ'nın konumuna göre mana
vermek gerekir. Onun konumunu tam tespit edemediğimiz zaman önemli hatalar oluşur.
Meselâ Taha Hüseyn'e ait tercümesini Şaban Karataş'ın yaptığı "Cahiliye Şiiri Üzerine"
isimli kitaptaki mâ edatıyla ilgili Karslı'nın tespit ettiği bir hatayı örnek verebiliriz:
‫ﻭ ﻟﻘﺪ ﺍﻗﺘﻨﻌﺖ ﺑﻨﺘﺎﺋﺞ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﺒﺤﺚ ﺍﻗﺘﻨﺎﻋﺎ ﻣﺎ ﺍﻋﺮﻑ ﺃﱏ ﺷﻌﺮﺕ ﲟﺜﻠﻪ ﰱ ﺗﻠﻚ ﺍﳌﻮﺍﻗﻒ ﺍﳌﺨﺘﻠﻔﺔ ﺍﻟﱴ ﻭ ﻗﻔﺘﻬﺎ ﻣﻦ ﺗﺎﺭﻳﺦ ﺍﻻﺩﺏ ﺍﻟﻌﺮﰊ‬
“Bu araştırmaların sonuçlarından tamamen emin olmuş bulunuyorum. Öyle ki
Arap Edabiyatı Tarihi ile ilgili yaptığım çeşitli tespitlerde de aynı şeyi hissettiğimi
biliyorum.”
Karslı'ya göre mâ, burada nefy edatı olarak kullanılmıştır. Buna göre anlam
şöyle olmalıydı: “Bu araştırmanın sonuçlarından, Arap Edabiyatı Tarihi ile ilgili
yaptığım çeşitli tespitlerde hissetmediğim derecede güven hissettim.” (Karslı, 79).
Burada bu iki dildeki ma'yı ses bakımından birbirlerine benzediği için ele
alıyoruz. İkisi de mastar ve olumsuzluk görevinde kullanılsa da daha önce söylediğimiz
gibi bu iki dilde gramer açısından bir benzerlik yoktur. Bunun için iki dilin etkileşimi
sonucunda oluşmuş bir –ma eki ya da mâ edatının varlığından söz edemeyiz. Şunu
belirtmek gerekir ki Türkçedeki –ma sadece ek görevinde iken, Arapçadaki mâ, edat
yani kelime çeşidi görevindedir.

Değerlendirme

Dilin iletişimsel bir değeri vardır ve her bir cümle, her bir kelime hatta her bir
harf bir anlam taşır ve bir işlevi yerine getirir. Ama isim ve fiil kendi içinde bir nesne ya
da olguya delâlet ederken harfte bu özellik yoktur ve tek başına tam bir anlam ve
fonksiyon belirtmez (Şimşek, ). Örneğin lâm-ı tarif için tek başına bir anlamı
ya da fonksiyonu yoktur diyemeyiz. Çünkü biliyoruz ki bu harf nekre isimlerin başına
gelerek onların ma'rife olmasını sağlar. ‫ ﻛﺘـﺎﺏ‬kelimesini ele alalım. Bu kelime belirsiz,
herhangi bir kitaba işaret ederken lâm-ı tarifin başına gelmesiyle belirli bir kitaba işaret
eder.

13
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Yararlandığımız kaynaklarda, harfin tek başına kullanımında herhangi bir mana


belirtmediği ancak diğer kelime çeşitleri ile kullanıldığı zaman mana belirttikleri iddia
edilmiştir. Harfin tek başına bir manaya delâlet etmemesinden kasıt nedir? Hiçbir anlam
ve önemi yok mu yoksa kısmî olarak bir manaya delâlet edebilir mi? Biliyoruz ki
müellifler, harfler bir manaya delâlet etmez derken onların bir fonksiyonlarının
olmadığını söylemek istemiyorlar ama bir manası yoktur demek onun bir görevinin, bir
işlevinin olmadığı anlamını çağrıştırıyor.
Harf için bir anlam ifade etmez demek doğru değildir. Çünkü her dildeki herbir
harfin kısmî de olsa bir manası vardır ama Şimşek’in dediği gibi isim ve fiil gibi bir
göstergeye delâlet etmez. Bu harf, ister Arapçadaki hurûfu’l-meâni grubundan olsun
isterse alfabeyi oluşturan hurûfu’l-mebâni grubundan olsun fark etmez. Bütün dillerdeki
alfabeyi oluşturan harfler için de aynı şey geçerlidir. Harflerin bir mana içermediğini
düşünmek onların bir fonksiyonunun olmadığını söylemektir. Oysa bir harfi veya bir
edatı o dilden atmakla onun yerinin eksikliği hemen fark edilir, onun fonksiyonunu
yerine getirebilecek başka bir şey bulmak gerekir. Bize göre hiçbir harf anlamsız
değildir, hepsi de kısmî de olsa bir mana ifade eder ama daha önce de dediğimiz gibi bir
göstergeye delâlet etmezler.
Yukarıda Türkçe ve Arapçada kelime çeşidi olarak edatlara baktığımız zaman
her iki dilde de hemen hemen aynı mana ve görevde kullanıldığını görürüz. Türkçede
ünlem olan edatlar kendi başlarına tam mana ifade ederlerken diğer edatlar başka
kelimelerle kullanılınca tam manaya delalet ederler. Arapçada da tek başlarına tam bir
mana vermezler ama isim, fiil ve cümle ile kullanıldıkları zaman mana bütünlüğünün
oluşmasını sağlarlar.
Her iki dildeki kelime tanımına baktığımız zaman harfin farklı kategorilerde
değerlendirildiğini görürüz. Nitekim harf, Türkçede kelime çeşidi değilken Arapçada
kelime çeşidi olarak ele alınmıştır. Aslında Arapçadaki kelime çeşidi olarak ele alınan
harfin edat konumunda olduğunu göz önüne alırsak Türkçedeki harf ile kıyaslamamak
gerekir. Nitekim Türkçede de edat, kelime çeşitleri arasındadır. Buna binaen şunu
söyleyebiliriz: Arapçadaki kelime çeşidi olan harf ile Türkçedeki edat kelimesi isim
olarak farklı olsalar da görev itibariyle aynı konumdadırlar. Daha önce de dediğimiz
gibi yalnız kullanıldıkları zaman tam mana vermezlerken diğer kelime çeşitleri ile tam
bir mana ifade ederler.

14
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

4. MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ

Mâ Edatının Görevleri

Edatların cümle içindeki fonksiyonları cümle içindeki yerine göre


değişmektedir. Bizim konumuz olan ‫ ﻣـﺎ‬edatı da değişik şekillerde karşımıza çıkar ve
farklı görevlerde kullanılır. Daha önce de değindiğimiz gibi Arapçada edatlar hurûfu'l-
meânî yani mana harfleri içerisinde değerlendirilir. Bu harflerle ilgili birçok eser te'lif
edilmiştir. Müellifler bu harfleri farklı şekillerde ele almışladır. Meselâ er-Rummânî tek
harfli, iki harfli, üç harfli ve dört harfli olanlar diye dört gruba ayırmıştır. Ahmet Cemîl
Şâmî de aynı yöntemi uygulamış ama o son grup olarak üç harfli olanları ele almıştır.
Mahmûd Sa'd ise harfleri işlevlerine göre kategorize etmiş ve beş bölüme ayırmıştır:
Atıf harfleri, cer harfleri, zarf isimler, istisnâ harfleri ve şart isimler. Bunun yanında
harfleri amel eden ve etmeyen şeklinde ele alanlar da vardır.
Harflerin tasnif edildiği eserlerden yararlanarak ulaştığımız ‫ـﺎ‬ ‫ ﻣـ‬edatı dilciler
tarafından farklı şekillerde ele alınmıştır. Bu edat genelde önce isim ve harf olmak
üzere ikiye ayrılmış, daha sonra alt başlıklar halinde, farklı sayılarda çeşitlendirilmiştir
Meselâ İbn Hişâm, İbn Akîl, Mahmûd Sa'd, el-Murâdî bu edatı önce isim ve fiil olarak
ikiye, sonra alt başlıklara ayırmışlardır. el-Murâdî, harf olan ‫'ﻣـﺎ‬yı nefy, masdariye ve
zâid olmak üzere üçe ayırmış; isim olanı da yediye ayırmıştır: Mevsûl, şart, istifhâm,
nekre-i mevsûfe, nekre-i gayr-i mevsûfe, sıfat ve mârife-i tâmme (el-Murâdî, 54).
İbn Hişâm'ın tasnifi ise şöyledir (İbn Hişâm, ):
A. İsim olursa:
1. Ma'rife olur. O da nâkıs ve tâmme olmak üzere ikiye ayrılır. Nâkıs olduğu
zaman mevsûl olur. Tâmme ise kendi arasında genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılır.
Genel olduğu zaman ‫ ﺍﻟﺸﺊ‬manasında takdir edilir. Özel olduğu zaman kendinden önceki
bir kelimenin sıfatı olur.
2. Harf anlamından soyutlanmış nekre olur. Bu da yine nâkıs ve tâmme olmak
üzere ikiye ayrılır. Nâkıs, mevsûf olur yani kendinden sonra bir sıfat gelir. Tâmme üç
çeşittir:
-Taaccub ifade eder,
-‫ ﻧﻌﻢ‬ve ‫ ﺑﺌﺲ‬kalıbında kulanılır,
-Mübalağa ifade eder.
3. Harf anlamında nekre olur. Bu da iki çeşittir. Bunlar: Soru edatı ve şart edatı.
Şart edatı, zamâniyye ve gayr-i zamâniyye olmak üzere ikiye ayrılır.
B. Harf olursa:
1. Nefy edatı olur. Bu durumda isim ve fiil cümlelerinin başında kullanılır. İsim
cümlesinin başında kullanılırsa Hicazlılar, Tihameliler ve Necidlilere göre amel eder.
Fiil cümlesinin başına gelirse amel etmez.
2. Masdariyye edatı olur. Bu da zamâniyye ve gayr-i zamâniyye olmak üzere
ikiye ayrılır.
3. Zâid olur. Bu durumda kâffe ve gayr-i kâffe olmak üzere ikiye ayrılır. Kâffe
olan üç çeşittir:
-Önüne geldiği ögenin merfû olmasını engeller,
-Önüne geldiği ögenin merfû ve mansûb olmasını engeller,

15
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

-Önüne geldiği ögenin cer olmasını engeller. Üçüncüsü harfe ve zarfa bitişebilir.
Harf olanlar şunlardır: ‫ ﻣﻦ‬،‫ ﺏ‬،‫ ﻙ‬،‫ ﺭﺏ‬. Zarf olanlar ise şunlardır: ‫ ﺇﺫ‬،‫ ﺣﻴﺚ‬،‫ ﺑﲔ‬،‫ﺑﻌﺪ‬
İbn Ya'îş de ‫ ﻣـﺎ‬edatını isim ve harf olarak ikiye ayırır. Eğer isim olursa onun için
dört durum söz konusudur (İbn Ya'îş, ?: IV, 10):
1. İstifhâm edatı olur.
‫ ﺍﻟﻌﺎﳌﲔ ؟‬‫ﺏ‬‫ﻭﻣﺎ ﺭ‬
"Alemlerin Rabbi de nedir?" (Şu'arâ, 23)
2. Haber olur.
‫ ﺑﻌﺪﻩ‬‫ﻦ‬‫ﺳﻞ ﻟﻪ ﻣ‬‫ ﻓﻼ ﻣﺮ‬‫ﺴﻚ‬‫ﻤ‬‫ ﺭﲪﺔ ﻓﻼ ﳑﺴﻚ ﳍﺎ ﻭ ﻣﺎ ﻳ‬‫ﻦ‬‫ﻣﺎ ﻳﻔﺘﺢﹺ ﺍﷲ ﻟﻠﻨﺎﺱ ﻣ‬
"Allah'ın insanlar için açacağı rahmet kapısını kimse kapatamaz ve O'nun
kapattığını da kimse açamaz." (Fâtır, 2)
3. İsm-i mevsûl olur.
‫ ﻭﻣﺎ ﻋﻨﺪ ﷲ ﺑﺎﻕ‬‫ﻣﺎ ﻋﻨﺪﻛﻢ ﻳﻨﻔﺪ‬
"Sizin katınızdaki tükenir gider, ama Allah'ın katındaki kalıcıdır." (Nahl, 96)
4. Nekre-i mevsûfe olur.
‫ ﻋﺘﻴﺪ‬‫ﻫﺬﺍ ﻣﺎ ﻟﺪﻱ‬
"Her zaman benimle olan işte budur!" (Kâf, 23)
Eğer harf olursa beş durum söz konusudur:
1. Olumsuzluk edatı olur.
2. Kâffe edatı olur.
‫ ﻭﺍﺣﺪ‬‫ﺇﳕﺎ ﺍﷲ ﺇﻟﻪ‬
"Allah, Tek İlah'tır." (Nisa, )
3.Müheyyie olur. Bazı kelimelerin sonuna gelerek bu şekilde şart edatı olur.
Meselâ: ‫ ﺭﺏ‬،‫ ﺇﺫﺍ‬،‫ﺣﻴﺚ‬
4. Te’vîli masdar yoluyla fiil ile beraber gelir.
‫ ﻳﻌﺠﺒﲏ ﺻﻨﻴﻌﻚ‬‫ﻳﻌﺠﺒﲏ ﻣﺎ ﺗﺼﻨﻊ ﺃﻱ‬
"Yaptığın şey hoşuma gitti."
İsimden sonra da gelebilir.
‫ ﺻﻨﻴﻌﻚ‬‫ﻳﻌﺠﺒﲏ ﻣﺎ ﺃﻧﺖ ﺻﺎﻧﻊ ﺃﻱ‬
"Yaptığın şey hoşuma gitti."
5. Sıla-ı müekkede olur.
‫ ﻣﻦ ﺍﷲ ﻟﻨﺖ ﳍﻢ‬‫ﻓﺒﻤﺎ ﺭﲪﺔ‬
"Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara yumuşak davrandın." (Âl-i İmrân, )
Bu edatı Hasan Abbâs ve el-Antâkî gibi isim ve fiil olarak ele almadan direkt
çeşitlerine ayıranlar da vardır. el-Antâkî on iki çeşit ‫'ﻣـﺎ‬dan bahseder: İsm-i mevsûl, tam
ma'rife genel, tam ma'rife özel, nekre-i nâkısa, nekre-i tâmme, istifhâm edatı, şart edatı,
amel etmeyen mâ, leyse gibi amel eden mâ, masdariye-zamaniye edatı, zâid olan mâ,
kâffe olan mâ.
Abbâs Hasan dokuz çeşit ‫'ﻣﺎ‬dan bahseder (Abbas, I, ):
1. Taaccub mâsı
2. Nefy edatı

16
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

3. Kâffe edatı
4. Zâid olan mâ
5. Masdariyye-zarfiyye edatı
6. Masdariyye-gayr-i zarfiyye
7. Müheyyie: Şart edatı olmayan kelimenin başına geçer ve onu şart edatı yapar
8. Muğayyire: Şart edatı olan kelimenin başına geçer ve onun şart edatı
olmasını engeller
9. Sıfat olur. Bu kapalılık diye de adlandırılır. Şu gruplara ayrılır:
a. Küçük görmek ve hakaret etmek için gelir
b. Görkemlilik için gelir.
c. Çeşitlilik belirtir.
el-Herevî de ‫’ﻣﺎ‬yı isim ve harf olarak ayırmadan on iki çeşit mâ’dan bahseder.
Arapçada edatlar harf, isim, fiil görevinde kullanılabilirler. Meselâ övgü ve yergi
fiilleri olan ‫ ﺑﹺﺌﹾﺲ‬ve ‫ـﻢ‬‫ ﻧﹺﻌ‬ile olumsuzluk edatı olan ‫’ﻟـﻴﺲ‬nin sonlarına ‫ ﺕ‬bitiştiği için fiil
kabul edilmişlerdir. İki fiili cezm eden şart edatları ‫ ﺇﺫﹾ‬ve ‫ ﺇﺫﹾﻣـﺎ‬harf, bunun dışındakiler
isim olarak kabul edilmişlerdir. ‫ ﻣﺎ‬edatı ise hem isim hem harf görevinde bulunabilir. On
çeşit olarak ele aldığımız bu edatın altı tanesi isim, dört tanesi harftir.
Ele aldığımız mâ çeşidinden altı tanesi isimdir:
a. İsm-i mevsûl olan mâ
b. İki fiili cezm ederek şart edatı olan mâ
c. Soru edatı olan mâ
d. Taaccub kalıbında kullanılan mâ
e. Nekre olan mâ
f. Övgü ve yergi fiillerinden sonra gelen mâ
Bu edatın dört tanesi ise harftir:
a. Masdariye –zamaniye edatı olan mâ
b. Nefy edatı olan mâ
c. Kâffe olan mâ
d. Zaid olan mâ

Mâ Edatının Çeşitleri

‫ ﻣـﺎ‬edatı, daha önce de değindiğimiz gibi her yazar tarafından farklı sayılarda
farklı başlıklar altında ele alınmıştır. Biz de hepsinden faydalanarak on adetle sınırlı
tutmayı uygun bulduk.
‫'ﻣـﺎ‬yı tasnif ederken başlıklarda daha anlaşılır kelimeler seçmeye dikkat ettik.
Mesela Abbâs Hasan’ın muğayyire ve müheyyie diye ele aldığı ‫'ﻣـﺎ‬yı, "İki Muzâri Fiili
Cezm Ederek Şart Edatı Olan Mâ" şeklinde isimlendirdik. Başka dilciler tarafından
nekre-i tâmme ve nekre-i nâkısa ya da nekre-i mevsûfe ve nekre-i gayr-i mevsûfe olarak
ele alınan ‫'ﻣـﺎ‬yı ise "Nekre Olan Mâ" ana başlığı altında değerlendirdik ve bunları alt
başlık olarak verdik.

17
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Ayrıca kaynaklardaki ‫ ﻣـﺎ‬ile ilgili ana başlıkları olabildiğince sınırlandırmaya


çalıştık. Bu şekilde konuya daha toplu bir bakış sergilemeye çalıştık. Mesela;
masdariyye zarfiyye ve masdariyye gayr-i zarfiyye olarak iki ana başlık altında ele
alınan ‫'ﻣـﺎ‬yı tek başlığa indirip bunları alt başlık olarak verdik. Yine tam ma’rife özel ve
tam ma’rife genel olarak ele alınan ‫'ﻣـﺎ‬yı "Övgü Ve Yergi Fiillerinden Sonra Gelen Mâ"
başlığı altında iki alt başlıkla isimlendirdik.

İsm-i Mevsûl Olan Mâ

Mevsûl ikiye ayrılır: İsim olanlar ve harf olanlar. İsim olanlara ism-i mevsûl
denir (Abbâs, I, ). Harf olanlara ise ilerde değineceğimiz gibi harf-i mevsûl
denir.
İsm-i mevsûl, anlamını kendisinden sonraki cümle ile ortaya çıkaran isimlere
denir. (el-Galâyînî, I, ; el-Hâşimî, ). İsm-i mevsûller tek başlarına
tam bir anlam ifade etmezler, kendilerinden sonra gelen cümle ile bir anlam bütünlüğü
oluştururlar. Bu cümleye sıla cümlesi denir. Sibeveyh buna "haşv" demiştir (ez-
Zemahşerî, ). Sıla cümlesinde ism-i mevsûle ait bir zamir bulunur. (el-
Galâyînî, I, ). Bu zamire âidiyet zamiri denir ve onun irabdan mahalli yoktur.
Bu zamir bazen açık bazen gizli (müstetir veya mahzûf) gelir. Sıla cümlesi isim ve fiil
olarak gelebilir (el-Hâşimî, ).
‫ ﻣﺎ ﺗﻨﺘﻔﻊ ﺑﻪ‬‫ﺗﻌﻠﹼﻢ‬
“Faydalandığın şeyi öğren.”
Bu cümledeki ‫ ﺍﳍﺎﺀ‬âidiyet zamiridir ve açık olarak gelmiştir.
‫ﺗﻌﻠﹼﻢ ﻣﺎ ﻳﻨﻔﻌﻚ‬
"Sana fayda veren şeyi öğren."
Bu cümlede ise ‫ ﻳﻨﻔﻌﻚ‬kelimesinin zamiri, müstetir olarak gelmiştir.
Genelde ism-i mevsûl Türkçedeki bağlaç, sonra gelen sıla cümlesi ise yan
cümlecik yerini tutar. Sıla, mevsûlden sonra gelen ve onun manasını açıklayan
cümledir. Bu cümle isim ve fiil cümlesi olarak gelebilir. Sıla cümlesi aynı zamanda şibh
cümle, zarf-ı mekan ve car-mecrûr olarak da gelebilir (el-Hâşimî, ).
‫ﻋﺮﻓﺖ ﻣﺎ ﻋﻨﺪﻙ‬
“Yanındakini öğrendim.”
‫ﻭﻗﺮﺃﺕ ُ ﻣﺎ ﰲ ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ‬
“Kitaptakini okudum.”
Sıla, ism-i mevsûlle beraber aynı kelime gibidir ama mevsûle uymaz. Sılanın ve
mevsûlün hazfi yapılmaz ancak ma'tûf konumunda ise yapılabilir (el Haşimi,
). Meselâ:
‫ ﳚﺘﻬﺪ ﻭ ﻳﻜﺴﻞﹸ ﺳﻮﺍﺀٌ؟‬‫ﻦ‬‫ﺃ ﻣ‬
“Çalışanla tembellik yapan aynı mıdır?”
İkinci cümledeki ‫ ﻳﻜﺴﻞ‬kelimesinden önceki ‫ ﻣـﻦ‬ism-i mevsûlü düşmüştür. Çünkü
daha önceki geçen aynı ism-i mevsûle atıftır.

18
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

İsm-i mevsûller hâs ve müşterek olmak üzere ikiye ayrılır (el-Galâyînî, I,
).

Hâs İsm-i Mevsûl

Müzekker, müennes, müfret, tesniye ve cem’i ayrı ayrı olan ism-i mevsûldür. Bu
da ‫ ﺍﻟﺬﻱ‬dir (el Haşimi, ).

Cem’ Tesniye Müfret


Müzekker ‫ ﺍﻷﱄ‬/ ‫ﻳﻦ‬‫ﺍﻟﹼﺬ‬ ‫ﻦﹺ‬‫_ﺍﻟﻠﹼﺬﹶﻳ‬‫ﺃﻟﹼﻠﺬﺍﻥ‬ ‫ﺃﻟﹼﺬﻯ‬
Müennes ‫ ﺍﻷﱄ‬/ ‫ﺍﻟﹼﻠﻮﺍﰐ_ﺍﻟﻼﰐ‬ ‫ﻦﹺ‬‫ﺍﻟﹼﻠﺘﺎﻥ_ﺍﻟﻠﹼﺘﻴ‬ ‫ﺍﻟﹼﱵ‬
O kimseler O iki kimse O kimse

Gördüğümüz gibi bu tek olan ism-i mevsûl ile bütün çekimler yapılıyor. Ama
müşterek olanlarda bu mümkün değildir. Onlar, bütün bu çekimler için aynı sûrette
kullanılır, bir değişikliğe uğramaz.

Müşterek İsm-i Mevsûller

Müzekker, müennes, müfret, tensiye ve cemisi ayrı ayrı bulunmayıp bu hallerin


hepsi ortak olan ism-i mevsûllerdir. Bunlar şunlardır: ‫ ﺫﹸﻭ‬,‫ ﺍﻯ‬,‫ ﺫﺍ‬,‫ ﻣﺎ‬,‫( ﻣﻦ‬el-Hâşimî,
).
‫ ﺃﻝ‬takısı da ism-i fâil gibi kelimelerin başında olduğunda ism-i mevsûller
içerisinde ele alınmaktadır (el-Hâşimî, ). Bunların içinden ‫ ﻣـﻦ‬âkiller için, ‫ﻣـﺎ‬
gayr-i âkil yani hayvan ve eşya için kullanılır. Diğerleri yani ‫ ﺫﹸﻭ‬,‫ ﺃﻯ‬,‫ ﺫﺍ‬ise hem âkil
hem gayr-i âkil içi kullanılır (el-Galâyînî, I, ).
Akılsız, cansız, ruhsuz maddeler için kullanılan ‫ـﺎ‬ ‫ ﻣـ‬edatı Türkçedeki “şey”
sözcüğü ile ifade edilir. Âkil ve canlı varlıklar için kullanılan ‫ ﻣﻦ‬ise Türkçedeki “kimse”
sözcüğünün karşılığıdır (http ://seafoodplus.info .php?page=leyl).
‫ ﻣـﻦ‬bazen gayr-i âkiller için kullanılabildiği gibi ‫ ﻣـﺎ‬da âkiller için kullanılabilir
(el-Galâyînî, I, ). Kur’ân-ı Kerim’de buna birçok örnek vardır:
‫ﺍﻟﹾﺄﹸﻧﺜﹶﻰ‬‫ ﻭ‬‫ ﺍﻟﺬﱠﻛﹶﺮ‬‫ﻠﹶﻖ‬‫ﺎ ﺧ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
“Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun” (Leyl, 3)
‫’ﻣﺎ‬nın âkiller için kullanılma şartları vardır. Bunlar:
1. Âkil ile gayr-i âkil karışık olduğunda ‫ ﻣـﺎ‬kullanılabilir. Ama gayr-i âkillerin
çok olması kastedilir. Şöyle ki:
‫ﻟﻪ ﻣﺎ ﰱ ﺍﻟﺴﻤﺎﻭﺍﺕ ﻭﻣﺎ ﰱ ﺍﻻﺭﺽ‬
"Göklerde ve yerde ne varsa yalnız O'nundur." (Bakara, )
2. Cümlede akıllı kişi olacak ama onunla beraber bir özelliği de bulunacak.
Meselâ:

19
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ﺎﻫﺪﻳﻦ ﻭ ﺍﻷﺣﺮﺍﺭ‬‫ ﻣﻦ ﺍ‬‫ ﻣﺎ ﺷﺌﹾﺖ‬‫ﺃﻛﹾﺮﻡ‬


“Hürlerden ve mücâhitlerden dilediğine ikram et.”
Bu cümle şu manadadır.
‫ ﺫﺍﺗﻪ ﻣﻮﺻﻮﻓﺔ ﺑﺎﳉﻬﺎﺩ ﺃﻭ ﺑﺎﳊﺮﻳﺔ‬‫ ﻛﺎﻧﺖ‬‫ﻦ‬‫ﻦ ﺍﻟﺮﺟﺎﻝ ﻣ‬‫ﺃﻛﺮﻡ ﻣ‬
Burada bu kişilerin özellikleri mücahit ve hür olmalarıdır.
seafoodplus.infon net olmayan bir şey görülür ve bunun insan ya da insan olmayan bir
varlık olduğunun anlaşılmaması durumunda bu edat kullanılır.
‫ ﻻ ﺃﺩﺭﻙ ﺣﻘﻴﻘﺔ ﻣﺎ ﺃﺭﺍﻩ‬‫ﺇﱏ ﻻ ﺃﺗﺒﲔ ﻣﺎ ﺃﺭﺍﻩ ﺃﻭ‬
“Gördüğüm şeyi ayırt edemedim.” Ya da “Gördüğüm şeyin ne olduğunu
anlayamadım.”
Eğer insan olduğu bilinirse müennes ya da müzekker olduğu anlaşılmayan
durumlarda da kullanılır.
‫ﺭﺍ ﻓﺘﺘﻘﺒﻞ ﻣﲎ‬‫ ﻟﻚ ﻣﺎ ﰱ ﺑﻄﲎ ﳏﺮ‬‫ﺕ‬‫ﺬﹶﺭ‬‫ﺇﱏ ﻧ‬
“Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım, adağımı benden
kabul buyur.” (Âl-i İmrân, 35)
İmrân'ın karısı Hz. Meryem’e hamile olduğu zaman onun cinsiyetini bilmeden
Allah’a adamıştı.
‫ ﻣﺎ‬ve ‫ ﻣﻦ‬ism-i mevsûl olursa ma'rifedir, isim olurlar (İbn Hişâm, ) ama
sıfat olmazlar (Günday ve Şener, ). Sıfat olmaları halinde ism-i mevsûl
olmaktan çıkarlar. Ama hâs ism-i mevsûl bu görevdeyken hem sıfat hem isim olarak
kullanılabilir (Abbâs, III, ).
Meselâ: ‫ ﺍﻟﺬﻱ‬ma'rife isimden sonra gelirse sıfat olur.
‫ﻗﺮﺍﹾﺕ ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ ﺍﻟﺬﻱ ﻗﺮﺍﺗﻪ‬
“Okduğun kitabı okudum.”
Yine isim olarak kullanılır ama sıfat olmayabilir.
‫ﻗﺎﻝ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻛﻔﺮﻭﺍ‬
“Küfredenler dediler ki”
‫ ﺍﻟﺬﻳﻦ‬burada sıfat değildir, faildir.
Bu ayırım müşterek ism-i mevsûller için geçerli değildir, çünkü onlar ism-i
mevsûl görevinde sadece isim olurlar. Daha önce de dediğimiz gibi sıfat oldukları
zaman ism-i mevsûllükten çıkarlar.
Ma'rife görevindeki ism-i mevsûl olan ‫ﻣﺎ‬, nâkısadır (İbn Hişâm, ).
‫ﻣﺎ ﻋﻨﺪﻛﻢ ﻳﻨﻔﺪ ﻭﻣﺎ ﻋﻨﺪ ﺍﷲ ﺑﺎﻕ‬
“Sizin yanınızdakiler tükenir, Allah’ın yanındakiler tükenmez.” (Nahl, 96)
Mu’rab olan ‫ ﺃﻯ‬yerine, mebnî olan ‫ ﻣـﺎ‬ve ‫ ﻣـﻦ‬kullanılabilir. Ayrıca bunlar
birleştirilerek yeni bir ism-i mevsûl haline getirilebilir: ‫ﻤﺎ‬‫“ ﺍﻳ‬her ne ki, her şey ki”; ‫ﻤـﻦ‬‫ﺍﻳ‬
“her kim ki, her insan ki”.
‫ ﻣﺎ‬ve ‫ ﻣﻦ‬beş yerde aynı görevde kullanılabilirler (Abbâs, I; ):
seafoodplus.info-i Mevsûl:
2. Soru Edatı
‫ﺪﻙ؟‬‫ﻨ‬‫ ﻋ‬‫ﻦ‬‫" ﻣ‬Yanındaki kim?"

20
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ ﺍﳌﺎﻝ ؟‬‫ﻦ‬‫" ﻣﺎ ﻣﻌﻚ ﻣ‬Yanında ne kadar mal var."


3. Şart İsmi:
‫ ﺑﻪ‬‫ﺰ‬‫ﺠ‬‫ﻮﺀّﺍ ﻳ‬‫ﻞﹾ ﺳ‬‫ﻤ‬‫ﻌ‬‫ ﻳ‬‫ﻦ‬‫ﻣ‬
"Kim kötülük yaparsa karşılığını bulur."
‫ﺍﹾ‬‫ﲑ‬‫ﺰﺍﺀﻩ ﺧ‬‫ ﺟ‬‫ﺪ‬‫ ﻣﻦ ﺧﲑ ﲡ‬‫ﻊ‬‫ﻨ‬‫ﺼ‬‫ﻭﻣﺎ ﺗ‬
"Kime ne iyilik yaparsan karşılığını alırsın."
4. Nekre-i Mevsûfe:
‫ﺤﻚ‬‫ﺼ‬‫ ﻧ‬‫ﻦ‬‫ ﺍﺳﺘﻔﺎﺩ ﻣ‬‫ ﻧﺼﺤﺘﻪ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﺏ‬‫ﺭ‬
"Nice nasihat verdiğin kimseler vardır ki senden yararlanmıştır."
‫ﻚ‬‫ﻔﹾﻌ‬‫ ﻣﺎ ﻛﺮﻫﺘﻪ ﲢﻘﻖ ﻓﻴﻪ ﻧ‬‫ﺏ‬‫ﻭ ﺭ‬
"Hoşlanmadığın nice şeylerin sana faydası olur."
Bu iki örnekteki ‫ ﻣﺎ‬herhangi bir şey, ‫ ﻣﻦ‬ise herhangi bir kimsedir.
Bu örneklerde ‫ ﻣﺎ‬ve ‫ﻣـﻦ‬, ‫ ﺭﺏ‬ile mecrûrdurlar. Bu ikisi nekre olarak bulunmaları
haricinde genellikle mecrûr olmazlar. Nekre oldukları zaman kendilerinden sonraki
cümle sıfat olur.
seafoodplus.info-i Tâmme: Bu ‫ ﻣﺎ‬nekre-i gayr-i mevsûfedir. Yine buradaki ‫ ﻣﺎ‬herhangi bir
şey, ‫ ﻣﻦ‬ise herhangi bir kimsedir.
‫ ﺯﺍﺭﻧﺎ ﺍﻟﻴﻮﻡ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﺏ‬‫ﺭ‬
"Bugün bizi ne kadar çok kişi ziyaret etti."
‫ﺩ ﻣﺴﺎﺀ‬‫ ﻣﺎ ﻏﺮ‬‫ﺏ‬‫ﺭ‬
"Dün ne kadar çok (kuş) öttü."
‫ﻣﺎﺫﺍ‬, ‫ ﻣﺎ‬gibi akılsızlar için kullanılan soru edatıdır ve yine ‫ ﻣـﺎ‬gibi “ne?” anlamına
gelir.
Bu kalıp ile ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. İleride “soru edatı olan ma”
bölümünde bu görüşlere değinilecektir.
İbn Hişâm ise ‫ ﻣﺎﺫﺍ‬hakkında şu görüşleri ileri sürmüştür (İbn Hişâm, ):
1. ‫ ﻣﺎ‬soru edatıdır, ‫ ﺫﺍ‬ism-i işarettir.
2. ‫ ﻣﺎ‬soru edatı, ‫ ﺫﺍ‬ismi mevsûldür. ‫" ﻣﺎﺫﺍ ﻓﻌﻠﺖ؟‬Ne yaptın?"
Bu soru cümlesinde ‫ ﺫﺍ‬ism-i mevsûldür, mübtedâdır, ‫ ﻓﻌﻠـﺖ‬sıladır. ‫ ﻣـﺎ‬mukaddem
haberdir, sükûn üzere mebnîdir, mahallen merfûdur (Abbâs, I, ).
‫؟‬‫" ﻣﺎﺫﺍ ﺍﻧﻔﻘﺖ‬Ne verdin?" Bu cümle ‫؟‬‫ ﻣـﺎ ﺍﻧﻔﻘـﺖ‬şeklinde de ifade edilir. Buradaki ‫ﺫﺍ‬
ism-i mevsûl olduğu için ‫؟‬‫" ﻣﺎ ﺍﻟﺬﻱ ﺍﻧﻔﻘﺖ‬Verdiğin şey ne?" şeklinde de cümleleştirilebilir
(el-Galâyînî, I, ).
3. ‫ ﻣﺎﺫﺍ‬tam bir kelime olarak soru edatıdır.
4. ‫ ﻣﺎﺫﺍ‬tam bir kelime olarak ٌ‫ ﺷﻲﺀ‬manasında cins isimdir.
5. ‫ ﻣﺎ‬zâid, ‫ ﺫﺍ‬ismi işarettir.
6. ‫ ﻣﺎ‬soru edatı, ‫ ﺫﺍ‬zâiddir.

21
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

er-Rummânî ve İbn Ya’îş, haberiyye diye bir ‫ ﻣـﺎ‬çeşidinden bahsederler. Bu ‫ﻣـﺎ‬,


‫ ﺍﻟﺬﻱ‬manasındadır. Sılaya ve âidiyet zamirine ihtiyaç duyar.
‫ﻳﻌﺠﺒﲎ ﻣﺎ ﺗﺼﻨﻊ‬
"Yaptığın şey hoşuma gidiyor."
‫ﻳﻌﺠﺒﲎ ﺍﻟﺬﻯ ﺗﺼﻨﻊ‬
"Yaptığın şey hoşuma gidiyor."
‫ ﻣﺎ ﺗﺼﻨﻊ‬, ‫’ﻣﺎ‬nın sılasıdır, âidiyeti mahzûftur.
Masdariye-Zamâniyye Edatı Olan Mâ

Daha önce mevsûlün, harf ve isimle ilgili olanlar olmak üzere ikiye ayrıldığını
belirtmiş, isimle ilgili olanları ism-i mevsûl bölümünde ele almıştık. Harfle ilgili
olanları ise bu bölümde ele alacağız. Harfle ilgili olanlar aynı zamanda masdar
harfleridir. ‫ ﻣـﺎ‬ve benzerlerine masdar harfi denilmesinin yanısıra mevsûl harfleri de
denir. Yani her masdar harfi aynı zamanda mevsûl harfidir (eş-Şertûnî, III, ).
Burada ele almamız gereken ‫ﻣـﺎ‬, diğer benzerleri gibi kendisinden sonraki fiilin
anlamını masdara çevirir. Benzerleri şunlardır: ‫ ﺃﹾﻥﹾ‬, ‫ ﻛـﻰ‬, ‫ ﻟﻮ‬. Tesviye hemzesi de masdar
harfleri içinde kabul edilebilir (el-Galâyînî, III, ).
‫ ﻻ ﻳﺆﻣﻨﻮﻥ‬‫ﻢ‬‫ﻫ‬‫ﺬﺭ‬ ‫ﻨ‬‫ﻬﻢ ﺃﻡ ﱂ ﺗ‬‫ﺳﻮﺍﺀٌ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﺃﺃﻧﺬﺭﺗ‬
“Artık onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.” (Yâsin, 10)
Bu ‫ ﻣـﺎ‬sadece masdar anlamı verdiği gibi hem masdar hem zaman anlamı da
verebilir. Bundan dolayı bu edat zamâniyye ve gayr-i zamâniyye şeklinde iki kısma
ayrılır (İbn Hişâm, ). Hem zaman hem masdar anlamı ifade eden ‫’ﻣـﺎ‬ya ma-i
masdariye-i zamâniyye denir. Öncelikle, sadece masdar anlamı ifade eden ‫’ﻣـﺎ‬yı ele
alalım.

Gayr-i Zamâniyye İfade Eden Mâ

Gayr-i zamaniyye belirten ‫ﻣـﺎ‬, sadece masdar anlamı ifade eder, zaman anlamı
vermez.
‫ﻢ‬‫ ﻋﻠﻴﻪ ﻣﺎ ﻋﻨﺘ‬‫ﻋﺰﻳﺰ‬
“Sizin sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir.” (Tevbe, )
Ayette geçen ‫ـﺎ‬ ‫ ﻣـ‬edatı sadece masdar anlamındadır, zaman anlamı yotur.
Sılasıyla beraber, madara takdir edilir (el-Murâdî, 55).

Zamâniyye İfade Eden Mâ

Zamaniyye ifade eden ‫ﻣﺎ‬, hem zaman hem masdar anlamı bildirir. Bundan dolayı
kendisine ma-ı masdariye-i zamâniyye denmiştir. Bu mâ, zarfiyye diye de ifade edilir.
Diğer masdar harfleri vakit ifade etmez. ez-Zemahşerî'ye göre ise diğer harfler de
zaman belirtebilir (el-Murâdî, 56). Bu görevdeki mâ üç şekilde karşımıza çıkar:

22
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

1. ‫ﻣـﺎ‬, ma-i masdariyye-i zamâniyye olursa zarf manası ifade eden mücerred
masdar olur.
‫ ﻣﺎ ﺍﺳﺘﻄﻌﺖ‬‫ ﺇﻻ ﺍﻹﺻﻼﺡ‬‫ﺇﻥﹾ ﺃﺭﻳﺪ‬
“Ben sadece gücüm yettiğince ıslah etmek istiyorum.” (Hûd, 88)
‫ﻘﻮﺍ ﺍﷲ ﻣﺎ ﺍﺳﺘﻄﻌﺘﻢ‬‫ﻓﺎﺗ‬
“Gücünüz yettiğince Allah’a gelmekten sakının.” (Teğâbün, 16)
Bu cümlelerde hem masdariyye hem zamâniyye edatı olur.
İstimrâr fiillerinden olan ‫’ﻣـﺎﺩﺍﻡ‬nin önündeki ‫ﻣـﺎ‬, diğer benzerlerinde olduğu gibi
olumsuzluk edatı değil, zaman bildiren masdar harfidir. Bundan dolayı kendisine mâ-ı
masdariye-i zamâniyye denir (Çörtü, a: ).
‫ﻴﻼﹰ‬‫ ﺿﺌ‬‫ﻮﺭ‬‫ﻻ ﺗﻘﹾﺮﺃﹾ ﻣﺎﺩﺍﻡ ﺍﻟﻨ‬
“Işık zayıfken okuma.”
2. ‫ ﻣـﺎ‬bazen masdara muzâf olan hazfedilmiş zaman zarfının yerine geçer (eş-
Şertûnî III, ; İbn Hişâm, ).
‫ﺓﹶ ﻃﻠﻮﻉﹺ ﺍﻟﺸﻤﺲﹺ = ﻻ ﺍﻓﻌﻠﻪ ﻣﺎ ﻃﻠﻌﺖ ﺍﻟﺸﻤﺲ‬‫ﻣﺪ‬
“Güneş doğduğu zaman …”
Bu cümledeki ma, hazfedilmiş olan ‫ﺓ‬‫ ﻣﺪ‬kelimesinin yerine geçmiştir.
‫ﺎ‬‫ ﺣﻴ‬‫ﺖ‬‫ﻭ ﺃﻭﺻﺎﱐ ﺑﺎﻟﺼﻼﺓ ﻭ ﺍﻟﺰﻛﺎﺓ ﻣﺎ ﺩﻣ‬
“Yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti.” (Meryem, 31)
‫ﺎ‬‫ﺓﹶ ﺩﻭﺍﻣﻲ ﺣﻴ‬‫ﺪ‬‫ ﻣ‬burada ‫ﺓﹶ‬‫ﺪ‬‫ ﻣ‬kelimesi düşmüş onun yerine ‫ ﻣﺎ‬edatı gelmiştir (el-Galâyînî,
III, )
3. ‫ﻣﺎ‬, ‫ ﺍﳊـﲔ‬manasında bir isim olarak kullanılabilir. el-Herevî bu ‫’ﻣـﺎ‬yı masdariye
olarak değil bu şekilde ele almıştır. Yani ‫ ﺍﳊـﲔ‬manasında kullanılan bir ‫ ﻣـﺎ‬çeşidinden
bahseder. ( el-Herevî, 96).
‫ﺇﻧﺘﻈﺮﱐ ﻣﺎ ﺟﻠﺲ ﺍﻟﻘﺎﺿﻲ‬
"Kadı oturuncaya kadar beni bekle."
Bu cümlenin açılımı aşağıdaki gibidir:
‫ ﻭﻓﺖ ﺟﻠﻮﺳﻚ‬‫ﺇﻧﺘﻈﺮﱐ ﺣﲔ ﺟﻠﻮﺳﻚ ﺍﻟﻘﺎﺿﻲ ﺃﻭ‬
"Kadı oturuncaya kadar beni bekle."
Diğer masdar harflerini ele alacak olursak:
1. ‫ﻛﻰ‬: Sadece muzâri fiil ile kullanılır. Masdar edatı olmasına rağmen
sonuna masdariye ‫’ﻣﺎ‬sı bitişirse kendinden sonraki kelime ya da cümleyi mecrûr yapar
(Eş-Şertûnî, III, ). Meselâ:
‫ﻔﻊ‬‫ ﺍﻟﻔﱴ ﻛﻴﻤﺎ ﻳﻨ‬‫ﺍﺩ‬‫ﺮ‬‫ﻳ‬
"Gençten faydalı olması istenir."
‫’ﻛﻴﻤﺎ‬dan sonraki fiil cümlesi ‫ ﻛﻰ‬ile te’vîli masdar yoluyla mecrûr olmuştur.
2. ‫ ﻟﹶـﻮ‬,‫ ﺃﻥﹾ‬,‫ﻣـﺎ‬: Bu edatlar mutasarruf fiillerle kullanılır, câmid fiillerle
kullanılmaz. Çünkü câmid fiillerin masdarı yoktur (eş-Şertûnî, III, ).
‫ ﺗﺰﻭﺭﱐ‬‫ ﻟﻮ‬‫ﺩﺕ‬ ‫ ﺯﹺﻳﺎﺭﺗﻚ = ﻭﺩ‬‫ﺩﺕ‬ ‫ﺩ‬‫ﻭ‬

23
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

"Beni ziyaret etmeni istedim."


Bu üç masdar harfinin fiil ya da isim ile kullanımları şöyledir:
a) ‫ﺃﹾﻥﹾ‬, sadece fiil cümlesi ile kullanılır. Kullanıldığı fiil de mâzi ya da muzâri
olabilir.
b) ‫ ﻟﹶﻮ‬de mâzi ya da muzâri fiil ile kullanılır.
c) ‫ ﻣـﺎ‬ise hem isim hem de fiil cümlesi ile kullanılabilir. Fiil cümlesi de mâzi
ya da muzâri olabilir (eş-Şertûnî, III, ).
‫ﻠﺲ ﰱ ﺍﳊﺪﻳﻘﺔ ﻣﺎ ﱂ ﲡﻠﺲ ﻓﻴﻬﺎ‬‫ﻻ ﺃﺟ‬
"Bahçede sen oturmadığın sürece ben de oturmayacağım."
‫ﻣﺪﺓ ﻋﺪﻡ ﺟﻠﻮﺳﻚ ﻓﻴﻬﺎ‬
‫ﺃﺯﻭﺭﻙ ﻣﺎ ﺍﻟﻮﻗﺖ ﻣﻨﺎﺳﺐ‬
"Seni uygun vakitte ziyaret edeceğim."
‫ﺃﺯﻭﺭﻙ ﻣﺪﺓ ﻣﻨﺎﺳﺒﺔ ﺍﻟﻮﻗﺖ‬
Burada mâ, fiil ile beraber te’vîli masdar olur.
‫ﲟﺎ ﻏﻔﺮ ﱃ ﺭﰉ‬
"Rabbimin beni bağışladığını (bilseydi)" (Yasin, 27)
Kisâî, bu mâ’nın fiil ile te’vîl-i masdar olduğunu ve ‫ ﲟﻐﻔــﺮﺓ ﺭﰉ‬manasında
kullanıldığını söylemiştir (el-Herevî, 85).
Masdar, mefûl-ü mutlak olmayıp ‫ ﺃﻥﹾ‬ve ‫ ﻣــﺎ‬ile masdar yapılmış fiil olarak
kullanılıyorsa fiil gibi amel eder. Meselâ:
‫ﺍ‬‫ﺮ‬‫ﻤ‬‫ ﻋ‬‫ﺮ‬‫ﺎﹾﺳ‬‫ﺎ ﺗ‬‫ ﳑ‬‫ﺖ‬‫ﺠﹺﺒ‬‫ﺍ = ﻋ‬‫ﺮ‬‫ﻤ‬‫ ﻋ‬‫ﺮﹺﻙ‬‫ ﺃﺳ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﺖ‬‫ﻉَﺟﹺﺒ‬
“Amr’ı esir etmene şaştım.”
Bu cümledeki mâ ile ‫ﺮ‬‫ ﺃﺳ‬kelimesi masdar yapılmıştır. ‫ﺍ‬‫ﺮ‬‫ﻤ‬‫ ﻋ‬kelimesi, ‫ﺮ‬‫ ﺃﺳ‬masdarının
me’fûlün bihidir.
Masdariye mâsıyla beraber kullanılan edatlar:
1. ‫ﻙ‬: Bu ‫ ﻙ‬benzetme anlamı ifade eden cer harfidir. Bu harften sonraki mâ
masdariye olduğu gibi ism-i mevsûl de olabilir (Şâmî, ). Ama genelde
masdariye ‫’ﻣﺎ‬sı gelir, ‫’ﻣـﺎ‬dan sonra da fiil cümlesi gelir ve ‫ ﻙ‬de fiilin masdara dönüşmüş
şeklini cerreder.
‫ﻙ‬ ‫ ﺃﺑﺎ‬‫ﺮﹺﻡ‬‫ﺘ‬‫ﺤ‬‫ﺘﺎﺫﹶﻙ ﻛﻤﺎ ﺗ‬‫ ﺍﹸﺳ‬‫ﺮﹺﻡ‬‫ﺘ‬‫ﺇﺣ‬
‫ﻚ ﺍﺑﺎﻙ‬‫ﺍﻣ‬‫ﺮ‬‫ﺘ‬‫ ﻛﺈﺣ‬‫ﺘﺎﺫﹶﻙ‬‫ ﺍﹸﺳ‬‫ﺘﺮﹺﻡ‬‫ﺇﺣ‬
“Babanı saydığın gibi öğretmenini de say.”
‫ﺃﹾﻓﹾﻌﻞﹾ ﻛﻤﺎ ﺍﻓﹾﻌﻞ‬
“Benim yaptığım gibi yap.”

24
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

2. ‫ ﻛﹸـﻞﹼ‬: Kapsama edatıdır, genelde muzâf olarak kullanılır, müfret ve müzekkerdir,


“hep, her, bütün” diye tercüme edilir. Bu edatın sonuna bazen masdariye ‫’ﻣــﺎ‬sı
eklenebilir ve ‫ ﻛﻠﹼﻤـﺎ‬olarak geldiği zaman da masdariyet manası taşır. Sılası ile zarfı
zamana nâibdir. Bu görevdeyken cezm etmeyen şart edatıdır ve mansûbdur. Bu
kullanımda şart ve cevap adı altındaki fiiller devamlı mâzidir. Şart olan fiili
cerrederken, cevap olanı da nasb eder. Çünkü şart olan fiil ‫ ﻣـﺎ‬ile masdara dönüşmüştür
ve onun muzâfun ileyhidir. Cevap olan fiil ise zaman zarfı konumundadır (Akdağ,
).
‫ ﻭﺟﺪ ﻋﻨﺪﻫﺎ ﺭﺯﻗﺎ‬‫ﻛﻠﹼﻤﺎ ﺩﺧﻞ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﺯﻛﺮﻳﺎ ﺍﻟﹾﻤﺤﺮﺍﺏ‬
“Zekeriyya onun yanına her girişinde/girmesinde yanında yiyecekler bulurdu.”
(Âl-i İmrân, 37)
Cümlenin manasında da ortaya çıktığı gibi bu edat fiillerin tekrarlandığını ifade
etmeye yarar.
‫ﻗﺎ‬‫ ﺭﹺﺯ‬‫ﺯﹺﻗﻮﺍ ﻣﻨﻬﺎ ﻣﻦ ﲦﺮﺓ‬‫ﻛﻠﻤﺎ ﺭ‬
“Onlara ne zaman rızık olarak oradaki ürünlerden bahşedilse…” (Bakara, 25)
Bu ayetteki ‫ ﻛـﻞ‬kelimesi sılası ile birlikte zaman zarf manası ifade eden ‫’ﻣـﺎ‬ya
muzaaf olmuştur. Zaman zarfına naib olan bu masdariye ‫’ﻣﺎ‬sı şart manası içerir. ‫ ﻛﻞ‬ile ‫ﻣﺎ‬
birleşince tek edat haline gelmiş ve sadece şart manasında kullanılmıştır
(Hacımüftüoğlu, ).
3. ‫ﺇﻥﹾ‬: Bu edat dört çeşit ‫’ﻣـﺎ‬dan sonra zâid olarak gelir. Bunlardan biri de
masdariyye ‫’ﻣـﺎ‬sıdır (eş-Şertûnî, III, ). Bunları şu şekilde sıralayabiliriz (Şâmî,
):
a. Olumsuzluk edatı olan mâ.
‫ﻣﺎ ﺇﻥﹾ ﺯﻳﺪ ﻣﻨﻄﻠﻖ‬
"Zeyd, gitmemiştir."
b. ‫ ﺣﲔ‬manasındaki mâ.
‫ ﺣﲔ ﺭﺃﻳﺘﻪ‬‫ﺃﻃﻠﺐ ﻣﻦ ﺍﻟﺮﺟﻞ ﺍﳋﲑ ﻣﺎ ﺇﻥﹾ ﺭﺃﻳﺘﻪ ﺃﻯ‬
"Adamdan, iyilik gördüğü sürece iyilik yapmasını istedim."
c. Masdariyye mâsı.
‫ ﺇﻥﹾ‬, masdariye ‫’ﻣﺎ‬sından sonra kullanılırsa bu anlamı te’kîd eder.
‫ﺇﻧﺘﻈﺮﱏ ﻣﺎ ﺇﻥ ﺟﻠﺲ ﺍﻟﻘﺎﺿﻲ‬
"Kadı oturuncaya kadar beni bekle."
Burada oturma zamanı kastediliyor (İbn Ya’îş, ?: IV, 41).
d. İsm-i mevsûl olan mâ.
‫ﻜﹾﺮﺍ ﻟﻚ‬‫ ﻓﺸ‬،‫ﻪ ﻋﻠﻲ‬‫ﺘ‬‫ﺣ‬‫ﺮ‬‫ ﺑﻜﻞﱟ ﻣﺎ ﺍﻗﹾﺘ‬‫ﺖ‬‫ﻤ‬‫ﻠ‬‫ﻟﻘﺪ ﻋ‬
"Bana önerdiğin her şeyi yaptım, teşekkürler."
Buraya kadar iki çeşit mâ edatını gördük. Şimdi de bu edatın da içinde
bulunduğu ismi mevsûl ve harf-i mevsûl arasındaki farklılıklara değinelim (Abbâs,
I, ):

25
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

1. İsm-i mevsûller -‫ ﺍﻯ‬hariç- mebnîdirler, mahallen merfû mahallen mansûb


veya mahallen mecrûr olurlar. Mebnî isimlerin hepsi bu konumdadır. Harfi mevsûller de
mebnîdir yalnız irabda mahalleri yoktur. Bu, bütün harfler için geçerlidir.
2. İsm-i mevsûlün sılasında bir aitlik zamirinin olması gerekir ama sıla
harflerinde buna gerek yoktur.
3. Harf-i mevsûlün sıla ile beraber düzenlenmesi gerekir. Bundan dolayı
kendisine masdar-ı mesbuk veya masdar-ı müevvel denir.
4. Bazı masdar harfleri câmid fiillerle kullanılmaz. Daha önce bahsedildiği gibi
bunlar ‫ ﻟﹶﻮ‬,‫ ﺇﻥﹾ‬,‫’ﻣﺎ‬dır. Bunların içinden ‫ﻣﺎ‬, istisnâ edatlarından olan câmid fiiller ‫ ﺣﺎﺷـﺎ‬،‫ ﻋﺪﺍ‬،‫ﺧﻼ‬
ile istisnâ edatı olarak kulanılabilirler. Bu mevsûl harflerinin üçü de mutasarruf fiillerle
kullanılır.
5. İsm-i mevsûlün hazfedilmesi caizdir ama harf-i mevsûl hazfedilemez. Ancak
‫ ﺃﹾﻥﹾ‬muzâriyi gizli olarak nasb ederse hazfedilir.
6. Harf-i mevsûl olan ‫ ﺃﹾﻥﹾ‬sılayı talep cümlesine çevirir.
‫ﻛﺘﺒﺖ ﻷﺧﻰ ﺑﺄﻥ ﺩﺍﻭﹺﻡ‬
"Kardeşime devam etmesini yazdım."

İki Muzâri Fiili Cezm Ederek Şart Edatı Olan Mâ

İki fiili cezm eden şart edatları on iki tanedir (Emîn ve el-Cârim, I, 65).
Bunlar:
‫ ﻛﻴﻔﻤﺎ‬،‫ﻰ‬‫ ﺃﻧ‬، ‫ ﺣﻴﺜﻤﺎ‬، ‫ ﺍﻳﺎ ﻥ‬، ‫ ﺍﻳﻨﻤﺎ‬،‫ ﻣﱴ‬، ‫ ﺍﻱ‬،‫ ﻣﻬﻤﺎ‬،‫ ﻣﺎ‬، ‫ﻦ‬‫ ﻣ‬، ‫ ﺇﺫﹾﻣﺎ‬، ‫ﺇﻥﹾ‬
el-Galâyînî bu edatlara ‫‘ﺇﺫﺍ‬yi de ilave etmiş ve on üç adet olarak zikretmiştir (el-
Galâyînî, II,).
Bu edatları şu şekilde sınıflayabiliriz (Halîl b. Ahmed, ):
Zarf olmayıp isim olanlar: ‫ﻢ‬ ‫ﻬ‬‫ ﺃﻳ‬،‫ ﻣﺎ‬،‫ﻦ‬‫ﻣ‬
Zarf olanlar: ‫ﻰ ﺣﻴﺜﹸﻤﺎ‬‫ ﺃﻧ‬، ‫ ﺃﻳﻦ‬،‫ ﻣﱴ‬،‫ ﺣﲔﹴ‬‫ﺃﻱ‬
Harf olanlar. Bunlar, ne zarf ne de isimdir: ‫ﺇﺫﹾﻣﺎ‬ ،‫ﺇﻥﹾ‬
‫ ﻣـﺎ‬zâid olarak bazı şart edatlarının sonuna gelmiştir ve bunlar kalıp halinde
bulunmaktadırlar: ‫ﻣﻬﻤﺎ‬ ,‫ ﺣﻴﺜﻤﺎ‬،‫ ﺍﺫﻣﺎ‬،‫ ﺍﻳﻨﻤﺎ‬،‫ ﻛﻴﻔﻤﺎ‬.
Cezm edilen birinci fiile şart, ikinci fiile cevap veya ceza denir. Bu edatlardan ‫ﺍﻥ‬
ve ‫ ﺍﺫﻣـﺎ‬harf, diğerleri isimdir. Bu ikisi cümlenin unsuru olamaz, diğerleri ise cümlenin
unsuru (mübtedâsı, me’fûlü…) olabilir (Çörtü, a: 57). Bunlardan isim olanlara aynı
zamanda şart isimler denir. Ayrıca ‫ ﺃﻯ‬murab, diğerleri mebnidir ( Çörtü, a: 57).
‫ﻣـﺎ‬, gayr-i âkil nesneler için kullanılan isimdir (el-Galâyînî, II, ). Bu
görevde kullanıldığı sürece “o şey ki, her ne …se, -se, -en, -dığı, -eceği…” gibi
manalara gelir.
İbn Hişâm’a göre şart edatı olan ‫ ﻣـﺎ‬masdariyye edatında olduğu gibi zamâniyye
ve gayr-i zamâniyye diye ikiye ayrılır:
a. Gayr-i Zamâniyye: İsminden anlaşılacağı üzere zaman belirtmeyen ‫’ﻣﺎ‬dır.

26
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ﻭ ﻣﺎ ﺗﻔﻌﻠﻮﺍ ﻣﻦ ﺧﲑ ﻳﻌﻠﻤﻪ ﺍﷲ‬


“Ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir.” (Muhammed,17).
Bu ‫ﻣﺎ‬, mansub konumundadır (el-Herevî, 75).
b. Zamâniyye: Zaman belirten mâdır.
‫ﻓﻤﺎ ﺍﺳﺘﻘﺎﻣﻮﺍ ﻟﻜﻢ ﻓﺎﺳﺘﻘﻴﻤﻮﺍ ﳍﻢ‬
"Onlar size karşı dürüst kaldıkları sürece siz de onlara karşı dürüst olun."
(Tevbe, 7)
Burada zamaniyye ve gayr-i zamaniyye diye iki farklı mana ifade eden, mâ
edatıdır, fiil ile alakalı bir durum söz konusu değildir. Zaten fiil, her durumda zaman
ifade eden bir kelime çeşitidir.
‫ ﻣﺎ‬şart edatı bazen me’fûl-ü mutlakın yerini tutabilir. Meselâ:
‫ﺲ‬‫ﻠ‬‫ ﺍﹶﺟ‬‫ﺲ‬‫ﻠ‬‫ﺠ‬‫ﻣﺎ ﺗ‬
"Nereye oturursan ben de oraya otururum."
Hasan Abbâs, Mahmûd Sa'd ve İbn Ya’îş, şart ifade etmeyen kelimelere bitişen
‫’ﻣـﺎ‬yı ayrı bir kategoriye ayırmıştır. Bu ‫ ﻣـﺎ‬bitiştiği zaman ortaya çıkan yeni kelime şart
ifade eder. Meselâ:
‫ ﻛﻴﻔﻤﺎ‬،‫ ﺭﲟﺎ‬،‫ ﺇﺫﺍﻣﺎ‬،‫ﺣﻴﺜﻤﺎ‬
‫ ﻣﻌﻚ‬‫ﺐ‬‫ ﺃﺫﹾﻫ‬‫ﺐ‬‫ﺬﹾﻫ‬‫ﺣﺒﺜﻤﺎ ﺗ‬
"Nereye gidersen ben de seninle gelirim."
Hasan Abbâs ve el-Herevî, müğayyir denilen bir mâ çeşidinden daha
bahsederler. Bu da yukarıdakinin tam tersidir, şart edatı olan kelimeye bitişir ve
bitişince onun şart edatı olmasını engeller. Meselâ ‫ ﻟﻮﻣـﺎ‬: ‫ ﻟﻮ‬. ‫ ﻣـﺎ‬buradaki manayı ‫’ﻫـﻼﹼ‬ye
çevirmiştir.
‫ﻗﲔ‬‫ﺎﺩ‬‫ ﺍﻟﺼ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﺖ‬‫ﻟﻮﻣﺎ ﺗﺄﺗﻴﻨﺎ ﺑﺎﳌﻼﺋﻜﺔ ﺇﻥﹾ ﻛﹸﻨ‬
“Doğru sözlü biriysen bize melekleri getirsene.” (Hicr, 7)
Sonuna ‫ ﻣﺎ‬bitişmesi caiz olan şart edatları: ‫ ﻛﻴـﻒ‬،‫ ﺃﻳﻦ‬Bu edatlara ‫ ﻣـﺎ‬bitişse de olur
bitişmese de olur, yine de şart ifade ederler.
Sonuna ‫ ﻣﺎ‬bitişmeden şart ifade etmeyen edatlar: ‫ ﻣﻬﻤﺎ‬،‫ ﺇﺫﹾﻣﺎ‬،‫ﺣﻴﺜﻤﺎ‬
‫ ﺍﻳﻨﻤـﺎ‬: ‫ ﺍﻳـﻦ‬şeklinde soru edatıdır, aynı zamanda şart edatı olarak da kullanılır. Her
iki şekilde yani hem ‫ ﺍﻳﻦ‬hem de ‫ ﺍﻳﻨﻤﺎ‬haliyle mekan zarfıdır. Edatın sonundaki ‫ ﻣـﺎ‬zâittir ve
yalnız şart edatı olduğu zaman gelir, soru edatı olunca gelmez (Akdağ, ).
‫ ﻛﻴﻔﻤﺎ‬: ‫ ﻛﻴﻒ‬şeklinde soru edatı ve iki fiili cezmeden şart edatı olarak kullanılabilir.
Şart edatı olarak kullanılışında genellikle sonuna zâid bir ‫ ﻣﺎ‬eklenir (Akdağ, ).
Yani ‫ ﻛﻴـﻒ‬ve ‫ ﻛﻴﻔﻤـﺎ‬şeklindeki iki halinde de şart edatı olarak kullanılabilir (el-Galâyînî,
II, )
‫ ﺣﻴﺜﻤـﺎ‬: Mekan zarfıdır, zaman zarfı olarak kullanıldığına da rastlanabilir. ‫‘ ﻣـﺎ‬sı
düştüğünde amel etmez yani ‫ ﺣﻴـﺚ‬şeklinde şart edatı olarak kullanılamaz (Halîl b.
Ahmed, ).

27
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ ﺍﺫﻣـﺎ‬: Bunun aslı, zarf olan ‫’ﺫﺍ‬dir. Sonuna te’kîd için zâid bir ‫ ﻣـﺎ‬gelir. Sonuna ‫ﻣـﺎ‬
bitişmeden amel etmez yani şart edatı olmaz. ‫ﺍﺫﻣﺎ‬, ‫ ﺇﳕﺎ ﻭ ﻛﺄﳕﺎ‬konumundadır (Akdağ,
47).
‫ ﻣﻬﻤـﺎ‬: Gayr-i âkiller için kulanılan müphem bir isimdir. Azarlama ve yasaklama
ifade eden emir fiilin ismi olan ‫ـﻪ‬‫ ﻣ‬ile şart manası bildiren ‫’ﻣـﺎ‬dan oluşmuştur. Böylece
ikisi şart anlam ifade eden tek kelime haline gelmiştir ( el-Galâyînî, II, ).
‫ﺃﻳﻨﻤﺎ ﺗﻜﻮﻧﻮﺍ ﻳﺪﺭﻛﻜﻢ ﺍﳌﻮﺕ‬
“Nerede olursanız olun ölüm sizi gelip bulacaktır.” (Nisâ, 78)
Bu edatlardan ‫ﺎﻥ‬‫ ﺃﻳ‬،‫ ﻣﱴ‬zaman zarfıdır, ‫ـﻰ ﺣﻴﺜﻤـﺎ‬‫ ﺃﻧ‬،‫ ﺃﻳـﻦ‬mekan zarfıdır, ‫ ﻛﻴﻔﻤـﺎ‬ise hal
belirtir Emîn ve el-Cârim, II, 65).
Burada cevap cümlesinin başında ‫’ﻑ‬nin bulunması gereken hallere de kısaca
değinmemizde yarar vardır (Çörtü, a: ):
seafoodplus.info cümlesinin başında ‫ﺱ‬- ‫ ﺳﻮﻑ‬veya ‫ ﻗﺪ‬varsa
seafoodplus.infoa ‫ ﻣﺎ‬veya ‫ ﻟﻦ‬olumsuzluk edatı varsa
‫ﱴ‬‫ﺍﻥ ﻋﺼﻴﺖ ﺃﻣﺮﻯ ﻓﻤﺎ ﺗﻨﺎﻝ ﳏﺒ‬
“Emrime isyan edersen sevgime asla ulaşamazsın.”

Nefy Edatı Olan Mâ

Nefy edatları altı tanedir. Bunlar:‫ ﺇﻥ‬،‫ ﻟـﻦ‬،‫ ﳌﺎ‬،‫ ﱂ‬،‫ ﻻ‬،‫ ﻣﺎ‬. (ez-Zemahşerî, ; eş-
Şertûnî, III, ).
‫ ﱂﹾ‬ve ‫ ﳌﹼﺎ‬muzâri fiilin başına gelir ama manayı mâziye çevirir. ‫ ﻟـﻦ‬sadece müstakbel
manası verirken ‫ ﻻ‬mâzi ve müstakbel manası verir. ‫ ﻣـﺎ‬ve ‫ ﺇﻥﹾ‬ise mâzi ve hâl manası verir
(eş-Şertûnî, IV, ).
Bu ‫ﻣـﺎ‬, istifhâm edatı görevinde olduğu gibi hem fiiller hem de isimlerden önce
gelir ve ikisinde de olumsuzluk edatı olarak kullanılır (İbn Hişâm, ; el-Verrâk,
). el-Murâdî, bu mâyı âmil ve gayr-ı âmil olmak üzere ikiye ayırmıştır. Âmil
olan mâ, isimlerden önce gelir ve ismini raf, haberini nasb eder. Gayr-ı âmil ise
fiillerden sonra gelir (el-Murâdî, 54).

Fiillerden Önce Gelen Nefy Mâsı

Nefy ‫’ﻣﺎ‬sı fiil cümlesinden önce gelirse amel etmez (İbn Hişâm, ). Yani
harekeye bir etkisi yoktur.
Birçok müellife göre mâ, mâzi fiillerden önce gelişinde olumsuzluk ifade eder
ama fiilin zamanını değiştirmez. Ancak muzâri fiillerden önce gelirse hem olumsuz
yapar hem fiilin zamanını değiştirir. Muzâri fiil, geniş zamanı ifade ederken ‫ ﻣـﺎ‬nefy
edatının önüne gelmesiyle mana şimdiki zamana dönüşür. İbn Mâlik bu görüşü kabul
etmemiştir (İbn Hişâm, ; el-Murâdî, 54). Delil olarak da şu ayeti örnek
vermiştir (Şidyâk, ?: ).
‫ﻔﹾﺴِﻰ‬‫ﻠﹾﻘﺎﺀ ﻧ‬‫ ﺗ‬‫ﻦ‬‫ﻟﹶﻪ ﻣ‬‫ﺪ‬‫ﻗﻞ ﻣﺎ ﻳﻜﻮﻥﹸ ﱃ ﺃﻥﹾ ﺍﹸﺑ‬
"De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir."
(Yûnus, 15)

28
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Manadan da anladığımız gibi ayette hâlden ziyade, geniş ve gelecek zaman ağır
basmaktadır.
‫“ﺟﺎﺀ‬geldi”‫“ ﻣﺎ ﺟﺎﺀ‬gelmedi”
‫“ ﻳﺄﺗﻰ‬gelir” ‫“ ﻣﺎ ﻳﺄﺗﻰ‬gelmiyor”
‫ ﻣﺎ‬şimdiki zamanın olumsuzu için kullanılır (Halîl b. Ahmed, ). ‫ﻫﻮ ﻳﻔﻌـﻞ‬
denilirse şu an kastediliyor. ‫ ﻣـﺎ ﻳﻔﻌـﻞ‬denildiği zaman bunun olumsuzu ve cevabı ifade
edilir. Bunun cevabı ‫ ﻻ ﻳﻔﻌـﻞ‬şeklinde gelemez çünkü buradaki ‫ ﻻ‬yemin belirtmez ve
şimdiki zaman değil, gelecek zaman ifade eder. ‫ ﻓﻌﻞ‬derken sanki ‫ ﻟﻘـﺪ ﻓﻌـﻞ‬denmiştir. Bu
cümle yemin ifade eder, olumsuzu ise ‫ ﻣﺎ ﻓﻌﻞ‬şeklindedir, takdiri ‫ ﻭﺍﷲ ﻣﺎ ﻓﻌـﻞ‬cümlesidir (İbn
Ya’îş, ?: IV,10).
Muzâri fiil şimdiki, geniş ve gelecek zamanı ifade eder (Çörtü, b: ).
Dolayısıyla muzâri fiilin önüne mâ edatı gelince bu fiilin zamanını değiştirme diye bir
şey sözkonusu olamaz çünkü şimdiki zamanı zaten içinde barındırmaktadır.
‫ ﻣﺎ‬ile olumsuz yapılan mâzi fiil cümlesi, hal cümlesi olarak başlarsa önünde vav-ı
hâliyye bulunur (eş-Şertûnî, IV, ).
‫ﻭﻗﻒ ﺍﳋﻄﻴﺐ ﻭﻣﺎ ﻓﺎﻩ ﺑﺒﻨﺖ ﺷﻔﺔ‬
"Hatip bir kelime söylemeden ayakta durdu."
Muzârinin olumsuzu ‫ ﳌﹼـﺎ‬veya ‫ ﱂﹾ‬ile yapılacaksa ve bu cümle hal cümlesi olacaksa
önünde vav-ı haliyye ve zamir bulunur. Bu zamir gizli veya açık olarak gelebilir. Eğer ‫ﻣﺎ‬
veya ‫ ﻻ‬ile olumsuz yapılan muzâri cümle, hal cümlesi olarak başlarsa önünde vav-ı
haliyye bulunmaz sadece zamir bulunur (eş-Şertûnî, IV, ).
‫ﻀﺞ‬‫ ﺍﻟﺜﻤﺮﺓ ﻭ ﳌﹼﺎ ﺗﻨ‬‫ﻗﻄﻔﺖ‬
"Meyveyi olgunlaşmadan kopardım."
‫ﺍ‬‫ﺮ‬‫ ﺷ‬‫ﻚ‬‫ﻨ‬‫ ﻣ‬‫ ﻣﺎ ﺃﺧﺎﻑ‬‫ﻚ‬‫ﺗ‬‫ﺭ‬‫ﺯ‬
"Zarar vermenden korkmadan seni ziyaret ettim."
Kısaca ‫’ﻣـﺎ‬nın önüne geldiği fiillerle ilgili şunu söyleyebiliriz: Hal cümlesi mâzi
fiili olumsuz yapan ‫ ﻣـﺎ‬ile başlarsa önünde vav-ı haliyye bulunur, müzari fiili olumsuz
yapan ‫ ﻣﺎ‬ile başlarsa önünde vav-ı haliyye bulunmaz ama zamir bulunur.
Cevap lâmı eğer ‫’ﻟـﻮ‬in cevabı olarak gelirse ‫’ﻟـﻮ‬in cevabı iki şekilde gelir (el-
Muradî, ):
1. Mâzi olumlu bir fiille gelir. Cümle olumluysa genellikle cevapta ‫ ﻝ‬gelir.
‫ﻢ‬‫ﻨﹺﺘ‬‫ﻜﻢ ﰱ ﻛﺜﲑ ﻣﻦ ﺍﻷﻣﺮ ﻟﹶﻌ‬‫ ﻳﻄﻴﻌ‬‫ﻟﻮ‬
“Eğer o birçok işte size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz.” (Hucurât, 7)
2. ‫ ﻣﺎ‬veya ‫ ﱂﹾ‬ile olumsuz yapılmış bir fiille gelir.
a. Eğer olumsuzsa ve olumsuzluk mâ ile yapılmışsa ‫’ﻝ‬ın bulunması uygundur.
Yani bulunsa da olur bulunmasa da olur.
‫ﻚ ﻣﺎ ﻓﻌﻠﻮﻩ‬‫ﻭﻟﻮ ﺷﺎﺀ ﺭﺑ‬
“Rabbin dileseydi onu yapmazlardı.” (En’âm, )
b. Ama olumsuzluk ‫ ﱂﹾ‬ie yapılmışsa cevapta ‫ ﻝ‬gelmez.

29
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Yemin amacıyla kullanılan cümlelerin cevabı olumlu ise cevapta ‫ ﻝ‬ve ‫ﺇﻥﹼ‬,
olumsuz olursa ‫ ﻻ‬ve ‫ ﻣﺎ‬bulunur. (ez-Zemahşeri, )
‫ ﻗﺎﺋﻤﺎ‬‫ﻭ ﺍﷲ ﻣﺎ ﺯﻳﺪ‬
"Vallahi Zeyd ayakta değildir.."

İsimlerden Önce Gelen Nefy Mâsı

Olumsuzluk ‫'ﻣـﺎ‬sı isim cümlesinden önce gelirse Hicazlılar (Halîl b. Ahmed,


), Tihâmeliler (Şidyâk, ?: ) ve Necidlilere göre ma'rife olma şartıyla ‫ﻟـﻴﺲ‬
gibi amel eder (İbn Hişâm, ). Sibeveyh'e (el-Herevî, 45) ve Benî
Temîm’e göre amel etmez. Çünkü bu harf mübteda ve haberin başına gelen olumsuzluk
edatı görevindedir (Şâmî, ). ‫’ﻣـﺎ‬nın fiil cümlelerinden önce gelişinde olduğu
gibi buradaki kullanılışında da şimdiki zaman kastedilmektedir (İbn Ya’îş, IV, 10; el-
Verrâk, ). ‫" ﻣﺎ ﺯﻳﺪ ﻣﻨﻄﻠﻘﺎ‬Zeyd özgür değildir." cümlesinde ‫ ﻣـﺎ‬şimdiki zamanı
kasteder.
‫ ﻣﺎ‬şu özellikleriyle ‫'ﻟﻴﺲ‬ye benzer (el-Enbârî, ):
1. İkisi de şimdiki zamanın olumsuzudur.
2. Mübteda ve haberin başına gelirler.
3. İkisinin haberinin başında da zâid olarak ‫ ﺏ‬bulunabilir.
‫ ﻣـﺎ‬isim ve haber alır, ismini raf haberini nasb eder. ‫’ﻣـﺎ‬nın ‫ ﻟـﻴﺲ‬gibi görev
yapabilmesi için şu şartlar bulunmalıdır (el-Murâdî, 55; Şâmî, ):
i. İsmi ile haberi yer değiştirmemeli aksi halde amel etmez ve ismi de haberi de
merfû olur. Ama Ferrâ'ya göre ismi ile haberinin yer değiştirmesi durumunda da ismi
raf, haberi nasb olabilir (el-Murâdî, 54).
ii. Olumsuzluk ‫ ﺍﻻﹼ‬ile bozulmamalı ( el-Verrâk, ).
iii. Mâdan sonra zâid bir ‫ ﺇﻥﹾ‬gelmemeli .
(Daha geniş bilgi için s. 54’e bkz.)
Bu şartlardan biri olmazsa isim cümlesi üzerinde hareke etkisi kalmaz, yalnız
olumsuzluk etkisi kalır.
‫ﺍ‬‫ ﳎﺘﻬﺪ‬‫ﻣﺎ ﺍﻟﻄﺎﻟﺐ‬
“Öğrenci çalışkan değildir.”
Bazen ‫’ﻟﻴﺲ‬de olduğu gibi bu ‫’ﻣﺎ‬nın haberinin önünde de zâid bir ‫ ﺏ‬bulunabilir.
‫ﻨﺎ ﺑﻮﺍﺳﻊﹴ‬‫ﻣﺎ ﺣﺪﻳﻘﺔﹸ ﺑﻴﺘ‬
“Evimizin bahçesi geniş değildir.”
Bazen ‫’ﻟﻴﺲ‬ye benzeyen bu ‫’ﻣﺎ‬dan sonra zâid bir ‫ ﺇﻥﹾ‬gelebilir (eş-Şertûnî III,
). Ama bu durumda amel etmez. Meselâ:
‫ ﺻﺪﻳﻘﻲ ﻓﻤﺎ ﺇﻥﹾ ﺭﺃﻳﺘﻪ‬‫ﻃﻠﺒﺖ‬
"Arkadaşımı aradım ama onu göremedim."
Bu cümlede kullanılan ‫’ﺇﻥ‬in te’kîd olduğunu söyleyen dilciler vardır. Bu edat
Kûfe ekolüne göre te’kîd, Basra ekolüne göre zâiddir (ez-Zeccâcî, ).Kûfeliler,
bu harfin ‫ـﺎ‬
‫’ﻣـ‬nın yerine kullanıldığını yani onun gibi olumsuzluk için kullanıldığını

30
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

söyleyerek ‫’ﺇﻥ‬in olumsuzluğu te’kîd için geldiğini iddia etmişlerdir. Basralıların görüşü
ise bu edatın cümlede bulunsa da bulunmasa da mananın değişmeyeceği yönündedir.
Bunun için onlara göre ‫ ﺇﻥﹾ‬zâiddir. Basralılar ‫’ﺇﻥﹾ‬in ‫ ﻣـﺎ‬ile birlikte olumsuzluğu te’kîd için
geldiği görüşüne karşı çıkarlar. Çünkü böyle olsaydı iki olumsuz, cümleyi olumluya
çevirirdi (el-Enbari, ?: II, ).
‫ ﺇﻥﹾ‬edatı dört görevde kullanılır (el-Herevî, ):
1. Şart edatı olarak gelir.
2. ‫ ﻣﺎ‬gibi olumsuzluk edatı olarak gelir.
3. ‫'ﺇﻥﹼ‬nin muhaffefi olarak gelir. Olumsuzluk edatı ile ‫'ﺇﻥﹼ‬nin muhaffefi arasındaki
fark cümlede ‫'ﻝ‬ın kullanılması ile ayırt edilir. Bu lâm var ise ‫ﺇﻥﹾ‬, ‫'ﺇﻥﹼ‬nin muhaffefidir, yok
ise olumsuzluk manası veren ‫'ﺇﻥﹾ‬dir. ‫" ﺇﻥﹾ ﺯﻳﺪ ﳌﻨﻄﻠـﻖ‬Zeyd özgürdür."cümlesi olumludur. Bu
lâm fâil ve mefûlün başına gelir. Buradaki ‫ ﺇﻥﹾ‬, ‫ ﻣـﺎ‬manasında, ‫ ﻝ‬ise ‫ ﺇﻻﹼ‬manasındadır.
Cümle olumsuz olursa şu cümledeki gibi lâm düşer ‫ﺇﻥﹾ ﺯﻳﺪ ﻣﻨﻄﺒﻖ‬. "Zeyd özgür değildir."
4. ‫ ﻣـﺎ‬ile beraber olumsuzluğu te'kid için gelen zâid bir ‫ ﺇﻥﹾ‬olabilir. Bu harf
Hicazlılara göre ‫'ﻣـــﺎ‬nın amel etmesini engeller. Bundan dolayı kâffe diye
isimlendirilmiştir. Aynı zamanda mânın haberini merfu yaparlar. Benî Temîm ise ‫'ﺇﻥﹾ‬in
te'kid olduğunu kabul etmiştir ama ‫'ﻣﺎ‬ya amel ettirmez.
Eğer bir cümlede lâmu’l-cuhûd kullanılacaksa bundan önce ‫ ﻛـﺎﻥ‬ve ‫’ﻛـﺎﻥ‬nin
çekimli hallerinden birinin olumsuzluk edatı olan ‫ ﻣـﺎ‬veya ‫ ﱂﹾ‬ile beraber gelmesi gerekir.
Bunun haricinde lamu’l cuhûd kullanılmaz. Bu lâm, olumsuzluğun te'kîdi içindir.
‫ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﺯﻳﺪ ﻟﻴﻘﻮﻡ‬
“Zeyd kalkacak değil.”
Bu cümle olumsuzluk edatı olmadan şu şekilde kullanılamaz: ‫ﻛﺎﻥ ﺯﻳﺪ ﻟﻴﻘﻮﻡ‬
‫ﻢ‬‫ﻌﺬﱢ‬‫ﻴ‬‫ﻭﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﺍﷲ ﻟ‬
"Allah onlara azab etmez." (Enfal, 33)
Lâmu'l-cuhûd’un kullanıldığı cümlede ‫ ﻛﺎﻥ‬bazen düşebilir. Meselâ:
‫ﺩ‬‫ﻔﹶﺮ‬‫ ﻟ‬‫ﺩ‬‫ﺔﹰ ﻭﻻ ﻓﹶﺮ‬‫ﻣ‬‫ﻘﺎﻭ‬‫ﻣ‬ ‫ ﻗﻮﻣﻰ‬‫ﻊ‬‫ﻤ‬‫ ﺟ‬‫ﺐ‬‫ﻠ‬‫ﻐ‬‫ﻴ‬‫ ﻟ‬‫ﻊ‬‫ﻤ‬‫ﻓﻤﺎ ﺟ‬
“Hiçbir topluluk kavminin topluluğuna, hiçbir fert de kavminin ferdine üstün
gelemez.”
Beyitteki ‫ﻊ‬‫ﻤ‬‫ ﺟ‬kelimesi mahzûf ‫’ﻛـﺎﻥ‬nin ismidir. Takdiri ‫ﻊ‬‫ﻤ‬‫ ﻓﻤﺎ ﻛﺎﻥ ﺟ‬şeklindedir
(İbn Hişâm, ).
Kûfe ekolüne göre lâmu’l-cuhûd, ‫ﻣـﺎ ﺯﻳـﺪ ﺑﻘـﺎﺋﻢ‬ cümlesindeki ‫ ﺏ‬harfi gibi
olumsuzluğun te’kîdi için gelmiş zâid bir harftir ve fiili nasb eder (İbn Hişâm,
).

Soru Edatı Olan Mâ

‫ ﻣـﺎ‬, gayr-i âkiller ve onların nitelikleri hakkında (Sa'd, ), ayrıca akıllı
olan varlıkların özellikleri hakkında bilgi almak için kullanılan soru edatıdır (er-

31
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Rummânî, 86). “Ne, neyi, neye” gibi manalara gelir. Bu soru edatı cümlede
değişik görevlerde bulunabilir.
‫ﻚ؟‬‫ﻣﺎ ﺇﲰ‬ "İsmin nedir?"
Bu cümledeki ma mübtedâdır, merfudur (el-Herevî, 75).
‫؟‬‫ﻣﺎ ﻓﻌﻞ ﺯﻳﺪ‬ "Zeyd ne yaptı?"
Bu cümledeki ‫ﻣﺎ‬, mansubtur, fiilin yerinde kullanılmıştır.(el-Herevî, 75)
‫ﻭ ﻣﺎ ﺗﻠﻚ ﺑﻴﻤﻴﻨﻚ ﻳﺎ ﻣﻮﺳﻰ؟‬
“O sağ elindeki nedir ey Musa?” (Tâhâ, 17)
Burada ise mefûldür, mansûbtur.
‫“ ﻣﺎ ﺭﺍﹾﻳﻚ ﰱ ﻫﺬﺍ؟‬Bu hususta ne dersin?”
İbn Hişâm’a göre soru ‫’ﻣـﺎ‬sı harf anlamında kullanılan nekre bir isimdir (İbn
Hişâm, ).
‫ـﺎﺫﺍ‬
‫ﻣـ‬ edatı da ‫ـﺎ‬
‫ ﻣـ‬gibi gayr-i âkiller yani hayvanlar, bitkiler, cansızlar için
kullanılan, ayrıca herhangi bir şey hakkında veya o şeyin özelliği için kullanılan bir soru
edatıdır. Bu özellik veya durum, âkil veya gayr-i âkil sahiplerine ait olabilir (el-
Galâyînî, I, ).“Ne, neyi, neye, bu ne, bu nedir” manalara gelir.
‫“ ﻣﺎﺫﺍ ﻓﻌﻠﺖ ﺍﻟﻴﻮﻡ؟‬Bugün ne yaptın?”
Soru ‫’ﻣﺎ‬sının başına harf-i cer gelirse ‫’ﻣﺎ‬nın elifi düşer, onun soru edatı olduğuna
delil olarak harekesi fetha kalır (İbn Hişâm, ). Ama soru edatı olmayan ‫’ﻣﺎ‬ların
elifi düşmez.
‫ ﻣﺎ‬+ ‫ = ﻣﻦ‬‫“ ﻣﻢ‬Neden?”
‫ ﻣﺎ‬+ ‫“ ﺍﻻﻡ = ﺍﱃ‬-e kadar, neye kadar?”
‫ ﻣﺎ‬+ ‫“ ﺣﺘﺎﻡ = ﺣﱴ‬-e kadar, neye kadar, ne zamana kadar?”
‫ ﻣﺎ‬+ ‫“ ﰈ = ﺏ‬Ne ile?”
‫ ﻣﺎ‬+ ‫“ ﱂ = ﻝ‬Niçin?”
‫ﻣﺎ‬+ ‫“ ﻋﻼﻡ = ﻋﻠﻰ‬Ne üzere?”
‫ ﻣﺎ‬+ ‫ = ﻋﻦ‬‫“ ﻋﻢ‬Neden?”
‫ ﻣﺎ‬+ ‫ = ﻛﹶﻰ‬‫ﻢ‬‫“ ﻛﹶﻴ‬Niçin?”
‫ ﱂ‬ve ‫ ﳌﺎﺫﺍ‬soru isimleri me’fûlün lieclih olurlar.
‫ﻳﺎ ﻗﻮﻡ ﱂ ﺗﺆﺫﻭﻧﲎ‬
“Ey kavmim! Niçin bana eziyet ediyorsunuz?” (Saf, 5)
Buradaki mâ, ‫ ﺷـﻲﺀ‬manasındadır. Bu durumda cümle ‫ ﺷـﻲﺀ ﻗـﺎﻡ‬‫ ﻋﻠـﻰ ﺃﻱ‬şeklinde
kurulabilir (El-Herevî, 86)
Soru edatı olan ‫ ﻣﺎ‬, ‫ ﺫﺍ‬ile geldiği zaman elifi düşmez. ‫ ﻣـﺎﺫﺍ‬kalıbı Arapçada değişik
şekillerde gelebilir:
a. ‫ ﻣﺎ‬soru edatıdır, ‫ ﺫﺍ‬ism-i işarettir ( el-Galâyînî, I, ).
‫" ﻣﺎﺫﺍ ﺍﻟﺘﻮﺍﱐ ؟‬Yorgunluk nedir?"
b. ‫ ﻣﺎ‬soru edatıdır, ‫ ﺫﺍ‬ism-i mevsûldür ( el-Galâyînî, I, ).

32
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ﻭ ﻳﺴﺌﻠﻮﻧﻚ ﻣﺎﺫﺍ ﻳﻨﻔﻘﻮﻥ ﻗﻞ ﺍﻟﻌﻔﻮ‬


"Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyacınızdan artanı." (Bakara,
)
c. ‫ ﻣﺎﺫﺍ‬tek kelime halinde soru edatıdır. (Şâmî, )
‫ﳌﺎﺫﺍ ﺟﺌﺖ؟‬ "Niçin geldin?"
d. ‫ ﻣﺎﺫﺍ‬tek kelime halinde, ‫ ﺷـﻲﺀ‬manasında cins bir isimdir. Veya ‫ ﺍﻟـﺬﻱ‬manasında
ism-i mevsûldür.
e. ‫ ﻣﺎ‬zâiddir, ‫ ﺫﺍ‬ism-i işarettir.
f. ‫ ﻣﺎ‬soru edatıdır, ‫ ﺫﺍ‬zâiddir.
g. ‫ ﺫﺍ‬ve ‫ ﺷﻲﺀ‬manasındaki ‫ ﻣـﺎ‬ile ikisi beraber ‫ ﺷـﻲﺀ‬‫ ﺃﻱ‬manasındadır (Şâmî,
).
‫ ﻣـﺎ‬ve ‫ ﻛﻴـﻒ‬soru isimlerinden sonra bazen me’fûlün maah gelebilir (eş-Şertûnî
II, ).
‫ﻣﺎ ﺷﺄﻧﻚ ﻭ ﺃﺧﺎﻩ؟‬
"Sen ve kardeşin nasılsınız?"
‫ﺏ‬‫ ﺭ‬,‫ ﻋﻦ‬,‫ ﻣﻦ‬,‫ ﺏ‬,‫ﻙ‬ cer harflerinden sonra zâid bir ‫ ﻣﺎ‬gelebilir. Bu ‫ﻣﺎ‬, ‫ ﻙ‬ve ‫ﺏ‬‫’ﺭ‬nin
hareke etkisine mani olur, diğerlerinin hareke etkisine mani olmaz (el-Hâşimî,
; el-Galâyînî, III, ).

Taacub Kalıbında Kullanılan Mâ

Taaccüb ifadesi, bir şeye karşı duyulan iyi veya kötü duyguyu, hayranlığı veya
şaşkınlığı ifade eden cümle kalıbıdır. Üç harfli fiilleri ‫ـﻞﹾ ﺑﹺـﻪ‬‫ ﺍﹶﻓﹾﻌ‬veya ‫ﻠﹶـﻪ‬‫ ﻣـﺎ ﺍﹶﻓﹾﻌ‬kalıbına
getirerek yapılır (el-Galâyînî, I, 63; Abbâs, III, ). Birden fazla
nesneye taaccub yapılacaksa birtane ‫ ﻣـﺎ‬veya birtane ‫ ﺑـﻪ‬getirmek yeterlidir (Yasdıman,
). Taaccub ‫’ﻣﺎ‬sından sonraki fiil müteaccuba uyar, o me’fûlün bih olduğu için
fiil de mansûb okunur. (eş-Şertûnî II, ). Meselâ:
!‫ﻞﹶ ﺍﻟﺮﺑﻴﻊ‬‫ﻤ‬‫ﻣﺎ ﺍﹶﺟ‬
“Bahar ne güzeldir!”
‫ﻩ‬‫ﻞﹶ ﺍﻹﻧﺴﺎﻥﹸ ﻣﺎ ﺃﻛﹾﻔﹶﺮ‬‫ﻗﹸﺘ‬
“Canı çıksın insanın. O ne nankördür.” (Abese, 17)
Taaccub minh ma'rife de olabilir nekre de olabilir (eş-Şertûnî III, ).
‫ﺮ‬‫ﻣﺎ ﺃﻟﺬﹼ ﺍﻟﺜﹼﻤ‬
"Meyve ne kadar lezzetli."
َ‫ ﺍﷲ‬‫ ﺭﺟﻼﹰ ﳜﺎﻑ‬‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ﻣﺎ ﺃﺳ‬
"Allah'tan çekinen kimse ne kadar mutludur."
İlk cümledeki taaccub minh olan ‫ ﺍﻟﺜﻤـﺮ‬kelimesi ma'rife, ikinci cümledeki taaccub
minh olan ‫ﺭﺟﻼ‬kelimesi nekredir.

33
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Taaccub kalıbındaki ‫ ﻣﺎ‬soru edatı olan ‫ ﻣﺎ‬ile karıştırılmamalıdır. Çünkü soru edatı
olmaktan çıkmış, taaccub manası ifade etmektedir (el-Galâyînî, I, 65).
‫ﻣﺎ ﺃﺣﺴﻦ ﺯﻳﺪﺍ‬
"Zeyd ne iyidir!"
Bu cümledeki ‫ ﻣــﺎ‬taaccubun ismi, sükûn üzere mebnî, mahallen merfû,
mübtedâdır. İsimdir, kendisine mâ-ı taaccub denir. ‫ ﺃﺣـﺴﻦ‬fiili taaccub kalıbındadır,
Basralılara göre zaman belirten mâzi fiildir (İbn Hişâm, III, ), Kûfelilere göre
çekimi yapılmadığı için isimdir. Fâili müstetir zamirdir, takdiri ise ‫’ﻣـﺎ‬ya dönen ‫’ﻫـﻮ‬dir.
‫’ﻣﺎ‬nın mâzi fiilin önüne geçmesi gerekir. ‫ ﺯﻳـﺪﺍ‬kelimesi me’fûlün bih’tir. Zâhir ve mansûb
bir isimdir. Fakat fâil manasındadır. ‫ ﺃﺣـﺴﻦ‬cümlesi, mahallen merfudur, ‫’ﻣـﺎ‬nın haberidir
(İbn Akîl, III, ).
Aslında cümlede taaccubdan önce fâil gelmiştir. Yukardaki cümlenin aslı
şöyledir:‫( ﺷﻲﺀ ﺣﺴﻦ ﺯﻳﺪﺍ‬Abbâs, III, ).
‫ ﺍﳉﻴﺰﺓ‬‫ﻣﺎ ﺃﺿﺨﻢ ﻫﺮﻡ‬
"Giza şehrinin piramiti ne kadar büyüktür!"
‫ﻣﺎ ﺃﻗﺼﺮ ﺳﻜﺎﻥﹶ ﺍﳌﻨﺎﻃﻖﹺ ﺍﻟﻘﻄﺒﻴﺔ‬
"Kutup bölgesi sakinlerinin boyu ne kadar kısadır."
Bu cümlelerdeki fâil konumundaki me’fûlün bih’in aslı şöyledir:
‫ﻢ ﺍﳍﺮﻡ‬‫ﺨ‬‫ﺿ‬
‫ﺮ ﺳﻜﺎﻥﹸ ﺍﳌﻨﺎﻃﻖ ﺍﻟﻘﻄﺒﻴﺔ‬‫ﻗﺼ‬
Taaccub kalıbında ‫ ﻣﺎ‬ile fiili arasına zâid olarak ‫ ﻛﺎﻥ‬gelebilir (el-Galâyînî, I,
64). Bunun irabda mahalli yoktur (eş-Şertûnî, II, ). Taaccub kalıbında sadece
‫ ﻛـﺎﻥ‬kullanılır, benzerleri kullanılamaz (Şâmî, 59). Eğer taaccubda mâzi anlamı
varsa ‫’ﻛﺎﻥ‬nin mâzisi gelir (Abbâs, III, ). Yok eğer istikbâl anlamı varsa ‫’ﻛﺎﻥ‬nin
muzârisi yani ‫ ﻳﻜﻮﻥ‬kelimesi gelir. (eş-Şertûnî, II, ). Meselâ:
‫ﻳﺎﺽﹺ‬‫ ﺍﻟﺮ‬‫ﻈﺮ‬‫ﻨ‬‫ ﻣ‬‫ﻦ‬‫ﺴ‬‫ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﺃﺣ‬
"Bahçenin manzarası ne güzeldi!"
‫ﻳﺎﺽﹺ‬‫ ﺍﻟﺮ‬‫ﻈﺮ‬‫ ﻣﻨ‬‫ﻦ‬‫ﺴ‬‫ﻣﺎ ﻳﻜﻮﻥﹸ ﺃﺣ‬
"Bahçenin manzrası ne güzel olacak!"
Ayrıca taaccub kalıbında yine gelecek zaman ifade edilmek istenirse ‫ﻳﻜــﻮﻥ‬
kelimesi seçilir ve bu kelime fiilden sonra gelir, kendisinden önce de masdariye edatı
olan ‫ ﻣﺎ‬gelir (eş-Şertûnî, III, ; el-Hâşimî, ). Burada eğer mazi anlamı
varsa ‫ ﻳﻜﻮﻥ‬kelimesi yerine mâzisi de gelebilir (Eş-Şertûnî, IV, ).
‫ ﻣﺎ ﻳﻜﻮﻥ ﻟﻘﺎﺅﻧﺎ‬‫ﻦ‬‫ﺴ‬‫ﻣﺎ ﺃﺣ‬
“Karşılaşmamız ne iyi olacak!”
‫ ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﻟﻘﺎﺅﻧﺎ‬‫ﻦ‬‫ﺴ‬‫ﻣﺎ ﺃﺣ‬
"Karşılaşmamız ne iyi oldu"
Mübtedâ üç yerde haberden önce gelir. Bunlar (Eş-Şertûnî III, ):

34
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

1. Taaccub ‫’ﻣﺎ‬sı.
2. Kem-i haberiyye.
‫ ﰱ ﺣﻘﻠﻨﺎ؟‬‫ﻛﻢ ﺳﺠﺮﺓ‬
“Tarlada kaç ağaç vardır.”
3. Şart ve soru isimleri.
‫ﻪ ﺍﷲ‬‫ ﻳﺮﲪ‬‫ﻣﻦ ﻳﺮﺣﻢ ﺍﻟﻔﻘﲑ‬
“Kim fakire merhamet ederse Allah da ona merhemet eder.”
İbn Hişâm’a göre taaccub ‫’ﻣـﺎ‬sı ‫ ﺷـﻲﺀ‬manasında, harf anlamından soyutlanmış
nekre bir kelimedir (). Bu ‫’ﻣﺎ‬ya nahivciler genel itibariyle nekre-i tâmme demişlerdir.
Sibeveyh'e göre de ‫ﺊ‬‫ـﻴ‬‫ ﺷ‬manasında nekr-i tâmmedir. Ahfaş ise ‫ ﺍﻟـﺬﻯ‬manasında mârife-i
nâkısa demiştir (İbn Hişâm, III, ). O, haberden başka bir şeye –sılaya, sıfata,
aidiyet zmirine- ihtiyaç duymaz (er-Rummânî, 87). Bu ‫ ﻣـﺎ‬taaccub üslûbunda tam
bir müphemlik ifade eder: ‫ ﺷﻲﺀ ﻋﻈﻴﻢ‬gibi. Eğer bu müphemlik sınırlı miktarda ise bu ‫’ﻣـﺎ‬ya
nekre-i nâkısa denir (Abbâs, III, ).

Nekre Olan Mâ

Nekre olan ‫ﻣـﺎ‬, nekre-i mevsûfe ve nekre-i gayr-i mevsûfe olmak üzere ikiye
ayrılır (Mahmûd Sa'd, ). İbn Hişâm bu ‫’ﻣﺎ‬yı harf anlamından soyutlanmış
nekre bir isim olarak tanımlamıştır (İbn Hişâm, ).

Nekre-i Mevsûfe

İsminden de anlaşılacağı gibi devamlı bir sıfata ihtiyaç duyar. ‫ ﺷـﻲﺀ‬manasındadır.


‫ﻣـﺎ‬, bu manada nekre olduğu için sıfatı da nekre olur (el-Antâkî, ? ). Bu ‫’ﻣـﺎ‬ya İbn
Hişâm ve el-Antâkî, nekre-i nâkısa demiştir (İbn Hişâm, ).
‫ﻌﺠﺐﹴ ﻟﻚ‬‫ﻣﺮﺭﺕ ﲟﺎ ﻣ‬
"Senin hoşuna giden bir şey yaptım."
Cümle şu anlamdadır: ‫ﻟﻚ‬ ‫ﻣﺮﺭﺕ ﺑﺸﻴﺊ ﻣﻌﺠﺐ‬
Nekre-i Gayri Mevsûfe

Nekre-i gayri mevsûfe olan ‫ﻣــﺎ‬, nekre-i mevsufe gibi ‫ ﺷــﻲﺀ‬manasındadır.


Diğerinden farkı sıfata ihtiyaç duymamasıdır (el-Antâkî, ?: ). İbn Hişâm ve el-
Antâkî, bu ‫’ﻣﺎ‬ya nekre-i tâmme demiştir (İbn Hişâm, ).
Bu ‫ ﻣﺎ‬iki şekilde karşımıza çıkar (el-Murâdî, 57; el-Antâkî, ?: ):
i. Taaccub kalıbında kullanılır.
‫ﺍ‬‫ﻣﺎ ﺃﺣﺴﻦ ﺯﻳﺪ‬
"Zeyd ne kadar iyiydir."
Bu cümle şu şekilde de kullanılabilir: ‫ﺍ‬‫ﻦ ﺯﻳـﺪ‬‫ﺷﻲﺀ ﺣـﺴ‬. Burada ‫ ﻣـﺎ‬yerine ‫ﺷـﻲﺀ‬
kullanılabilir.

35
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Buradaki ‫’ﻣـﺎ‬yı Basralılar’ın hepsi taaccub kabul etmiştir. Ancak Ahfaş hem
ma'rife-i mevsûle hem de nekre-i mevsûfe olabilir demiştir. Eğer ‫ ﻣـﺎ‬ma'rife-i mevsûle
olursa kendinden sonraki cümle sıla olur ve irabda mahal yoktur. Nekre-i mevsufe
olursa kendinden sonraki cümle merfu konumundadır, sıfat olur (İbn Hişâm,
).
ii. ‫ ﻧﻌﻢ‬ve ‫ ﺑﺌﺲ‬kelimelerinden sonra kullanılır.
‫ﺎ‬‫ ﻏﺴﻠﺘﻪ ﻏﺴﻼ ﻧﻌﻤ‬veya ‫ﻏﺴﻠﺘﻪ ﻏﺴﻼ ﻧﻌﻢ ﺷﻲﺀ‬
‫ﺎ ﻳﻌﻈﻜﻢ ﺑﻪ‬‫ﺇﻥﹼ ﺍﷲ ﻧﻌﻤ‬
"Gerçekten Allah bununla size ne güzel nasihat veriyor." (Nisâ, 58)
Mana şu şekildedir: ‫ﺑﻪ‬ ‫ﻧﻌﻢ ﻫﻮ ﺷﻴﺌﺎ ﻳﻌﻈﻜﻢ‬
Bu ‫ﻣـﺎ‬, Zemahşeri de dahil birçok alime göre temyiz olduğu için mansûbdur.
Sibeveyh’e göre ise nekre değil ma'rifedir.
İbn Hişâm, bu ‫ ﻣﺎ‬için üçüncü bir özellik belirtmiştir. Buna göre bu ‫ﻣـﺎ‬, bir olayı
mübalağa etmek için kullanılır. Burada tekil olan bir şey çoğul gibi abartılarak ifade
edilir.
‫ﺇﻥﹼ ﺯﻳﺪﺍ ﳑﺎ ﺃﻥ ﻳﻜﺘﺐ‬ veya ‫ﺇﻧﻪ ﻣﻦ ﺃﻣﺮﹴ ﻛﺘﺎﺑﺔ‬
Bu cümleden şu mana çıkar ki “Zeyd yazmak için yaratılmıştır yani Zeyd çok
yazıyor”. Buradaki ‫ﻣﺎ‬, ‫ ﺷﻲﺀ‬manasındadır. ‫’ﺃﻥﹾ‬den sonra bedel olarak mecrûrdur.
İbn Hişâm nekre olan ‫’ﻣـﺎ‬yı ikiye ayırmıştır: Harf anlamından soyutlanmış olan
nekre isim ve harf anlamında olan nekre isim. Birincisi bu konumuzla ilgili olan ve
burada ele aldığımız ‫ـﺎ‬ ‫’ﻣـ‬dır. İkincisini ise istifhâmiyye ve şartiyye edatı olarak ele
almıştır (İbn Hişâm, ).
Bu ‫ﻣﺎ‬, nekre isimleri daha belirsiz yapmak için de gelir (Akdağ, ).
Meselâ:‫“ ﺷﺨﺼﺎﹰ ﻣﺎ‬Herhangi bir kişi”
‫“ ﻳﻮﻣﺎﹰ ﻣﺎ‬Herhangi bir gün”
‫“ ﻣﺜﻼ ﻣﺎ‬Bir misal olarak”
‫“ ﺑﻮﺟﻪ ﻣﺎ‬Bir şekilde”
‫“ ﻧﻮﻋﺎ ﻣﺎ‬Bir nevi”

Övgü ve Yergi Fiillerinden Sonra Gelen Mâ

Övgü ve yergi fiilleriyle kullanılan ‫’ﻣـﺎ‬yı anlatabilmek için önce bu fiillerden


bahsetmek yerinde olacaktır.
Övgü fiilleri: ‫ﺬﺍ‬‫ﺒ‬‫ ﺣ‬,‫ﺐ‬‫ﺣ‬, ‫ﻢ‬‫ﻧﹺﻌ‬
Yergi fiilleri:‫ﺬﺍ‬‫ﺒ‬‫ ﻻ ﺣ‬,‫ ﺳﺎﺀ‬,‫ﺑﹺﺌﹾﺲ‬
Bu fiiller bir iş, oluş, hareket belirtmediği halde şu özellikleri ile mâzi fiile
benzediği için fiil kabul edilmiştir (el-Enbârî, ):
a. Fiillere bitiştiği gibi ikisine de zamir bitişir.
b. Sakin tâ-i te'nîs bitişir.
c. Mâzi fiiller gibi fetha üzere mebnîdirler.

36
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Bunların müzari ve emiri yoktur, camid fiildir (Abbas, I, 57; İbn Akîl,
III, ). Bu fiiller Basralılara göre fiil, Kûfelilere göre isimdir (el-Enbârî,
).
‫“ﺑﺌﺲ‬Ne kötü, ne çirkin!”, ‫ ﻧﻌﻢ‬ise “Ne iyi, ne hoş, ne güzel!” manalarına gelir.
Bu fiillerin fâili değişik şekillerde gelebilir (İbn Hişâm, III, ; Emîn ve
Cârim, II, 57):
1. ‫’ﺍﻝ‬lı olarak gelen zahir (el-Hâşimî, ), ma'rife bir isim olabilir.
‫ ﺍﻟﻮﻟﻴﺪ‬‫ﻦ‬‫ ﺑ‬‫ ﺧﺎﻟﺪ‬‫ﻧﻌﻢ ﺍﻟﻘﺎﺋﺪ‬
"Hâlid b. Velîd ne iyi bir komutandır."
2. ‫’ﺍﻝ‬lı gelen kelimeye muzaaf olan bir kelime olabilir.
‫ﻭﻟﻨﻌﻢ ﺩﺍﺭ ﺍﳌﺘﻘﲔ‬
"Müttakilerin makamı ne kadar güzeldir."
3. Gizli bir zamir olabilir. Bu zamir, temyizdir dolayısıyla mansubtur. Nekre bir
kelime ile açıklanır (eş-Şertûnî, IV, ; el-Galâyînî, II, 76).
!‫ﺎ ﺯﻳﺪ‬‫ﻧﻌﻤ‬
“Zeyd ne iyidir!”
‫ـﺎ‬‫’ﻧﻌﻤ‬nın ‫’ﻣـﺎ‬sı temyizdir, mahallen mansûbdur. Fâili, ‫’ﻧﻌـﻢ‬nin tahtındaki müstetir
‫’ﻫﻮ‬dir, ‫ ﺯﻳﺪ‬ise muahhar mübtedâ veya mübtedâsı hazfedilmiş haberdir.
4. Fail ‫ ﻣﺎ‬olabilir. Bu ‫ ﻣﺎ‬da ism-i mevsûl ya da ‫ﺀ‬‫ ﺍﻟـﺸﻰ‬manasındaki ma'rife bir isim
olabilir.
!‫ﻧﻌﻢ ﻣﺎ ﻓﻌﻠﺘﻪ‬
“Yaptığın şey ne güzel!”.
Bu cümlede ‫ ﻣﺎ‬ism-i mevsûldür, fâildir, mahallen merfûdur.
Bütün fâiller medh ve zemm fiillerine özgü, merfû bir isimdir.
Övgü ve yergi fiillerinden sonra gelen ‫ﻣـﺎ‬, ma'rife ve fâildir. Bu da tam ma'rife
özel ve tam ma'rife genel diye ikiye ayrılır (el-Antâkî, ?: ).

Tam Ma'rife Özel

Tam ma'rife özel olan ‫ﻣﺎ‬, ‫ ﻧﻌﻢ‬fiili ile birlikte daha önce geçen bir kelimenin sıfatı
mahiyetindedir (Mahmud Sa'd, ).
‫ﺎ‬‫“ ﻏﺴﻠﺖ ﺍﳌﺮﺃﹾﺓ ﺍﻟﺜﻮﺏ ﻏﺴﻼ ﻧﻌﻤ‬Kadın çamaşırları bir yıkadı ki ne iyi yıkayış!”
Burada ‫ﻣﺎ‬, ‫’ﻧﻌﻢ‬nin fâilidir. İkisi beraber daha önce geçen ‫ ﻏﺴﻼ‬kelimesinin sıfatıdır.
‫ﻣـﺎ‬, ‫ ﺍﻟﻐـﺴﻞ‬kelimesinin yerinde kullanılır yani ‫ ﺍﻟﻐـﺴﻞ = ﻣـﺎ‬şeklindedir. Öyleyse yukardaki
cümleyi ‫ ﻏﺴﻠﺖ ﺍﳌﺮﺃﹾﺓ ﺍﻟﺜﻮﺏ ﻏﺴﻼ ﻧﻌـﻢ ﺍﻟﻐـﺴﻞ‬şeklinde yazabiliriz, manada bir değişiklik
olmaz (el-Antâkî, ?: ).
‫ ﺑﹺﻪ‬‫ﻌﻈﹸﻜﹸﻢ‬‫ﺎ ﻳ‬‫ﻤ‬‫ﻧﹺﻌ‬

37
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Tam Ma'rife Genel

Tam ma'rife genel olan ‫ﻣﺎ‬, ‫ ﺍﻟﺸﻲﺀ‬kelimesiyle takdir edildiği ve ma'rife olduğu için
bu ismi almıştır.
‫ﺇﻥﹾ ﺗﺒﺪﻭﺍ ﺍﻟﺼﺪﻗﺎﺕ ﻓﻨﻌﻤﺎ ﻫﻰ‬
"Eğer sadakaları aşikâre verirseniz ne âlâ." (Bakara, )
Cümle şu manadadır:‫ﻫﻰ‬ ‫ﻓﻨﻌﻢ ﺍﻟﺸﻲﺀ‬
‫ ﻣﺎ‬mahallen merfu, haberdir.
Bu iki tür ‫’ﻣـﺎ‬ya tam denmesinin sebebi nekre-i nâkısa ‫’ﻣـﺎ‬sı gibi sıfata muhtaç
olmamalarındandır (Akdağ, ). Tam ma'rife özel olan ‫ﻣـﺎ‬, sıfattır ama sıfata
muhtaç değildir.
İbn Hişâm’a göre buradaki ‫ﻣﺎ‬, ‫ ﺷﻲﺀ‬manasında, harf anlamından soyutlanmış nekre
bir isimdir (İbn Hişâm, ).

Kâffe Olan Mâ

İbn Hişâm kâffe olan ‫’ﻣﺎ‬yı harekeleri engellemesine göre sınıflandırmıştır.


1. ‫ ﻃـﺎﻝ‬,‫ ﻛﺜﹸﺮ‬, ‫ ﻗﻞﹼ‬: Bu fiillerden sonra gelir ve kendinden sonraki ögenin merfû
olmasını engeller. Eğer bu şekilde gelirse sadece fiil cümlesinden önce kullanılır ve
kendinden sonraki fiili açıklar, isim cümlesinden önce kullanılmaz.
‫ﻧﺎ‬‫ﻭﺭ‬‫ﺰ‬‫ﻗﹶﻠﹼﻤﺎ ﻳ‬
"Bizi çok az ziyaret eder."
2. ‫ ﺇﻥﹼ‬ve benzerlerine bitişir ve kendinden sonraki ögenin mansûb ve merfû
olmasını engeller. Bazı Kûfeliler şöyle söylemişlerdir: ‫ﻣـﺎ‬, ‫ ﺇﻥﹼ‬ve benzerleriyle kullanılırsa
zamir-i şan konumunda mübhem bir isim olur. Kendisinden sonraki cümleyi açıklar ve
onun hakkında bilgi verir.
‫ﺇﳕﺎ ﺍﷲ ﺇﻟﻪ ﻭﺍﺣﺪ‬
"Allah, tek bir ilahtır."
Burada hasr edatı olarak gelmiştir (Şidyâk, ?: ).
3. Bazı harflere ve zarflara bitişen ‫’ﻣـﺎ‬dır ve kendinden sonraki ögenin mecrûr
olmasını engeller.
Harfler şunlardır: ‫ﻦ‬ ‫ ﻣ‬,‫ ﺏ‬,‫ ﻙ‬,‫ﺭﺏ‬
Zarflar şunlardır: ‫ ﺇﺫﺍ‬,‫ﺚ‬‫ ﺣﻴ‬,‫ﻦ‬‫ ﺑﻴ‬,‫ﺑﻌﺪ‬
Kâffe olan ‫ﻣـﺎ‬, başka bir sınıflamaya göre fiillerden ve harflerden sonra gelir ve
kendisinden sonra gelen kelimenin görev yapmasını engeller (el-Halîl b. Ahmed,
; el-Verrâk, ) .

38
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Fiillerden Sonra Gelen Kâffe Mâ

Kâffe olan ‫ﻣﺎ‬, şu fiillerin sonuna gelir: ‫ﺪ‬‫ﺷ‬ ,‫ﺮ‬‫ ﻗﹶﺼ‬,‫ ﻗﻞﹼ‬,‫ ﻛﺜﺮ‬,‫ ﻋﺰ‬,‫ ﻧﺪﺭ‬,‫ﻃﺎﻝ‬. Bu fiillere
‫ ﻃﺎﻝ‬ve benzerleri de denir (Akdağ, ). Bu fiillerin sonuna kâffe ‫’ﻣـﺎ‬sı geldiği
zaman şu hale gelirler:‫ ﻗﻠﹼﻤﺎ‬,‫ ﻛﺜﺮﻣﺎ‬,‫ﻣﺎ‬‫ ﻋﺰ‬,‫ ﻧﺪﺭﻣﺎ‬,‫ ﻃﺎﳌﺎ‬,‫ﻣﺎ‬‫ ﺷـﺪ‬,‫ﻣﺎ‬‫ﺮ‬‫ﻗﺼ‬. Bunlardaki ‫ ﻣـﺎ‬te’kîd
için zâid olarak gelmiştir. Kâffe ‫’ﻣﺎ‬sıdır yani bunların amel etmesini engeller. Bu ‫’ﻣـﺎ‬yı ‫ﺇﻥﹼ‬
ve benzerlerinde hareke etkisine mani olurken buluruz, burada ise fâile engeldirler (el-
Galâyînî, I, 56).
‫ﺲ‬‫ﻠ‬‫ﻃﺎﳌﺎ ﺟﺌﹾﺖ ﻓﺎﺟ‬
“Gelmişken otur.”
‫ ﻃـﺎﻝ‬fiilinin asıl manası “uzadı” demektir. Sonuna ‫ ﻣـﺎ‬geldikten sonra “madem,
mademki, çoktandır, …iken, …çe” manalarına gelir.
‫ ﻃـﺎﻝ‬ve benzerlerindeki ‫’ﻣـﺎ‬nın fâil olduğu iddia edilmiştir. Ama anlamından fâile
ihtiyaç olmadığı anlaşılır. Bunun için bu ‫’ﻣـﺎ‬ya fâil değil, kâffe dememiz daha uygundur.
Bunlar bir nevi edat hükmündedir (Akdağ, ).
‫ ﻗﻠﹼﻤـﺎ‬: Bu fiilin sonundaki ‫ ﻣـﺎ‬da kâffedir ve fiilin fâil almasını engeller. Bu edat
bazen ‫ﻣﺎ‬ve ‫ ﻟـﻴﺲ‬gibi olumsuz mana ifade eder. ‫ ﻗـﻞﹼ‬kelimesi câmid fiillerdendir ve ‫’ﻣـﺎ‬sız
kullanıldığında da olumsuzluk ifade eder. Bundan dolayı ‫ﻗﻞﹼ ﺭﺟﻞﹲ ﻳﻔﻌﻞﹸ ﺫﻟﻚ‬ cümlesi şu
şekilde de kurulabilinir:
‫ﻣﺎ ﺭﺟﻞﹲ ﻳﻔﻌﻞﹸ ﺫﻟﻚ‬
"Kimse bunu yapmaz."
Fiilin aslı da olumsuzluk için kullanılır:
‫ﻗﻠﻴﻼ ﻣﺎ ﻳﺆﻣﻨﻮﻥ‬
"Çok az iman ediyorlar."
Bu fiil ile kullanılan ‫ ﻣﺎ‬hakkında dört farklı görüş ileri sürülmüştür: Fâildir, ism-i
mevsûldür, ‫ ﺍﳊﲔ‬manasında zarftır, zâiddir (el-Herevî, 92).
‫ ﻛﺜﺮﻣـﺎ‬: Benzerleri gibi sonuna kâffe ‫’ﻣـﺎ‬sı gelirse fâil almaz. Anlamı: “Çoğu kez,
çok defa, çokça..” (Akdağ, ).
‫ﺮﻣﻮﻥ‬‫ﻛﺜﺮﻣﺎ ﻳﻨﺪﻡ ﺍ‬
“Suçlular çoğu kez pişman olurlar.”

Harflerden Sonra Gelen Kâffe Mâ

Bu konuyla ilgili ele almamız gereken ilk grup ‫ ﺇﻥﹼ‬ve benzerleridir. ‫ ﺇﻥﹼ‬ve
benzerleri şunlardır: ‫ﺇﻥﹼ‬, ‫ﺃﻥﹼ‬, ‫ﻛﺄﻥﹼ‬, ‫ﻟﻜﻦ‬, ‫ﻟﻴﺖ‬, ‫ﻟﻌﻞﹼ‬
Fiile benzeyen bu harfler isim cümlesinin başına gelirler ve ismini nasb, haberini
raf ederler. Ama bunların sonunda kâffe ‫’ﻣـﺎ‬sı bulunursa kendilerinden sonra gelen isim
cümlesinde mübtedâ ve haber merfû olur. Yani bunların hareke etkisi kalkar. Sonlarına
gelen ‫’ﻣﺎ‬ya da kâffe ‫’ﻣﺎ‬sı denir.(el-Galâyînî, II, ).

39
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ ﺇﻟﻪ ﻭﺍﺣﺪ‬‫ﻤﺎ ﺇﳍﻜﻢ‬‫ﺇﻧ‬


"Sizin ilahınız bir tek ilahtır."
Bu ‫ﻣﺎ‬, bu harflerle kullanıldığı zaman bunların sadece isim cümlesinde bulunma
özelliği sona erer, bunlar aynı zamanda fiil cümlesinde de kullanılabilirler (el-Herevî,
88) ‫ ﺇﻥﹼ‬ve ‫’ﺃﻥﹼ‬nin sonuna ‫ ﻣﺎ‬bitişince “ancak” anlamında hasr edatı olurlar.
‫ﻜﻮﺍ‬‫ﻤﺎ ﺍﺷ‬‫“ ﺇﻧ‬Ancak şikayet ederim.”
‫ﻤﺎ ﺍﳌﺆﻣﻨﻮﻥ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺍﻣﻨﻮﺍ ﺑﺎﷲ ﻭ ﺭﺳﻮﻟﻪ ﻭ ﺇﺫﺍ ﻛﺎﻧﻮﺍ ﻣﻌﻪ ﻋﻠﻰ ﺃﻣﺮ ﺟﺎﻣﻊ ﱂ ﻳﺬﻫﺒﻮﺍ ﺣﱴ ﻳﺴﺘﺄﺫﻧﻮﻩ‬‫ﺇﻧ‬
“Mü’minler ancak Allah’a ve rasülüne inanmış kimselerdir. Aynı zamanda
onlar, Allah’ın rasülü ile bir arada iseler herhangi bir iş için ondan izin almadıkça
ayrılıp gitmezler.” (Nur, 62)
Nahivciler kabul etmese de İbn Teymiye’ye göre ayetin başındaki ‫ ﺇﳕـﺎ‬edatının ‫ﺇﻥﹼ‬
kısmı isbat, ‫ ﻣﺎ‬ise nefy içindir. Bu ikisi beraber kullanılırsa hem nefy hem de isbata işaret
eder. Nahivcilere göre ise daha önce söylediğimiz gibi buradaki ‫ ﻣـﺎ‬kâffe edatıdır. ‫ ﺇﻥﹼ‬ise
daha önce sadece isim cümleleri ile kullanılırken kendisine ‫ ﻣــﺎ‬eklenmeyle fiil
cümlelerinin başına da gelir (seafoodplus.info
kitap-iman-el-kebir/ihsan-ve-islam/imanin-cesitli-kelimelerle-birlikte-kullanilisi).
Bunların sonuna ‫ ﻣﺎ‬bitişince şöyle okunurlar:
‫ﻤﺎ‬‫ﺇﻧ‬, ‫ﻤﺎ‬‫ﺃﻧ‬, ‫ﻤﺎ‬‫ﻛﺄﻧ‬, ‫ﻤﺎ‬‫ﻟﻜﻨ‬, ‫ﺘﻤﺎ‬‫ﻟﻴ‬, ‫ﻟﻌﻠﹼﻤﺎ‬
‫ﻤﺎ‬‫ ﺇﻧ‬: Bu kelimenin ‫ ﺇﻥﹼ‬ile hiç alakası kalmaz. ‫ﻤﺎ‬‫ ﻣﺎ…ﺇﻻﹼ = ﺇﻧ‬demektir.
‫ﺖ ﺇﻻﹼ ﻃﺎﻟﺐ‬‫ = ﻣﺎ ﺍﻧ‬‫ﺖ ﻃﺎﻟﺐ‬‫ﻤﺎ ﺍﺍﻧ‬‫ﺇﻧ‬
‫ﻤﺎ‬‫ ﺃﻧ‬: Bu halde de ‫ ﺃﹾﻥﹼ‬ile aynı anlamdadır.
‫ﻤﺎ‬‫ﻛﺄﻧ‬, ‫ﻤﺎ‬‫ﻟﻜﻨ‬, ‫ﺘﻤﺎ‬‫ﻟﻴ‬, ‫ ﻟﻌﻠﹼﻤﺎ‬: Bunlar da daha önceki halleriyle aynı manadadır. ‫’ﻟﻌﻠﹼﻤﺎ‬ya
ise “için, diye” anlamları ilave edilebilinir.
‫ﺘﻤـﺎ‬‫ ﻟﻴ‬: Temenni ifade eder. Temenni, elde edilmesi imkansız veya zor olan şeyleri
istemektir. Bu edat, diğer benzerlerinden farklıdır. Şöyle ki: ‫ ﻣــﺎ‬diğerlerinde isim
cümlesinin başına geldiği zaman hareke etkisine mani olduğu halde bu harfte mani
olmaz. Ama her iki halde de kullanılır yani etki edebilir de etmeyebilir de serbesttir (er-
Rummânî, ; eş-Şertûnî, IV, ). Bu ‫ ﻣـﺎ‬hareke etkisini tamamen
kaldırmadığı için buna zâid olan ‫ ﻣﺎ‬da denir (Koçak, 94).
‫ ﺭﺍﺟﻊ‬‫ﺒﺎﺏ‬‫ﺘﻤﺎ ﺍﻟﺸ‬‫ﻟﻴ‬
“Keşke gençlik geri dönse.”
‫ ﺭﺍﺟﻊ‬‫ﺒﺎﺏ‬‫ﺘﻤﺎ ﺍﻟﺸ‬‫ﻟﻴ‬
“Keşke gençlik geri dönse.”
Edatın ismi bilgi, sezgi anlamına gelen ‫ﺮﻯ‬‫ ﺷﻌ‬kelimesi olması halinde haberi ‫ﺣﺎﺻـﻞﹲ‬
şeklinde devamlı gizlidir (Akdağ, ).
‫ﺮﻯ ﻫﻞﹾ ﺍﻓﹸﻮ ﺯ‬‫ﻟﻴﺖ ﺷﻌ‬
“Acaba başarabilecek miyim keşke bir bilseydim.”

40
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ﻣﺎ‬, ‫’ﺇﻥﹼ‬ye bitişmezse ism-i mevsûl veya masdariyye harfi olabilir (eş-Şertûnî,
IV, ). (el-Galâyînî, II ; Şidyâk, ?: ).
‫ﺪ ﺍﷲ ﺑﺎﻕﹴ‬‫ﺇﻥﹼ ﻣﺎ ﻋﻨ‬
"Allah'ın yanındakiler kalıcıdır."
‫ ﲨﻴﻞﹲ‬‫ﺇﻥﹼ ﻣﺎ ﻋﻤﻠﺖ‬
"Yaptığın şey ne güzel."
‫ﺇﻥ ﻣﺎ ﻳﺪﻋﻮﻥ ﻣﻦ ﺩﻭﻧﻪ‬
"Allah'tan başkasına ibadet ettiğiniz şeyler."
‫ ﺍﻥﹼ‬ve benzerlerinden başka edatların sonunda da kâffe ‫’ﻣﺎ‬sı bulunabilir.
‫ ﻙ‬: Teşbih edatıdır. Te’kîd için de kullanılır. Sonuna kâffe ‫‘ﻣـﺎ‬sı bitiştiği zaman
onun hareke değişikliğine engel olur ve amel etmesini engeller (eş-Şertûnî, III,
). Ama nadir olarak ‫’ﻛﻤﺎ‬dan sonraki isim mecrûr olabilir.
‫ﻤـﺎ‬‫ ﻛﻴ‬: ‫ ﻛـﻲ‬ile kâffe ‫’ﻣـﺎ‬sının birleşimidir. Bu ‫’ﻣـﺎ‬yı masdar ‫’ﻣـﺎ‬sı kabul etmek de
mümkündür. ‫’ﻛﻲ‬ye bu ‫ ﻣﺎ‬geldikten sonra muzâri fiil nasb edemez (Akdağ, ).
‫ﺏ‬‫ ﺭ‬: “Belki, olur ki, nice, bazen, …ebilir, …miş olabilir” gibi manalara gelir. Bu
harften sonra her zaman nekre isim gelir. Harf-i cer olduğu için kendinden sonraki ismi
mecrûr yapar. Edatın sonuna bazen kâffe ‫ـﺎ‬ ‫’ﻣـ‬sı gelir. Bu durumda hareke etkisini
kaybeder ve isim-fiil gözetmeksizin ikisinden önce de gelebilir ve kendinden sonraki
ismin de nekre olarak gelmesine gerek kalmaz ama illaki nekre bir isim gelirse amel
edebilir yani harekeye etkisi devam eder (eş-Şertûnî, III, ). ‫ﻤـﺎ‬‫ﺑ‬‫ﺭ‬ şeklinde
şeddesiz olarak da gelebilir.
‫ﻊ‬‫ﺓﹶ ﻣﻮﺍﺿ‬‫ ﻋﺪ‬‫ ﻭﺍﺣﺪﺓ‬‫ ﰱ ﻟﻴﻠﺔ‬‫ﻤﺎ ﻗﺮﺍﹾﺕ‬‫ﺭﺑ‬
"Bazen bir gecede birçok konu okuduğum olmuştur."
Bu harf-i cerden sonra gelen ‫ـﺎ‬‫ ﻣـ‬hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür:
Kâffedir, zâiddir, ‫ ﺷﻲﺀ‬manasında nekre bir isimdir (el-Herevî, ).

Zâid Olan Mâ

Ahmet Fâris ve İbn Hişâm zâid olan ‫’ﻣـﺎ‬yı kâffe ve gayr-i kâffe olmak üzere ikiye
ayırmıştır (Şidyâk, ?: ). Kâffe olan ‫’ﻣـﺎ‬yı bir önceki başlıkta ele aldık, şimdi ele
alacağımız ‫ ﻣـﺎ‬ise gayri kâffedir. Kâffe olan ‫ﻣـﺎ‬, önüne gelen kelimelerin amel etmesini
engeller, kâffe olmayan ise engellemez. Bu ‫ﻣـﺎ‬, zâid olarak değerlendirilmiştir. Bunun
için önce zâid edat hakkında biraz bilgi vermek yerinde olacaktır. Zâid edatlar hakkında
ileri sürülen bazı görüşler vardır (Şimşek, ). Şöyle ki:
1. Zâid harfin cümlede bulunması ile bulunmaması eşdeğerdir. Bundan dolayı
cümleden atılabilir.
‫ ﺑﻘﺎﺋﻢﹴ‬‫ﻟﻴﺲ ﺯﻳﺪ‬
"Zeyd, ayakta değildir."
‫ ﻗﺎﺋﻤﺎ‬‫ﻟﻴﺲ ﺯﻳﺪ‬
"Zeyd ayakta değildir."

41
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Bu iki cümle de mana bakımından aynıdır. Dolayısıyla cümledeki zâid ‫ﺏ‬


kullanılsa da kullanılmasa da manada bir değişiklik yoktur.
2. Zâid olarak belirtilen her şey te’kîd ifade eder. Lafzın çoğalması anlamı güçlü
kılar.
‫ﻩ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ ﻋ‬‫ ﺍﷲُ ﺑﹺﻜﹶﺎﻑ‬‫ﺲ‬‫ﺃﻟﹶﻴ‬
"Allah kuluna kâfi değil midir?" (Zümer, 36)
‫ﻦﹴ ﻟﹶﻨﺎﹶ‬‫ﻣ‬‫ﺆ‬‫ ﺑﹺﻤ‬‫ﺖ‬‫ﺎ ﺃﻧ‬‫ﻣ‬‫ﻭ‬
"Bize inanacak değilsin."
Bu görüş bir öncekinin tam tersidir. Yani zâid harfin cümleye mana bakımından
bir katkısı vardır. Bu ayetlerdeki ‫ ﺏ‬harfi de olumsuzluğu te’kîd etmek için
kullanılmıştır.
3. Te’kîd dışında yeni bir anlam ortaya koymayan zâid edat, âmil ya da ma’mûl
olamaz.
‫ﺎﹰ؟‬‫ﺒﹺﻴ‬‫ ﺻ‬‫ﺪ‬‫ﻬ‬‫ ﻛﹶﺎﻥﹶ ﰲ ﺍﻟﹾﻤ‬‫ﻦ‬‫ ﻣ‬‫ﻜﹶﻠﱢﻢ‬‫ ﻧ‬‫ﻒ‬‫ﻛﹶﻴ‬
"Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?" (Meryem, 29)
Bu ayetteki ‫’ﻛـﺎﻥ‬nin nâkıs fiil değil te’kîd olduğu söylenmiştir. Eğer nâkıs fiil ya
da tam fiil olması durumunda âmil olacağı için zâidliğinden söz edilemezdi.
4. Te’kîd için gelen zâid edat genellikle cümle başında değil cümle ortasında ve
sonunda bulunur.
Bir harfin ya da edatın zâid olması, onun hiçbir anlama gelmemesi demek
değildir. Herbir harf ya da edat, temel anlam dışında te’kîd ifade etmek için kullanılır.
Bu edatlar cümlenin anlamını değiştirmez ama anlamı vurgular (Şimşek, ).

Zâidlik Bildiren Harfler

Zâid olan harfler, te’kîd ifade ederler. Bu harfleri şöyle sıralamak mümkündür:
‫ ﺏ‬،‫ـﻦ‬‫ ﻣ‬،‫ ﻣـﺎ‬،‫ ﺃﻥﹾ‬،‫( ﺇﻥﹾ‬ez-Zemahşerî, ; el-Galâyînî, III, ) İbn Ya’îş, bu
harfler arasında ‫’ﻻ‬ı da zikretmiştir (İbn Ya’îş, ?: IV, 41).
Zâid olan harflere, sıla harfleri de denir. Kûfe ekolü zâid yerine, "sıla" ve "haşv"
ibarelerini, Basra ekolü de "ziyâde" ve "ilğâ" ibarelerini kullanmıştır. Bazılarına göre bu
harfler anlamsızdır çünkü onların manaya bir etkisi yoktur. Bazıları ise Kur’ân’da bu
harflerin kullanıldığını delil göstererek anlamsız olmalarını kabul etmemiştir. Çünkü
Kur’ân anlamsızlıktan münezzehtir. İbn Ya’îş’e göre bu harfleri anlamsız bulmaları
onların dili iyi bilmemelerinden kaynaklanır. Oysa bu harfler anlamsız değildir, asıl
manayı kuvvetlendirir (İbn Ya’îş, ?: IV, 41).
‫ﻓﺒﻤﺎ ﻧﻘﻀﻬﻢ ﻣﻴﺜﺎﻗﻬﻢ‬
"Sözleşmelerini bozmaları" (Nisâ, )
‫ﻣﱴ ﻣﺎ ﺗﺄﺗﲎ ﺃﺗﻚ‬
"Ne zaman ki bana gelirsen ben de sana gelirim."
Ziyâde harflerinden olan ‫ ﺇﻥﹾ‬çoğunlukla ‫’ﻣـﺎ‬dan sonra gelir.‫’ ﻣـﺎ‬dan sonra gelen ‫ﺇﻥﹾ‬,
Basra ekolüne göre zâid, Kûfe ekolüne göre olumsuzluğu te’kîd içindir. Benî Temîm’e
göre ise olumsuzluk bildiren ‫’ﻣـﺎ‬dan sonra gelirse zâiddir, mâ aynı zamanda amel etmez
(İbn Ya’îş, ?: IV, 41):

42
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ﻣﺎ ﺇﻥ ﺯﻳﺪ ﻗﺎﺋﻢ‬


"Zeyd ayakta değildir."
Burada onlar ‫’ﻣﺎ‬ya amel ettirmezler.
Şu üç harfin beraber olumsuzluk için kullanılması câizdir:‫ ﻣﺎ‬-‫ ﺇﻥ‬-‫ ﻻ‬.
‫ﺽ ﺑﺎﳌﹶﻈﻠﻮﻣﺔ ﺍﳉﻠﹶﺪ‬‫ ﻛﺎﳊﹶﻮ‬‫ﻯ‬‫ﺆ‬‫ﻭﺍﻟﻨ‬ ‫ﻬﺎ‬‫ﻨ‬‫ ﻻ ﺇﻥ ﻣﺎ ﺃﺑﻴ‬‫ﺇﻻ ﺍﻷﻭﺍﺭﻯ‬
Genel görüşe göre ‫ ﺇﻥﹾ‬, ‫ـﺎ‬‫’ﻣـ‬dan sonra gelirse zâiddir. ‫ـﺎ‬ ‫ ﻣـ‬tek başına gelirse
olumsuzluk bildirir.
Bir kelime ‫’ﻣﺎ‬ya muzaaf olursa, münâdâ olur, bu ‫ ﻣـﺎ‬da zâiddir. Burada nidâ harfi
de ‫’ﻳﺎ‬dır (Abbâs, III, 54).
‫ﻡ‬‫ ﻭﻟﻴﺘﻬﺎ ﱂ ﲢﺮ‬‫ ﻋﻠﻰ‬‫ﺖ‬‫ﻣ‬‫ﺮ‬‫ﺣ‬ ‫ﻳﺎ ﺷﺎﺓﹶ ﻣﺎ ﻗﻨﺺﹴ ﳌﻦ ﺣﻠﹼﺖ ﻟﻪ‬
Bu örnekte ‫ ﻳﺎ‬nidâ harfi, ‫ ﺷﺎﺓ‬kelimesi münâdâ ve muzaaf, ‫ ﻣـﺎ‬ise zâid ve muzâfun
ileyh’tir.
Bu ‫’ﻣﺎ‬nın sonuna geldiği bazı harf ve isimler şöyledir:
‫ ﺇﺫﺍ‬: Bu edat üç şekilde kullanılır. Bunlar:
a. Şart anlamı verir ve gelecek zaman zarfı olur.
b. Şart anlamı ifade etmez ama zaman anlamı ifade eder.
c. Müfacee edatı olur.
Birinci şıktaki ‫’ﺇﺫﺍ‬den sonra zâid bir ‫ ﻣـﺎ‬geldiği de olur. Zâid olduğu için bu
kelimenin cümleye bir etkisi yoktur.
‫ ﺍﹶﻥﹾ‬: Bu edatın sonuna ‫ ﻣـﺎ‬gelince ‫ـﺎ‬‫ ﺃﻣ‬şeklini alır. Mâlikî'ye göre masdariye edatı
olan ‫ ﺍﹶﻥﹾ‬ile zâid bir ‫’ﻣـﺎ‬dan oluşmuştur. Bu edatın oluşması cümlede nâkıs fiillerden ve
‫ﺄﻥﹾ‬‫ﻟ‬den sonra gelmesine, ‫’ﻛﺎﻥ‬nin isminin ‫ ﺕ‬olmasına bağlıdır (Şâmî, ). Meselâ:
‫ﺕ‬‫ﺘﻬﺪ‬‫ﺘﻬﺪﺍ ﺇﺟ‬‫ ﳎ‬‫ﺖ‬‫ﺄﻥﹾ ﻛﻨ‬‫ﻟ‬
“Sen çalışkan olduğun için ben de çalıştım.”
“Bu misalde ‫ ﻛـﺎﻥ‬hazfedilir. Onun yerine zâid bir ‫ ﻣـﺎ‬getirilir. Fiilin ismi olan ‫ﺕ‬
ayrı yazılarak ‫ﺖ‬‫ ﺃﻧ‬olur. Daha sonra cümlenin başındaki ‫ ﻝﹺ‬atılır. Bilinen tecvid kurallarına
‫ ﺃﻥﹾ‬ile ‫ ﻣﺎ‬birleştirilerek ‫ـﺎ‬‫ ﺍﹶﻣ‬oluşur.” (Akdağ, 82) Bu işlemden sonra cümle şu şekli
alır:
‫ﺕ‬‫ﺘﻬﺪ‬‫ﺘﻬﺪﺍ ﺇﺟ‬‫ﺖ ﳎ‬‫ﺎ ﺍﻧ‬‫ﺃﻣ‬
“Sen çalışkan olduğun için ben de çalıştım.”
‫ ﺇﻥﹾ‬: Sonuna ‫ ﻣﺎ‬bitiştiği zaman ‫ﺎ‬‫ ﺇﻣ‬şeklini alır. ‫ـﺎ‬‫ ﺇﻣ‬Mâlikî'ye göre şart edatı olan ‫ﺇﻥﹾ‬
ile zâid bir ‫’ﻣـﺎ‬dan oluşur. Bundan sonra her zaman sonu te’kitli muzâri bir fiil gelir. Bu
fiil şart fiilidir, ondan sonra da cevap cümlesi bulunur (Şâmî, ). Meselâ:
‫ ﺍﻟﺒﺸﺮﹺ ﺍﺣﺪﺍ ﻓﻘﻮﱃ‬‫ ﻣﻦ‬‫ﺎ ﺗﺮﻳﻦ‬‫ﻓﺈﻣ‬
“Eğer insanlardan birini görecek olursan de ki…” (Meryem, 26)

43
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Bu edattan sonra, gelecek zaman ifade eden fiillerin sonlarında bulunan ve te’kîd
için kullanılan şeddeli nûn gelir (el-Galâyînî, I, 89). Bazı nahivciler ‫ـﺎ‬‫’ﺇﻣ‬nın te’kîd
nun’u ile aynı anlamı verdiren kasem yerine kullanılabileceği görüşündedirler (er-Râvî,
).
‫ﻦ‬‫ ﺃﻳ‬: Soru edatı ve şart edatı olarak kullanılır. Bazen bu edatın sonuna zâid bir ‫ﻣـﺎ‬
getirilir. Edatın sonundaki ‫ ﻣـﺎ‬yalnız şart edatı olduğu zaman gelir, soru edatı olunca
gelmez (Akdağ, ).
‫ ﺍﻯ‬: Bu edat dört şekilde kullanılır (Akdağ, )
a. İki fiili cezmeden şart edatı
b. Soru edatı
c. İsm-i mevsûl
d. Nidâ edatı ile münâdâ arasında aracı olur.
İki fiili cezmeden şart edatı olduğu zaman sonuna zâid bir ‫ ﻣﺎ‬eklenir ve ‫ﺎ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻳ‬şeklini
alır.
‫ﻦ‬‫ـﻴ‬‫ ﺑ‬: Mekan ve zaman zarfı olur. Cümleye devamlı muzâftır. Sonuna zâid bir ‫ﻣـﺎ‬
gelirse mekân zarfı olmaktan çıkar, sadece zaman zarfı olarak kullanılır (Akdağ,
).
‫ﻭﻥﹶ‬‫ ﺩ‬: Cümlelerde genellikle muzâf olarak bulunur. Mekan zarfı, bazen de hal
olarak kullanılır. ‫ﻦ‬‫ ﻣ‬ve ‫ ﺏ‬harf-i cerleriyle mecrûr da olabilir. “ön-arka, ileri-geri…” gibi
zıt anlamlar ifade edebilir. Bazen sonunda zâid bir ‫ ﻣـﺎ‬bulunur ve ‫ﻤـﺎ‬‫ﻭﻧ‬‫ ﺩ‬şeklini alır.
Cümleye muzaaf olmadan geldiği zaman tenvin alır. Bu kullanımda anlamı “değersiz,
kıymetsiz, aşağılık” olur (Akdağ, ). Meselâ:
‫ﻫﺬﺍ ﺷﻴﺊﹲ ﺩﻭﻥﹲ‬
“Bu değersiz bir şeydir.”
‫ﺎ‬‫ ﻋﻤ‬: Bu edat cer harfi ‫ ﻋﻦ‬ile zâid bir ‫’ﻣـﺎ‬dan oluşmuştur. ‫ ﻋـﻦ‬, zaman anlamı ifade
eden bir kelimeden önce geldiğinde bu ‫ ﻣﺎ‬ile birleşir. Meselâ:
‫ﻄﻞﹸ ﺍﳌﹶﻄﺮ‬‫ﺎ ﻗﺮﻳﺐﹴ ﻳﻬ‬‫ﻋﻤ‬
“Birazdan yağmur yağacak.”
Bu edat ism-i mevsûl ‫’ﻣﺎ‬sı ile de birleşir, bununla karıştırmamak lazımdır.
‫ ﻛﻴﻒ‬: İki şekilde kullanılır (Akdağ, ):
a. Soru edatı
b. İki fiili cezmeden şart edatı
İkinci kullanılışında genellikle sonuna zâid bir ‫ ﻣﺎ‬bitişir.
‫ﺐ ﺍﹸﻛﹾﺘﺐ‬‫ﻔﻤﺎ ﺗﻜﹾﺘ‬‫ﻛﻴ‬
"Sen nasıl yazarsan ben de öyle yazarım."
‫ ﻣﱴ‬: İki şekilde kullanılır (Akdağ, ):
a. Soru edatı
b. İki fiili cezmeden şart edatı: Bu tür olarak kullanılışında bazen sonuna zâid
bir ‫ ﻣﺎ‬gelir ve ‫ ﻣﱴ ﻣﺎ‬şeklini alır.

44
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ﺖ‬‫ ﻟﻴ‬: Bu sözcük “Kâffe Olan Ma” başlığı altında işlenmişti. Bu sözcüğün sonuna
‫ـﺎ‬
‫ ﻣـ‬harfi geldiği zaman kendinden sonraki kelimeyi etkileyip etkilememekte serbest
olduğu için bu ‫’ﻣﺎ‬ya zâid de denmiştir (Akdağ, ). Meselâ:
‫ﺴﺎﻥﹸ ﻛﺎﻣﻞﹲ‬‫ﺘﻤﺎ ﺍﻹﻧ‬‫ﻟﻴ‬
“Keşke insan olgun olsa!”
‫ﺴﺎﻥﹶ ﻛﺎﻣﻞﹲ‬‫ﺘﻤﺎ ﺍﻹﻧ‬‫ﻟﻴ‬
“Keşke insan olgun olsa!”
‫ ﻙ‬: Bu edat harf-i cer olarak kullanılıyorsa zâid bir ‫ ﻣـﺎ‬eklenebilir. Bu durumda
isim ve fiil cümlesinin başında kullanılabilir (Akdağ, ).
‫ ﻣﺎ‬zâidinin bitiştiği diğer bazı edatlar şunlardır:
‫ﺚﹶ‬‫ﻳ‬‫ ﺭ‬,‫ﺪ‬‫ ﻋﻨ‬,‫ ﺣﲔ‬,‫ﻞ‬‫ ﻗﺒ‬,‫ﺪ‬‫ﺑﻌ‬
Şu soru edatlarından sonra da zâid bir ‫ ﻣﺎ‬gelebilir:
‫ ﻋﻦ‬,‫ ﻣﻦ‬,‫ﺏ‬
Şâmî, on bir çeşit zâid ‫’ﻣــﺎ‬dan bahsetmiştir. Bunların bir kısmı yukarda
bahsettiğimiz zâidlerin arasına girer. Sırayla şöyledir (Şâmî, ):
1. Zarf olan ‫’ﺫﺍ‬den sonra gelen ‫ﻣﺎ‬
2. Şartiyye edatı olan ‫’ﺇﻥﹾ‬den sonra gelen ‫ﻣﺎ‬
3. ‫’ﻙ‬dan sonra gelen ‫ﻣﺎ‬
4. ‫’ ﻟﻴﺖ‬den sonra gelen ‫ﻣﺎ‬
5. ‫’ﺭﺏ‬den sonra gelen ‫ﻣﺎ‬
6. Nasb eden ‫’ﻛﻲ‬den sonra gelen ‫ﻣﺎ‬
7. Cer ve mecrurun arasına gelen ‫ﻣﺎ‬
‫ﻓﺒﻤﺎ ﺭﲪﺔ ﻣﻦ ﺍﷲ ﻟﻨﺖ ﳍﻢ‬
"Allah'ın rahmetiyle onlara yumuşak davrandın." (Âl-i İmrân, )
8. Tâbi’ ve metbû’ arasına gelen ‫ﻣﺎ‬
‫ﻌﻮﺿﺔﹰ‬‫ﻣﺜﻼ ﻣﺎ ﺑ‬
"Bir sivri sineği örnek olarak…" (Bakara, 26)
9. Bedel olursa
‫ﺎ ﺃﻧﺖ ﻣﻨﻄﻠﻘﺎ ﺃﻧﻄﻠﻘﺖ‬‫ﺃﻣ‬
"Sen yola çıkınca ben de çıkarım."
Bu cümlenin aslı şöyledir:
‫ﺄﻥﹾ ﻛﻨﺖ ﻣﻨﻄﻠﻘﺎ‬‫ﺇﻧﻄﻠﻘﺖ ﻟ‬
Nekreyi daha nekre yapar
‫ﺿﺮﺑﺘﻪ ﺿﺮﺑﺎ ﻣﺎ‬
"Ona öyle bir vuruşla vurdum ki!"
Ta’zîm, korkutma ve küçümseme için kullanılan ‫ﻣﺎ‬
‫ﻫﻞ ﺃﻋﻄﻴﺖ ﺍﻷﻋﻄﻴﺔ ﻣﺎ؟‬
"Verdiğini gerçekten verdin mi?"

45
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

Te’kîd Cümlelerindeki Mâ’nın Kullanımı

Arap dilinde te’kîd oldukça yaygındır. Kur’ân’da da birçok te’kîd çeşidi


bulunmaktadır. Biz burada konumuzla ilgili olarak Kur’ân’da ‫’ﻣـﺎ‬nın kullanıldığı te’kîd
cümlelerine yer vereceğiz.
Muzâri fiillerde bulunan ve te’kîd için kullanılan şeddeli nun’dan önce te’kîd
için, zâid olan ‫ ﻣﺎ‬ile ona idgam olunan in-i şartiyye yani ‫ ﺇﻣـﺎ‬kullanılır (el-Galâyînî,
III ). Muzâri fiilerin bu ‫ ﻥﹼ‬ile te’kîd ifade etme şartları vardır (El-Galâyînî, I,
):
1. Taleb ifade eden edatlardan sonra gelmeli
2. Zâid olan ‫ ﻣـﺎ‬ile ilişkisi bulunan şart mana ifade eden ‫ـﺎ‬‫’ﺇﻣ‬dan sonra gelir.
Meselâ:
‫ﺬﹾ ﺑﺎﷲ‬‫ﻌ‬‫ﺘ‬‫ﻍﹲ ﻓﺎﺳ‬‫ﺰ‬‫ ﻧ‬‫ﻄﺎﻥ‬‫ﻚ ﻣﻦ ﺍﻟﺸﻴ‬‫ﻏﹶﻨ‬‫ﺰ‬‫ﻨ‬‫ﺎ ﻳ‬‫ﻓﺈﻣ‬
"Eğer şeytanın fitlemesi seni gerçekten dürterse hemen Allah'a sığın." (Araf,
)
3. Olumsuzluk edatlarından sonra gelmeli
4. Zâid olan ‫’ﻣﺎ‬dan sonra gelir, bunun şart edatı olmaması gerekir. Meselâ:
‫ﻚ‬‫ﻨ‬‫ﻳ‬‫ﻦﹴ ﻣﺎ ﺃﺭ‬‫ﻴ‬‫ﺑﻌ‬
"Sana göstermem gereken bir göz."
‫ﻚ‬‫ﻨ‬‫ﻴ‬‫ﻔ‬‫ﺨ‬‫ﺑﺄﱂﹴ ﻣﺎ ﺗ‬
"Seni korkutan bir acı."
Şart ifade eden ‫ ﺇﻥﹾ‬ve fiil arasına te’kîd için kullanılan ‫ ﻣـﺎ‬gelirse buradaki ‫ﻣـﺎ‬,
‫’ﻟﹶـﺘﻔﻌﻠﻦ‬deki ‫’ﻝ‬ya benzer. Bu ‫ ﻝ‬yemin ifade eder. Fiilin sonunda ise yine te’kîd için
kullanılan ‫ ﻥ‬vardır.‫ﺃﺣﺪﺍ‬ ‫ ﻣﻦ ﺍﻟﺒﺸﺮ‬‫ﺎ ﺗﺮﻳﻦ‬‫ ﻓﺈﻣ‬. Buradaki ‫ﻥ‬, ‫’ﻣـﺎ‬sız olarak da gelebilir (Halîl b.
Ahmed, ).
Kur’ân’da ‫ ﻣـﺎ‬edatı ile te’kîd çeşitli şekillerde gelmektedir. Bunları şu şekilde
sıralayabiliriz (er-Râv’i, ):
I. Te’kîd İfade Etmek İçin ‫ ﻣـﺎ‬ve ‫’ﻥ‬un Birlikte Kullanıldığı Cümleler: Buradaki
nûn şeddeli ve şeddesiz gelebilir. Şeddeli nûn, şeddesiz nûn’dan daha güçlü te’kîd ifade
eder. Bu şeddeli ve şeddesiz nûn’lar kullanıldıkları fiilleri lafız ve mana açısından
değiştirirler. Lafız açısından değiştirmesi şöyle olur: Fiilin mu’rab iken mebnî hale
dönüşmesidir. Mana yönünden değişmesi ise şöyle olur: Hem hâl hem istikbâl manası
taşıyan fiile eklendiği zaman sadece istikbâl manası ifade ettirir (İbn Ya’îş, ?: IV, 37).
Şeddeli nûn, ‫’ ﺇﻣـﺎ‬dan sonra çok kullanılır. Buradaki ‫ ﺇﻣـﺎ‬te’kîd içine zâid olan mâ ve in-i
şartiyyeden oluşmaktadır. Bu ‫ﺇﻥﹾ‬, ‫’ﻣﺎ‬ya idgam olunur.
‫ ﻋﻨﻬﻢ ﺍﺑﺘﻐﺎﺀ ﺭﲪﺔ ﻣﻦ ﺭﺑﻚ ﺗﺮﺟﻮﻫﺎ ﻓﻘﻞ ﳍﻢ ﻗﻮﻻ ﻣﻴﺴﻮﺭﺍ‬‫ﺎ ﺗﻌﺮﺿﻦ‬‫ﻭ ﺇﻣ‬
“Eğer rabbinden umduğun bir rahmet için onlardan mutlaka yüz çevirecek
olursan o zaman onlara yumuşak bir söz söyle.” (İsrâ, 28)
‫ﻭ ﺇﻥ ﻣﺎ ﻧﺮﻳﻨﻚ ﺑﻌﺾ ﺍﻟﺬﻯ ﻧﻌﺪﻫﻢ ﺃﻭ ﻧﺘﻮﻓﻴﻨﻚ ﻓﺈﳕﺎ ﻋﻠﻴﻚ ﺍﻟﺒﻼﻍ ﻭ ﻋﻠﻴﻨﺎ ﺍﳊﺴﺎﺏ‬

46
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

“Biz onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana muhakkak göstersek de veya
ondan önce muhakkak senin ruhunu alsak da sana ancak tebliğ etmek düşer ve hesap
yalnız bize aittir.” (Ra’d, 40)
‫ﺎ ﻳﱰﻏﻨﻚ ﻣﻦ ﺍﻟﺸﻴﻄﺎﻥ ﻧﺰﻍ ﻓﺎﺳﺘﻌﺬ ﺑﻠﻠﻪ‬‫ﻭ ﺍﻣ‬
“Eğer şeytanın fitlemesi seni gerçekten dürterse hemen Allah'a sığın” (Araf,
)
II. ‫ ﺇﻻ‬ve Nefy Edatları İle Te’kîd
A. Olumsuzluk Bildiren ‫ ﻣـﺎ‬Anlamındaki ‫ ﺇﻥ‬ve ‫ ﺇﻻ‬Edatlarının Aynı Cümlede
Bulunmaları İle Te’kîd:
‫ﻟﲔ‬‫ﺇﻥ ﻫﺬﺍ ﺇﻻ ﺃﺳﺎﻃﲑ ﺍﻻﻭ‬
‫ ﻣﺎ ﻫﺬﺍ ﺍﻻ ﺍﺳﺎﻃﲑ ﺍﻻﻭﻟﲔ‬manasında kullanılmıştır.
“Bu ancak eskilerin masallarıdır.” (En’âm, 25)
B. Olumsuzluk Bildiren ‫ ﻣـﺎ‬ve ‫ ﺇﻻ‬Edatlarının Aynı Cümlede Birlikte Bulunmaları
İle Te’kîd:
‫ﺮﺍ ﻭ ﻧﺬﻳﺮﺍ‬‫ﻭ ﻣﺎ ﺃﺭﺳﻠﻨﺎﻙ ﺇﻻ ﻣﺒﺸ‬
“Seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (İsrâ, )
‫ﻭ ﻣﺎ ﺍﻣﺮ ﺍﻟﺴﺎﻋﺔ ﺍﻻ ﻛﻠﻤﺢ ﺍﻟﺒﺼﺮ ﺃﻭ ﻫﻮ ﺃﻗﺮﺏ‬
“Kıyametin kopması sadece bir göz açıp kapama veya ondan daha az bir
zamandan ibarettir” (Nahl, 77)
III. Zâid Olan ‫ ﺏ‬Harfi İle Te’kîd:
‫ ﺏ‬Harfinin Ziyâde Olarak ‫ـﺎ‬ ‫’ﻣـ‬Nın Haberinde Bulunması İle Te’kîd: ‫ ﺏ‬harfi
mübtedâya, habere, fâile, me’fûle, ‫’ﻟﻴﺲ‬nin ve Hicazlılara göre ‫’ﻣﺎ‬nın haberine gelir ve bu
durumda zâidlik belirtir.
‫ﺎ ﺗﻌﻤﻠﻮﻥ‬‫ﻭﻣﺎ ﺍﷲ ﺑﻐﺎﻓﻞ ﻋﻤ‬
“Allah yaptıklarınızdan kesinlikle gafil değildir.” (Bakara, , ; Âl-i İmran,
))
‫ﻭﻣﺎ ﺍﻧﺎ ﻋﻠﻴﻜﻢ ﲝﻔﻴﻆ‬
“Ben üzerinize asla bir bekçi değilim.” (En’âm, )
IV. Zâid Olan ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd: Bu ‫ ﻣﺎ‬te’kîd için değişik şekillerde gelir.
A. ‫’ﺇﻥﹼ‬Den Sonra Zâid Olarak Gelen ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd:
‫ﻗﻞ ﺇﳕﺎ ﺍﻟﻌﻠﻢ ﻋﻨﺪ ﺍﷲ ﻭ ﺇﳕﺎ ﺍﻧﺎ ﻧﺬﻳﺮ ﻣﺒﲔ‬
“De ki: O bilgi ancak Allah’a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
(Mülk, 26)
B. Daha Önce Geçtiği Gibi Şart İçin Olan ‫’ﺇﻥﹾ‬Den Sonra Gelip Ona İdgam Olan
Zâid İçin Kullanılan ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd:
‫ﺎ ﻳﺄﺗﻴﻨﻜﻢ ﻣﲏ ﻫﺪﻯ‬‫ﻓﺈﻣ‬
“Muhakkak ki eğer benden size bir hidayet gelir de …” (Bakara, 38)
C. ‫’ ﺇﺫﺍ‬den Sonra Zâid Olarak Gelen ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd:

47
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ﺣﱴ ﺇﺫﺍ ﻣﺎ ﺟﺎﺀﻭﻫﺎ ﺷﻬﺪ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﲰﻌﻬﻢ ﻭ ﺃﺑﺼﺎﺭﻫﻢ ﻭﺟﻠﻮﺩﻫﻢ ﲟﺎ ﻛﺎﻧﻮﺍ ﻳﻌﻠﻤﻮﻥ‬
“Muhakkak ki onlar Cehennem’e vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri
yapmış oldukları işler hakkında kendileri aleyhine şahitlik eder.” (Fussilet, 20)
D. ‫ ﻗﻠﻴﻞ‬Kelimesinden Sonra Zâid Olarak Gelen ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd:
‫ﻭ ﻣﺎ ﻫﻮ ﺑﻘﻮﻝ ﺷﺎﻋﺮ ﻗﻠﻴﻼ ﻣﺎ ﺗﺆﻣﻨﻮﻥ ﻭﻻ ﺑﻘﻮﻝ ﻛﺎﻫﻦ ﻗﻠﻴﻼ ﻣﺎ ﺗﺬﻛﺮﻭﻥ‬
“Ve o kesinlikle bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz. Ve o
kesinlikle bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz.” (Hâkka, )
E. ‫ﻦ‬‫ ﻣ‬, ‫ﻋﻦ‬, ‫ ﺏ‬Harf-i Cerlerinden Sonra Zâid Olarak Gelen ‫ ﻣﺎ‬İle Yapılan Te’kîd:
‫ﻓﺒﻤﺎ ﻧﻘﻀﻬﻢ ﻣﻴﺜﺎﻗﻬﻢ‬
“Sırf verdikleri sağlam sözden dönmeleri sebebiyle…” (Nisâ, )
‫ﻢ ﺃﻏﺮﻗﻮﺍ‬‫ﺎ ﺧﻄﻴﺄ‬‫ﳑ‬
“Bunlar işledikleri birçok günahları yüzünden suda boğuldular.” (Nuh, 25)
‫ﺎ ﻗﻠﻴﻞ ﻟﻴﺼﺒﺤﻦ ﻧﺎﺩﻣﲔ‬‫ﻋﻤ‬
“Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklardır.” (Mü’minûn, 40)
F. ‫ ﺃﻯ‬Kelimesinden Sonra Zâid Olarak Gelen ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd:
‫ﺃﻳﺎ ﻣﺎ ﺗﺪﻋﻮﺍ ﻓﻠﻪ ﺍﻷﲰﺎﺀ ﺍﳊﺴﲎ‬
“Şüphesiz hangisi ile dua ederseniz edin nihayet en güzel isimler O’na hastır.”
(İsra, )
‫ﺃﳝﺎ ﺍﻷﺟﻠﲔ ﻗﻀﻴﺖ ﻓﻼ ﻋﺪﻭﺍﻥ ﻋﻠﻰ‬
“Muhakkak ki bu iki sürenin hangisini doldurursam bana karşı husumet yok.”
(Kasas, 28)
G. ‫’ ﺃﻳﻦ‬den Sonra Zâid Olarak Gelen ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd:
‫ﺃﻳﻦ ﻣﺎ ﺗﻜﻮﻧﻮﺍ ﻳﺪﺭﻛﻜﻢ ﺍﳌﻮﺕ‬
“Her nerede olursanız olun ölüm size ulaşır.” (Nisâ, 78)
H. ‫ ﻣﺜﻼ‬Kelimesinden Sonra Zâid Olarak Gelen ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd:
‫ﺇﻥﹼ ﺍﷲ ﻻ ﻳﺴﺘﺤﻲ ﺃﻥ ﻳﻀﺮﺏ ﻣﺜﻼ ﻣﺎ ﺑﻌﻮﺿﺔ ﻓﻤﺎ ﻓﻮﻗﻬﺎ‬
“Şüphesiz ki Allah sivrisineği ve ondan daha ötesi bir varlığı da örnek
vermekten çekinmez.” (Bakara, 26)
I. ‫ ﻣﺜﻞ‬Kelimesinden Sonra Zâid Olarak Gelen ‫ ﻣﺎ‬İle Te’kîd:
‫ ﻣﺜﻞ ﻣﺎ ﺃﻧﻜﻢ ﺗﻨﻄﻘﻮﻥ‬‫ﻪ ﳊﻖ‬‫ﺇﻧ‬
“O, sizin konuşmanızda olduğu gibi kesin gerçektir.” (Zâriyât, 23)
Buradaki ‫ ﻣﺎ‬mevsûl değildir. Mevsûl olsaydı cümledeki ‫ﺃﻥﹼ‬, ‫ ﺇﻥﹼ‬olarak esreli gelirdi.
V. Zâid ‫ـﻦ‬‫ ﻣ‬İle Te’kîd: Bu ‫ـﻦ‬‫ ﻣ‬nefy, nehy veya istifhâm edatları ile te’kîd yapılır.
Dolayısıyla nefy ve istifhâm edatı olarak kullanılan ‫ ﻣـﺎ‬ile de bu ‫ـﻦ‬‫ ﻣ‬te’kîd olarak
kullanılır. ‫’ ﻣﺎ‬nın soru edatı olarak kullanıldığı cümlelerdeki ‫’ﻣﻦ‬in ifade ettiği te’kîd:
‫ﻓﻤﺎ ﻣﻨﻜﻢ ﻣﻦ ﺍﺣﺪ ﻋﻨﻪ ﺣﺎﺟﺰﻳﻦ‬
“Hiç biriniz buna mani de olamadınız.” (Hâkka, 47)

48
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN

‫ﻣﺎ ﻟﻚ ﻣﻦ ﺍﷲ ﻣﻦ ﻭﱄ ﻭﻻ ﻭﺍﻕ‬
“Sana Allah’tan ne bir veli ne de bir koruyucu vardır.” (Ra’d 37)

49
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN

5. MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI

Bu bölüme kadar ‫'ﻣـﺎ‬nın çeşitlerinden bahsettik. Bu edatla ilgili ele alacağımız bu


bölümü, başka gramer konuları içerisinden seçtik. Bir önceki bölümde geçen mâlar
dilciler tarafından kategorilere ayrılmıştır. Ama buradakiler, ‫ ﻣــﺎ‬çeşitleri arasında
geçmemektedir. Bunları üç alt başlık altında ele alalım.

İstimrâr Fiilleriyle Kullanılan Mâ

İstimrâr fiilleri, nâkıs fiiller içerisindedir. Nâkıs fiiller ikiye ayrılır:


a. ‫ ﻛﺎﻥ‬ve kardeşleri
b. ‫ ﻛﺎﺩ‬ve kardeşleri (Ef’alü’l Mukârabe)
İstimrâr fiilleri bunlar içerisinden ‫ ﻛﺎﻥ‬ve kardeşleri grubundandır.
‫ ﻛﺎﻥ‬ve kardeşlerini şöyle sıralayabiliriz (Şidyâk, ?: 59):
‫ ﻣـﺎ‬،‫ ﻣﺎ ﺑﺮﺡ‬،‫ ﻣﺎ ﻓﺘﺊ‬،‫ﻔﻚ‬‫ ﻣﺎﻧ‬،‫ ﻣﺎ ﺯﺍﻝ‬،‫ ﻟﻴﺲ‬،‫ ﺻﺎﺭ‬،‫ ﺑﺎﺕ‬،‫ ﻇﻞﹼ‬،‫ ﺃﺿﺤﻰ‬،‫ ﺃﺻﺒﺢ‬،‫ ﺃﻣﺴﻰ‬،‫ﻛﺎﻥ‬
‫ ﻟﻴﺲ‬،‫ﺩﺍﻡ‬
Bazı eserlerde ‫ ﻣـﺎ ﺩﺍﻡ‬bu grup içerisinde değerlendirilmez, ayrıca ele alınır. El-
Galâyînî ve Hasan Abbâs ise bu gruba dahil etmiştir.
Nâkıs fiiller üçe ayrılır (Eş-Şertûnî, IV, ). Bunlar:
a. Çekimi yapılanlar. ‫ﺻﺎﺭ‬ ,‫ ﺑﺎﺕ‬,‫ ﻇﻞﹼ‬,‫ ﺃﺿﺤﻰ‬,‫ ﺃﺻﺒﺢ‬,‫ ﺃﻣﺴﻰ‬,‫ﻛﺎﻥ‬
b. Çekimi yapılmayanlar. ‫ ﻣﺎﺩﺍﻡ‬,‫ﺲ‬‫ﻟﻴ‬
c. Eksik çekimli olanlar. Bu fiiller de istimrâr fiilleridir.
‫ﻔﻚ‬‫ ﻣﺎ ﺍﻧ‬,‫ ﻣﺎ ﺑﺮﺡ‬,‫ ﻣﺎ ﻓﺘﺊ‬,‫ﻣﺎ ﺯﺍﻝ‬
Bunlar içerisinde ‫ ﻣـﺎ‬ile ilgili olduğu için sadece Ef’âl-ü İstimrâr’ı ele almamız
yeterli olacaktır. Bu fiiller, başında ‫ ﻣﺎ‬bulunanlardır. Şunlardır:
‫ ﻣﺎ ﺩﺍﻡ‬,‫ﻔﻚ‬‫ ﻣﺎﺍﻧ‬,‫ ﻣﺎ ﺑﺮﺡ‬,‫ ﻣﺎ ﻓﺘﺊ‬,‫ﻣﺎ ﺯﺍﻝ‬
Devamlılık ifade eden bu fiiller ‫ ﻛـﺎﻥ‬ve kardeşleri grubundan olduğu için onlar
gibi i’rab alır. Yani ismini raf, haberini nasb ederler. Başlarındaki ‫ ﻣـﺎ‬olumsuzluk harfi
olmasına rağmen olumsuzluk değil, devamlılık manası verirler (Çörtü, a: ). ,‫ﺯﺍﻝ‬
‫ﻔﻚ‬‫ ﺍﻧ‬,‫ ﻓﺘﺊ‬,‫ ﺑﺮﺡ‬bunların ‫ ﻛـﺎﻥ‬ve kardeşleri gibi nâkıs fiiller (el-Galâyînî, II, )
olarak isim-haber alabilmeleri için kendilerinden önce devamlı nefy, nehy, istifhâm ve
dua ifade eden edatlarından birinin bulunması gerekir. Bu durumda fiiller aynı zamanda
devamlılık ifade ederler (Abbâs, I, ). Meselâ:
‫ﺍ‬‫ﻻ ﻳﺰﺍﻝﹸ ﺻﺎﺑﺮ‬
“Devamlı sabret!”
‫ﻘﻮﺗﺎﹰ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﹾﺒﺨﻴﻞﹶ ﻣ‬‫ﺮﺡ‬‫ﻫﻞﹾ ﻳﺒ‬

49
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN

“Cimri adama kızılmaz mı hiç?”


İstimrâr fiillerinin olumlu manayı vermeleri için kendilerinden önce sadece
olumsuzluk belirten edat gelmesine gerek yoktur, bu görevde olup da olumsuzluk ifade
eden fiil de gelebilir. Burada önemli olan kendisinden önce olumsuzluk ifade eden bir
lafız olmasıdır, fiil ya da harf olması önemli değildir (eş-Şertûnî, IV, ). Bu
fiillerin mâzi ve muzâri çekimleri vardır, emir kalıpları yoktur (el-Galâyînî, 62).
‫ﻰ‬ ‫ ﻋﻠ‬‫ﻔﻚ‬‫“ ﺇﻧ‬Ali ayrıldı.”
‫ ﻋﻠﻰ‬‫ﻔﻚ‬‫“ ﻣﺎ ﺇﻧ‬Ali ayrılmadı.”
ّ‫ ﻣﺮﻳﻀﺎﹰ‬‫ ﻋﻠﻰ‬‫ﻔﻚ‬‫“ ﻣﺎ ﺇﻧ‬Ali hala hastadır (Ali hastalıktan ayrılmadı.)”
‫ ﺣﻴﺎﹰ‬‫ ﺍﳌﺮﻳﺾ‬‫ﻔﻚ‬‫“ ﻣﺎ ﺇﻧ‬Hasta hala yaşıyor.”
Mâzi fiilin olumsuzu ‫ ﻣـﺎ‬ile yapılır. Ancak mâzi fiilin önüne ‫ ﻻ‬gelirse genellikle
duanın olumsuzu yani bedduâ olur. İstimrâr fiillerinin önündeki olumsuzluk edatları ise
devamlılık bildirir. Meselâ:
‫ﺍ‬‫ﻻ ﺯﻟﹾﺖ ﺳﻌﻴﺪ‬
“Allah daima bahtiyar etsin.”
Bu cümlede mâzinin önüne gelen ‫ ﻻ‬hem dua hem de istimrâr bildirir.
Bu fiilerin muzârileri şu şekilde gelir:
‫ﻔﻚ‬‫ ﻻ ﻳﻨ‬,‫ ﻻ ﻳﻔﹾﺘﺄ‬,‫ﺮﺡ‬‫ ﻻ ﻳﺒ‬,‫ﻻ ﻳﺰﺍﻝﹸ‬
Ama pratikte daha çok ‫ ﻣﺎ ﺯﺍﻝ‬kullanılır.
‫ ﻣﺎ ﺩﺍﻡ‬diğer benzerlerinden biraz farklıdır. Şöyle ki (Çörtü, a: ):
1. Bu fiilin yalnızca mâzisi çekilir ama diğerlerinin mâzi ve muzârisi çekilebilir.
2. ‫‘ ﻣﺎ ﺩﺍﻡ‬nin başındaki ‫ ﻣﺎ‬olumsuzluk edatı değil, zaman bildiren masdar ‫‘ ﻣﺎ‬sıdır.
(El-Galâyînî, II, ) Bu ‫‘ﻣـﺎ‬ya mâ-ı deymûme veya mâ-ı masdariyye-i zamâniyye
denir.
‫ ﺣﻴﺎ‬‫ﺖ‬‫ﻣ‬‫ﺻﺎﱐ ﺑﺎﻟﺼﻼﺓ ﻭ ﺍﻟﺰﻛﺎﺓ ﻣﺎ ﺩ‬‫ﻭ ﺃﻭ‬
“Yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti.” (Meryem, 31)
Bu ‫ ﻣﺎ‬hem masdar hem de zaman anlamı ifade ettiği için fiil masdara çevrilirken
bulunan masdara ‫ﺓ‬‫ ﻣـﺪ‬kelimesi ilave edilir (Akdağ, ). Bu durumda yukardaki
cümlenin sonu şöyle biter:‫ﻣﺪﺓ ﺩﻭﺍﻣﻰ ﺣﻴﺎ‬
‫ ﺣﻴﺎ‬‫ﺖ‬‫ﻣ‬‫ﺓ ﺩﻭﺍﻣﻰ ﺣﻴﺎ = ﻟﻦ ﺃﺗﺮﻙ ﺍﻟﺼﻼﺓ ﻣﺎ ﺩ‬‫ ﺃﺗﺮﻙ ﺍﻟﺼﻼﺓ ﻣﺪ‬‫ﻟﻦ‬
"Yaşadığım sürece namazı bırakmayacağım."
3. Kendisinden sonraki isim ile beraber öne geçen fiil veya şibh-i fiilin me’fûlün
fîhi olur.
‫ ﺿﺌﻴﻼ‬‫ﻻ ﺗﻘﺮﺃ ﻣﺎ ﺩﺍﻡ ﺍﻟﻨﻮﺭ‬
“Işık zayıfken okuma.”
4. ‫‘ ﻣﺎ ﺩﺍﻡ‬nin müteallakı (fiil veya şibh-i fiil), ‫’ﻣﺎ ﺩﺍﻡ‬den sonra gelebilir.
‫ ﺍﻷﻛﹾﺪﺍﺭ‬‫ﻗﻮﻉ‬‫ ﻭ‬‫ﺘﻐﺮﺏ‬‫ﺖ ﰱ ﻫﺬﻩ ﺍﻟﺪﺍﺭ ﻻ ﺗﺴ‬‫ﻣ‬‫ﻣﺎ ﺩ‬
“Bu dünya oldukça keder ve üzüntülerin olmasını garipseme.”

50
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN

Arapçada süreklilik bildiren fiiller ikiye ayrılır (Çörtü, a: ):


a. Muayyen bir vakitte başlayıp o vaktin sonuna kadar devam ettiğini ifade eden
fiiller.
‫ ﻇ ﹼﻞ‬: Güneşin doğuşundan batışına kadar geçen süreyi içine alır. Bu fiil çoğu defa
sınırlı olmayan zaman için de kullanılır.
‫ ﺑﺎﺕ‬: Güneşin batışından doğuşuna kadar geçen süreyi içine alır.
b. Muayyen olmayan bir zaman içinde devamlılık ifade eden fiiller. Bunlar da
istimrâr fiilleridir.
‫ﻔﻚ‬‫ ﻣﺎﺍﻧ‬,‫ ﻣﺎ ﺑﺮﺡ‬,‫ ﻣﺎ ﻓﺘﺊ‬,‫ﻣﺎ ﺯﺍﻝ‬
İstisnâda Kullanılan Mâ

Müstesnâ, ‫ ﺇﻻ‬ve benzerlerinden sonra zikredilen bir isimdir. Kendinden


öncekiyle aynı i’rabı almaz (eş-Şertûnî, II, ). Meselâ:
‫ﺍ‬‫ﺎﻟﺪ‬‫ﺔ ﺇﻻﹼ ﺧ‬‫ﺳ‬‫ﺭ‬‫ ﺍﳌﺪ‬‫ﻦ‬‫ﺧﺮﺝ ﺍﻟﺘﻼﻣﺬﺓﹸ ﻣ‬
"Halid hariç bütün öğrenciler okuldan çıktı."
İstisnâ edatları (bunlara aynı zamanda ‫ ﺇﻻﹼ‬ve benzerleri de denir) şunlardır:
‫ﻤﺎ‬‫ﻴ‬‫ ﻭ ﻻ ﺳ‬,‫ ﻻ ﻳﻜﻮﻥ‬,‫ ﺣﺎﺷﺎ‬,‫ ﺧﻼ‬,‫ ﻏﲑ‬,‫ ﻟﻴﺲ‬,‫ ﻋﺪﺍ‬,‫ ﺳﻮﻯ‬,‫ﺇﻻﹼ‬
Bu edatların bazılarından önce masdariye edatı olan ‫ ﻣـﺎ‬gelebilir. Bunlar üç
tanedir (Şidyâk, ?: 73):
‫ﺣﺎﺷﺎ‬, ‫ ﺧﻼ‬,‫ﻋﺪﺍ‬
Bu edatlar fiil-i mâzi veya harf-i cer olarak görev alırlar. Bu durumda
müstesnâyı nasb ya da cerrederler. Nasb ederlerse mâzi fiil konumundadır, kendinden
sonraki me’fûlün bihtir. Cerrederlerse harf-i cerdirler (El-Galâyînî, III, ; Emîn
ve el-Cârim, I, 89).
‫ﺟﺎﺀ ﺍﻟﻘﻮﻡ ﺧﻼ ﻋﻠﻴﺎ ﺃﻭ ﻋﻠﻲ‬
"Ali hariç kavim geldi."
‫ ﺧﻼ‬ve ‫ ﻋـﺪﺍ‬genelde nasb ederler yani mâzi fiil olurlar, bazen cerrederler. ‫ ﺣﺎﺷـﺎ‬ise
genelde cerreder, bazen nasb eder ( El-Galâyînî, III, ).
Her iki halde de “başka” anlamına gelir ve istisnâ edatı olurlar. Fiil-i mâzi
olursa fâilleri gizli zamir ‫’ﻫـﻮ‬dir ve kendilerinden sonraki isim mansûb olur (Şidyâk, ?:
73).
‫ﻗﺎﻡ ﺍﻟﻘﻮﻡ ﻣﺎ ﺧﻼ ﺯﻳﺪﺍ ﻭ ﻣﺎ ﻋﺪﺍ ﻋﻤﺮﺍ‬
"Zeyd veya Amr hariç kavim ayağa kalktı."
Eğer önlerine masdariye edatı olan ‫ ﻣـﺎ‬gelirse kesinlikle fiildirler (İbn Ya’îş, ?: I,
). Çünkü bu ‫ ﻣـﺎ‬fiillerden önce gelir, harflerden ( El-Galâyînî, III, ) ve
isimlerden önce gelmez (Eş-Şertûnî, III, ). Masdariyye ma’sı ‫ ﺧـﻼ‬ve ‫ ﻋـﺪﺍ‬ile
‫’ﺣﺎﺷﺎ‬den daha fazla kullanılır, bu edat ile nadiren kullanılır.
Bazı müelliflere göre ‫’ﻣﺎ‬dan sonra ‫ ﺧﺎﺷﺎ‬kullanılamaz (Şidyâk, ?: 74; Çörtü, a:
).

51
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN

‫ـﺮ‬‫ ﻏﻴ‬: Bu edat ‫ ﻟـﻴﺲ‬,‫ ﻣـﺎ‬,‫’ﻻ‬dan sonra geldiğinde muzâfun ileyhi hazfedilebilir. Bu
durumda üç türlü okunabilir ancak en uygunu damme üzere mebnî okumaktır.
Bu durumda ‫’ﻏﲑ‬nın merfû, mansûb ve fetha üzere mebnî olması câizdir.
Şibh-i İstisna: İki kelime ile olur. Bunlar şu ikisidir: ‫ﺪ‬‫ ﺑﻴ‬,‫ﻻﺳﻴﻤﺎ‬
‫ ﻻﺳـﻴﻤﺎ‬: Cinsini nefyeden ‫ﻻ‬, ismi yerinde olan ‫ ﺳـﻲ‬ve sonuna eklenen bir ‫’ﻣـﺎ‬dan
meydana gelmiştir. ‫ ﺳـﻲ‬kelimesi, ‫ ﻣﺜـﻞ‬manasındadır. Tesniyesi ‫ﺎﻥ‬‫ـﻴ‬‫ ﺳ‬şeklindedir (El-
Galâyînî, III, ). ‫ ﻻﺳﻴﻤﺎ‬şeklinde manası “hele, özellikle” olarak ifade edilebilir.
‫ﻤﺎ ﻋﻠﻲ‬‫ ﺍﻟﻄﻠﺒﺔ ﻭ ﻻ ﺳﻴ‬‫ﳓﹶﺐ‬
“Bütün öğrencileri özellikle Ali’yi severiz.”
Bu istisnâ edatının müstesnâsı ma'rife olması halinde merfû yahut mecrûr olarak
okunur. Ama müstesnâ nekre olursa üç şekilde de okunabilir (Akdağ, ).
Şöyle ki:
a. Mahzûf bir mübtedâya haber olarak merfû okunur.
‫ﺪ‬‫ﻳ‬‫ﻤﺎ ﺯ‬‫ﺃﻛﺮﻡ ﺍﻟﻌﻠﻤﺎﺀَ ﻭﻻ ﺳﻴ‬
"Alimlere özellikle Zeyd'e ikram ettim."
Cümle şu şekilde de düzenlenebilir:
‫ﺪ‬‫ ﻫﻮ ﺯﻳ‬‫ ﺷﺊ‬‫ = ﻭ ﻻ ﺳﻲ‬‫ ﺍﻟﺬﻱ ﻫﻮ ﺯﻳﺪ‬‫ﻭ ﻻ ﺳﻲ‬
‫ﺪ‬ ‫ ﺯﻳ‬kelimesi mahzûf bir mübtedânın haberidir. Bu mübtedâ da ‫’ﻫﻮ‬dir.
Burada ‫ﻤﺎ‬‫’ﻻ ﺳـﻴ‬daki ‫ ﻣـﺎ‬, ‫ ﺍﻟـﺬﻱ‬manasında kullanılan ism-i mevsûl veya nekre-i
mevsûfedir (Eş-Şertûnî, IV, ).
b. Temyiz olarak mansûb okunabilir.
c. Muzâfun ileyh olarak mecrûr okunur. ‫ ﻣـﺎ‬zâid kabul edilerek ‫ ﺳـﻲ‬muzaaf,
sonraki isim muzâfun ileyh olacağı için müstesnâ mecrûr okunur.
Bütün bu hallerde ‫’ﻻ‬nın ismi ‫ﺳﻲ‬, haberi gizli ‫ﻮﺩ‬‫ﺟ‬‫ ﻣﻮ‬kelimesidir.

Genellikle başına ‫ﻭ‬ getirilir, nadiren ‫’ﻭ‬sız olarak da kullanılabilir. Bazen de

kelimenin sonudaki ‫ ﻣﺎ‬harfi düşer. Kelime, şeddesiz olarak gelebilir ve ‫ﺎ‬‫ﻤ‬‫ﻴ‬‫ ﺳ‬şeklinde de
okunur. Bazen de şedde yerinde kalır, sadece hareke değişir ve ‫ﺎ‬‫ﻤ‬‫ﻴ‬‫ﺳ‬ ‫ ﻻ‬şeklinde gelir.
Leyse’ye Benzeyen Mâ

Bu edatlar şunlardır: ‫ ﻻﺕ‬،‫ ﻻ‬،‫ ﺇﻥ‬،‫ﻣﺎ‬


‫ﻟـﻴﺲ‬, ‫ ﻛـﺎﻥ‬ve benzerlerindendir yani nâkıs fiillerdendir. Bunlar fiile benzeyen
harflerdendir. Bu fiiller ismini raf, haberini nasb yapar. Hicazlılara göre (Şidyâk, ?: 61)
‫ ﻟﻴﺲ‬ve benzerleri de ismini raf, haberini nasb yapar. (Abbâs, I, 48).
Basralılara göre ‫ ﻟـﻴﺲ‬fiil (Güler, ), diğerleri ise harf yani edattır.
Hepsinin anlamı da “yok, değil” demektir. Bu edat hâlin yani şimdiki zamanın
olumsuzluğunu belirtir (ez-Zemahşerî, ; Şidyâk, ?: 59).

52
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN

‫ﻟﻴﺲ ﺯﻳﺪ ﻗﺎﺋﻤﺎﹰ ﺍﻵﻥ‬


"Zeyd, şu anda ayakta değildir."
Yukardaki cümle bu şekilde kurulabilir ama ‫ﻟـﻴﺲ ﺯﻳـﺪ ﻗﺎﺋﻤـﺎﹰ ﻏـﺪﺍﹰ‬ şeklinde
kurulamaz. Çünkü birinci cümlede şimdiki zamandan, ikinci cümlede gelecek
zamandan bahsediliyor (ez-Zemahşerî, ). ez-Zeccâcî ise müstakbel ifade
etmesi konusunda ez-Zemahşeri'nin tam tersini söyler, ona göre hâlin yanında
müstakbelin olumsuzunu da ifade eder (ez-Zeccâcî, 8).
‫ ﻣﺎ‬ve ‫ ﺇﻥﹾ‬, belirli ve belirsiz ismin başına getirilir. Aynı zamanda her ikisi de isim
cümlesinden başka fiil cümlesinin başına da gelebilir. Bu arada ‫’ﻣﺎ‬dan sonra zâid olarak
‫ ﺇﻥ‬gelebilir. Bu kuvvetli olumsuzluk ifadesidir (İbn Ya’îş, ?: I, 18). ‫" ﻣﺎ ﺇﻥ ﺯﻳﺪ ﻗﺎﺋﻢ‬Zeyd
ayakta değildir.". Şimdiki zamanın olumsuzluğunu belirtir (İbn Ya’îş, ?: I, ; Bu
‫ ﻣﺎ‬ve ‫'ﻻ‬nın , bunların haberlerinin başında ‫’ﻟﻴﺲ‬nin haberinin başında olduğu gibi
zâid bir ‫ ﺏ‬gelebilir. Bu harf yani ‫'ﺏ‬nın, haberin başa gelmesinin iki sebebi vardır.
Birincisi te’kit ifade eder ve haberin olumsuzluğunu artırır (Abbâs, I, ).
İkincisi cevap olduğu için öne geçmiştir (el-Enbârî, ). Cümlede ‫ ﺏ‬harfi, ‫’ﻣﺎ‬nın
haberi olarak kullanıldığı zaman haber mecrûr olur. Eğer harf-i cer düşerse haber
mansûb okunur. Meselâ:
‫ﻣﺎ ﺍﻟﻌﺮﰉ ﺑﺒﺨﻴﻞﹴ‬
"Arap cimri değildir."
‫ﺎﺏ ﺍﻟﺸﺪﺍﺋﺪ‬‫ﻴ‬ ‫ﻣﺎ ﺍﻟﻌﺮﰉ‬
"Arap asla korkak değildir."
Bu cümlelerin aslı şöyledir:
‫ﻣﺎ ﺍﻟﻌﺮﰉ ﲞﻴﻼ‬
‫ﺎ‬‫ﺎﺑ‬‫ﻴ‬‫ﻣﺎ ﺍﻟﻌﺮﰉ ﻫ‬
Bu örneklerdeki harf-i cer olan ‫ ﺏ‬zâiddir, ‫’ﻣـﺎ‬nın haberi mecrûrdur, mahallen
mansûbdur.
Şu ayette Âsım kıraati ‫’ﺏ‬sız gelen haberi Hicaz lehçesine göre amel ettirip
haberi mansûb okumuşlardır (Güler, ).
‫ﻣﺎ ﻫﺬﺍ ﺑﺸﺮﺍ‬
"Bu beşer değildir." (Yûsuf, 31)
‫ﻣﺎ‬, ma'rife ve nekrenin başına gelirken ‫ ﻻ‬sadece nekrenin başına gelir.
‫ﻣﺎ ﺯﻳﺪ ﻣﻨﻄﻠﻘﺎ‬
"Zeyd gitmemiştir."
‫ﻭ ﻣﺎ ﺃﺣﺪ ﺃﻓﻀﻞ ﻣﻨﻚ‬
"Senden daha faziletli kimse yoktur."

53
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN

‫ﻻ ﺭﺟﻞﹲ ﺃﻓﻀﻞ ﻣﻨﻚ‬


"Senden daha faziletli kimse yoktur."
‫ ﻣﻨﻄﻠﻘﺎ‬‫ﻻ ﺯﻳﺪ‬
‫’ﻻ‬nın kullanıldığı ikinci cümlede ‫’ﻻ‬dan sonra özel isim gelmiştir, özel isim de
ma'rifedir. Bunun için bu cümle yanlıştır. Çünkü ‫ ﻻ‬ma'rife isimden önce kullanılamaz.
‫ ﻣﺎ‬şimdiki zamanın olumsuzunu belirtirken ‫ ﻻ‬gelecek zamanın olumsuzunu ifade
eder.
‫’ﻣـﺎ‬nın ‫ ﻟـﻴﺲ‬gibi amel etmesi için şu şartları taşıması gerekir (el-Murâdî,
55):
a. Haberin isimden önce gelmemesi gerekir.
b. Şibh cümle olmayan haberin isimden önce gelmesi doğru olmaz. İsim
cümlesi düzenli ise ‫ ﻣﺎ‬etki eder. Ama haber, şibh cümle olur ve mübtedâdan önce gelirse
‫ ﻣﺎ‬etki etse de olur, etki etmese de olur (el-Galâyînî, II, ).
‫ﻣﺎ ﻟﻠﺴﺮﻭﺭ ﺩﻭﺍﻣﺎ‬
“Mutluluk sürekli değildir.”
Bu cümlede ‫ﻣـﺎ‬ etki ettiği için şibh cümle, ‫’ﻣـﺎ‬nın haberi olarak mahallen
mansûbdur.
‫ﻣﺎ ﻟﻠﺴﺮﻭﺭ ﺩﻭﺍﻡ‬
“Mutluluk sürekli değildir.”
Burada ise ‫ ﻣـﺎ‬etki etmediği için şibh cümle, mübtedânın haberi olarak mahallen
merfû olur.
c. Haberinin önüne ‫’ﺍﻻﹼ‬nın gelmemesi gerekir yani ‫’ﻣـﺎ‬nın olumsuzluğunun
‫ ﺍﻻﹼ‬ile bozulmamalıdır.
‫ﺍ‬‫ﻼﻥﹸ ﳏﻤﻮﺩ‬‫ﻣﺎ ﺍﻟﻜﹶﺴ‬
"Tembel övülmez."
d. ‫’ﻣﺎ‬dan sonra zâid olan ‫‘ ﺇﻥﹾ‬in bulunmaması gerekir.
e. ‫’ﻣـﺎ‬nın iki defa tekrar edilmemesi gerekir yoksa amel etmez yani te’kîd
olmaması gerekir (Abbâs, I, ).
‫ﻢ‬‫ﻴ‬‫ ﻣﻘﻴﻢ ﻋﻠﻰ ﺍﻟﻀ‬‫ﻣﺎ ﻣﺎ ﺍﳊﹸﺮ‬
"Hürriyet haksızlık üzerine kurulamaz."
Bu şartlar bulunmazsa ‫ﻣـﺎ‬, ‫ ﻟـﻴﺲ‬gibi amel etmez. İsim ve haber, merfû olarak
kalır. ‫ ﻟﻴﺲ‬ise isim ve haberin yer değiştirmemesi hariç diğer durumlarda amel eder (İbn
Ya’îş, ?: I, ).

54
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN

‫’ﻣﺎ‬nın haberine ‫ ﺑـﻞ‬ve ‫ ﻟﻜـﻦ‬ile atıf yapılınca ma’tufun ref olması gerekir. Diğer
atıf harfleri ise atıf yapılınca nasb olur (Abbâs, I, ; eş-Şertûnî, IV, ).
‫ﻤﺎ ﺑﻞ ﺟﺎﻟﺲ‬‫ﻣﺎ ﻓﺎﺭﻕ ﻗﺎﺋ‬
“Faruk ayakta değil aksine oturuyor.”
‫ﻣﺎ ﺍﳌﺮﻳﺾ ﺍﻛﻼ ﻭ ﺷﺎﺭﺑﺎ‬
“Hasta yemiyor ve içmiyor.”
Hicazlılar ‫‘ ﻣـﺎ‬ya etki yaptırırlar. Bundan dolayı bu ‫’ﻣـﺎ‬ya Mâ-ı Hicâziyye denir
(Şidyâk, ?: 61). Benî Temîm ise kıyasla ‫‘ ﻣـﺎ‬ya etki yaptırmazlar. Onlara göre muhtas
olan yani isme veya fiille has olan harfler amel eder. Mâ ise hem isim hem de fiillerle
beraber kullanılır. Dolayısıyla gayr-ı muhtastır, amel etmemesi gerekir (el-Enbârî,
). Her iki halde de ‫ ﻣـﺎ‬şimdiki zamanın olumsuzluğunu ifade eder (Abbâs, I,
). Günümüzde ‫‘ ﻣﺎ‬ya etki yaptırmak daha doğrudur (Koçak, ).

55
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN

6. MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR

Her dilde olduğu gibi Arapçada da kalıplaşmış kelime grupları ve tabirler vardır.
Mânın içinde bulunduğu bu kalıpları, yukarda ele aldığımız genel kullanımlarıyla
beraber bol örneklerle vermeye çalıştık. Bu bölümde Hüseyin Yazıcı, Selami Bakırcı ve
Sadi Çögenli, Musa Yıldız ve Emrullah İşler ile Hüseyin Günday ve Şener Şahin'in
edatlarla ilgili çalışmalarından yararlandık.

‫ﻣﺎ‬
ne?, …yapan, o şey(i) ki, her ne …yaparsa, her ne zaman…yaparsa, …yaptıkça, …dığı
sürece
‫ﻠﹾﻪ‬‫ ﹾﲢﺼ‬‫ﻪ‬‫ﺭﻋ‬‫ﻣﺎ ﺗﺰ‬
"Ne ekersen onu biçersin."
‫ ﺍﻟﻜﺴﻼﻥ‬‫ ﻣﺎ ﻧﺎﺟﺢ‬‫ﻣﺎ ﺍﻟﻜﺴﻼﻥ ﻧﺎﺟﺤﺎ ﺃﻭ‬
"Tembel başaramaz."
‫ﺫﻟﻚ ﻣﺎ ﻳﻨﺒﻐﻰ ﻋﻠﻴﻨﺎ ﺃﻥ ﻧﻔﻠﻪ‬
"Bu yapmamız gereken şey."
‫ﺍﻟﺮﺟﻞ ﻋﺎﱂﹲ ﻣﺎ ﻃﻠﺐ ﺍﻟﻌﻠﻢ‬
"İnsan ilim istediği sürece bilgindir."

‫ﻭﻣﺎ‬
…yapmadan, …yapmadığı halde, …yapmayarak, …yapıp, …yapmamış olarak,
…yapmaksızın

‫ﺧﺮﺝ ﻣﻦ ﺍﻟﺒﻴﺖ ﻭﻣﺎ ﺇﺳﺘﺄﺫﻥ ﻋﻦ ﺃﺑﻴﻪ‬


"Babasından izin almadan evden çıktı."

‫ﻣﺎ ﺃﻓﻌﻞ‬
Ne kadar (da) …!
‫ ﺍﻻﻥ‬‫ﻣﺎ ﺃﲨﻞ ﺍﻟﻄﻘﹾﺲ‬
"Şu an hava ne kadar güzel!"
‫ﻣﺎ ﺃﺑﻌﺪ ﺍﻟﺮﲪﺔ ﻣﻦ ﻗﺒﻠﻚ‬
"Ne kadar merhametsizsin!"

‫ﺇﻻ ﺃﻥﹾ‬ ‫ﻣﺎ ﻋﻠﻴﻪ‬


…den başka çaresi yok,…den başka çıkar yolu yok, yapması gerekir.
‫ﺎﺡﹴ‬‫ﺠ‬‫ ﺣﱴ ﻳﺘﺨﺮﺟﻮﺍ ﺑﹺﻨ‬‫ﻣﺎ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﺇﻻ ﺃﻥﹾ ﻳﺪﺭﺳﻮﺍ ﲜﺪ‬
"Başarıyla mezun olmaları için ciddi olarak çalışmaları gerekir."

56
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN

‫ ﻣﺎ ﱂ‬/ ‫ﻑ‬ ‫ﻣﺎ ﱂ‬


Yapmadıkça ,…yapmadığı sürece, yapmazsa.
‫ﺧﺼﺔ ﺍﻟﻘﻴﺎﺩﺓ‬‫ ﻗﻴﺎﺩﺓ ﺍﻟﺴﻴﺎﺭﺓ ﻣﺎ ﱂ ﳓﺼﻞﹾ ﻋﻠﻰ ﺭ‬‫ﻻ ﻧﺴﺘﻄﻴﻊ‬
"Ehliyet almadıkça araba süremeyiz."

(‫ ﺇﻻ ﻭ )ﻫﻮ‬ ‫ﻦ‬‫ ﻣﺎ ﻣ‬/ ‫ﻦ‬‫ﻣﺎ ﻣ‬


Hiçbir …yoktur ki…yapmasın, …yapmayan hiçbir…yoktur, her…
‫ﻗﹸﻬﺎ‬‫ﺔ ﰱ ﺍﻷﺭﺽ ﺇﻻ ﻋﻠﻰ ﺍﷲ ﺭﹺﺯ‬‫ﻭﻣﺎ ﻣﻦ ﺩﺍﺑ‬
"Yeryüzünde hiçbir canlı yok ki rızkı Allah'a ait olmasın." (Hûd, 6)
‫ ﺇﻻ ﻭ ﺭﺯﻗﹸﻪ ﻣﻌﻪ‬‫ﻮﻟﹶﺪ‬‫ ﻳ‬‫ﻣﺎ ﻣﻦ ﺇﻧﺴﺎﻥ‬
"Hiçbir insan yoktur ki rızıksız doğsun."
(Her insan rızkıyla doğar.)

‫ﺣﱵ‬‫ﻫﻰ ﺇﻻ‬/‫ ﻣﺎ ﻫﻮ‬/ ‫ ﻣﺎ ﻟﺒﺚ‬/ ‫ﻰ‬‫ﺘ‬‫ﺣ‬‫ﻣﺎ ﻟﹶﺒﹺﺚﹶ ﺃﻥﹾ‬


Çok geçmeden, tam…yapmıştı ki
‫ ﺍﻟﺪﺑﻠﻮﻣﺎﺳﻰ ﻭﻣﺎ ﻟﺒﺚ ﺃﻥ ﺃﺻﺒﺢ ﺩﺑﻠﻮﻣﺎﺳﻴﺎ ﻣﺸﻬﻮﺭﺍ‬‫ﻠﻚ‬‫ﺍﻟﺘﺤﻖ ﺑﹺﺎﻟﺴ‬
"Diplomasiye katıldı, çok geçmeden iyi bir diplomat oldu."
‫ ﺍﳌﻜﺮﻓﻮﻥ‬‫ﻭﻣﺎ ﻫﻰ ﺇﻻﹼ ﺩﻗﺎﺋﻖ ﺣﱴ ﺇﺭﺗﻔﻊ ﺻﻮﺕ‬
"Birkaç dakika geçmeden mikrofonun sesi yükseldi."

‫ﺇﻻ‬ ‫ﻣﺎ‬
…den başka, sadece, ancak, ki …yapmamış olsun.
‫ﻭ ﻣﺎ ﺗﻨﻔﻘﻮﻥ ﺇﻻﹼ ﺍﺑﺘﻐﺎﺀ ﻭﺟﻪ ﺍﷲ‬
"Siz ancak Allah'ın rızasını elde etmek için harcarsınız." (Bakara, )

Mâzi + ‫… ﺣﱴ‬.. Muzâri + ‫ ﻣﺎ ﻛﺎﺩ‬/ ‫ﻣﺎ ﻳﻜﺎﺩ ـ ـ ـ ﺣﱴ‬


-ir …-mez (…dı), … olur …olmaz(…dı), -mesiyle …-ması bir oldu
‫ﻪ‬‫ﺮﺍﺗ‬‫ﺤﺎﺿ‬‫ﻠﹾﺴِﻠﹶﺔﹶ ﻣ‬‫ﺃ ﺳ‬‫ﺪ‬‫ ﺣﱴ ﺑ‬‫ﻂ‬‫ﺳ‬‫ﻕﹺ ﺍﻷﻭ‬‫ﺮ‬‫ﺎﺭﹺﻳﺦﹺ ﺍﻟﺸ‬‫ﺘﺎﺫﹸ ﺗ‬‫ﻞﹸ ﺍﹸﺳ‬‫ﺼ‬‫ﻣﺎ ﻛﺎﺩ ﻳ‬
"Ortadoğu tarih profesörü gelir gelmez konferanslar dizisine başladı."
‫ﻢ‬‫ﻣﺎ ﻛﺎﺩ ﺍﻟﻌﺎﱂ ﺍﻟﺪﺭﺍﺳﻰ ﻳﻨﺘﻬﻰ ﺣﱴ ﺭﺟﻊ ﺍﻟﻄﺎﻟﺐ ﺍﻷﺟﺎﻧﺐ ﺇﱃ ﺃﻭﻃﺎ‬
"Ders yılı biter bitmez yabancı öğrenciler ülkelerine döndüler."

Mâzi + ‫… ﺣﱴ‬.. Mâzi + ‫ﺃﻥﹾ‬ ‫ﻣﺎ‬


-ir …-mez (…dı), … olur …olmaz(…dı), -mesiyle …-ması bir oldu
‫ ﻭ ﺫﹶﻭﹺﻳﻬﹺﻢ‬‫ﻃﺎﻧﹺﻬﹺﻢ‬‫ ﺇﱃ ﺃﻭ‬‫ ﺍﻷﺟﺎﻧﹺﺐ‬‫ ﺣﱴ ﻋﺎﺩ ﺍﻟﻄﱡﻠﹶﺎﺏ‬‫ﻲ‬‫ﺍﺳ‬‫ﺭ‬‫ ﺍﻟﺪ‬‫ﻰ ﺍﻟﻌﺎﺩ‬‫ﻬ‬‫ﺘ‬‫ﻣﺎ ﺃﻥﹾ ﺍﻧ‬
"Öğrenim yılı biter bitmez yabancı öğrenciler memleketlerine ve ailelerine döndüler."

57
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN

‫ﻣﺎ ﺃﻥ ﺃﻗﻮﻡ ﻣﻦ ﺍﻟﻨﻮﻡ ﺣﱵ ﺃﻏﺴﻞ ﻭﺟﻬﻲ‬


"Uykudan kalkar kalkmaz yüzümü yıkarım."

Mansub muzâri + ‫… ﺣﱴ‬.mansub muzâri + ‫ﻣﺎ ﺃﻥﹾ‬


-ir …-mez (…olur / olacak), …olur …olmaz (…olur / olacak), -mesiyle …-ması bir
(…olur / olacak)
‫ﻬﻢ‬‫ﺒ‬‫ ﻛﹸﺘ‬‫ ﺍﻟﻄﱡﻼﺏ‬‫ﺢ‬‫ﻔﹾﺘ‬‫ﻞﹶ ﺣﱴ ﻳ‬‫ ﺍﻟﻔﹶﺼ‬‫ﺱ‬‫ﺭ‬‫ﻞﹶ ﺍﳌﹸﺪ‬‫ﺧ‬‫ﺪ‬‫ﻣﺎ ﺃﻥﹾ ﻳ‬
"Hoca sınıfa girer girmez öğrenciler kitaplarını açarlar."

Mansub muzâri + ‫… ﺣﱴ‬.meczûm muzâri + ‫ﻣﺎ ﺇﻥﹾ‬


-ir …-mez (…olur / olacak), …olur …olmaz (…olur / olacak), -mesiyle …-ması bir
(…olur / olacak)
‫ﻔﻴﻖﹺ‬‫ﺼ‬‫ﺔﹸ ﺑﺎﻟﺘ‬‫ ﺍﻟﻘﺎﻋ‬‫ﻀﺞ‬‫ﺡﹺ ﺣﱴ ﺗ‬‫ﺮ‬‫ ﻋﻠﻰ ﺍﳌﹶﺴ‬‫ﻬﻮﺭ‬‫ﺜﱢﻞﹸ ﺍﳌﹶﺸ‬‫ ﻫﺬﺍ ﺍﳌﹸﻤ‬‫ﺮ‬‫ﻈﹾﻬ‬‫ﻣﺎ ﺇﻥﹾ ﻳ‬
"Bu meşhur artist sahneye çıkar çıkmaz salonda bir alkış tufanı koptu."
‫ﻲ ﺩﺭﺍﺳﺘﻪ ﺣﱵ ﻋﲔ ﻣﻮﻇﻔﺎ ﰲ ﺍﳉﺎﻣﻌﺔ‬‫ﻣﺎ ﺇﻥ ﺃ‬
"Öğrenimini bitirir bitirmez üniversiteye memur olarak atandı."

‫ﺣﱵ‬ ‫ﻣﺎ‬
…yapar yapmaz…oldu, tam… yapmıştı ki…, henüz…yapmadan.
‫ ﺇﻻ ﻗﻠﻴﻼ ﺣﱵ‬ ‫ﻣﺎ‬
Çok geçmeden, henüz, tam…yapmıştı ki…

‫ ﺍﳌﻴﺖ‬‫ﻦ‬‫ﻓ‬‫ ﺣﱴ ﺩ‬‫ﻣﺎ ﺇﻧﻘﻀﻰ ﺍﻟﻨﻬﺎﺭ‬


"Gün biter bitmez cenaze defnedildi."
‫ﻣﺎ ﺟﻠﺴﻨﺎ ﺇﻻﹼ ﻗﻠﻴﻼ ﺣﱴ ﲰﻌﻨﺎ ﺻﻮﺕ ﺍﳋﺎﺩﻡ‬
"Henüz oturmuştuk ki hizmetçinin sesini duyduk."

‫ﻣﺎﺫﺍ ﻟﻮ‬
…yaparsa ne olur, …yapar
‫ﻨﺎ ﻛﻮﺑﺎ ﻣﻦ ﺍﻟﺸﺎﻯ‬‫ﺮﹺﺑ‬‫ﻨﺎ ﻭ ﺷ‬‫ ﺧﺮﺟ‬‫ﻣﺎﺫﺍ ﻟﻮ‬
"Çıkıp bir bardak çay içsek ne olur!"
(Çıkıp bir bardak çay içmeye ne dersin?)

‫ ﲟﺜﻞ ﻣﺎ‬/ ‫ﺜﹾﻠﹶﻤﺎ‬‫ﻣ‬


…dığı gibi, …dığı şekilde, …yapacağı gibi, …yapacağı şekilde, …(n)ın aynı
‫ﻰ ﺍﻟﺒﻠﺒﻞﹸ‬‫ ﻣﺜﻠﻤﺎ ﻏﻨ‬‫ﺖ‬‫ﻴ‬‫ﻏﹶﻨ‬
"Bülbül gibi şarkı söyledin."

58
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN

‫ﻣﺎ ﺧﻼ‬
-ın dışında, -den hariç

‫ﺃﻻ ﻛﹶﻞﱡ ﺷﻲﺀٍ ﻣﺎ ﺧﻼ ﺍﷲ ﺑﺎﻃ ﹸﻞ‬


‫ﺎﻟﹶﺔﹶ ﺯﺍﺋﻞﹸ‬‫ﺤ‬‫ﻭ ﻛﹸﻞﱡ ﻧﻌﻴﻢﹴ ﻻ ﻣ‬
"Bilmiş olun ki Allah'ın dışında her şey batıldır. Her nimet de şüphesiz yok olucudur."

‫ﻣﺎ ﻋﺪﺍ‬
-den başka, hariç
‫ ﻣﺮﱘ‬‫ﻦ‬‫ﻣﺎ ﻋﺪﺍ ﻋﺴﻰ ﺑ‬
"Meryem oğlu İsa'dan başka.."

‫ﻣﺎ ﺩﺍﻡ‬
-dığı sürece, -dığı müddetçe, -dıkça
‫ﻼ ﺓﹶ‬‫ﺍﻟﺼ‬‫ ﻣﺎ ﺩﺍﻡ ﻳﻨﺘﻈﺮ‬‫ ﰱ ﺻﻼ ﺓ‬‫ﻻ ﻳﺰﺍﻝﹸ ﺍﻟﻌﺒﺪ‬
"Bir kul namazı beklediği sürece namazdadır."

‫ﻣﺎ ﺯﺍﻝ‬
Hâlâ, devam etti
‫ﺛﹸﻪ‬‫ﻪ ﺳﻴﻮﺭ‬‫ ﺃﻧ‬‫ﻣﺎ ﺯﺍﻝ ﺟﱪﻳﻞﹸ ﻳﻮﺻﻴﲎ ﺑﺎﳉﺎﺭ ﺣﱴ ﻇﻨﻨﺖ‬
"Cebrâil bana komşu hakkında tavsiyeye devam etti. Hatta onu bana vâris kılacağını
sandım."

‫ ﻛﻤﺎ‬/ ‫ﻛﻤﺎ ﺃﻥﹼ‬


Aynı şekilde, benzer şekilde, nitekim, ayrıca, -dığı gibi, öte yandan, diğer yandan,
diğer taraftan…
‫ﻲ‬‫ﺩﺏﹺ ﺍﻷﻣﺮﻳﻜ‬ ‫ ﺑﹺﺎﻟﹾﺄ‬‫ﻢ‬‫ﺘ‬‫ﻬ‬‫ﻪ ﻣ‬‫ ﻛﻤﺎ ﺃﻧ‬‫ ﺍﳊﹶﺪﻳﺚ‬‫ﺑﹺﻲ‬‫ﺮ‬‫ﺩﺏﹺ ﺍﻟﹾﻌ‬ َ‫ ﺑﹺﺎﻷ‬‫ﺘﻢ‬‫ﻬ‬‫ﺃﺧﻰ ﻣ‬
"Kardeşim Amerikan edebiyatına ilgi duyduğu gibi modern Arap edebiyetına da ilgi
duymaktadır."

‫ ﻣﺎ‬+ ‫ﻦ‬‫ﺎ = ﻣ‬‫ﻤ‬‫ﻣ‬


İşte bu da, bu da …
‫ﻦﹺ ﺍﳊﹶﻔﹾﻠﹶﺔ‬‫ﺬﹶﺍﺭﹺ ﻋ‬‫ﺘ‬‫ﻩ ﺇﱃ ﺍﻹﻋ‬‫ﻄﹶﺮ‬‫ﺎ ﺍﺿ‬‫ﺪﻳﺪﺍ ﳑ‬‫ﺎ ﺷ‬‫ﺿ‬‫ﺮ‬‫ ﻣ‬‫ﺮﹺﺽ‬‫ﻣ‬
"Ağır şekilde rahatsızlandı. Bu da kendisini törene katılma hususunda mazeret beyan
etmeye mecbur etti."

Geçmiş ve geniş zaman eylemleri + ‫ﻣﺎ‬ ‫ﺑﻌﺪ‬


…den sonra, …yapmasından sonra

59
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN

‫ﻲ‬‫ﻠ‬‫ ﻋ‬‫ﺮ‬‫ﺴﺎﻗ‬‫ ﻣﺎ ﻳ‬‫ﺪ‬‫ﻌ‬‫ ﺑ‬‫ﺪ‬‫ﺤﻤ‬‫ ﻣ‬‫ﺮ‬‫ﺴﺎﻓ‬‫ﻴ‬‫ﺳ‬


"Muhammed, Ali yola çıktıktan sonra gidecek."

… ‫ ﻑ‬+ İsim Cümlesi + ‫ﺃﻥﱠ‬ ‫ﲟﺎ‬


Çünkü, zira, -den dolayı, -dığı için, … sebebiyle, mademki, …dığından, … yapacağı
için, gerçek şu ki
‫ﺍ‬‫ ﻏﹶﺪ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﹸﺳﺎﻓ‬‫ﺍ ﻓﹶﻠﹶﻦ‬‫ﻮﻟﹶﺔﹲ ﺟﹺﺪ‬‫ﻐ‬‫ﺸ‬‫ﻨﹺﻲ ﻣ‬‫ﲟﺎ ﺃﻧ‬
"Çok meşgul olduğum için yarın yola çıkacağım."
‫ﺍ‬‫ ﻏﹶﺪ‬‫ ﺍﹸﺳﺎﻓﺮ‬‫ﺍ ﻓﹶﻠﹶﻦ‬‫ﻐﻮﻝﹲ ﺟﹺﺪ‬‫ﺸ‬‫ﲎ ﻣ‬‫ﺑﹺﻤﺎ ﺃﻧ‬
"Meşgul olduğum için yarın seyehat etmeyeceğim."

Merfû muzâri + ‫ﻤﺎ‬‫ﻛﹶﻴ‬


-mek için, -mesi için, -sin diye, -mek üzere
‫ﺔﹼ‬‫ﺑﹺﻴ‬‫ﺮ‬‫ ﺍﻟﻌ‬‫ﺱ‬‫ﺭ‬‫ﺪ‬‫ﻤﺎ ﻳ‬‫ ﻛﹶﻴ‬‫ﺮ‬‫ﺼ‬‫ ﺇﱃ ﻣ‬‫ﺮ‬‫ﻀ‬‫ﺣ‬
"O Mısır'a Arapça öğrenmek için gitti."

‫ ﻣﺎ‬‫ﺪ‬‫ﻴ‬‫ﺑ‬
…dığı sırada, …yaparken, …yapmakla beraber, …yapmasına rağmen, …yaparsa da
‫ﺮﹺﻙ‬‫ﻤ‬‫ ﻋ‬‫ﻒ‬‫ ﻧﹺﺼ‬‫ﺖ‬‫ﻴ‬‫ ﻗﹶﻀ‬‫ﻜﻮﻥﹸ ﻗﹶﺪ‬‫ﺔ ﺗ‬‫ﺔﹶ ﺍﻟﻌﺮﺑﹺﻴ‬‫ ﺍﻟﻠﹶﻐ‬‫ﻣﺎ ﺗﺘﻌﻠﹼﻢ‬‫ﺪ‬‫ﻴ‬‫ﺑ‬
"Arapçayı öğrenirken ömrünün yarısını vermiş olursun."

‫ﺩ ﻣﺎ‬‫ﺮ‬‫ﺠ‬‫ ﺑﹺﻤ‬/ ‫ﺩ ﻣﺎ ﺃﻥﹾ‬‫ﺮ‬‫ﺠ‬‫ﺑﹺﻤ‬


…yapar yapmaz, …olur olmaz
ٍ‫ﺀ‬‫ﻲ‬‫ ﻛﹸﻞﱠ ﺷ‬‫ﺖ‬‫ﺴِﻴ‬‫ ﻧ‬‫ﺖ‬‫ﺟ‬‫ﺮ‬‫ ﻣﺎ ﺧ‬‫ﺩ‬‫ﺮ‬‫ﺠ‬‫ﺑﹺﻤ‬
"Çıkar çıkmaz her şeyi unuttum."

‫ ﻣﺎ‬‫ﺪ‬‫ﺇﱃ ﺣ‬
Bir dereceye kadar, bir noktaya kadar, bir nebze, az da olsa
‫ ﻣﺎ‬‫ﺪ‬‫ﺔﹰ ﺇﱃ ﺣ‬‫ﻴﻨﹺﻴ‬‫ﺔﹰ ﺻ‬‫ﺤ‬‫ﻠ‬‫ﺮﹺﻯ ﺍﻟﻌﺮﺍﻕ ﺃﺳ‬‫ﺘ‬‫ﺸ‬‫ﻳ‬
"Irak az da olsa Çin yapımı silahlar alıyor."

‫ ﻣﺎ‬‫ﺪ‬‫ﻋﻠﻰ ﺣ‬
…dığı kadarıyla
‫ﺮﹺ‬‫ﻤ‬‫ ﺍﻟﹾﻌ‬‫ﻦ‬‫ ﺍﻟﺜﱠﻤﺎﻧﹺﲔ ﻣ‬‫ﻭﻟﺔ‬‫ ﺍﻟﺪ‬‫ﻴﺲ‬‫ﺋ‬‫ﻠﹶﻎﹶ ﺭ‬‫ ﺑ‬‫ﺮﹺﻑ‬‫ ﻣﺎ ﺃﻋ‬‫ﺪ‬‫ﻋﻠﻰ ﺣ‬
"Bildiğim kadarıyla devlet başkanı seksen yaşında."

‫ ﻭ ﻣﺎ ﺇﱃ ﺫﻟﻚ‬/ ‫ﻪ‬‫ ﻭﻣﺎ ﺇﻟﻴ‬/ ‫ﻬﺎ‬‫ﻭ ﻣﺎ ﺇﻟﻴ‬


Ve saire, ve benzeri

60
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN

‫ ﻭ ﻣﺎ ﺇﱃ ﺫﻟﻚ‬‫ﺱ‬‫ﺪ‬‫ ﻭ ﺍﻟﻌ‬‫ﺾ‬‫ﻴ‬‫ ﻭ ﺍﻟﺒ‬‫ﺖ‬‫ﻳ‬‫ ﻭ ﺍﻟﺰ‬‫ﻠﹾﺢ‬‫ ﻭ ﺍﳌ‬‫ﻜﱠﺮ‬‫ﻘﹼﺎﻝﹸ ﺍﻟﺴ‬‫ ﺍﻟﺒ‬‫ﺒﹺﻴﻊ‬‫ﻳ‬


"Bakkal; şeker, tuz, zeytin, yumurta, mercimek vs satar."

‫ﻋﺎﻥﹶ ﻣﺎ‬‫ﺮ‬‫ﺳ‬
Hemen, ne de çabuk, çok geçmeden
‫ ﻋﻠﻰ ﺫﻟﻚ‬‫ﺘﺎﺩ‬‫ﻌ‬‫ﺘ‬‫ﻋﺎﻥﹶ ﻣﺎ ﺳ‬‫ﺮ‬‫ ﺳ‬‫ﻘﹾﻠﹶﻖ‬‫ﻻ ﺗ‬
"Üzülme çok geçmeden ona alışacaksın."

‫ ﺇﻻ ﺏ‬‫ﺮ‬‫ﻌ‬‫ ﻣﺎ ﺷ‬/ ‫ ﺇﻻ ﻭ‬‫ﺮ‬‫ﻌ‬‫ﻣﺎ ﺷ‬


Ne olduğunu anlamadan, hemen sonra, henüz farkına varmadan, birdenbire, aniden
‫ﻪ‬‫ﺘ‬‫ﻴ‬‫ ﺇﱃ ﺑ‬‫ﻊ‬‫ﺟ‬‫ ﻓﹶﺮ‬‫ﺔ‬‫ﺍﻣ‬‫ﺪ‬‫ﻌﺮ ﺇﻻﹼ ﺑﹺﺎﻟﻨ‬‫ﺸ‬‫ ﻓﹶﻤﺎ ﻳ‬‫ﻪ‬‫ﻳﻘ‬‫ﺪ‬‫ ﺻ‬‫ﻔﹾﻠﹶﺔ‬‫ﺫﻫﺐ ﺇﱃ ﺣ‬
"Arkadaşının partisine gitti, akabinde de pişman olup geri döndü."

‫ﻋﻠﻰ ﻣﺎ‬
…dığına göre, dığı kadarıyla, …dığı gibi, nasıl ki…
‫ﻠﹶﻢ‬‫ﺍ ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﺃﻋ‬‫ﺪ‬‫ ﺃﺑ‬‫ﻘﺎﺑﹺﻠﹾﻪ‬‫ ﺗ‬‫ﻬﺎ ﻟﹶﻢ‬‫ﺇﻧ‬
"Bildiğim kadarıyla onunla hiç görüşmedi."

‫ﺭﹺ ﻣﺎ‬‫ ﻋﻠﻰ ﻗﹶﺪ‬/ ‫ﺭﹺ ﻣﺎ ﻛﺎﻥ‬‫ ﺑﹺﻘﹶﺪ‬ ‫ﺭﹺ ﻣﺎ ﻛﺎﻥ‬‫ﺑﹺﻘﹶﺪ‬
…dığı kadar, hem … hem de
‫ﻨﹺﺐ‬‫ﺘ‬‫ﺠ‬‫ ﻣ‬‫ﺖ‬‫ﺭﹺ ﻣﺎ ﺃﻧ‬‫ ﺑﹺﻘﹶﺪ‬‫ﻬﹺﺪ‬‫ﺘ‬‫ﺠ‬‫ ﻣ‬‫ﻪ‬‫ﺇﻧ‬
"O, senin çalışkan olduğun kadar çalışkan"

‫ﻦ‬‫ﻜ‬‫ﻤ‬‫ﻉﹺ ﻣﺎ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ﺑﺄﺳ‬
Olabildiğince hızlı, en kısa zamanda
‫ﻦ‬‫ﻜ‬‫ﻤ‬‫ﻉﹺ ﻣﺎ ﻳ‬‫ﺮ‬‫ﻫﺎ ﺑﹺﺄﺳ‬‫ ﻭ ﻗﹶﺎﺩ‬‫ﻪ‬‫ﺗ‬‫ﺎﺭ‬‫ﻴ‬‫ ﺳ‬‫ﺐ‬‫ﻛ‬‫ﺭ‬
"Arabasına binip olanca hızıyla sürdü."

‫ﻮﹺ ﻣﺎ‬‫ﺤ‬‫ﻋﻠﻰ ﻧ‬
…dığı gibi, …dığı üzere, …dığı şekilde, yoluyla, …tarzda
‫ﻩ‬‫ﺪ‬‫ﺒ‬‫ﺪ ﻋ‬‫ﻤ‬‫ﺤ‬‫ ﻣ‬‫ﻦ‬‫ ﻋ‬‫ﺮﻭﻑ‬‫ﻌ‬‫ﻮﹺ ﻣﺎ ﻫﻮ ﻣ‬‫ﺤ‬‫ﺔﹶ ﻋﻠﻰ ﻧ‬‫ﻳﻨﹺﻴ‬‫ﺎﺓﹶ ﺍﻟﺪ‬‫ﻩ ﺍﳊﹶﻴ‬‫ﺪ‬‫ﺎﺋ‬‫ﻨﺎﻭﻝﹸ ﰱ ﻗﹶﺼ‬‫ﺘ‬‫ﻛﺎﻥ ﺣﺎﻓﻆ ﺇﺑﺮﺍﻫﻴﻢ ﻳ‬
"Hâfız İbrahim, kasidelerinde dini hayatı Muhammed Abduh'daki gibi ele alıyor."

‫ﻪ ﺇﻻ ﺃﻥﹾ‬‫ ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﺃﻣﺎﻣ‬/ ‫ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﻟﹶﻪ ﺇﻻ ﺃﻥﹾ‬


den başka çaresi yoktu, …den başka çıkar yolu yoktu, …den başka yapacak bir
şeyi yoktu
‫ﺒﹺﻬﻢ‬‫ﻨﺎﺻ‬‫ ﻣ‬‫ﻦ‬‫ﻘﻴﻠﹸﻮﺍ ﻣ‬‫ﺘ‬‫ﺴ‬‫ ﺇﻻﹼ ﺃﻥﹾ ﻳ‬‫ﻢ‬‫ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﻟﹶﻬ‬
"Görevlerinden istifa etmekten başka çareleri yoktu."

61
SONUÇ VE TARTIŞMA Emine CAN

7. SONUÇ VE TARTIŞMA

Bu çalışmada, edatların Arapçadaki yeri ve önemi gözönünde bulundurularak


mâ edatının Arap dilindeki çeşitliliği ve işlevselliği ortaya koyulmuştur. Mâ her yönüyle
tanıtılmaya çalışılmış, diğer edatlarla kullanımlarına değinilmiş ve çalışmadan elde
edilen sonuçlar aşağıda sunulmuştur.
Hurûfu'l-meâni içerisinde değerlendirilen edatlar kendi başalarına tam bir mana
ifade etmezler ama cümlede diğer unsurlarla kullanılınca yeni manalar ortaya çıkarırlar.
Bu edatlar bulundukları yere göre manaları değişebilir. Mâ edatı da görev ve çeşitlilik
açısından değişiklik arz eder, cümlede bulunduğu yere göre manası ve işlevi değişir. Bu
edat on farklı manada kullanılır, bunlardan altı tanesi isim, dört tanesi harftir.
Mâ, ism-i mevsûl olduğu zaman hâs ism-i mevsûller grubuna dahildir. Burada
müşterek ism-i mevsûllerden farkı müzekker, müennes, müfret, tensiye ve cem'i ayrı
ayrı bulunmayıp bunların hepsi için ortak kullanılmasıdır. Ayrıca müşterek ism-i
mevsûller sıfat olabilirken, mâ bu konumdayken sıfat olamaz.
Mâ ism-i mevûl, şart edatı, soru edatı olduğu zaman gayr-i âkiller ve onların
özellikleri için kullanılır. Ama bazı durumlarda âkiller için de kullanılır. Mesela ism-i
mevsûl olduğu zaman âkil ve gayr-i âkil karışıksa, cümlede akıllı kişi olur ama onun bir
özelliği de bulunursa, uzaktan görülen bir şeyin insan olup olmadığı anlaşılmazsa bu
edatı kullanabiliriz.
Edat, masdariyye-zamaniyye ve şart edatı kullanımında zamaniyye ve gayr-i
zamaniyye olarak iki şekilde gelir. Masdar olduğu zaman zamaniyye görevinde hem
masdar, hem zaman anlamı vardır. Ama gayr-i zamniyyede sadece masdar anlamı ifade
eder, zaman anlamı belirtmez.
Arapçada harfler genel olarak amel edip etmemesine göre sınıflara ayrılmıştır.
Mâ edatı için bu sınıflama sadece olumsuzluk edatı olarak kullanılan durumlarda söz
konusudur. Olumsuzluk edatı olunca fiillerden önce gelirse amel etmez, isimlerden önce
gelirse amel eder. Amel etmesi durumunda leyse'ye benzer ve ismini raf, haberini nasb
eder. Bunun dışındaki diğer mâ çeşitleri için böyle bir sınıflama söz konusu değildir.
Mâ, nekre olursa nekre-i mevsûfe ve nekre-i gayr-i mevsûfe olmak üzere ikiye
ayrılır. İsminden anlaşılacağı gibi birincide mevsûftur yani sıfata ihtiyacı vardır.
İkincide sıfata ihtiyacı yoktur ama kendisi sıfat görevindedir. Edat ism-i mevsûl iken
ma'rifedir.
Mâ edatı, kâffe ve gayr-ı kâffe olarak görev yapar. Kâffe olduğu zaman harflerin
ve fiillerin başına gelir. Harflerin başına gelirse onların hareke etkesini ortadan kaldırır.
Meselâ inne ve kardeşleri ismini ref, haberini nasb eder. Ama bunların başına mâ
gelince hareke etkileri kalkar, ismi de haberi de merfû olur. Fiillerin başına geldiği
zaman onların fâil almalarını engeller. Yani bu edat harflerde hareke etkisine, fiillerde
ise onların fâil almasına engeldir.
Gayr-i kâffe olan mâ ise zâiddir. Kâffe olan mâ kendinden önceki kelimenin
amel etmesine engel olurken zâid mâ, buna engel değildir. Edat bu kullanımda cümle
olumlu ya da olumsuz olsun te'kîd ifade eder ve asıl manayı kuvvetlendirir.
Edat, istimrâr fiillerinden ‫ﻔـﻚ‬‫ﺍﻧ‬ ,‫ ﺑـﺮﺡ‬,‫ ﻓﺘـﺊ‬,‫'ﺯﺍﻝ‬nin başına gelirse olumsuzluk
edatı, ‫'ﺩﺍﻡ‬nin başına gelirse zaman ifade eden masdariyye harfidir.

62
SONUÇ VE TARTIŞMA Emine CAN

Edat, istisnâ edatlarından ‫ﺣﺎﺷـﺎ‬, ‫ ﺧـﻼ‬,‫ﻋـﺪﺍ‬ ile kullanılır ve bu kullanımda


masdariyye edatı görevindedir. Bu üç fiil, harf-i cer veya fiil-i mâzi olarak kullanılır
ama istisnâda mâ önleri gelirse kesinlikle fiil görevindedirler.

63
KAYNAKLAR Emine CAN

KAYNAKLAR

ABBÂS, H., en-Nahvu'l-Vâfî, Dâru’l-Meârif, Kahire, c. I-III, s.


AKDAĞ, H., Arap Dilinde Edatlar, Tekin Kitabevi, s.
el-ANTÂKÎ, M., ?. el-Minhâc fi’l Kavâ’id ve’l-‘İrâb, Tebliğ Yayınları, İstanbul, s.
BAKIRCI, S., ve ÇÖGENLİ, S., Arapça Edatlar Sözlüğü, Bakanlar Matbaacılık,
Erzurum, s.
BANGUOĞLU, T., Türkçenin Grameri, TDK Yayınları, Ankara, s.
ÇÖRTÜ, M., a. Arapça Dilbilgisi Nahiv, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Functions and Meanings Of ‘mā’ Preposition In The Arabic Language, The 30th Part Of The Qur’ān, As A Model

Dergi:  
Eskiyeni

DOI:  
/eskiyeni

Özet:

The prepositions in the Arabic language have an important place in understanding compound sentences. Researchers and authors have taken particular care of it. The preposition mā is one of the joining tools with multiple meanings and functions, as grammarians have used it for ten different functions and meanings. What determines the function and meaning of the preposition mā is its place and location in the sentence. Every kind of mā preposition has specific rules and meanings itself. As it is known, the word in the Arabic language is divided into a noun, verb, and a letter (according to the old classical division). This study found that the preposition mā had used a noun and a letter. This study contains two main chapters. The first chapter that dealt with the various and different uses of the mā; as for the second chapter, it dealt with the types of mā mentioned in the 30th juzz’ (part) of the Qur’ān. This study revealed the fact that mā was mentioned seventy times, in addition to being mentioned 19 times, and it has more than one connotation and a grammatical function.

Anahtar Kelimeler:

Şems suresinin 5. ayetinde geçen "ma" edatı ile kastedilen Allah mıdır?

Değerli kardeşimiz,

Şems suresinin 5. ayetinde yer alan “ma” iki şekilde değerlendirilmiştir.

a) Buradaki “ma” kelimesi, Allah’ın kudretine (zatına değil, sıfatına) işaret etmek üzere kullanılmıştır.

Buna göre ayetin meali: “Göğe ve onu yapan / yaratan büyük kudret sahibi varlığa yemin olsun.” şeklinde olur.

b) Buradaki “ma”, “men” anlamında kullanılmıştır. Çünkü Arapça lisanında bazı kelimelerin, edatların, birbirinin yerinde kullanılması caizdir. Örneğin:

“Babalarınızın nikahladığını nikahlamayın.”(Nisa, 4/22)

mealindeki ayette de baba tarafından nikahlanan kadın “ma” edatıyla ifade edilmiştir ki, bunun “men” anlamında olduğuna şüphe yoktur. (bk. Taberi, Razi, Beydavî, Kurtubi, ilgili ayetin tefsiri)

- Bazı tefsirlerde buradaki “ma”, “mastariye” olarak da yorulanmış, ancak diğer bazı alimler bunun isabetli olmadığını belirtmişlerdir.

Buna göre ayetin meali: “Göğe ve onun binasına” şeklinde olur.

Özetle, “Allah onu bina etti. Yüksekliğini yükseltti ve nizamına koydu."(Nâziât, 79/) manasındaki ayette de ifade edildiği gibi, onda asılı yıldızları ve cisimleri yaratıp aralarındaki yüksek ve geniş mesafe ve yükseklik ile beraber birbirlerine bitişik bir bina bölümleri ve parçaları gibi tam bir kudretle bağlayarak, o yükseklikte denge ve düzenine koyup içinde yaşanacak yükseltilmiş ve süslenmiş bir bina halinde yapıp düzelten yüce Allah'a yahut onu öyle bina edişine, inşa ediş tarzına, kanunlarına yemin edilmektedir. (bk. Elmalılı Hamdi, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Functions and Meanings of ‘Mā’ Preposition in the Arabic Language, The 30th Part of the Qur’ān, As A Model

Öz:

The prepositions in the Arabic language have an important place in understanding compound sentences. Researchers and authors have taken particular care of it. The preposition mā is one of the joining tools with multiple meanings and functions, as grammarians have used it for ten different functions and meanings. What determines the function and meaning of the preposition mā is its place and location in the sentence. Every kind of mā preposition has specific rules and meanings itself. As it is known, the word in the Arabic language is divided into a noun, verb, and a letter (according to the old classical division). This study found that the preposition mā had used a noun and a letter. This study contains two main chapters. The first chapter that dealt with the various and different uses of the mā; as for the second chapter, it dealt with the types of mā mentioned in the 30th juzz’ (part) of the Qur’ān. This study revealed the fact that mā was mentioned seventy times, in addition to being mentioned 19 times, and it has more than one connotation and a grammatical seafoodplus.info a result of the conducted research, it is confirmed that mā has six different types. The types of mā used as a letter are mā al-nafiyah (negative mā), mā used as laysa (the mā that resembles), mā al-kāffah (preventative mā), mā al-za’idah (extra mā), mā al-ibhamiyah (indefinite mā) and mā al-maṣdariyah (gerundival mā). Besides that, it is found out that there are four types of mā used as a noun. Mā al-istifhamiyah (interrogative mā), mā al-ta‘ajubiyah (exclamation mā), mā al-sharṭiyah (conditional mā) and mā al-mawṣulah (pronominal mā) are the kinds of mā used as a noun. Whereas there is an agreement about some of the grammatical cases of mā mentioned in ’Amma juz’ of the Qur’ān, there are conflicts in some of them. The number of mā mentioned in ’Amma juz’ is fifty-one that are agreed in terms of grammatical cases. Besides that, the number of mā which there is disagreement over its grammatical issues is nineteen.Mā al-sharṭiyah and mā al-ibhamiyah are not mentioned in ’Amma juz’ of Qur’ān. Except for these types, all kind of mā is mentioned in ’Amma juz’. Mā al-istifhamiyah is mentioned seventeen times in ’Amma juz’, from this aspect it is the most mentioned and most agreed type of mā in terms of grammatical case. In ‘Amma juz’, the kinds of mā al-mawṣulah and mā al-maṣdariyah can possibly be discussed in two different ways regarding grammatical matters at the same time. The number of possible parts that grammatically probable to evaluate in two different ways is fifteen. The presence of ten different types of the mā preposition with shows the richness of Arabic language. In this study, the wealth of Arabic language in the Qur’ān is tried to be demonstrated.

Anahtar Kelime:

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir