ekolu müzik dinle / RAMAZAN ŞANLI * AYŞEM * ÖZEL EKOLU * KASET - Efemera - kitantik | #09242111000442

Ekolu Müzik Dinle

ekolu müzik dinle

Konuk Yazar

10 Eylül 1996’ da Türk Musıkîsi o güne kadar yetiştirdiği en büyük icracılardan birini kaybeder. O 20. yüzyılın son çeyreğinde Geleneksel Musiki’nin Alaeddin Yavaşca ve Kâni Karaca ile birlikte “üç büyük”olarak adlırılan solistlerinden biridir. Sesi kadar hançereüslup ve tavrıyla da bir mükemmeliyet sembolüdür ve günümüzde okuduğu eserlerle adeta icrânın mihenk taşı olmuştur.

Kendi dilinden anlattığı hayat hikâyesinde1936 yılında doğduğunu dini mûsıkî dalında ilk derslerini babası Hafız Hüseyin Efendi’den aldığını söyler. Özgeçmişini anlattığı hemen hemen her konuşmasının birinci paragrafında Babası yer alır ve onun ruhunu şu övgü dolu sözlerle yâdeder:

“…Hâsılı babam benim hem sebeb-i hayatım hem öğretmenim hem mürebbimhem de arkadaşım olmuştur…”[1]

35 yaşında başladığı Kuran-ı Kerim hıfzını beş yaşında tamamlar. Daha 6 yaşında iken bir çok makamı pratik olarak tanıyıp bir çok âbide eseri büyük bir beceri ile icra ettiğini anlatır.Artık o Mevlid ilâhi Durak Na’t Kaside Gülbank ve diğer dini musıki fomlarını maharetle icra etmektedir. İlkokulu bitirene kadar Kur’an tilâveti ve Kur’anla ilgili temel ilimlerin tahsilini yapar.

Dokuz yaşına geldiğinde ilk mevlid’ini bir cami kürsüsünde okur. On yaşında iken bestekâr Rakım Elkutlu ile tanışır ve iki sene ondan feyz alır ve onun bütün eserlerini öğrenir. taokula başladıktan sonra çok güzel bir sese sahip olan annesi Feride Hanım’dan şarkı fmuna ait bir çok eseri meşk eder. Artık yeterli alt yapıya sahiptir. Liseye başladığı yıl aynı zama Belediye Konservatuarı sınavını da kazanır ve profesyonelliğe ilk adımını atar.(KÖK dergisi Mart1982-sayı:13)

Yetişirken Münir Nureddin Selçuk ve Alâddin Yavaşca’dan oldukça etkilenir. Bu isimler dışında Mesud Cemil Şefik Gürmeriç Nevzat Atlığ ve Ferdi Statzer’ in de öğrencisi olur. Kendini iyice yetiştirdikten sonra eser icrâ edrken yaptığı nüanslar erişilmez bir güzellik gösterir.Tabii ki bunda küçük yaşta edindiği hafızlıktaki tilâvetinin de oldukça büyük bir payı vardır.

1959 yılında İzmir Radyosu’nun açtığı sınavı başarı ile verir ve “yetişmiş sanatçı” statüsünde göreve başlar. Yine o yıl içinde “solist” ve “birinci sınıf solist”kadrosunu alır. Aynı Radyo’da 1967 senesinde “stajyer sanatçılar”a öğretmen 1973’ de “Klasik Ko Şefliği”ne getirilir. O yıl Zakirbaşı İlhami EfendiManisalı Hafız Ahmed EfendiMübaşir Kemal Efendi ve Hafız İbrahim Efendi’ den Dini Türk Musıkisi fmundaki eserleri meşk eder  uslup ve tavrını adeta mükemmel bir çizgiye getirir.

Onun bu vasfı yani tasavvuf musıkisinde ustalığı da özellikle verdiği salon konserlerindeki icralarıyla taya çıkar. Cumhuriyet dönemi boyunca hiçbir solistin cesaret edemediği “naat”ı 1978 yılında Niyazi Sayın ve Necdet Yaşar’ın eşliği ile 900 kişi huzurunda okur ve dinleyiciler naat’in haşmeti ile huşu içinde ve coşkuyla “Allah Allah”diye nidâ ederler.

Bekir Bey’in icradaki üstün ve erişilmez kalitesini en iyi anlatan cümlelerden biri de her halde şu ifadelerdir :

“…İsmail Dede’nin meselâ’Nihân ettim seni ey mehpâre cânımsın’ sözleriyle başlayan Sultâniyegâh bestesini evvelâ TRT arşivinden rastgele seçilmiş bir icradan veya Nevzat Atlığ Beyefendi’nin riyaset ettiği devlet kosundan dinledikten sonra bu defa Bekir Sıdkı Sezgin Beyefendi’nin icra tarzına ve hatta mümkünse koral icraattaki üslûbuna dikkat ederek mukayesede bulunmanız mümkün olsaydı neyi kasdettiğimi açıkça anlayacaktınız…”[2]

Allah göstermesin ama o eseri bir de divalardan mivalardan dinlememiz Bekir Bey farkını herhalde daha da bariz bir şekilde ortaya çıkaracaktır.

Radyodaki solistlik ve koro şefliği görevlerinin yanında açılışından itibaren Türk Musıkîsi Devlet Konservatuarı’nda öğretmenlik yapar ve 1980 senesinde bu TRT’den emekli olur. 1983 senesinde Doğu müziği çalışmaları yapmak üzere Hollanda’ da kurulan bir müzik şirketinin sanat müşavirliğini de yapar.

1981-82 yıllarında yayımlanan“Sanat ve Kültürde KÖK”isimli dergideki yöneticiliği ve yazarlığı ile de Türk Musıkîsi’ ne farklı bir açıdan hizmet eder.

1985’ de emekli iken özel bir statü ile yeniden İ.T.Ü.Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı’na öğretim görevlisi olarak döner.

Son dönemlerinde Türk musıkîsinin yozlaşmasında önemli katkılarda bulunan  piyasa müziğinin çığırtkanlarınca “sanat güneşi” olarak tanımlanan Zeki Müren ile Klâsik Türk Musıkîsinin son dönem içinde en otantik ve kusursuz icracısı olan Bekir Sıdkı Bey’in vefatları arasında takriben bir haftalık bir zaman aralığı vardır.

Ne kadar acıdır ki yazılı ve görsel medyanın şişirdiği bir Zeki Müren’ in cenaze töreni dönemin Kültür Bakanı’nın da katılımıyla bir âyine dönüştürülürken Geleneksel Musıkîmizin tartışmasız en büyük icracılarından birisi üstelik TRT’ ye uzunca yıllar emek vermiş bir büyük ismin ölüm haberi TRT’nin haber bültenlerinde birkaç saniyelik bir süre ile geçiştirilecektir. Buna rağmen Türk Musıkisi camiasının yoğun katılımıyla kılınan cenaze namazından sonra ebedî istirahatgâhı Karacaahmet’ e defnedilir.

Bu durum karşısında bir büyük musıki ustası isyanını şöyle ifade eder:

“..Bekir Sıtkı Sezgin bu ülkenin bir daha herhalde yetiştiremeyeceği çapta bir klâsik musıkî yumcusuydu.10 Eylül günü vefat etti. Haberiniz oldu mu veya olduysa nasıl oldu, hangi gazetede hangi TV’de… 24 Eylül günü ise Zeki Müren vefat etti. Ben ‘güneşi sönen’ medyaya bakınca her halde meclis tatil edilir millî yas ilân olunur bayraklar yarıya iner okullar kapanır TRT ‘ağırlaştırılmış yayın’a geçer (biz de böylece TRT’nin gözünde matem müziği olan Ruşen Kam yönetimindeki klâsik kolarla senfonik müzik dinleme imkânı bulabilir) diye bekledim…” [3]

Ölümünün ardından Türk basınında sayılı birkaç kalem de olsa onu hayırla ve övgü ile anarlar. İşte onlardan bazıları:

“…Bekir Sıtkı Bey Türk musıkîsini klâsik tavırla icra edebilen son birkaç büyük sanatkârdan biriydi.’Bu eser böyle okunmaz’ diye yakınıp ’peki nasıl okunurtarif et bakalım.’ itirazıyla karşılaştığımızda ’İşte Bekir Sıtkı Bey’ in icra ettiği gibi okunur.’ diyebilme imkânını kaybettik…

…Türkiye’nin en meşhuren önemli ve en mûteber icracılarından birinin ölümü nasıl olur da haber bültenlerini dolduran incir çekirdeğini doldurmaz onca fâsık haber arasında olsun birkaç cümlecik yer bulamaz; kâzip şöhretlerin birbirinin ensesine şaplak atmasını bile ‘flaş’ başlıklı altyazılarla başımıza kakan medya böyle bir haberi nasıl görmezden gelir..”[4]

Aynı yazar bir başka yazısında şöyle devam ediyor :

“…Zeki Müren’ den takriben bir hafta önce büyük ses ve uyum sahibi Bekir Sıdkı Sezgin’i kaybettik. Bekir Sıdkı Bey bölünmüşlüğün değil bütünleşmişliğin; tereddüdün değilkararınpopüler olanın değilgeleneğin sesiydi.Temsil ettiği değerleri hiç de rencide etmeyen mütevazı akislerle aramızdan ayrıldı.Klâsik tarz icrâdaki kudretihiç tartışma kabul etmez tarzda Zeki Müren’den üstündü….

…Bekir Sıdkı Bey gibi hayatında ve sanatında bütünlüğün sırrına erişmiş olanların dramı ise zannımcasanatkâr ruhların pek ihtiyaç duyduğu sevgi ve alâkadan hakkını yeterince tahsil edememekte yatıyor.

Sanatkârın parçaladığını sanat bütünleştiriyor galiba.”[5]

Beşir Ayvazoğlu ise onun ardından şunları yazıydu :

“…Evet o koca sanatkâr henüz genç denebilecek bir yaşta göçüp gitti tam tamına altmış yaşındaydı; fakat takvim yaşına sığmayacak büyük bir hayat yaşadığından mı nedir; son zamanlarda epeyce yaşlanmış görünüydu….

…Ama onun sesi ve tavrına sanki ‘ezelden âşinâ’ idim;aslında bu ses ve tavırda bütün bir medeniyet konuşuydu; binbir türlü saldırıya ve ihanete uğramış olmasına rağmen direnen bir medeniyet. O tegannî ve terennüme başladığı zaman ’gemiler geçmeyen umman’ın önünüzde bütün açıldığını hissediydunuz;ses ve ışıktan örülmüş bir kâinatta bir elmas yağmuru düşünün!..”[6]

Ayvazoğlu’nun dediği gibi o Osmanlı Müzik Tarihi’nin 15.yüzyıldan günümüze gelen periyodunda icra ettiği her eseri sanki Meragîler Itrîler Dedeler Nikoğos Ağalar Hacı Arif ve Şevki Beyler’ in zamanlarındaki otantikliği içinde falsosuz icra ederhakikaten müziğinini bir dini ritüel imişcesine dinletirdi.

TRT onun yıllarca mikrofonlarına okuduğu Türk Musıkîsinin en seçkin bestelerinin kayıtlarını saklamaya lüzum görmediği için ölümünden sonra Neyzen Sadrettin Özçimi ile Türk Musıkîsi Vakfı’nın tak girişimi ile özel koleksiyonlarda bulunan ve içlerinde Mevlid ve Naat gibi tasavvufî fomların da bulunduğu 45 eserlik 3 CD’nin yapımını gerçekleştirerek onun muhteşem yorumunun bir ölçüde gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli bir görevi yerine getirmiş olurlar.

 

Salih Zeki Çavdaroğlu

Bkz: https://ferahnak.wordpress.com/2017/09/10/vefatinin-21-senesinde-musikimizde-bir-ekol-icra-ve-uslup-abidesi-bekir-sidki-sezgin/ 

Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,
Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız,
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız.


Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle
Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle:
Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,
Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle.


Yüz senedir Harbiye bu orduya şan verir,
Çıkardığı dehalar semalara yükselir,
Baştan başa tarihtir mektebin her zerresi,
Sarsılmayan azminle çelik kalalar erir.


Şahikalar üstünde meydan okur bu erler,
Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler,
Bağlayamaz bir kuvvet bu kasırga milleti,
Tarihlere sorun ki bize "Ölmez Türk" derler.


Harp Okulu Marşı'nın güfte ve bestesi 1928 yılında, Harp Okulu Birinci Sınıf Öğrencisi olan Cevdet Şakir ÇETİNEL (1929-B.29) tarafından yapılmıştır.

Kara Harp Okulu Marşı'nın Güftecisi ve Bestecisi

Cevdet Şakir ÇETİNEL
(1905 Edirne-1989 İstanbul)

İlk ve orta okulu Edirne'de okuduktan sonra, lise eğitimini Kuleli Askerî Lisesi'nde yapmış, 1929'da da Harp Okulu'ndan topçu subayı olarak mezun olmuştur. Yurdumuzun pek çok yerindeki topçu birliklerinde görev yapmış, 1960 yılında da emekli olmuştur. Emekli olduktan sonra TBMM Millî Saraylar Müdürlüğü yapmıştır.

Araştırmacı ve etnomüzikolog Etem Ruhi ÜNGÖR araştırmaları sonunda marşın bestesinin Albay Hüsnü ÖNCÜ'ye ancak sözlerinin Cevdet Şakir ÇETİNEL'e ait olduğunu ayrıntılarıyla birlikte Musiki mecbuasında açıklamış ise de askeri makamlar marşın bestecisinin Cevdet Şakir ÇETİNEL olarak tescil edildiğini bildirmiştir.

Kaynak: Askerî Ressamlar ve Besteciler "İlhan ÇİLOĞLU"


Harp Okulu Marşı Arşiv Fotoğraf Galerisi



GÜZEL SANATLAR - Ünite 3: Müzik Özeti :

Ünite 3: Müzik

Orta Çağ/Gotik Dönem

Nota yazısı veya sesli kayıtlar olmadığından insan topluluklarının binlerce yıl önceki yaşamında müziğin nasıl olduğu bilinememektedir. Ancak müziğin var olduğu ve işlevi, duvar resimleri, öyküler, ikon ve tasvirlerdeki anlatımlardan anlaşılır.

Eski Çağlar’da müzik; savaş, av, kutlama, düğün, ölüm törenlerinin bir parçasıydı.

Bugün uygarlığın sanat, bilim ve felsefe alanındaki köklerini oluşturan Antik Yunan’da ise ünlü matematikçi Pisagor yaptığı deneyler ile akustik ve müziksel uyumlu sesleri matematiksel formüllerle dile getirerek, entonasyon sisteminin temelini oluşturmuştur. Batı Müziği’ni temellendirecek olan Yunan Modları olarak adlandırılan makamlar bu dönemde geliştirilmiştir. 9. yüzyılda Türk filozofu ve müzik bilimcisi Farabi, Doğu’nun ilk kapsamlı müzik teorisi kitabını yazmıştır.

Orta Çağ müziğinin büyük çoğunluğu kilise ile ilişkili vokal dinî müziktir. Bu döneme ait en eski müzikler, tek sesli bir melodiden oluşan eşliksiz ve armonisiz müziktir. Bilinen en eski müzik yazıları kilise müzikleridir. Tek sesli müzik yerini, aynı anda eş zamanlı olarak birlikte hareket eden iki farklı sesin oluşturduğu Organum adı verilen solo ve koro ile söylenen türe bırakır ve bu, gelecekte polifoniyi doğuracak olan kontrpuan ın en ilkel biçimidir.

Gotik Dönem ’de dinî müziğin çok sesli çalışmalarının başlıca merkezi olan Fransa’daki Notre Dame Kilisesi’nin ekolü oldukça önemlidir.

Notre Dame Ekolü’nün birincisi Ars Antiqua (Eski Sanat), bir diğeri ise kilise müziğinin katı kurallarına karşı gezgin halk ozanları ile baş gösteren akım Ars Nova (Yeni Sanat)tır.

Orta Çağ’da bestecilerin çoğunluğu kilisedeki müzikle ilgili din adamlarıdır. Bilinen besteciler arasında halk ezgilerini dinî içeriklerle birleştiren Aziz Ambrosius (340-397), ilahileri düzenleyerek katı dinî müzik kurallarını oluşturan Papa I. Gregorious (540-607) vardır. Ars Nova akımının öncülerinden Philippe de Vitry (1285-1361) ve Adam de la Halle’yi örnek verebiliriz. Guillame de Machaut (1300-1377)’un Madrigal, Motet, Balat, Rondo gibi biçimlerde bestelerinin yanı sıra, aynı anda hareket eden 4 farklı sesi kullanarak yazdığı Notre Dame de Missası adlı yapıtı, Orta Çağ’ın önemli bir yapıtıdır.

Rönesans

Rönesans Dönemi’nde müzik; İtalya’da Madrigal , Fransa’da Chanson , Almanya’da ise koro ile söylenen din dışı müzik Lied olarak gelişmiştir. Çalgı müziğinin ilerlemesi ile Pavan gibi yaygın dans formu kullanılmış; vokal müzik yine ön planda olmuş ve çalgı eşliği olmayan korolar ( A capella ) kullanılmıştır. İlk nota basımı 1476’da Rönesans’ta gerçekleşmiştir.

Felemenk Okulu’ndan Guillame Du Fay (1400-1474), kontrpuan ustası Josquin des Pres (1455-1521) Jan Sweelinck (1562-1621) İtalya’da madrigal ustaları; Gesualdo da Venosa (1560-1613), Luca Marenzio (1553-1599), kontrpuan ustası Giovanni Pierluigi Palestrina (1524-1594) ve Orlandus Lassus (1532-1594) bu dönemin önemli bestecilerindendir. Lute, lavta, arp, klavsen, viyola, flüt, yan-flüt, trompet ve davul, üçgen, zil, def gibi vurmalı çalgılar bu dönem kullanılan çalgılardır.

Barok Dönem

“Biçimsiz-şekillenmemiş inci” anlamına gelen Barok kelimesi, hareketlilik, karmaşıklık ve gösterişliliği içeren bir üslup olarak 16. ve 17. yüzyılda besteciler ve müzik yazısındaki armonik gelişmelerle Avrupa’yı etkisi altına almıştır. Barok Çağ’da sözlerden bağımsız olarak sadece çalgı için yazılan sonat , konçerto , füg gibi bugün kulla- nılan pek çok müzik formları gelişmiş ve bass continio (sürekli bas) gibi çağın müzik yazısında belirgin özellikler taşıyacak stil özellikleri oluşmuştur. Allamande, Courante, Sarabande, Gique gibi dans isimlerini içeren birden fazla bölümlü çalgı eserinin tamamını oluşturan süit ler bu dönemde yazılmıştır. Günümüzdeki modern orkestranın ilk örneklerine bu dönemde rastlanır. 17. yüzyıl, Opera nın doğduğu dönemdir.

Jacopo Peri (1561-1633) 1600 yılında, günümüze ulaşabilmiş ilk opera olan Dafne’yi yazmıştır Claudio Monteverdi (1567-1643) geleceğin opera bestecileri için öncü olmuştur. J.S. Bach, Barok Dönem’i tekrar edilemez şekilde sonlandırarak yeni bir döneme ufuk açmış, müzik tarihinde çok önemli bestecilerden biridir. Bach’ın pek çok piyano eseri, füg sanatı, solo çalgı ve orkestra için kon- çertoları, solo süitler gibi eserleri bulunmaktadır. Bu çağdaki diğer önemli besteciler; Arcangelo Corelli (1653-1713), Henry Purcell (1659-1695), François Couperin (1668-1733), Georg Friedrich Haendel (1685-1759), Domenico Scarlatti (1685-1757), Antonio Vivaldi (1675-1741)’dir.

Org, Barok müziğin en önemli çalgılarından birisidir. Piyano bu dönem kullanılmaya başlanmış; lir, davullar, yan flüt, korno, lavta, viyola ve keman bu dönem kullanılan çalgılar olmuştur. Çalgı müziği gelişirken, çalgı yapımcılığı da gelişmiş; İtalyan çalgı yapımcıları, üstün nitelikli ve çok değerli keman ailesini oluşturan mükemmel çalgılar yapmışlardır.

Klasik Dönem

“Aydınlanma Çağı” olarak kabul edilen Klasik Dönemde kültür ve sanat, soylulardan ve saray ortamından çıkarak, halk ve orta sınıfın beğenisinde yerini almıştır. Besteciler, saray yerine artık konser salonlarında müziğin yeni alıcısı olan halk için besteler yapmaktadırlar. Klasik Dönem, müziğin “Altın Çağ”ı olarak da tanımlanır.

Bu dönem müziği; dört ayrı bölümden oluşan sonat formu olarak dönemin en belirgin özelliğini oluşturmuş ve konçerto ve büyük orkestra için yazılan senfoni formunu da etkilemiştir. Bu dönemde senfonik eserler gelişmiştir. Başta piyano olmak üzere, yaylı ve nefesli çalgıların kullanımının önem kazanması ile çalgı yöntemleri yazılmaya başlanmıştır.

Franz Joseph Haydn (1732-1809), Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791) ve Ludwig van Beethoven (1770-1827), Viyana Klasikleri adı verilen çağın önemli üç bestecisidir. Beethoven klasik üslubu doruk noktasına taşıyarak Romantik Dönem’in başlamasına zemin hazırlamıştır.

Klasik Dönem senfonik orkestra çalgıları; keman, viyola, viyolonsel, kontrbası içeren yaylı çalgılar; obua, klarnet gibi ahşap nefesliler; korno gibi bakır nefesli çalgılardır. Klavsen, Klasik Dönem’de orkestradan çıkmıştır. Yaylı Çalgılar Dörtlüleri’ni oluşturan gruplar oda müziği eserleri ile öne çıkmıştır.

Romantik Dönem

Romantik Dönem’de opera en etkili müzik türlerinden biri olmuştur. 19. yüzyıl aynı zamanda ‘Virtüözler Çağı’dır. Romantik Dönem ayrıca yurt sevgisi, ülke geleneklerine duyulan onur ile ulusal okulların kurulduğu Ulusalcılık akımının oluştuğu bir dönemdir. Romantik dönemde resim sanatındaki Empresyonizm (İzlenimcilik); akımı müziği de etkilemiş ve resim sanatında görülmeye başlanan kesin çizgilerden kaçınarak belirsizliğin verdiği yumuşak, uçucu ve kural dışına çıkan etkiler müzik yapıtlarına da yansımıştır.

Romantik Dönem’de izlenimci besteciler arasında Claude Debussy (1862-1918), Maurice Ravel (1875-1937), Eric Satie (1866-1925) yer alır. Çağın keman virtüözü Niccolo Paganini (1782-1840) ve piyano virtüözü Franz Liszt (1811-1886) besteci-yorumcular arasındadır. Gioacchino Rossini (1792-1868), Giuseppe Verdi (1813-1901), Carl Maria von Weber (1786-1826) ve Richard Wagner (1813- 1883) dönemin opera yapıtları ile tanınan bestecileridir.

Mendelssohn (1809-1847); oda müziği, solo ve muhteşem senfonik eserleri ile Johannes Brahms (1833-1897); senfonileri ile tanınır. Programlı müzik öncüsü Hector Berlioz (1803-1869); Piyotr İlyiç Çaykovski (1840-1893);

Anton Bruckner (1824-1896), Gustav Mahler (1860-1911) ve Richard Strauss (1864-1949) bu dönemin önemli besteciler arasındadır.

Romantik Dönem’in başlarında piyano ve piyano müziği çok gelişmiştir. Orkestra çalgıları artık günümüzdeki kullanımına ulaşmıştır.

Modern Dönem

20. yüzyıldaki akım ve stiller; Ekspresyonizm (Anlatımcılık), Neo-Klasisizm, (Yeni Klasik), Fütürizm (Gelecekçilik), Elektronik Müzik, Aleatorik (Rastlantısal) Müzik, Post-Modern Müzik gibi akımlardır. 20. yüzyıl müziği, uyumsuz olanı ve gerçeğin çirkin yüzünü yansıtma görevini üstlenerek kulağa hoş gelen uyumlu seslerden oluşan melodi ve güzel olan her şeyden kaçarak, duygular ile değil; akıl ile yaratma yolunu seçmiştir. Gerçeğin acı veren çirkin yüzü uyumsuzluk, kulağı rahatsız eden akorlar, beklenmeyen vurgular ve sesler, yaşamın hızını ve yozlaşmışlığını hissettiren ritmik kargaşa; zaman zaman elektronik gereçler de kullanılarak anlatılmıştır.

20. yüzyılda, geçmiş ile bağlarını kopartmak istemeyip melodi, tonalite gibi değerleri çağın anlayışı ile yeniden ele alarak yapıtlar veren akıma Yeni-Klasikçi denir. Rastlantısal Müzik ve Müzikli Tiyatro, yeni müzik stilleri arasındadır.

Arnold Schönberg (1874-1951); Alban Berg (1885-1935), ve Anton Webern (1883-1945), Ekspresyonist (Anlatımcı) besteciler arasında sayılabilir. Yeni-Klasikçi besteciler arasında Paul Hindemith (1895-19639) ve İgor Stravinsky (1882-1971), Sergey Prokovyef (1891-1953) örnek verilebilir. 20. yüzyıl müziğini anlamakta zorlanan dinleyici ile bestecilerin arasındaki uzaklık yeniden tonaliteye dönen bir yaklaşım ile kapatılmıştır. Carl Orff (1895-1982) Orta Çağ köy ezgilerine dayanarak sıkça seslendirilen bir sahne kantatı Carmina Burana’yı bu dönemde yazmıştır.

Osmanlı Dönemi’nden Günümüze Türkiye’de Çok Sesli Müzik

Türk müziğinin kuramsal çalışmaları 9. yüzyılda Farabi (870-950) ve İbni Sina (980-1037) ile başlamıştır. Önemli isimler arasında Abdülkadir Meragi (1353-1435), Itri (1638-1712), Dede Efendi (1778-1846), Tamburi İsak (1745-1814), Rauf Yekta Bey (1871-1935) sayılabilir.

Osmanlı Dönemi’nin çok seslilikle ilk karşılaşması ise Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde saraya gelen Batılı müzisyenler ve çalgılar ile başlar.

Mızıka-i Hümayun Osmanlı Dönemi’nde Batılı anlamda kurulan ilk müzik kurumudur. Meşrutiyetin ilanından sonra Mızıka-i Hümayun’daki yabancı müzikçilerin yerine, Avrupa’da öğrenim görmüş Türk müzikçiler göreve başlamıştır. Mızıka-i Hümayun 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile birlikte Riyaset-i Cumhur Orkestrası ve bandosu olarak Atatürk’ün himayesine girer ve 1958’de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adı altında çalışmalarını sürdürür.

1924 yılında kurulan Musiki Muallim Mektebi; 1936’da Ankara Devlet Konservatuvarı” adını alarak çok sesli müzik eğitimine başlar. Çok sesli müziğin gelişmesine katkıda bulunacak yeni kurumlar çoğalırken, olağanüstü müzik yeteneğine sahip Türk çocukları, günümüzün virtüöz solistleri olan Suna Kan, İdil Biret gibi, öğrenim için Avrupa’ya gönderilirler. Kurulan senfoni orkestraları, operalar, tiyatro kurumları, oda müziği toplulukları ve radyo programları ile çok sesli müziğin gelişimi hızlanır.

Çok seslilik alanında Avrupa’da eğitim görerek, bestecilik çalışmalarına devam eden ilk Türk bestecileri, ülkemizin çok sesli müzik dalındaki ulusal renklerimizi de taşıyan özgün yapıtları vermişlerdir.

Türk Beşleri isimli besteciler: Cemal Reşit Rey, Hasan Ferid Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses’tir. Günümüz bestecileri arasında Babür Tongür, Hasan Uçarsu, Betin Güneş, Kamran İnce, Özkan Manav, Fazıl Say sayılabilir.


RAMAZAN ŞANLI * AYŞEM * ÖZEL EKOLU * KASET

Müzik Türü

Fantazi

Durum

Kullanılmış

    Kaset Künyesi Albüm Adı AYŞEM Sanatçı RAMAZAN ŞANLI Diğer Sanatçılar - Türü FANTAZİ Orijinal Tarihi 1990 Yapım Şirketi ERDAL MÜZİK Kaset Adeti / Özellikler 1 ADET MC Parçalar   A YÜZÜ AYŞEM AĞLA SEVGİLİM YARALIYIM YÜCE DAĞ BAŞINDA ALEV ALEV BİR FİNCAN KAHVE   B YÜZÜ İSTANBUL SOKAKLARI BİR GÖRÜŞTE AŞIK OLDUM AH KADER AH CANIM SEVGİLİM BİTMEYEN GECELER SU SIZIYOR  Ambalaj STANDART ŞEFFAF KASET KUTUSUNDA Kondisyon 2.EL, TEMİZ,ORİJİNAL VE BANDROLLÜ  

Türkçe dilindedir.

RAMAZAN ŞANLI * AYŞEM * ÖZEL EKOLU * KASET, bir yıl önce satışa sunulmuştur.

RAMAZAN ŞANLI * AYŞEM * ÖZEL EKOLU * KASET başlıklı ürün, Efemera, Müzik, Sinema > Müzik, Plak, Kaset, CD > Müzik Kaseti > Yerli Müzik Kaseti kategorisi altında İkinci El olarak satılmaktadır.

Kondisyon: İyi

Ürün kondisyonları ürün açıklamalarında belirtildiği ve/veya ürün fotoğraflarında görüldüğü gibidir. Açıklamada yer alan veya fotoğrafta görülen üründen farklı nitelikte bir ürün gönderilmesi halinde siparişin iadesi/iptali kitantik.com güvencesi ile sağlanabilmektedir.

Kargo Ödeme Durumu

Alıcı Öder

Ürün mavzolos tarafından, PTT, Yurtiçi, Aras veya Sendeo Kargoyla gönderilecektir. Kargo ücreti 35.90 TL dir ve sipariş anında ödenir. Aynı mağazadan veya ortak kargo anlaşmalı mağazalardan bu ürünle birlikte alacağınız diğer ürünler için ek kargo ücreti ödemezsiniz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır