Yukarıdaki söz Ahiret gününe iman etmiş, hesap gününde nelerden hesaba çekileceğini çok iyi özümsemiş ve dünyanın bir imtihan yurdu olduğu bilinci ile vatan,millet, bayrak, iman aşkı için çileli bir siyasi ömür geçiren ve bu uğurda büyük bedeller ödeyen yiğit Anadolu evladı Muhsin Yazıcıoğlu’na ait olan ve siyaseten çok kıymetli bulduğum bir sözdür.
Allah kendisine gani gani rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun, Peygamber efendimize komşu olsun inşallah.
Yukarıda paylaştığım bu kıymetli söz İmanlı, inançlı bir siyasetçinin hayata ve siyasete bakış açısını, yine inançlı bir siyasetçinin makam ve nefsine esir olmadan yalnızca Allah rızası için siyaset yapılması gerçekliğini ve de siyasetin amaç değil araç olması gerçekliğini net bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Günümüzde siyaset ve siyasetçi adına verilmiş kötü örnekler maalesef siyaset ve siyasetçi kurumunu halkın gözünde kıymetsiz hale getirmiş ve inandırıcılığını yitirmiştir.
Geçtiğimiz günlerde Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İyi Parti Lideri Sayın Meral Akşener’e yapmış olduğu, altılı masadaki yerini tekrar gözden geçirmesi ve Cumhur ittifakına katılma çağrısı adeta vatandaşlarımıza “ yere batsın sizin siyasetiniz” dedirtti.
Şöyle ki Yılın günü Ak parti tarafından yerden yere vurulan, yapılmadık benzetme ve hakaret kalmayan İyi Partiye yapılan bu çağrının günümüz siyasi anlayışının ne kadar yozlaştığını gösterir bir örnektir. Artık siyasilerin hedefe varabilmek ,makamlarını korumak adına tüm yolları mübah görme alışkanlıkları seçmeni iyice ürkütür hale getirmiştir.
Sayın Erdoğan’ın yapmış olduğu bu çağrının gerçekten ülke menfaatleri için yapılmış bir hamlemi yoksa oturmuş olduğu koltuğu, makamı kaybetmeme adına yapılmış bir hamle mi olduğunu siz değerli okuyucularımın takdirine bırakıyorum.
Ülke gündeminde seçim olmadığı günlerde EYT için “imkansız, hazine bu yükü kaldıramaz” diyerek sürekli kapıları kapatan Sayın Erdoğan’ın seçim arifesinde talimat vererek EYT düzenlemesine gidilmesi sizce gerçek manada EYT mağdurları için mi yoksa yapılacak seçimlere kısa bir süre kala oy kaygısıyla yapılmış bir düzenleme mi değil mi bunun takdirini de siz kıymetli okurlarıma bırakıyorum.
Seçim gündemi olmadığında nice olmazların, yaklaşan seçim yüzü suyu hürmetine oluyor olması, aslında vatandaşın yalnızca seçim arifelerinde hatırlandığının, sadece oylarını alabilme adına kendilerine haklarının lütuf olarak sunulması gerçeği halkımızı derin bir şekilde üzmekte ve rencide etmektedir.
Yazıma son vermeden önce bir konuya daha değinmek isterim. 70’li yaşlarında Erbakan hocam için artık yaşlandı , yerini gençlere bırakmalı diyen ve hocamızı siyasi yolculuğunda yalnız bırakanların, sırtını dönenlerin, ihanet edenlerin başını çektiği Recep Tayyip Erdoğan artık 68 yaşına girmiştir ve geçmişte Erbakan hocam için dillendirdiği sözlerin artık kendisi içinde dillendirileceği vakit zaman, ilahi adaletin tecellisi iyice yaklaşmış bulunmaktadır.
İşte hayat böyledir, elinizin altından kayar gider nihayetinde de ne ekerseniz onu biçersiniz.
Sözlerime burada son verirken hepinizi hürmetle muhabbetle selamlarım. Hepiniz Allah’a emanet olunuz.
Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok Bir saniyenize bile hâkim değilsiniz. Bir saniyesine bile hâkim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için, fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz. Allah’ın izniyle hayatım boyunca hep böyle gittim. Ben ‘temiz el’ ödülü almış bir kardeşinizim. Bu, yolsuzluğa bulaşmamış el demek.
Dava adamları kendi hayatlarını tam bir mümin gibi düzene koyarken, ferdi şuurdan kolektif şuura geçişin metotlarını da geliştirmelidir. İslami şuurlanma edebiyat ve nazari mülahazalar olmaktan çıkıp yaşanan, canlı bir varlık olma niteliğine kavuşmalıdır.
Dava boş gurur ve hırsların tatmini için yapılan bir koşturmaca değil içtimai, iktisadi, siyasi ve beşeri hayatımızı Hakk’a uydurma davası olmalıdır.
Müslüman’ın iki ayrı hayatı olamaz. Maddi hayatını düzenlerken başka, manevi hayatını düzenlerken de başka bir felsefeye göre davranamaz. Sadece din ve ibadet konularına Allah’a yönelik bir şahsi ve nefsi mesele olarak görmenin, ama siyasi, içtimai ve iktisadi meselelerde “Allah’ı işe karıştırmamak” felsefesiyle hareket etmenin insanı iki ruhlu, ikiyüzlü bir hayat anlayışına götürür. Müslüman’ın maddi ve manevi hayatında tam bir uyum ve ahenk olmalıdır.
Müslüman Türk gençliğine öncelikle küçük hesaplardan uzak olarak İslam iman ve ahlakı ile büyük işler başarmış bir milletin mensubu olmanın heyecanı, şuna veya buna benzemenin değil, kendi kendine benzemenin ve kendi kendini aşmanın şuuru verilmelidir.