Kemik sintigrafisi, tıp teknolojisinin geliştirerek kemik hastalıkları alanında başarılı sonuçların elde edilmesi amacıyla sunulan bir görüntüleme sistemdir.
Birçok yayına göre iskelet metastazı olan hastaların çoğunda çok sayıda kemik lezyonu vardır2. Bilinen bir malignitesi olan hastalarda metastatik lezyonların %'i aksiyal iskelet lezyonları, %'ı ekstremite lezyonlarıdır. Soliter bir kosta lezyonu, malignensisi bilinen bir hastada %10 ihtimalle metastatik bir lezyona işarettir4. Benzer şekilde meme kanserli hastalarda yapılan bir çalışmada, tek bir lezyonun %11 ihtimalle metastatik bir lezyona ait olduğu bildirilmiştir. Eğer iki yeni lezyon saptanırsa bu yüzde artarak %35'e, beş yeni lezyon bulunursa %'e çıkar5. Meme kanserinde özel olarak soliter metastatik lezyon çok nadir değildir6. Meme kanserinin daha önce Batson tarafından tanımlanan venöz yayılımı dışında7 lenfatik yolla parasternal lenf nodlarına metastaz yapma ihtimali de vardır. Dolayısıyla tek başına sternum metastazının veya diğer kemik metastazlarının oluşu prognoz açısından farklıdır. Sternum metastazı, tümörün lokal invazyonu veya lenfatik yayılımının bir sonucu olabilir8. Yapılan bir çalışmada metastatik kemik lezyonu olan meme kanserli hastanın %41'inde soliter kemik lezyonu, %59'unda multiple kemik metastazı görülmüştür. Soliter lezyon görülen hastaların %34'ünde lezyon yeri sternumdur. Bu çalışmada soliter kemik metastazlarının farklı dağılımlarda olabileceği ve bu metastazın nerede olduğunun kemik metastazı prognozundan bağımsız olduğu belirlenmiştir9. Bizim çalışmamızda, meme kanserli hastaların yaklaşık dörtte birinde kemik metastazı belirlenirken, metastazı olan 19 (%26) hastada sternum metastazı saptanmıştır. En fazla metastaz ise vertebralarda izlenmiştir.
Bir çalışmada meme kanserli 75 hastalık bir grupta 23 (%) hastada kemik metastazı saptanmış, bunların 16'sında multiple metastaz görülmüştür10. Bu 23 hastanın metastazlarının bölgesel dağılımı ise; kostalara 18, vertebralara 17, iliak kemiğe 9, femura 7 ve kafatasına 3 hastada metastaz şeklindedir. Bu çalışmadaki hastaların metastaz oranları ve dağılımları bizim çalışmamıza benzer özelliktedir.
İskelet sistemi, akciğer ve karaciğeri takiben kanser metastazlarının en sık görüldüğü üçüncü bölgedir. Meme, prostat, akciğer ve renal karsinoma iskelet sistemine en sık yayılım gösteren tümörlerdir. Kemik metastazı saptanmış hastanın gözden geçirildiği bir çalışmada vertebral metastazı olan hastaların %55'inde bu dört tip kanserden birine rastlanmıştır11. Neoplastik hastalık nedeniyle ölen hastaların %36'sında vertebra metastazı vardır12. Bizim çalışmamızda da vertebralar hemen hemen tüm hasta gruplarında en sık metastaz alanıdır. Ayrıca ekstremiteler en sık metastaz olan bölge olarak belirlenmiştir (%).
Hastalarımızın dörtte birinden fazlasında (%) kemik metastazı saptanmıştır. Metastaz açısından şüpheli kemik lezyonu olan hastalar ise % oranındadır. Bu şüpheli lezyonların bir kısmının da metastaz olduğu düşünülecek olursa malignitesi olan hastaların yarısına yakınında kemik metastazı varlığından söz edilebilir ki bu da iskelet sisteminin metastaz açısından dikkat edilmesi gereken bir yer olduğunu destekler.
hastalık bir seride (%'si meme, %'sı akciğer karsinomu) hastada ekstremite metastazı ve 43'ünde ise soliter ekstremite lezyonu tespit edilmiş, ekstremitelerden de en sık proksimal femur (%) ve humerus'a (%) metastaz olduğu görülmüştür13. Akciğer kanserli bir hasta grubunda kemik metastazlarının sırasıyla vertebralar, kostalar, pelvik kemikler ve femura olduğu ve kemik metastazlarının %70'den fazlasının multiple kemik metastazı olduğu görülmüştür14. Aynı çalışmada kemik metastazı pozitif olan grupta ortalama sürvi 9 ay, iki yıllık sürvi %8, üç yıllık sürvi ise %2 olarak belirlenmiştir. Kemik metastazı negatif olan grupta ise ortalama sürvi 11 ay, iki yıllık sürvi %24, üç yıllık sürvi ise %22 olarak tespit edilmiştir. Kemik metastazının varlığı akciğer kanserli hastalarda uzun dönem sürviyi çok azaltmaktadır.
Prostat kanserinin kan yoluyla yayılımı büyük oranda kemiğe olmaktadır. Aksiyel iskelet, vertebral kolon, kostalar ve kafatası yayılım için predominant alanlardır15. Biz ise kafatasında hiç metastaz saptamamakla birlikte en yüksek metastaz sıklığını ekstremitelerde belirledik.
Japonya'da yapılan bir çalışmada erken mide kanserinin karaciğer ve akciğerden sonra üçüncü sıklıkta kemiğe metastaz yaptığı görülmüş ve kemik sintigrafisinin tanıda kullanılmasının rutine girmesi önerilmiştir. Vertebralar ve kostalar en sık metastaz alanları olarak rapor edilmiştir16. Biz bu alanlara ek olarak pelvik kemikler ve ekstremitelerde de metastaz sıklığını yüksek bulduk.
Hastalarımızın sadece 7'si renal karsinoma tanısına sahipti. Bu sebeple renal karsinomalı hastalar diğer kanserler grubu içinde değerlendirilmiştir. Özellikle belirtmek gerekirse renal karsinomalı hastalarımızın 2'sinde kemik sintigrafisi normal iken diğer 5'inde (% 71) yaygın kemik metastazı izlenmiştir. Bu oran diğer kanser gruplarıyla karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. Bu nedenle özellikle bu kanser grubunda tanı anında tüm vücut kemik sintigrafisi yapılmasının faydalı olacağı düşüncesindeyiz.
Son yıllarda birçok kanserin evrelemesinde rutin olarak kullanılan F FDG PET/BT'nin kemik sintigrafisinin yerini alıp alamayacağı ile ilgili tartışmalar sürmektedir. Özellikle meme kanseri metastazlarının saptanmasında PET/BT'nin kemik sintigrafisinin yerini alamayacağı gösterilmektedir. PET/BT'nin meme kanserinde osteoblastik metastazları daha düşük oranda gösterdiği ortaya konmuş17, başka bir yayında bu FDG negatif metastazların tedavi sırasında görülen osteoblastik değişikliklere bağlı olduğu düşünülmüştür18. Ancak bunun tersini kanıtlayan yayınlar da mevcuttur19. Dolayısıyla meme kanseri evrelemesinde PET/BT ile kemik sintigrafisinin birlikte değerlendirilmesi görüşü ön plandadır. Ancak PET/BT'nin özellikle akciğer kanseri gibi birçok kanser türünde tartışmasız bir yeri vardır. Akciğer kanserindeki kemik metastazlarında üstünlüğü birçok çalışmada gösterilmiştir20.
Bu retrospektif çalışmadaki eksiğimiz hastalarda kanserlerin alt tip tayinini tam olarak belirleyememiş ve prognoz takibi yapamamış olmamızdır. Bu şekilde daha ayrıntılı bir sınıflama yapılabilir ve şüpheli lezyonlar tam olarak tanımlanabilirdi.
Çalışmamızda meme, akciğer ve mide karsinomunda vertebral kolon ve kosta metastazları diğer çalışmalarla uyumlu olarak en sık görülmekle beraber diğer çalışmalardan farklı olarak prostat karsinomunda en sık metastaz yeri olarak ekstremiteleri saptadık. Hatta diğer kanser türlerinin de ekstremite metastazları dikkat çekici sayıda idi. Yapılan hastalık bir seride çeşitli kemik dışı tümörlerin ekstremitelere metastaz oranı %34 olarak verilmiştir21. Ekstremiteler rutinde metastaz alanı olarak ilk planda düşünülmediği için ekstremitelere yönelik dikkatli bir değerlendirme yapılmamakta ve hatta bazen görüntü alanından çıkartılmaktadır. Literatürde ise pek çok vaka örneği22-26 ve bu tür metastazların tedavisinin tartışıldığı biyopsi sonuçları olan çalışmalarla27 kemik dışı tümörlerin ekstremite metastazları ortaya konmuş ve değerlendirilmiştir. Ayrıca bu çalışma da ortaya koymaktadır ki ekstremitelerde azımsanmayacak oranda metastaz olmaktadır. Bundan dolayı ekstremiteler, rutin incelemeler sırasında metastaz araştırırken dikkatle değerlendirilmesi gereken bölgelerdir. Tüm vücut kemik sintigrafisinin en önemli avantajlarından biri de tek bir tetkikle ekstremiteler dâhil olmak üzere tüm iskelet sisteminin taranabilmesi ve tüm kemiklerdeki metastazlarının belirlenebilmesidir.
Tüm vücut kemik sintigrafisi için gönderilen hastaların yaklaşık yarısında kemik metastazına rastlanabildiği için özellikle kanser hastalarında kemik sintigrafisi istenmesi gereklidir. Ekstremiteler hiç beklenmedik şekilde sık bir metastaz alanı olarak karşımıza çıkmış olup bu alanlara kemik sintigrafisi çalışmalarında daha yüksek dikkat gösterilmesi gerekir.
Sintigrafi yönteminde hastalara çeşitli yollarla (enjeksiyon veya ağızdan) çok düşük miktarda radyoaktif (radyasyon yayan) ilaç verilir ve daha sonra gama kamera denilen cihaz ile organların 2 veya 3 boyutlu görüntüleri alınarak gerçekleştirilir.
Sintigrafi Nedir?
Nükleer Tıp bölümünde yapılan görüntüleme işlemine verilen isimdir. Bu işlem için, hastalara çeşitli yollarla (enjeksiyon veya ağızdan) çok düşük miktarda radyoaktif (radyasyon yayan) ilaç verilir ve daha sonra gama kamera denilen cihaz ile organların 2 veya 3 boyutlu görüntüleri alınır. Görüntüler, özel bilgisayar programları yardımıyla işlenerek organların kanlanması, işlevi, yapısı hem görsel hem de rakamsal olarak değerlendirilir. Böylelikle, hastalıkların erken dönemde tanısı, süreci ve tedaviye yanıtının değerlendirilmesi kolayca, güvenilir, ağrısız olarak gerçekleştirilmiş olur.
Sintigrafi işlemi için hastalara verilen radyoaktif ilaç dozu çok düşüktür ve bu dozlardaki radyasyonun insanda herhangi bir hastalık veya radyasyona bağlı bir hasar oluşturmadığı bilinmektedir.
Kalp Damar (Koroner Arter) Hastalığı Nedir?
Kalbimizin büyük bölümü kaslardan oluşmaktadır. Kalbin, diğer organlara temiz kan pompalama görevini yeterli ve sağlıklı olarak yapabilmesi için kalp kaslarının da yeterli miktarda temiz kanla beslenmesi gerekir. Kalbi besleyen atardamarlara koroner arter denilmektedir. Kalpte, direkt olarak aortadan çıkan, biri sağ, diğeri de sol olmak üzere iki ana koroner arter mevcuttur. Her bir ana dal, daha küçük yan dallara bölünerek, belirli bir kalp kası bölgesinin beslenmesini üstlenir.
Koroner arterlerin iç yüzeyleri normalde pürüzsüzdür ve kan akışı damar içerisinde sorunsuz seyreder. Ancak, bu damarların içerisinde, zamanla, bazı madde ve hücrelerin birikimi sonucunda, kan akışını azaltacak/engelleyecek şekilde plaklar oluşur (ateroskleroz-damar sertliği). Plakların, damarın içini daraltması neticesinde, o damarın beslediği kalp kası bölümüne giden kan miktarı azalır ve kalbin ritmik çalışmasında ve kasılmasında bozukluklar ortaya çıkar. Koroner damarlarda görülen bu rahatsızlık, koroner arter hastalığı (kalp damar hastalığı) olarak isimlendirilir. Damarlarda meydana gelen daralmanın derecesine bağlı olarak hastalarda bazı yakınmalar görülür. Bunlardan en tipik olanı fiziksel zorlanma neticesinde ortaya çıkan göğüs ağrısı şikayetidir. Bunun dışında çarpıntı, nabız düzensizliği, nefes darlığı, çabuk yorulma gibi şikayetler de oluşabilir. Zamanında fark edilip gerekli önlemler alınmazsa, koroner arterdeki darlık ilerleyip, damarın tamamen tıkanmasına neden olur (kalp krizi), ve bunun sonucunda, kalbin o damar tarafından beslenen kaslarında geriye dönüşsüz harabiyet gelişir. Kaslar kasılma görevini yapamaz, ritim bozuklukları ve ölüme kadar gidebilen ciddi problemler ortaya çıkar.
Koroner Arter Hastalığının Tanısında Kullanılan Yöntemler Nelerdir?
Koroner arter hastalığının damarlarda henüz tıkanmanın oluşmadığı erken dönemde tanısı, hastaların yaşam kalitesini ve sağkalım oranını artıracağından, büyük önem taşır. Kesin tanı koroner anjiyografi ile konur. Bu yöntemde, kasık veya kol atardamarı kullanılarak, koroner damarların içine özel bir ilaç verilip röntgen ışınları yardımıyla damarların iç yüzlerinin görüntüleri alınır. Böylelikle, damarlarda darlık ve/veya tıkanıklık olup olmadığı saptanır. Ancak, koroner anjiyografi girişimsel bir işlemdir ve her girişimsel işlemde olduğu gibi koroner anjiyografi sırasında veya hemen sonrasında, nadir olmakla birlikte, işlemle ilgili sorun ve istenmeyen olaylarla karşılaşılabilmektedir. Bu nedenle, koroner arter hastalığı şüphesi olan her hastaya anjiyografi ilk planda uygulanmaz. Olgularda, öncelikle, EKG, EKO, efor testi gibi daha basit tanı yöntemleri kullanılarak tanıya ulaşılmaya çalışılır. Ancak, çoğu hastada bu yöntemler tanı için yetersiz kalır. Bu durumda, uygulanması kolay, tanı için yüksek hassasiyet ve güvenilirliğe sahip olan sintigrafi yöntemlerine başvurulur.
Nükleer Tıp’ta koroner arter hastalığı tanısı için en çok kullandığımız sintigrafik yöntem “miyokard perfüzyon sintigrafisi” (MPS) dir. Bu yöntemde, hastaya damar yolu ile düşük doz radyoaktif ilaç verilerek kalp kaslarının kanlanması görüntülenir. Verilen radyoaktif ilacın kalp kaslarındaki tutulum derecesi, kasların kanlanma miktarı ile doğru orantılıdır. İyi kanlanan bölgelerde radyoaktif ilacın tutulum oranı fazlayken, az kanlanan bölgelerde düşüktür. Kanlanmayan bölgelerde ise verilen radyoaktif maddenin hiç tutulmadığı gözlenir. Böylelikle o bölgeleri besleyen koroner damarların durumu hakkında %90’ın üstünde doğruluk oranıyla, kolaylıkla bilgi sahibi olunur. Yapılan MPS’nin sonucunun normal olması durumda, bu olgularda koroner arterlerde ciddi darlık/tıkanıklık olmadığı düşünülür ve çoğu kez ileri tetkik (anjiyografi) ve tedavi uygulanmasına gerek kalmaz. Ancak, MPS sonucunda bir veya birkaç bölgede kalp kaslarının kanlanmasında bozukluk, yani o bölgeyi besleyen damarların önemli derecede darlığını/tıkanıklığını düşündürür sintigrafik bulgu saptanmışsa, bu durumda hastaya ileri tetkik ve tedavi uygulanması planlanır.
MPS Nasıl Uygulanır?
Miyokard perfüzyon sintigrafisi başlıca 3 şekilde uygulanır: eforlu, efor yapamayacak olan hastalarda damar genişletici veya kalp hızını artırıcı ilaç verilerek veya sadece istirahat sırasında yapılabilir.
Eforlu inceleme yapılacaksa hasta yürüme bandına alınır. Bu bandın eğimi ve hızı her 3 dakikada bir artar. Hasta, kalp hızı yaşına göre belirlenmiş olan hedef kalp hızının %85 ve fazlasına ulaşılıncaya kadar, kan basıncı ve EKG kontrolünde yürütülür, kalp hızı istenen rakama ulaşınca sintigrafi için gerekli radyoaktif ilaç hastaya damar yolundan verilir. Hasta 1 dakika daha yürütüldükten sonra efor sonlandırılır.
Eğer hasta efor yapamayacak durumdaysa (ortopedik problem, artirit, nörolojik hastalık, efor kapasitesi sınırlılığı) ağızdan veya damar yolundan damar genişletici veya kalp hızını artırıcı ilaç verilir, daha sonra radyoaktif ilaç enjeksiyonu yapılır.
Tüm bu işlemler sonrası hasta görüntüleme masasına sırtüstü pozisyonda yatırılır, gama kamera cihazıyla yaklaşık dakika süresince, cihaz hastanın göğüs kafesi etrafında döndürülerek, kalbin 3 boyutlu yorgunluk görüntüsü alınır. Bundan yaklaşık 3 saat sonra, kalbin istirahatteki görüntüleri kamera ile aynı şekilde kayıt edilir. Yorgunluk ve istirahat görüntüleri özel bir bilgisayar programı yardımıyla işlenir ve nükleer tıp uzmanları tarafından değerlendirilir.
Sadece istirahat çekimi yapılacak ise, hasta dinlenme halindeyken düşük doz radyoaktif ilaç damar yoluyla verilir, takiben hasta çekim masasına alınarak görüntüleme yapılır. Bu işlem genellikle kalp krizi geçirmiş vakalarda canlı kas dokusu tespitinde uygulanır.
Son yıllarda, kalbin kanlanma görüntüleri ile eş zamanlı olarak, özel bir teknik kullanılarak (Gated yöntemi), istirahat ve yorgunluk sırasında kalbin kanı pompalama gücü, bu gücün bölgesel dağılımı ve kalp kaslarının kasılıp gevşeme hareketlerinin görüntülenmesi ve değerlendirilmesi de sintigrafi yöntemiyle kolaylıkla gerçekleştirilmektedir.
MPS Öncesi Hasta Hazırlığı Nasıl Olmalıdır?
Hastaların 6 saatlik açlıkla sintigrafi randevusuna gelmesi gerekmektedir. Eğer eforlu veya kalp hızını artırıcı ilaç ile sintigrafi yapılacaksa, kalp hızının artışını önleyecek beta bloker ilaçların 48 saat, kalsiyum kanal blokeri ilaçların 24 saat öncesinden kesilmesi gerekir. Ancak, işlem damar genişletici ilaçla yapılacaksa veya istirahatte çekim yapılacaksa bu ilaçların kesilmesine gerek yoktur. Damar genişletici ilaçla sintigrafi yapılacak olan hastaların 24 saat öncesinden itibaren kafein içeren çay, kahve, kola içmemeleri, çikolata yememeleri önerilir. Şeker hastalığı olan kişiler aç olarak gelecekleri için doktorlarına danışmak suretiyle test sabahı şeker ilacı ve insülin almamalıdır.
MPS Hangi Hastalara Uygulanmaz?
Hamilelere zorunlu kalınmadıkça uygulanmamalıdır. Emzirme dönemindeki annelere sintigrafi yapılabilir, ancak, verilen ilacın anne sütüne geçtiği düşünülerek işlem sonrası 24 saat süresince bebeklerini anne sütü ile beslememeleri önerilir.
Bunun dışında, eğer hasta son birkaç gün içerisinde kalp krizi geçirmişse, şiddetli hipertansiyonu, tedavi edilmemiş hayatı tehdit eden boyutta ritm bozukluğu, ileri derecede kalp yetmezliği, akut kalp kası iltihabı, ciddi kalp kapak darlığı varsa eforlu ve kalp hızı artırıcı ilaçla uygulama yapılmamalıdır. Hastada ciddi boyutta akciğer hastalığı (özellikle astım), hipotansiyon, ileri derecede kalp iletim sistemi bozukluğu varsa damar genişletici ilaç verilmemelidir.
MPS’nin Yan Etkisi Var Mıdır?
Görülebilecek yan etkiler verdiğimiz radyoaktif ilaçlar ile ilgili değildir, çünkü bu ilaçların hiçbir toksik, allerjik etkisi bulunmamaktadır. Yapılan efor testi veya kalp hızı artırıcı/damar genişletici ilaçların etkisi ile bazı hastalarda yan etkiler görülebilir. Eforlu olarak veya kalp hızı artırıcı ilaç verilerek işlem yapılmışsa, kalbin yorulması neticesinde, hastada bulunan kalp hastalığının ciddiyetine, genel egzersiz kapasitesine ve genel sağlık durumuna bağlı olarak çarpıntı, nefes darlığı, 1/ kişide göğüs ağrısı görülebilir. Bu şikayetler genellikle dinlenmekle geçer. Eğer damar genişletici ilaçla inceleme yapıldıysa, bazı hastalarda baş ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi gibi yan etkiler oluşabilir. Bunlar, genellikle ilaç verilmesini gerektirmeyecek kadar hafif şiddettedir ve birkaç dakika içinde düzelir.
Koroner Arter Hastalığı Tanısında MPS Dışında Hangi Nükleer Tıp Yöntemleri Kullanılır?
Tanıda kalbin fonksiyonlarının incelenmesine yönelik ilk geçiş radyonüklid anjiyokardiografi ve MUGA tetkiklerinden yararlanılabilir. İlk geçiş sintigrafisinde, radyoaktif ilaç hızla damar yolu ile verilir ve bu maddenin toplar damarlardan, sağ kalbe, akciğerlere ve sol kalbe geçişi kamera ile takip edilerek bilgisayar yardımı ile analiz edilir. MUGA yönteminde ise kırmızı kan hücreleri vücut içinde radyoaktif ilaç ile işaretlenir ve bu şekilde kalp boşluları, içlerinde bulunan işaretli kan hücreleri vasıtasıyla görüntülenir. Bu yöntemlerle, kalbin pompalama gücü ve kalp duvar hareketleri kolaylıkla değerlendirilir. Ayrıca, bu tetkiklerle kalp kapak hastalıklarının ciddiyeti ve operasyon gerekliliği, doğumsal kalp anomalileri hakkında da objektif ve rakamsal bilgiler elde edilir.
Son yıllarda PET/CT isimli cihazla da koroner arter hastaları değerlendirilmektedir. PET/CT, pozitron emisyon tomografisi ve bilgisayarlı tomografinin birleşmesinden oluşan hibrid bir cihazdır. Bu cihaz sayesinde, incelenen organın hem işlevi, metabolizması hem yapısı aynı anda görüntülenebilmektedir. Kardiyak PET/CT, kalp krizi geçiren ve bypass cerrahisi adayı olan kalp hastalarında, kalpte canlı kas dokusunun olup olmadığını ve hastanın bypass cerrahisinden faydalanıp faydalanmayacağını öngörmede oldukça başarılı bir yöntemdir.
Sonuç olarak, başta MPS olmak üzere sintigrafik inceleme yöntemleri, koroner arter hastalığının tanısında ve takibinde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de uzun yıllardır uygulanmakta olan, hasta için ciddi bir risk içermeyen, sonuçlarının güvenilirliği defalarca kanıtlanmış, tercih edilmesi gereken görüntüleme yöntemlerdir.
Mps nin kullanım alanları
•Koroner balon anjiyoplasti/ koroner bypass ameliyatı öncesi ve sonrasında uygulamanın gerekliliğinin ve
faydasının belirlenmesinde
•Göğüs ağrısı şikayetinin kalp hastalığı ile ilgili olup olmadığının tespitinde
•Koroner arter hastalığının
tanısında, hastalığın yaygınlığının ve şiddetinin tespitinde
•Kalp krizi sonrası etkilenen
kalp kasının canlılığının
incelenmesinde
•Kalp damar hastalığı yönünden risk faktörleri bulunan hastalarda, tarama testinde
•İlaç tedavisi sonrasında tedavi etkinliğinin değerlendirilmesinde
•Hastaların kalp krizi geçirip geçirmediklerinin saptanmasında, geçirilen krizin yaygınlığının ve ciddiyetinin belirlenmesinde
•Daha önceden kalp krizi geçirmiş veya kalp damar hastalığı açısından risk taşıyan kişiler başka nedenlerle operasyon geçireceklerse, operasyon öncesinde kalp açısından risk değerlendirilmesinde