sabah namazı tesbihatı mavera / Allah Dostu Derki 2 PDF | PDF

Sabah Namazı Tesbihatı Mavera

sabah namazı tesbihatı mavera

Allah Dostu Derki 2

0 calificaciones0% encontró este documento útil (0 votos)
vistas páginas

Título original

Allah-Dostu-Derkipdf

Derechos de autor

Formatos disponibles

PDF, TXT o lea en línea desde Scribd

Compartir este documento

Compartir o incrustar documentos

¿Le pareció útil este documento?

0 calificaciones0% encontró este documento útil (0 votos)
vistas páginas

Título original:

Allah-Dostu-Derkipdf

Dr. Münir Derman (K.S)

1. GİRİŞ
2. ÖNSÖZ
3. MANEVÎ ÂLEMDEN YAĞMUR DAMLALARI…
4. LEDÜNN İLMİ
5. İLİM
6. PEYGAMBER
7. NEBÎLİK
8. RENK - SES - KOKU
9. VELE ZİKRULLAHİ EKBER
SEMÂ - SEMÂVÂT - FEZA
ARŞ
İHLAS
LÂ İLÂHE İLLÂ ENTE SÜBHANEKE İNNİ KÜNTl MİNE’Z-ZÂLİMİN
VAHİY
SÜLEYMAN - MUSA - ÎSA PEYGAMBER'LER
İSLÂMDA HİÇLİK VE YOKLUK MEVHUMU DÎYE BİR ŞEY YOKTUR,
HERŞEY VARDIR.
İSA PEYGAMBER
HAZRET-İ İSA VE HAZRET-İ MERYEM
LÛT KAVMİ
HALVET PENCERESİNDEN
EZAN
MİSVAK
(ATIS) AKSIRMAK - (TESAVEP) ESNEMEK
YALAN ÜZERİNE
KADIN
KADIN 2

~1~
CENNETDE OLAN KADINLAR
FATIMA
RESÛLÜ EKREM VE EHLİ BEYT
LÂ YÜKELLİFULLAHU İLLÂ NEFSEN VÜSAHA
NEFS - NEFİS
CAN-CESED-RUH
GÖRÜNEN GÖRÜNMEYENE ÎMAN
CiN HAKKINDA MERCAN TEPELERİ
ŞEYTAN
MÜNKER VE NEKİR
HURAFE
BiT, PİRE VESAİRE
GÜNAH - FARZ - VÂCİB - MU’CİZE - BÜRHAN - SADAKA
NAZAR - HASED
MAHREMİYET VE ÜMMÜ HÂLET (SAHABE KADIN)
İSLAMİYETDE MAHREMİYET
AKIL NEDiR ?
GÜZEL - ÇİRKİN
GÖZ - KULAK - EL
ORUÇ = SAVM
KADiR GECESi
ÂYETLER
HAMD
ŞEHİD
HUDÂ
DİMAĞ = BEYiN İLAHÎ BiLGiSAYAR
YAŞANMIŞ BiR HiKAYE
CÜNÜB - CÜNÜBLÜK
SEYR-İ SÜLUK
ŞEYH - MÜRŞİD - MÜRŞİD - İ KÂMİL
İSTİHARE
ALIN YAZISI
TEREKET SELÂMİ ANDARİR HİYANETÜN
BÜYÜK İNSANLARIN GÖZLE GÖRÜLMEYEN PORTRESİ
YUNUS
CEBRE DENiZ ZAFERi
BAŞ HÜNKARA EĞİLİR. BEL ALLAH'A EĞİLİR
SELİMİYE - SÜLEYMANİYE
FAŞ EYLEME KENDiNi
RAMAZANDA TEYPDEN ALDIĞIMIZ BiR SOHBET KONUŞMASI
OĞLUM!..
İMAM
NAMAZDA SAĞ EL İŞARETİ
SÖVMEYİNİZ!..
VELE ZIKRULLAH-U EKBER
~2~
TEŞEKKÜR

GİRİŞ

Hep erenler Hû ile kaldırdılar


Hû perdesin Gördüler
Hû kaplamıĢ onsekiz bin âlemi
Zât-ı Hakk’ı buldular
BuluĢtular bir Hû ile.

M. D.

HÛ: NEDiR?..

ÖNSÖZ

Hocamıza yine israrla rica ettik. Kitabları bastıralım


―Bana artık sormayın ben toplanıyorum.
Otobüs biletleri pahalandı
Tren biletleri pahalı hem kalabalık
Uçak biletleri hele hele
Mezar fiyatları bile akıl almayacak derecede.
Kitabları bastırmak hayali bir Ģey gibi.
Ama istiyorsunuz siz bilirsiniz!..‖

Hocanın Ģeceresi hakkında kendisinden sormuĢtuk, çok kısa anlatmıĢtı


Biz de baĢkalarından öğrenmeye çalıĢtık Derman hocanın on sene ilim ve
mânevî terbiyesini almıĢ, Ģimdi hoca ile aynı yaĢta istanbul'da bulunan
mübârek bir zâtdan aldığımız mektupta o zât târif ediyor.
Hocanın mânevî resmini Ģöyle çizmiĢ o mübârek zât: ―Derman hoca,
kendini diken ve çalılarla gözlerden gizleyen, gönüllere girmekten kaçan
zamanın nokta hâlinde görünen en büyük kutbu ve sultanıdır. Hocanın
tevazu’u karĢısında tevazu’ erir. Sabrı karĢısında sabır erir yok olur.
Kanaati karĢısında kanaat utanır ağlar.
Hoca, görünür görünmez, görünmez görünür O, Ömer Ġnan Efendi
rahmetullahı aleyhin ta bu asırda görünüĢüdür. Hoca, kendini görenlerin
yanına sokulmaz. Göremeyenlerin yanına sokulur. O'nun ilmi nereden gelir
bilinmez. Bildikleri bir ömür boyunca öğrenilmez. Nereden bunları almıĢtır
o hiç bilinmez. Maddî ve mânevî ilimlerin hepsi ondadır. Yarın göçerse
yerine geçecek kimse olmayacaktır. Kendilerine sorulduğunda ise; var
ama söylemem demiĢ
Hoca taĢı elmas, odunu gül, gülü gül yapanlardandır.
Her müĢkülü hâlleden O'dur.
O'nu görenler bile yanaĢamazlar O'na
Zamanın Eba Hüreyre'si
~3~
Üç kalanların bağlandığı baĢ
Ledün ilmini nereden öğrendiği bilinmeyen velâyet ve tasarruf sahibi ârifi
billah‖
O zât hocayı böyle târif etmiĢdi

Hoca, Henüz basılmayan bir kitabında Ģöyle söyler:


―Bana hocam söylemiĢti yıllarca evvel
―Seni ancak ben görebilirim. BaĢkası göremez.‖
―Niçin?‖ der gibi mübârek gözlerine baktım.
Gülerek bana: ―Sen görünmezsin de ondan‖ demiĢti.
―Hocam, görünmek istiyorum!..‖
―Sırası gelince görün!‖ dedi
Göründüm fakat görmediler O zaman görünmez oldum Kader böyle
Bakanlar bana
Gövdemi görürler
Hâlbuki ben baĢka yerdeyim.
Günü gelince
Gömerler beni
Gövdemi gömerler
Orada bile baĢka yerdeyim.
Gel aç üstümü ne görüyorsun
Görünmeyeni
Görebiliyor musun
Doktor nerede
Derman ne oldu?
Sana bana olan ona da oldu.
Kendi beyaz gömleği altında
Birden yok oldu.
Yıllar geçti,
Dünya değiĢti.
Hocam göç etti.
Ne var ne yok ufukta kayboldu perdelendi. Ben öğüt tutarım. Hocamı
kırmak da aklımdan geçmez. Bir Ģeyler karaladım okusunlar diye!..‖

Gönlü sonsuzlukla dolu, ötelere bakan mübârek gözleri daima yaĢlı,


mânevî feyz ve ilham kaynağı Derman
Huzurlarında târiflere sığmayan huĢu ve sessizliğin zevk veren, insanı bir
anda bulunduğu sıkıntı ortamından sıyırıp alan büyüleyici havasına
bürünür, âdetâ mânevî bir sarhoĢluğun tatlı dünyasına dalar insan
O: ―Ġnsanı insan ―insan‖ yapar!‖ der Bizler de insan olmak yolunda bilgi
dağarcığımızı doldurabilmek, noksanlarımızı gidermek için bu pınara
yanaĢtık
Hakk kelâmı sözlerindeki engin güzelliğin, akıcı bir üslûpla bilinmeyen
mevzu’ların izah ve anlatımı, günümüz insanını aydınlatan doyurucu bir ıĢık
~4~
olacağından elde ettiğimiz not ve derlemelerle faydalı olacağımızı
umuyoruz
Elli senedir yazılmıĢ sandıklarda kitablar var. Hâlen depoda çürüyor.
Hocanın evi bile yok. Bir tek odada eĢi ile kimseden habersiz yaĢıyor.
Yardım istemez, emekli maaĢı ile ne yer ne içer bilinmez.
Uzun çileli yıllara rağmen mütebessim yüzünde, sabır sükûn ve tevekkül
her hâl ve tavrıyla birĢeyler fısıldar
Bilmeden, bilinmeyeni sezmeye öğrenmeye baĢlarsınız.
Ġlk emir oku var ya!..
Derman pınarından

Yalnız tıp doktoru olarak değil, aĢk yolunda çölde: ―Su!..‖ diye
haykıranların, karanlıkta bunalmıĢ yol arayan yalnız kalan gönül dostlarının
Dermanı'dır O

Yakından tanıyan ve sevenleri arasında Melek Hoca'dır


Çölde insanın terinden baĢka ―Su‖ yok ―SU‖dan gelen bu kitab da çölde
sana ırmaklar akıtır…
Anlayarak okursan .

Su nankör değildir. Değerini bilmeyenler nankörlerdir. Sudaki cömertlik


ALLAH'a ait bir cömertliktir. Bunu anlamak büyük ruhî ve mânevî bir
baĢarıdır.
PadiĢah-ı âlem olmak kuru bir kavga imiĢ
Bir velîye bende olmak cümleden evlâ imiĢ.
Yavuz Selim

Her asırda peyda olur velâyet makamın iĢgal eden


Kimse bilmez ol mübârek zâtın kim olduğun .
Derdi devâsın olur dertliye kendü derdün bilmez Lokman bile.
Gel bulursan derdinin dermanını ol zaman
Kadru kıymetin olan insan, insanı insan yapar
Kim, demiĢler arzı vâsi ister isen gir velînin kabzına
―ArĢ’ı kürsi Kâbe kavseyn‖ den geliĢtir ol velînin ayesi
Ol makamda gizlidir sûr-u sırrel yakîn
Kul huvallahu ahad yükseltir insanı Makam—ı Mahmud'a
Ol makamda perdelenmiĢ Ahad, Ahmed, Nûr-u Muhammed
Emrolundu Mustafa'ya ―vemine’l- leyli fetehecced‖
Ol namazın kıymetin bil etme hata
Yükselirsin sen de mi’rac ile Makam-ı Mahmud'a
Gafil olma büyü velâyet makamın alan namzettir
Ahad, Ahmed, Mahmud, Muhammed Nûru görmeye

Sûr-u sırre’l- yakîn : Sırre’l-yakîn sûru

~5~
Mi’rac : Merdiven, süllem. * Yükselecek yer. * En yüksek makam. * Huzur-u
Ġlâhî. Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.) Efendimizin, Receb ayının
gecesinde Cenab-ı Hakk'ın huzuruna ruhen, cismen, hâlen çıkması
mu'cizesi ki; en büyük mu'cizelerinden birisidir.(Resûl-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm, nasılki Arz ahâlisine inĢikak-ı Kamer mu'cizesini
göstermiĢ; öyle de: Semâvat ahâlisine, Mi'rac mu'cize-i ekberini
göstermiĢtir.

Ayesi : Beyazlıgı, aklıgı,nûrluluğu.

Âyesi : Avuç içi.

Makam-ı Mahmud : ġefaat-ı Uzmâ) En yüksek Ģefaat makamı.


Peygamberimizin (A.S.M.) kavuĢacağı, ALLAH tarafından vaad edilen
makam.

MANEVÎ ÂLEMDEN YAĞMUR DAMLALARI…

―Ruh vardır!‖ derler…


―Ruh yoktur!‖ derler…
Her ikisi de birdir.
―Yok!‖ dediler, varlığından Ģüphe ettiler ki yok demiĢler.
―Var!‖ dediler, var olduğunu sezdiler.
Yok olandan hiç bahsedilir mi?
Ruh, bir vardır ki yok görünür!..‖
Bir ALLAH dostu böyle söylemiĢ…
Yok diyenler dıĢı süslemek için uğraĢanlar.
DıĢlarını süslemek isteyenler, içlerini harabetmeden bunu baĢaramazlar…
Fakat içi süslemek çok güç ve çok zor bir iĢtir…

Manevî âlemden gelen bu yağmur damlaları içinizi ıslattıkça, ruhunuzda bir


baĢkalık, bir huzur duyacaksınız…
Bu satırları; münakaĢa etmeden, sual sormadan,gökte bir hayal seyreder
gibi okumak yeter.. Hiss olarak okuyun, akıl olarak değil… Hiss olarak takib
ederseniz tatlı bir rüya zevki içine dalarsınız… Akıl olarak devam
ederseniz, nefsin gaflet zincirinden çıkamazsınız… Gülünç olursunuz!

Aklın ötesinde Ģuhûd âleminin dıĢında, zaman zaman manevî seyehatlere


çıkan, içleri aydın kimselerin seyehat notlarıdır bunlar da, ondan böyledir…
Ġnsan özü kokan toprakta yeĢermeye baĢlayan buğday çimleri, gün ve
haftalar geçtikçe boy atar, toprağı kaplar…
Simsiyah toprak yemyeĢil bir derya olur.
Rüzgâr, bu yeĢil ni’met namzeti denizde, sâkin ve her an değiĢen,
muntazam ve yek diğeri içinde biden bire kaybolan dalgalar husule getirir..
bir gün gelir ni’met olma amacında bulunan yeĢil deniz sararır…
~6~
Ġçi azîz ni’met dolu baĢlarını öne eğerler, kendilerini o hâle sokana âdetâ
huĢu’ ile rukû içindedirler…
Buğdayın bu hâlinden kimse haberdâr değildir. ĠĢte küçük hikayedeki hoĢ
çile gibi satırlarımızı okuyun, içinizde kalsın kimseye söylemeyin…
Okuya okuya siz de ruhca buğday gibi olgunlaĢırsınız…
Buradaki olgunlaĢmada ruhen bir cehde lüzum yok…
Ġnsan topluluğu içinde binbir renkle yoğrulup bitkin bir hâle gelen insan
ruhunu yıkamak, hem de bütün Ģüphe ve batıl düĢüncelerini, hırslarını,,
kötü arzu ve heveslerini silip süpürmek, maddî cesedi ve maddî refahın bir
Ģey ifade etmeyip, ruhun manevî huzur içinde ancak rahat ve mes’ud
olaağını da en güzel, en cazib, en hakikat yoldan öğretmek manevî
sevabına kavuĢarak mukaddes ve her Ģeyden münezzeh varlığın rızasına
bahane arıyor bu yazılar…
Muhtelif kitablardan alınmıĢ veyahut bir tahsilin neticesi akıl ve mantıkla
sıralanmıĢ laflar değildir…
Kalb penceresine akseden ifadelerin insan özü ile ifadeleridir…
Yazan, yazmamıĢtir…
Yazana, kalb maverasından yazdırılmıĢtır da ondan bir kıymet taĢıyor…

Yağmur gökten toprağa düĢer.


Bir çok hoĢ ve iyi iĢler görür.
Tekrar göğe buhar hâlinde yükselir.
Bu güzel iĢleri yapan; bazen bulut, bazen kar, bazen buhar, bazen insan
Ģeklinde bir rahmet olur.
Bu değiĢiklite rahmet kalıptan kalıba, Ģekilden Ģekile giriyor.

ĠĢte gayemiz budur…


Biz, bunları anlatacağız, söyleyeceğiz okuyanları da rahmet denizinde
seyehatlere çıkaracağız…
Manevî hazla dolu gönüllerin her an çevrildiği, ruhî arzuların kabul edildiği
―YER‖e doğru seyehate çıkmıĢlardı…
Uzun maddî bir meĢakkat, sabır, tahammül, kanaat hasletlerinin seferber
edildiği bir kafile yavaĢ yavaĢ yol alıyordu…
Binbir renk ile süslü kervanı gâh rüzgâr, gâh sıcak, gâh susuzluk, gâh açlık
okĢuyor geçiyordu… vücud ve ruhlarında bu güçlükler bir te’sir
yapmıyordu…
Gönülleri dolu, akılları doymuĢ, vücudları piĢmiĢ durmadan yürüyen bu
kervan; sabır, kanaat, tahammül, fazilet, adalet, doğruluğun sembolü
yekpâre bir kütle hâlinde yoluna devam ediyordu…
Ġçlerinde öyle gönülleri dolu, öyle ateĢin, öyle manen zengin insanlar vardı
ki bunlar zaman zaman kervandan ayrılıyor, hedeflerine kervanları henüz
ulaĢmadan gidip gidip geri geliyorlardı…
Kervanın geceleri konakladığı yerlerde, yıldızlı semâlarda ruhen gezenler,
karanlıkların içinde nûr bularak oraya gidip gelenler var…
~7~
Bu kervan kütle hâlinde maddî bir varlık, bir ihtiĢam arzederken, manen
yerinde durmayan ve daima dalgalanan bir nûr menba’’ı idi…
Çünkü gayeleri nûrun çıktığı yere varmaktı…
Zâten onun için yola çıkmıĢlardı…
Hele içlerinde bir tanesi vardı ki konuĢtuğu zaman etrafındakilere ümit,
fazilet, doğruluk, manevî bir huzur dağıtıyordu…
Bu zâtın cildi ĢeffaflaĢmıĢ, âdetâ insan Ģeklinde bir nûr yığını hâlini almıĢtı…
ĠĢte, bir gün bu kervana tesadüf ettik…
Sohbetlerinde bulunduk…
Onları dinledik…
Bize bir çok hakikatler anlattılar…
Biz de onları okuyucularımıza bu yazılarımızda analatacagız…

Mütevazi küçük bir kasabada, gayet temiz ve Ģirin bir evde otururdum…
Gündüzleri hastalarla uğraĢır, manevî ve ruhî tarafımı takviye için, insan
olmak Ģükrünü, küçüklüğümden beri kıymetli annemin telkin ve öğretimi ile
ALLAH emirlerini harfiyen yerine getirmek arzu ve hevesim, akademik bir
ilim gözü ile taassub denecek dereced düzgün ve sarsılmaz bir hâlde idi…
Ruhiyat tahsilim ve doktor olmam, bu düĢünce ve inanma kabiliyetimi
sarsmak değil, manevî tarafımı takviyeye hizmet etti…
Her türlü hurafe ile karıĢık din bilgilrinin üstünde, bana inanma zevki ve
kabiliyeti verdi. Bu lütuftan dolayı fekalhat memnun ve bir huzur
içindeyim…
Hayatta çok maddî sıkıntılara, aylar ve yıllarca düçâr oldum…
Fakat bunlar ruhiyatım üzerine te’sir değil, küçük bir leke, bir toz bile
konduramadılar…Bundan dolayı büyük ve tatlı bir Ģükür, târif edilmez bir
huzur, sarsılmaz bir inanıĢ içinde dünyada iĢ ve gücümle meĢgulüm…
Bu hasletlerin muhassalası üzüntü vermeyen, bunaltı hissettirmeden bir
sabır mecmuası hâline getirdi beni…
Bu basit görünen hasletlere insanı kavuĢturan yolları, tatlı çilelerin
hikâyeleridir bunlar…

Günlerden bir yaz günü idi…


Kazadan ayrılmıĢ tek baĢıma kırlarda dolaĢıyordum…
O mıntıkada çok bulunduğum için beni herkes tanır, hürmet eder ve çok
severdi…
Ben de onları severdim…
Çoban köpekleri bile tanırdı, kuyruklarını beni gördükleri zaman sallarlar
yanıma gelirlerdi.
Ben hayvanları çok severim zâten…
Onlara arasıra ekmek de götürürdüm…
Çok eski devirlerde yaĢamıĢ bir olgun, en faziletli canlının köpek olduğunu
söyler…
Bir dilim ekmeğe hayatı boyunca sadakat…
~8~
Kolay iĢ değil!..
Ġnsan fazileti kendininki gibidir, menfâatına dokundun mu elinizi çırmıklar…

Birden bire karĢıma o mıntıkanın yabancısı olduğu elbisesinden, yüzünden,


her türlü hareketinden belli, yaĢlı, beyaz sakallı baĢında yeĢil bir sarık bir
adam çıktı…
Bana doğru eğildi: ―Doktor Bey!‖ diyerek selâm verdi…
Sağ omzumu öptü.
Târif edilmez güzel bir koku içinde yıkanmıĢ gibi kokuyor…
Gözleri siyah zeytin gibi parlaki insanın görmediği yerleri gören bir bakıĢı
ve insana huzur ve emniyet veren bir tavrı vardı…
―Oğlum Doktor bey! Yolumu ĢaĢrırdım! Bana D..D.. Küyü’nün yolunu
gösterir misin?‖ dedi.
Bu köy bulunduğumuz yerden a’zamî birbuçuk kilometre yokuĢta idi.
―Ben sizi oraya kadar götürürüm.‖ dedim.
Yürümeye baĢladık…
Havanın güzelliğinden, tarlaların bereketinden, gögün temiz maviliğinden
bahsediyordu…
On dakika ancak yürümüĢtük…
Etrafıma baktım bulunduğumuz mıntıka değiĢmiĢti…
Belli etmeden hayret içinde kaldım…
KarıĢ karıĢ bildiğim bu yerler, tanımadığım bambaĢka bir mıntıka idi…
Gök aynı, güneĢ aynı, ihtiyar aynı, ben aynı…
Fakat mekân ve yer, o yer değildi…
Ġçimden annemden öğrendiğim bir çok yardım ve istimdad âyetlerini
okumaya baĢladım…
KorkmuĢtum fakat bunu belli etmiyordum…
Birden bire: ―Oğlum Doktor Bey! Merek etme, hayret etme, korkma!..
Ben zâten senin bütün bu hâllerini senden gidermek, korkunu kaldırmak
için vazifeliyim!‖ dedi.
Ġsmini söyledi, söylememe izin vermedi…
Mekânı bildirdi, târif ve isimlendirmeme müsaade etmedi…
Nereye götüreceğini anlattı, kimseye bildirmeme aman vermedi…
Tepeyi aĢtık tatlı bir meyil ile yeĢil bir vâdiye doğru iniyorduk…
Bir göl kenarına geldik…
Göl uzun, bir kilometre kadar, dar ve suyu tatlı idi…
Gölü, nasıl oldu bilmiyorum yürüyerek su üzerinde geçtik.
Hayret içinde idim, ayaklarım suya batmıyordu…
Su üstünde iz bırakmıyordu…
Zâten ayak izleri ―SU‖ kenarına kadar varır, sonra o da kaybolur…

Tatlı bir huzur içinde idim…


KarĢı sahile tekrar çıktık…
Biraz gittik…
~9~
Kesif yemyeĢil ağaçlık bir yere dahil olduk…
Orada yüzlerce kiĢi oturmuĢ beni götüren zâtın aynısı gibi zâtlar…
Ġçlerinde hiç birisine benzemeyen her tarafından nûr ve emniyet veren
(birisi vardı).
Ġnsan içine yayıldıkça insanı hafifleten bir koku yayılıyordu…
Bana ikram ettiler… Oradakileri anlatmama izin verilmedi…
Gördüklerimi söylememek için yemin ettirdiler…
Bana, ben sormadan birçok Ģeyler öğrettiler…
Öğrettiklerini değil de anlattıklarını ben de yazılarımla analtacağım…
Bunda hilâf yoktur, hepsi hakikattır!..
Suyu tatlı gölün öte tarafındaki meclisden ve yerden ayrıldıktan sonra gölü
bana aynı zât geçirtti…
YokuĢa çıktık…
Tanımadığım o mekânda, geçtiğimiz yerleri aynen görerek yürüdük…

Ġhtiyar durdu: ―Oğlum, artık ayrılacağız! Sen uzun senelerden beri mideni
boĢ bıraktın!..
Buna da sebeb midendeki hastalıktır…
Bir de çocukluğundan beri aldığın terbiye ve teneffüs ettiğin temiz havanın
Ģükrüne bağlı olman ve bunu hiç unutmamandır!..
Mideyi boĢ bırakmak, hikmet ve manevî âlem hazinelerinin kilididir…
Bâtın gönül pınarları açlık ve oruç bereketi ile fıĢkırır…
Bununla herkesin aynada gördüklerinden daha fazlasını bir tuğla
parçasında görebilirsin…
Biraz evvel meclislerine götürdüğüm yerlerde gördüklerin –birisi
müstesnâ- yük çeken develer gibidirler.
Ağır yükler çekmiĢ, çok sıkıntılı yollar çiğnemiĢlerdir…
Sayısız konaklar ve merhaleler aĢmıĢlar…
Ağır yükün altında adım atmıĢ, az yemiĢ, dar boğalı olmuĢ zayıflamıĢlardır…

Bu gün Ramazandır.
Sen oruç tutuyorsun.
Gördügün yerde sana ikram ettiler, yemedin, verdiklerini yanına aldın…
AkĢam onunla iftar edersin!..‖ dedi.
Gözlerimi öptü.
Göğsümü meshatti.
Tekrar sağ omzumdan öptü: ―Arkana bakmadan yürü oğlum!..‖ diyerek
benden ayrıldı…

Ben yürümeye baĢladım, küçük bir yokuĢ çıkıyordum.


Tepeye vardım.
Tekrar yürüyordum.
Bir aralık yol üstünde bir karınca yığını gördüm.
Merakla eğilerek onlara baktım.

~ 10 ~
Yuvaları baĢında toplanmıĢlardı.
Biraz o çalıĢkan ve mübârek hayvanları seyrettim…
Doğruldum, ortalık kararıyordu…
Saatime baktım akĢama 45 dakika vardı…
Semt-i meçhule doğru yürüyordum…
Yalnız; kasbama, eski yerimde (hâlimde) olsaydım Ģimâle doğru yürümem
icabediyordu…
Ben de tanımadığım mekânda Ģimâle doğru yürümeye baĢladım.
Tekrar saate baktım, 15 dakika iftara vardı…
YorulmuĢtum da…
Yolun sağ tarafına oturdum.
Biraz dinleneyim ve ne yapacağımı da ĢaĢırmıĢtım…
Bir iki dakika geçmiĢti ön taraftan iki kiĢi belirdi:
―Merhaba Doktor Bey!‖ dediler.
Bunlar kasaba köylülerindendi. Kendilerini tanıdım.
―Yoruldunuz mu? Nereden geliyorsunuz?‖ dediler.
―AĢağıya iniyorum, biraz gezmiĢtim!‖ dedim…
Yoluma devam ettim.

Ġftar olmuĢtu. ALLAH’ı anarak ikram ettikleri gıdalarla iftar ettim.


Ġçime bir ferahlık, vücuduma bir Ģey yayılır gib oldu.
Târif edemiyorum…
Biraz sonra tanımadığım mekân değiĢmeye ve tanılmaya baĢladı. Kasabaya
yanaĢmıĢtım.
Eve geldim.
Ailem ve annem: ―Nerede idin?‖ dediler. Merak etmiĢler…
―Biraz kırlarda dolaĢıyordum!‖ dedim…
Annem: ―Oğlum! Saat 11 de evden çıktın, Ģimdi saat 7!.. Yüzün niçin solgun
yine midene ağrı mı girdi?..‖ dedi.
Sedire uzandım.
Bana dokunmadılar.
Annem alnımı okĢuyor, ailem ayak ucumda idi…
―Sahur oldu!‖ dediler…
Bu hakiki macerayı anneme ve aileme anlattım…
Ailem hayret etti… Annem güldü ve: ― Bak ne güzel yemekler hazırladım
sahura!‖ diye söyleyerek: ―Yarın gece, Kadir Gecesi oğlum! Mübârek
Ramazan da çıkıyor bir daha Yâ kısmet!..‖ dedi…

Bu hadise böylece kapandı…


Aradan seneler geçti…
Bir çok çilelere düçâr olduk…
Kıymetli ağabeyimi kaybettik…
ġimdi o mübârek ağabeyimin azîz hatırasına ithaf için bu satırları,
hafızamda dün gibi aydın duran o hadiseyi ve orada bana anlatılanları
~ 11 ~
anlatacağım…
Bu anlatmada sizi âdetâ sisli bir hava içinde gezdireceğim.
Çünkü, buna mecburum ve böyle kapalı anlatmaya da söz vermiĢtim…

Hiss : Duymak. Farkına varmak. Duygu. * Bir kimsenin hâline acıyıp rikkat
ve Ģefkat eylemek. * Bir Ģeyi idrak edip Ģuur hâsıl eylemek. Bedendeki his
uzuvlarından birisini müteessir eden bir Ģeyin mevcudiyetini idrak eylemek.

Rüya : (Rü'ya) Uykuda görülen misalî âlem. DüĢ.

ġuhud-ġühud : Ģâhidler. * Görme, Ģahid olma. * MüĢahede etme. *


Görünecek hâlde Ģekillenme.

Manevî : (Ma'nevi) Mânaya âit. Maddî olmayan. Mücerred. Ruhanî.

Namzed : (Nâm-zed) f. Ġsteyen veya istenilen kimse. * Sözlü. NiĢanlı. * Bir


vazifeye tayin edilmesini isteyen veya istenilen kiĢi. Aday.

Ni’met : (Nimet) Ġyilik, lütuf, ihsan. Saâdet. Hidayet. * Giyecek Ģeyler. *


Yiyecek faydalı Ģey, rızık.

HuĢu’ : Alçak gönüllülük. Hayâ etmek ve mütevazi olmak. Korku ile karıĢık
sevgiden gelen edebli bir hâl. Yüksek ve heybetli bir huzurda duyulan alçak
gönüllülük. Sükun ve tezellül.

Rüku : Namazda Rabbü’l-âlemine saygıyla eğilme.

Hâl : Durum, vaziyet. GörünüĢ. Tavır. Suret. Keyfiyet. * Cezbe. * Dert,


keder, elem. * Mecâl. Kuvvet. * Gr: Fâili, mef'ulü veya her ikisinin durumunu
bildiren sözdür. Hâlin sâhibine zi-l hâl seafoodplus.infoâ : $ Reeytuhu mâĢiyen:
(Onu yürürken gördüm) cümlesinde MâĢiyen (yürürken) kelimesi,
cümledeki mef'ulün hâlini bildirir. Ģimdiki zamanda olan fiilin durumuna da
hâl denir.

Cehd : Fazla çalıĢma. Güç ve kuvvetini sarfetme. Ġnsanın nefsine hâkim


olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat.

Batıl : Hakikatsız, hurafe. Hak ve doğru olmayan, yalan. ġartlarını


yapmamakla kabul olmayan ibâdet ve muâmele. Meselâ: Bir özür
bulunmaksızın taharetsiz kılınan namaz gibi. (Bak: Fasid).

Hırs : Aç gözlülük. Tamahkârlık. * Kızgınlık. * ġiddetli istek, arzu. * Azgınlık.

Cazib : Çekici, cazibeli. * HoĢ görünüĢlü olup dikkati çeken.

~ 12 ~
Münezzeh : (Nezahet. den) Tenzih edilmiĢ, teberri edilmiĢ. * Pâk, kusur ve
noksanlıklardan uzak. Hiç bir Ģeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan
ve noksanlık gibi Ģeylerden tenzih edilen.

Bahane : f. Vesile. Sebeb. * Yalandan özür. * Kusur. Noksan. * Garaz.

Muhtelif : ÇeĢitli. Bir türlü olmayan. Birbirine uymayan.

Mantık : (Ġntak. dan) KonuĢturan, söyleten. * Doğru muhakeme ve doğru


düĢünceyi öğreten ilim. Akıl kaidesi. * Akıl, nutuk, söz.

Mavera : Bir Ģeyin gerisinde, arkasında veya ötesinde bulunanlar.

Rahmet : Merhamet, acımak, Ģefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek. * Mc:


Yağmur.

MeĢakkat : Zahmet. Sıkıntı. Güçlük. Zorluk. (Bak: Himmet)

Kanaat : Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek. Kısmetinden fazlasına göz


dikmemek. Helâl ile yetinip haramı istememek. Az Ģeyi de olsa kısmetine
razı olmak

Haslet : Huy. Ahlâk. YaradılıĢtan olan tabiat.

Seferber : f. Harbe hazırlık hâli. * Sefere hazırlık içinde olan asker ve bu


askerin durumu.

Kafile : (A, uzun okunur) Birlikte sefere çıkanların cemaatı. Kervan.

Gâh : (Geh) f. Yer. (Yer ve zaman bildiren ―ek‖ dir.)


Te’sir : Bir Ģeyde eser ve niĢane bırakma. * Vasıfları ve hâlleri değiĢtirme. *
ĠĢleme, dokuma, iz bırakma. * Ġçe iĢleme. * Kederlenme.

Yekpâre : Tek parçadan meydana gelen. Bütün. Parçasız.

Kütle : (Kitle) Bir cismi terkib ve teĢkil eden kısımların bütün hey'etine
denir. Toplu Ģey. Deste. Yığın. Külçe.

ĠhtiĢam : Debdebe. ġanlı görünüĢ. * Etbâ dairesi ve takımının kalabalığı.

Menba’ : Kaynak. Nimetin veya herhangi bir Ģeyin çıktığı yer. Suyun çıktığı
yer. Pınar.

Zâten : Esâsen, aslında, asıl olarak.

ġeffaf : IĢığa mâni olmayan, ıĢık geçiren parlak cisim. Saydam.

~ 13 ~
Âdetâ : Âdet olduğu üzere, her vakitki gibi, alelâde. Bayağı surette, âdi bir
suretle. Düpedüz.

Yığın : Birlikte olanların kümesi, pek çok.

Düçâr : Ġçine düĢmüĢ.O iĢi yaĢamıĢ.

Ruhiyat : Ruh ilmi, psikoloji.

Muhassala : (Husul. den) Elde edilen netice, hâsıl olan sonuç. * Fiz: BileĢke.

Mecmua : Toplanıp biriktirilmiĢ, tertip ve tanzim edilmiĢ Ģeylerin hepsi. *


SeçilmiĢ yazılardan meydana getirilen kitap. Risâle. * Kolleksiyon.

Mıntıka : (Mıntıka) Muayyen bir yer. Havali. Taraf. Kısım. KuĢak. Kenar.
Yeryüzünde bir kısım. Bölge.

Fazilet : Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek
derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle
olan yüksek derece. Bir Ģeyin baĢka Ģeylerden cemâl ve kemal ve fayda
cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet.

Çırmık : Kedinin tırnaklaması, çizik atması.

Sarık : BaĢa sarılan Ģey.

Tavır : (Tavr) Suret. Hareket, hâl, vaziyet. * Bir kerre, bir defa. * Ġki Ģey
arasındaki had ve fasıla. * Kader. * Miktar.

Ġstimdad : Medet ve yardım istemek.

Âyet : Eser. * Kimsenin inkâr edemiyeceği açık delil. NiĢân. Alâmet. ĠĢaret.
* Menzil, mekân. * Kur'ân-ı Kerim'deki her bir cümle. Mânen uyanmağa,
intibâha sebeb olan hâdise. (Kur'ân-ı Kerim'de âyet vardır.)

Müsaade : Ġzin, elveriĢli bulunma. * Yardım.

Meyil-Meyl : Ortadan bir tarafa eğik olmak. * Ġstek. Yönelme. Arzu. * Sevme,
tutulma, âĢık olma. * Gönül akıĢı.
Vâdi : Düzlük, dağlar arası yer.

Kesif : Koyu. Çok sık ve sert. ġeffaf olmayan.

Dahil : Koyu. Çok sık ve sert. ġeffaf olmayan.

Zât : Hürmete lâyık kimse. * Kendi. Öz, asıl. * Ehil. Sâhib. (Zu'nun
müennesi)
~ 14 ~
Hilaf : Ters, karĢı, zıd. KarĢı koymak. Muhalefet etmek.

Bâtın : Ġç, dâhilî. Gizli. Ġçyüz. Sır, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı:
Zâhir'dir) (Bak: Batn)

Konak : Menzil, yolculukta gece vakti inilen yer. * Yolculukta bir yerde
durma, dinlenme. Ġki menzil arasındaki yol. * Büyük ev, zengin ve mükellef
ikâmetgâh. * Resmi dâire.

Merhale : (Rihlet. den) Menzil. Konak. * Ġki konak arası mesafe. * Bir günlük
yol. * Derece, kademe.

Ġftar : Oruç açmak. Oruç açılırken yenen yemek. (Zıddı: Ġmsak)

Sahur : Temcid yemeği. Ramazan'da Ģafaktan önce yenen yemekr.

Semt-i meçhul : Bilinmeyen yer.

ġimal : Sol, sol taraf. Sağın ve cenubun zıddı. Kuzey.

Mübârek : Ġlâhi hayrın bulunduğu Ģey. BereketlenmiĢ, çoğalmıĢ. Bereketli,


uğurlu. Hayırlı. Mes'ud. * Beğenilen, kendisine kızılan ve ĢaĢılan kimse veya
Ģey.

Azîz : Ġzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. * Dost. * ġerif. * Nadir. * Dini
dünyaya âlet etmeyen. * Sireti temiz. * ErmiĢ. Mânevi kudret ve kuvvet
sahibi. * Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında
Cenab-ı Hakk'ın bir ismidir. * Hristiyanlıkta kudsî kabul edilen daimî reis.

Hatıra : Hatıra gelen. Hatırda kalan Ģey. * Bir kimseyi veya bir hâdiseyi
hatırlatması için yazılan veya saklanan veya birisine verilen Ģey.

Ġhtilaf : (Hulf. den) AnlaĢmazlık, uyuĢmazlık, karıĢıklık, ikilik. * Birisinin


halifesi olmak.

Mecbur : Zor görmüĢ. Zorla bir iĢe giriĢmiĢ. Ġcbar görmüĢ. * Hatırı alınmıĢ,
gönlü yapılmıĢ. (Hakiki manası: Kırıldıktan sonra bütünlenmiĢ.)

LEDÜNN İLMİ

―Ben, Resûlullah sellallahu aleyhi ve sellem'den iki çeĢit ilim aldım,


bunlardan biri size anlattığım ilimlerdir, ikincisini ise söylersem boğazımı
keserler, ikinci ilim esrar ilmidir. Herkes bunu anlayamadığı gibi ALLAHu
Tealâ da onu herkese vermez.‖
Ebu Hüreyre

~ 15 ~
Ġnsan aklının son idrak hududunda olan ilm-i ilâhîyenin sır perdesi ilm-i
ledün…
Ġnsan mantığının hududunu aĢan mantıksız bir mantık ile anlatılan perde
arkası
Fizik, Kimya kanunları gibi değiĢmez sabit kanunları vardır buranın aynen
Ġnsanlar maddeye tapmaya baĢladığı devirden itibaren ALLAH'a sıfat
aramaya baĢlamıĢlardır.
Bu sûretle insanlar aklın peĢine takılmıĢ Ģuûrsuz bir hâlde gidiyorlar
nereye?
Kendi çöküĢlerini içlerinde taĢıyorlar habersiz olarak.
Bence ―hiç‖ olan; duyup iĢitip, görüp anlamaya çalıĢtığım ruha te’sir eden
her Ģeyin karalamalarından ibaret olan kitablarımı okuyan olgun bir zât
geldi, sordu :
―Ledün Nedir?‖
―Bilmem!‖ dedim.

Resûlü Ekrem'in iç âleminde feveran eden ötelerin ötesinin insana kadar


uzanan ilmi, Resûl kimseye bilidirmemiĢ.
Yalnız Hz. Ebu Hüreyre'ye bazı ledünnî Ģeyler bildirmiĢ.
Soranlara :
―Eğer bu az bildirilen sırlardan size söylersem kâfir oldu diye baĢımı
vurursunuz!‖ buyurmuĢtur o.

Hz. Musa'ya Hızır söylemiĢ bazı sırları.


Musa peygamber bile buna tahammül edememiĢtir.

Hızır aleyhisselâm, Resûlü Ekrem'e edeben mülâki olmamıĢtır.


Çünki ledünnün hakikî Sultanı Resûlü Ekremdir.
Öğrenecek bir durumu yoktu.

Ben neyim ki ledün bileyim.


Hazreti Hüreyre'den sıkıp aldığım ma’lumata göre ben de anlayamadım.
―Resûlullah efendimizin Hakk’ın esrarına çevrili nûrlu iç âlemi‖ diye buzlu
bir târif yapabiliriz.
Ledün hakkında birçok sızma bilgiler ve mırıltılar birçok ulemâ tarafından
bildirilmiĢ, hatta kitablara bile geçmiĢtir.
Kur’ân-ı Kerîm'de kullara birçok âyetlerle bilgiler, Hakk’a yanaĢmak
usulleri bildirilmiĢtir.
Bir de Kur’ân-ı Kerîmde bildirilmeyen birçok hududsuz âyetlerde
sünnetullah ile kâinatda câri her türlü hadisatın aslı gizlidir.
Onun için:
―ALLEME’L- ĠNSANE MÂLEM YÂLEM‖ âyeti ile bilmediğini insana öğretir.
Kim?
ALLAH'ın kâinatda câri Kur’ânda bildirilmeyen âyat ve bürhanları

~ 16 ~
Resûlü Ekrem efendimiz : ―BeĢikten mezara kadar ilim peĢinde koĢunuz.
Çin'de bile olsa arayınız, kâfirde bile olsa istifade ediniz‖ buyurmuĢtur.
Kâinatın yaratılıĢını dünyayı gezerek, evreni tetkik ederek bulabilirsiniz
âyetleri vardır.
Kur’ân-ı Kerîm'in bazı sûrelerinin baĢında HURUFU MUKATTAA kırpılmıĢ
âyetler mânâsına gelen, bunlar birçok ledünnî, kâinatda câri bilinmeyen
âyetlerin anahtarı mesabesindedir.
Nitekim geçenlerde kaptan Kusto'nun Septe boğazındaki Akdeniz suyu ile
Atlas Okyanusunun suyunun karıĢmaması ve balıkların bir taraftan öte
tarafa geçmemesi, tuz kesâfetinin ayrı olduğu hâlde fizik ve kimyada
bulunan kesiften hafife doğru olan ozmoz hadisesinin olmaması meselesi
Rahmân Sûresi’ndeki âyetle ortaya çıkmıĢtır.
Bunun niçin böyle oluĢundaki sır ledünnîdir.
O sırrı herkes bilemez tahammül de edemez.

Âyet: ―iki denizi salıvermiĢ birbirine kavuĢuyorlar. Birbirine karıĢmaya


engel bir perde var. Bu da mı yalan? ‖
Kâinatda câri fizikî, kimyevî, jeolojik, meteorolojik hadiselerin bir kanun
dahilinde oluĢu sünnetullahtır.
Cenab-ı ALLAH niçin bu kavuĢmamayı murad etmiĢtir? Sebebi nedir?
―Söylenemezlerdendir‖…

ġimdi bir izah yapalım:


Amma bunu, sızıntılı hakiki bilgi, sözleri ile bir tasvir yaparak anlatalım:
Nasıl ki radyo dalgaları makinada sese, Ģekle, renge tahvil oluyorsa bu
kelimelerle anlatacağımız resim de öyledir, iyi düĢünüp hâlletmeye savaĢın.
Bundan birĢey çıkarabilirseniz ―Ledün‖ ü hiç olmazsa buzlu cam
arkasından seyretmiĢ gibi bir bilgi hasıl olur.
Kelimelerle resim Ģu:
Boyu 10 m. geniĢliği 5m. derinliği yarım metre olan küçücek bir göl Ġçine
simsiyah lâğım karıĢmıĢ.
Küçük büyük ölü hayvan leĢleri kokuyor.
Üstünden yeĢil leĢ sineği geçse bile kokudan bayılıp aynı pisliğe düĢüyor.
ĠĢte bu birikintiye kızgın güneĢ aksetmiĢ.
Pis kokulu su buhar olup yukarı doğru çıkıyor yavaĢ yavaĢ
Buhar yerden göğe doğru yükseliyor.
Nasıl yükseliyor buhar?..
Niçin yukarı çıkıyor?
Efendim buhar havadan hafif, arz çekimi buna te’sir etmez.
Bununla bana izaha kalkma!
Ben bunları pek iyi bilirim herkes gibi.
Sünnetullahda gizli fizikî kimyevî kanunlar bunlar.
Buhar da pis kokulu.
Yükselmeye devam ediyor göğe doğru.
~ 17 ~
Su birikintisi nihâyet kuru bir hâle geliyor.
Koku da kalmıyor artık.
Buhar muayyen bir mesafeye yükseldikten sonra orada bulut oluyor.

Gökteki bulutlar da muhtelif mesafelerdedir.


Ne çok yukarı çıkarlar ne çok aĢağı inerler.
Meteoroloji dili ile söylersek kümülüs, stratus bulutlarının yükseklik ve
Ģekillerini biliriz..
O pis buhardan olan bulut müsbet ve menfî elektrikiyet taĢıyor.
Birbirine çarptığı zaman yıldırım ĢimĢek oluyor.
Amma niçin buharda müsbet-menfi elektrik var.
Bu hadise niçin oluyor?
Onu da bilmiyoruz.
Sünnetullah deyip sıyrılmak istiyoruz.
Buradaki sıyrılmak ledün hududuna yanaĢmak ve oraya akıl erdirememenin
bir ifadesidir.

Bulut nedir bilir misin?..


Sonra bu bulut yağmur oluyor
Tekrar aĢağı düĢüyor..
Ağzını aç bu rahmeti doldur.
Göz yaĢından berrak ve temiz.
Kokusu yok.
Nedir bu tadı olmayan su tadı?
DüĢünemezsin bile o pislik dolu su yığınındaki vaziyeti
Göldeki vaziyeti düĢün Ģimdiki duruma bak. DüĢün!..
Fakat niçin bu böyle. Kimse bilemez. Bu rahmettir.
ġu küçücük pislikten temize doğru huruç, temizlikten aĢağı rahmet
Bu resmi hâlledersen Ledün târifinden birĢey anlayabilirsin.
―Hayır!.. Hayır!..‖ diyeceksin.
Anlayabilirsen Ledün kelimesinin ―L‖ harfini belki anlarsın
Son harfi olan ―N‖ harfine dön!
Orada ―kün!‖ gizli. ―OL!‖ gizli.
Anlarsan gel konuĢalım!
Anlamazsan o benim mavi kaplı üstünde kırmızı yazılı kitabı evinde bir rafa
bırak. Belki anlayan olur. Ben baĢka birĢey bilmem. Anladığın zaman Ledün
hakkında konuĢmak mümkün olur.

Soruyu soran muhterem zât ben bunu anlatırken gözünden sessiz yaĢ
geldi. Benim gözüm de yaĢlı idi
Sessizce kalktı, söz söylemeden kendi gönül havzına çevrilerek ayrıldı gitti.

Hani anlatırlar. Hızır bir çobana raslamıĢ ona birĢeyler öğretmiĢ ve gitmiĢ.
Çoban birĢey sormak için Hızır'ın peĢinden koĢmuĢ.

~ 18 ~
Hızır göl üzerinde yürüyormuĢ.
Çoban Hızır'a yetiĢmiĢ:
―Amca Ģu nasıldı unutdum!‖ dediğinde, Hızır bakmıĢ ki çoban da suda
yürüyor.
Hızır çobana : ―haydi git oğlum git bildiğin gibi yap!‖ demiĢ.
Fakat çoban su üzerinde gittiğinin farkında değil
ĠĢte gaflet hâlindeki sırrî, ledünnî mânâları görünürde normal addederiz
onları.
Onun için eskiler söylerler : ―Gaflet çok iyi bir haslettir.‖
Esselâmü aleyküm

Rahmân sûresi: ―iki denizi salıvermiĢ birbirine kavuĢuyorlar. Birbirine


karıĢmaya bir perde var‖. Âyet 19 -
Bunun kavuĢmaması sırrî bir hadisedir.
Bu sırrı ledünnî olarak Kusto öğrense çıldırır.
Sebebi nedir? ―Söylenemez‖ lerdendir. .
―Sen biliyor musun?‖ diye bir sual sorma bana.
Bilmesem mırıldanmam.
Ben onu öğrendiğim zamanlarda kendimi kaybettim.
Günlerce bayırlarda dolaĢtım ağam
Ġnsan aklının varamadığı, kavrayamadığı Lâ mekânı içine almıĢ bir
mekândır.
Kâinatın kusursuz ve akıl yoran düzeninde asıl hakikat gizli gibi görünür.
Fakat aĢikârdır.
DüĢünmeden, aklı kullanmadan hareket etmek ALLAH'ın verdiği akla
hakaret olur ki bu küfürdür.
Akıl ALLAH tarafından yanlıĢ ve doğru terazisi olarak verilmiĢtir. Onda
kabiliyetsizlik, kusur yoktur.
Bir de aklın eremediğini akla sokmağa çalıĢmak da akla hakaret olur,
―sersemler‖ müstesna

ALLAH'ın yarattığı Ģeylerde ALLAH'ın kudretini görmeye çalıĢ.


ALLAH'ı isbata kalkmak Ģüphe etmenin tam kendisidir.
ALLAH'ı yarattığı Ģeylerle varlığını isbata kalkma.
Kime isbat etmeye uğraĢıyorsun.
ALLAH'ın dıĢında değilsin ki O'nu göresin.
Siz kendi kendinizi dıĢarı attınız aklınızla!..
Sonra o akıl ile ne arıyorsun?
Aklın durduğu ve boĢlukta kaldığı hudud ötelerin ötesi
Fakat akıl yine çırpınıyor.
Nedir o ötelerin ötesi?..
Aslanım, hiçlik ve yokluk mevhumu diye birĢey yoktur.
Her Ģey vardır.
Ne evveli var ne sonu
~ 19 ~
Bu iki kelime arasında dolaĢmasını öğren.
BaĢa, sona akıl ―ermez‖ değil ―yetmez‖

Kusto Kaptan senelerce ilmî tetkik yapıyor.


ġayanı takdirdir
Tabiatda raslanan her taĢın altını kaldırıp bakmalıdır.
Çünki bazen caddelerde değil patika yollarda çok Ģeylere raslanır.
Bu zât kâinatdaki intizamdan, iĢleyiĢten bir Ģey çıkaramıyor, intizamsız
gayrı tabiî gördüğü bir olaydan: ―ALLAH vardır!‖ diyor
Öleceği zaman yüzü sararmıĢ.
―Ölümden korkuyor musun?‖ demiĢler.
―Hayır! Ölümden korkmak bir nev’î bâkilik iddia kokusunu taĢır ki küfre ve
Ģirke kadar gider.‖
―O hâlde niçin sarardın?‖
Be gafiller!..
GüneĢ batacağı zaman sararır.
Bunun farkında değil misin?
Her gün görürsün!

Maddeyi ruhun emrine al


Ruhu maddeye bağlayarak Ģekillendirmek, maddîleĢtirmek insanın
Âdemiyetine hürmetsizliktir. Ve birĢey ifade etmez.
Son asırda kitabların yazdığı ve nasihat hâlinde nesilden nesile gelen ―iyi ve
kötü‖ insanlar ta’biri kalmadı.
Artık bugün ne kötü insanlar var ne iyi insanlar var.
Hepsi bir oldular ve karıĢtılar birbirleri ile

Bir zaman toprak üstünde iken: ġimdi toprak altında olanların toprak
üstünde iken yaptıklarından bahsetme. Onları rahmetle an!..
ġimdi toprak altında ne yaptıklarından biliyorsan bana da onlardan
bir ip ucu ver. Ona göre hareket edeyim. Veremeyecek, söyleyemiye
ceksen beni dinle o hâlde, bir Ģey kaybetmezsin.

Günahdan sakınmak tövbede uğraĢmaktan kolaydır.


Bunu unutma.
Çok büyük bir lâftır bu.
―Gönül‖ derler nedir bu.
Gönül, Hakk olana bağlanmanın ismidir.
Bunu unutma!..
DüĢün, ne demek istiyoruz.
Hemen anladığını sanma!..
Bu gönül ile ALLAH'tan istemek en büyük ibâdet olur.
Ġbâdet, bu isteme temizliğine kavuĢmak olduğunu unutma.
ALLAH'ın kapısı kapalı gibi görünürse de alınteri ile müracaat edenin

~ 20 ~
elindeki kabı boĢ çevirmez.
Aksini düĢünmek küfürdür.
Alın terinin kirlisi yoktur.
Onu dinle!..
Yalan, haram ile kirletme.
ALLAH'ın helâl hazinesinin hududu yoktur.
ġunları öğren:
―Fezkurunî fezkürküm : Beni anarsanız Ben de sizi anarım!‖
―Er rasihune fi’l-ilim : Ġlimde rasih olanlar.‖
―Ennallahe rabbe rabiküm : Ben ALLAH Rabbım ve Rabbınızım‖
―Velakad kerremna benî âdeme : Biz Âdem’e keremle keramet verdik.‖
―Velezikrullahi ekber : En büyük zikir ALLAH’ın zikridir.‖
Bunların mânâlarını öğren, bütün incelikleriyle…

―Ve’s-semai zâti’l- buruci‖


―Ve’s-semâvât‖ değil.
―Rabbi’s-semâvât‖dır. ―Rabbi’s-semâ‖ değil.
―Rabbü’l- ard‖dır. ―Rabbi’l- Ģems, Rabbi’l- kamer‖ değil.
―Rabbü’l- magrib‖ değil.
―Rabbül maĢrık‖değil.
―Rabbü’l- magribeyn. Rabbü’l- maĢrıkeyn.‖
―Rabbı Âdem‖, ―Rabbi’l- insan‖ değil.
―Rabbi’n- nas.‖
Bunları da iyi düĢün, anla, bu anlama kudreti insanda var.
Akıl ALLAH tarafından verilmiĢtir.
Onda kabiliyetsizlik kusur yoktur.
Aksini düĢünmek akla hakaret olur ki, bu da küfürdür…

Ledün ilmini öğrenmek için ġunlan Bilmek Gerek:

1 – ―Errasihune fi’l- ilmi…:


2 – ―Fezkürunî ezkürküm :
3 – ―Velekad kerremnâ benî âdeme
4 – ―Ġnnellahe rabbî rabbüküm :
5- ―Felillahi’l- hamdü rabbi’s- semâvâti ve rabbi’l- ardi rabbi’l- âlemîn.
Velehü’l- kibriyaü fi’s-semâvâtı ve’l- ardi ve hüve’l- azîzü’l- Hakîm.:
6 - Bilmez misin ki göklerle yerin yegâne sahibi ―ALLAH‖ dır. Ve sizin
ALLAH'dan baĢka bir yarınız ve yardımcınız yoktur.

―KÜN!‖ : Emir kime verildi. Hitabı ilâhî kime?..


―FEYEKÜN‖ : Emiri kime verilecek?..

Rabbi’s-semâvât, Rabbi’l-ard, rabbi’l-maĢrikeyn, rabbi’l-mağribeyn,


Rabbi’l-arĢ,rabbi’l-felak, Rabbi’n-nas, Rabbi’- âlemîn.

~ 21 ~
Lâ mekân diyoruz: Maddenin ötesini madde âlemine bağlayan nokta Aklın
gidemediği hudud.

SULTAN:
S : ―Subhanellezî isrâ…
L : Katiyen söylenemez. Bilen söylese dili vurulur.
T : Tâ-Hâ. Tâ. Sîn. Mîm
A : Elif. ―Ġkra bi ismi rabbikellezî hâlak. :
N : ―Nûn vel kalemi mâ yesturûn :
―KÜN‖ de bu ―NÛN‖ nun içindedir. Fazla açıklanmasına müsaade
edilmemiĢtir.

Hızır Derler. Vardır. Kimdir?


Musa peygambere Ledün yani var olan akla zorlanmadan sokulamayan
kudret âleminin sırlarının ilmi
Ġlim var olan bir Ģeyin künhüdür, esasıdır, vardır demektir.
Hakiki inanç âlemine kavuĢanlar bilirler, sezerler, inkâr edemez,
etmezler.
―Ġmkân âleminde bunalanlara yardıma koĢan mübârek bir zât-ı Ģerîf var
mıdır yok mudur?‖ sözleri inanmayanların veya inanamayanların sözleridir
bunlar
Halk gönlünde yaĢıyor ya!.. Ġnanıyorlar ya, bu inanana da inanmayana da
yeter.
―Hızır Ab-ı hayat suyu içmiĢtir.‖ derler.
Devamlı olduğunun güzel inancının delilidir bu
Bizce Hızır Aleyhisselâm vardır.
Bunaldığımızda yardıma Hakk nasib etsin diye dua ederiz.
Bir de Ġlyas vardır.
Onun hakkında denizlerde Hızır, karalarda Ġlyas…
Âlemin her yerinde Hakk’ın kullarına yardımının mümessilleri
―Senede bir defa buluĢurlarmıĢ!‖ sözü halk arasında yaĢar.
Bu gönülleri hürmete bürümenin timsalidir.
―Hızır ilyas‖ Günü diye anarlar, dilekler yaparlar.
Gün doğmadan bu diyarda Hızır'a rastlamak ümidi vardır.

Bir kul rastlamıĢ Hızır'a konuĢmuĢ.


Ondan dinledim ben de naklediyorum güzel bir mülâkat
Ġster evet, ister hayır de.
Efsâne, hurafe, menkıbe olamaz, inananla inanmayanların saldırıĢlarından
çıkar menkıbe, efsâne, hurafe
Biz redd ederiz bu lafları.
Efsâneyi hurafeyi araĢtırın aslına varın.
Hikâye diyelim bunlara.
Güzellikleri insana hitap eder o kâfi değil midir.

~ 22 ~
Rüyada gördüğünü inkâr edebilir misin?
―Bu ne demektir?..‖ diye sorar durursun.
Rüyada kudret âlemine ait olan ruhla imkân âleminde dolaĢmaktır…
Rüya bu…

ALLAH kulunun biri, günün birinde Hızır'a rastladı senelerce evvel.


Sonraları da Hızır ona rastladı.
Hızır konuĢtu o kul dinledi.
Hızır'a sordu, Hızır söyledi.
Günün birinde Hızır o kulu götürdü bir yere.
O kul bu tesadüflerden utandı.
Kimden utandı?
Kendinden ―Ben kimim ki Hızır bana rastladı‖ diye

BaĢka bir gün de o kul ormanda kırklarla görüĢtü.


Yaylalarda yedilerle buluĢtu.
Geceleri onbirleri dinledi
Aradan yine seneler geçti..
Bu kul konuĢuyordu diğer bir kul ile
Hızır'ın kendisine söylediğini o rastladığı kula dedi
Ne dedi bana bilir misin?
―Kul arkadaĢ, üçler kalmadı bugün
Yediler iki kiĢi kaldı Kırklar onbir kiĢiye indi
Hamdolsun ki onbirler bâki‖
Hızır'ın rastladığı kula o kul sordu :
―Beni bir yere götürdü‖ dedin. ―Nereye götürdü?..‖
Hemen cevap verdi:
―Beni değil. Bizi
Ben baĢka, biz baĢkadır. Ma’lum ya
Sözlerimi anlayamadın.
Hem bunları sualle uzatma.
Anlattığımı anlarsan yeter.‖

Salı

ِ ‫ُوج َذا‬ ْ
‫ت َوال َّس َماء‬ ِ ‫ال ُبر‬
―Ve’s-semai zâti’l- buruci : Burçlara sahip gökyüzüne,‖ (Bürûc 85/1)

ِّ‫ت َرب‬ ِ ْ‫ونمْ ِل ََل الرحْ َم ِن َب ٌْ َن ُه َما َو َما َو ْاْلَر‬


ِ ‫ض ال َّس َم َاوا‬ َ ‫خ‬
ٌَ ‫ِطابًا ِم ْن ُه ُك‬

―Rabbissemavati vel'ardi ve ma beynehumerrahmani la yemlikune minhu


hitaben. : O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O,
rahmândır. O gün insanlar O'na karĢı konuĢmaya yetkili değillerdir.‖ (Nebe’
78/37)

~ 23 ~
ِ ٌ‫ْال َم ْغ ِر َب‬
ُّ‫ْن َو َربُّ َم ْش ِر َقٌ اِْن ْل َرب‬
―Rabbü’l- magribeyn. Rabbü’l- maĢrıkeyn. : (O,) iki doğunun ve iki batının
Rabbidir.‖ (Rahmân 55/17)
ُ ‫اس ِب َربِّ أَع‬
‫ُوذ قُ ْل‬ ِ ‫ال َّن‬
―Rabbi’n- nas. : De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, ‖ (Nâs /1)

َ ‫ون ِم ْن ُه ْم ْالع ِْل ِم فًِ ُخ‬َ ‫ون َو ْالم ُْإ ِم ُن‬ ُ َ َ‫ٌِن َق ْبل َِك مِن أُنز َل َو َما إل‬
َ ‫صالَ َة َو ْال ُمقٌِم‬ َ ‫الز َكا َة َو ْالم ُْإ ُت‬
ِ ‫اس لَّـك‬
‫ِن‬ ِ َّ‫ونالر‬ َ ‫نز َل ِب َما ٌ ُْإ ِم ُن‬
ِ ‫ٌك أ‬ ِ ِ َّ ‫ون ال‬ َّ
َ ‫ٌِه ْم أ ُ ْولَـئ‬
ِ ّ ‫ِك اآلخ ِِر َو ْال ٌَ ْو ِم ِب‬
َ ‫اّلل َو ْالم ُْإ ِم ُن‬
‫ون‬ ِ ‫َعظِ ٌمًا أَجْ رً ا َس ُن ْإت‬
―Lakinir rasihune fil ilmi minhüm vel mü'minune yü'minune bi ma ünzile
ileyke ve ma ünzile min kabileke vel mükiymines salate vel mü'tunez zekate
vel mü'minune billahi vel yevmil ahir ülaike se nü'tihim ecran aziyma : Fakat
içlerinden ilimde derinleĢmiĢ olanlar ve müminler, sana indirilene ve
senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler,
Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; iĢte onlara pek yakında büyük
mükâfat vereceğiz.‖ (Nisâ 4/)

ًِ‫ُون َوَلَ لًِ َوا ْش ُكرُو ْا أَ ْذ ُكرْ ُك ْم َف ْاذ ُكرُون‬


ِ ‫َت ْكفُر‬
―Fezküruni ezkürküm veĢküru li ve la tekfürun: Beni zikrediniz Ben’de sizi
zikredeyim‖ (Bakara 2/)

‫…آدَ َم َبنًِ َكرَّ مْ َنا َولَ َق ْد‬

―Velekad kerremnâ benî âdemeAndolsun Biz Âemoğlunu keremli


kıldık…‖ (Ġsrâ 17/70)
ٌ ‫مُّسْ َتقٌِ ٌم صِ َر‬
ّ ًِّ‫اط َه َـذا َفاعْ ُب ُدوهُ َر ُّب ُك ْم َو َرب‬
َّ‫ّللاَ إِن‬
―Ġnnellahe rabbî rabbüküm : Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi
anayım. Bana Ģükredin; sakın bana nankörlük etmeyin! ― (Âl-i Ġmrân 3/51)
ٌ ‫َولَ ُه مُّسْ َتقٌِ ٌم‬
ّ ًِّ‫اطصِ َر َه َـذا َفاعْ ُب ُدوهُ َو َر ُّب ُك ْم َرب‬
َّ‫ّللاَ إِن‬
―Fe lillahil hamdü rabbis semavati ve rabbil erdi rabbil alemin Ve lehül
kibriyaü fis semavati vel erdi ve hüvel azizül hakim : Hamd, göklerin Rabbi,
yerin Rabbi bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Göklerde ve
yerde azamet yalnız O'nundur. O, azîzdir, hakîmdir.‖ (Câsiye 45/)

‫ت َربِّ ْال َحمْ ُد َفلِلَّ ِه‬ ِ ْ‫ٌِن َربِّ ْاْلَر‬


ِ ‫ض َو َربِّ ال َّس َم َاوا‬ َ ‫ت فًِ ْال ِكب ِْر ٌَاء َولَ ُه ْال َعالَم‬ ِ ْ‫ْال َحكٌِ ُم ْال َع ِزٌ ُز َوه َُو َو ْاْلَر‬
ِ ‫ض ال َّس َم َاوا‬
―Sübhanellezi esra bi abdihi leylem minel mescidil harami ilel mescidil
aksallezi barakna havlehu li nüriyehu min ayatina innehu hüves semiul
besiyr : Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye
(Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız
Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O,
gerçekten iĢitendir, görendir.‖
‫ان‬َ ‫…ب َع ْب ِد ِه أَسْ َرى الَّذِي ُسب َْح‬.…
ِ

~ 24 ~
―Subhanellezî isrâ… Ġsra eden (ileten,götüren O ALLAH) tesbih edilir..‖
(Ġsrâ 17/1)

‫ط سم طه‬
―Tâ-Hâ. Tâ. Sîn. Mîm‖ (Tâ Hâ 20/1-ġuarâ 26/1)

‫ك ِباسْ ِم ا ْق َر ْأ‬
َ ‫َخلَ َق الَّذِي َر ِّب‬
―Ġkra bi ismi rabbikellezî hâlak. : Yaratan Rabbıyın ismi ile oku‖ (Alak 96/1)

‫ُون َو َما َو ْال َقلَ ِم ن‬


َ ‫طر‬ُ ْ‫ٌَس‬
―Nûn vel kalemi mâ yesturûn : Nûn . Kaleme ve yazdığına andolsun.‖
(Kalem 68/1)

Ledün : Ġnd kelimesi gibi, zaman ve mekân zarfıdıseafoodplus.info-i istifhâmiye


mânasına geldiği de vaki'dir. Kamus Müellifine göre ledün ile leda, aynı
Ģeydir. BaĢkaları ise tefrik etmiĢlerdir. DemiĢlerdir ki: Ledün kelimesi
zaman ve mekânın evvel ve ibtidasından muteberdir. Onun için ekseri harf-
i cer olan ―min‖ kelimesine mukarin olur. ―Ledâ‖ kelimesinde ise, ibtidâ
mânası lâzım değildir. Ve ―inde‖ kelimesinin ―min‖ yerinde tasarrufu daha
umumîdir. ―Ledün‖ kelimesi mâba'dını izâfetle cerr eder. (L.R.)

Ledünnî : Ledünn ilmine mensub ve müteallik. Ledünne dair ve ait.

Esrar : (Sır. C.) Sırlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen Ģeyler. * Keyif
veren zehir. UyuĢturucu madde. * Elinde ve el ayasında olan hatlar.

‫ان َعلَّ َم‬


َ ‫نس‬ ِ ْ ‫ٌَعْ لَ ْم لَ ْم َما‬
َ ‫اْل‬
―ALLEMEL ĠNSANE MÂLEM YÂLEM‖ (Alak 96/5) : Ġnsana bilmediklerini
belleten (Rabbin)

Câri : Akan, akıcı. * Geçmekte olan. * Ġnsanlar arasında mer'i ve muteber ve


mütedâvil olan.

Ġstifade : Faydalanmak. Faydalanmağa çalıĢmak. * Anlayıp öğrenmek. *


Tahsil etmek.

Huruf-u mukatta : Kur’ân-ı Kerîmdeki sûre baĢı kesme harfleri.

Mesabe : Faydalanmak. Faydalanmağa çalıĢmak. * Anlayıp öğrenmek. *


Tahsil etmek.

Sünnetullah : Ġlâhî kanunlar. * Kanun, âdet. (Bak: Âdetullah)

Tahvil : Bir hâlden baĢka bir hâle getirmek. DeğiĢtirmek. * Döndürmek. *


Faizli borç senedi.

~ 25 ~
Mesafe : Uzaklık. Uzunluk. * Ara. * Bir nev’î uzaklık ölçme usulü.

Kesâfet : yoğunluk

Kesif : Koyu. Çok sık ve sert. ġeffaf olmayan. Yoğun.

Müsbet ve menfî : olımlu ve olumsuz.

Huruc : Çıkma. DıĢarı çıkma, çıkıĢ. * Ayaklanma, isyan etmek.

Havz : Suya girme. * Sakınılacak iĢe giriĢmek. * BaĢlamak.

Sırrî : (Sırriyye) Sır ile, gizlilik ile ilgili.

Müracaat : (Rücu'. dan) Geri dönmek. * BaĢ vurmak, izin almak için veya bir
iĢ için alâkadarlarla görüĢmek. * Mütalâa istemek, danıĢmak.

Kibriya : Azamet. Cenab-ı Allah'ın azameti ve kudreti, her cihetle


büyüklüğü.

Ademiyet : yokluk.

Âdemiyet : Ġnsanlık.

Künh : Bir Ģeyin aslı, cevheri, mikdarı. Dip. Kök. Özü, nihâyeti, vechi. *
Vakit, zaman.

Ab-ı hayat : Ebedî hayata sebep olan hayat suyu.

Efsane : Masal. UydurulmuĢ yalan hikâye.

Hurafe : Uydurma, bâtıl inanıĢ. Masal. Efsane. Yalan hikâye.

Menakib : (Menkıbe. C.) Menkıbeler. Hayat hikâyeleri.

İLİM

Kâinatın kanunlarını, nizamını, hadiselerini tetkik, akla sokup idrak


etmeye, bunlardan bazı hakikatları çıkarmaya ĠLĠM diyoruz.
Bu ilimlere tecrübe, tetkik ve akıl ile varılıyor.
Bunun hududu (yani ilmin) yokmuĢ gibi görünürse de aklın durduğu bir
hudud var gibidir.
Görünen de ve görünmeyen de doğrudur.
Maddeden görünmeyen atoma kadar ve atomdan maddeye kadar
Hep ilmin ve aklın dolaĢtığı hududlardır.
Bir de bu hududların ve aklın, idrakin dıĢında ulaĢılmayan ilimler vardır.
Burada aklın hududuna sokulamayacak sözler hadiseler vardır.
~ 26 ~
Bunlara yani bu ilme varılıp, anlaĢılmaz, öğrenilemez.
Metodu vardır, denemez.
Ġnsanda meknuz kudret âleminin bazı farkında olunamayan kuvvetleriyle
bilinir. Bu da ruhun o âleme mensup olduğundandır.
En basit kaba bir misal, rüya diyelim
Rüya hâlledilemez.
Ġnsan rüyada uçar.
Her Ģeyi görür iĢitir, bazı haberler alır.
Rüyada gölge, koku ve küfretmek yoktur.
BaĢka her Ģey vardır.
Bu; ―gölge yoktur. Koku yoktur. Küfür yoktur‖ kelimelerini hakkıyla araĢtır
yokla…
Sözümüz doğrudur.
Bunlardan baĢka rüyada her Ģey vardır
Rüyalar hakkında ta’birler, tefsirler yapıyorlar.
Bir de fevkalâde hâller vardır:
Bunlara genel olarak keramet diyorlar
Kim. Herkes

Tayy-i mekân, tayy-i ses, tayy-i renk, tayy-i eĢya, bu olaylar vardır.
Öğrenilmez, öğretilmez ancak varılır
Bir çocukta nasıl görünmez, görünür ―hassalar‖ hareketlerle çocuk
büyüdükçe ortaya çıkarsa bu da onun gibidir.
Biz buna muhtelif isimler veririz.
Tekâmül, inkiĢaf daha bir çok sözler yeni moda aĢama
Buna varılmadan anlaĢılmaz.
Var olan anlaĢılamayan bu ilim nedir.
1 – Ġlm-i ledün
2 – Ġlm-i ercül (ayak ilmi), yürüme ilmi
Rahmetullahi aleyh hocam bunlardan bahsederken Ģöyle söz ederdi:
―Ġnsan, ilâhî azameti ruhunda hissettiği gibi konuĢmak yetkisi ile
yaratılmamıĢtır. Hisseder o kadar. Anlayamaz. Akıl, nihâyet ALLAH'ı
bulamayacağını anladığı dakikada da insan ALLAH'ı bulmuĢtur. Kendi
kendini bilen ve kıymetini yükselterek benliğini kaybeden kimse bir ilme
yanaĢabilir.‖

Aleyhisselâm : Kendisine selâm olunan. Canı güvenilen.

Radyallahi anh : ALLAH'ın kendisinden razı olduğu.

Hazret : Hazır bulunan. Hakk emirlerine her an âmâde. Huzur. Zât

Ġslâm : ALLAH için teslim olan, canını esirgemeyen demek.


―Felemma eslemna‖

~ 27 ~
Sultan : Bürhan demektir. Bürhan sahibi olan. Saltaya mâlik.
Emr ü ferman elinde olan.
S : Subahanellezî isrâ
L : Katiyyen söylenemez
T : Tâ Hâ. Tâ Sîn Mîm.
A : Ġkra
N : Nûn vel kalem. ―Kün!‖de ―Nûn‖un içindedir.

Kaddese sırru : Sırrı mukaddes olsun demek.

Kaddesallahu sırrıhu : Cenab-ı Hakk sırrını takdis eylesin.


Emr ü ferman elinde olan. (Felemma eslemna)

Meknuz : Gömülü define, örtülü, gizli. HıfzedilmiĢ, mahfuz.

Ta’bir : (Tâbir) Ġfade, anlatma. Söz. Mânası olan söz. Deyim. * Terim. * Rüya
yorma. (Ubur. dan) Herhangi bir Ģeyden ve hâdiseden, baĢka bir hak ve
faydalı mânaya geçmek, intikal etmek ve ibretlendirmek ve ders almak.

Tefsir : Mestur, gizli bir Ģeyi aĢikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını
anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan
kitab. * Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i Ģeriflere Tefsir denilir.
(Bak: Ġctihad)

Fevkalâde : Âdetin fevkinde. Ayrıca, hususi surette. Bilinenlerin üstünde.


Müstesna ve yüksek bir surette.

Nizam : Sıra, dizi, düzen. DizilmiĢ olan Ģey, sıralanmıĢ. * Ġcaba göre yapılan
kanun. Bir kaideye binaen tertib olunmak ve ona binaen tertib olundukları
kaide. * Bir iĢin sebat ve kıyamına medâr, sebep olan Ģey ve hâlet.

Tayy : Bükmek, sarmak, dürmek. * Kaldırmak. * Geçmek. * Açmak. *


Çıkarmak. Bir haberi ketmetmek. Kasten açtırmak. * Atlama, üzerinden
geçme.

Tayy-i mekân : Mekânı ortadan kaldırmak. Bir Ģahsın bir anda muhtelif
yerlerde görünmesi.

Tekâmül : Kemâl bulma. OlgunlaĢma.

ĠnkiĢaf : Açılma. Meydana çıkma. * YetiĢme. * Terakki etme, ilerleme. * Gizli


sırların bilinmesi.

Âmâde : Açılma. Meydana çıkma. * YetiĢme. * Terakki etme, ilerleme. * Gizli


sırların bilinmesi.

~ 28 ~
Ledün : Ġnd kelimesi gibi, zaman ve mekân zarfıdıseafoodplus.info-i istifhâmiye
mânasına geldiği de vâki’'dir. Kamus Müellifine göre ledün ile ledâ, aynı
Ģeydir. BaĢkaları ise tefrik etmiĢlerdir. DemiĢlerdir ki: Ledün kelimesi
zaman ve mekânın evvel ve ibtidasından muteberdir.

Felemma eslemnâ : Biz teslim olunca, Ġslam olunca.

Saltaya mâlik : Saltanat. Kudret, kuvvet. * Hâkimiyet, padiĢahlık. * Tantana,


gösteriĢ, debdebe. * ġatafatlı hayat. Bolluk. Zenginlik.

Takdis eylesin : Mukaddes eylasin.

PEYGAMBER

Peygamber: Farsçadır.
Kitabı olsun olmasın Cenab-ı Hakk’ın emirlerini, nehiylerini tebliğ
memuriyeti mânevîsiyle taraf-ı ilâhîden gösterilen zât-ı Ģerîf

Nebî: Tarafı ilâhîyeden kullara tebliği ahkâm eden zât-ı Ģerîf.


Kitabı olmayabilir.

Resûl: Elçi. Cenab-ı Hakktan kitabı ile gönderilen zât-ı Ģerîf. Peygamber.

Risalet:
Resûllük. Peygamberlik. Hakk izni ile kendisine verilen vazifenin makamı.
Hakk nûrunun kudretinin, güçlerinin hakikatini bildiren Resûlde tecellî
eden makam
Cesedleri bu nûrun makesi olan mekândaki varlığı kul olarak ―Nebîlik‖ bu
nûrun icaplarını izhar ve tebliğ ettikleri müddet-i nübüvvet.
Dünyadan çekildikten sonra sona erer.
Ruhları her iki lâ mekân ile mekânı kelâm ile birleĢtiren Hakk’ın nûrunun
makesi ALLAH'ın elçisi olması.
Bu bâkidir.

ĠNZAL : indirmek, defaten indirmek


NÜZUL : Yukarıdan aĢağı inmek
TENZĠL : Tedricen indirilmek, inzal bu mânâda kullanılmaz.

Cenab-ı ALLAH kelâmında ―Ben‖ ve ―Biz‖ lâfızlarını kullanır.


BEN : Zât-ı ahadiyetleri
BiZ : Esmâları ile tecellî Ģekilleridir.
VAHĠY : ―Ben‖ zât-ı ahadiyetinden sudur eder.
BiZ : Kudret ve güçlerinin devamlı tezahurlardır.
MESELÂ : Orucun mükâfatını bizzât ben vereceğim buyrulması hususîdir
demektir.
Diğerlerinin mükâfatını kim veriyor?
~ 29 ~
Burada ―Ve ila rabbike fergab : Rabbına rağbet et! ― âyetindeki sır gizlidir.
Burada vahyin Ģekillerini düĢünmek gerek
1 - Dağa vahyettim BEN
2 - Ağaca vahyettim Ben
3 - Arıya vahyettim Ben
4 - Meryem'e vahyettim Ben
5 - Resûlü Ekrem'e vahyettim Ben
6 - Nebîlere vahyettik BiZ.

Âdem göğe bakarak.


Bütün peygamberler göğe bakarak
Musa Tur'da alev ve ağaca bakarak
Ġsa göğe ellerini kaldırarak Tur'da vahiy alırlardı.
Resûlü Ekrem ise; zaman ve mekân ta’yin etmeden her yerde mübârek
kalblerine çevrilerek vahyi Cebrail vasıtası ile alırlardı.
―Lâ nüferriku beyne ahadin min rusulih‖ âyeti kerimesi ―Ben‖ ve ―Biz‖
lâfızlarında gizli Hakk’ın murad ve arzusundaki hikmetin ifadesidir.
Biz: Cesedde câri Hayy’ın husule getirdiği bütün havas ve hassalar.
Her türlü iĢleme. DeğiĢmeyen ahenk.

Cumartesi

Tebliğ : UlaĢtırmak. Götürmek. * Bildirmek. * EriĢtirmek.

Ahkâm : (Hüküm. C.) Hükümler. Kanunlar. Nizamlar.

Ma’kes : Akis yeri. Akseden yer. (Ayna, güneĢin ma'kesi olduğu gibi.)

Sudur : Olma, meydana gelme. Sâdır olma. * (Sadr. C.) Göğüsler, sadırlar.

Tezâhur : Zâhir olma ,ortaya çıkma.

Lâfız : Ağızdan çıkan söz, kelime. * Bir Ģeyi atmak.

‫ك َوإِ َلى‬
َ ‫َفارْ غَبْ َر ِّب‬
―Ve ilâ rabbike fergab‖ : ―Ve yalnız Rabbine yönel.‖ (ĠnĢirâh 94/8)

َ‫……رُّ ُسلِ ِه مِّن أَ َح ٍد َبٌ َْن ُن َفرِّ ُق َل‬

―Lâ nüferriku beyne ahadin min rusulih‖ : ―ALLAH'ın peygamberlerinden


hiçbiri arasında ayırım yapmayız‖ (Bakara 2/)

Cesed :Ten, gövde, Vücud, beden. Ruhsuz vücud.

Havas : hevesler, Gelip geçici istek. Nefsin hoĢuna gitmek. Devran edip
gezmek. Akıl ile olmayıp nefis ile olan istek.
~ 30 ~
Hassa : (C.: Havass) Ġnsanın kendisine tahsis ettiği Ģey. Bir Ģeyde bulunup
baĢkasında bulunmayan Ģey. Bir Ģeye mahsus kuvvet. Te'sir. Menfâat. *
Âdet ve alâmet. Ekâbir, kavmin ileri geleni.

NEBÎLİK

Nebîlik:
ALLAH'ın: ―kendi sûretimde yarattığım esmâlarımın akisleri
ile süslediğim insanı‖ kendimi bildirmek için ve kendimi tesbih ve tezkir
etmek için insanla benim aramda görünür ve görünmez bir vasıta olarak
―Nebî‖ lik nübüvvet murad ettim.
Ve bu âletle yani nübüvvet ile insanlarla temas edip konuĢmak istedim.
Bu temasım Nebî ile olur ki bu muradımdır. Buna Nebîlik ve nübüvvet denir.
Bu muradım kime nasib olursa ona nübüvvet verilmiĢtir.
Bundan dolayı insanı ahsen-i takvim yarattım. En güzel Ģekilde endamda,
ahlâkda
Bu yarattığım insanlarla temas vasıtası olan ―Nebî‖ yi yani kendi vahyimi
verdiğim makamı ―ben ve melâikelerimle tesbih eder onu ta’zim ederim,
ona salât getiririm‖. Bu benim Ģanımdandır.
Ey inananlar siz de tesbih ve tezkir ediniz!‖

Kimi?
―Nebî‖ yi
Bu emirdir.
Kimse, bütün yarattıklarına bu tesbih farz olur.
Kâinattaki her zerre buna inkıyad eder.
Nebatlar. Hayvanlar, Cemadat.
Ġnsanı da serbest bıraktım. Ona bunu emrettim, farz kıldım.
Diğerleri kendiliklerinden bu tesbihatı yapmaya elveriĢli olarak halk
edilmiĢtir.
Nebî: Söyler. ĠrĢad eder. Harb etmez.
Helak için beddua eder, duası kabul olunur…
Nuh. Musa. Lût
Resûl: Harbeder, beddua etmez…

Ahsen-i takvim : En güzel kıvama koyma. * Cenab-ı Hakk’ın her Ģeyi


kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratması. Ġnsanın en
yüksek ve câmi isti'dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel surette yaratıldığı.

َ َّ ‫ون َو َم َال ِئ َك َت ُه‬


َّ‫ّللا إِن‬ َ ٌ ‫ٌِن أَ ٌُّ َها ٌَا ال َّن ِبًِّ َعلَى‬
َ ُّ‫ُصل‬ َ ‫َتسْ لٌِمًا َو َسلِّمُوا َعلَ ٌْ ِه‬
َ ‫صلُّوا آ َم ُنوا الَّذ‬
―Ġnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu
sallu aleyhi ve sellimu teslima : ALLAH ve melekleri, Peygamber'e çok

~ 31 ~
salevât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir
teslimiyetle selâm verin.‖ (Ahzâb 33/56)

Nübüvvet : (Nebi. den) Peygamberlik, nebi olmak, nebilik. Allah'ın (cc)


emriyle vazifeli olarak insanları doğru yola çağırmak.

Ġnkıyad : Boyun eğme. Mutî’ olma. Teslim olma. Ġtaat etme. Ġmtisal.

Cemadat : Katı cisimler, cansızlarrı

RENK - SES – KOKU

Renk ve renkler vardır.


Bunlar gözün seçtiği ve ruha bildirdiği mefhumlardır.
Fen labaratuvarının raporuna göre yedi renk vardır.
Bir menĢurdan (kristalden) geçirilen ziyâda görülür.
Tabiî olarak da bu tahlil ebe kuĢağında görülür.
Renk, madde değildir.
Maddede görüntüdür.
Dünya yüzünde nebatlarda, madenlerde bütün canlılarda görünür.
El ile tutulmaz. Görünür.

Kokular da aynıdır.
Yalnız göz ile görünmez.
Burun ile duyulur.
El ile tutulmaz.
Ama renk ve koku vardır.

Çirkin ve güzel vardır. Görünür, el il tadılmaz.


Ses vardır, göz ile görünmez, el ile tutulmaz.
Kulak ile duyulur. Amma vardır.
Karanlıkta renk görünmez. Koku duyulur.
Ses de duyulur. Karanlıkta
Koku ve ses hava olmayan yerde duyulmazlar, hissedilmezler.
Gözün görmediği renkler kulağın duymadığı sesler, burnun alamadığı
kokular da vardır.
Bu ne demek?
Evet öyledir. Vardır.
Maddede görünen renkler, bazılarında devamlıdırlar.
Bazılarında değiĢirler.
Sararırlar, Solarlar. Kaybolurlar.
O hâlde renkler de fânidirler.
Kokular da öyledirler.
Yalnız sesler bâkidirler.
Sesler, kelâmın duyuluĢudur.
~ 32 ~
Kelâm kadîmdir.
Yani evveli âhiri yoktur.
Ezelden vardır.
O hâlde bâkidir.
Fâni değildir.

Bütün kâinat ezeli ve kadim olan ALLAH'ın kudret ve kuvvetlerinin takdir


olunan müddet zarfında mekânda görünüĢüdür.
Sözü bitirmeden Ģunları biraz düĢünmenizi dilerim.
Bazı çiçekler vardır, kokar. Bazıları vardır kokmaz.
Bütün meyyaların meyvaya dönecek çiçekleri kokmaz. Bazıları kokar.
Yer altı ve yer üstü nebati yiyecekler de öyledir.
Bunları tetkik ediniz.
Sessiz sözsüz, görünür görünmez bir Ģey fısıldar.
Bu fısıltı olanı duymaya çalıĢınız.

Uçsuz Bucaksız kâinatın maddî oluĢu hakkında bir çok ilmî nazariyeler
vardır:
ġahab-ı Muz'i, Kant Laplas, Aranyus, Monat, Atom…
Canlılık hakkında nazariyeler de vardır:
Protoplâzmadan tek hücre. Sularda hayat. Jeolojik devirler. Bu devirlere
göre canlılık. Nihâyet maymun nazariyeleri Nihâyet insan..? Bunların
hepsi maddî ve canlılık.

Nebat, Hayvan, Ġnsan, Madde oluĢlarının mırıltılarıdır bütün bunlar


Meçhullerle meçhul nazariyeler fikirler, düĢüncenin esir oluĢudur.
Bütün bunlar, kâinatın nasıl olduğu düĢüncesi ile meçhullerin kavgasından
baĢka birĢey değildir.
―HerĢey vardır!‖ demekle bu düĢünceden beĢer ancak kurtulur.
Havanın içinde yaĢarız. Havayı göremeyiz.
Balık su içinde suyu görmez.
Ne tuhaftır: Balık görmediği sudan çıkarsa ölür.
Ġnsan görmediği hava içindedir. Havasız kaldı mı ölür.
Suda yaĢayan hayvanlar vardır. Sudan çıkarlar yaĢarlar
Havada yaĢayanlar vardır, suya girerler yine yaĢarlar.
Foklar. Yunuslar. Karabataklar. Kurbağalar. Timsahlar
Balık bazen suda boğulur.
Havada yaĢayanlar da bazen havada boğulur.
Bunların hepsi bir zincirin halkalarıdır ki bazı halkalar görülmez, tutulmaz
akla girmez
Ve uzatmayalım sözleri
Dinleyin!..

~ 33 ~
Çoban deriz
Ġnsanlar kendi aralarında onu hakir görürler.
―Bilgisiz ma’lumatsız insanın en basiti çobandır!‖ derler.
Hâlbuki çoban ve çobanlık alçak görüldüğü kadar yüksek, hafif görüldüğü
ve kimsenin farkına varmadığı kadar mübârek bir meslektir.
Bir çobana sormuĢlar :
―ALLAH var mıdır?‖
Derhâl düĢünmeden cevap vermiĢ :
―Ben deli değilim. Deli bile bu suale güler geçer ve soran için zavallı der
Onun için de gözünde yaĢ belirir!‖
Ağaca sor bu suali: Ağaç ALLAH'ın kelâmında:
―Ven necmü veĢ Ģecerü yescudan Ağaç ve çemenler secde ediyorlar siz
bunu göremezsiniz‖ cevabını verir.
Karıncaya, böceğe sor: Hemen suali soranın yanından kaçar

Arıya sor: ―Sen insan mısın, bana dokunsan bile tenezzül edip seni iğnemle
sokacak kadar küçülmedim!‖ der.
ALLAH Üniversitesi’nden me’zun, mütehassıs
Riyaziye (matematik). Hendese (geometri). Mühendis. Mimar. Kimyager.
Farmalog. Nebatata büyük tahlilci…
Lokman Hekim bilgisiyle mücehhez. ÇalıĢkan değiĢmeyen bir disiplin ve
intizam içinde bir topluluğa bağlı; vücudu akıl yoran bir labaratuvar olan
ARI
Her çiçekteki hassayı bilip usare alıp çiçekleri biraz hırpalayan ARI
Aynı zamanda çiçeklere cinsiyet bakımından meyva tohumu için sağdıçlık
yapar.
Ayaklarına bulanan çiçeklerdeki polenleri erkeğinden diĢisine taĢır.
Vücud labaratuvarında i’mal ettiği nesne bal, bin derde devâdır

Akrebe sor: Derhâl intihar eder.


Akrep, yaratıklar içinde en onurlu hayvandır.
ALLAH'ın küçük bir ihtizazını duyduğu insanı sokmaz.
Soksa bile derhâl ölür.
Etrafına ateĢ çemberi konsa derhâl intihar eder.
Sebep: Cenab-ı ALLAH hayvanların tekrar dirilmesine murad etmemiĢtir.
Onlar için cehennem yoktur.
AteĢ çemberi içinde kaldığı zaman, Cenab-ı ALLAH'ın:
―AteĢ yoktur!‖ emrinin yalan ve ona inanmamak meselesi ortaya
çıktığından o inkâra katılmamak için intihar eder.

Yılana sor: ―Ben, Sevir mağarasında topuğunu yuva deliğime koyan Resûlü
Ekrem'in refikini niçin ısırdım?‖ der
Ve kıvrılır gider.

~ 34 ~
Örümceğe sor: Ağını paramparça eder.
Bu yumağı ne kadar sararsan sonu gelmez biraz düĢün!..

Güle sormuĢlar: ―ALLAH var mı?‖


Gül birden solmuĢ, erimiĢ toprakla bir olmuĢ.
Bir tek kuru yaprağının üstünde bir damla Ģebnem görülmüĢ

Yanan fırın yanında ekmek kırıntıları yiyen bir serçeye sormuĢlar aynı
suali
Birden dalmıĢ yanan fırının içine serçe. YanmıĢ kül olmuĢ

Otlayan eĢeğe sormuĢlar aynı suali


GerilmiĢ orada bulunan yardan aĢağı dört nala atmıĢ kendini

MeĢhur Alman filozofu Kant, kitabında :


―ALLAH vardır‖ der isbat eder.
―ALLAH yoktur‖ der isbat eder.

Bu çeliĢkilerin içinde birĢey gizlidir


Kâinata tabiat deyip kendi nefis ve gaflet zincirinin içinden çıkamayan
okumuĢlar düĢünmelidirler ki, insanoğlu ALLAH'a inanmak mekanizması ile
yaratılmıĢtır.
Bunu bilmezler
Aslında inkâr diye bir Ģey insanlara yaraĢmaz.
HerĢey, görünür görünmez ALLAH'ı tesbih ediyor.
―ALLAH var mıdır? ALLAH'a inanıyor musun?‖ gibi sual insanoğluna yakıĢır
bir sual değildir.
Var olmayan bir Ģey hakkında böyle sual mevzu’bahis değildir
Var, yok kelimeleri bile var olan birĢey hakkında söylenemez.
ALLAH yoksa hiçbir Ģey yoktur. Ve bu düĢünce de olmazdı
Bu gibi sorular tamamiyle Ģirktir.
Ve bunların hepsi ALLAH'ın var olduğunun en büyük delilidir.
HerĢey ne varsa ALLAH'ın görünüĢüdür.
Her Ģeyde ALLAH'ı görmek mümkündür.
Ciğerlerine doldurduğun hava ALLAH'ın var olduğuna kâfi delil değil
midir?..

HerĢey kâinata perdedir.


Perdelerin sonu yoktur.
Amma milyarlarca perde bir sigara kâğıdı kadar değildir.
O incelerin incesi perdeyi bir üfleme bile açar.
Fakat bu perdeleri örten insanın gafletidir

Resûlü Ekrem mescidden sabah namazı kılındıktan sonra çıkıyorlardı.


YaĢlı bir sahabe namaza yetiĢemedi…
~ 35 ~
Sordu. ―Namaz kılındı!‖ dediler…
Fakat vakit henüz geçmemiĢti.
Sahabe derin bir vahh, off çekti…
Sendeledi…
Bir genç yanaĢtı yanına:
―Amca ben cemâatte idim. Üzülme ben sana veriyorum Resûlün peĢinde
kıldığım sabah namazını Sen o ahı, ofu bana verir misin?‖ dedi
Göz yaĢlarıyla : ― Verdim gitti!‖ dedi
Genç bir ―off!‖ çekti hemen oracıkta ruhunu teslim etti.
Bu hadiseyi Resûl'e anlattılar.
Resûlü Ekrem ağlamaya baĢladı.
Ġki âlemi gören mübârek gözlerinden yaĢlar dökülmeye baĢladı.
Ġçini çekti
―Nedir bu Yâ Resûlallah?‖ dediklerinde.
―ĠĢte o vahh! Off! yok mu, ne varsa onda gizli O genç ALLAH'ı gördü
cemâline dayanamadı kavuĢtu gitti!‖ buyurdu.

Her Ģey ALLAH'da hazır ve nazırdır.


O yoksa, hiçbir Ģey yoktur…

Cuma

Tahlil : (Hâll. den) SirkeleĢtirme. EkĢitme. * DiĢlerini hilâllamak. Gerçek


yere yemin etmek. * Açmak.

Tedkik-Tetkik : Hakikatı anlamak ve meydana çıkarmak için inceden inceye


araĢtırma.

Me’zun : Ġzinli, izin almıĢ. Salâhiyetli. * Diplomalı. Ġcâzetli.

Mütehassıs : Bir iĢin hakikatını, içyüzünü çok iyi bilen. Bir meslekte mahir
olan. * Has ve mahsus olan.

Mücehhez : Noksanları tamamlanarak hazırlanmıĢ, lüzumu olan silâh ve


sair Ģeylerle donanmıĢ. CihazlanmıĢ.

Refik : Ortak, arkadaĢ, eĢ, yardımcı, yoldaĢ.

Yar : Uçurum.

Mekanizma : Lât. Bir Ģeyin makina kısmı. * Mc: OluĢ ve iĢleyiĢ. Meydana
çıkıĢ.

Mevzu’bahis : Bahsetme, konuĢma konusu.

MenĢur : Prizma.
~ 36 ~
Ziyâ : ıĢık

Hakir : Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. Ġtibarsız. Kudretsiz.

―Ven necmü veĢ Ģecerü yescudân. : Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.‖


(Rahmân 55/6)

Usare : Vücud bezlerinden akan faydalı su. SıkılmıĢ Ģeylerden çıkan su. Öz
su.

Sağdıç : Evlilikte yardımcı olan.

Ġhtizaz : TitreĢim. Haz duymak. Ferahlamak.

VELE ZİKRULLAHİ EKBER

En büyük zikir ALLAH'ın kendini, zât-i Ahadiyyetini zikrettiği zikirdir.


Durmadan kâinat tesbihat hâlindedir.
Ġnsan da bu tesbîhata devamlı olarak (hücreler, bütün organların
mikroskopik kısımlariyte birlikte) kalb ile devam etmektedir.
Bütün mahlükat canlı cansız herĢey tesbih hâlindedir dedik
Atomlardan tutun da bütün vücud hücrelerinde devam eden bu tesbihatı
kalb hissettiği zaman HAKK’ın zikri o zaman cesedde ortaya çıkar.
―ALLAH'ın‖ demiyoruz ―Hakk’ın‖…
Bu kelimeleri anlamak en güç meseledir.
Bundan dolayı Mansur:
―Enel Hakk!‖ diye bağırdı.
―Enallah!‖ demedi.
―Ben ALLAH'ım!‖ zâten kimse söyleyemez.
Söylediklerim kuru lâf değildir.
Mansur'u anlayamadılar.
Katline ferman verdiler
ALLAH da bu sırrı söylemesin diye ona katlolmak nasib etti.
BaĢa gelecek her türlü belânın altında bir hayır vardır.
Bunu unutmayınız.
Ben söylemiyorum.
Resûlü Ekrem söylüyor.
Bunu milyonda bir fark eder.
Ġnsan belâların altındaki hayrı tefrik edemedi mi isyana, küfre kadar
sürüklenir…

Bir zaman toprak üstünde iken Ģimdi toprak altında olanlardan, toprak
üstünde iken yaptıklarından bahsetme.
Onları rahmetle an!..
ġimdi toprak altında iken ne yaptıklarından biliyorsan bana onlardan bir ip

~ 37 ~
ucu ver.
Ona göre hareket edeyim…

Bütün bu tesbihat ve zikirlerin hepsinde hedef ALLAH'tır.


Zikredici ALLAH'tır.
Bütün zikirlerde söylenen kelimeler, lâfızlar âlettir.
Bunlara hulûs ile devamla, kalbde târifi mümkün olmayan bir hâlet hasıl
olur.
ĠĢte asıl zikir ―O‖ dur.
Dikkat et ―budur‖ demiyoruz.
Söylenecek kelimeleri âlet olarak kullanarak kalbin harekâtına girmek
lâzımdır.
O zaman kalb bilinmeyen bir intizama girer.
Senin haberin olmayan zikre, haberli habersiz girmektir.

Âyet-i kerîme ―ve‖ ile baĢlar.


―Ve le zikrullahu ekber‖in mânâsı :
―Yâ Habibim! O zikir var ya ALLAH'ın zikri, en büyük zikir odur.‖
Yoktan yaratılan kâinattaki intizam, idrak hududunun dıĢında bile
durmadan tesbih hâlinde atomuyla protonuyla iĢlemektedir.
Yıldızlar döner, gece gündüz olur.
Birbirlerinin etrafında dönerler.
Mütemadiyen bu tesbihat devam eder ki bu ALLAH'ın güçlerinin ―Hakk‖
olarak ALLAH'ı zikretmesidir.
Senin kalbin de bu tesbihat içinde durmadan doğuĢtan son gününe kadar
çalıĢmaktadır.
Bu senin ALLAH'a en yakın olmak hasebiyle ALLAH'ın zikrine iĢtirak etmeni
sağlar.
O zaman ―Hakk‖ dan ALLAH'ın zikrine girmiĢ olursun.
Erirsin, ya Mansur gibi bağırır kafan vurulur veyahut denizdeki bir damla
gibi denizle bir olursun.

Ne söylemiĢ Resûlü Ekrem ona bak!


O ne yaptı ise onu yap!
ALLAH Kur’ânda ne söylemiĢse onları kendi malın gibi bil!
O zaman bütün mürĢidlerin, büyüklerin, gelmiĢ geçmiĢ velîlerin isimleri
saymakla bitmez.
Dedikleri ve öğrettikleri Ģeylere bu yukarıda anlatılan Ģekilde girmeye çalıĢ!
―Ölmeden evvel ölün!‖ hadîsinin derin mânâsı da budur.
Dünya yüzünde iken Ahad’da eriyin!
O'nun yarattığı kâinatın en kıymetli mahlûku olduğunuzu bilin!
Bu kelime, lâfız ve sözlerin gizli ve açık birçok yolları vardır!
Kuru lâflar üzerinde kalma!
Kendini örseleme!

~ 38 ~
En basit en aciz bir kulun söyleyeceği ve anlatacağı:
―Ve le zikrullahu Ekber‖ in mânâsı budur!..

Tesbihat : (Tesbih. C.) Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) sıfatına lâyık ifadelerle


yâdetmeler.

Hulus : Hâlislik. Saflık. * Samimiyet. Hâlis dostluk. Ġçden davranmak. Her


hayırlı iĢi ve ameli Allah rızâsını niyet ederek yapmak.

Hâlet : Suret. Hâl. Keyfiyet.

Âlet : Bir iĢte veya bir san'atta kullanılan vasıta. Bir makinayı vücuda
getiren ve iĢlemesine yardım eden parçalardan her biri. * Sebeb, vesile,
vesâit. * Edevat. Avadanlık.

Ġntizam : Tertib, düzen, düzgünlak ve nizam üzere olmak.

َ ‫ْك أُوح‬
‫ًِ َما ا ْت ُل‬ َ ٌَ‫ب م َِن إِل‬ ِ َّ ‫ّللاُ أَ ْك َب ُر‬
ِ ‫ّللا ذ ِْك َُرو َل َو ْالمُن َك ِر ْال َفحْ َشاء َع ِن َت ْن َهى الص ََّال َة إِنَّ الص ََّال َة َوأَق ِِم ْال ِك َتا‬ َّ ‫ُون َما ٌَعْ لَ ُم َو‬
َ ‫َتصْ َنع‬
―vele zıkrullahu ekber : (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve
namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.
ALLAH'ı anmak elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. ALLAH yaptıklarınızı
bilir.‖ (Ankebut 29/45)

Mütemadiyen : Devamlı surette.

SEMÂ - SEMÂVÂT – FEZA

SEMÂ : Mekân dahilindeki gök.


SEMÂVAT: Mekânı kaplayan hududsuzluk.
FEZA: Lâ mekâna ait semâ.

Sonu olmayan semâ hakkında düĢünceye ve onu tasavvura verilen isimdir.


Rabbi’s-semâvât. Rabbi’l-ard
― Ey semâ suyunu kes!‖ ― Ey arz suyunu yut!‖ âyet
Semâ dahilinde dua, istek yapılabilir.
Dua edilir, semâvât için.
Çok düĢün
Kelimeye sokamadan idrak edebilirsin.
―Vessemâi zâti’l-bürûc.‖ âyet.
―Vessemâvâti zâti’l- bürûc‖ değil dikkat et!
Rabbi’s- semâvâtdır Rabbi’s- semâ değil. Yine dikkat et. Dikkat kesil!..
Rabbi’l-ard, Rabbi’Ģ-Ģems, Rabbi’l-kamer değil.
Rabbi’l-mağrib, Rabbi’l-maĢrik değil.
―Rabbi’l-maĢrikeyn. Rabbi’l-mağribeyn‖dir.
Rabb-i âdem, Rabb-i insan değil. ―Rabbi’n-nas‖tır.

~ 39 ~
Bunlara dikkat et, düĢün!
Aradaki büyük farklara tefekkür et!..

Dünya cem’i olmaz.


Arz cem’i olmaz.
Âlemin cem’i vardır : Âlemun, âlemin, avâlim.

Duyulmayan kelâm ihtizazları Resûlde sese çevrildi.


Sesler kelimelere.
Kelimeler mânâlara.
Mânâlar harflere gizlendi.
Duyulmayan vahiy sese, ses kelimeye, kelime harflere bürünerek yazı oldu.
Harften kelime, kelimeden mânâ, mânâdan tekrar ihtizaza gidilerse aslına,
―vahy‖e varılır.

Asıl ile de ledünnî hududa girilir.


Ledünnî mânâ harflere gizlenmiĢtir.
Sarf ve nahiv bunun anahtarıdır.
Bir harf açıldı mı en az üç harf olur.
Ve bir mânâlı kelime olur. Buna sülâsi denir.
Bir mânâlı kelimenin sülasisini bilmeden ondan çıkacak kelimelere
varılması güç olur.
Kelimeler bundan iĢtikak eder.
Kelimeler; üstün, esire, ötüre. Sağ ve sol, uzatılır hafif olur.
Mânâda hâl değiĢtirir. Bu mânâlar da harflerin okunmasını değiĢtirir.
Bunları tam bilmeden mânâya yanaĢmak mümkün değildir.
Harfler bir tohum gibidir.
Açıldı mı mânâ kapıları da açılır.
Tohumda gizli olan ne ise ortaya çıkmaya baĢlar.

― Vav ― edâtı rabıttır.


Kur’ânda mühim bir hakikatin ifadesidir.
Bunu anlamayanlar Kur’ânda ―Vav‖ harfinin çok geçtiğini mesele ederler.
Hâlbuki bu harf ledünnî mânânın kapı aralığı ve anahtarlarından biridir.
Bazı âyetlerde vav yoktur.
Bazı âyetlerde sayılırdır. o bazı âyetlerde de çoktur.
Bazı âyetler vav ile baĢlar. Bu da baĢka bir anahtardır.
Bu yazı birçok muhtelif tefsiri yorumlara yol açmıĢtır.
Uzak ve buzlu cam arkasında sezilen bu hakikat eski hattatlarımız
tarafından Ģu Ģekilde levhalandırdmıĢtır.

( Büyük ve uzun bir VAV harfi içinde 6 adet küçük ve yan yana VAV )
Bu yazı birçok muhtelif tefsirî yorumlara yol açmıĢtır.

~ 40 ~
Ihlâs sûresinde : 1 tane vav vardır.
Âyete’l-kursî'de : 7 vav vardır.
Kevser'de : 1 tane vav vardır.
Kuleuzu felak'ta : 3 vav vardır.
Fatiha'da : 1 tane vav vardır.

Vav harfinden sonra nûn gelir


Her harfin bir gidiĢ yolu olduğu gibi kelimelerde bulunduğu yerin de mânâsı
vardır.
Âyetler harf harf yazıldığı zaman bazı ses itibarı ile gizli ―ĠNCANTATĠON‖ ler
ortaya çıkar ki bunlar daima oluĢ hâlinde bulunan emirlerdir.
Kur’ânda tecvid ve kıraat bu emirlere hürmetin ses hâlindeki ifadesidir.
Kur’ân-ı Kerîmdeki hurûf-u mutakatta ise bambaĢka bir husustur.

―Kulhuvallâhu ahad‖, ―söyle!‖dir, ―söyleyiniz!‖ değil.


―Tek olarak söyle!‖ demektir.
O kendisi ALLAH ahaddır
Ahad: EĢi, benzeri, evveli ve sonu olmayan ahaddır.
Bu sûrenin mânâsı, ALLAH'ın olduğunu ilân eder. Ondan ihlâs sûresi
denilmiĢtir. Ġhlasın hakiki mânâsı ―Ahad‖ da ahad olmak, O’nda erimektir.
Kâinatta ne varsa Ahad’dandır. Ahad’a dönecektir.
ALLAH vâhid değildir, Ahad’dır.

Basit kuru bir misal verelim:


―Felân cesur, kahraman, pehlivan adamı vâhid yenemez!‖ dedik.
Burda daha çok olursa yenebilir düĢünülebilir.
Fakat ―ahad yenemez!‖ dediğimizde hiçbir kuvvet yenemez demektir. Onun
için ALLAH Vâhid değildir. Ahaddır.
Fakat bazı âyetlerde ―Vâhidü’l-Kahhar‖.
Burda esmâların kudret ve gücü ifade edilmiĢtir.
―Zât-i Ahadiyyet değildir‖.
Âyetlerde ALLAH'a Ģirk koĢmayın diye birçok defalar tekrar edilmiĢtir.
Bu da cem’i olarak ―KoĢmayınız‖ buyrulmamıĢtır.
Müfred olarak ―koĢmayın‖ denildiğine göre teker teker yani gurur ve kibire
varmayın mânâsı gizlidir.
Bu, ahadı unutmayınız!
ALLAH Ahaddır…
ġirk bir nev’î ALLAH'ın Ahad olduğunu bilmeden tasdiktir.
Var olmayan birĢeye Ģirk koĢulmaz.
ALLAH'ın var olduğunun âdetâ açık delilidir.

―Lâ nüferriku beyne ahadin min rusulih‖ Resûlleri de ayırmayınız.


Yani onların bildirdikleri Ģey ―Ahad‖ dandır.
Hepsi aynıdır. Söyledikleri vahiy bakımından

~ 41 ~
Kur’ânda âyetle de bildirilmiĢtir.
―Lisanin arabiyyin‖ inmiĢtir.
Musa'ya, Ġsa'ya diğer peygamberlere inen âyetler de hangi dil
konuĢuyorlarsa o dilde inmiĢtir.
Fakat o kitablarda Ģu dil ile indirildi diye bir haber yoktur.
Vahiy yani sessiz sözsüz kelâm hangi peygambere vasıl olmuĢ ise ne ise
odur aynıdır.
O peygamberin diline kendiliğinden otomatik olarak çevrilmiĢtir.
Resûlleri ayırmayın lâfzı bu bakımdandır, (icazen)
Vahiy ALLAH'çadır.
Nasıldır. Bilinmez.
Ahad en büyük esmâdır.
ALLAH'ın ―Hû‖, kendisinin ALLAH ve ―Ahad‖ olduğudur.

―Kelâmı ilâhî ALLAH'cadır‖ dedik.


Bu Musa'da Ġbranice, Ġsa'da Süryaniceye kendi dillerinde çevrilmiĢtir.
Yalnız Resûlü Ekrem'de ―lisanin Arabiyyin‖ buyrulmuĢtur.
Bu da aslı ―Ahad‖ dır.
Resûlleri tefrik etmeyin âyeti budur.
Vahiyleri söyledikleri muhtelif dilleri tefrik etmeyin.
Hepsi ALLAHın kelâmıdır.
Yoksa peygamberler arasında azim farklar var.

َ ِ‫ت اْلَمْ ُر َو ُقضِ ًَ ْال َماء َوغ‬


‫ٌض أَ ْقلِعًِ َس َماء َو ٌَا مَاءكِ ا ْب َل ِعً أَرْ ضُ ٌَا َوقٌِ َل‬ ْ ‫ال لِّ ْل َق ْو ِم بُعْ داً َوقٌِ َل ْالجُو ِديِّ َع َلى َواسْ َت َو‬ َّ ‫ٌِن‬
ِ ‫الظ‬ َ ‫م‬
―Ey semâ suyunu kes‖ ―Ey arz suyunu yut‖ : ―(Nihayet) «Ey yer suyunu yut!
Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iĢ bitirildi; (gemi de) Cûdî
(dağının) üzerine yerleĢti. Ve: «O zâlimler topluluğunun canı cehenneme!»
denildi.‖ (Hûd 11/44)

Sarf : (C.: Süruf) Harcama, masraf, gider. * Fazl. * Hile. * Men’ etme. Bir
kimseyi yolundan ve iĢinden ayırıp baĢka tarafa yöneltme. * Farz. * Gr: Bir
lisanı meydana getiren kelimelerin değiĢmesinden, birbirinden
türemesinden bahseden ilim Ģubesi. Kelime bilgisi. Kelime Ģekli bilgisi.
Morfoloji. Tasrif çeĢitlerini, isim ve fiil nev’îlerini öğreten ilim. * Para bozma.

Nahv : (Nahiv) Yol, cihet. Etraf, yön. * Misâl. * Miktar. * Kasd ve


azmeylemek. * Gr: Kelimelerin birbirine rabt, izafet ve amel eylemeleriyle
ilgili olan kaideleri içine alan ilim. Nahiv ilmi ile Arapça kelimelerin yeri ve
usulü bilinir, yani cümle tahlili yapılır.

ĠĢtikak : Türemek. Bir kökten ayrılan kelimelerin asılları ve birbirleri ile olan
münâsebetleri, meydana geliĢleri.

Vessemâi zâtel bürûc : ―Burçlara sahip gök yüzüne‖ (Bürûc 85/1)

~ 42 ~
Müfred : (Müfred) Tek, yalnız. Müteaddid olmayıp yalnız birden ibaret olan.
* Basit, mürekkeb olmayan.

Ġcazen : (Ġycâz) Edb: Az söyle çok Ģey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek.
Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli.

‫ان‬
ٍ ‫ٌن َع َر ِبًٍّ ِبل َِس‬
ٍ ‫م ُِّب‬
―Bilisanin arabiyyin mübîn‖ : ―Apaçık Arapça bir dille.‖ (ġuarâ 26/)

Cem’i : Çoğul.

ARŞ

ARġ: ALLAH'ın zâtının aydınlığıdır.


Bu aydınlık ilâhî güçlerle yaratılmamıĢtır.
ALLAH'ın aydınlığıdır arĢ
ALLAH'ın zâtını örten kendi ıĢık örtüsüdür.
Bu ıĢıktan bir nebze ayrıldı ve yok oldu
Bir ampul sönerse odada ziyâ nasıl karanlıkda kaybolursa öyle yok oldu.
O yokluktan nûr gücü ile sonsuz uzaya uzaklaĢtırıldı.
Ve onu varlığa döndürdü.
Buna Ġslâmda ―Nûr-u Muhammedî‖ ismi verilir.
Kâinatta ne varsa bundan halk edilmiĢtir. YaratılmıĢtır.

ALLAH'ın ―VACĠD‖ ismi vardır.


Maddesiz varlıklardan maddeli varlık yaratma gücü mânâsındadır..
Bütün Hakk’ın esmâları, kudret ve güçleri bunun içindedir.
Bunda mevcuddur.
Onun için ―Tebarekellezî biyedihi mülk ve hüve alâ külli Ģey'in kadîr‖ âyeti
nazil olunmuĢtur.
ĠĢte arĢ bu güçlerin sudur yeridir.
ArĢın altında bizim bildiğimiz su yoktur.
O baĢka ―Su‖
Mekân değil orası
Su kitabımızın ―SU‖ ismini alması, bu su olmayan suyu gizli kapaklı
anlatıyor.
Anlamaya çalıĢ

Cumartesi

EL VAHĠD : 1 demektir. Birlerin ―1‖i. Sıfatdır.


AHAD : EĢi olmayan 1, tek demektir, Ġsm-i Hasdır.
ALLAH AHAD : Tek olan yalnız O
Kim?
―ALLAH.‖

~ 43 ~
Hakk’ın sıfatlarının benzeri değil de izleri insanda vardır ki onlardan
ALLAH'ın sıfatları sezilir ve iman edilir.

―Lâ ilâhe illallah‖ demekle puta tapanları inkâr etmiyoruz.


Bunların Hak olmadıklarını söylüyoruz.
GüneĢe, insana, mahlûka, taĢa tapanlar vardır.
Onları ilâh yapar ona tapar.
Böyle yapmakla ALLAH'ı inkâr etmiĢ değillerdir.
ALLAH'ın yarattığı her hangi bir mahlûku mabudlukta ona ortak tutmuĢ
olurlar.
Bu iĢi kendi kendilerine yapmıĢ olurlar.
Yoksa buna ne ALLAH'ın emri var ne de peygamberin tebliği
ALLAH insanların Ģirk bataklığında kalmalarına razı değildir.
Peygamberler bu Ģirkin sapıklığını kaldırmak için gönderilmiĢtir.

Puta tapan Hristiyanlar, ALLAH'ın üç olduğuna inanırlar.


Fakat bu kitablarında yoktur.
(iznik kongresinde toplanan papazların verdiği karardır.)
4 muhtelif Ġncil karĢılaĢtırıldı ve Hristiyan ilmihâli yapıldı.
Bugün Ġznikte papazların kongre yaptıkan kilise iznik gölünün
derinliklerindedir.
Açık havada su altında görülür.
Bunun su altında kalması ilâhî bir hikmeti, kudreti haykırmaktadır.
Bu batmalara tabiî hadise jeolojik olay zihniyeti ile bakarsan hiçbir Ģey
anlayamazsın.

Her hadisenin mânevî bir illeti vardır.


Bu söz münakaĢa ve izaha gelmez.
Bir makam bir derece meselesidir.
―Bu makama nasıl çıkılır‖ diye de sorma
Çıkmak usulü yoktur.
Bu makama çıkartacak insanlar vardır, bu kubbe altında
Onlardan dost bulmak gerekir
Ama, Ģüphe ve samimiyetsizlik içinde bunları, tesadüf değil rüyada bile
bulamazsın.
Amma
Ne kadar zavallı olduğunu birgün anlayacaksın, fakat iĢ iĢten geçtikten
sonra
Yazık!..
Tek, görünmez.
Tek zaman ve mekân içinde kesret hâlinde görülür.
Bu da cins cins, bölük bölük, nev’î nev’î görünür, isimler alır.
Hiç bir yaratık tıpatıp aynı cins olduğu hâlde birbirine benzemez.
Bulamazsın.

~ 44 ~
Fark vardır.
Bu, ―TEK‖ ligi haykırmaktadır.

Cumartesi,

ġeyh Necmeddini Kübra, Fahreddini Razi'ye :


―Hakk’ı ne ile bilirsin?‖ dedikte
Fahreddini Razi:
― kadar bürhan ile‖ demiĢ.
ġeyh :
―bürhan izaley-i Ģüphe için olur. ALLAH benim kalbime öyle bir nûr
vermiĢtir ki onun yanına katiyen Ģek ve Ģüphe uğrayamaz.‖
Ġmamı Razi müteessir olarak Ģeyhe intisap etmiĢtir.

Cumartesi,

Zât : Hürmete lâyık kimse. * Kendi. Öz, asıl. * Ehil. Sâhib. (Zu'nun
müennesi)

Vacid : Vücuda getiren. * Varlıklı. Fâtır. Gani ve zengin. * Mevcud olan.

‫ك‬
َ ‫ار‬ ُ ‫َقدٌِ ٌر َشًْ ٍء ُك ِّل َعلَى ه َُو َو ْالم ُْل‬
َ ‫ك ِب ٌَ ِد ِه الَّذِي َت َب‬
―Tebarekellezî biyedihil mülkü ve hüve alâ külli Ģey'in kadîr : Mutlak
hükümranlık elinde olan ALLAH, yüceler yücesidir ve O'nun her Ģeye gücü
yeter.‖ (Mülk 67/1)

Ġsm-i has : özel isim.

Ġllet : Herhangi bir Ģeyin var olması için lâzım gelen sebeblerin tamamı. Bu
sebebler var olunca neticesinin vücuda gelmesi bizzarure ve bilvücub
iktiza eder.

Bürhan : Delil, hüccet, isbat vasıtası.

Ġzaley-i Ģüphe : ġüpheyi yok etmek.

Ġntisap : (Nisbet. ten) Bir yere, bir kimseye mensub olmak. Mâiyyetine
girmek. Bağlanmak.

İHLAS

―Kul‖ : Söyle, bağır, anlat, haykır, tesbih et!


―Neyi tesbih edeyim?‖
―Hû‖ : ―O‖ -zamir-

~ 45 ~
―ALLAHu Ahad‖: ALLAH Ahad'dır. ALLAH, kendisinin ismi olduğunu
söylüyor.
Niçin lüzum görmüĢ?
Baba-ana-oğul ta’bir edilen Hristiyanlıktaki 3 teslis (trinife) akidesinin küfür
olduğunu ilân etmektedir.
―ALLAHu’s- Samed‖: ALLAH yoksa hiçbir Ģey yoktur.
HerĢey ALLAH'da hazır ve nazırdır.
Dünyada ne görüyorsan bu tüm kâinatdaki nizam, ALLAH'ın Samed
güçlerinin görünüĢüdür.

O Ahad, Ahad olduğuna nazaran; ne doğmuĢtur, ne de doğurmuĢtur.


Bu ne demektir?
― Ben gizli bir hazine idim kendimi seyretmek için kâinatı halk ettim ― Hadîs-
i kudsînin karĢılığı olan âyettir.

Doğmadı ve doğurmadı…
Hristiyan akidesinin - teslis (trinife), küfür olduğunu ilân ettiğinden ĠHLÂS
sûresi denir.
IHLÂS: Doğrudan doğruya Cenabı-ı Hakk'da erimektir. Ahad'da yok
olmaktır.
ALLAH:
Ben: Zât-ı Ahadiyyetdir.
Biz: O'nun esmâları güçleri

Zamir : Ġsmin yerine geçen kelime.

Teslis : Üçleme. Hristiyanların sonradan uydurdukları ve dinlerinin


esasında olmayan bir akidedir ki; bazılarının hâĢâ, Cenab-ı Hakk Üçdür,
bazıları da Üçü birdir diyerek, Allah'a Ģerik ve ortak tanımaları. Cenab-ı
Hakk'ı Üç Unsurdur diye tevehhüm etmeleri. (Ekanim-i selâse de denir.)

Samed : Her Ģeyin kendine muhtaç olup, kendisi hiç kimseye ve hiç bir Ģeye
muhtaç olmayan. (Allah) *Pek yüksek, dâim. * Refi' ve âli ve içi dolu Ģey. *
Kavmin ulusu.

LÂ İLÂHE İLLÂ ENTE SÜBHANEKE İNNİ KÜNTl MİNE’Z-ZÂLİMİN

LÂ ĠLÂHE ĠLLÂ ENTE SÜBHANEKE ĠNNĠ KÜNTl MĠNE’Z-ZÂLĠMĠN.


HASBĠNALLAHU VE NĠGME’L-VEKĠL NĠĞME’L-MEVLÂ VE NĠĞME’L-NASIR.

ALLAH'ın kula verdiği bir yardım ve isteme duasıdır.

Tercümesi: Yâ ilâhî! Beni zâlimlerin hareketlerinden koru.

Zâlim : ALLAH'a karĢı geldiğinin farkında olmadan ALLAH tarafından


kendisine verilen esmâları, kudret ve güçleri kullanarak; insana, hayvana,
~ 46 ~
nebata karĢı fenalık yapan ve kendi temiz ruhunu arzu heves ve nefsiyle
tekmeleyen insan demektir.
BaĢkalarına karĢı bana verdiğin esmâları kullanarak senin esmâlarına
verdiğin her türlü maddî ve mânevî nimetlere hakaretden beni koru.
Her türlü hakarete, zulme maruz kalırsam senin ne güzel vekil olduğunu
bilirim.
Yâ Rabbi! Sana sığınırım. Sana havale ediyorum. Benim avukatım sensin.
Esmâlarınla bana verdiğin güzelliği muhafaza edeceğim YÂ RABBÎ!
demektir.

LÂ ĠLÂHE ĠLLÂ ENTE SÜBHANEKE ĠNNĠ KÜNTl MĠNE’Z-ZÂLĠMĠN.


HASBĠNALLAHU VE NĠGME’L-VEKĠL NĠĞME’L-MEVLÂ VE NĠĞME’L-NASIR :
Senden baĢka ilâh seafoodplus.infoân olan Sen’sin. Ben zalimlerden oldum.
KarĢılıksız veren ALLAH vekilimiz, mevlâmız ve yardımcımızdır…

‫ون َو َذا‬
ِ ‫ب إِذ ال ُّن‬ ِ ‫ت ِفً َف َنا َدى َعلَ ٌْ ِه َّن ْق ِد َر لَّن أَن َف َظنَّ م َُغ‬
َ ‫اضبًا َّذ َه‬ ُّ ‫نت إِ ََّل إِلَ َه ََّل أَن‬
ِ ‫الظل ُ َما‬ َ َ‫أ‬
َ ‫نت إِ ِّنً ُسب َْحا َن‬
‫ك‬ ُ ‫ٌن ِم َن ُك‬ َّ
َ ‫الظالِ ِم‬
―Ve zen nuni iz zehebe müğadiben fe zanne el len nakdira aleyhi fe nada fiz
zulümati el la ilâhe illa ente sübhaneke inni küntü minez zalimin: Zünnûn'u
da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir hâlde geçip gitmiĢti; bizim kendisini asla
sıkıĢtırmayacağımızı zannetmiĢti. Nihayet karanlıklar içinde: «Senden
baĢka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimlerden
oldum!» diye niyaz etti.‖ (Enbiyâ 21/ 87)

Havale : Gönderme.

VAHİY

Harfsiz kelimesiz sözsüz sessiz, Cebrail ile dile getirilen nasıl olduğunu
bilemediğimiz ve ismine ―Vahiy‖ dediğimiz bu ihtizazların hepsi ―ALLAH’ça‖
dır.
Resûl'de Arap lisanı üzere kelimelere âyetlere tahavvül etmiĢtir.
Yani; Resûlü Ekrem'in söylediği Cebrail'den aldığı ―ALLAH’ça‖nın
Arapça'ya tercümesidir.

Musa, dağda : ―Yâ Rabbi bana kendini göster!‖ dedi.


Kendi dilinde ona ―ALLAH’ça‖ hitap geldi.
Bu ses nece idi?
Hayır. Musa'nın içinde kendi diline tercüme olan ―ALLAH’ça‖ idi.
―Beni göremezsin!‖
Bu hitabı yani ―ALLAH’ça‖yı Musa'dan baĢka kimse anlayamazdı ve
duyamazdı.

~ 47 ~
Ġnsan kulağı bir diyapozunu saniyede 14 defa ihtizaz yaptıran müessirin
sesini duyar.
AĢağı düĢtükçe ihtizaz yani frekans hızlanıp küçüldükçe sıfıra kadar gider.
Atomlardan böcek ve karıncalara, daha küçük hayvanata kadar ses
duyamayız.
Bu, insana bir Ģey fısıldar.
Anlarsanız, incelir, proton olur diyelim.
O zaman bütün atomların ve protonların durmayan raksı baĢlar ki buna
tesbihat ismi verilir ALLAH dilinde
Bu, ta ―ALLAH’ça‖ya kadar yanaĢır.
Bu sözleri biraz düĢünün, bir Ģeyler anlayabilirsiniz!..
Kur’ân-ı Kerîmde ―lisanen Arabiyyen‖ buyrulması Resûlü Ekrem'in
―ALLAH’ça‖yı Arapça ile söylediği vahiylerin ve Resûl'ün doğru söylediğini
Cenab-ı ALLAH ―lisanen Arabiyyen‖ âyeti ile tasdik ediyor.
Söylediği doğrudur, insan lisanı kelimeleri izaha kâfi gelmez ise de bu
sözler insana birĢey fısıldar.
Onu kavramaya çalıĢınız…

13,,Cumartesi

Vahiy : Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından
Peygambere bildirilmesi. * Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, iĢaret, irsal, ilham,
ifham, emir, teshir, bir Ģeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ
gibi mânalara gelir. * ġeriatta vahiy: Dilediği ahkâmı, esrar ve hakaikı
Peygamberan-ı ZiĢanına rüya, ilham, kitap, irsal-i melek yollarından biriyle
Cenab-ı Hakk'ın bildirip ifham buyurması demektir.
Tahavvül : (Hâl. den) Birinden diğerine geçmek. Tebdil olunmak, değiĢmek.
Dönmek. Bir hâlden baĢka bir hâle geçmek.

Müessir : Te'sir eden. Ġz bırakan. Te'sirli. Dokunaklı. * Hükmünü yürüten. *


Eserin sahibi.

Ġhtizaz : TitreĢim.

Tesbihat : (Tesbih. C.) Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) sıfatına lâyık ifadelerle


yâdetmeler.

Ġzah : Açıklamak. Bir Ģeyi anlaĢılır hâlde söylemek veya yazmak.

Kâfi : Kifayet eden. Vâfi, baĢka Ģeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetiĢen,
elveren.

SÜLEYMAN - MUSA - ÎSA PEYGAMBER'LER

~ 48 ~
Süleyman, Musa, Ġsa peygamberler Kudüs havalisinde yaĢamıĢlardır.
Hiçbiri Kâbeye, kendilerinden binlerce sene evvel Kâbe ibrahim Aley-
hisselâm tarafından kurulduğu hâlde o tarafa dönmemiĢlerdir,
gitmemiĢlerdir, gidememiĢlerdir

Ġbrahim peygamber yüz üstü yere yatarak dua ederlerdi.


Vahyi muayyen bir yıldıza bakarak geceleri alırlardı.

Musa, Tur'da geceleri bir alev Ģeklinde görünen ağaçtan vahyi ses hâlinde
alırlardı.
Yani kulağı ile iĢitir bu sesi baĢkası duymazdı.
Gece diz üstü çökerek alırlardı. (Tâ Hâ sûresi)

Ġsa, Sina dağında göğe bakaraktan gece ellerini kaldırarak ayakta vahyi
alırlardı.

Ġbrahim peygamber müstesna Resûle kadar diğer hiçbir peygambere


Cebrail görünmemiĢtir.
Resûlü Ekrem'e gece ve gündüz her yerde vahiy gelirdi.
Cebraili bazen aslı ile, bazen insan Ģeklinde, bazen de görmeden alırlardı.
Ġnsan seklinde sahabenin en genci ve güzeli olan DlHYE (Radyallahu anh)
Ģeklinde görünürdü ki sahabeler bunu görürlerdi.

Diğer peygamberlerin mu’cizeleri daima dünya yüzünde vâki’ olmuĢtur.


Hepsi vahyi kuvvetli ilham Ģeklinde alırlardı.
Mu’cizeleri hep ilham ile tebliğ edilir.
Asanın yılan oluĢu, Kızıl Denizin asa vurarak açılması,
Ġsa'nın ölü diriltmesi hastalanın iyi etmesi, haberleri bildirmesi hep böyle
vâki’ olmuĢtur.

Hızır Aleyhisselâm yalnız peygamber olarak Musa ile mülâki olmuĢtur.


(Resûlden sonra, tabiînden sonra ancak Hızır'la bulunanlar, görüĢenler
hâlen mevcuddur.)

ġeytanın diğer peygamberlere insan Ģeklinde göründüğü, konuĢtuğu


rivâyet edilmektedir.
Resûlü Ekrem'e Ģeytan yanaĢamamıĢtır.
Hatta kaçmıĢtır.

Resûlü Ekrem ile Hızır Ateyhisselâm mülâki olmamıĢtır.


Musa'ya ilm-i Ledün öğretmiĢtir.
Hızır, Resûlullah Ġlm-i Ledün Sultanı olduğu için ona edeben yanaĢmamıĢtır.

ġeytanın Resûlü Ekrem'e yanaĢmaması ve kaçması; Ģu âyeti düĢününüz:


―Ġnsanlar hep doğru dürüst olsalardı fenalık yapacak bir kavim yaratırdım!‖

~ 49 ~
Resûlullah, rahmetenli’l-âlemîn olduğu için Ģeytan Resûlü kıskanmıĢtır.
Ve kendisi de yukardaki âyetin yerine geçerek sapıttırdıklarına bir nev’î
tövbe etsinler diye rahmet dağıtmaktadır.

Mu’cize : Ġnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından


peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise. *
Mu'cize, Hâlik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir
tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiĢ ve tesbit edilmiĢtir.

Vâki’ : Olan, düĢen, konan. Mevcud ve var olan. * GeçmiĢ olan, geçen.

Ġlham : Allah tarafından kalbe gelen mâna.

Mülâki : BuluĢmuĢ, KavuĢmuĢ.

Tabiî : Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sağ iken görmüĢ olan


mü'minlerle yani Ashabla görüĢmüĢ ve onlardan ders almıĢ olan sâlih
müslümanlar. (Bak: Ashab)

İSLÂMDA HİÇLİK VE YOKLUK MEVHUMU DÎYE BİR ŞEY YOKTUR, HERŞEY


VARDIR.

Madde, mabud değildir.


Ancak mabed ve mescid olabilir.
Müslüman maddeye mabud olma değil, mabed olma Ģerefini vermiĢtir.
Bu sözden sonra hatırına gelecek birçok fikirler var.
Kafan karıĢacak:
HerĢey kendi koĢullarına göre değerlendirilmemelidir.
Ġnsanların hepsinin iyi olmasını istiyorsun değil mi?
Dünyayı tapınak yapabilir misin?
Huzuru ancak yüreğinde bulabilirsin.
BaĢkasına karıĢma.
Bazı kitab adamları bağırıp durur Ģeriat diye;
ġeriat nedir?
Ġslâm dininin bir mü'mini dıĢardan kuĢatmasıdır.
Cuma sûresinde el tezkiye diye bir kelime vardır.
Nefsin tezkiyesi. Bütün kötülüklerden arınması, ruhun tezhibi ve faziletle
süslenmesi, milletin bir türlü târif edemediği, boĢuna binlerce sayfa yazdığı
tasavvuftur.
Cesede göre ruh ne ise, Ģeriatın zâhirine göre bâtını da odur.
Fıkhı’l- bâtın: Bâtın fıkıhı. Bâtın bilgisi demektir.

~ 50 ~
El ihsan: ALLAH'ı görüyormuĢçasına, eğer sen onu görmüyorsan o seni
görüyor.
―Ekumu’s- selate li zikri‖: Benim zikrim için namaz kıl. Cennet için değil.
―Vele zikrullahu ekber‖: ―En büyük zikir ALLAH'ın zikridir‖. ALLAH bütün
yaptıklarımızı biliyor. (Ankebud)
―Ġnna celesemin zikrî‖: Ben beni zikredenle hembezmim.
ALLAH kelimesi mânâ itibarı ile yokdan var edendir.

Cumartesi,

Mabud : ibâdet edilen Zât.

Mabed : ibâdet edilen yer.

Mescid : secde edilen yer.

ġeriat : Doğru yol. Hak din yolu. * Büyük ve geniĢ cadde. * Nur, aydınlık,
ıĢık. * Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif
ettiği ve bildirdiği yol. Allah (C.C.) tarafından Peygamber Aleyhisselâm
vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi Ġlâhî kanunların hey'et-i
mecmuası. ġeriat, aynı zamanda din mânâsına müsta'meldir ki, ahkâm-ı
asliye denen itikadiyâtı ve ahkâm-ı fer'iye denen ibâdet, ahlâk ve muâmelât
yâni, Ġslâm Hukukunu ihtivâ etmektedir..

‫ث الَّذِي ه َُو‬ َ ٌ‫ُوَل ْاْل ُ ِّم‬


َ ‫ٌِّن فًِ َب َع‬ ً ‫ٌه ْم آ ٌَا ِت ِه َعلٌَ ِْه ْم ٌَ ْتلُو ِّم ْن ُه ْم َرس‬ َ ‫ض َال ٍل لَفًِ َق ْب ُل مِن َكا ُنوا َوإِن َو ْالح ِْك َم َة ْال ِك َت‬
ِ ‫اب َوٌ َُعلِّ ُم ُهمُ َوٌ َُز ِّك‬ َ
‫ٌن ُّم‬
ٍ ‫ِب‬
―yüzekkîhim Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan,
onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber
gönderen O'dur. KuĢkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.‖
( Cum’a 62/2)

Tezhib : (Zeheb. den) (C.: Tezhibât) Yaldızlama iĢi, yaldızlama sanatı. *


Süsleme. * Altın sürme. * DiĢlere altın dolgu yapma, çürümüĢ diĢleri altınla
doldurma.

Hembezm : Aynı mecliste olma.

İSA PEYGAMBER

Bugün elimizde bulunan tarihi dokümanlar,


Rivâyetler,
Tahminler,
Semâvi kitablar,
DüĢüncelere göre Ġsa peygamber Nasıra'da Hz. Meryem'den doğmuĢtur.
Saçma ve mantıkî rivâyetleri karıĢtırarak ortaya muhtelif düĢünce,
inkar, hurafe, hakikat gibi görünen, hakikat olmayan düĢünceler çıkmıĢ ve
~ 51 ~
bunlar sürüle sürüle Ģu neticeye varmıĢtır:
Bugünkü Hristiyanlığın mesih ve Ġsevî dini ile münasebeti yoktur.
Kuvvetli rivâyetlere göre Ġsa'ya 30 yaĢında iken peygamberlik gelmiĢ ve üç
sene peygamberlik yaptıktan sonra;
1 - Ġsa öldürülmüĢtür
2 - Çarmıha gerilmiĢtir (yahudi teĢviki ile Romalılar tarafından)
3 - Ġsa'nın Meryem'in Pars isminde bir Yahudi ile temas ederek Ġsa’yı
doğurduğu, (hâĢâ) piç olduğu yahudilerin söylediklerine göre piçten
peygamber olmaz inkârı
Bu yukarıdaki anlatılanların hepsi yahudi düzmesi ve hepsi yalan ve
inkârdan baĢka birĢey değildir.
Kur’ân-ı Kerîmde Ġsa'nın öldürülmediği asılmadığı ve Ġsa'ya benzeyen
Yahuda isminde birinin çarmıha gerildiği ve Ġsa, Cenab-ı Hakk’ın onu ref’
ettiği kayıtlıdır. BaĢka tafsilât yoktur.

Aslında dünyaya bilhassa Avrupa'ya bugünkü hristiyanların, kabul ettiğine


göre Tarsus'da doğan Sempol isminde güya havarilerden biri olduğu ileri
sürülen zât, Meryem ile beraber Anadolu'ya gelmiĢ ve Meryem Efes'de
ölerek oraya defnedildiğini bir hakikat olarak kabul ederler ve Efes'i Hz.
Meryem'in kabiri olarak kabul ederler.
Bu düĢünce külliyyen yalandır.
Ne Kur’ân-ı Kerîm'de ve ne de hadîs-i Resûlde ve tarihlerde Hz. Meryem
Anadolu'ya ayak basmamıĢtır.
Güya Sempol Roma'ya gidiyor dönmek istediği zaman Hz. Ġsa'nın ruhaniyeti
beliriyor:
―Nereye gidiyorsun!‖ sözü üzerine Roma'da kalıyor. Akıbeti ma’lum. Ġsa'nın
ruhaniyetini gördüğü yer bugünkü Roma'da Vatikandır, Güya

Aslı: Avrupa'ya Nasraniliği sokan Tarsuslu ―Smuli‖ namındaki heykel yapan


bir yahudidir.
Bu yahudi ne Ġsa devrinde yaĢamıĢ ve ne de onun yüzünü görmüĢtür.
Tarsusda heykel yapıp satardı.
Kendisi Yahudi dininin Mitra mezhebine salik idi.
Tarsus o zaman Romalıların elinde olduğundan Roma'ya giderse sanatının
geçeceğini ve yahudi Mitra mezhebini Ġsa'ya izâfetle yürütebileceğini
düĢündü ve kararını verdi.
Roma'ya gitti. Ġyi bir karĢılamaya nail oldu.
Mitra mezhebi nasranî rengini ve ismini aldı.
Mitranın heykelleri Ġsa heykeli diye satılmaya baĢladı.
Bu devirde Romada imparator meĢhur Nörondu.
Bu yahudi, Neron'un iltifatına bile mazhar oldu.
Ve dinsiz Neron'u Mitra mezhebine baĢ eğdirdi.
Fakat Neron hiylesini anladı, gazaba gelerek idamını emretti.
Bu cezâ yerinde bir cezâ idi. Bu da takdir
~ 52 ~
Neron'un o devre göre en hayırlı emri yahudinin idamı idi.
Fakat geç kalmıĢtı…
Bu yahudiye tabi’ olanlar çoğalmıĢ bulunduğundan kendisi azîz (sen)
telâkki edilmiĢti.
Mitra'nın Ġsa'nın vekili seklinde gösterilerek azîzler meyanına girdi.
(Abostolun) imparator Neron'un ölümünden sonra Tarsuslu yahudiye bir
vekil ta’yin ettiler.
Bu vekil ―papalık‖ namı ile hâlâ devam ediyor.
Ġsa'nın doğum günü diye kabul ettikleri bugünkü hristiyanların, yahudi
Mitra'nın doğum tarihidir.
Romaya yutturulmuĢtur.
Avrupa'ya Hristiyanlık böyle girmiĢtir.

Bugün Ġncil diye meydana attıkları:


1 - Markos
2 – Luka
Birer yahudi oldukları Ġsa ile hiçbir münasebetleri olmadığı aĢikârdır.

Biz müslümanlar Ġsa zamanında Hz. Ġsa'ya inen Ġncil'i kabul ederiz. Kur’ân-ı
Kerîm'de zikredilen Ġncil hakiki Ġncildir.
Yoksa Meta Markus, Luka ve Yohanna'nın Ġncilleri değil.
Bunların hiçbirini Ġslâm kabul etmez.
Ġsevî dini Ġsa'nın ortadan kalkması ile gurub etmiĢtir.
Bunu müdafaa için:
―Bernabe Ġncili yok. Hakiki Ġncil gizlidir!‖ diye söylenen rivâyetlerin hepsi
propoganda ve yahudi düzmesidir.
Zira ALLAH kelâmı kaybolmaz.
Bunlar böyle takdir edildiği için Resûlü Ekrem son olarak gönderilmiĢtir.
Bugünkü Hristiyanlık ve ondan çıkan bütün mezheb ve inanıĢlar ve yahudi
dini tamamıyla hurafe saçma, hepsi birden küfürden baĢka birĢey değildir.

HâĢâ : Aslâ. Kat'iyyen. Öyle değil. Allah korusun(mânasına söylenir.)

Ref’ etmek : Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma.

Tafsilât : (Tafsil. C.) Açıklamalar, izahlar.

Havari : Yardımcı. * Hz. Ġsa'nın (A.S.) yardımcı ve sahabeleri olan 12 zâttan


her biri.

Külliyen : Kâmilen, tamamen. Cüz'î olmamak üzere. Büsbütün. Tamamıyla,


toptan, kâffesi.

Ruhaniyet : Ruhen olan. Cismen değil.

~ 53 ~
Ma’lum : Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) bir nâmıdır. Onun geleceği, melekler,
resuller ve nebiler tarafından mâlum olduğundan ve dünyaya teĢriflerinden
evvel kendilerinin ta'zim edilmesi ve ona intisab dileklerinden dolayı bu
isim verilmiĢtir. * Bilinen, belli olan.

Akıbet : Takibeden sonuç.

Güya : f. Sanki. Ke-ennehu. Söyle. Tut. Farzet. * Söyleyen.

Ġzafet : Bir Ģeyi bir kimseye veya bir Ģeye nisbet etmek, yakın etmek.

Ġsnâd etmek. Katmak, katıĢtırmak. * Bir Ģey üzerine meylettirmek, havale


olmak, bağlanmak. * Mal etmek. * Gr: Ġki isimden meydana gelen bağlılık
tamlaması.

Nail : Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. EriĢmiĢ.

Mahzar : Sahib olma, nâil olma. ġereflenme. * Bir Ģeyin göründüğü, izhar
olunduğu yer. Çıktığı yer.

Ta’yin : Yerini belli etmek. * Vazifeye göndermek, vazifelendirmek. *


Ayırmak. * Tayın, erzak.

Gurub : Batma, batıĢ. Batıda görünmez olma. Gözden kaybolmak. *


UzaklaĢmak. Irak olmak.

HAZRET-İ İSA VE HAZRET-İ MERYEM

Babasız bir çocuğun doğması, hakîki Müslüman için, Ģüpheler, inkârlar


itirazlar, gayri mümkün görünen düĢünce ve mütalâalar bir cümle ile derhâl
hâllolur:
―VE HUVE ALÂ KÜLLÜ ġEY'ĠN KADîR‖ âyet-i kerimesi bu büyük hadiseyi
fehme kâfi ve vâfidir
Diğer cihetten inanmayanlarla, mu’terizler için bu hadiseye karĢı bir hücum
cephesi vardır
Kur’ân-ı Kerîmin bu haberi ―Resûlullah‖ ın Hatemü’n- Nebî olduğunu ısbata
en büyük ve çok derin ince mânâlı bir delildir
Zira hakiki Ġncil'de Hazreti Ġsa'nın babasız olduğu bildirilmiĢtir.
Ġncil-i Ģerîfi tahrif eden hristiyan âlemi bu hadiseyi ― Baba, Ana, Oğul‖
hikâyesi hâlinde mütalâa ederek küfre dalmıĢlardır.
Hakıyki ruhban ve keĢiĢler Ġslâm akıydesine inanırlar
Zira hakıyki Ġncil ile amel ederlerdi
Ġslâm dini intiĢare baĢladığı tarihten itibaren bir çok menfaatlar Ġncil'i
tahrife sebeb olmuĢtur ― Kur'ân’ı yalanlamak maksadıyle‖
Zira hakıyki Ġncil'e uysalardı Hristiyanların Ġslâm dinine girmek hem bir
emir hem de bir tekâmül merhalesi olacaktı
~ 54 ~
Nastura, Buhayra, HabeĢ imparatoru As'ama, o zaman Ġncil ile
mevhiddiler
Nasture, Resûl'ün dünyaya teĢriflerinden evvel talebesi Buhayra'ya
söylemiĢ : ―YaĢasam da Resûl'ün dinine girsem!‖
Buhayra Resûl'ün çocukluğuna yetiĢmiĢ ve Mühr-ü Nübüvvet'i ÖpmüĢtür
Hazreti As'ama ki Resûl'ü görmeden iman eden Ashab-ı kiram’dan;
Tabiîndir
―Bizim kitabımız Resûlullah'ın kitabından ne geridir, ne ileridir. Biz de aynı
akıyde içindeyiz‖ söylemiĢtir
Kendisine gelen KureyiĢ elçilerinden müĢrik Ömer übn-ül as As'ama'nın
huzurunda Ġslâm olmuĢtur.
Diğer elçi Amiyr'e ise As'ama beddua etmiĢtir
As'ama: ―Ben seni beĢeriyetten tard ediyorum‖ demiĢtir, bir keramet
göstermiĢtir..
Amiyre, insanlara yanaĢmadan korkup dağlarda baĢı boĢ yalnız gezmeğe
baĢlamıĢ ve kaybolup gitmiĢtir..
Hazreti As'ama'nın ölümünde Resûl'ü Ekrem Medine'den namazını
kılmıĢtır..
Bu hadiseleri, tarihleri bilen ruhban ve keĢiĢler inanmıĢlardır.
Diğerleri küfür içinde kalmıĢlardır

Asıl mes'ele, madde ile uğraĢıp duran diğer zümreye bunu kabul ettirmek
mes'elesi gelir
Ġnkâr edene bizim beyhûde sözümüz yoktur
Muayyen ruhî tekâmül ile bu iĢ izah edilebilir
Ruhanî âlem kanunları lâyetegayyerdir

Bu ulvî hakikatleri, içki masaları, maddenin mülevves muhitleri, haram


içinde yüzen, ALLAH ve Resûl'ün ne demek olduğunu bilemeyen, münevver
diye geçinen materyalist kafalara anlatmak niyetinde değiliz
Bunlar gül kokan bir cesed, semâlar kadar temiz bir ruh, büyük nehirler
gibi coĢkun iç âlemleri olanlar içindir
LeĢ böceğinin, pislik sineğinin gül veya bal üstünde iĢi ne!..
Zâten onlara konmazlar, sevmezler
Arının leĢ üzerine konduğunu gördünüz mü? iĢittiniz mi?
Onların iĢi hep çiçeklerdedir
LeĢ yiyen böcek vücudundan yine pislik çıkarır
Çiçek yiyen arı vücudundan bal çıkarır
Arada deryalar kadar fark gökler kadar azamet ve heybet gizlidir

Rızıkların hepsi Esmâ ile doludur.


Bu rızıklar vücudda HAYY esmâsının bulunduğu müddetçe kuvvet, Kaadir
esmâlarının zikrini aklın haberi olmadan yapmağa devam ederler
Rızıklarda muayyen miktarda esmâ mevcuddur.

~ 55 ~
Geri kalan görünür kısımlar vücuddan dıĢarı atılırlar
Bu atılan kısımların bir kısmı kana geçtikten sonra kıymetsiz kısımlar dıĢarı
çıkar Pislik gibi Kandan idrar süzülür.
En azîz niğmet olan suyun kanı yıkadıktan sonra kandaki fena ve muzır
maddeleri dıĢarı atan rızk olduğu anlaĢılır
Kan guslediyor demektir..
Gusul suyu pistir.
Ondan dolayı idrar hakkındaki Hadîs-i Resûl çok acıdır
Ve çok müdhiĢtir
Tıbbî bakımdan idrar pislikten kıyas kabul etmeyecek kadar temizdir. Fakat
kandan geldiğinden idrar hakkında lâf çoktur
Kan dahilindeki bütün dert idrarda belli olur.
Ġdrar tahlilleri akıl durduracak kadar tıpta çok büyük hastalık hakikatlerini
ortaya koyar
Vücudda, insanın hissedemiyeceği kadar gayri tabiî bir hastalık baĢlarsa
derhâl idrarda bu izhar olunur
Tabiî idrardan bu gün tıpda bulunan ve miktarları daima sabit olan elliden
fazla madde ıtrah olunur
Mezarda sualin idrardan sorulacağı sözleri kokudan değil, idrarın pis
oluĢundan da değil
Ġdrar zâten pis değildir.
Tıbta muazzam addedilmektedir.
BaĢka bir hikmetin onda mündemic olduğundandır.
Bu hikmet içindir ki idrar abdesti bozar.
Bazı büyük ve herkesin fehmedemiyeceği hikmetler mevcuddur ki,
görünüĢteki her hangi nahoĢ bir vasfı ile ondan kaçarız
Bu nahoĢ vasıf hem tıbbî hem aklîdir.
Bu yine bize kâfidir
Zira hikmetin esasına ve hürmet vazifemize bir halel gelmemiĢtir
Bütün Emr-i ilâhî ile haram olan Ģeylere itirazlar, aklın hürmetten
uzaklaĢması neticesi küfre düĢmeden ileri gelir
Riba, Faiz, Zina, Kan, Domuz eti, ölü eti, içki bunlar kat'iyyetle haramdır
Belki görünüĢte, haramiyetlerine itirazlar ve bazı düĢünceler ileri sürenler
bulunur. Ve variddir de..
Bunun hiç bir türlü cevazı yoktur
Emr-i ilâhî ile nehyedilmiĢ Ģeylerin üzerinde düĢünce ve mütalâa olamaz.
Yürütmek küfre gider, Ġslâm'a yakıĢmaz..
Bu bir hürmet ve inkıyad mes'elesidir.
Ġnkıyadda ve hürmette hiç bir zarar olmadığına göre Aksi doğrudur
demektir

Bunların büyük hikmetleri fehmedilirse, itiraz değil insan nefes bile


alamaz
Doktor olmayan doktorun tavsiyelerine tamamen riâyet ederse Ģifâ izn-i
~ 56 ~
ilâhî ile muhakkaktır..
Yok bundan ben birĢey anlamıyorum. Böylelikle nasıl iyi olur diye o
tavsiyeleri aklına sokamaz, yapmazsa Ģifâ bulamaz.
Anlamadım diye bir hakikat inkâr olamaz
Zâten haramların oluĢu, uzun ve meçhul yolların kapatılarak hakikat yoluna
insanları yürütmek için bir ikazdır.
Yapan yapar, dinleyen, itaat eden felah bulur

Çocuk bir çok Ģeyler arzu eder onları hoĢ görür.


Yahud zevk duyar.
Baba onu ikaz eder meneder.
Çünkü neticeyi babanın tecrübe ve aklı bildiğinden fenalığı da bilmiĢtir
Çocuk ise farkında değildir

Onun için haramiyet insanın arzu ettikleri Ģeylerdendir.


Nefret ettiği Ģeylerden değil.
Ġnsanlardaki aklın bu mıntıkada çocuk oluĢu haramiyeti ortaya
koydurmuĢtur
Bunu hududlamak için azab haber veriliyor
Kumar, içki, kadın, fazla yemek, hangisi lezzet vermez hepsi
Bunlardan nefret edilemez.
Sonunu akıl idrak edemez
Eder demeyiniz!..
Etse idi, en akıllı insanlar bile bunları yapıyor!..
O hâlde akıl erdiremiyor demektir.
AteĢ yakıyor
Deli bile ateĢe elini sokmaz
Nefret hissi vardır.
Akıl nerede kaldı.
Cevap veriniz
Veremezsiniz!..
Gül dikenlidir. Bilmiyor musun?
Çiçek kokuludur, mest edicidir..
Arı onu bal yapıyor Bilmiyormusun, bal tadarak büyük bir lezzet ve zevk
duyarak yiyiyorsun
Fakat sonu ne oluyor?..
Onu da tatsana!..
ĠĢte sözlerimizin derin mânası bu son cümlede gizli
Artık sana düĢünmek, bize susmak gerek!..
Selâmlar..
12/10/

Vâfi : (Vefâ. dan) Tam, elveriĢli, kâfi, yeter. * Sözünün eri. * Va'dini mutlak
yerine getiren Cenab-ı Hak.

~ 57 ~
Mu’teriz : Ġtiraz eden. Kabul etmeyen. Bir Ģeyi beğenmeyip bozulmasını
isteyen, aksini iddia eden.

Tahrif : (Harf. den) Harflerin yerini değiĢtirmek. Bozmak. Kalem


karıĢtırmak. * Kendi menfaati veya baĢkasının zararı için bir ibârenin
mânasını değiĢtirmek. * BaĢka tarafa meylettirmek.

Ruhban : Korkmak, çekinmek, yılmak. * Rahib, Hristiyan din adamı.

Akide : Ġnanılan ve itikad edilen esas. Ġmân. * Bir nev’î Ģeker adı.

ĠntiĢar : Dağılmak. Yayılmak. Üremek. * Tıb: Yorgunluktan damar ĢiĢip


kabarmak. UmumîleĢmek.

Mevhid : Birlik olan.

Zümre : Bölük, cemaat, grup, takım, sınıf. Cins.

Muayyen : GörülmüĢ olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tesbit
olunmuĢ, karalaĢtırılmıĢ.

Lâyetegayyer : DeğiĢmez, bozulmaz.

Mülevves : Kirli. Pis. BulaĢık. BulaĢtırılmıĢ.

Tezahür : Meydana çıkma, belirme, görünme.

Muzır : (Muzırra) Ziyan veren, zararlı, zarara sokan.

Itrah olunmak : (Tarh. dan) Çıkarma, tarhetme, dıĢarı atma.

Mündemic : Ġndimac eden, dürülüp sarılan, içine sokulmuĢ olan. Ġçine


alınmıĢ olan.

NahoĢ : HoĢ olmayan.

Ġnkıyad : Boyun eğme. Mutî’ olma. Teslim olma. Ġtaat etme. Ġmtisal.

Riâyet : Ġyi karĢılamak, ağırlamak, hürmet etmek. * Uymak, tâbi olmak. *


Otlamak veya otlatmak. * Hıfzetmek, korumak.

LÛT KAVMİ

Tetanozdan ölen taĢ kesilir. Adaleleri sertleĢir.


Kuduza yakalanan Ġnsan, köpek sudan korkar.
Dut pekmezi kaynarken içine fındık, ceviz bâtırlırsa, fındık ipini kaplar donar küme
olur.
~ 58 ~
Yıldırıma, cereyana kim yaklaĢırsa kömür olur ölür.
Lût'un karısı arkasına baktı taĢ kesildi.
Pompei ateĢ püskürdü insanları kapladı.
DıĢ gebelikte bebek zar içinde taĢ kesilir.
Donan herĢey de taĢ kesilir.
Akik taĢında karınca vardır.
TaĢ kesilmeden olur.
Jeolojide fosil dediğimiz
“Cehennemde insan ne yaĢar ne ölür” haber.
Su buharı çok soğursa kar olur fakat hendesi Ģekillere döner.

Tuzlu suda yaĢayan hayvanın terkibinde tuz yoktur.


Lût denizi tuz oldu.
“Ey arz suyunu yut!”
Tuzsuz insan yaĢayamaz.
Tuz denizden alınır.
Kaya tuzu billûrlaĢmıĢ tuzdur.
Tuz birçok Ģeyin bozulmasına mâni’dir.
Bazı cesedler toprakta bozulmaz, erimez niçin?
Bazıları fennen, bazıları manen açıklanır ve insanı doyurur.
Tuzlu su dondu mu tatlı olur.
Kâinattaki herĢeyi anlamak daha sonra bu malzeme ile mânevîyatı anlamak
Kur’ânda; herĢey insana müsahhar kılındı.
“Hilkati anlamak için arzı dolaĢınız” buyrulur.
Er Rahman sûresinde tekrar edilir.
“Bunu da mı yalan zannediyorsunuz” Ne demek istiyor?..

Hakiki ilimle mücehhez bir mürĢid bul gafil olma.


O zaman baĢlarsın sonun sonunu da görürsün.
Bundan dolayı Kur’ânda;
“Bu kitab gayba inananların kitabıdır” buyrulur.
Aslında gayb yoktur. Bir çınarda tohum, bir tohumda çınar gizlidir.
Hüve’l-Bâtın ve’z-Zâhir. Hüve’z-Zâhir ve’l-Bâtın.
Çınar çıktı mı tohum yoktur.
Bu söylediklerim ALLAH için doğrudur. Ondan daha aĢağı bir tevazu’ içinde
söylüyorum.
Ben sonum.

“Kadrini seng-i musallada bilip ey Bâki


Durup el bağlayalar yaran saf saf.”

Allahümme! Ente’l-Mennan Bediü’s-semâvâti ve’l-ard.


Yâ Hayy! Yâ Kayyum! Yâ ALLAHu! Celle Celâlehû.
Elhamdülillah.

~ 59 ~
Kitablarla çok meĢgul olmayın.
HerĢeyi bildiğin ile karıĢtırma.
Onları bir müddet için içinden at.
Onların sende hakiki yerine hakikisini doldurmaya çalıĢ.
Halvet boĢ olarak girilen boĢluktur.
Orada insan dolar.
Bunu da unutma!..
“Ġnsanı halvete sokamayan kâmil değildir!” diye büyüklerin kelâmı vardır.

Ġki melek geldi; Lût, iki kızı ve karısını aldıar. ġehirden çıkardılar.
Lût’a: “Katiyen arkaya bakmayın!..” (Sebebi nedir bakmayının?..)
Yalnız Lût’un karısı baktı ve taĢ kesildi…
Niçin baktı, niçin taĢ kesildi?
Sebeb ve hikmeti nedir?
Bu olaydaki ALLAH’ın bildirmek istediği murad nedir?
Meleklerden birisi Lût kavmini küçük bir iĢaretle büyük bir tarraka, gürültü, alev ile
Ģehri batırdı ve bu batan Ģehir yerinde Lût Denizi teĢekkül etti.
Lût Denizinin suyu çok tuzludur, insan batmaz, içinde canlı hayvan yoktur.
Ġsraillilere bu mıntıka Tevrata göre arz-ı mev’ud, vaad edilmiĢ arazi veyahut Arz-ı
Kenan ismi verilir.
Yahudiler bugün o mıntıkada toplanmıĢlardır.
Semâvî kitabların, Resûlullah'ın Kur’âna dayanarak söylediği haberler, bugün
tecellî etmiĢtir.
DüĢünmek gerek, niçin yahudilere burası vaad edilmiĢtir ve burada toplanmıĢlar

Lût kavmi battıktan sonra buraya hücum eden tatlı su bendlerinin suları niçin tuzlu
olmuĢtur?
Tuz büyük bir nimettir.
Her canlıya lâzımdır.
Aynı zamanda kokmaya, çürümeye engeldir.
Bu gölün birden tuzlu olması ALLAH'ın bizzât verdiği âfetlerin altında “ALLAH'ın
mağfireti gazabını yener. ALLAH zâlim değildir, merhametlidir.” âyetlerini
düĢünmek gerek.

Ġnsan tarihi karıĢtırır saçma gibi görünen hadiselerin altındaki gizleneni anlamaya
çalıĢırsa saçma birĢeyin olmadığı hakikatine varabilir.
Hatta mitolojilerin altında abartılmıĢ veya küçültülmüĢ hakikatlerin olduğunu
anlamak güçtür.
Bunlar Ģekil değiĢtirerek hakikatleri gizleyen hurafe kisvesi altındaki hakikatlerdir.

Platon'un Atlantis hakkında kesinlikle söylediği sözleri anlamak gerek. Sahneyi biz
de küçülterek hatırlatalım
Platon, Atlantis denilen oldukça büyük bir kıtanın varlığından bahseder.
Bu kıta üzerinde güçlü, gösteriĢli bir krallık hükümran sürmektedir.
Medeniyet çok ilerlemiĢtir.
~ 60 ~
Ancak ne olduysa olmuĢtur.
HerĢey bir gecede bir anda olmuĢtur.
Atlantis, okyanus sularının derinliklerine gömülmüĢ kaybolmuĢtur.
Plâton'un dediği bir gecede ve bir anda
Yine Plâton'un düĢüncelerine göre; bir gece gökyüzünde büyük bir
gürültü olur. Dev bir meteor taĢı alevler saçarak kıtanın üstüne düĢer.
Dağlar parçalanır, kayalar erir ve kraterler hâlinde lâvlar püskürerek
Atlantis'in parçalanıp batmasına sebep olur.

Mâni’ : Men'eden. Geri bırakan. Esirgeyen. Engel. Özür.

Hüvel bâtın vez zâhir : O Bâtın ve Zâhirdir.

Hüvez zâhir vel bâtın : O Zâhir ve Bâtındır.

Seng-i musalla : Ölülerin cenaze namazının kılındığı Musalla TaĢı.

Allahümme entel mennan bediüs semâvâti vel ard. Yâ Hayy.Yâ Kayyum.

Yâ ALLAHu Celle Celâlehû. Elhamdülillah : ALLAHım! Sen Mennansın, semâları


ve yeri eĢsiz örneksiz yaratansın! Dâim diriliyle kâim olan! Celâli yüce olan
ALLAH! Hamd ALLAH içindir.

Tarraka : Gümbürtü.

TeĢekkül : ġekillenme. Ģekil alma. * Meydana gelme.

Arz-ı mev’ud : Söz verilmiĢ. VaadedilmiĢ. Vâdeli arz, yer.

HALVET PENCERESİNDEN

Halvette insan ezel ve ebed arasında kendinde gizli esmâ süslerini seyreder.
Ya görür ya görmez
Ezel: BaĢlangıcı olmayan baĢlangıç
Ebed : Sonu olmayan son
Bu kelimeler halkeden Hakk Tealâ hakkında kullanılır
Ġnsan idrakinin son hududlarıdır
Bu idrak hududu içinde ne varsa görünür görünmez zevceyndir.
Yani çifttir.
Bunu müsbet ve menfi kelimeleriyle ifade ederiz.
DiĢi, erkek de diyebilirsiniz
Bu iki zıt diyebileceğimiz kutuplar:
“Ol!” “KÜN!” emrine tabi’dirler. YanaĢtılar mı o ne ise hemen olur. Veya yavaĢ
yavaĢ olurlar.

~ 61 ~
“Olma!” emrine tabi’ olarak da yekdiğerinden yavaĢ yavaĢ birden ayrılırlar.
idrakimize göre kaybolurlar. Aslına dönerler
“Ol!” ve “olma!” emri her an câridir. Kâinat bu iki emrin tezahürüdür.
“Efe ayînâ bil halkil evvel bel hum fi lebsim min halkin cedîd”
Kelâmı budur.
Kün feyekün: HerĢey aslına dönecektir
Burada asıl nedir, idrak ve akıl dıĢı bu söz
“ALLAH” bu ezel ve ebed kelimeleri içinde idrak edilir
inanmamak veya inanamamak aklın ve idrakin hududları..
Zorlama!.. Edeb dıĢıdır Sakın, kendini ıslâh etmeye ulaĢ!..
Ezel: Bilinmeyen kudret
Ebed: Bilinmeyen güçler

Tabiat: Dediler Ģimdi doğa diyorlar.


Tabiat: Var olan herĢeyin iĢlemesi, nizamı..
Doğa bir Ģeyden doğma mânâsınadır.
Yokdan vücud bulduğunu haykırıyor bu kelime..
Hâlbuki bu sözcük içinde bilmeden tasdik gizli
Bu kelimelere kızmayın, hiddetlenmeyin
Bu kelimeler ezelle ve ebed arasında var olan Ģeylerin idrak hudududur. Yani
tabiat, doğa
Hakk Tealâ insanları haberi olmadan ebede davet ediyor.
Bunlarla akıl ve idrak hududu bildirilmiĢtir.
HerĢey sudan halkedildi. Bunu kabul edin.
Akıl ve idrak hududuna dönün bu hudud içinde tefekkür edin düĢünün Bütün
dahi kafalar, filozoflar düĢünce ve akıllarını seferber etmiĢler.
Bir çok nazariyeler kurmuĢlar
“Bunlar da hududa tecâvüz etmeyin, buralarda durun!” demiĢlerdir
Monat nazariyesi.
Kant Laplace nazariyesi.
Aranyuz nazariyesi.
Kuvanta nazariyesi,
Ġzafiyet nazariyesi.
Daha binlerce nazariyeler

DüĢünce ve aklınızı görünen ve idrak ettiğiniz Ģeylerde durdurun.


Bu malzeme ile kendinizde gizli ilâhî süs ve kuvvetlerle görünmeyen, bilinmeyen
Ģeylere yönelebilirsiniz
Bu sözleri dinl!
Sen bana yetiĢemezsin!
Ben de sana yetiĢemem.
Bu makam ve bilgi meselesi değildir.
Tekebbür hiç değildir.

~ 62 ~
Zira daima dönen yuvarlak bir dünya yüzündeyiz.
Kimin kime yetiĢeceğini bu yuvarlaklık içinde düĢünmek lâzımdır

Topraktan yaratıldık diyorlar.


Toprağa yalınayak ile bas.
Alnın toprağa değsin.
Yalnız ayaklarına iyi bak.
Temiz tut! Nasırlanmasın.
Abdestde ayaklarını aĢık kemiklerine kadar yıkarsın.
Meshedeceğin zaman ayağının altına meshetmek yok, yasak edilmiĢtir. Niçin?
Bunu sorma! Öğrenirsen toprak ayağını yakar.

Hakiki anaların ayağının altını cehennem ateĢi ne ise yakmaz.


“Böyle anaların cennet ayağının altındadır!” buyrulmuĢtur.
Bunları ben söylemiyorum.
Resûlü Ekrem söylüyor.
“Erkeklerin ayağının altını cehennem ateĢi yakmıyacak!” diye bir haber yok Bir
düĢünce yok!..
Yalnız: “Çabuk geç yâ mü’min ateĢimi söndürüyorsun!” söylüyor.
Kim?
(Dabbe…Dabbeden ayakla geçilir. Uçarak değil)

Ezel ve ebed arasında hiç birĢey yoktu.


Yokluk bile yoktu.
ALLAH, “OL!” emriyle kime, neye hitap ediyor?..
Buna cevap var ama büyük tehlikedir burası.
Tımarhane ile cehennem arasıdır bu sualin cevabı
Sorma, düĢünme, hemen secdeye kapan?..
Hatta bu secde farzdır.
Ne secdesidir bu bilirmisin?
BağıĢlayın bilemem!
Bilsem de söyleyemem.
Aklımdan bile geçiremem.
ALLAH'a sığınırım o kadar!..

Toplandılar gece yarısı,


O yıldız göründüğü zaman,
Ben de onlardan duydum.
Rica ettiler:
“Gösterme kendini artık!..”

Halvet : Yalnızlık. Tek baĢına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik.

Ezel : Ġbtidası ve baĢlangıcı olmayan, her zaman var olan.

~ 63 ~
Ebed : Ebedîlik. Zevalsizlik. Sonu olmamak.

Zevceyn : Karı ile koca. Kadın ile erkek çift. Zıttı da olan.

Tabi’ : Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. Ġtaat eden.

Cari : Akan, akıcı. * Geçmekte olan. * Ġnsanlar arasında mer'i ve muteber ve


mütedavil olan.

ٍ ‫أَ َف َع ٌٌِ َنا ِب ْال َخ ْل ِق ْاْلَوَّ ِل َب ْل ُه ْم فًِ لَب‬


‫ْس مِّنْ َخ ْل ٍق َجدٌِ ٍد‬
“Efe ayînâ bil halkil evvel bel hum fi lebsim min halkin cedîd : Ġlk yaratmada âcizlik
mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda Ģüphe içindedirler.” (Kaf
50/15)

Dahi : EĢine ender rastlanır, hârikulâde zekâ, fatanet ve hikmet sâhibi.

Tekebbür : Kibirlenmek. Kendini büyük saymak. Nefsini büyük görmek. (Bak:


Taabbüd, Tevazu')

EZAN

EZAN : Sünneti müekkededir.

Tercümesi: En büyük olan ALLAH'dır. Ģehâdet ederim ki; Muhammed ALLAH'ın


elçisidir. Namaza gelin, gelin. Kendinizi kurtarın. En büyük olan ALLAH'dır.
ALLAH'dan baĢka yönelecek yoktur.

Burada Resûlullah'ın ALLAH elçisi olduğuna Ģehâdet ediyorsun.


Yani Ģâhidim diyorsun. (Kime karĢı?)
Namaza gelin, gelin: Kendinizi kurtarın.
Namazda ne var ki insan kendini kurtaracak ve neden kurtaracak?
Yukarıda söylediğim sözleri kuru bilgi ile ve kuru kafa ile kendi kendine münakaĢa
etme.
Bu iĢ sabırla anlaĢılır.
Buradaki sabır da senin lügat kitabından öğrendiğin sabır değildir.
Sabrın yüzü Hakk’a çevrili ise, (burada Hakk ne demektir bunu anla.) Bırak seni
Cebrail bile görmesin.
Unutulmaktan korkma, unutmaktan Hakk’a sığın.
Bizim de nazımız geçeceği bir makam vardır.
Fakat biz bunu kullanmayız.
Kuyruğa girerek niyazda kalırız.
Niyazı da dua ile hırpalamayız

Sünneti müekkededir dedik.


Sünnet, Resûlullah'ın sevdiği ve daima yaptığı iĢlerdir.

~ 64 ~
1 - Hakk’ın emirlerinin yerine getirilmesindeki ibâdetlerdeki sünnetler.
2 - Resûlullah'ın bizzât kendilerine ait olan tavrı hareketlerdir.

1. ci ibâdetlerdeki sünnetlerde terkedilmeyenler vardır.


2. ara sıra terkedilenler vardır.
Müekkede sünnet Resûlü Ekrem'in üzerinde daima durup devam ettiği
sünnetlerdir.
Ara sıra terk ettiği sünnetler de gayrı müekkede sünnetlerdir.
Yani üzerinde ısrarla durmadığı sünnetlerdir.
Ezan; daima üzerinde durduğu ve vahy-i ilâhî ile aldığı Kur’ânda olmayan
sünnetlerdir.
Meselâ: Sabah namazının 2 sünneti, Öğlenin 4,2 sünneti, akĢamın 2 sünneti,
yatsının son iki sünneti
Sünneti gayri müekkedelerin sebebi de mevcuddur.
Namazdaki sünnetler Resûlü Ekrem tarafından vasf edilmiĢtir.
Hatta mi’racta emrolunan 3 rekât akĢam, 2 rekât sabah namazıdır.

Medine'ye teĢriflerinden sonra “ara namazları da edâ ediniz” âyeti üzerine namaz
beĢ vakite çıkarılmıĢtır.
Sünnetten de Resûlü Ekrem, sırrî ve ledünnî “Hakikat-i M” den ümmeti istifade
etsin diye koymuĢtur.
Vaktin farz oluĢu ve kısa oluĢu meselesi dünyanın her yerinde her saat her dakika
vakit olduğu için bunların da ümmeti tarafından kaybolmaması için sünnetler
konmuĢtur.
Ġkindi namazının 4 rekât ilk sünneti, Yassının 4 rekât ilk sünneti gayri
müekkededir.
Resûlü Ekrem bunları ara sıra terk ederlerdi.
Ümmeti de bazı vaziyetlerde terk ederler.
Sebebi birçok münakaĢa ve akıl doyurmayan izahlarla kitablarda mevcuddur.
Asıl sebep:
Medine'de hicretin 4.cü senesinde 5 vakit namazı bildirdiği ve sünnetleri de ilâve
ettiği zamanlarda birgün ikindi namazının sünnetini kılarken ikinci rekât arasında
Resûlü Ekrem'e vahiy geldi. Bu da bir sebebe matufdur. “söylenmez
sınıfındandır”. Ve namazı bozmak mecburiyetinde kalmıĢlardır. Sünnet namazlar
bozulduğu zaman vakit yanaĢtığı için tekrarı ve kazası yoktur.
Onun için ara sıra bu sünnet ikindi ve yatsı sünnetleri terk edilmektedir.
Resûlü Ekrem her türlü hata ve gafletten masum olduğu için böyle bir hata
yapmasını düĢünmek edeb dıĢı bir iĢtir.
Bir sebebe mebni bir hadise zuhur etmiĢtir.
Bunların sebeplerini anlamak her insanın kârı değildir.
Hatta Medine'de bir sabah namazında Resûlullah uyuya kalmıĢ.
Hz. Bilâl, Resûl'ün kapısında ezanı okumuĢ.
Hücrenin kapısı açılmadığından Bilâl kapıya yumrukla vurarak:
“Esselâtü hayrün minen nevm!”

~ 65 ~
Resûlullah efendimiz uyanmıĢ:
“Yâ Bilâl bu çok güzel buna devam et” buyurmuĢlardır.
Bu da Resûlullah'ın gafleti değildir hâĢâ.
Ümmetine sabah namazının ind-i ilâhîdeki kıymetini anlatmak için kendi mübârek
Ģahsiyetlerini vesile buyurmuĢlardır.
“Namaz uykudan hayırlıdır” ne demek?
Namaz ALLAH'a yanaĢmanın merdivenidir.
“Beni anın ben de sizi anarım” âyeti kerimesine göre burada Cenab-ı ALLAH'ın,
beni anınız ki ben de sizi anayım Ģartı ve sırrı mânâsı gizlidir.
Sabah namazında uykuya dalmak gafletin en büyüğüdür.
Ġnsanı, ince mânâları karıĢtırırsak küfre kadar götürür.
Aman leĢ gibi uyumayın demektir bu…
ALLAH yolunda olmak kolay iĢ değildir ağam
Horoz, kuzular, koyunlar, inekler, kuĢlar, ağaçlar, nebatlar, çimenler bunu
haykırıyorlar.
Sen bunlardan efdalsın!..
Aman kardaĢım sabah namazını kaçırma!..
Cenab-ı Hakk insanların gaflette olduğunu ve bunun onlara lâzım olduğunu bildiği
için sabah namazını vaktinde kılamazsan sünneti ile öğleye kadar kaza
olmayarak kılma ruhsata verilmiĢtir.
Bu, vaktinde kıl emrinin kullara ALLAH'ın büyük bir rahmetidir.
Öğleye kadar kılarım diye bu hususi rahmeti esirgeme.
ALLAH bankasında senin hesabına biriksin.
Yarın huzuru ilâhîde çekini alırsın.
Âyet mi istiyorsun benden serseri. Na…
“Vücuhun yövme izin nazıratan ila rabbıha nazıra.”
Sabah namazını vaktinde erken edâ edenlerin alnında (halının yaptığı iz değil
ağam) “Min eseris sücud.”
Onların alınlarında secdeden bir iz vardır.
Onu ancak görebilenler görür.
ĠĢte âyetteki onların alınlanndaki parlaklık aha bu izdir.
O da sabah namazında elde edilir.

PerĢembe

Mebni : YapılmıĢ. KurulmuĢ. * Bir Ģeye dayanan. Nazar ve itibâr ve isnad


olunarak. * den dolayı e binâen.

Esselâtü hayrün minen nevm : Namaz uykudan hayırlıdır.

ِ ‫َف ْاذ ُكرُونًِ أَ ْذ ُكرْ ُك ْم َوا ْش ُكرُو ْا لًِ َوَلَ َت ْكفُر‬


‫ُون‬
“Fezküruni ezkürküm veĢküru li ve la tekfürun : Öyle ise siz beni (ibâdetle) anın ki
ben de sizi anayım. Bana Ģükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!” (Bakara
2/)

~ 66 ~
Efdal : (Fazl. C.) Ziyadeler, fazlalar, çoklar. * Ġhsanlar, ikramlar, iyilikler,
meziyetler, hünerler.
ٌ‫وُ جُوهٌ ٌَ ْو َم ِئ ٍذ َّناضِ َرةٌ إِلَى َر ِّب َها َناظِ َرة‬
“Vucuhun yevmeizin nadiretun. Ġla rabbiha naziretun. Yüzler vardır ki, o gün ıĢıl
ıĢıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O'nu göreceklerdir).” (Kıyamet
75/)
َ ِ َّ ‫ّللا َو ِرضْ َوا ًنما َُّح َّم ٌد رَّ سُو ُل‬
ِ َّ ‫ون َفضْ ًال م َِّن‬
‫ي‬ ِ ‫ٌِن َم َع ُه أشِ َّداء َعلَى ْال ُك َّف‬
َ ‫ار ر َُح َماء َب ٌْ َن ُه ْم َت َرا ُه ْم ُر َّكعً ا سُجَّ ًدا‬ َ ‫ّللا َوالَّذ‬ َ ‫سِ ٌ َما ُه ْم ْب َت ُغ‬
‫……فًِ وُ جُوه ِِهم مِّنْ أَ َث ِر ال ُّسجُو ِد‬
“Muhammedür rasulüllah vellezine meahu eĢiddaü alel küffari ruhamaü
beynehüm terahüm rukkean süccedey yebteğune fadlem minellahi ve ridvana
simahüm fi vücuhihim min eseris sücud : Muhammed ALLAH'ın elçisidir.
Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karĢı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.
Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. ALLAH'tan lütuf ve rıza isterler.
Onların niĢanları yüzlerindeki secde izidir” (Fetih 29/29)

MİSVAK

Daha ziyâde sıcak ve kumlu toprakta yetiĢen zeytin yaprağı gibi yaprakları olan
kırmızı, küçük çiçek açan ve fındık gibi meyvası olan bir ağaçtır. Ağacın ismi
“Misvak ağacı, ġecerü’l-misvak, veya Erak” diye anılır.
Bütün ağaçların usaresi yani suyu asit olduğu hâlde bu ağacın usaresi alkalendir.
Ağız ağrılarını, yaralarını, bunun taze yapraklan çiğnenerek bu yaraları iyi ettikleri
Ġbnül Berekât'ın El Ġstiab ismindeki kitabında ve Hayatü’l-Hayvan isminde
Haydarabadî'nin kitabında yazar.
Misvak ağacı 3 - 4 m. boyunda dallı bir ağaçtır.
Düzgün dalları bir bıçak ile dairen madar derince çizilir.
Oraya hurma lifleri sarılır.
Zamanla dal sararmaya baĢlar ve keserler.
Bir müddet sıcak suda bekletirler.
Serin bir yerde kurutulur.
Kabuk içi lifidir. Yani tel teldir.
Kabuk kaldırılarak bu lifli kısım dövülür, lifler tel tel olur.
Yara olan ağız içi için ağızda bu kısım emilir.
Bu sûretle ağız kokusu ve asit ağız alkalen olur.
Turnosol ile bakılır.
Asit ağızlarda emildikten sonra hafif alkalen reaksiyonu alınır.
Alkalen yağları temizleyicidir.
Âdetâ karbonat gibi…
Bu ağaca yani erkaya karıncalar musallat olmaz.
Zira karıncalar asit oldukları için kuvvetten düĢer ve uyuĢurlar.
DiĢ ve ağız temizliği Resûl'e farz olmuĢtur.
Vahiy aldıkları zaman Resûl diĢ ve ağzını misvaklarlardı.
“Az daha misvak farz oluyordu” buyurmaları misvak ağacının her yerde
~ 67 ~
bulunmaması ve farzın yerine getirilememesi ve temenni mümkün
olamayacağındandır, diyebilirsek de belki bilmediğimiz veya söylenmesi ümmet
arasında telaĢı mucib olacağından böyledir.
Terkibi: Reaksiyonu alkalendir. Ġçinde pityalin derivesi vardır. Biraz da sakkarit
mevcuddur. Bu hassa zamanla misvaktan kaybolur. Odun olur.

Misvak ateĢte yanmaz kuvrulur.


Ceviz, Nar, Hurma, Zeytin, Ġncir (Bazı incir),Kına ve Misvak ağaçlarına köpeğin
yanaĢmadığı üzerlerine idrar yapmadığı müĢahade edilmiĢ olduğu muhtelif eski
kitablarda yazılmıĢtır.
Misvak ağacında, dalda yaprakları karĢı karĢıyadır.
Çiçekleri ve meyvası dalların uç kısmındadır.
Yaprakların son hududundan sonra dal üçe ayrılır.
Aynı noktadan çiçekler bu üç küçük dallarda mütenazırdırlar.
Bir tomurcuk kesesi 5 dillidir.
Çiçeğin tüveyçi 4 parçadır. Rengi kırmızıdır, 1 er adet diĢi ve erkek uzuv vardır.
Meyvası kırmızıdır.
Misvakda diĢ macununda olan özellikler yoktur.
Misvak ise bambaĢkadır.
Fakat misvak bu devirde garip sözlerle kıymetini kaybetmiĢtir.
Gariptir diyeceksiniz fakat hakikatdir.
Bugün bazı yerlerde satılan misvaklar misvak değillerdir.
Onlar hurma kökünden yapılan ve misvağı takliden para kazanmak modasında
olan zavallılardır.
Onların da bir faydası olmadığı gibi bir Ģeye de yaramazlar.
Bir diĢçi profesörü rica etti de bu yazıyı yazdık.
Yoksa piyasada olan uydurma misvakları propoganda değildir.
Bugün misvak kullananlar ondan fayda görürüm diye değil de Resûlü Ekrem
efendimiz kullandılar diye taklit etmektedirler.
Resûlü Ekrem'in yaptığı her iĢde ve hareketde uzviyet için yararlı bir hikmet
vardır.
Resûl'ün sünnetlerini Resûl yaptı diye değil de insanlara muhakkak faydandır diye
yapmalıdır.
Sakal bıraktı diye sakal bırak
Niçin bırakmıĢ onu bilmek lâzımdır evvelâ
Her sünnetini niçin yapmıĢtır diye bilmek lâzımdır.
Sünnet-i Resûlleri öğren, içindeki hikmetleri de öğrenmek gerek Namazlardaki
sünnet namazları da aynı cepheden düĢün.
Meselâ: “Sizi süvariler kovalasa bile sabah namazının sünnetini kaçırmayınız”.
Sebep nedir?
Onu öğren arkadaĢ…

Kaynaklar
1 - Hayatül Hayvan; yazarı Haydarabadî Hicri

~ 68 ~
2 - El Istiab - Ibnüb Berekât
3 - El Hâlis - Ibni Hayyan
4 - Sayidi Lane - Prof. Esad ġerafettin.

Dairen madar :Dairevî olarak bastırarak.

Madarib :(Madrab. C.) Darbedilecek, dövülecek yerler.

Mütenazır : (Nazar. dan) Tenazür eden, birbirinin karĢısında bulunan. Simetrik


olan.

(ATIS) AKSIRMAK - (TESAVEP) ESNEMEK

Bu bahis Ġslâmiyette mühim bir bahistir.


Resûluallah buyurur: “Muhakkak ki ALLAH aksırmayı sever”.
Esnemeyi hoĢ görmez. Hadis. Bu hadîsler Eba Hüreyre'den
Aksıran insanın hemen “Elhamdülillah” demesi lâzımdır.
Bunu iĢiten olursa “Yerhamekallah : ALLAH sana merhamet etsin” demesi
lâzımdır.
Esnemek Vücud ağırlığından, fazla yemekten, tembellikten ileri gelir. ġeytanidir.
Yani ceseden nefse ârız olmuĢtur. (ġeytan ne cesede ne ruha ârız olmaz, nefse
ârız olur.)
Aksırmak Ģiddet hâlidir.
Selâmete çıktım “Elhamdülillah” der.
Bu sözü duyan her müslüman teĢmid olarak ( Ģehâdet) “Yerhamekallah” der. Bu
teĢmide karĢı da aksıran adam “Yehdina ve yehdimükumullah” demesi lâzımdır. -
ALLAH size de bize de hidâyet etsin -
Resûlü Ekrem bu hâlin müstehab olduğunu söyler.

Namazda aksıran kimse gizli olarak hamd getirir.


Namazı bozulmaz.
Fakat namaz içinde bulunanların aksıran kimseye teĢmid etmesi onu
cevaplandırması içten bile olsa namazı bozulur.
GüneĢe doğru insan bakarsa aksırması gelir.
Sebebini ara biraz
Aksırma dikkat edilirse geceleyin gelmez.
Gündüz çok gelir.
Aksi olarak esnemek geceleri daha ziyâdedir.
Esnememeye gayret etmelidir.
Mühimdir bu
Resûlü Ekrem bütün hayatları boyunca hiçbir defa esnememiĢlerdir.
Bunu unutmamalıdır.
“Çok esneyen insanlardan uzak durunuz.” Hadis
Resûlü Ekrem'in hayatlarında esnememeleri büyük cesedî ve uzvî bir sırdır.
Niçin?
~ 69 ~
Ara…
Öyle olmaya gayret et!
Bazı Ģeyler vardır ki onları öğrenmek merakına düĢmemelidir.
Zâten bu, uzviyette daima vâki’ olduğu için tabiî bir hâl olarak insanlar arasında
kabul edilmiĢtir.
Niçin esnemezler diye düĢünmezler bile

Ârız : Sonradan olan Ģey. Bir Ģeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp
baĢka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan. Takılan. YapıĢan. * Bir Ģeyi arz ve
takdim edici olan.

Müstehab : SevilmiĢ Ģey. Yapılması sevablı olan. * Fık: Peygamber efendimizin


(A.S.M.) bazen yapıp bazen terkeylediği Ģeydir. Farz ve vacibin dıĢındaki sevablı
iĢ, sevab olduğu bilinen iĢ. Nafile, mendub, fazilet, tatavvu, edeb namları da
verilir.

YALAN ÜZERİNE

“Yalan söyleyenin mumu yatsıya kadar yanar”


Bunda ne gizlidir?
Aklınızın bir köĢesinde kalsın

Gece med - cezir olur denizde.


Nebatlar gündüz oksijen, gece karbon dioksiit verirler.
Daha birçok sünnetullaha ait değiĢiklikler vardır.
Edebsizliklerin bir çoğu, hırsızlık gece olur.
Mi’rac gece vakti olur.
Resûlü Ekrem gece doğdu.
Kadir gecesi Kur’ân inmeye baĢladı.
Hicret gece
Oruç gündüzdür.
Bu karıĢıklığın içinde ne gizlidir?
Sen bul, ben söylemem.
Doğumlar umumîyetle gece olur.
Bunda çok ince bir arzu gizlidir.
Gündüz doğumda mânevî bir sebep gizlidir.
Gece cenaze defnedilmez.
Ölümlerin bir çoğu gece olur.
Günler gece ile anılır.
Kadir gecesi, Pazartesi gecesi vb
Husuf ay tutulması gecedir.
GüneĢ tutulması gündüzdür.
KuĢlar tavuklar gündüz yumurtlar.
~ 70 ~
Gece doğan koyun, at, eĢek, inek, keçi, camıĢ yoktur.
Olsa bile sebebi baĢkadır.
Süluk gündüz tutar.

Netice:
Gece yalanı Ģeytan bile olsun söylemez.
Deyyan tecellî ettiğinde gece yalan söyleyenin tövbesi yoktur.
Gece DEYYAN mütecellîdir.
Deyyan, ALLAH'ın Ahad ismi gibidir.
Yalanın kökünde menfaat, kıskançlık, kanaatsizlik gizlidir.
ġeytanda yalan yoktur.
Yemin müessesesi.
Yalan, ALLAH'ın Ģâhidliğini göstermektir.
Yalan söylemeyen, ömür boyu “ġehidallahü Lâ ilâhe illallah “ demek çok güç bir
mertebe bir makam meselesidir.
Bu gibiler âdetâ ALLAH ile el ele tutuĢmuĢlardır.
Hz. Ömer, Bayezidi Bestami, Zennun, Bedevi, bütün gelmiĢ geçmiĢ
velîyyullahların söyledikleri sözlere göre

Son olarak halkada Ģeyh ġabanı Velî ve bir kaç kadın bulunur.
Bir de Abdulkadir-i Geylâni'nîn haber verdiği Yakud-u Müstahsen
için, ALLAH'ın sırrı onun elinde tecellî etmiĢtir derler,
Gece yalan söylemek yasaktır
Duruh : Yalan
Kizib : Yalan söylemek.
“Helak olacağınızı bilseniz, yalana baĢvurmayınız.” Hadis.
Bu hadîs yalan söylemenin insan yaradılıĢında var olduğunun delilidir. Olmasaydı
bu hadîs olmazdı.
Yalan söylemek insanın yaratılıĢında vardır.
YaratılıĢta insan nefsi tarafından serbes bırakılmıĢtır.
Akıl, irade, mantık, melikeleri ile bunu önlemek de insana bildirilmiĢtir.
O hâlde, nefsin yapacağı iĢlerin birçoğunda mes’uliyet, sual, cezâ mükâfat da
konulmuĢtur
Bir tarafı haram ile diğer tarafı helâl ile hududlandrılmıĢtır.
Bu iki hudud, serbes bırakılan nefsin islahı içindir, iyiliğe, mükâfata gitmesi
arzulandığı sebebiyledir.
Yalan: Menfaat, utanma, cezâ, korkusu, kandırmak, kibir, fenalık yapma,
kıskançlık, hased, yapılamayacak Ģeylerde mükâfatlandırma vaadi, cezâlandırma
tehdidi, uygulanması mümkün olmayan vaadler, dedikodu, Ģaka bütün bunlar
yalan kadrosu içine girer.
Yalanın insan için çok yıkıcı birĢey olduğunu ifade için kafi mânevî bir misal
verelim.
Olta ile balık tutmak haramdır.
Hakiki Ġslâm dininde.

~ 71 ~
MünakaĢa ve itiraza lüzum yoktur.
DüĢünen insan için
Yalanda her türlüsünde, ALLAH'ı inkâr vardır.
Görücü, duyucu olduğunu inkârdır.
Bu, böyledir.
DüĢünürsen doğru oluduğunu anlarsın.
Kurt zâlimdir amma hiylesi ve yalanı yoktur
Bu hakikatdir.
“Yemin etmek” vardır.
Bu ne demektir?
Bu yalanın insan hayatında olduğunun en büyük delilidir.
Yalanda ġĠRK vardır.
ġĠRK ne demektir?
ALLAH'ı aynı iĢe ortak yapmaktır.
[ Bu lâfı anlarsan ] en büyük sırrı anlamıĢ olursun.
Fenafîllah olursun…

Deyyan : Herkesin hesabını ve hakkını en iyi bilen ve veren. Hâk Teâla.

Kahhar. Hâsib. Hâkim. Kadir. Râi. Cenâb-ı Hakk.

Tecellî : Görünme. Bilinme. * Kader. * ALLAH'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * Ġlâhi


kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hakk nurunun te'siriyle kulun kalbinde
hakikatın bilinmesi.

Mütecellî : Tecellî eden, meydana çıkan, görünen. Parlak.

Müstahsen : Beğenilen. Güzel ve herkesin beğendiği. * Dinimizin güzel gördüğü


Ģeylerin her biri.

Fenafillah : (Fenâ fillâh) Tas: Abdin zât ve sıfâtının, Hakk'ın zât ve sıfâtında fâni
olması. BaĢka bir ifade ile: Dünya alâkalarını külliyen kat' ve ehadiyet dergâhına
tam bir teveccühle istiğrak hâletidir. Sofi, bu maksada erebilmek için her Ģeyi terk
eder.

KADIN

1 - Kadından imam olmaz


2 - Kadından nebî olmaz
3 - Hayız zamanında kadın namaz kılamaz.
Dikkat “kılmaz değil”
Hayız bittikten sonra namaz kaza olmaz.
“Niçin?”
Ona namaz bağıĢlanır.
“Niçin?”.

~ 72 ~
Hayız zamanında oruç tutamaz.
“Tutmaz değil”.
Hayız bittikten sonra orucu kaza eder.
Namaz oruçtan daha efdal olduğu hâlde

Bunların; niçinleri, sebepleri, hikmetleri vardır.


Niçinleri sebeplerinde, sebepleri de niçinlerinde gizlidir.
Hikmetleri vardır.
Bu hikmetler çok mühimdir.
Hikmetlerini söylemek doğru olmaz

Anlatırlar:
Nefis, serbest bırakılmıĢtır. Ruh ile cesed arasındadır
Ve her Ģey nefs için emrolunmuĢtur.
Nefsi bilmek gerek.
“Onu bilirsen, Rabbını o zaman bilebilirsin.”
“Rabbını bilmekle nefis bilinir” diye bir tavsiye yoktur.
“Ġnsan nefisle cennete girebilir” diye âyet-i kerîme vardır.
Ġnsanın kendi nefsini bilmesi çok zordur.
Onun için bu bilmediğin nefsi sana mürĢid haber vermeden bir takım takayyudata
tabi’ tutar.
O takayyudat emir değildir.
Senin anlaman lâzımdır.
Onun için kitablarda olmayan hakikatların, usullerin gölgesi olarak bir takım târifler
yapılmıĢ ve yazılmıĢtır.
Meselâ:
l – Nefs-i emmare
2 – Nefs-i levvame
3 – Nefs-i mülhime
4 – Nefs-i mutmaine
5 – Nefs-i safiye.

Bunların hepisi târif ve sözden baĢka bir Ģey değildir.


Ġnsanların bu tarafı asırlarca istismar edilmiĢtir.
Hakiki bilen mürĢidler gizlenmiĢtir.
Yalancı, bilgisiz mürĢidler türemiĢtir.
Bunların bu hâlleri bilgisizliklerinden çıkmıĢtır.
Haberleri olmadan doğru yolda olduklarını zannederler.
Allahuâlem bu hâl yanlıĢtır…
Âdetâ klâsik bir mektep hâline getirilmiĢtir.
Samimi oldukları hâlde hakikatini bilmediklerinden; birçok usuller icad edilmiĢtir.
Yine bilmeden bunların büyük insanlardan geldiğini iddia edecek derecede ileri
giderek mektepler, kaideler, usuller, hatta birçok tarikatlar kurulmuĢtur.

~ 73 ~
Cuma namazı yalnız erkeklere farzdır.
Kadınlara değildir.
Niçin erkeklere farzdır da kadınlara değildir?
Bu çok mühimdir…
Resûlü Ekrem'in “Cuma namazını katiyyen kaçırmayın!” emri ve:
“Cuma günü bana çok salatı selâm getirin. O gün melekler bunu getirirler” hadîsi
düĢünülecek olursa bu söz, kadınlara da ait değil midir?
Kadınlar selât getirmezler mi düĢüncesi hasıl olur.
Bilâkis kadınların o gün selât getirmeleri icab eder.
Niçin?
Söylenemez bu.
Söylenirse, millet birbirine girer.
Yalnız cuma namazı vaktinde kadının ister hayızlı ister hayızsız olsun bir namaz
abdesti alarak sağ tarafını hafif kıbleye çevirip diz üstü oturarak, hayızlı ise
içinden, değilse söyleyerek Resulullaha selatü selâm getirmesi lâzımdır.
Yapılmaması günah mıdır ?
Hayır
Bu Resûlü Ekrem'e bir edebin ta’zimin ifadesidir.

Yukarıda kadından nebî gelmez sözü vardır.


Gelemez değil…
Böyle söylememiz, nûr-u nübüvvetin yalnız Hz. Fatıma'da genç yaĢta bitmesidir.
Bu çerçeve içinde imam olmaz, hayızlı iken namazı sonradan kaza etmez
keyfiyetine uzaktan bağlıdır.
Kadın selâvat getirdiği zaman Cuma günü nûr-u nübüvvetin yalnız Hz. Fatıma ile
tecellîsi bakımından Cuma namazı vaktinde Hz. Fatıma'nın mübârek (ta’biri
ma’zur görün) sürüsünden olan kadına yakıĢır ve Resûlü memnun eden en büyük
Ġslâm Ģiarıdır.
ġu hadîsleri hatırlamak gerek:
“Kadınlar olmasaydı biz yoktuk” buyurmuĢ Resûlü Ekrem.
Kadın ALLAH'ın Hayy esmâsının tezgâhıdır.
Dikkat etmez misin kadınlar namaz kılarken ellerini göğsünde bağlarlar. Cesedi :
“Bak ben de yaratıyorum!” cesedî ve Ģeklî Ģirkine kapılmamaları için.

Cuma

Takayyud : SınırlandırılmıĢ davranıĢlarla yaĢama.

Ma’zur : Özürlü. Özrü olan.

ġiar : Ġz, belirti, iĢaret, niĢan, ayırt edici iyi âdet. * Üstünlük veren iĢaret

KADIN 2

~ 74 ~
1- Ġmam olamaz.
2- Herkes nebî olamadığı gibi kadından da nebî gelmez.
3- Hayız zamanında kadın namaz kılamaz.
Niçin kılamaz?
Oruç tutamaz.
Edebinden dolayı çıkamaz.
Bittiği zaman orucu kaza eder.
Namaz kendisine bağıĢlanır.
Bunların niçinleri vardır.
Sebepleri vardır.
Hikmetleri vardır.
Bunların sebepleri niçinlerinde gizlidir.
Hikmet Hakk’ın böyle takdirini herkes bilemez.
Bilenler vardır.
Bunları kadın bilse velî olur.
Erkek, kadına verilen ilâhî kıymetin hakikatini bilse o da velî olur.
Cuma namazı kadına farz değildir.
Ġdamı mucib hâllerde kadın kılıç ile baĢı kesilerek idam edilemez.
Kadın kendiliğinden cünüb olmaz. Onu cünüb yapan erkekdir.
Hayızdan sonra kadın gusül yapar. Bu cünüblük guslü değildir.
Hasta namazını kılamayan erkek ve kadın namazlarını sonra kaza edebilir.

Oruç tutamayanlar (söylerler ve böyle kabul edilir) her gün için bir fakire para
vererek orucu tutulmuĢ kabul edilir.
Bizce bu olamaz.
Namazda kul ALLAH'a yanaĢır, oruçta ALLAH kula yanaĢır.

Hamile kadın ile temas erkeğe ve kadına helâl değildir.


Çünkü cenini kirletmiĢ olursun.
Hâmile kadın namazını kılmalı orucunu muhakkak tutmalıdır.
Doğum esnasında ve doğumdan sonra kadın yine temizdir.
Mümkünse doğumdan sonra kan dininceye kadar bu müddet zarfında namaz ve
oruç tutacaktır.
Hayızdan sonra alınan abdest ve gusül cünüblük guslü değildir.
Bu gusül kadının Hakk’a karĢı büyük bir Ģükrünün ifadesidir.

Kadın Cuma günleri Cuma namazı kendisine farz olmadığı hâlde Öğle namazını
kılar.
Cuma namazı esnasında kıbleye doğru oturarak yirmi dakika kadar selâvatı Ģerîfe
getirmesi ve dua etmesi ondan sonra da iki rekât Ģükür namazı kılması lâzımdır.

Mucib : (Mucibe) Ġcâb eden, lâzım gelen. * Bir Ģeyin peydâ olmasına vesile ve
sebep olan. Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.

~ 75 ~
Cenin : (Cenne. den) Ana karnındaki harekete baĢlıyan çocuk. * Gizli ve mestur,
saklı olan Ģey.

Hâmile : (Hâmile) Yüklü yüklenmiĢ. * Gebe. * TaĢıyan, götüren. * Hâiz. * Mâlik,


sahib. * Uhdesinde bir poliçe bulunan.

Cünüb : Cenabetlik. ġer'an yıkanıp temizlenmeye mecburiyet hâli.

CENNETDE OLAN KADINLAR

1- Hz. Sara
2- Hz. Meryem
3- Hz. Fatıma
4- Hz. Asiye

Ümmü’l-beĢer Hz. Havva'dan haber yok


Erkeklerden cennetde olanlar yok
Hayatta iken cennetle tebĢir edilen aĢare-i mübeĢĢere erkeklerdendir.
Kadınlardan yok.

Hadisler:
“Cennet anaların ayağı altındadır.”
“Kadınlar olmasaydı biz yoktuk.”

Âyetler:
“Hz. Âdem topraktan halkedildi, Hz. Havva nefsi vâhide tek nefisten”

ġeytanın secdesi yalnız Âdem için emrolundu.


Havva için değil.
ġeytan Âdem'i kandırdı.
Havva ile bir iĢi yoktu.

Çocuğun rızkı ilk ana sülündendir.


Bütün memeli hayvanlarda ilk rızık analardan baĢlar.
Sütlerin hepsi de beyazdır.
Terkibleri de aĢağı yukarı aynıdır.

Resûlü Ekrem dünyaya teĢrif etmeden babaları genç olarak vefat etti. Doğdukları
zaman süt anada büyüdü.
Valideleri, 6 yaĢında iken vefat etti.
Doğmadan (yetim), 6 yaĢında öksüz kaldı.
Sünnetli doğdular.
Pederleri Medinede vefat etmiĢti.
Valideleri de Medinede vefat etti

~ 76 ~
Bütün bu anlattıklarım bir hikmet bir sebeb-i ilâhîyeye bağlıdır.
Böyle olması niçin murad edilmiĢtir.
Pederleri Abdullah ve valideleri Amine Mekke'de doğmuĢlardır.
Resûlü Ekrem de Mekke'de doğmuĢtur.
Vefatları Medine'dedir.
Kabirleri de Medine'dedir.

Hz. Fatıma da Mekke'de doğmuĢtur.


Medine'de medfundur.
Bütün bunların hepsi tesadüf değildir.
Bunlardaki hikmet-i ilâhîye ve muradı anlamak lâzımdır.
Hz. Fatıma, Resûl'e risâlet gelip Hz. Hatice Ġslâm olduktan sonra dünyaya
gelmiĢtir.
Diğer evlâtları çok evveldir.
Bu çok büyük bir hikmet ve muradı ilâhîyedir.
Hz. Fatıma'nın Resûlden sonra çok genç vefat etmeleri çok büyük bir murad-ı
ilâhîyedir.
Muhakkak öyle olacaktı
Nübüvvet nûrunun ilk ve son olarak Hz. Fatıma'ya intikal etmesidir.
Diğer refikalarından evlât olmamıĢtır.
Bunun sebep ve niçinleri vardır.
Hz. Fatıma evlâtlarını abdest ve gusül emrolunduktan sonra dünyaya getirmiĢtir.
Hz Ali, abdest ve gusül emrolunmadan evvel Ġslâmiyet yokken doğmuĢtur. Fakat
büluğdan evvel ilk iman edendir.
Hz. Fatıma ile evlenmeleri de abdest ve gusül emrolunduktan sonradır.

AkĢam ve sabah namazları mi’racta emrolunduktan sonra abdest ve guslün


Medinede emrolunması da büyük hikmettir.
Bütün bunları anladıktan sonra Resûlü Ekrem'in siyret zincirinin büyüklüğü
fehmedilir.
Ve ondan sonra Resûle hakikî yanaĢmak mümkün olur.
Resûlü Ekrem birgün öğle namazından sonra kayboluyor.
Ġlk defa Hz. Fatıma telâĢa düĢüyor.
Her tarafa haber veriyor.
Bütün sahabeler aramaya baĢlıyorlar.
Bulamıyorlar…
Bir müddet sonra ikindi namazına yakın Resûlullah Medine'ye dönüyor.
Bir müddet sonra Hz. Fatıma Resulullah 'a :
“Yâ baba nerede idin?” sordukda:
Resûlullah'ın iki âlemi gören mübârek gözlerinden yaĢlar gelmeye baĢladı. Ve :
“sevgili kızım, baba annenin ve dedenin kabirlerine gittim, izn-i ilâhî ile ALLAH'ım
onları diriltti. Ve bana iman ettiler. Sonra da yine çekildiler kabirlerine”

~ 77 ~
Memeli hayvanlardan baĢka uzv-u tezkir uzv-u te'nis hayvanlarda yoktur.
1 - Hz. Âdem ve Havva yaprak örtündüler.
Bu yapraktan değiĢik nebatlar yetiĢti.
Hz. Havva'dan: Ceviz, zeytin, nar, incir, nane, maydanoz, çörek otu, kızılcık, gül,
reyhan, sünbül, iğde, hanımeli, mine çiçeği, çam, çimen. Bunlar Havva'nın
yapraklarından olma.
Bu nebatlarda diĢilik, erkeklik yoktur.
Diğer nebatlarda polonizasyon vardır.
2 - Hz. Âdem'in elinde asa vardı. O asa nerede?
3 - Hz. Süleymanın mührü nerede?
4- Musa'nın asası nerededir?
Bunlar meçhuldürler…

Cumartesi

Ümmül beĢer : Ġnsanların anası.

AĢare-i mübeĢĢere : Hz. Peygamber'in (A.S.M.) kendilerine Cennetlik olduklarını


müjdelediği sahabelerdir. Bu kiĢiler ALLAH'ın emirlerine bağlılıkta ve din
hizmetindeki fedailikte ALLAH'ın rızasını tam kazanmıĢlardır. Bu zatlar Ģunlardır:
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz.
Ubeyde bin Cerrah, Hz. Said, Hz. Sa'd bin Ebi Vakkas, Hz. Talha, Hz. Zübeyr Ġbn-
ül Avvam (seafoodplus.infoüm).

Terkib : Birkaç Ģeyin beraber olması. Birkaç Ģeyin karıĢtırılması ile meydana
getirilmek. * Birbirine karıĢtırılmıĢ maddeler

Uzv-u tezkir : Zeker, Erkeklik organı.

Uzv-u te'nis : DiĢilik organı.

FATIMA

1- Gözümün nûrudur.
2- fatıma cennet hurilerindendir
3- Fatıma cennetin seyyidesidir
4- Fatıma'ya buğz eden bana buğz etmiĢ olur.
5- Fatıma benden bir parçadır.

Bu hadîsler Fatıma hakkında söylenmiĢ hakiki kadın timsalidir.


Erkeklerin kadınlara karĢı iyi olmalarını haykırmaktadır.
Kadına zulmedenin sonu yoktur.
Kadın sevilir o kadar
Kadını sevmek hakiki insan için büyük bir ibâdetdir.
Kadınlar sizin cennet ziynetlerinizdir.
Onları hoĢ tutun, okĢayın sevin.
~ 78 ~
Onlar olmasaydı biz yoktuk.
Onlar güzeldir, güzelliğini görmek lâzımdır.
Çirkin denilen bir Ģey yoktur.
Onlar güzel endam üzere yaratılmıĢlardır.
Kadını seven muhakkak beni sevmiĢtir.
Kadını öperken gözlerinizi yumun.
Kadına zorla tecâvüz en büyük günahtır.
Onları severken ALLAH'ı sevmiĢ olduğunuzu bilmezsiniz.
Kadın sizden, hareketlerinizden memnun olursa ALLAH da sizden memnun olur.
Bunu bilemezsiniz…
Kadını sevmek büyük bir ibâdettir.
Kadını memnun etmeyen beni de memnun etmiĢ olmaz.
Kendi arzunuz için kadınla yatmayınız. O isterse, evet

“Bana dünyada üç Ģey sevdirildi” buyruluyor.


“1- Gözümün nûru namaz
2- Güzel koku
3- Kadın…”
Resûlü Ekrem “sevdim” demiyor.
“Sevdirildi” diyor. “ALLAH'ın lütfü olduğu için sevdirildi” buyruluyor.
Çünkü kadir-i mutlak her Ģeyi veren Cenab-ı Allandır.
“Sevdim!” derse, sahibiyet tasarruf ve benlik ifade edilmiĢ olur.
Namazın göz nûru ile alâkası nedir?
Göz nûru nedir?
Niçin gözümün nûru demiĢtir? Kalbimin nûru denmemiĢtir?
Bunların üçü birden ibâdettir.
Cima’ bile ibâdetdir.
Bütün ibâdetlerde, kadından duyduğun zevki duymak lâzımdır.
Üç beĢ saniyelik duyacağın zevkin yetmiĢ bin fazlasını Cemâlullahtan
duyacaksın.
Bu zevke insan cesedi tahammül edemez.
Huri, Gılman haberi bu zevkin yani Cemâlullah'dan alınacak bu zevkin
müĢahhaslandırılmıĢ ifadesidir.

Kadınla temasa abdestli olarak baĢlayın.


Bundan gayrisi abdestsiz namaz kılmak gibi olduğundan yasaktır.
Hatta yasak edilmiĢtir.
Hatta haramdır.
GÖZ, dudak, boyun, kulak arkası, yanak, sırt, omuz, meme öpmek, saçları
okĢamak erkeğe sünnetdir.
Bazen vâcibtir.
Bazen farzdır.
Kadının erkeğin saçlarını okĢaması, boynuna arzuyla sarılması sünnetdir.
Bunların hepsi vehleten Ģehvanî arzu perdesi altında gizli bir yaratılıĢ ve

~ 79 ~
sünnetullah icabıdır.
Erkeklerde Ģehvanîyet çok fazla olduğundan kadına tesettür emro lunmuĢtur.
Bu, kadının erkekden 7 misli fazla olan fazlını zedelememek içindir.
Kızını kucağına alırsın, öpersin, seversin.
Bunda zerre kadar Ģehvanî arzu yoktur.
BaĢka bir kızı alırsın Ģehvanî arzu baĢlar.
ĠĢte kızın ve yabancı kız arasında duyduğun zevkin ne olduğunu bilmek lâzımdır.
Bu hâl insanı ibâdet ile küfür arasına sokar.
Huri gılman hikâyesi bunu ifade eder.
ġehvanîyeti bu iki sevgi arasında mütalaa etmek gerekir.
Bunları ayırmak eriĢen için kolaydır.
Buna kadın erkekten çok daha erken eriĢebilir.
Bilmeyen için imkânsızlık hududundadır.
Bunları her iki cins arasında tanzim için namahremlik meselesi vardır.
Bu islamda ince bir kaide ile bildirmiĢ ise de Ģümulünü anlamak herkesin kârı
değildir.

Bu meseleyi hâlletmek için Ġslâmda birbirine zıt gibi görünen 2 kaide vardır:
1 - Emenin emzirene küllü haramdır
2 - Emzirenin emene nefsi haramdır.
Kaidesi çok derin düĢünülecek bir kaîde-i rabbanîdir.

Bir Ģey ne kadar geniĢlerse okadar daralır.


Yine birĢey ne kadar daralırsa o kadar geniĢler.
“El emri izadakı ettesia veddesia izadak”

Hülâsa:
Kadını sevmek ALLAH'a karĢı duyulan sevginin baĢlangıç hudududur. “Bana
dünyada kadın sevdirildi ben de size söylüyorum!” demektir.

Ben, ALLAH sevgisinin hududundan söylüyorum da ondan


Kadına eziyet eden, döven, hakaret eden bu sevgiye hakaret etmiĢ olur.
Cennetdeki huri: Kadına duyulan sevgi ve hissin mümessilidir.
Gılman: Kadının erkeğe karĢı “duyacağı” sevgi ve hissin mümessilidir. Burada,
kadının “duyacağı” kelimesi mukabil erkekden beklenen ve tezahür edecek iyi
hareket ve sevgiye karĢı bir Ģart konulmuĢ oluyor demektir.
Fakat burada zirvede yine kadın var:
“Cennet anaların ayağı altınadır” mübârek lâfzı bu demektir.

Ben kızları çok severim.


Onlar Hazreti Fatıma ordusundan olduklarını bilmezler.
Hz. Fatima'nın sözlerle resmini çizelim:
Uzun boy.
Narin mütenasib vücud.
Mükemmel bir endam.
~ 80 ~
Endam nedir bilir misiniz?
Ġnsanın her uzvu arasında göze görünmeyen bir tertip, ilâhî bir ahenk vardır.
Güzellik vardır. Buna endam denir.
“Ben insanı kendi sûretimde yarattım” diyor hazreti ALLAH bir kudsî hadîste.
Bu endam Hakk’ın kudretlerinin görünüĢü,
Bu görünüĢ de Hakk’ın görünüĢüdür.
Dünyada herĢeyde, mikroptan file kadar her türlü nebatatta, çiçeklerde,
madenlerde, hücrelerde bu endam vardır.

Beyaz ten.
Ġri siyah gözler.
Siyah uzun saçlar.
Sâkin ve yavaĢ konuĢur.
Düzgün cümlelerle.
Okuma yazma bilir.
ġâirdi.
Karanlıkta her yer nûr içinde kalırdı.
Yere kuvvetle basıp yürürlerdi.
Resûlü Ekrem, Cebrail'e bile kıyam etmezdi.
Yalnız O'na huzurlarına girdiği zaman kıyam ederlerdi.
Bu kendisinden bir parça olan Hz. Fatıma'dır.
Bütün kadınların hatunluk sırrı onda dünya yüzünde görülmüĢtür.
Hakk Ģefâatine nail eyleye!..
Ehl-i Beyt ondandır.
Onun devamıdır.
Ehl-i Beyt i sevmek Fatıma'yı sevmektir.
ĠĢte ona benzemeye çalıĢan Ġslâm anasının ayağının altındadır cennet hadîsinin
mânâsı budur.
Bu lâflar küçültülmüĢ bir hakikatin mikroskobik ifadesidir.
Kadınlara haykırıyorum:
“Hazreti Fatıma'ya her gün ruh-u mübâreklerine hiç olmazsa Fatiha okuyun.
Yardım isteyin!”

ALLAH dostlarındaki zâhiri tevazu’ ve edeb, iç âlemlerindeki edebin görünüĢüdür.


ALLAH'ın kendi azameti ile örtmüĢ olduğu kimseyi görmek kolay değildir. Bir
saman çöpünde gizli zikri iĢitmezsen bile o zikri sezmeye çabala.
Bütan kâinatta ne, varsa Hakk’ı zikir hâlindedir.
Atom âlemini düĢünün iĢte o, O dur.
Bu zikri iĢitenler vardır.
Saman çöpünde duyanlar ise bambaĢkadırlar.

Hz. Fattma:
“Fatıma benden bir parçadır.”
“Kızım insan harîsidir.” (Hadis)

~ 81 ~
Resûl'e peygamberlik geldiği sene doğmuĢlardır.
Cemaziyel âhir Cuma Günü islamın ilki ve büyük annesi Hz. Hatice'den helâl
Ġslâm sütü emmiĢtir Hz. Fatıma.
Resûlü Beremden 6 ay sonra Hicretin 11 inci yılında tahminen 25 yaĢlarında
vefat etmiĢlerdir.
Kabirleri hakkında birçok sözler varsa da hücre-i saâdetin güneyinde
defnedilmiĢlerdir.
Ramazan ayının üçüncü günü oruçlu iken ruhlarını Hakk’a teslim etmiĢlerdir,
ölümünden evvel kendilerini gasletmiĢ ve elbiselerini giymiĢlerdir.
Hz. Fatıma hiç kazaya namaz bırakmamıĢlardır.
Resûlü Ekrem hicret ettikleri zaman yaĢlarında idiler.
Hicretten sonra Resûlü Ekrem Zeyd'i Mekke'ye göndererek kendisini
aldırmıĢlardır.
15 - 16 yaĢlarında iken Safer ayında Cuma günü 21 yaĢında olan Hz. Ali ile
evlenmiĢtir.
Çeyizi nedir bilir misiniz?
Bir tek battaniye.
Yün yatak.
Hurma lifinden yastık.
Kilim.
MaĢrapa.
Testi.
Birtakım çamaĢır vs

Resûlü Ekrem'in diğer evlâtları, Resûlü Ekrem'den evvel vefat etmiĢlerdir. Yalnız
Fatıma Resûlden 6 ay sonra vefat etmiĢtir.
Birgün Ali ile Fatıma'yı huzuruna çağırarak Ģöyle demiĢlerdir :
“Sen Ali'ye câriye ol ki, o da sana köle olsun!”
Bu söz bütün Ġslâm ailelerine hitaptır.

Ehl-i Beyt : “Fatıma, Ali, Hasan, Hüseyin” dir. Bir de Selman


Resûl'ün muhterem refikaları da Ehl-i Beyt sayılırlar.
12 imam da ehliybeytin evlâtlarıdır. O kadar

Bütün Ġslâm kızlarına , kadınlarına haykırıyorum:


Hz. Fatıma Hakk’ın sevdiği kadın nümunesi tek hatundur.
Ona Ģeklen olsun sadelik, tevazu’, temizlik, Hakka bağlılık, herkese karĢı sevgi,
her yaratığa Ģevkat!
Bütün ailelere ve yuva kuracaklara haykınyorum:
Hz. Fatima'nın çeyizini düĢün!
Resûl'ün Ali'ye ve Fatıma'ya söylediği sözleri düĢünün!
Birbirinizi hiç kırmadan fedârkârlık yaparak yuvanızı bir Ehl-i Beyt yuvası hâline
getirmeye çalıĢın!..

Cumartesi
~ 82 ~
Ziynet : Süs. Bezek. Kadınlara mahsus kıymetli eĢya.

Cima’ : Cinsi münâsebet. ÇiftleĢmek. * Zamm etmek.

Tanzim : (Nazım. dan) Sıraya koymak. Sıralamak. Dizmek. * Düzenlemek.


Tertiblemek. * Islah etmek. * Manzum veya mensur olarak yazmak.

Na-mahrem : f. Aralarında evlenmeğe mâni olacak kadar yakınlık bulunmayan.


ġer'an evlenmeğe mâni akrabalığı olmayan erkek veya kadın. * Yabancı.

ġümul : Kaplamak. Ġhtivâ etmek. Ġçine almak. * Hükmü altına almak.


Küll : Hep, tüm, bütün. Çok. Cüz'lerden meydana gelen.

Endam : f. Beden. Vücud. * Vücudun tenasübü. Vücudun görünüĢü. *

Letafet. Ġntizam ve üslub.

Harîs : Bir Ģeye fazlası ile düĢkün. Hırslı.

RESÛLÜ EKREM VE EHLİ BEYT

“Burada Ehl-i Beyt yalnız Hz. Fatıma'dır.”

Sadaka ve zekât kabul etmezler.


Niçin?
Kimsenin rızkına müdahele etmemek
Sadaka gıdaya müteveccihdir. Mal, para değil
Rızık artıklarından sadaka verilmez.
Eski elbise, ölü elbisesi sadaka olmaz.
Günah mıdır?
Hayır Yardım olur.
Sadakada ecir vardır. (Ecir âhirete ait bilinmeyen mükâfattır).
Sadaka sevab değildir.
Sevab mucibi ecirdir.
Sadaka ne farzdır, ne vâcibdir, ne sünnet.
Her kul ve Ġslâmın bizzât kendi sünnetidir.
Hakk’ın Er Rezzâk olduğuna bir iĢtirak, tahvil senedidir.
Rahmet: Hakk’ın kuluna ölümden sonra ihsanı, hüsn-ü muamelesidir, Sadaka:
Hakk ile kulu arasında gizli bir sırdır.
Bu sırrı gizlemek için zekât emrolunmuĢtur.
O hâlde sadaka zekâttan daha makbuldür.
Ama bu zekât vermeyin demek değildir.
Zekât muayyen bir zümreye ait olmakla beraber, sadaka ise fakir zengin herkesin
vermesi bu kelimede gizlidir.

~ 83 ~
Teheccüdün aslı 2 rekâtdır.
Aslını bilince uygulamak Ģartdır.

Ehl-i Beyt yalnız Hz. Fatıma'dır.


Hz. Ali, Hasan ve Hüseyi'nin de Ehl-i beyt olarak kabul edildiği gibi Selman'ın da
teberrüken Ehl-i Beyt’ten olduğunu Resûlü Ekrem'in :
“El Selmane min Ehl-i Beyti” söylemesiyle sabittir.
Ezvaci’t- tahîrat ve Hasan Hüseyin'in torunları, çocukları Hz. Fatıma'dan sonra
Hz. Ali'nin evlenmesinden husule gelen çocukları da Ehl-i Beyt den sayarlar.
Ve bunların içinden 12 imam çıkarırlar.
Bunların da Ehl-i Beyt’den olduğu ve o sülâleden gelenlerin Ģerîf ve seyyid
oldukları bu güne kadar klasik olarak kabul edilmiĢtir.

Fakat nübüvvet nûru Hz. Fatma'nın vefatıyle ref’ olunmuĢtur.


26 yaĢında iken Hz. Fattma Resûlulahdan çok kısa bir müddet sonra vefat
etmiĢtir.
Resûlullah'ın Fatıma'ya :
“Benden sonra gelir misin?” mübârek sözü kızının dünyada kalmasını
istememeleri sırrında gizlidir.
Bunu anlayanlar Ehl-i Beyt’in yalnız Hz. Fatıma olduğunu bilir.
Zira Hz. Fatıma Resûlullah'a nübüvvet geldikten sonra doğmuĢtur.
Ġslâm ulemâsı hürmeten bilerek veya bilmeyerek Ehl-i Beyt’i dallandırmıĢlardır.
Ehl-i Beyt zincirinin bu kadar uzaması Resûlullah'ın Fatıma'ya söylediği sözün
sırrına göre mugayir ve edeb harici bir iĢdir.

Resûlullah'a nübüvvet ve risâlet geldiği zaman ilk Ġslâm olan Hz. Hatice'dir.
Ondan sonra Hz. Fatima'yı en son evlât olarak dünyaya getirmiĢtir.
Hatice ile evlendikleri zaman 26, 27 yaĢlarındaydı.
Hatice 40 yaĢında ve duldu.
Hatice'den nübüvveti gelmeden evvel 3 kız 1 oğlan olmuĢ, oğlan ölmüĢtür. Diğer
üç kızı risâletten sonra Ġslâm olmuĢlardır.
Hz. Fatıma ise nübüvvetten sonra Hz. Hatice Ġslâm olduktan sonra Ġslâm anadan
doğmuĢ ve süt emmiĢtir.
Nübüvvet nûru bu sûretle Fatıma'ya intikal ediyor.
Fatıma'nın vefatından sonra nübüvvet kesilmiĢtir.
Hasan ve Hüseyin Fatıma'dan doğmalarına rağmen Resûlü Ekrem Hatimen
Nebîyyî olduğu için nûr erkeğe intikal etmemiĢti.
Kız çocuğu da yoktur.
Bundan dolayı Fatıma'dan sonra Ali evlenmiĢtir ve sakal bırakmıĢtır.
Yine bundan dolayı Hasan ve Hüseyin'in evlâtları da aynı beyitten sayılarak
cesedî olarak Ehl-i Beyt sayılırlar.
Onlardan gelenler de bu cesedî beytin torunları olarak kabul edilir.
Kadından nebî gelmez hikmeti de nübüvvetin Hz. Fatıma'dan sonra bittiğinin en
büyük delilidir.

~ 84 ~
Ezvaci’t-tâhirat’tan Resûl'ün evlâdı olmadığından onlar da ancak teberrüken ve
ta’zimen Ehl-i Beyt telâkki edilir.
ġerîf ve seyyid kelimeleri, Hz. Hasan'dan gelenler Ģerîf telakki edilmektedir.
Hz. Hasan Fatıma'nın ilk evlâdı olduğu için Seyyid, ikinci evlâdı Hüseyin olduğu
için Ģerîf lâfızlarıyla isimlendirilirler.
ġerîf ve seyyid kelimelerinin hakikî mânâsı muhtelif sûrette izah ve tavsif
edilmekte ise de, bunların niçin bu isimleri aldığı ve hakikatini söylemek, bu
sülâlelerden gelenler arasında tenafür ve benlik iddiasını bertaraf için, söylenmesi
doğru olmaz.
Ehl-i Beyt torunlarının katledilmeleri bu mânâya küçük bir anahtar olabilir.
Ehl-i Beyt in devam etmesi ve müĢahhaslandırılması bunlara sevginin devamını
Resûlün arzu ve istemesinin ilâhî bir tezahürü olarak kabul etmek gerek.
Devam eden sevgidir.
ġahıs ve Cesed değildir…

Pazartesi

Mucib : (Mucibe) Ġcâb eden, lâzım gelen. * Bir Ģeyin peydâ olmasına vesile ve
sebep olan. Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.

Ecir : ecr, (C.: Ücur) Bir iĢ, bir hizmet mukabilinde verilen Ģey. * Ahirete aid
mükâfat, hayır ceza. * Ücret, mukabil, karĢılık. Sevab. * Tıb: Kırılan bir uzvun
sarılması.

Teberrük : Bir Ģeyi bereket veya saâdet vesilesi sayarak almak veya vermek.
Uğur ve bereket saymak. * Hayr-ı Ġlâhîye hissedâr olmak.

El Selmane min Ehl-i Beyti : Selman Ehl-i Beyt’imdendir.

Ezvac’i-tahîrat : Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem)’in pâk ve temiz olan eĢleri,


annelerimiz.

Ref’ : Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. * Lağvetme, hükümsüz bırakma.

Ta’zim : Hürmet. Riayet. Ġkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına
delâlet edecek surette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak.

Telâkki : KarĢılamak. Almak. Kabul etmek. * ġahsi anlayıĢ ve görüĢ.

Tavsif : Vasıflarını söylemek. Bir Ģeyin iç yüzünü, ne ve nasıl bir Ģey olduğunu
anlatmak. Vasıflandırmak. * Bilgi, ilim.

Tenafür : Birbirinden kaçmak. Ürkmek. * Uzağa çekilmek.

Bertaraf : f. Bir tarafa atılan, bir yana atılmıĢ, ortadan çıkmıĢ, zâil olmuĢ.

~ 85 ~
MüĢahhas : Nev'i, cinsi anlaĢılmıĢ. * ġahıs hâline girmiĢ, Ģahsiyeti belli olmuĢ.
ġahıslanmıĢ, teĢhis edilmiĢ. (Bak: Mücerred)

LÂ YÜKELLİFULLAHU İLLÂ NEFSEN VÜSAHA

ALLAH nefsin taĢıyamayacağı yükü vermez.


“Lâ yükellifullahe” : ALLAH teklif etmez, ALLAH'ın teklifi yoktur.
Neye?
Kimseye teklif etmemiĢtir.
Hiç bir mahlûkata bile. Ancak nefse
Onun da kaldıracağı kadar yüklemiĢtir.
“Ġlla nefsen vüsaha” : Ancak nefsin kaldıracağı kadar vardır.
O hâlde teklif hududludur.
ALLAH'ın yüklediği bir iĢ yoktur.
Ancak nefsin tahammül edeceği kadar vardır.
Bunda ind-i ilâhînin mahlûkata karĢı gösterdiği adalet mevcud olduğu gibi
ALLAH'ın Azîzu’l- Hakîm, Gafuru’r- Rahîm olduğu bildirilmektedir.

Cesede Hayy verilmiĢ.


Cesedi iĢletir, iĢi odur.
Yani makinanın benzini mesabesindedir.
Buraya yani Hayy ile iĢleyen cesede ruh verilmiĢ cesedi idare eder ve hünerlerini
bu ceseddeki bulunan organlarla gösterir.
Ruh aynı zamanda muakkildir.
Nefis de bu iki nesnenin arasındaki tezahurlardır.
Nefis serbest bırakılmıĢtır.
Yukarıdaki: “ALLAH yüklemez ancak nefse taĢıyacağı yükü verir” demek iĢte bu
nefse aittir.
Nefis imkân âlemine mütehammildir.
Yani oranın kanunlarına dayanabilecek Ģekildedir, demektir.
Kudret âlemine ne cesed, ne Hayy, ne nefis tahammül edemez.
Ancak emir âleminden olan ruh, bu kudret âlemine ait olduğundan mütehammildir.
Bundan dolayı nefsin ruha tabi’ olması gerekir.

Musa'ya:
“Burası “Makaddesi Tuva” dır. “Yâ Musa. Ayağındaki nalinleri çıkar!” âyetinde
buyrulması:
“Aklını baĢına al, düĢün, sen yani cesedin topraktan halk edildiğini unutma!”
demektir.
“Ruhunla yanaĢ!” emridir.

Resûl'e bile:
“Ve ila rabbike fergab” “ondan sonra yanaĢ!” emri vardır.
Birini azarlamak o insanı azarlamak değildir.
Ne ruhunu ne cesedini.
~ 86 ~
Yaptığı fena iĢleri azarlamaktır.
Unutma, “iyi ameller yapınız!” emri bunu hatırlatır.
Azarlamada çok ince bu isyan gizlidir.
Bir sözden incinmek kendi kendine ruh ve cesede bir nev’î küfür olur.
Onun için güler yüzlü olun budur…

“Her Ģeyi hoĢ gör yaratandan ötürü”


Kudret âlemine tecâvüz etme demektir.
Hiddet, öfke de insanın anlayamayacağı bu anlatılanı bilmemekten ileri gelir.
Ġncinmekte hüner yoktur.
Ġncinmede ince bir isyan vardır ki bu çok büyük bir Ģeydir.
Söylenemez insan utanır ve utanması küfre sürükler.
Onun için:
“Her gün istiğfar ediniz”
“üç günden fazla dargın durmayınız.” Resûl'ün emirleri budur.
Niye üç günden fazla.
Üç gün nedir?
Cesed ve ruha, nefsin isyanını üçünü birden karıĢtırmak ve kudret âlemine
tecâvüz olduğundandır.
Onun için:
“Daima istiğfar ediniz!” tavsiye-yi Resûl, insanın yüzüne vurmadan kendi nebîlik
nezaketi ile bildirmiĢtir.
Zira o da azarlama olur.

Ġstiğfarın ehemmiyeti Ģu hadîste gizlidir:


“Üç günden fazla dargın durmayınız!”
Bunun biri ruha hitap.
Ġkincisi cesede hitap
Üçüncüsü nefse hitap.
Yani imkân âleminde bulunan kudret âleminin kudret ile halk edilen ve senin
yaratıldığın toprağa, cesedini iĢleten Hayya ve kudret âleminden aklî külliden bir
nebze akıl alarak, irade-yi cüziye ile imkân âleminde bulunan kudret âleminin
nesnesi ve ALLAH'ın emrinden olan ruh ile tenasüb
Bu intizam ve uygunluğu bozmayınız demektir.
ALLAH Azîzu’l- Hakîm, Gafuru’r- Rahîm bulunduğu için Resûl'ün diliyle bu ince iĢi
bize büyük nebîlik nezaketi ile bizi azarlamadan bildirdiği bir hadîs-i Ģerîftir.
Cumartesi
ّ ُ‫……َلَ ٌُ َكلِّف‬
‫ّللا ُ َن ْفسً ا إَِلَّ وُ سْ َع َها‬
“La yükellifüllahü nefsen illa vüs'aha : ALLAH her Ģahsı, ancak gücünün yettiği
ölçüde mükellef kılar” (Bakara 2/)

Ġnd : Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân.
Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara
gelir.
~ 87 ~
Ġnd-i ilâhî : ALLAH'ın indinde. ALLAH'ın nazarında.

Mesabe : Derece. Menzile. Rütbe. * Sevab yeri. * Merci, melce'.

Muakkıl : Akıl sahibi.

Mütehammil : Tahammül eden, katlanıp sabır ile kabul eden. Dayanabilen,


kaldırabilen.

Tuva : ÖvünmüĢ, senâ edilmiĢ Ģey. * Tur-i Sina dağı eteğinde bir vâdinin adı.

َ ‫انصبْ َوإِلَى َرب‬


ْ‫ِّك َفارْ غَب‬ َ ‫َفإِ َذا َف َر ْغ‬
َ ‫ت َف‬
“Feiza ferağte fensab. Ve ila rabbike ferğab : BoĢ kaldın mı hemen (baĢka) iĢe
koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (ĠnĢirah 94/)

Cüz’iyyat : Cüz'î olan Ģeyler. Ufak tefek Ģeyler. Mânası düĢünüldüğünde zihinde
ortaklık kabul etmeyen Ģeyler. Mânası baĢka Ģeylere Ģâmil olmayanlar.

Nesne : Ģey, herhangi bir Ģey.

Tenasüb : Uygunluk, uyma, tutma. YakınlaĢma. * Nisbet, kıyas. * Ġki adet birbirine
nisbet edilerek yapılan hesap usulü.

NEFS - NEFİS

Ġnsan ve insanlar denildiği zaman her hâlde öyle alıĢılmıĢ, erkekler hatırda belirir.
Ruh, emir altındadır, serbest değildir.
Cesed, emir hâlindedir, serbest bırakılmıĢ değildir.
Akıl, hududludur, o da emir altındadır.
Hududlarını aĢamazlar

Nefs ise serbes bırakılmıĢtır.


Onun için emirler yasaklar hep nefse aittir.
Ġnsanlar hitabında: “Yâ eyyühe’n-nas, ey insanlar” derler.
Kadınlar sanki mevzu’bahis değildir.
Nefsin de kadınlarda: “Nefsi vâhidetün” lâfz-ı celîli ile yaratıldığı ilân edilmektedir.

1 - Âdem nefsime uydum,


2 - “Alâ nefsihi basîretin” âyet.
Biz nefse basîret verdik.
Mazeret kabul edilmeyecektir.
Zira serbestir.
Serbestiyeti de emirler, hududu aĢamaması için tavsiyelerde bulunulmuĢtur.
3 – Nefse, tahammül edemeyeceği vus'atı aĢamayacağı birĢey teklif etmedi.
Kim?
Âyet-i kerîme.

~ 88 ~
4 - Nefsi terbiye emrolunmuĢtur. Serbes bırakıldığı için
5 - Mutmain nefs ile insan Cennete girer buyrulur.
Burada da insandır, Kadındır tefrik edilmemiĢtir.

Nefsin dereceleri
vardır:
Emmare
Levvame
Mulhime
Mutmaine
Safiyye
Bu derecelerde gizli bir mânâ, bir sır kademesi ve tavsiyesi vardır

ALLAH :
Levvame nefsi Ģâhid tutuyor.
Kasem ediyor.
Bu ne demektir:
”Ve la uksimu binnefsillevvameti” (Kıyamet sûresi)
Ruh, cesed isyan edemez
Nefis isyankâr olur!..

“ġeytan” meselesi ruha, cesede musallat olmaz.


Nefse musallat olur…
ġeytanın Âdem'e secde hikâyesi : Ruha mı, cesede mi?
Açık beyan edilmemiĢtir.
Bu da “bir sırrı” perdeler.
ġeytan hep nefse musallat olur.
Çünki cennet mükâfatı mutmain nefisle mümkündür.
ALLAH kelâmında böyle buyruluyor.

6 – “Nefsini bilen Rabbını bilir.” buyruluyor.


“Rabbını bilen nefsini bilir” buyrulmuyor
(Dikkat edin!)
En büyük cihad nefsi islah etmektir!
Nefsinize uymayın!..
Nefîs olmasaydı ne mücazât ne de mükâfat mevzu’ bahis olurdu.
Bütün ibâdet, taat, emirler, nehiyler hep nefis içindir.
Ruh, Cesed, Akıl, Duygular hep birlikte nefisle beraberdir.
O hâlde ĢaĢırma!
ġimdi söylenecek cümleyi otuz defa oku…
Ġnsan, nefistir.
Nefîs de insandır…
Hiç biri de bunların Âdem değildir.
Âdem denildiği zaman;
Ġnsanda meknuz olan ilâhî Âdemiyet hamulesidir, Âdem
~ 89 ~
Bunların içinde nefis isyankârdır.
Cenab-ı ALLAH kendisini tanıtmak için nefis vermiĢtir ve nefsi serbest bırakmıĢtır.
Kendisini kime tanıtacak Cenab-ı ALLAH?
Burası sırların sırrıdır
Bu sırra vakıf oluĢ :
Velîlik hem de hakiki velîyyüllahlık makamıdır.
Ve sır ifĢa edilemez.
Duyulur, anlaĢılır, târif edilmez.
Kelimeye girmez.
Bir nev’î vahyin insan tahammülüne girmiĢ Ģeklidir.
Bunu sezenler: “Errasîhune fil ilim” âyeti ile bildirilmiĢtir.
“Mülhimun” vardır.
Onlar da bu mânevî hudud içindedirler.

Kafesteki aslanın yanına kimse giremez.


Parmaklıklardan geçemeyiz.
Kapısı kilitlidir.
DıĢardan ve biraz da uzaktan seyrederiz..
Kafese girmek çarelerini öğrenmek ve aslanın yanına girmek lâzımdır.
Korkmadan ve onunla arkadaĢ olmak lâzımdır.

Ruh : Ġnsan değildir.


Cesed: Ġnsan değildir.
Ruhun cesede oturması hâlinde bu birleĢmenin yaptığı iĢler, duygular, akıl, her
türlü insanlık tezahurları “insan” dır ki bu da “nefis” dir.
ALLAH'ın insana yakınlığı nefsedir.

Sabah namazı tesbihatı nasıl yapılır?

1-Ezan ve kâmetin arkasından bu dua okunur:

Allahümme rabbe hazihi&#d-davet&#it-tâmmeh, ve&#s-salâti&#l-kaimeh, âti seyyidina Muhammeden&#il-vesilete ve&#l-fazilete ve&#derecate&#r-rafiati&#l âliyeh, ilahî veb&#ashu makâmen mahmuden&#illez&#i vaadteh. İnneke lâ tuhlifu&#l-mîâd.

2-Sabah Namazının iki rek&#atlik farzından sonra "SELAM DUASI" okunur:

Estağfirullâh, estağfirullâh, estağfirullâh el-azîym el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-hayy&#el kayyûm, ve etübü ileyh. Allâhumme ente&#s-selâmü ve minke&#s-selâm, tebârekte yâ zelcelâli ve&#l-ikrâm.

3-Arkasından "Salâten Tüncinâ" ya da "Salât-ı Münciye" olarak bilinen duâ okunur:

Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Salâten tuncînâ bihâ min cemîil ahvâli ve&#l-âfât. Ve takdîlenâ bihâ cemiâ&#l-hâcât. Ve tutahhirunâ bihâ min cemî&#ıs-seyyiât. Ve terfeunâ bihâ indeke â’led-deracât. Ve tübelliğunâ bihâ aksa&#l-gâyât. Min cemî&#il-hayrâti fi&#l-hâyâti ve ba’de&#l-memât. Âmin yâ mücib&#ed-deavât, ve&#l-hamdü lillâhi rabb&#il-âlemin.

4-Müteakiben 1 def&#a

Allâhumme innâ nukâddimu ileyke beyne yedey külli nefesin ve lemhatin ve lahzatin ve tarfatin yatrifu bihâ ehlü&#s-semâvâti ve ehlü&#l-aradîyn, şehâdeten eşhedü en

5-Müteakiben 10 def&#a

Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehü&#l-mülkü ve lehü&#l-hâmdü yuhyi ve yumit ve hüve hayyun lâ yemût biyedihi&#l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir denir. Onuncusundâ en sonuna ve ileyhi&#l-masîyr eklenir.

6-Tevbe istiğfâr duâsı okunur.

Allâhümme ecirnâ minennâr ( veyâ 7 defâ)

Allâhümme ecirnâ min külli nâr.

Allâhümme ecirnâ min fitneti&#d-dîniyyeti ve dünyeviyyeh

Allâhümme ecirnâ min fitneti ahiri&#z-zamân

Allâhümme ecirnâ min fitneti&#l-mesihi&#d-deccâli ve&#s-sufyân

Allâhümme ecirnâ mine&#d-dalâlâti ve&#l-bıd&#ıyyâti ve&#l-beliyyât

Allâhümme ecirnâ min şerri&#n-nefsi&#l-emmâreh

Allâhümme ecirnâ min şurûri&#n-nüfûsi&#l-emmârati&#l-firâvniyyeh

Allâhümme ecirnâ min şerri&#n-nisâ

Allâhümme ecirnâ min belâ&#in-nisâ

Allâhümme ecirnâ min fitneti&#n-nisâ

Allâhümme ecirnâ min azâbi&#l-kâbr

Allâhümme ecirnâ min azâbi&#l-yevmi&#l-kıyâmeh

Allâhümme ecirnâ min azâbi cehennem

Allâhümme ecirnâ min âzâbi kahrik

Allâhümme ecirnâ min nâri kahrik

Allâhümme ecirnâ min azâbi&#l-kabri ve&#n-nîrân

Allâhümme ecirnâ mine&#r-riyâi ve&#s-sum’âti ve&#l-ucubi ve&#l-fâhr

Allâhümme ecirnâ min tecâvuzi&#l-mülhidîyn

Allâhümme ecirnâ min şerri&#l-munâfıkîyn

Allâhümme ecirnâ min fitneti&#l-fâsıkîyn

Allâhümme ecirnâ ve ecir vâlideynâ ve talebete rasâili&#n-nûru&#s-sâdıkîyne fi hizmeti&#l-kur’âni ve&#l-imân, ve ahbâbene&#l-mü’minîne&#l-muhlisîyne ve akrıbâenâ ve ecdâdenâ mine&#n-nâr (Eller yukarı çevrilir)Bi afvike yâ mücir bi fadlike yâ gâffâr. Âllâhümme edhılne&#l-cennete mea&#l-ebrâr. Âllâhumme edhılne&#l-cennete meâ&#l-ebrâr. Allâhumme edhılnâ ve edhı&#l-üstâdenâ Said-i Nursî radıyallahu anh ve vâlideynâ ve talebete rasâili&#n-nûru ve ıhvânenâ ve ehâvatenâ ve akribâenâ ve ecdâdenâ ve ahbâbene&#l-mü’minîne&#l-muhlisîyne fi hizmeti&#l-imâni ve&#l-kur’ân, el cennete meâ&#l-ebrâr, salli alâ nebiyyike&#l-muhtar ve âlihi&#l-athâr ve ashâbihi&#l-ahyâr ve sellim mâdâme&#l-leylü ve&#n-nehâr. Âmin, velhamdü lillâhi rabbil âlemin.

7-Bilinen namaz tesbihatına devam edilir:

Subhânallâhi ve&#l-hâmdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhu ekber, ve lâ hâvle ve lâ kuvvete illâ billâhi&#l-aliyyü&#l-azîym

8-Ayete&#l Kürsi okunduktan sonra tesbih çekilir.

33 Subhânallâh,

33 Elhamdulillâh,

33 Âllâhuekber.

9-Tesbihlerden sonra

Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehü&#l-mülkü ve lehü&#l-hâmdü yuhyi ve yumit, ve hüve hayyun lâ yemût, biyedihi&#l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir ve ileyhi&#l-masîyr

denir ve namazın duası yapılır.

Duâdan sonra;

Fa&#lem ennehu denir ve 33 defa (sabah namâzından sonra defa okunabilir) Lâ ilâhe illâllâh okunur. Sonra Muhammede&#r- resûlullâhi sallallâhü teâlâ âleyhi ve sellem denir.

Besmele çekilip;

İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alennebiyy; yâ eyyühellezine âmenu, sallû aleyhi ve sellimu teslîmâ âyeti okunup Lebbeyk denir.

Müteakiben;

Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ ali seyyidinâ muhammedin biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesirâ,

Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ ali seyyidinâ muhammedin biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesirâ,

Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ ali seyyidinâ muhammedin biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîrâ,

Salli ve sellim yâ rabbi alâ hâbibike muhammedin ve alâ cemî&#il-enbiyâi ve&#l-mürselîn, ve alâ âli küllin ve sâhbi küllin ecmâin, âmîn, velhâmdulillâhi râbbi&#l-âlemîn.

denir

Müteakiben;

Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ Rasûllallâh

Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ Habîballâh

Elfü elfi sâlâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ emîne vahyillâh

Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihi ve ashâbihî, biadedi evrâki&#l-eşcâr ve emvâci&#l-bihâr ve katarâti&#l-emtâr. Vâğfirlenâ verhamnâ ve&#l-tüfbinâ ve bi üstâdinâ ve vâlideynâ ve bi talebeti rasâili&#n-nuru&#s-sadıkîyne yâ ilahenâ bi külli salâtin minhâ eşhedühen lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden rasûllullâhi sallallâhu teâlâ âleyhi ve sellem

denir.

Müteakiben Tercüman-ı İsmi Âzâm Duası okunur:

Bismillâhirrahmânirrahiym

Subhaneke ya Allâh tealeyte yâ Rahman ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Râhiym tealeyte yâ Kerim ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hâmid tealeyte yâ Hâkim ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Mecid tealeyte yâ Melik ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kuddüs tealeyte yâ Selâm ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Mü’min tealeyte yâ Müheymin ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Âziz tealeyte yâ Cebbâr ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Mütekebbir tealeyte yâ Hâlık ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Evvel tealeyte yâ Âhir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya zâhir tealeyte yâ Bâtın ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Bâri tealeyte yâ Musâvvir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Tevvâb tealeyte yâ Vehhâb ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Bâis tealeyte yâ Vâris ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kâdim tealeyte yâ Mukim ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Ferd tealeyte yâ Vitr ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Nur tealeyte yâ Settâr ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Celil tealeyte yâ Cemil ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kâhir tealeyte yâ Kâdir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Melik tealeyte yâ Muktedir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Alim tealeyte yâ Âllâm ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Aziym tealeyte yâ Gâfur ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hâlim tealeyte yâ Vedud ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Şehid tealeyte yâ Şâhid ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kebir tealeyte yâ Müteâl ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Nur tealeyte yâ Lâtif ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Semi&# tealeyte yâ Kefil ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kârib tealeyte yâ Bâsiyr ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hâkk tealeyte yâ Mübin ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Râuf tealeyte yâ Râhiym ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Tâhir tealeyte yâ Müteâhhir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Mücemmil tealeyte yâ Mufâddil ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Müzhır tealeyte yâ Mün’im ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Deyyân tealeyte yâ Sultân ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hânnân tealeyte yâ Mennân ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Ehâd tealeyte yâ Sâmed ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hâyy tealeyte yâ Kâyyum ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Adl tealeyte yâ Hâkem ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Ferd tealeyte yâ Kuddûs ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Eller açılır Subhâneke âhiyyen şerâhiyyen tealeyte lâ ilâhe illâ ente ecirnâ ve ecir üstâdenâ ve vâlideynâ ve rufekâenâ ve âkribâenâ ve ahbâbene&#l-mü’minîne&#l-muhlisîyne mine&#n-nâr ve min külli nâr (eller aşağıya çevrilir) vahfaznâ minşerri&#n-nefsi ve&#ş-şeytan ve min şerri&#l-cinni ve&#l-insân ve min şerri&#l-bid’âti ve&#d-dalâleti ve&#l-ilhâdi ve&#t-tuğyân (eller yukârı çevrilir) bi âfvike yâ Mücir, bi fadlike yâ Gaffâr, bi rahmetike yâ erhame&#r-râhimîn.

Allâhumme edhilne&#l-cennete mea&#l-ebrâr, bişefâati nebiyyike&#l-muhtar. Amîn ve&#l-hamdülillâhi rabbi&#l-âlemin.

E&#uzü besmele çekilerek Haşr Suresinin son beş ya da üç ayeti okunur.

Sabah namazı tesbihatı nasıl yapılır?

1-Ezan ve kâmetin arkasından bu dua okunur:

Allahümme rabbe hazihi&#d-davet&#it-tâmmeh, ve&#s-salâti&#l-kaimeh, âti seyyidina Muhammeden&#il-vesilete ve&#l-fazilete ve&#derecate&#r-rafiati&#l âliyeh, ilahî veb&#ashu makâmen mahmuden&#illez&#i vaadteh. İnneke lâ tuhlifu&#l-mîâd.

2-Sabah Namazının iki rek&#atlik farzından sonra "SELAM DUASI" okunur:

Estağfirullâh, estağfirullâh, estağfirullâh el-azîym el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-hayy&#el kayyûm, ve etübü ileyh. Allâhumme ente&#s-selâmü ve minke&#s-selâm, tebârekte yâ zelcelâli ve&#l-ikrâm.

3-Arkasından "Salâten Tüncinâ" ya da "Salât-ı Münciye" olarak bilinen duâ okunur:

Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Salâten tuncînâ bihâ min cemîil ahvâli ve&#l-âfât. Ve takdîlenâ bihâ cemiâ&#l-hâcât. Ve tutahhirunâ bihâ min cemî&#ıs-seyyiât. Ve terfeunâ bihâ indeke â’led-deracât. Ve tübelliğunâ bihâ aksa&#l-gâyât. Min cemî&#il-hayrâti fi&#l-hâyâti ve ba’de&#l-memât. Âmin yâ mücib&#ed-deavât, ve&#l-hamdü lillâhi rabb&#il-âlemin.

4-Müteakiben 1 def&#a

Allâhumme innâ nukâddimu ileyke beyne yedey külli nefesin ve lemhatin ve lahzatin ve tarfatin yatrifu bihâ ehlü&#s-semâvâti ve ehlü&#l-aradîyn, şehâdeten eşhedü en

5-Müteakiben 10 def&#a

Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehü&#l-mülkü ve lehü&#l-hâmdü yuhyi ve yumit ve hüve hayyun lâ yemût biyedihi&#l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir denir. Onuncusundâ en sonuna ve ileyhi&#l-masîyr eklenir.

6-Tevbe istiğfâr duâsı okunur.

Allâhümme ecirnâ minennâr ( veyâ 7 defâ)

Allâhümme ecirnâ min külli nâr.

Allâhümme ecirnâ min fitneti&#d-dîniyyeti ve dünyeviyyeh

Allâhümme ecirnâ min fitneti ahiri&#z-zamân

Allâhümme ecirnâ min fitneti&#l-mesihi&#d-deccâli ve&#s-sufyân

Allâhümme ecirnâ mine&#d-dalâlâti ve&#l-bıd&#ıyyâti ve&#l-beliyyât

Allâhümme ecirnâ min şerri&#n-nefsi&#l-emmâreh

Allâhümme ecirnâ min şurûri&#n-nüfûsi&#l-emmârati&#l-firâvniyyeh

Allâhümme ecirnâ min şerri&#n-nisâ

Allâhümme ecirnâ min belâ&#in-nisâ

Allâhümme ecirnâ min fitneti&#n-nisâ

Allâhümme ecirnâ min azâbi&#l-kâbr

Allâhümme ecirnâ min azâbi&#l-yevmi&#l-kıyâmeh

Allâhümme ecirnâ min azâbi cehennem

Allâhümme ecirnâ min âzâbi kahrik

Allâhümme ecirnâ min nâri kahrik

Allâhümme ecirnâ min azâbi&#l-kabri ve&#n-nîrân

Allâhümme ecirnâ mine&#r-riyâi ve&#s-sum’âti ve&#l-ucubi ve&#l-fâhr

Allâhümme ecirnâ min tecâvuzi&#l-mülhidîyn

Allâhümme ecirnâ min şerri&#l-munâfıkîyn

Allâhümme ecirnâ min fitneti&#l-fâsıkîyn

Allâhümme ecirnâ ve ecir vâlideynâ ve talebete rasâili&#n-nûru&#s-sâdıkîyne fi hizmeti&#l-kur’âni ve&#l-imân, ve ahbâbene&#l-mü’minîne&#l-muhlisîyne ve akrıbâenâ ve ecdâdenâ mine&#n-nâr (Eller yukarı çevrilir)Bi afvike yâ mücir bi fadlike yâ gâffâr. Âllâhümme edhılne&#l-cennete mea&#l-ebrâr. Âllâhumme edhılne&#l-cennete meâ&#l-ebrâr. Allâhumme edhılnâ ve edhı&#l-üstâdenâ Said-i Nursî radıyallahu anh ve vâlideynâ ve talebete rasâili&#n-nûru ve ıhvânenâ ve ehâvatenâ ve akribâenâ ve ecdâdenâ ve ahbâbene&#l-mü’minîne&#l-muhlisîyne fi hizmeti&#l-imâni ve&#l-kur’ân, el cennete meâ&#l-ebrâr, salli alâ nebiyyike&#l-muhtar ve âlihi&#l-athâr ve ashâbihi&#l-ahyâr ve sellim mâdâme&#l-leylü ve&#n-nehâr. Âmin, velhamdü lillâhi rabbil âlemin.

7-Bilinen namaz tesbihatına devam edilir:

Subhânallâhi ve&#l-hâmdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhu ekber, ve lâ hâvle ve lâ kuvvete illâ billâhi&#l-aliyyü&#l-azîym

8-Ayete&#l Kürsi okunduktan sonra tesbih çekilir.

33 Subhânallâh,

33 Elhamdulillâh,

33 Âllâhuekber.

9-Tesbihlerden sonra

Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehü&#l-mülkü ve lehü&#l-hâmdü yuhyi ve yumit, ve hüve hayyun lâ yemût, biyedihi&#l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir ve ileyhi&#l-masîyr

denir ve namazın duası yapılır.

Duâdan sonra;

Fa&#lem ennehu denir ve 33 defa (sabah namâzından sonra defa okunabilir) Lâ ilâhe illâllâh okunur. Sonra Muhammede&#r- resûlullâhi sallallâhü teâlâ âleyhi ve sellem denir.

Besmele çekilip;

İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alennebiyy; yâ eyyühellezine âmenu, sallû aleyhi ve sellimu teslîmâ âyeti okunup Lebbeyk denir.

Müteakiben;

Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ ali seyyidinâ muhammedin biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesirâ,

Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ ali seyyidinâ muhammedin biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesirâ,

Allâhümme sâlli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ ali seyyidinâ muhammedin biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîrâ,

Salli ve sellim yâ rabbi alâ hâbibike muhammedin ve alâ cemî&#il-enbiyâi ve&#l-mürselîn, ve alâ âli küllin ve sâhbi küllin ecmâin, âmîn, velhâmdulillâhi râbbi&#l-âlemîn.

denir

Müteakiben;

Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ Rasûllallâh

Elfü elfi salâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ Habîballâh

Elfü elfi sâlâtin ve elfü elfi selâmin âleyke yâ emîne vahyillâh

Allahumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihi ve ashâbihî, biadedi evrâki&#l-eşcâr ve emvâci&#l-bihâr ve katarâti&#l-emtâr. Vâğfirlenâ verhamnâ ve&#l-tüfbinâ ve bi üstâdinâ ve vâlideynâ ve bi talebeti rasâili&#n-nuru&#s-sadıkîyne yâ ilahenâ bi külli salâtin minhâ eşhedühen lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden rasûllullâhi sallallâhu teâlâ âleyhi ve sellem

denir.

Müteakiben Tercüman-ı İsmi Âzâm Duası okunur:

Bismillâhirrahmânirrahiym

Subhaneke ya Allâh tealeyte yâ Rahman ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Râhiym tealeyte yâ Kerim ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hâmid tealeyte yâ Hâkim ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Mecid tealeyte yâ Melik ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kuddüs tealeyte yâ Selâm ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Mü’min tealeyte yâ Müheymin ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Âziz tealeyte yâ Cebbâr ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Mütekebbir tealeyte yâ Hâlık ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Evvel tealeyte yâ Âhir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya zâhir tealeyte yâ Bâtın ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Bâri tealeyte yâ Musâvvir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Tevvâb tealeyte yâ Vehhâb ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Bâis tealeyte yâ Vâris ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kâdim tealeyte yâ Mukim ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Ferd tealeyte yâ Vitr ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Nur tealeyte yâ Settâr ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Celil tealeyte yâ Cemil ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kâhir tealeyte yâ Kâdir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Melik tealeyte yâ Muktedir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Alim tealeyte yâ Âllâm ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Aziym tealeyte yâ Gâfur ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hâlim tealeyte yâ Vedud ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Şehid tealeyte yâ Şâhid ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kebir tealeyte yâ Müteâl ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Nur tealeyte yâ Lâtif ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Semi&# tealeyte yâ Kefil ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Kârib tealeyte yâ Bâsiyr ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hâkk tealeyte yâ Mübin ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Râuf tealeyte yâ Râhiym ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Tâhir tealeyte yâ Müteâhhir ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Mücemmil tealeyte yâ Mufâddil ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Müzhır tealeyte yâ Mün’im ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Deyyân tealeyte yâ Sultân ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hânnân tealeyte yâ Mennân ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Ehâd tealeyte yâ Sâmed ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Hâyy tealeyte yâ Kâyyum ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Adl tealeyte yâ Hâkem ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Subhaneke ya Ferd tealeyte yâ Kuddûs ecirnâ mine&#n-nâr bi afvike yâ Rahmân

Eller açılır Subhâneke âhiyyen şerâhiyyen tealeyte lâ ilâhe illâ ente ecirnâ ve ecir üstâdenâ ve vâlideynâ ve rufekâenâ ve âkribâenâ ve ahbâbene&#l-mü’minîne&#l-muhlisîyne mine&#n-nâr ve min külli nâr (eller aşağıya çevrilir) vahfaznâ minşerri&#n-nefsi ve&#ş-şeytan ve min şerri&#l-cinni ve&#l-insân ve min şerri&#l-bid’âti ve&#d-dalâleti ve&#l-ilhâdi ve&#t-tuğyân (eller yukârı çevrilir) bi âfvike yâ Mücir, bi fadlike yâ Gaffâr, bi rahmetike yâ erhame&#r-râhimîn.

Allâhumme edhilne&#l-cennete mea&#l-ebrâr, bişefâati nebiyyike&#l-muhtar. Amîn ve&#l-hamdülillâhi rabbi&#l-âlemin.

E&#uzü besmele çekilerek Haşr Suresinin son beş ya da üç ayeti okunur.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir